Etiket arşivi: toplumun sağduyusu

Çevre yıkımı ve sağlık afetleri 

Cagatay_Guler_portresiProf. Dr. Çağatay GÜLER 
Halk Sağlığı Uzmanı, MD, PhD

Cumhuriyet, 16.8.22

İshalli hastalıkların oluşum ve görülme sıklığını azaltmak için güvenli su kaynağı, yeterli beslenme ve dışkı-ağız bulaşma zincirinin kırılması zorunludur. Bu basit önlemlerin alınması ile Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde bu hastalıklar anlamlı düzeyde azalmıştır. Ayrıca aşı uygulamaları ve modern ilaçların kullanılmaya başlanması solunum sistemi enfeksiyonlarından ölümleri çok azaltmıştır. Konut koşulları ve işyeri koşullarının iyileştirilmesi ve artık konutlarda yaşayanların kalabalık olmaması pek çok hastalığın azalmasında önemli rol oynamıştır.

KAOS (Karmaşa)

Cumhuriyetimizin kurucu kadrosu, kuruluşla birlikte “sağlık kurtuluş savaşına” girişmiş; “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” (UHK) ile yasal altyapısını oluşturdukları bu savaşta inanılmaz kazanımlar sağlamışlardır. Ancak yıllar sonra aymazlık içindeki kadrolarca UHK’nin delik deşik edilmesi, halk sağlığı hizmetlerinin bütünlüğünün parçalanması, kurulan altyapı kurum ve kuruluşlarının yıkılıp işlevsizleştirilmesi toplumu bir sağlık kaosuna (AS: karmaşasına) sürüklemiştir.

Günümüzde çevre sağlığı sorunları daha karmaşık duruma gelmiştir. Sonuçta biyolojik ve fiziko-jeo-kimyasal etmenlerin ağırlıklı olduğu çevre sağlığı sorunlarının çözümünde sosyal, ekonomik, politik hatta psikolojik birçok etkenin göz önüne alınması zorunlu duruma gelmiştir. Bunlara göçler, politik çatışmalar ve terörizm, içme suyu kaynaklarının azalması gibi sorunlar örnek verilebilir. Sözgelimi insan etkinliklerine bağlı olarak ozon katmanının zayıflaması morötesi ışınım etkilenim riskini çok artırmaktadır.

AKP tarafından kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Halk Sağlığı Okulu

BEDELİ TOPLUM ÖDER

Toplumda görülen tüm kanserlerin %5’inin çevresel kimyasallardan etkilenime bağlı olduğu kestirilmektedir. Üretilen kimyasalların her geçen gün artarak kullanıma girmesi ve çevrede birikimi giderek daha korkutucu olmaya başlamıştır. Dünyadaki hastalık ve kaza yüküne çevrenin katkısı yaklaşık olarak %23 olarak öngörülmektedir.

Çevresel etmenler ile hastalık ilişkisinin somut olarak kitlelerce algılanması oldukça güçtür. Neden-sonuç bağlantılarını gösterecek araştırmaların planlanması ve gerçekleştirilmesi zor, maliyeti yüksektir. Bu durum, çevreyi çıkarlarının tarlası ve harman yeri olarak görenlerin işine gelir. Keser, biçer, iliğine dek sömürür ve bırakır giderler. Bedelini toplum öder.

GEREKLİ ÖNLEMLER

Çevre sağlığı hizmetleri bütün bunların toplum sağlığını etkilemesini önlemeye çalışır. Temel amaçları zararlı çevresel etkenin önlenmesi, etkenin zararsız duruma getirilmesi, etkenin yayılımının önlenmesi, etkenden korunma yollarını araştırıp uygulamaktır.

  • Çevreye yönelik olarak alınması gereken önlemlerin başında
    çevre yıkımının önlenmesi gelir.

Bu tüm toplumun katılımını, yeterli teknik araç gereç ve yetişmiş çok çeşitli meslek elemanlarının işbirliğini, ayrıca bunları destekleyen işlevsel bir mevzuatı gerektirir.

Toplumun sağduyusu köreltilmeye çalışılıyor, çevre savunuculuğu suç durumuna getirilerek toplum katılımı engellenmek isteniyorsa; yetişmiş teknik elemanların işbirliği ve inisiyatif kullanmaları yasaklanıyor, yasal düzenlemeler kayırmacı amaçlar ve çıkar beklentileriyle işlevsizleştiriliyorsa çevresel yıkıma bağlı sağlık afetleri hatta felaketleri kaçınılmaz olacaktır. Geri kalmış ülkelerde çevre düşmanları bunları kadere (yazgıya) bağlayıp, sabır tavsiye ederek (önererek) kötülüklerini sürdürmekte sakınca görmeyeceklerdir.

Mustafa Balbay : İç Barış Sorunu!

Balbay_hapiste

 

Mustafa BALBAY
8.9.13, Cumhuriyet

İç Barış Sorunu!

 

Diyalektiğin temel söylemlerinden biridir; sorun masaya konduğunda, çözüm başlamış demektir. Eğer sorunu masaya koymak bir yana adını dahi koyamazsanız,
çözümle değil, düğümle uğraşmaktasınızdır.

30 yıldır Güneydoğu merkezli yaşadığımız soruna çok değişik adlar taktık.
Önce küçümsedik, dönemin Başbakanı Özal, “Üç beş eşkıyanın işi” dedi.
Sonra ciddiyetini kabul ettik ama, hep mevsimsel bakıp kısa sürede bitireceğimizi düşündük. Beylik demeçlerden biri şuydu:

“Bu ilkbaharda köklerini kazıyacağız.”

Kazıya kazıya daha çok sürgün vermesi sağlandı.
Konunun iyice derinleştiği anlaşılınca, güvenlik önlemlerine dayalı çözümler her şeyin önüne geçti. Komşularımızla da bağlantılı bir şekilde uluslararası bir hale gelince Türkiye salt bu sorunla anılır oldu.

İnsan haklarından teröre, Kürt sorunundan bölücülüğe kadar 10’a yakın ad koyduk…
Sorunun adı çeşitlenirken buna paralel olarak çözümün adı da çeşitlendi.
Kardeşlik projesinden birlik beraberliğe, ulusal bütünlükten açılıma kadar çözümün de 10’a yakın adı oldu…

*****

Türkiye bu sorunla dalgalanırken şunlar yaşandı:

Soğuk Savaş sona erdi. Sovyetler çöktü.

Yeni bir yüzyıla girildi.
Balkanlar 8’e bölündü.
Kafkaslar 6’ya bölündü.
Irak’tan Mısır’a Ortadoğu altüst oldu.

30 yıldır yaşadığımız süreçle çevremizde olanları birleştirdiğimizde sorunun adını
“iç barış” koymak çözüme giden en akılcı yol olarak görünüyor.

“İç” 
ve “barış” sözcüklerini ayrı ayrı ele alıp birleştirelim.
Eğer sorununuzu, herkesin karışacağı hale getirirseniz, içiniz dışınıza çıkar.
Böyle bir coğrafyada çözümü uzatırsanız etraftaki bağlantılı konularla birlikte
ya düğüm olur ya da ip sizin elinizden kaçar.

“Barış”
ın da yarımı, çeyreği olmaz; ya bir bütün olarak ülke barış içindedir ya da değildir.
Vücudumuzun küçük bir yerinden kan akmaya başlasa ve durmasa zamanla tüm bedenimizdeki kan oradan boşalmaz mı?

  • Türkiye “iç barış” sorununu “iç savaşa” dönüştürmemeyi başardı.
  • Özellikle toplumun sağduyusu kitlesel kamplaşmaları ve karşı karşıya gelmeleri engelledi. Ancak sorunu çözmeyi de başaramadık.

Bugün olduğu gibi geçmişte de hükümetler sıklıkla şu ikilemde kaldılar.
Önümüzdeki seçimler mi, önümüzdeki nesiller mi?

Ne yazık ki tercih edilen genellikle birinci şık oldu.
İçinden geçtiğimiz sürece bu pencereden bakmak gerekirse; AKP iktidarı
yerel seçimlere dek yalnızca kendisine oy kazandıracak, Güneydoğu’da
BDP ile yarışmasını sağlayacak adımlar atacak.
Bunun adı sorunu çözmek değil, sorunu kullanmaktır.

*****

Yukarıda vurguladığımız gibi, iç barış bir bütündür, bunda tüm kesimlerin ortak sorumluluğu vardır. BDP ne yazık ki, soruna böyle bir bütünlük içinde bakmıyor.

Atılan her adıma, hazırlanan her taslağa, “benim payıma ne düşer” diye yaklaşıyor. Çok gerilere gitmeye gerek yok, salt son birkaç yıl içinde yaşadıklarımız bile
gösteriyor ki, Kürt kökenli yurttaşlarımız için planlanan bir hakkın dengesi
iyi kurulmamışsa, konu batı illerimizin sorunu haline geliyor.

Mantığı bu olan bir “çözüm”, kevgirden testi yapmaya benzer.
Barışın savaştan daha zor olduğu bu coğrafyada “iç barış” için birinci cümlemiz
şu olmalı:

  • Ortak paydalar, ortak faydaları getirir.