Etiket arşivi: TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu

Çarşamba İğneleri – 22 Aralık 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

MÜRİT

Sağlık emekçileri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerin düzenlenmesi istemiyle yurt genelinde iş bırakma eylemi yaptı.

Menzilci doktor Edizer “Başlarım sizin grevinize, işimizin başındayız” diyerek meslektaşlarına rest çekti.

Müritler itiraz edemez, biat eder…

BİRADER

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin kardeşi iş insanı Seydullah Nebati, faizle ilgili yorumlarda bulundu. Tutturdu.

Aker-papatya…

AKİT

Aydın Doğan’a tazminat ödemeye mahkum edilen Akit’in yazarı Karahasanoğlu,

“Bu ülkede yargı, Erdoğan’ın iki dudağı arasında mı? Akit de Erdoğan’ı haklı-haksız her zaman savunan ve bu yüzden de iktidarın nimetlerinden haksız yere yararlanan bir medya organı mı?” diye sitem etti.

Gülü seven dikenine katlanır…

SAMANCI

AKP Konya Milletvekili Gülay Samancı, ekonomik kriz ve dolar kurunun yükselişi ile ilgili ‘Milletimizi bölemeyeceksiniz. Bayrağımızı indiremeyeceksiniz. Vatanımızı parçalayamayacaksınız. Devletimizi yıkamayacaksınız. Ezanlarımızı susturamayacaksınız’ dedi.

Yersen (samanı) ne ala.

Yemezsen kel alaka…

BATIŞ

Bakan memur vatandaşa diyor ki, ”Sen maaş alıyorsun, en fazla neyini kaybedersin. Ama bu iş düzelmezse ben bütün varlığımı kaybederim… Batarsak hep beraber batacağız”

Maraba takımı batsa ne olur? Önemli olan sayın varsıllar…

ÖNCELERİ

TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, “Piyasalarda yaşanan çalkantı ve döviz kurlarının geldiği seviye bir çok firmamızı endişelendiriyor ve olumsuz etkiliyor. Piyasaların ivedilikle istikrara kavuşmasını sağlayacak acil önlemler alınmasını ve öngörülebilirliğin temin edilmesini bekliyoruz.” dedi.

Sevdiğim bir şarkının nakaratıdır:

Daha önceleri neredeydiniz?..

DANİŞ

Sedat Peker’in SBK’nın otelinde kaldığı isimler arasında saydığı hakim Esat Toklu, Danıştay üyeliğine seçilmiş.

Danış garii…

DEĞERLİ!

New York Times’ın haberine göre, New York’ta Uluslararası İslam Merkezi‘nde imam olarak görev yapan Ahmet Yücetürk, pazartesi günü 14 yaşındaki çocuğa seks teklifinde bulunmak ve onunla buluşma planı yaptığı gerekçesi ile tutuklandı.

Yurt dışında paramızın değeri düşse de, imam efendi Yurttaki benzerlerinden geri kalmamış…

EKONOMİST

2014–2020 arasında ödenen kur farkı toplamı 77 milyar 949 milyon lira oldu. Bu parayla 14 Avrasya Tüneli, 12 Osmangazi Köprüsü, 8 Çanakkale Köprüsü, 6 Yavuz Sultan Selim Köprüsü ya da 500’er yataklı 5.440 devlet yurdu yapılırdı.

Cumhurbaşkanlığına 1.7 milyon Avro’luk üç adet mersedes daha alınmış.

Haydi vatandaş tasarrufa…

MÜSLÜMAN

RTE, TÜSİAD’ın açıklamasına kızarak,

  • Neymiş efendim? Faizleri düşürüyormuşuz. Benden başka bir şey beklemeyin.
  • Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim.
  • Hüküm bu.” dedi.

Nas’lar yolsuzluklarla ilgili bir şey demiyor mu?..

CİNS

TÜSİAD açıklamasına kızan RTE, fikir yerine kişileri hedef alarak “Biz sizin cinsinizi, cibilliyetinizi biliriz” dedi.

Herkesinki biliniyor…
====================================

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK’ten

  • Haram yiyen pis bir ağızla çekilmiş besmele Allah’a hakarettir…

Hisarcıklıoğlu günaydın

Alev CoşkunAlev Coşkun
Cumhuriyet, 19 Aralık 2021

 

Türk ekonomisi Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde görülmeyen büyük bir sarsıntının etkisi altına girmiş bulunuyor… Türk Lirası sadece (AS: yalnızca) son 45 günde yaklaşık %50 oranında değer kaybına uğradı. Böylesi büyük bir çalkantı daha önce görülmedi ve ekonomi henüz durulmadı…

Geçen cuma günü, inatla politika faizini indiren Merkez Bankasının bu kararından sonra dolar 17.60 düzeyini gördü. Bütün ekonomik sistem sarsıntı geçirdi. Geleceğin ne olacağı beklentisi altına girildi. Bu durum karşısında, Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Hisarcıklıoğlu, feryat ederek “acil önlem çağrısında” bulundu…

Geç kalan Hisarcıklıoğlu

Hisarcıklıoğlu,

  • “Piyasalarda yaşanan çalkantı ve döviz kurlarının geldiği seviye birçok şirketimizi endişelendiriyor… Acil önlemler alınmasını, öngörülebilirliğin temin edilmesini bekliyoruz” dedi…

Hisarcıklıoğlu’nun bu çıkışına verilecek en doğru yanıt “GÜNAYDIN” olacaktır. Hisarcıklıoğlu her zaman olduğu gibi geç kalmıştır. Uzun yıllar işgal ettiği TOBB Başkanlığı makamı için de tarihe bu geç kalışla geçecektir… Salt Hisarcıklıoğlu değil; İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Kayseri gibi büyük ticaret merkezlerimizin ticaret ve sanayi odaları başkanları da geç kalmışlardır…

Özellikle son beş yıldır olan bitenleri görmüyorlar mı? Kısa bir sürede Merkez Bankası Başkanı’nın beş kez değişmesinin ekonomiye vereceği zararı göremediniz mi?
Ekonomi dünyasında yeni olmayan “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” gibi kuram ve sloganlarla Türk iş dünyasının ve Türk halkının aldatıldığını, uyutulduğunu görmediniz mi?

Korkuyorlar

Yalnızca TOBB, yalnızca ticaret ve sanayi odaları başkanları değil, Türk ekonomisine yön veren büyük holdinglerin sahipleri, CEO’ları, yöneticileri de tüm ticaret burjuvazisi de sınıfta kaldılar… Eksi ve olumsuz puan aldılar…

Peki iş adamları, ticaret burjuvazisi, sanayiciler bu büyük çalkantıyı görmüyorlar mıydı?

Olur mu, “mükemmel” görüyorlardı. Gelen fırtınayı açık bir biçimde duyumsuyorlardı… Ama korkuyorlardı… Korkularından konuşamıyorlardı… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın politikası güdüyorlardı… İktidarı alkışlıyorlardı… Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Bakanım siz haklısınız diyorlardı… Kötü gidişi gördükleri halde tersini söylüyorlar, ekonomi çok iyi gidiyor diyorlar, alkışlıyorlardı. Olayın “vahametini” herkesten önce ve iyice gördükleri halde ses çıkarmıyorlardı…

Şimdi, en sonunda konuşmaya başladılar… Ama artık çok geç… Sayın Hisarcıklıoğlu ve sayın ticaret ve sanayi odaları başkanları artık çok geç.. Önce kendi çıkarlarınızı düşündüğünüz için, ülke çıkarlarını ikinci plana attığınız için ve zamanında uyarılarda bulunmadığınız için hepiniz suçlusunuz…

Katılımcı demokrasi

Demokrasi denilince kimse mangalda kül bırakmıyor… Herkes en büyük demokrat, herkes en ileri demokrat… Ama demokrasinin kuralları vardır… Günümüz demokrasisi dört yılda bir yapılan genel seçim değildir… Elini taşın altına koyabilmektir. Katılımcı demokrasiyi yaratmaktır… Demokrasi, insan aklının bulduğu bir yönetim sistemidir. Ayrıca, her sistemde olduğu gibi “mükemmel” değildir… Dünya ölçeğinde kabul edilen bir söylemle “demokrasi, daha iyisi bulununcaya kadar, en az hatalı yönetim modelidir.”

Son yüz yıldır, denetlenmeyen demokratik sistem kimi ülkelerde büyük çöküntüler, “travmalar” yaratmıştır. En açık örneği Almanya’da seçimle iktidara gelen Hitler’in Nazi, İtalya’da seçimle iktidara gelen Mussolini’nin faşişt diktatörlüklerini kurmalarıdır.

Bu nedenlerle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı dünyasında yeni anayasalar yapılmış, insan haklarını temel alan, hukuk devletinin gerçekleşmesi sağlanmış, hukukun üstünlüğünün gerçekleşmesi için anayasa mahkemeleri kurulmuştur.

İktidarın denetlenmesi

Böylece, temel olarak hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde siyasal iktidarın gücü sınırlandırılmıştır… Bunlar yetmez… Asıl önemli olan katılımcı demokrasinin gerçekleşmesidir. Katılımcı demokrasi, en temel tanımıyla aşağıdan yukarıya, çevreden merkeze karar mekanizmalarına halkın, sivil örgütlerin, sendikaların, işçilerin ve işverenlerin katılmalarının sağlanmasıdır.

Nazi Almanyası’nda, Mussolini İtalyası’nda tek adam yönetimine sendikalar, işverenler, işadamları aman bana dokunmasınlar diye ses çıkarmıyorlardı… Ama gelen kötülükler herkesi derece derece etkiledi… Bu nedenle bugün tüm Batı dünyasında işçi işveren örgütleri susmuyorlar… Konuşuyor, uyarıyorlar… Katılımcı demokrasinin gereklerini yerine getiriyorlar.

TOBB genel başkanı, ticaret ve sanayi odaları başkanları, barolar, sendikalar, işveren örgütleri basın örgütleri ve tüm demokratik kitle örgütleri konuşmalıdırlar. Gerektiği zaman iktidarlara karşı korkmadan uyarılarda bulunmalıdırlar.

Arayı bulurken yitirilen adalet

Arayı bulurken yitirilen adalet

Av. HÜSEYİN ÖZBEK
Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı
Cumhuriyet, 31.3.19

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

  • İş yükü, uzayan davalar, kadro eksikliği ve diğer mazeretler, hukukun ve yargının kamusal alan dışına çıkarılmasını hiçbir şekilde mazur gösteremez.

Mülkün temelinin adalet olduğunu devlet fel­sefesi yapmış bir ge­lenekten geliyoruz.

Mahke­me kadıya mülk değildir’ sözü de aynı gelenek ve algının so­nucudur.

Sürekli olanın yar­gı ve hukuk, dönemsel ola­nın yargıç olduğunu anlatmak için kullanılır. Devlete güven­le yargıya ve hukuka güven bileşik kaplar gibidir. Hukuk ve yargıya güvensizlik gerçek­te devlete güvensizlik anlamı­na gelmektedir. 
Türk halkı dava konusu yap­tığı hukuksal ihtilafın devle­tin yargıcı tarafından mahke­mece çözümlenmesini ister. Her dereceden yargı organları­nın kamusal güvencesi altında adil sonuç bekler. Yargı önüne ‘hak’ aramak için gidilir, mah­kemeden adil yargılama sonu­cu ortaya çıkacak ‘hakkın tes­lim edilmesi’ istenir. Bu ne­denle, mülke olan güvenin sarsılmadan sürdürülebilmesi için yargılama faaliyetinin ka­musallığını ve tarafsızlığını yi­tirmemesi, zayıfı kollayan ka­musal güven alanının dışına çıkarılmaması zorunludur.

Bahane olamaz
İş yükü, uzayan davalar, kadro eksikliği ve öbür ma­zeretler, hukukun ve yargı­nın kamusal alan dışına çıka­rılmasını hiçbir biçimde mazur gösteremez. Zayıfın ve haklı­nın arkasında hissetmek iste­diği devletin yargı alanını bo­şaltmasının, halkın gönül def­terinden silinmesine neden olacağı bilinmelidir. 
Yargısal terminolojide;

‘hak, yükümlülük, borç, hukuk ve adalet’ gibi hukuk kavramla­rının yerini;
‘ihtiyaç, menfa­at, risk, taviz, kazanım’ gibi ti­cari kavramların almış olması,

yapılmak istenenleri fazlasıyla açıklamaktadır. Gerçek amaç ile anlatılanlar birbirinden ol­dukça farklıdır. Çok övülen ve yargısal mucize olarak takdim edilen uygulamanın kısa vade­li sonuçları, ortada ekonomik liberalizmin hukuk ve yargısal yansımasından başka bir şey olmadığını göstermektedir. 
Liberal kapitalizmin piya­sa ekonomisini, her derde der­man postmodern Lokman He­kim reçetesi olarak kutsayan­lar, kamusal yargıya da aynı tasfiyeci mantıkla yaklaşmak­tadırlar. Uzayan yargı, geci­ken adaletin sorumlusu olarak devleti gösterenler, yargının özelleştirilmesini mutluluk
re­çetesi olarak sunmaktadırlar. 

Yoğun bir kampanyanın ar­dından yakın geçmişte uygu­lamaya sokulan, ‘6325 sayı­lı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na bi­raz daha yakından bakalım. Tarafların arabulucu gözeti­mindeki ilk buluşmasında, ka­musal yargıda yıllarca süre­cek ihtilafın çözüleceğini vaze­derken, her ay bordrosuna im­za attığı devleti kötüleyen yar­gı bürokratlarının söyledikle­rinin gerçekliğini tarafsız bir gözle inceleyelim.

İş uyuşmazlıklarında başla­yıp, ticari uyuşmazlıklarla de­vam eden, aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıkların dahil edilmesiyle genişleme­si öngörülen arabuluculuk, ilk kez gündeme getirilirken ih­tiyari olacağı söylenmişti. Ya­ni her iki tarafın istemesi du­rumunda mahkeme öncesi bir ara istasyon olacağı açıklan­mıştı. Kısa zamanda hem kap­samının genişletilmesi, hem de isteğe bağlı olmaktan çıka­rılarak dava şartı zorunlu ara­buluculuk haline getirilmesi­nin nedenleri üzerinde iyi dü­şünülmelidir.

Rakamların dediği!
Arabuluculuk uygulaması­nın olağanüstü başarısının en çok iş uyuşmazlıklarında gö­rülmesi, kapsam genişletilme­sine bu başarının dayanak ya­pılmak istenmesi nasıl değer­lendirilmelidir? Arabuluculu­ğun zorunlu dava şartına dö­nüştürülmesinden önce 2017 yılında 210 bin iş davası açıl­mış iken, 2018 yılında 92 bin­de kalması arabuluculuk yan­lıları açısından ikna edici bir oran olarak ileri sürülmekte­dir. Yine arabuluculuk aşama­sında çözümlendiği için yargı­ya intikal etmeyen 238 bin iş uyuşmazlığının, iş mahkeme­lerini ciddi ölçüde rahatlatma­sı sistemin başarısı olarak gös­terilmektedir.

Ve sorulması gereken
Kamusal yargının hantallığı, kamusal adaletin tarafları tat­minden (!) uzak olması, arabu­luculuğun kısa sürede sonuç vermesinin avantajları, dema­gojik yorumlu istatistiklerle güçlendirilmeye çalışılmakta­dır. Arabulucuya giden işçi – iş­veren uyuşmazlıklarında so­rulması gereken anlaşıp-anla­şamama oranı değildir. Arabu­lucu masasından hangi tara­fın kazançlı kalktığıdır! Sorul­ması gereken, işçinin kamusal yargılama sonucu alabileceği­nin yüzde kaçını alabildiği hu­susudur. Sorulması gereken, ilk derece ve Yargıtay aşama­sında işçi yanlısı uygulama ve içtihatlardan yakınan işveren­lerin, arabuluculuk kurumuna yönelik olağandışı övgülerinin nedenidir. 
Sorulması gereken, hangi ta­rafın arabulucu masasından kazançla kalkarken, hangi ta­rafın masanın sürekli yitireni olduğudur. Sorulması gereken,yurttaşların kamusal yargı önünde çözülmesini iste­diği hukuksal anlaşmazlıkların, ülkeyi yönetenlerce bir an önce kur­tulmak istenen ağır bagaj ola­rak görülüp görülmediğidir.
Sorulması gereken, kamu­sal yargı ve kamusal hukukun yerini piyasa hukuku alırken, kamu kurumsallığının ve ça­lışma barışının nasıl sağlana­bileceğidir.
========================
Dostlar,

Aşağıdaki sözler TOBB başkanı R. Hisarcıklıoğlu‘nun :

  • “Büyük sıkıntı yaşadığımız bir başka alan, yargı sistemiydi. Özellikle iş mahkemelerindeki davalarda işveren %99 haksız çıkıyordu. Bunu değiştirmek üzere, zorunlu arabuluculuk sisteminin uygulamaya alınmasını sağladık. Aylar, hatta yıllar süren davalar, artık günler-haftalar içinde çözülüyor. Bu vesileyle, bizlere her zaman destek olan sayın cumhurbaşkanımıza, başbakanımıza, bakanlarımıza ve Meclis’imize, bizimle birlikte çalışan, emek veren bürokratlarımıza, camiamız adına teşekkür ediyorum.”

Sorunu sitemizde daha önce işlemiştik,, Lütfen tıklayınız ve ayrıntıları okuyunuz..

TOBB başkanı ‘engel kaldırmış’: Davalarda haksız çıkıyorduk…

Sermaye, ülkenin yargısını da nasıl kendi çıkarlarına pervasızca alet etmekte!..

Yukarıda erişkesini (linkini) verdiğimiz dosyada şu soruyu sorarak konuyu irdelemiştik :

  • YEREL – KÜRESEL SERMAYENİN EMEK DÜŞMANLIĞI AYNI İLKELLİĞİYLE SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ??

Okunmasını dileriz..

AKP = RTE’nin emek – sermaye ekseninde konumunu kanıtlayan somut bir olgudur..

Sevgi ve saygı ile. 02 Nisan 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Rifat Serdaroğlu : SIRA DÖNGEL KARHANESİNDE

SIRA DÖNGEL KARHANESİNDE

portresi_gulen

Rifat Serdaroğlu

(AS: Bizim katkımız yazınınn altındadır..)

Senaryosunu Sayın Necef Uğurlu’nun yazdığı enfes bir komedidir
“Döngel Karhanesi.” Necef Uğurlu 2005’te sinemaya uyarlanan bu film ile bugünleri görmüş ve senaryosunu yazmış. Filmde, bankadan kredi alan bir Genelev sahibi borcunu ödeyemeyince banka el koyar. Banka batınca da TMSF, Genelevi yönetmek üzere bir devlet memuru tayin eder ve film komik olaylarla devam eder. Bademler de, adım-adım Necef Uğurlu’nun senaryosunun benzerini yaşamaya başladılar!

  • Cemaat denen FETÖ/PDY’yi (Fethullah Terör Örgütü ve Paralel Devlet Yapılanması) devletin içine bizzat Erdoğan yerleştirdi.

11 yıl 11 ay boyunca her gün koyun-koyuna oldular.

– Türk Ordusu’nun Komutanlarına kumpas kurup zindana kapatmaktan,
– PKK Narko-Terör Örgütü ile anlaşıp,
Türkiye’yi bomba ve silah deposu haline getirmeye kadar her işi birlikte yaptılar.

17/25 Aralık 2013’te Erdoğan ve Cemaat kavgaya başlayınca,
Erdoğan devletin tüm gücüyle cemaate saldırmaya başladı.
– İnlerine gireceğiz dedi.
– Katiller-haşhaşinler-casuslar-vatan hainleri dedi.

Davalar açıldı, Cemaate selam verenler bile hapse atıldı. Cemaate “Ne istediler de vermedim” deyip suç ortaklığını itiraf eden Erdoğan’ın kızgınlığı bir türlü bitmiyordu!

Önce Cemaatin medya gruplarına baskın yapıldı. Hukuk Devletinde olmayan el koymalar, şirketlerin üzerine çökmeler gerçekleştirildi. Binlerce suçsuz insan işten atıldı. On binlerce polis sürüldü. Cemaatin finans kuruluşlarına el konuldu. Bunların hepsi ya kapatıldı, ya da ucuza yandaşlara peş keş çekildi.

Bu el koymalar o kadar sulandırıldı ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin namusu demek olan tapular delik deşik oldu…

En sonunda Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliği, çikolata ve ekmekleriyle ünlü
“Vera Pastanesine” el koyarak kayyım atadı!

  • Bir pastaneye el koyup oraya 3 kişilik kayyım atayarak hukuk tarihine geçmek
    Zonguldak Yargıcına nasip oldu!

Yakında pavyonlara, kerhanelere el koyarlarsa hiç şaşırmayacağım…

Beni şaşırtan şudur :
Bazıları var ki, aşağıdaki fıkradaki sarışın gibi başlarına neler geleceğini göremeyenlerdir.
Örnek mi? TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’ndan daha iyi, örnek olur mu?

Profesör, üç kız öğrencisine “Durum Değerlendirme” sınavı için sormuş;
Okyanusun ortasında tek başınıza bir sandaldasınız. Üzerinize doğru bir gemi dolusu gözü dönmüş erkek geliyor. Bu durumda sorunu çözmek için ne yaparsınız?
Önce kumral kız cevap vermiş;
-Bu durumda hemen küreklere asılıp gemiden uzaklaşmaya çalışırım!
Sonra esmer kız yanıt vermiş:
-Bu durumda geminin gelmesini beklerim ve yanımdan hiç ayırmadığım bıçağımla kendimi savunurum!
Sonunda sıra sarışına gelmiş:
-Durumu anladım da Hocam, sorun ne onu anlayamadım…

Sorunu anlayamadın sen Hisarcıklıoğlu, hala anlayamadın!

Sağlık ve başarı dileklerimle.
13 Mayıs 2016

=======================================

Dostlar,

TOBB Bakanı Rifat Hisarcıklıoğlu ayakta uyuyor..
Uslu STK başkanı.. (!)
AKP – RTE’ye Cici muhalefeti bile çok görüyor koskoca TOBB’a..
Oysa örgütünün büyük gücünü Cumhuriyetin – demokrasinin temel değerleri yıkılırken
harekete geçirmeyecek de ne zaman .. kullanacak / kullanabilecek??
AKP – RTE Sivil toplumu tüketince Rifat beyin “STK’sı ne işe yarayacak??
AKP’nin bedava sayılabilecek 70 milyon Dolara kendilerine peş keş çektiği
İkiz TOBB Kulelerinde salatanatını sürdürebileceğini mi sanıyor Rifat bey??

Serdaroğlu’nun yazısındaki “sarışın kız” rolünü mü oynayacak Hisarcıklıoğlu,
yıllardır beyazlamayan bıyıklarıyla? Hiç ama hiç yakışmıyor..

TOBB tabanı, Hisarcıklıoğlu’nu ikna ederek ya da aşarak Cumhuriyetin – demokrasinin temel değerlerinin apaçık ve hızla yıkıldığı bu sürece karşı koymalıdır. Yarın çoook geç olabilecektir..

Sevgi ve saygı ile.
14 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com