Etiket arşivi: Tarikat ve cemaatler

BÖLÜCÜLÜĞE ÖVGÜ

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Genellikle CHP çizgisine yakın muhalefetin sesi görüntüsündeki SÖZCÜ Gazetesi’nde 8 Ocak günü çıkan Ege Cansen’in, “Bölücülük gericilik” başlıklı yazısı çok dikkat çekiciydi.

Cumhuriyet tarihinin aşamalarını, laikliğe geçişte yaşanan zorlukları bilmezmiş gibi, “kemale erince laik olmuştur” girişi ile devrimleri küçümser bir tavır koymuş Cansen. Muhalefetin başkanlığa karşı güçlendirilmiş meclis sistemi istemini gereksiz bulmuş. “Yönetim erki her zaman bir kişinin şahsında ete kemiğe bürünür.” diyor.

Demokrasi tam işlesin diyenlere “Olmaz, boşuna çabalamayın, denemeyin, eskisi gibi devam edin” diyor, siyasi otorite Cansen.

Tek adam sisteminden yakınması yok herhalde.

Ecevit demokratlığını, koalisyon dönemlerini görmemiş olsa gerek. (AS: Yaşı uygun.. 80+)

Muhalefet cephesinin “Altılı Masa” olarak ünlendiğini söylüyor. O ünlenmenin RTE cephesinin algı çalışması sonucu olduğunun ayırdında da değil anlaşılan.

YANLIŞ ANLADI İSEM

Babacan’ın, Cumhuriyetin nitelikleri ile ilgili çıkışları ilgisini çekmiş Cansen’in.

Yanlış anladı isem Babacan, iki şey teklif ediyor” diye başlamış son bölüme.

Kaç yıllık yazardır, eğitimi nedir bilmiyorum (AS: ABD’de Ekonomi) ama bu ifade (anlatım) ile Türkçemize ve okuruna saygısızlık etmiştir (Basım hatası ise sözüm yok).

“Yanlış anlamadı isem” denir Sayın Cansen. Lütfen özen…

MERDİVEN ALTINDAN ÇIKIŞ

Sayın Cansen yanlış anla/ma/dı ise Babacan iki şey teklif ediyor:

  1. T.C. vatandaşlarına “Türk” demekten vazgeçilsin ve
  2. Dinsel örgütlenme özgürlüğü tesis edilsin.

Sayın Cansen iki konudaki Babacan önerisini halka anlatılmaya değer bulduğunu ifade ederek bitirmiş yazısını. Gerekçeleri çok da mantıklı. Çok da masum:

 Yasaklanınca merdiven altına iniyormuş. Toplum yaşamı yasal zemine oturtulmalıymış.

Vakıf, Dernek adıyla faaliyet gösteren, Cumhuriyet ve Ulus düşmanlığı pompalayan, toplumu geriye götürmek için çabalayan, çocukların beynini yıkamakla kalmayıp taciz ve tecavüz objesi durumuna getiren, dini her türlü amaca alet eden tarikat ve cemaatler yasallaşsın isteniyor.

Merdiven altında yemedikleri halt kalmamışken, yasallaşınca neler yapacaklarını hiç düşünmez mi bu adamlar?

Toplum yaşamının yasal zemine oturtulması denince, bu çağ dışı oluşumlar mı geliyor akla?

Hangi tarikat veya cemaatten bir kez olsun çağdaş uygarlığa örnek bir davranış, yaklaşım veya öneri görmüş bu arkadaşlar?

Mafyatik örgütler için de aynı şeyi yapalım o zaman.

Uyuşturucu tacirlerini de çıkaralım merdiven altından.

Kadına eziyet, kadın cinayetleri de toplum gerçeği, yasallaşsın.

Çok mu fark var aralarında topluma verdikleri zarar yönüyle?

TARİHTEN DERS ALMAK YA DA AYNI YANLIŞI YİNELEYEREK DOĞRU SONUÇ BEKLEMEK

Sayın Cansen’in değerli bulduğu önerinin ikinci bölümü RTE/AKP’nin 2009’da adım attığı 2014’te resmi statü kazandırdığı “AÇILIM”ın yeniden başlatılması.

20 yıldır devleti yöneten, pek çok konuda sınama-yanılma yöntemi uygulayan RTE bunu denedi. Bahçeli’nin telkini ile değil oy yitirme ve iktidardan düşüş korkusu ile vazgeçti.

O Açılıma başlayınca PKK ve bölücü yandaşları da duvarlar, hendekler, yeraltı geçitleri ile yeni devletin savunma hatlarını oluşturmaya başladılar.

Asker kışlasına çekildi.

Yollar, meydanlar teröristlere kaldı.

Başka bir devletin otoritesi uygulanmaya başlandı.

Millet sandıkta tepkisini gösterince Açılım bitti.

Reis vazgeçti de millete neye mal oldu?

Yüzlerce şehit.

Yıkılan kentler.

Harcanan milyarlarca para.

Şimdi yeni Açılımı önerilir buluyor Sayın Cansen.

Tarihten ders alınırsa kötü olaylar yinelemiyor.

Aynı yanlışı yineleyerek de doğruya varılmıyor.

Ben de Sayın Cansen’e kendi sözleri ile sesleniyorum, “Gör, duy ve konuş
***

MİLLET İTTİFAKI’NA SESLENİŞ

Deva Partisi’nin bu söylemleri hiç olmamış gibi Millet İttifakı’ndan tek ses çıkmadı.

Masa dağılmasın, tamam.

Birlik bozulmasın, tamam.

İlk kez böyle güzel bir birliktelik sağlandı, tamam.

Şu AKP’yi yıkalım, tamam.

Soygun, talan, tek adam düzenini bitirelim, tamam.

Tam demokrasiyi getirelim, tamam.

Tamam da, Devrim Yasalarını kaldıralım mı?

Devleti din devleti, T.C. ‘yi İslam Cumhuriyeti mi yapalım?

Çağdaşlıktan vaz mı geçelim? Afganistan’dan, İran’dan haberiniz yok mu?

Ulus devleti yok mu edelim?

Federal yapıya mı geçelim?

Parçalanmayacağımızın güvencesini kim veriyor?

Babacan’ın bu önerilerine karşı çıkılmazsa, sizi canı gönülden destekleyen biri olarak tıpış tıpış sandığa gitmeyeceğimden emin olunuz.

On yıldır yazılarımın altına “TÜRK VATANDAŞI NACİ BEŞTEPE” diye imza koymamın nedeni, Açılım sürecinde “Türk” ifadesi ile oynanması idi.

Bir kez daha denenirse yeni imzam hazır…

İKİLİ HUKUK SİSTEMİ

Naci BEŞTEPE
(E) Tümgeneral

Hiranur Vakfı adı ile kamufle edilmiş tarikatta yaşanan olay gündemimize oturdu. SP lideri Karamollaoğlu’na göre gündemde kalmaması gerekirmiş. Molla soyu olunca bakışının öyle olması doğal. Bana göre ise bu konu gündemden hiç düşmemeli. Çünkü kabul edilebilir, yenir-yutulur yanı yok.

Bizi insanlığımızdan, milliyetimizden, dinimizden utandırıyor. Herkes de çok iyi biliyor ki;

  • Bir kereden bir şey olmaz!
  • Ailenin iç işidir!
  • İnançlı insan yapmaz!
  • Dinimizde yeri vardır.
  • Peygamber efendimiz de Hz. Aişe ile dokuz yaşındayken birlikte olmuştu!…

Gibi ortaçağ dönemi anlayışı söylemlerle geçiştirilecek bir olgu değildir çocuğun cinsel / nitelikli cinsel istismarı.

İNSANLIK

İnsanlık var oluştan beri sürekli Evrim geçirmektedir. Evrim, yaşamın her alanında olmaktadır.
Beslenme, barınma, tıp, tarım, ticaret, eğitim-öğretim, spor vb.
Aklımıza ne gelirse, nasıl sınıflandırırsak sınıflandıralım, her alanda.
Dinsel inanç ve ibadette de.

İki bin yıl öncenin yaşam koşullarındaki düşünce ve davranış hala aynı kalabilir mi?

Hala o dönemdeki davranışları irdelemeden sürdürmek istemeyi yobazlık-gericilik-tutuculuk diye tanımlamak yanlış mıdır?

İnsan olarak öbür canlılardan farkımız aklımız ve gelişmemiz değil midir?

İnsanı öbür canlılardan ayırt etme konusunda değerli sanatçı, Vefalı ağabeyim Müjdat Gezen’in sosyal medyadaki şu sözlerine hak vermemek olası mı?

    • Siz hiç kuzu ile çiftleşmeye kalkan bir koç,
    • Buzağıya musallat olan bir boğa,
    • Civcivi kovalayan bir horoz,
    • Minik yavrulara tecavüz eden kedi veya köpek gördünüz mü?
    • Göremezsiniz!
    • Onun için sapıklara HAYVAN demeyin!

İnsanlığımızdan utandırıyor derken bir açıdan bunu ifade etmeye çalışmıştım.

DİN KURALLARI – TOPLUMSAL KURALLAR

Toplumların yönetimi konusunda din adamları ile devlet adamları (kilise-kral) yıllarca çatışmıştır. Sonuçta din ile devlet işlerinin ayrıldığı seküler düzen çağdaş uygarlığın seçimi olmuştur. Ortaçağ tutkunları bunu dinsizlik olarak algılamaya ve/veya öyle göstermeye devam ederler. Hangi yöntemin (kurallar bütününün) insanlığı refaha (gönence), huzura (erince) götürdüğünün tartışma götürmeyeceği açıktır.
Dünya haritasına bakıp ülkelerin durumunu görmek yeterlidir.

Türkiye Cumhuriyeti de bu konuda kararını vermiş, anayasa ve yasalarla toplumsal yaşamı düzenlemiştir.

Medeni Yasa yürürlüktedir.

Vakıf-Dernek diye adlandırılarak yasaların çevresinden dolanan tarikat ve cemaatler
Resmen yasaktır.

İktidar, yasaklanan yapıları her konuda desteklemekte, üye bağışları ile yürütülmesi gereken vakıflara devlet hazinesinden milyarlarca lira akıtmaktadır.

Tüzüğünde “6 Ok“u benimsemiş ana muhalefet partisi ise “dinsiz demesinler fobisi” ve “her kesimden oy alalım kolaycılığı”nın da etkisiyle laikliğe karşı yapılanlara sessiz kalmakta
hatta türban konusunda olduğu gibi kimi konularda onlardan farklı davranmamaktadır.

Sözde sosyalist/devrimci Vatan Partisi ve lideri D. Perinçek’in, erken yaşta evlilik ve İstanbul Sözleşmesi konusundaki tutumu ise yürekler acısıdır.

Adam gibi ses veren tek parti lideri Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu olmuşltur.

Hiranur Vakfı’nda gelişen çocuğun nitelikli cinsel istismarı olayında da toplumu yönlendirenler yanlış içindedir.

Siyasetçi, toplumbilimci, sosyal hizmetler yetkilisi, din görevlisi, medya mensubu, sade vatandaş her kesimde çoğunluğun dikkatinden kaçan temel yanlış; medeni hukuk ile şeriat hukukunun birlikte ele alınması, bazen (kimi kez) karşılaştırılması, bazen (kimi kez) karıştırılmasıdır.

Şu kesin yargı göz ardı edilmemelidir:

  • Türkiye Cumhuriyeti’nde toplumsal yaşam seküler yasalarla düzenlenmiştir.

Medeni yasalar din kurallarına göre düzenlenmemiştir, düzenlenemez.

Dinsel kurallar (şeriat) da toplumsal / kamusal) yaşamı düzenleyemez.
Kendi sınırları içinde hareket etmek zorundadır.

Karıştırmayalım. Karışmasına izin vermeyelim.
Lütfen İran’daki gelişmeleri gözden kaçırmayınız.

6 Yaşında Kız Çocuğu Evlendiren Tarikatçı Anlayış

BASINA VE KAMUOYUNA

“Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.”
Mustafa Kemal ATATÜRK

(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

İki gündür 6 yaşında bir çocuğun, öz babası tarafından gelinlik giydirilerek “evlendirilmesi” rezaleti ile çalkalanıyor ülkemiz.

Bir babanın 6 yaşındaki kızını evlendirebilmesi, 29 yaşında bir “adam”ın o yavru ile evlenebilmesi, sahte kemik yaşı raporu ile gözünün önündeki 14 yaşındaki kızın 21 yaşında olduğunu karara bağlayan yargıçların olabilmesi…

Ne acı!

  1. yaşını süren Türkiye Cumhuriyeti’nin bu durumu kabul edilebilir olmasa da, şaşırtıcı değil elbette.

İktidara gelişinden başlayarak tarikat ve cemaatlere devlet olanaklarını sonuna dek açan AKP yönetim anlayışının vahim (ürkünç) sonuçlarını bu ve benzeri örneklerle her gün yaşıyoruz.

Bu anlayış, gerçek İslam’la ilgisi olmayan uydurulmuş bir din dayatıyor topluma.

Önceki yıllarda kimi AKP Belediyelerinin “6 yaşında kız çocukları ile evlenilebilir” diyen kitaplar dağıttığını gördük.

Kanal kanal dolaştırılan “Hocaefendi” lakaplı tarikatçıların, Diyanet yetkililerinin benzer fetvalar (!) verdiğini gördük.

Tarikat evlerinde tecavüze uğrayan çocuklar için “Bir defadan bir şey olmaz” ya da “Küçüğün rızası var” diyen Bakanlar gördük.

Eşi tarafından -hem de camide- bir kadınla basılan imam için “İmam nikâhlısıysa göreve iade edeceğiz” diyebilen devlet memuru müftüler gördük. (AS: İmam nikahının nelere alet edilebileceği ürkütücü!)

Laik Cumhuriyet’e, Atatürk ilke ve devrimlerine ve Anayasaya sadakat yemini etmiş kimi siyasilerin “Nefsimize ağır gelse de, hayatımızın merkezine dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz.”, “İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz.” diyebildiklerine tanık olduk.

Hatta Cumhurbaşkanı Danışmanı sıfatlı kişilerce kurulup, ASSAM (Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği) adı verilmiş bir örgüt tarafından devlet kuruluşları ve belediyeler sponsorluğunda, Başkenti İstanbul, dili Arapça olacak ASRİKA İslam Devleti kurma amaçlı sempozyumlar düzenlenebildiği ve düzenleyicisinin “Dünya üzerindeki İslâm âlimleri ile görüştüğümüzde sorularımıza şöyle cevap alıyoruz: İslam Birliği olacak mı? Olacak. Nasıl olacak Mehdi Hz. geldiği zaman? Peki, Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki, bizim bir işimiz yok mu? Ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte ASSAM bunu yapıyor.” diyebildiğini de yaşadık.

Bütün bunlar düşünüldüğünde, Bakanlık ya da Diyanet İşleri’nin bu son rezaletle ilgili suskunluklarının da şaşılacak bir yanı yok tabii.

Öte yandan, artık bir AKP dönemi klasiği haline getirilen “icazet törenleri” ile

  • Sarıklı cübbeli küçücük çocuklarımız kullanılarak şehirlerimizin caddelerinde, salonlarında Laik Cumhuriyet’e meydan okunuyor.

Anayasamızın ve yasalarımızın açık hükümlerine karşın devlet görevlilerinin bu meydan okumaya engel olmaları bir yana; TBMM Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı gibi üst düzey siyaset ve devlet yetkililerinin coşkulu katılımları ile bu törenleri meşrulaştırdıkları görülüyor.

Devlet erkânının gözleri önünde değişmez önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e “KAFİR” diyen hadsizler el üstünde tutuluyor.

Örnekleri ziyadesiyle çoğaltmak olanaklı.

Bu gidiş, iyi gidiş değildir!

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, varlık nedenimizin Laik Cumhuriyeti ve Atatürk İlke ve Devrimlerini sonsuza dek yaşatmak olduğu bilinci ile, tüm devlet yetkililerini Anayasa ve yasalara uymaları ve görevlerini yapmaları konusunda bir kez daha uyarıyoruz.

Saygılarımızla. 07.12.2022, Ankara

(Ayrıca, 08 Aralık 2022 günü
Cumhuriyet gazetesi arka sayfada yarım sayfa ilan verilmiştir..)

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ
==============================

Kadın : AKP’nin eski Aile bakanlarından..
Erkek : AKP’nin eski ve halen Adalet bakanı! “Küçük” ün tecavüze izin / rıza veremeyeceğini öğren(e)memiş bir Hukuk Fakültesi mezunu (!?)..

Tarikatlar koalisyonu AKP, bir 5’li çete üyesinin itiraf ettiği üzere AKP, “Milletin a…’na koymakta”…
“Kinini ve dinini eksik etmeyen” İslam mücahiitleri (Cihatçıları) 20 yıllık AKP iktidarında buralara dek geldiler..
Bu çürümeye karşı hep birlikte ayağa kalkma ve savunma yaparak saldırıyı defetme zamanıdır.

  • Lamı cimi yok, vakıf maskesiyle toplumu çürüten gericilik yuvaları tarikat-tekke-türbe-zaviyeler derhal kapatılmalıdır.
  • Milli Eğitim Bakanlığı bu gerici ve çağdışı, Cumhuriyet yıkıcısı vakıflarla yaptığı tüm sözleşmeleri derhal iptal etmelidir.
  • TBMM’de, Anayasa m.98 uyarıca “Meclis soruşturması” başlatılmalıdır.
  • Anayasa m.174’teki Devrim Yasaları kararlılıkla uygulanmalıdır :

    “30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun

  • Muhalefet göreve, basın toplumu sürekli uyarmalı, yargı adalet dağıtmalı ve AKP-MHP’nin maskesi artık düşürülmelidir!
  • Cumhuriyet Başsavcısı neden AKP hakkında bir kez daha kapatma davası açmıyor?

AKP = RTE neden susuyor?? Hemen her şeye karışan, gerek görürse ayar veren, parmak sallayan, aşağılayan, ağır ve booool hakaretler yağdıran Cumhur’un başı neden susuyor??

Yaşanan bu sefillikler, seçime giderken AKP=RTE‘nin toplumu korkuyla sindirme planının parçaları mı??

Az kaldı… gümbür gümbür çöküyorlar…
Toplum seçime dek örgütlü olarak direnmeli ve sandığa gömmeli!

Sevgi ve saygı ile. 09 Aralık 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

 

 

Tarikat ve cemaatlerle demokrasi olmaz!

Emre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr
08 Eylül 2020, Cumhuriyet

Tarikat ve cemaatlerle demokrasi olmaz!

Çünkü tarikatlar ve cemaatler, sadece yaptıkları tecavüz ve istismarlardan veya başka yasa dışı iş ve işlemlerinden dolayı değil, yapıları gereği de Demokrasiye, demokratik işleyişe, demokratik kurum ve kurallara karşıdırlar!
***
Tarikat ve cemaatler, bazı kötü niyetli yazarların, gazetecilerin veya politikacıların öne sürdükleri gibi Sivil Toplum Kuruluşu filan değillerdir:

En başta, örgütlenmeleri içinde, Sivil Toplum Kuruluşu olmanın 1. koşulu, yani seçime dayalı temsil yetkisi, yoktur… İçlerinde demokratik seçim olmadığı gibi şeyhlik (liderlik) için verasete veya inanca, kimi zaman da doğrudan menfaata dayalı bir halifelik düzeni vardır.

2. olarak tarikat ve cemaatler içinde asla fikir ve ifade özgürlüğü, sorgulama, tartışma, müzakere gibi STK’lerin “olmazsa olmaz” ilke ve yöntemleri yoktur. Tam tersine sert bir biat (kayıtsız, koşulsuz bağlılık) kültürü egemendir.

Sonuç olarak bütün yapıları, tam bir dogmatizme dayalı olarak, her türlü bilimselliği, sorgulamayı, soruşturmayı, eleştiriyi, bu nedenle de değişmeyi, ilerlemeyi, bütünüyle engeller.

Esas itibarıyla, (Batı’dakiler de dahil olmak kaydıyla) bütün tarikat ve cemaatler, bilime, bilimselliğe, çağdaşlığa ve özellikle de kendi içlerinde demokratik işleyişe karşıdırlar!

“Kendi içlerinde demokratik işleyişe karşıdırlar” ama içinde bulundukları toplumdaki demokratik kurum ve kuralları istismar ederek, demokratik rejimlerde siyasal güç sahibi olmaya çalışırlar.

Tarikat şeyhleri, henüz Din-Tarım Dönemi aşamasını geçememiş olan Ortadoğu Toplumlarında ise toprak ağaları, aşiret reisleri ile birlikte (zaten bazen hepsi aynı kişi, hatta devlet başkanıdır) siyasete doğrudan egemen bile olabilirler.
***
Tarikatlar ve cemaatler, bu nitelikleriyle sadece Türkiye Cumhuriyeti döneminde değil, Osmanlı döneminde de siyasete, ülke yönetimine sızmışlar, her türlü ilerlemeyi engellemişlerdir. Örneğin Takiyüdin’in Rasathanesi’nin yıktırılması sarayda güç kavgası yapan farklı tarikatlar arasındaki rekabetin marifetidir.
***
Tarikat ve cemaatler, azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde, aynen din, mezhep, ırk, milliyet gibi bölücü kimlik siyasetinin temelinde yatan ayrışma ve kavgaların da bir parçası olmuşlardır…

Bu nedenle de bu ülkeleri istikrarsızlaştırarak sömürmek isteyen Emperyalizm tarafından sürekli olarak kullanılırlar.

Atatürk Devrimleri bağlamında yasaklanan tarikatlar, toprak reformu yapılamadığı, eğitim reformu yarım bırakıldığı, ekonomik / toplumsal olarak da sınıfsal gelişme tamamlanamadığı için Çok Partili Rejim bağlamında, 1946’dan itibaren yeniden siyaset sahnesine çıkmışlar ve 1950’den sonra yine devletin bir parçası haline getirilmişlerdir.

O zamandan bugüne kadar da sürekli olarak Demokratik Rejim’in temelini oymaktadırlar.
***
Bu son dönemde, cinsel saldırıların ve ahlaksızlıkların dikkati çekecek ve üzerine kitaplar yazılacak yoğunlukta ortaya dökülmesi, tarikat ve cemaatlerin iyice güçlenmelerinden ve “Şahıs Devleti” içinde hem siyasette hem de eğitimde fonksiyon sahibi olarak görev yapmalarından ve bu durumun yarattığı pervasızlıktan kaynaklanmaktadır.

Yeterince güçlendikleri zaman ne yaptıkları ise 15 Temmuz 2016 olayına bakarak anlaşılabilir.