Etiket arşivi: sürü bağışıklığı

Pandemi gitmiş bitmiş olsa bilirdik

  • Pandeminin gidişatında Omikron’dan sonra Yunan alfabesindeki yeni bir harfe geçecek miyiz, aşılar ne sıklıkta tekrarlanacak, yeni daha kapsamlı aşı gerekecek mi bunları önümüzdeki aylar içinde anlayacağız.

https://www.birgun.net/ara?q=Pandemi+bitmi%C5%9F+olsa+bilirdik&c=&a=&fd=2022-05-15&td= 

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol

Pandeminin henüz başlamayan 3. yaz mevsiminin, ilk ikisinden oldukça farklı seyredeceğinden neredeyse eminim. Ama bu “pandemi” bittiği ya da bir başka evreye geçtiği için olmayacak. Pandemi ne zaman endemi olacak meselesini anlatmak için tekrar teknik ve dolayısıyla sıkıcı binlerce kelime kullanmaktan da imtina edeceğim (AS: kaçınacağım). Basitçe, endemik olduğunda biliriz, anlarız henüz endemik olmadı diyeceğim. ABD yönetimine salgın ile ilişkili danışmanlık da veren bir uzman olan Andy Slavit salgının “endemik” olduğunu nasıl anlayacağımız şöyle tarif ediyor:

  • Endemik herkesin emniyette olması, kimsenin ölmemesi demek değildir, ancak salgının öngörülebilir bir davranış kalıbında olmasıdır” diyor ve sürdürüyor “yani artık sürprizlerle karşılaşmayacağız anlamına gelir“.

Bu tarif salgın biliminin teknik tanımından biraz uzak olsa da salgının yakın zamanlı geleceğine dair kafa karışıklığını giderecek ve en iyi şekilde sadeleştirilmiş anlatımdır diye düşünüyor ve katılıyorum. Zaten bu denli yayılmış ve öldürmüş bir salgın sürecinde bazı ülkeler teknik anlamıyla “endemik” düzeye geçse bile, uluslararası hareketlilik düzeyi ve epidemik yangının sürdüğü coğrafyalar nedeniyle

  • pandeminin yakın gelecekte “endemik” olabilmesi pek mümkün görünmüyor.

ÖNGÖRÜLEBİLİR DAVRANIŞ KALIBI

Öngörülebilir davranış kalıbı yani salgın seyrinin ritminin anlaşılması, ufkumuzun iyice puslandığı bu zamanda en çok gereksinim duyacağımız şey. Salgın gitti, bitti diye kafa karıştırmak yerine, mesela “her sonbaharda yüksek olasılıkla şöyle bir varyant ile bir salgın ihtimali daha olduğunu” bilsek ve izlesek.. Böylece de salgının bir pandemiye, pandeminin de toplumsal ve bireysel yaşamlarımızı alt üst eden ölümcül bir katastrofiye evrilme sürecinin en önemli nedeni olan “erken uyarı sistemleri”nin eksikliği giderilerek iş işten geçmeden alınacak önlemler devreye girebilse. Virüs şimdiye kadarki evrimsel hareketliliği ile pek çok “sürpriz” e yol açtı. Asıl sürpriz ise, evrimsel hareketliliğin şaşırtıcı düzeyi anlaşıldığı halde, her yeni varyantın “sürpriz” sayılmasına dair tahminler ötesi şaşkınlığımızdı. Salgının bundan sonraki seyri, virüsün hangi yönde evrileceği ile yakın ilişkili. Bu gelişmenin yönü ise doğal infeksiyon sonucu bıraktığı bağışıklık eksik ve kısa süreli olan virüse karşı ne kadar “aşılanmış” olduğumuz ve coğrafyalar arası hareketlilik ile yakından ilişkili.

Yeni yayımlanan ve yazanları arasında artık hepinizce tanındığını düşündüğüm Anthony Fauci ‘nin de olduğu bir makale, bu virüs için “ klasik kitle bağışıklığı” kavramının neden mümkün olamayacağını etraflıca tartışıyor. Zaten gelişmeleri izlemeye çalışanların rahatlıkla anımsayacağı üzere konuyu ele alırken “sürü bağışıklığı” nın olamayacağı çeşitli nedenlerden aşikâr (AS: açık) olan bir senaryoda, sürü bağışıklığı olacakmış gibi kafaları karıştırmanın en büyük “pandemik günahlardan” olduğunu belirtmiştim. Çünkü bu kafa karışıklığı ölüm ya da ölümle sonlanabilecek bir bulaşma zincirinin başlatılması demekti. Pandeminin en bulaşıcı ve şimdilik son varyantı olan omikron ile yaşanılan ani, hızlı ve yaygın bulaşma ve ölümler yani bir epidemik yangın sonrasında ve Afrika hariç (AS: dışında) dünyada en az 1 dozla % 60’a ulaşan bir aşılanma ile vaka ve ölümler şimdilik azalma eğilimine geçmiş görünüyor.

KONTROL EDİLEBİLİR (Denetlenebilir) VARYANTLAR

Yeniden vaka artışlarının olduğu ve kısıtlı da olsa taramayı sürdüren coğrafyalarda ise artışlardan omikron türevlerinin sorumluğu olduğu saptanıyor. Omikron türevleri hızlı bulaşan ve daha çok aşısız veya aşı cevapsız grupları etkileyen varyantlar. Yani bu bir anlamda iyi haber çünkü omikron ve türevleri hastalığı nasıl kontrol edebileceğimizi bildiğimiz varyantlar. Aşı ile yayılım tam önlenemese de ciddi seyir ve ölüm önemli ölçüde önlenebiliyor.

  • Ancak taramanın tümüyle kaldırıldığı bizim gibi ülkelerde ne olup bittiği de ne olacağı da tam bir meçhul.

Salgın henüz kontrol (denetim) altına alınmamışken ve pandeminin sonlandığı ilan edilmeden yeni bir evreye geçmiş gibi yapabilmek cesareti bu verilere ve elbette yaz mevsiminin açık hava avantajına bağlı. Ancak pandemi yönetmekten sıkılmış ülkelerdeki esin perisi “çok sıkılmış” kişiler ve artık toplumsal yaşamların kesintiye uğramasının yaratacağı yönetsel sorunlar. Pandemiyi kısıtlı önlem ve taramalar ile neredeyse doğal seyrine bırakmış bizim gibi ülkelerde ise bu tür ilham perileri dahi dolaşamıyor. Biz haklı olarak, nasıl baş edebileceğimizi çok da bilmediğimiz bir pandemide ölmek ile kalmak arasında sıkışmaktan çok sıkıldık. Sıkılmamızı, ölmemiz ya da hastalanmamızdan daha çok ciddiye alan yönetimler ise yazının başlığındaki gibi “gitmiş, bitmiş olsa anlayacağımız” bir salgının bitişini algılatmak üzere salgınla ilişkili tüm taramaları ve önlemleri askıya alıyor.

Bu yazının yazıldığı tarihte, pandeminin başladığı Asya kıtasının çok alışık olduğu ama diğer kıtaların özellikle de hayatları daha şatafatlı olan üst gelir düzeyli ülkelerin alışmakta çok zorlandığı basit ve etkin bir önlem olan “maske” neredeyse tüm ülkelerde zorunlu olmaktan çıkarıldı. Tüm hayatlarımızı askıya aldıran pandemiyi bir milat gibi kabul edeceğimiz açık. Ancak başlangıcı, bu yüzyılı bir milat gibi öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayıran bu “pandemik zamanı” da aşı öncesi ve sonrası diye ayırmak gerekli. Etkili bir şekilde aşılanabildiğim yaz mevsiminin üzerinden bir mevsim geçtiğinde pandemiye rağmen askıdaki hayatım yeniden normale değmeye başladı. Uzun zamandır askıdaki özlemim olan uzun süren bir seyahati, öncesinde test olarak, aşı kartım ve yüksek koruyucu maskem ile gerçekleştirebildim.

HAREKETLİLİK ÇOK YÜKSEK

Dünya Sağlık Örgütü’nün düzeltilmiş ölüm hesaplamaları ile dünyada 100 bin kişi için hesaplanan ek ölüm oranları için 6. sıradayız. Önlemleri kaldıran ülkeler arasında ise rapel doz ile aşılanma oranı %43 ile en düşük ülkelerden birisi Türkiye.

  • Salgının bundan sonraki seyrinin de farklı ülkelerde farklı olacağı açık.

Toplumsal ve uluslararası hareketlilik önlemsiz olarak en üst seviyede.

İstanbul, tıpkı salgının başlayıp havayolu ile tüm dünyaya yayıldığı Vuhan gibi uluslararası hava trafiğinde önemli bir buluşma noktası.

  • Bizim ülkemiz dahil pek çok ülkede salgın izlem ve taraması tümüyle sonlandırıldı.
  • Bu nedenlerle bundan sonra olacakları öngöremiyoruz.

Ve bu nedenlerle aslında erken önlemler ile önleyebileceğimiz her gelişmeye yine “sürpriz“ diyeceğiz. Sona ne kadar yakınız bunu bilmek mümkün değil ama zaman içinde periyodik salgınlar ve aşılama ile bağışıklık sistemlerimizdeki olgunlaşma, elde mevcut ve yenileri de gelişecek test, ilaç ve aşılar ile hastalık ve salgın kontrol (denetim) altına alınacak.

Artık, yeni normalimiz Covid-19 ile yaşamak yani yaşamlarımızı askıya almadan ama bu nedenle de ölmeden yaşamak. Ama Covid-19 ile yaşamaya alışmalıyız demek, salgın yokmuş gibi yapalım demek değil. Artık bireysel önlemler yerine çerçevesi belirlenmiş organizasyonel bir sürece geçerek toplumsal yaşamlarımızı kesintiye uğratmadan, bireyi yormadan yaşamak demek.

YENİ BİR HARFE GEÇİLİR Mİ?

Yunan alfabesindeki yeni bir harfe geçecek miyiz, aşılar ne sıklıkta tekrarlanacak, yeni daha kapsamlı aşı gerekecek mi? Bunları önümüzdeki aylar içinde anlayacağız. Amerika Birleşik Devletleri yeni bir varyant olmayacağına, omikron varyantındaki değişimlerin süreceğine dayanan görece iyimser bir modelleme ile beklenen bir sonbahar dalgasının nüfusun üçte birini yaklaşık yüz milyon kişiyi etkileyeceği varsayımıyla, hastane kapasitelerini taşırmamak üzere hazırlık yapıldığını belirtiyor.

Ufkumuz puslu olsa da, tüm bu gelişmeleri analiz edip hazırlanmamak sonucu karşılaşacaklarımıza yine sürpriz diyecek olmamız ise emin olun beni artık hiç şaşırtmayacak.

KAYNAKLAR
1.What COVID might look like in the U.S. once we reach the endemic phase https://www.npr.org/2022/05/05/1096738289/covid-omicron-cases-endemic
2.COVID-19 PANDEMİSİNDE GÜNCEL DURUM VE ÖNERİLER, Mayıs 2022 (HASUDER Bulaşıcı Hastalıklar Çalışma Grubu) https://hasuder.org.tr/wp-content/uploads/HASUDER-COVID_19-RAPOR-MAYIS-2022-1.pdf
3.David M. Morens, Gregory K. Folkers,Anthony S. Fauci.The Concept of Classical Herd Immunity May Not Apply to COVID-19. The Journal of Infectious Diseases.21 March 2022 https://doi.org/10.1093/infdis/jiac109
4.https://www.nytimes.com/2022/05/09/briefing/100-million-coronavirus-covid-us.html

TELE1 ROGRAMIMIZ : ÖNLEMLER Mİ KALKTI YOKSA SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI MI

Dostlar,

Bu gün, 6 Mart 2022 Pazar, sabah saat 10:35’te TELE1’de olacağız / OLDUK..


Sn. Namık KOÇAK bizi programına konuk edecek 11:15’e dek.. / ETTİ.

Salgında varılan, “Türkiye’ye özel” son durumu – sorun alanını  değerlendireceğiz.. / değerlendirdik..

AP’nin Haziran 2003’te başlattığı “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” süreci duvara dayandı.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM = “Health Transformation” sözcüklerinin karşılığı ve tümü ile Dünya Bankası (ABD!) dayatması. Yani “yerli – milli” oldukları masalın anlatan AKP’ye yabancı ve gayrı milli olarak dayatıldı. Zaten bu gerekçelerle taşeron iktidar yapılmıştı.. Buyrukları yerine getirmekte.

Sağlık sistemi her bakımdan tıkandı.. 
Salgın yönetimi (!??) de apaçık duvara tosladı.
İşi, gerçek ve bilim dışı biçimde AŞI GELİŞTİRDİK.. noktasına dek taşıyabildiler..

  • Oysa TURKOVAC, asla uluslararası bilimsel standartlara göre henüz aşı değil!

Keşke olabilseydi, göğsümüz kabarırdı..


2021 Aralık ayı son günlerinde bu bağlamda kapsamlı makale yazmıştık web sitemizde. O zaman paylaştığımız tweet içeriği de üsttekine çok yakındı ve 1 milyona yakın kişi tarafından okundu.
…..
Sorunlar çok ve ağır..

  • AKP tam anlamıyla bir kısır döngüde..
  • Politik ömrünü biraz daha uzatmak istiyorsa, apaçık, tükürdüklerini yalamak ve
  • akla – bilime – ulusun yararına odaklı politikalara dönmek zorunda
  • 180 derece tersine, hem de gecikmeden..

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerini yapılması dileğiyle youtube erişkesini (linki) verelim :

https://youtu.be/UZwanAz1SSI

İlgi ve bilginize sunarız. (Güncelleme: 07.03.22, 00:53)

Sevgi ve saygı ile. 06 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

2 Ay içinde 40 Milyon İnsanımız Omicron’a Yakalanabilir!

Dostlar,

Önceki gün Cumhuriyet gazetesinden Sn. Deniz Ogan bizimle bir telefon söyleşisi yaptı.

1 milyonu aşkın insanın okuduğu cik (tweet) iletimiz nedeniyle arıyordu. Sorularını yanıtladık. 18 Ocak 2022 günü Cumhuriyet‘in 8. sayfasında aşağıdaki gibi yer aldı. Gazetenin internet portalında daha kapsamlı olarak yer verildi.

Beyaz Saray Baş Tıbbi Danışmanı ve ABD’nin en yetkili enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr. Anthony Faucci, Omicron varyantının

  • Covid salgınında son dalga” olup olmadığını söylemek için çok erken olduğunu belirtti.

Video konferansla gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşan Dr. Anthony Faucci, hızla bulaşan Omicron’un sürü bağışıklığına neden olma ihtimaliyle ilgili

  • “Umarım durum budur. Ancak bu, bir önceki varyantın oluşturduğu bağışıklıktan kaçan yeni bir varyant çıkmadığı sürece gerçekleşebilir.” dedi. (https://t24.com.tr/haber/beyaz-saray-bas-tibbi-danismani-dr-fauci-omicron-un-covid-salgininda-son-dalga-oldugunu-soylemek-icin-cok-erken,1008898)

Biz, meslektaşımız Dr. Faucci’den önce aynı uyarıyı yaptık. Demecimiz daha kapsamlı olarak aşağıda :
***

Prof. Dr. Ahmet Saltık’tan korkunç Omicron öngörüsü:

‘2 ay içinde 45 milyon insan hastalanacak’

İçişleri Bakanlığı son yayımladığı PCR testiyle ilgili genelgeyle büyük tepki toplamaya devam ediyor. Bakanlığın geri adımından sonra Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Türkiye’de açıklanan vaka sayısının en az 5’te 1’i olduğunu ifade ederken, “Önümüzdeki iki ay içinde her gün 700 bin kişi Omicron varyantına yakalanacak” dedi.

Cumhuriyet, 18 Ocak 2022

İçişleri Bakanlığı tarafından aşısız olan veya aşı sürecini tamamlamayan kişilere PCR testi uygulanmasına gerek olmadığına ilişkin valiliklere genelge gönderildi. Bakanlık, gelen tepkilerin ardından ‘geri adım’ atarak yeni genelge yayımlandı.

Yeni genelgeye göre, aşısız veya aşı sürecini tamamlamayan ve son 180 gün içinde hastalığı geçirmemiş kişilerin, belirli alanlara girişlerinde veya toplu ulaşım araçlarıyla seyahatlerinde azami 48 saat öncesine ait negatif PCR testi istenmesine karar verildi.

“45 MİLYON, 2 AY İÇİNDE HASTALANACAK”

PCR testlerinin Omicron varyantındaki patlama nedeniyle oluşacak panik yüzünden kaldırıldığını dile getiren Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, durumu Cumhuriyet‘e değerlendirdi.

Bilim dışı olan genelgeden geri adım atıldığını dile getiren Saltık, Delta varyantına göre 70 kat daha bulaşıcı Omicron varyantında korkunç bir patlama olacağını ve her gün 700 bin kişinin bu varyanta yakalanacağını ifade etti. Saltık, 

  • “DSÖ’nün geçen haftaki uyarısına göre, önümüzdeki 6-8 hafta içinde Avrupa’nın yarısı Omicron’a yakalanacak. Bu 250 milyon yeni hasta demektir. Türkiye de bunun dışında kalmayacak.
  • 90 milyon nüfusun yarısı 45 milyon insan önümüzdeki 2 ay içinde hastalığa yakalanacak.” dedi.

“Bu öngörüde, 8 hafta dersek, 45 milyon insandan her hafta 5 milyon yeni hasta demektir” diyen Saltık, “Türkiye’de her gün 700 bin kişi yeni Omicron varyantına yakalanacak” ifadelerini kullandı.

“YÜKSEK RAKAMLARINI DUYURMAK İSTEMİYORUZ”

Sağlık Bakanlığı’nın her gün açıkladığı vaka sayısının gerçeğin en az 5’te 1’i olduğunu ifade eden Saltık, “Yakalayamıyoruz, yakalamıyoruz, yakalamak istemiyoruz. topluma yüksek rakamları duyurmak istemiyoruz” dedi.

PCR testlerinin yüksek vaka sayısı nedeniyle panik havası yaratmaması için kaldırıldığını savunan Saltık, şöyle devam etti:

  • “Günde 700 bin yeni Omicron hastasını ilan etmek iktidar için iyi bir şey değil. Bunu gördüler ve PCR testleri İçişleri Bakanlığı’nın genelgesiyle tuhaf bir biçimde kaldırıldı. Devlet neredeyse çökme durumuna sürükleniyor. Halının altına süpürmekten başka bir durum değil. Bu, deve kuşu politikasıdır”

Dünyadaki Omicron varyantına bağlı olarak vaka sayısındaki patlamalara ilişkin ABD, AB ve DSÖ’nün savaş hazırlığı yapar gibi hazırlandığını ifade eden Saltık,

  • “Dünya diken üstünde Türkiye pervasız” dedi. 

“TEPEDEKİ ADAMIN DÜNYADAN HABERİ YOK”

Salgın yeni bir evrede. Adına Bilim Kurulu denilen sözde kurul da, Bakan’ın kendisi de, Sağlık Bakanlığı’nın kadrosu da saldım çayıra mevlam kayıra politikasıyla tam bir teslimiyet içinde” diyen Saltık, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Tepedeki adamın dünyadan haberi yok. O, varını yoğunu iktidarda kalmaya ayırıyor. İstanbul Sağlık Müdürü’nün söylemleri ise tam bir aymazlık örneği”
***

Sevgi ve saygı ile. 20 Ocak 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter : @profsaltik

TELE1 TV ve MEDYASCOPE TV Konuşmalarımız : 17 Mayıs 2021

Dostlar,


Bu gün 17 Mayıs 2021 Pazartesi..
Türkiye’de 11 Mart 2020’den beri boğuşageldiğimiz Kovit-19 salgını için kritik bir tarih.
29 Nisan 2021 gecesi başlatılan, AKP = RTE‘ye göre “tam kapanma” (!!!???) sabah saat 05:00’te bitti..
İktidara göre “denetimli normalleşme” ye geçtik..
Zaten o “17 günlük bir şey” tam bir alaturka uygulama, baştan savma bir algı yönetimi idi.
“Bakın, biz de kapattık” diyebilmek için…

Ya da Avrupa’da koca koca İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya… 3-4 kez ve 2,5 aya dek varan çık sıkı disiplinli ve tama yakın kapatma uygulamış iken; “Türkiye ŞAHSIM DEVLETİ” afsunlu muydu da hiç böyle gereksiz bir yönteme başvurmadan salgın yönetiminde destanlar yarattı???

Bu soru tatsız doğallıkla, artık yanıtı da hazır : “Biz de 19 gün tam kapattık..” Ardından da denetimli serbestleşmeye geçiyoruz.. 1 Haziran 2021’e dek bakacağız verilere, halka çoook çok indirimli açıklasak da işin içyüzünü biz biliyoruz nasılsa…Haziran başına dek 2 haftada olabildiğince / bulabildiğimizce aşı yaparız, havalar da ısındı, eviçi bulaşlar azalabilir…

Bir de öyle açık etmek istemediğimiz bir kozumuz daha var : Bakmayın siz 5,1 milyon toplam vaka / olgu ilan ettiğimize… Çarpın 10 ile, 50 milyon insan bulaşı (Kovit-19’u) aldı, nüfus diyelim 90 milyon, yarısından çoğu doğal bağışık oldu, anlayacağınız SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI sağladık.. Bunu da açık edecek değiliz ümmete.. Bu 50 milyonun kazandığı doğal bağışıklık bizi birkaç ay idare eder, hastalanmazlar yeniden ya da hastalanırlarsa da –mutant bulaşları bir yana- hafif geçirirler.. Evde – ayakta idare ederler..

Sonbaharda da evvel Allah yerli – milli aşımız öyle ya da böyle devreye girer.. Ya girer, ya girer..
Zaten dünyada da azalmaya başladı. Başka aşılar da buluruz belki birkaç milyon doz.. Bakarsın etkili bir ilaç da geliştirir Batılı kefere…

  • İpleri elimizde olmak üzere salgının sürmesinde muazzam politik yararlarımız var…

Bir kez toplumu atomize ettik. Herkes birbirinden korkuyor..
Dernek, vakıf, sendika, STK, meslek örgütü.. yaptırtmıyoruz toplantılarını..
Partiler… en küçük toplantı – gösteri yürüyüşü… hele hele miting.. yağma mı var!
Milleti hastalık – ölüm korkusuna düşürdük, temel derdi bu.. İktidarı / AKP’yi unutturduk..
Güncel sorunları da.. Buna ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ya da pes sendromu diyorlarmış.
İşte ona soktuk ümmeti – sürüyü, Çobanımız başımızda elhamdülillah, çok şükür..
Yoksulluk – işsizlik artı; sadaka düzeyinde de olsa sosyal yarımlarla götürüyoruz işte iyi kötü.
Halkı, AKP giderse bunları da bulamayıza inandırdık nasılsa..
Önüne gelen olaya – etkinliğe “pandemi koşulları” sopasını indiririz..

Haa turizm mi, işte o karın ağrısı.
4 milyon turizm çalışanını herkesten önce aşılayacağım da, ah bir aşı bulsam..
Aaaah şu yerli – milli aşı.. Artık her ne denli koruyucu – güvenli olacaksa da bir an önce elim ereydi, iyi olurdu. Şu Refik Saydam Enstitüsünü açsa mıydım yoksa, onlar aşı geliştirirdi!
***
Gördüğünüz gibi kaptanın seyir defteri karmakarışık..
İç ve dış sorunlar boğuyor iktidarı..
Ülke yönetilebilir olmaktan çıktı..
Akla – bilime dayalı öneriler Çin seddi duvarlarına çarparak tuz buz oluyor..

  • Geriye, hasta  – ölüm sayılarını DEVLET SIRRI gibi saklayarak algı operasyonu kalıyor.

Ama mızraklar da artık çuvallara sığmıyor..
TÜİK, ölüm istatistiklerini açıklayamıyor.. Ne denli erteleyecek, ne denli oynayacaksınız??

 

İpler elimde “denetimli karmaşa” ya oynuyorum derken, salgını uzatarak, bilimsel – insanca yönetmek yerine iğrenç biçimde politik amaçlarınız için kullanmayı sürdürürseniz, uyaralım, bu çok büyük bir kumar olur…
Örneğin saptayamadığınız mutant tipler tür ve sayıca ülkede hızla yaygınlaşır ve tam bir yangın yerine döneriz.. Salgın yönetilebilir olmaktan çıkar ve stratejik bir güvenlik sorununa dönüşür; uluslararası müdahale riski doğar..

Aklınızı başınız alın;
2 ayağınızdaki DİNCİLİK – SERMAYECİLİK pabuçlarınız çıkarın…
2 ayağınıza BİLİMSELLİK ve TOPLUMSALLIK pabuçlarınızı giyin..

Asanız da Epidemiyoloji olsun.. 3 ayak güçlü denge sağlar; bilir misiniz bilmeyiz ama 3 noktadan tek 1 düzlem geçer düzlem geometride; bu kararlılık (stabilite), yere sağlam basma, denge demektir ki düşmemek için çoooooook gerksinimiz olduğu apaçık..

Dünyada hasta sayısında %4, bizde %46 azalma var öyle mi? Kimi inandıracaksınız? Müslüman geçinenler, önce dürüst olacaksınız, yalan söylemeyecek, insanları kandırmayacaksınız, Yaşam hakkı 1. öncelik!

Bir an önce dönün, sizi de ülkeyi de bu 180 derece çark kurtarabilir.
Bu gidişle seçim kazanmayı hayal etmiyor olmalısınız, henüz o düzeyde de-kapite değilsiniz sanırım, umarım ya da korkarım ???

Son söz                      :

  • Efendiler kendinize geliniz.. Artık oyun bitti…
  • Onbinlerce masum insan, izlediğiniz akıl – bilim dışı politikalar yüzünden öldü, gerçekte salgından değil.
  • Bu toplu cinayettir ve siz bu kırımdan tarih önünde sorumlusunuz.
  • Elleriniz fevkalade kirlidir, şöyle ya da böyle yargılanacaksınız.
  • Hiçbir gerekçe bu ölümcül senaryoyu sürdürmenizi haklı ve meşru kılmaz, kılamaz!

============================

https://youtu.be/a_ua5IEfoGI?t=16
https://youtu.be/a_ua5IEfoGI

Sevgi, saygı, DERİN KAYGI – ACI ama UMUT ile. 17 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik     

 

 

Aşılar, Salgını Önlemenin en önemli yoludur

Aşılar, Salgını Önlemenin en önemli yoludur

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Çocuk İmmünoloj – Allerji Uzmanı
https://kurtulusyolu.org/asilar-salgini-onlemenin-en-onemli-yoludur/

AKP iktidarı, baştan beri Koronavirüs salgınını yanlış yönetti.

Salgının başında Koronavirüs vakaları ve virüs kaynaklı ölümler bile geç açıklandı. Daha sonra sürekli olarak vaka ve ölüm sayıları konusunda tartışmalar yaşandı. Çünkü yaşanan gerçeklik ile akşam Sağlık Bakanlığının açıkladığı sayılar birbirini tutmuyordu. Bilim Kurulunda bulunanlar bile gerçek vaka ve ölüm sayılarını bilmediklerini kezlerce açıkladılar.

Bu bilinmezlikler ile salgının yönetilemeyeceği açıktır. Bakan ikide bir şurada ya da burada vakalar %50 arttı, diye açıklamalar yapıyor; gerçekleri açıklamaktan ısrarla kaçınıyor. Bunun sonucu olarak da toplumda çoğu kimse salgını ciddiye almadı. Yaz aylarında açık havada salgının hızının yavaşlamasına karşın, dünyanın öbürr ülkelerinden farklı olarak, Türkiye’de vaka sayıları düşmedi.

AKP iktidarı Çin, Hindistan ve pek çok Avrupa ve Amerika kıtasındaki ülkelerin uyguladığı tam karantina önlemlerini uygulamaya koymadı.  Nisan, Mayıs aylarında yarım yamalak karantina önlemleri alınmıştı. Bu süreçte Organize Sanayi bölgelerindeki pek çok fabrika üretimi sürdürdü. İstanbul, Kocaeli, Bursa, Gaziantep gibi kentlerde fabrikalar virüsün yayılma merkezleri oldu.

Koronavirüs bu nedenle sonbahar başında, başta İstanbul olmak üzere, tüm illerimizde hızla yayıldı; sürekli tepe noktalarda oldu. Her gün resmi ölüm sayılarında rekorlar kırıldı. Ama günlük vaka sayılarını açıklamaktan hep kaçınıldı. Gerçekler hep gizlenmeye çalışıldı. 26 Kasım’da ise günlük vaka sayısının da bundan böyle açıklanacağı belirtildi ve o gün için vaka sayısının 28.351 olduğu açıklandı. Geriye dönük olarak da vaka sayılarının açıklanacağı söylendi ama hâlâ açıklanmadı. (AS: Daha sonra o veriler de açıklandı)

AKP iktidarı pratik olarak sürü bağışıklığı (AS: toplum bağışıklığı) politikası uyguluyor. Yapması gerekenleri yapmayarak, en az 3 haftalık karantina uygulamayarak, karantina süresince halkın temel gereksinimlerini karşılamayarak, vatandaşı salgınla ve ölümle karşı karşıya bırakıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Ekim ayında uyarısını yaptı: DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, yeni tip Koronavirüs (Covid-19 etkeni) salgınıyla mücadelede “sürü bağışıklığı” stratejisine ilişkin; “Tam olarak anlayamadığımız tehlikeli bir virüsün serbestçe dolaşmasına izin vermek, basit bir şekilde ahlâk dışıdır. Bu bir seçenek değildir”, dedi. “Sürü bağışıklığı” stratejisini ahlâk dışı bir yöntem olarak nitelendirildi.

Salgından çıkmanın şu anda 2 yolu var:

1- Sıkı karantina önlemleri,

2- Aşı.

Aşı konusunda dünyada önemli gelişmeler var. Evre (Faz) 3 çalışmaları biten veya bitmek üzere olan beş aşı (Pfizer&BioNTech: BNT162b1, Moderna: mRNA-1273, Oxford & Astra-Zeneca: AZD1222, Gamaleya: Sputnik V, Sinovac: Coronavac) var.

Ülkemize de bu aşılardan Çin’de üretilen Sinovac firmasının geliştirdiği Coronavac aşısını almak için görüşmeler yapılmış durumda. Fakat kaç doz, ne kadar alınacağı belli değil. 50 milyon dozluk anlaşma yapıldığı söyleniyor. Aşı iki kez yapılmak durumunda. Dolayısıyla ancak 25 milyon insanımız aşılanabilecek. Oysa en az 70 milyon insanımızı hızla aşılamak gerekiyor. Bunun da yaklaşık bedeli 4,2 milyar Doları buluyor.

Bulaşıcı hastalığa karşı olan aşının, vatandaşlara ücretsiz yapılması gerekiyor.
Vatandaş için kılını kıpırdatmayan bu iktidarın, bu aşıları alması zor görünüyor.

Salgının başında vatandaşına 5 maskeyi sağlayamayan ama maskeleri 100’ün üzerinde yabancı ülkeye yardım diye gönderen ve bununla övünen bir ülkeyiz.

  • AKP iktidarı kendini vatandaşa karşı sorumlu görmüyor.

En son, salgında gelinen son durumdan (başarısızlıktan demek daha doğru olur) da Bilim Kurulunun sorumlu olduğu bile açıklandı Tayyip tarafından.

Öte yanda diğer bir sorun, AKP iktidarının yarattığı bu güvensizlik ortamında, Aşıların Güvenilirliği konusunda meydana getirilen kafa karışıklığıdır.

  • Aşılar yüzyıllardır toplumu bulaşıcı hastalılardan korumanın en önemli yöntemidir.

Bu konuda bilim dışı görüşlere itibar etmemek gerekir. Ülkemizde kullanılacak olan aşının güvenilirliği konusunda görüşlerini özgürce açıklayacak ve tartışacak olan bilim insanlarımız vardır. Yeni her aşı ve ilacın kimi riskler içermesi doğaldır. Bir yanda salgın nedeniyle ölümler, öbür yanda bizi bu bulaşıcı hastalıktan koruyacak olan aşı var ise, Aşıyı seçmemiz en doğru olandır.

  • Bu noktada AKP iktidarınım ikiyüzlülüğünü, halkı nasıl aldattığını görmemiz gereklidir.

AKP iktidarı  “Saldım, çayıra, Mevlam kayıra” atasözümüzdeki gibi, halka karşı herhangi bir sorumluluk duymamaktadır. “Kasap mal derdinde, koyun can derdinde” atasözümüzde olduğu gibi bizler canımızın derdinde iken, kendileri hizmet ettikleri Parababaları düzeninin sürmesinin derdindedirler.

COVID-19 Aşı Çalışmalarından Neler Beklenmeli?

COVID-19 Aşı Çalışmalarından
Neler Beklenmeli?

Prof. Dr. Bekir S. KOCAZEYBEK
İÜ-CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ,
TIBB
İ MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ 

Cumhuriyet, 07 Kasım 2020

Çin’in Hubei/Wuhan kentinde başlayıp 30 Ekim 2020’de 45 milyona yakın olgu ile 1 milyon 180 bin kişinin ölümüne neden olan COVID-19 pandemisinin yayılımını durdurmak ve virüsün yüksek bulaşını engellemek için en ciddi çözümler, uygun maske kullanımı, en az 2 metre mesafe ve hijyen olsa da nihai çözüm  aktif bağışıklık, yani aşılamadır.

Sürü bağışıklığı kavramı, tüm toplumun %75’in üzerinde koruyucu antikorlara sahip olarak direnç kazanmasıdır. 10 aydır kimi ülkelerce (İngiltere, ABD, İsveçönce savunulup sonra vazgeçilmek zorunda kalınan bu strateji, bilimsel olarak baştan beri zaten çok yanlıştı. Epidemiyoloji biliminin sürü / toplum bağışıklığının kazanılması terimiyle tüm popülasyonun rutin aşılama yoluyla %75’lere varan bağışıklığı kastedilmektedir.

COVID-19 sendromuyla ilişkili nihai çözüm olarak kabul edilen mevcut aşı adaylarının yayımlanmış bilimsel verileriyle ilişkili beklentilerimizden mümkün olabilecekler veya beklentilerimizden mümkün olamayacaklar nelerdir?

Bir aşıyı geliştirmede temel ilke, yan etki ve komplikasyonlarının olmamasının yanı sıra korunmada en ideal aşıdan beklenenlerden daha kalıcı/uzun dönemli ve etkin (%95’lerin üzerinde) bir bağışıklığı sağlayacak şekilde hümoral (antikor yanıtı) ve hücresel immün yanıtı (T Helper-1 uyarısı) uyarmasıdır. Aşılarda en çok aranan çok ciddi enfeksiyöz, hastalık belirtilerine neden olmaksızın bağışıklık sağlamalarıdır. Ayrıca uygulama şekli (kas, deri içi, oral), uygulama dozu (1 ya da 3 ve Rapel/güçlendirici) ve doz aralıkları (21 gün, 1 ay veya 6 ay) da aranılmaktadır.

SON VERİLER NE DİYOR?

Acaba 30 Ekim 2020’de 9’u Faz 3” olan 143’ü klinik araştırma, 34’ü preklinik evrede olmak üzere yürütülen toplam 176 aşı çalışmasında tek hedef olan koruyucu ve nötralizan olduğu düşünülen antikorların eldesine dönük veriler ne durumda? Ayrıca COVID-19 sendromu geçiren kişilerle ilgili yapılan antikor sentezinin niceliksel (Yeterli süre geçmediği için re-enfeksiyonlardan koruyuculuğu bilinmiyor, literatürde biri Hollanda’da yaşamını kaybetmiş re-enfekte olan 23 olgu var.) yönleri, yani enfeksiyon sonrası gelişen antikorların zamana göre düzeylerini gösteren yayımlanmış veriler, bize hangi perspektifleri veriyor?

1-) 10 aylık pandemide COVID-19 sendromu geçiren olgularda yapılan klinik/antikor çalışmalarıyla ilintili üç kohort çalışmasından İngiltere’de yapılanında, olguların yalnızca %60’ında, 3 haftada yüksek titreli antikorların geliştiği, ancak 3 ay sonra hızlıca düştüğü, mevcut antikorların 1/23 titreye indiği gösterilirken 30 bin 576 kişilik İzlanda kohortunda ise 4 ay sonra antikorların hızlıca düştüğü, yine İspanya’da 61 bin kişiyle yapılanında ise genellikle iyileşmenin erken döneminde antikorların negatifleştiği bildirilmiştir.

Science’da ekim ayının son haftasında yayımlanan bir makalede ise 30 bin 82 hastanın büyük çoğunluğunun antikorlarının yaklaşık olarak 5 ay süresince stabil olarak kalıp daha sonra düşmeye başladığı bildirilmiştir.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptığım COVID-19 antikor test performans çalışmasında da az sayıda olguda benzer sonuçları gözlemledik.

AŞI ÇALIŞMALARI İÇİN SÜREÇ OLAĞAN

2-) Aşı çalışmalarına (preklinik/in vitro ve hayvan deneyleri ile klinik/Faz 1-2” evreleri) ilişkin en önemli  hususlar, SARS-CoV-2 antijenlerine (özellikle Spike 1-2 antijenleri) karşı in-vitro hücre kültürü ve hayvan deneylerinde nötralizan IgG antikorlarının belirli zamanlarda saptanması ve az sayıdaki COVID-19 riskine sahip gönüllülerde tek doz veya iki doz aralıklı antikor yanıtının indüksiyonu ve titrelerinin belirlenmesi ve güvenlik olmuştur. Aşı çalışmalarında bu süreçlerin normal algoritması böyledir.

Pandeminin neden olduğu tüm sıkıntıların aciliyetinden dolayı aşı çalışmaları hızlandırılmıştır. Her ne kadar geçmişte 2003/SARS-CoV ve 2012/MERS-CoV deneyimlerine bazı firmalar sahip olsalar da 2019/SARS-CoV-2 virüsünün SARS-CoV ile % 79 benzerliği, MERS-CoV ile ise % 50 benzerliği bulunsa da özellikle insanlarda ACE2 reseptörüne bağlanan pandemik virüsün Spike proteinindeki yüzde 20’lik farklılık, geçmişteki iki Koronavirüs’e göre 10 kat daha fazla ACE2’ye bağlanabilme yeteneği ve Mayıs ayında Spike proteinindeki gelişen D614G mutasyonu ile bulaşıcılığın artması bu sürecinin başlıca sorunlarıdır.
Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) COVID-19 aşıları için koyduğu hedef profil, aşının en az %50 (popülasyon bazlı) net etkinlik kriteridir (AS: ölçütüdür). Yeni tip mutant Koronavirüs’ün asemptomatik veya semptomatik tablo oluşturmasını veya bulaştırıcılığını önlemeye dönük etkinliğinin bilinmemesi ve hedeflenen aşının klinik etkinlik sürecinin karmaşıklığıdır.Saygın Lancet Infectious Diseases dergisinde yeni çıkan bir değerlendirme ve ABD/Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıklar Enstitüsü direktörü Dr. Faucci’nin ile British Medical Journal’in yardımcı editörünün benzer düşünceleri ileri sürülerek mevcut aşı adaylarının yalnızca hafif enfeksiyonların önlenmesine dönük olabileceğini, ağır hastalık oranlarının düşürülmesine ilişkin etkinlik verilerini gösterebilecek tasarımda olmadıkları ileri sürülmüştür.

Faz 3 çalışmalarında obez, kronik hastalıklı ve etnisite temelli olguların yeterince alınamaması aşının koruyuculuğunun değerlendirilmesini güçleştirebilir, ancak; bu verilerin Faz 4 aşamasından veya aşının yaygın klinik kullanımından sonra elde edilebileceği bilinmelidir.

Mevcut Faz 3 aşı adaylarından biri veya birçoğunun pandeminin geldiği bugünkü noktada bulaşıcılık, subklinik hastalık ve ağır hastalık parametrelerinden en az birini önlemesiyle güncel profilaktik veya terapötik bir ilacın olmaması göz önüne alındığında, halk sağlığı için kabul edilebilirliği düşünülebilir. Ancak bu haliyle FDA ve EMA gibi kuruluşlardan aşı onamı alarak küresel düzeydeki aşılamalar sonrası klinik sahada daha net fayda-zarar etkileri görülebilir.

Bu ikilemden arzu edilen fayda yönüdür. Eğer zarar yönü ağır basarsa bu sağlık sistemine karşı derin bir güvensizlik getirecektir.

BEKLENMESİ GEREKENLER

Faz 3” aşamasına gelmiş COVID-19 aşı adaylarından en başta beklenen Bu aşı işe yarıyor mu” sorusunu yanıtlayabilmesidir. Aşıların bulaşı azaltmaları, ciddi yan etki göstermemeleri, sağlık personelinde ve riskli gruplarda etkili olmaları çok önemlidir.

Neden mi?

Sağlık hizmetlerinin aksamaması ve bazı riskli grupların öm / case fatality rate (CFR) oranının artmaması ve tabii ki toplum sağlığı için R0 katsayısının 1’in üstüne çıkmaması için.

BEKLENEMEYENLER…

Faz 3” aşı adaylarından beklenmeyenler ise hastalığın şiddetini ve ölüm parametrelerini minimuma (AS: en aza) indirecek yeterli verilere sahip olmalarıdır. Ayrıca bu aşıların tekrarlayıcı enfeksiyonlardan koruyup koruyamayacağı bilinmemektedir. Ayrıca aşının artmış solunum yolu hastalığı ve ciddi yan etkileri ile ilgili risk oranı verileridir. Bunun da başlıca nedeni, zaman darlığıdır.

Hızlandırılmış “Faz 3” çalışmaları ile minimum 1.5-2 yıl sonrasında (FDA, en az 1-2 yıl izlemi önermektedir.) bu sonuçları elde etmek mümkün değildir. Faz 3” aşamasındaki aşıların gönüllülerde uygulanmasından gelen verilerin sonuçlarını ciddi bilimsel dergilerde gördüğümüzde analizimizin öngörüleriyle olan paralelliği daha netleşecektir.

  • Her türlü durumda COVID-19’dan kurtulmanın tek yolu aşılamadır ve tüm yönleriyle etkili bir aşının bulunmasıdır.

Bilim, bu hususta HCV ve HIV/AIDS’te olduğu gibi zorlansa da bugün için COVID-19 aşılarına karşı temkinli ancak yine de umutluyuz.

Ve son olarak elde edilecek COVID-19 aşılarının etkinliği için DSÖ, %50 öngörüyor olsa da bugün,

  • maske/fiziki mesafe/hijyenle kendimizi SARS-CoV-2 bulaşından %90’ların üzerinde koruma silahına sahibiz. Bunu lütfen hiç unutmayalım.

Covid-19 paniği ne doğuruyor?

Tüm dünyada COVID-19 hastalığı nedeniyle alınan ağır önlemler, ablukalar, karantinalar tedricen hafifletilmeye başladı, ama henüz tamamen kaldırılmadı ve tekrar devreye sokulabilirler. Dolayısıyla (Türkiye biraz daha gevşek izlese de) çoğu ülkede baştan beri uygulanan bu stratejilerin doğru olup olmadığını sorgulamak zorundayız. COVID-19 henüz seyrini tamamlamadığı için şu an kesin hükümlere varmak mümkün değil belki, ama bu sorgulamayı yapmaz ve olup biten karşısında şüpheciliği bir yana bırakırsak, her yıl aynı kabus içinde çaresiz kalabiliriz.

Kabus şu : Bir yanda pek çok insanı öldüren COVID-19’un devasa bir felaket yaratacağı, hatta yaratmakta olduğu iddiasıyla duyulan panik; diğer yandaysa bu panik yüzünden alınan önlemlerin, karantinaların, ablukaların kesinkes yaratmakta olduğu ve uzatıldıkları, tekrarlandıkları takdirde daha da derinleşip büyüyerek uzun vadeye yayılacak, çok boyutlu bir felaket.

COVID-19 gerçekten devasa bir felaket yaratmıyor mu?

Tüm dünyada her yıl gribe bağlı solunum hastalıklarından ölenlerin sayısı 290.000 – 650.000 arasında değişiyor, ki bu sayılar buzdağının su üzerindeki kısmına benzetiliyor. Su altındaysa daha büyük, ama o sayılara eklenmeyen iki kategori daha var: Gripin tetiklediği diğer hastalıklara dayalı ölümler ve sağlık sisteminin görmediği grip ölümleri.

Bu sayı (yıllık 650.000 ölü veya buzdağının su altındaki kısmıyla birlikte belki çok daha büyük bir sayı) devasa bir felaketi işaret ediyor mu? Ediyorsa bile hiç haberimiz yoktu. Küresel medya bu sayılara, insanların her gün kaçar kaçar, nasıl can çekişerek öldüğüne (sanki diğer ölümler hiç can çekişmeden gerçekleşiyormuş gibi) odaklanmamıştı; ardına, ayrıntısına bakıp sorgulamadığı her korkunç gelişmeyi banal bir Hollywood filmi gibi gözümüze sokmuyor, “COVID’le savaş” veya “Artık normale dönüş olmayacak” gibi banal, sahte klişeleri papağan gibi kopyalayarak tekrarlamıyor, kıyamete ramak kaldığı algısını kafalara nakşetmiyordu.

Zaman zaman medyada yeraldığı üzere, epeydir, devasa bir virüs felaketinden korkuluyor. Belki kısmen bunun etkisiyle daha önce de mesela kuş gribi ve domuz gribi yüzünden panikler yaratılmıştı, ama her ikisi de dağın fare doğurmasıyla, yanlış alarm olarak sonuçlanmıştı. Buradaki gidişat görünüşte farklı gibi (sürekli ölüm haberleri, ablukalar ve altüst olmuş bir dünya), ama paniğin kökeninde yine o felaket beklentisi vardı. Paniği ilk tetikleyense, yeni tespit ettikleri COVID-19 vakalarında sıradışı bir çoğalma gören Çin’in Dünya Sağlık Örgütü’ne durumu bildirip sıkı önlemlerle ilk ablukayı uygulaması oldu.

Panik ve ablukalarda bir başka etkili aktör de, Dünya Sağlık Örgütü’yle paslaşarak çalışan, İngiltere’deki araştırma üniversitesi Imperial College ekibi ve başkanı Prof. Neil Ferguson’du. Ferguson, yaptıkları matematiksel modellemelere dayanarak COVID-19’un 1918 İspanyol gribi gibi olabileceğini, sıkı önlemler alınmazsa İngiltere’de 500.000, Amerika’da 2.2 milyon kişinin ölebileceğini söyledi, ama yoğun eleştiriye maruz kaldı ve bu eleştirilerin bazıları sadece mevcut modelleme ve öngörüleri hedef almadı, Ferguson’u daha önce de gereksiz panik yaratmakla suçladı.

Ölüm oranından kasıt ne?

Dünya Sağlık Örgütü, acil durum ilan ettikten sonra, ama salgın ilan etmeden önce, yani panik büyürken, 3 Mart’taki beyanında şu çok enteresan kıyaslamayı yaptı“Tüm dünyada bildirilen COVID-19 vakalarının yaklaşık %3.4’ü öldü. Mevsimsel gripse genelde enfeksiyon kapanların %1’den çok daha azını öldürüyor.”

Bu kıyaslama çok enteresan, çünkü yanlış, yanıltıcı; elmayla (bilinen vaka ölüm oranıyla) armutu (enfeksiyon ölüm oranını) kıyaslıyor. Mevsimsel grip gibi nispeten bilinen, yerleşik bulaşıcı hastalıklara ilişkin çok daha fazla veri bulunduğu için o verileri kullanarak, enfekte olduğu bildirilmeyen insanların sayısı da modelleme yöntemiyle iyi kötü kerteriz edilebiliyor. Dolayısıyla gripten sözederken kullandığı ölüm oranı (%0.1 civarı), enfekte olduğu bildirilen ve bildirilmeyen (ama hesaplanan) tüm insanlardan kaçının öldüğünü gösteriyor ve buna toplam vaka ölüm oranı veya daha doğru tabirle enfeksiyon ölüm oranı (IFR – infection fatality rate) deniyor.

COVID-19 gibi yeni görülen bir salgındaysa toplam kaç kişinin enfekte olduğu henüz bilinmiyor ve kestirilemiyor, sadece (genellikle hastanelerde) enfekte olduğu tespit edilen insanların sayısı ve bunlardan kaçının öldüğü biliniyor. Yukarıda COVID-19’dan sözederken kullandığı %3.4’lük ölüm oranı da bu, bildirilen vaka ölüm oranı (CFR – case fatality rate). Bizi ilgilendirense ilki, yani enfeksiyon ölüm oranı. Çünkü bildirilen vaka ölüm oranı değişken. Mesela, tespit edilen ilk COVID-19 vakası hastanede ölünce (bildirilen) vaka ölüm oranı %100 oldu; peşinden 99 COVID-19 hastası daha geldi ve bunlardan, yani toplam 100’den sadece 5’i öldüyse vaka ölüm oranı da %5’e düştü. Nitekim şu an itibariyle tüm dünyanın (bildirilen) COVID-19 vaka ölüm oranı %6.12 (dün %6.18, önceki gün %6.28, daha önceki gün %6.42’ydi); peki enfeksiyon ölüm oranı ne?

COVID-19’un ölüm oranı ne?

İngiltere’de hükümetin en kıdemli sağlık danışmanı Chris Whitty iktidarın 11 Mayıs’taki basın açıklamasında pek çok insanın hiç semptom dahi göstermeyeceğini anlattıktan sonra, ölüm oranını ‘%1 veya muhtemelen %1’in bile altında’ zikretti. “Ve en yüksek risk grubunda bile %20’nin altında, yani büyük çoğunluk, en yüksek gruptakiler bile, virüsü kapsa da ölmeyecek.”

Peki %1’in ne kadar altında bu oran? Kimilerine göre %1’e daha yakın, hatta onun da üzerinde, kimilerine göreyse gribe, yani %0.1’e yakın. Bunlar içinde matematiksel modellemeye değil de, ele alınan topluluk kesitlerindeki antikorlara bakarak daha sağlam, somut verilere ulaşmaya çalışan araştırmalar da var. Yani virüsü alıp ona karşı antikor (doğal aşı, bağışıklık) geliştirenlerle virüsü alıp ölenlerin toplamında ölenlerin oranı ne?

Düşük ölüm oranlarına ve toplumun doğal olarak bağışıklık geliştireceğine (sürü bağışıklığına) inanmayanlarsa, çoğu ülkeye göre çok daha gevşek önlemlerle yetinen ve bir nevi kontrollü sürü bağışıklığı denebilecek bir strateji izleyen İsveç’i eleştirirken, başka ülkelerde olduğu gibi İsveç’te de %10 gibi çok düşük antikorlu insan saptanmasını işaret ediyorlar.

Ama Dünya Sağlık Örgütü’nün eski Kanser Programı yöneticisi Prof. Karol Sikora ve Oxford Üniversitesi Teorik Epidemiyoloji profesörü Sunetra Gupta gibilerine göreyse antikor da virüse maruz kalan herkesi göstermiyor, bazı bünyeler antikor üretmeksizin virüsü reddediyor. Prof. Gupta (35:30) geçmiş yıllarda farklı korona virüslere maruz kalan insanların COVID-19’a yol açan korona virüsü (SARS-CoV-2) hiç kapmadan ona bağışıklık geliştirebileceğini de söylüyor ve Spectator yazarı Ross Clark aynı görüşü doğrulayan iki araştırmadan sözediyor. Bu görüşler haklı ve araştırmalar doğruysa COVID-19’un ölüm oranı çok düşük ve sürü bağışıklığı sağlanıyor demektir.

Toplam ölümlerdeki artış

Ölüm oranını veya COVID-19’un gerçekten korku filmlerindeki kadar öldürücü olup olmadığını anlamanın bir yolu da tüm sebeplere dayalı toplam yıllık ölüm sayılarını karşılaştırmak. Mesela (COVID-19 seyrini tamamlayınca) geçmiş yıllardaki toplam ölüm sayılarının ortalaması alınıp bu yılla karşılaştırılacak, aradaki fark da COVID-19’a mal edilecek, ama bazı düzenlemeler yaptıktan sonra. Mesela yılda 1.35 milyon insan trafik kazalarında ölüyor, ama ablukalar nedeniyle bu sayıda eksilme olacak. Bu eksilme, COVID-19 ölümlerini gerçekte olduğundan daha az göstermesin diye, denklemin dışında tutulacak. Ama ablukalar yüzünden gerçekleşen fazla ölümler de var ve bu fazlalık da, COVID-19 ölümlerini gerçekte olduğundan fazla göstermesin diye, denklemin dışında tutulmalı, ki bunu becermek daha zor gibi görünüyor, çok titiz, dürüst bir çalışma gerektiriyor.

Türkiye özelinde konuşursak, Cumhurbaşkanı ve iktidarından bağımsız bir şey söylemek, yapmak mümkün görünmediği için COVID-19 ölü sayısı olsun, toplam ölü sayısı olsun, verilen ve verilecek istatistiklere gözü kapalı güvenmek imkansız. COVID-19 ölü sayısının Türkiye’de kimi Avrupa ülkelerine göre çok düşük olması da bu güvensizliği destekliyor, ama bu düşük sayı tek başına veri sahteciliğinin kanıtı olmayabilir. Bu hastalık çok çok büyük oranda yaşlıları vurduğuna ve Türkiye de Avrupa’ya kıyasla genç bir nüfus olduğuna göre aradaki farkın en azından bir kısmı bundan kaynaklanıyor olabilir, ki Türkiye’deki ölümlerde gençlerin oranı da Avrupa’dan yüksek. Batı’daysa epeydir ciddi bir tersine durum, ölümleri fazla gösterme yaklaşımı hakim.

Bütün bunların ışığında ya da karanlığında, şu ana kadar dünyada COVID-19’a maledilen toplam ölü sayısı 370.000 civarında. Ablukalar, önlemler virüs yayılımını yavaşlatmada başarılı olamadıysa (yani virüs zaten yayılacağı kadar yayıldıysa, yani önlemler tamamen boş yere alındıysa) yeni bir COVID-19 dalgası yaşanmayacak ve ölü sayısı da 400-600 bin civarında kalacak demektir. Yok önlemler başarılı oldu ve virüs yayılımı sekteye uğradıysa, virüs seyrini tamamlayana kadar COVID-19 da yoluna devam edecek, yeni bir COVID-19 dalgası, yeni vakalar ve muhtemelen ölümler olacak. Ama ne kadar? Ablukaların mimarlarına göre çok fazla. Diğer bazı uzmanlara[1] göreyse sadece kötü bir grip sezonu kadar. Kim bilir, belki de ikisinin arası bir şey.

Sıkı önlemlerin, ablukaların amacı neydi, maliyeti ne?

Sıkı önlemlerden önce gevşek önlemlere kısaca değinmek gerekirse, İsveç gevşek önlemlerle yetindiği için sıkı önlemlerin yan etkilerini de daha az hissedecek, ama (şimdilik) COVID-19 ölümleri komşularından daha çok göründüğü için gevşek önlemlerin maliyetini ödemekle suçlanıyor. İsveç’teki stratejinin mimarları başından beri, salgın seyrini tamamladığında ülke skorlarının da aşağı yukarı eşitleneceğini savundular, “Bir yıl sonra” görüşelim türünden yorumlar yaptılar. Ve geçenlerde, o kıyaslandıkları ülkelerin başında gelen Norveç’in sağlık müdürlüğü bir rapor yayınladı. Bu raporun bulgularına göre, virüsün çok hızlı yayıldığı endişesiyle 12 Mart’ta başvurulan sıkı önlemler aslında gereksizdi, o tarihte enfeksiyon zaten inişe geçmişti.

İsveç’in diğer komşusu Danimarka’daysa, Politiken ve Ekstrabladet gazetelerine sızdırılan e-postalar acayip bir durum resmediyor: Virüs yayılımının yavaşlamakta olduğuna ilişkin bulgular sümenaltı ediliyor (kim bilir, belki ahmak halkın fazla açılıp saçılmasını önlemek için); 12 Mart’ta acil durum yasası değiştirilerek Danimarka Sağlık Müdürlüğü’nün “düzenleyici yetkisi” “müşavirlik”e indiriliyor ve böylelikle COVID-19’un kamu yasaklarını haklı kılacak bir tehlike arzetmediği yolundaki Müdürlük görüşleri gözardı ediliyor. (Off-Guardian İngiltere, Almanya ve Rusya’da da benzer durumlar olduğuna işaret etmiş.)

Bu arada, tüm o sıkı önlemlerin, ablukaların amacıysa –altını çizerek belirtmekte fayda var ki– virüsü yok etmek veya insanları (mermi yağmurundan korurcasına) kurtarmak değildi. Virüsün yayılım hızını yavaşlatarak vaka sayısının kısa bir zaman aralığında zirve yapmasını engellemek, uzun zamana yayılmasını sağlamak ve böylelikle hastenelerde yığılmayı, kapasite aşımını önleyerek hastaları tedavisiz bırakmamaktı (ki yığılmayı önlediklerine ilişkin, yani boş hastanelere ilişkin haberler çıktı[2]). Tabii tedavisiz bırakmadıkları muhtemel hastaların da ancak bazılarını kurtarabileceklerdi, bir kısmı yine ölecekti, diğerleriyse belki tedavisiz kalsa da kurtulacak kişilerdi.

Bu geciktirme stratejisinde bir de aşıdan medet umuluyordu, ama aşının en iyi ihtimalle 1.5 yılda, en kötü ihtimalleyse çok daha uzun zaman sonra bulunabileceği söyleniyor, ki toplumların uzun süreler abluka ve ağır önlemlere dayanabileceğini düşünmek pek gerçekçi değil. Aşının, aceleye getirilirse, ne kadar güvenilir olacağı da ayrı mesele.

Önlemlerin, ablukaların yaratmakta olduğu felaketler, en azından şu an, iddia edilen COVID-19 felaketinin panik fırtınasıyla esmiyor belki, her gün korku filmi gibi medyada sergilenmiyor, ama tahribatla ilerliyor ve saymakla bitmez: Malum, hepsi hayatlara mal olan (şu veya bu veya şunun gibi) sosyo-ekonomik ve (mesela çocuklar üzerindeki) psikolojik tahribat. İnsanların çok uzun yıllar içinde doğal olarak geliştirdiği dengeleri bir anda depremle sekteye uğratmanın yol açabileceği, öngörülemez yıkımlar; mesela Prof. Gupta’nın (23:00) anlattığı gibi, sosyal tecritin ve aşırı hijyenin süresi ve başarısı ölçüsünde– bağışıklık sistemimizi zayıflatıp bizi diğer patojenlere açık hedef haline getirme riski. Maskelerin (en azından kimi bedenlere) yükleyebileceği stres ile virüs/bakteri biriktirme riski. Paniğin yolaçtığı nosebo (negatif telkin) etkileri. COVID-19 dışı sebeplerle hastaneye gitmesi gerekirken gidemeyenler.

Mesela İngiltere’de Nisan sonu itibariyle hastanelerin acil servislerine başvuranların sayısı geçen yıla göre nerdeyse yarıya inmiş ve her hafta 2250 yeni kanser vakası farkına varılmadan ilerliyor olabilirmiş. Bu insanlar (yani ölmeyenler), sadece muhtemel COVID-19 hastaları değil, tüm hastalar daha sonra hastanelere üşüşüp çok daha büyük bir izdiham yaratmayacaklar mı? Nitekim Dünya Sağlık Örgütü’nün eski Kanser Programı yöneticisi Prof. Karol Sikora da bundan sözediyor. Böylelikle (yayılımı geciktirme stratejisiyle) kurtarmayı umdukları bin kişi yerine on bin kişiyi feda etmiş olmayacaklar mı? Prof. Sikora bir başka röportajda, kanser hastalarının tedavisini Eylül’e ertelemenin 50.000 civarında insanı kanserden öldüreceğini söylüyor mesela. Bu sorunu dillendiren bir başka uzman da Cambridge Üniversitesi profesörü David Spiegelhalter.

Öte yandan, yaratılan müthiş panik sonucu, tam tersine, COVID-19’a yakalanmayanlar veya hastalığı hafif geçirenler dahi COVID-19’dan ölmek korkusuyla, boş yere hastanelere hücum etmedi mi, hastanelerde virüs yoğunlaşmasına yol açmadı mı? Maskeler, alışveriş poşetlerini yıkamalar, okyanusu dezenfekte etmeye çalışırcasına sokakları zehirlemeler, aynı evi, hatta yatağı paylaşan aile üyelerini arabalarda birbirinden tecrit etme zırdeliliği, sokağa çıkma yasakları vb. uygulamalar bilimsel bir temele, akla dayalı, sürdürülebilir önlemler mi, yoksa hezeyan içinde bir şey yapıyormuş havası yaratmaya yönelik abukluklar mı? Risk grubundakileri korumak için ne yapılabiliyorsa yaptıktan sonra, “Korkunun ecele faydası yok” demek daha doğru değil miydi? Çünkü korkunun hayata epey zararı var ve uygulanan ağır stratejiler –özellikle de süreleri uzadıkça– kaçınılmaz bir kemoterapi gibi haklı görünmüyor, virüs yüzünden ev yakmaya benziyor. COVID-19 dağının fare mi, fil mi, yoksa çakal mı doğuracağı henüz belli değil belki, ama paniğinin canavarlar doğuracağı veya doğurmakta olduğu kesin gibi.

[1] http://www.mshfd.org/ • https://unherd.com/thepost/coming-up-epidemiologist-prof-johan-giesecke-shares-lessons-from-sweden/ • https://www.youtube.com/watch?v=Biqq34aUJcQ • https://www.journeyman.tv/film_documents/7815/transcript/ • https://www.youtube.com/watch?v=LAT66OjarGA • https://www.youtube.com/watch?v=cwPqmLoZA4s • https://unherd.com/thepost/nobel-prize-winning-scientist-the-covid-19-epidemic-was-never-exponential/ • https://unherd.com/thepost/professor-karol-sikora-fear-is-more-dangerous-than-the-virus/ • https://www.youtube.com/watch?v=BrBuv6kq6Rc&feature=emb_logo • https://off-guardian.org/2020/03/24/12-experts-questioning-the-coronavirus-panic/ • https://off-guardian.org/2020/03/28/10-more-experts-criticising-the-coronavirus-panic/ • https://off-guardian.org/2020/04/17/8-more-experts-questioning-the-coronavirus-panic/
[2] https://www.bbc.com/news/uk-england-birmingham-52430855 • https://www.pbs.org/newshour/world/many-field-hospitals-are-empty-but-may-be-used-if-theres-a-second-wave-of-infections • https://www.ctvnews.ca/health/coronavirus/all-of-our-rooms-are-empty-hospital-ers-vacant-during-pandemic-1.4918208 • https://www.abc.net.au/news/2020-05-09/coronavirus-ward-geelong-hospital-yet-to-admit-covid-19-patient/12194222