Etiket arşivi: sürdürülebilir yaşam

Türk ekonomisi ileri teknolojinin neresinde?

Türk ekonomisi ileri teknolojinin neresinde?

portresi2

Onur ÖYMEN

 

CHP’nin “Merkez Türkiye” projesi geniş yankı yaptı. Başbakan bu projenin daha önce kendileri tarafından ortaya atıldığını iddia etti. Basın önce ilgiyle karşıladığı bu projenin hedefleri ve ayrıntıları üzerinde çok durmadı. Bu proje hakkında daha fazla bilgi verilmesi kuşkusuz kamuoyunun ilgisini de artıracaktır.

Bütün bu ve benzeri projelerde üzerinde durulması gereken en önemli ögelerden biri,
bence Türkiye’nin ileri teknoloji alanındaki geri kalmışlığını gidermenin yollarını aramak olmalı. Bugün kimilerinin özlemini çektiği Osmanlı İmparatorluğu‘nun son dönemlerindeki çöküşünün en önemli nedenlerinden biri, askeri ve sivil teknoloji alanlarında çağdaş ülkelerin gerisinde kalması olmuştu. Ne yazık ki, bugün de benzeri bir durumla karşı karşıyayız.

Dünya Bankası rakamlarına göre toplam imalat sanayii ihracatı içinde ileri teknoloji ürünlerinin oranında Türkiye pek çok ülkenin gerisinde kalıyor.

2013 rakamlarına göre kimi ülkelerin toplam imalat sanayii ihracatında ileri teknoloji ürünlerinin payı yüzde olarak şöyle:

Arjantin 10
Avusturya 14
Brezilya 10
Bulgaristan 8
Çin 27
Çek Cumhuriyeti 15
Fransa 26
Almanya 16
Yunanistan 8
Macaristan 16
Hindistan 8
İsrail 16
Romanya 6
Tayland 20
Türkiye 2

Türkiye’nin gerisinde kalan kimi ülkeler şunlar:
Arnavutluk, Mısır, Jamaika, Kuveyt, Suudi Arabistan.

İşin ilginç yanıı Türkiye’de bu oranın 2000 yılında %5 ve 2001 yılında % 4 iken
sonraki yıllarda %2’nin üzerine çıkamamış olması.

Eurostat’ ın verilerine göre, Türkiye’de son yıllarda ileri teknoloji (AS: High Tech) alanında çalışanların sayısında yükseliş olmakla birlikte, hala toplam işgücünün salt %0,3’ü ileri teknoloji alanında istihdam ediliyor. Bu Makedonya’yla birlikte  Türkiye’yi Avrupa’nın en alt sıralarında bırakıyor.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, asgari ücretin yükseltilmesi için muhalefet partilerinin yaptıkları vaatlere karşı çıkarken, bunun ihracatımızı olumsuz yönde etkileyeceğini, çünkü bizim
rekabet gücümüzün ucuz işgücünden kaynaklandığını açıklamıştı. Yani ülkemizde çalışanlara ulusal gelirden yeterince pay veremememizin nedenlerinden biri, belki de birincisi teknolojik alanda geri kalmamız ve gelişmiş ülkelerle rekabet edemememiz. Bu alandaki eksikliğimizin bedelini, işçilerimiz düşük ücret alarak ödüyorlar.

Teknolojide ileri ülkelerin düzeyine yükselmeden çağdaş uygarlık düzeyini yakalamamız olanaklı değildir.

Saygılar, sevgiler.

==========================================

Dostlar,

İyi de Sayın Öymen, artık “sürdürülebilir kalkınma” dönemi geride kaldı!
“Sürdürülebilir yaşam” aşamasına geldik..
Dünyayı öyle çok kirletik ki, eskisi gibi hırçın bir üretim temposu ve doğaya yüklenme olanağı kalmadı.

Çooook tasarruflu yaşamak,
nüfus artışını ciddi biçimde frenlemek = HER AİLEYE 1 ÇOCUK
Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek
Özetle YEŞİL EKONOMİ (Green Economy) dönemindeyiz..

Yazınıza özetle bunları ekleme gereği duyduk..

Sevgi ve saygı ile.
25 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com


31 Ekim Dünya Tasarruf Günü

Dostlar,

Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mesLektaşımız Sayın Prof.Dr. M. Ali Körpınar‘ın önemli yazısı ve uyarıları aşağıda..

Uymak ve uygulatmak hepimizin yararına..

Dünya 7,25 milyar insana yetmiyor!..

En üst düzeyde tasarruflu olmak ve yersiz – sakıncalı nüfus artışını frenlemeliyiz..

HER AİLEYE 1 ÇOCUK,
SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM (KALKINMA DEĞİL) VE
EN ÜST DÜZEYDE TASARRUF GELECEK KUŞAKLARA BORCUMUZDUR..

BİR DE YERLİ MALI KULLANARAK ULUSAL EKONOMİYE SAHİP ÇIKMAK..

Sevgi ve saygı ile.
3.11.2014, Ankara

“Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen milletler, 
önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra da bağımsızlık ve geleceklerini yitirmeye mahkûmdurlar.” Mustafa Kemal ATATÜRK

=============================================

ZAMAN, TASARRUF ZAMANIDIR… 

31 Ekim, Dünya Tasarruf Günü
 
Mehmet Ali KÖRPINAR
Prof.Dr. M. Ali Körpınar

Değerli arkadaşlar,
Yeterince tutumlu olamadığımız için güzel ülkemiz ve halkımız, zorunlu olarak borçlanıyor. Ve düşmüş olduğumuz borç durumu oldukça düşündürücü ve kaygı verici hale geldi. Nedya haberlerinden örnekler;
  • Özel sektör borca battı. Özel sektörün kısa vadeli kredi borcu 43,7 milyar, uzun vadeli borcu 166,5 milyar dolara çıktı. Haziranda toplam dış borç 210 milyar $’ı aşarak yeni bir rekora imza attı (20.08.2013-Cumhuriyet), (AS: Yaklaşık 120 Bn  $ Kamu sektörü dışında!)
  • Fitch’ten borç uyarısı. Türk Bankalarının dış borcundaki artış, bankaları strese karşı kırılgan hale getiriyor (4.09.2014-Cumhuriyet),
  • Borç batağındayız. Türkiye’nin brüt dış borç stoku, yılın ilk yarısı itibarıyla 401,7 milyar dolar, net dış borç stoku ise 237,8 milyar dolar olarak gerçekleşti(30.09.2014- CNN Türk),
  • Tasarruf Hayal oldu. Geliri yetmediği için tasarruf edemeyenler %50’den
    %62’ye çıktı
     (18.10.2014-Cumhuriyet),
 Ve ne yazık ki hala;
  • Devlet olarak borçlanıyoruz!!!
  • Özel sektör olarak borçlanıyoruz!!!
  • Yerel yönetimler olarak borçlanıyoruz!!!
  • Vatandaş olarak borçlanıyoruz!!!
Yani borçlu bir şekilde yaşamaya alıştık galiba.
 
Değerli arkadaşlar,Güzel ülkemize geçen yıl gelen, Uludağ-Ekonomi zirvesine katılan ve Dünyada KRİZ kâhini sayılan Prof.Dr. Nauriel Roubini, Türkiye gibi bir ülkenin %5’lik büyümeye ulaşması için Ulusal TASARRUF ve yeni yatırıma gereksinimi olduğunu ve tasarruf artmadığı sürece cari açığın artmaya devam edeceğini vurguladı. Bu durumun da ülkemiz için ciddi bir risk oluşmasına neden olacağını belirtti.
Yani ZAMAN TASARRUF ZAMANI.

BDDK 2014 haritasından İllerdeki ortalama tasarruf miktarı
Değerli arkadaşlar,
Birçok alanda tasarruf yapmak elimizde. Yeter ki nasıl tasarruf yapılacağını bilelim ve çevremize anlatalım. Yazımın ekinde bulunan, 2005, 2008, 2010, 2011, 2012 ve 2013yıllarında dile getirdiğim ve de birçok yerde yayınlanan ÜLKE VE AİLE EKONOMİSİNE KATKI İÇİN TASARRUF OLANAKLARI listemi, 31 Ekim Dünya Tasarruf Günü olması nedeniyle
yine sizlerin bilgisine sunmak istedim.
Umarım büyük bir borç batağına sürüklenen güzel ülkemiz ve çilekeş halkımız, öncelikle yakıt ve doğalgaz kaynaklı enerji tüketiminde savurgan olmamaya
özen gösterirler. Ayrıca tüm yönetici ve danışmalarının da halkımıza her alanda
tasarruf konusunda örnek olmalarını bekliyoruz.
 
Sevgi ve saygılarımla 
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
***
ÜLKE VE AİLE EKONOMİSİNE KATKI İÇİN,TASARRUF OLANAKLARI
BANKA İŞLEMLERİNDE :
  • Banka işlemleri bankamatik kartları ile son derece az ücretle yapılmaktadır.
  • Sanal kart sahibi iseniz, internet ile tüm işlemler ücretsizdir.
  • Birçok bankaca sağlanan alo diyalog (telefonla) işlemleri ile zaman ve havale ücreti kazancınız olur.
AYDINLATMADA:
  • Aydınlatmanın verimini arttırmak sureti ile elektrik giderlerinizi kısabilirsiniz. Örneğin devamlı ışık kullanmak zorunda kaldığınız alanlarda, %25 florasanlı ampule değişimi ile %50 tasarruf sağlanmaktadır.
  • Enerji koruyucu lambalarla aydınlatma maliyeti %75 azaltılabilir.
  • Kirli ve tozlu lambalar ile aydınlatma daha az olacağından devamlı enerji tüketilir. Bunu önlemek için lambalar sık sık kuru bir bezle temizlenmelidir.
  • Kullanılmayan ve gereksiz olan ampulleri kapatınız.
  • Daha fazla aydınlık için duvarları açık renk boyatınız.
  • Daha fazla gün ışığı için camları temiz tutunuz.
  • Çok sayıda düşük güçte lamba yerine, daha yüksek güçlü tek bir lamba kullanınız.
  • Aydınlatmada mümkünse transistörlü ışık ayarlayıcılar kullanınız.
  • Evden ve iş yerinden çıkarken ana şalteri kapatmayı unutmayınız.
  • Çevre aydınlatmalarında, güneş pilli ve fotoselli dış aydınlatma lambalarını kullanınız.
ALIŞ-VERİŞ YAPARKEN :
  • Eşdeğer malların alımı sırasında mümkün olduğu kadar yerli malı kullanarak, iç üretimin artmasına ve dolayısıyla işsiz sayısının azaltılmasına katkıda bulununuz.
  • Alışverişe çıkmadan önce ne alacağınıza karar verip gerçek ihtiyacınıza uygun bir liste yapınız.
  • Yüksek bedelli mal almadan, diğer piyasalarda da fiyat araştırması yapınız. Buradan yarı fiyata mal alabilmenizin mümkün olduğunu göreceksiniz.
  • Büyük mağazalara girdiğinizde, promosyon yapılan malların listesini görmeden alış-verişe başlamayınız.
  • Aç karnına, yiyecek alışverişine çıkmayınız.
  • Mümkün olan her yerde gereken şekilde pazarlık yapmayı unutmayınız.
  • Marketlerin indirim günlerinden faydalanınız. Diğer marketlerdeki fiyatları karşılaştırınız.
  • Marketlerin indirim kartlarından yararlanınız.
  • Kredi kartlarınızın hesap kesim tarihlerini bilerek, kendinize vade yaratmayı sağlayınız.
  • Gösteriş uğruna markalara teslim olmayınız.
  • Sezon sonu indirimlerden yararlanarak, gelecek yıla dönük ihtiyaçlarınızı karşılayınız.
ULAŞTIRMADA :
  • Araç kullanırken gaz pedalını nazik davranın. Ani hızlandırma ve yavaşlamalarda %12 daha fazla yakıt tükettiğinizi anımsayınız.
  • Araç kullanırken camları kapalı tutunuz. Açık cam aracın hızının düşmesine ve fazla yakıt harcanmasına neden olur.
  • Motoru durdurmadan önce vitesi boşa alın. Aksi halde egsozdan tam yanmamış atık yakıt çıkar.
  • Taşıma sınırının üzerindeki 45 kg lık ek yük %7 fazla yakıt tüketimine neden olur.
  • Egsoz gazının mavi olması ve motor yağınızın siyah renkte olması aracınızın fazla benzin yaktığına işarettir. Motorunuzun periyodik bakımını yaptırın.
  • Hava filtresi, benzin filtresi ve bujilerinizin temiz olmasına dikkat ediniz.
  • Klimanızı gereksiz kullanmayın. Klimanın da yakıt tüketimini arttırdığını anımsayınız.
  • Sabah ve akşam araçla seyahatlerinizde, araç radyosundan trafiğe uygun olan yolları dinleyerek, güzergahınızı ona göre seçiniz.
  • Aynı iş yerine giden araç sahiplerinin, araçlarını nöbetleşe kullanmasını öneriniz.
  • Lastiklerin havasının uygun olmasına dikkat ediniz. İnik lastik fazla yakıt harcamasına neden olur.
BUZDOLABINDA:
  • Buzdolabını gereğinden fazla soğuğa ayarlamayın. Aksi halde %25 daha fazla enerji harcarsınız.
  • Buzdolabını, soba ve ısıtıcılardan mümkün olduğu kadar uzak yere yerleştirin. Eğer mutfağın en soğuk yerine yerleştirecek olursanız, %15 enerji tasarrufu sağlayabilirsiniz.
  • Bir kase buz parçasını buzdolabının orta yerine koyarsanız, 3-4 gün süre ile %5 daha az enerji harcarsınız.
  • Sıcak yemeklerinizi buzdolabına koymadan önce, oda sıcaklığına kadar soğutarak dolaba koyarsanız ve buzluktan çıkardığınız yiyeceği yine buzdolabının alt katlarında tutarak eritecek olursanız daha az enerji harcarsınız.
  • Yiyecekler soğuğu, havadan daha fazla absorbe ederler. Bu yüzden buzdolaplarınızın içini mümkün olduğu kadar çok doldurunuz. Fakat hava akımının kesilmemesine de dikkat ediniz. Dondurucu kısma yerleştirilen malzemeleri, düzgün bir şekilde sıralayınız. Bu sırada tam olarak buzluğu dolduramıyorsanız, aralara buz kalıplarını yerleştiriniz.
  • Buzdolabına konan sıvıların üstü daima kapatılmalıdır. Aksi halde dolabın içindeki nem oranını artırırsınız. Bu durumda buzdolabının daha fazla çalışmasına sebep olur.
  • Derin dondurucudan çıkaracağınız donmuş bir malzemeyi, bir gün önceden alarak buzdolabının diğer gözlerine koyunuz ve orada çözülmeye bırakınız.Böylece çözünen malzeme buzdolabına soğukluk vereceği için dolabın daha az enerji harcamasını sağlamış olursunuz. Yani buzluktaki malzemeyi doğrudan açığa koyarak, boşuna enerji kaybına sebep olmayınız.
  • Buzdolabının düzenli olarak buzunu eritmek suretiyle, aşırı buzlanmanın önüne geçiniz. 5-6 mm kalınlıktan daha fazla buzlanmaya izin vermeyiniz.
ÇAMAŞIR MAKİNALARINDA :
  • Çamaşır makinasında deterjan kullanımına dikkat edin. Tavsiye edilenden fazla miktarda deterjan koymayınız. Fazla deterjan çok köpük yaparak yıkamayı güçleştirir ve verimsiz yıkamaya neden olur. Ayrıca durulama sayısını da artırmak zorunda kalırsınız.
  • Tüm deterjanların üzerinde uygun yıkama sıcaklıkları belirtilmektedir. Ilık suda daha aktif olan deterjanları kullanırken, daha iyi temizleme yapsın diye belirtilenden yüksek sıcaklıklarda kullanmanız daha fazla enerji kaybı demektir.
  • Çamaşır ve bulaşık makinalarını yarı dolu veya aşırı doldurarak kullanmayınız.
  • Çamaşırları yıkarken çok sıcak su yerine 30-40 derecedeki suyu kullanırsanız elektrik masrafından önemli oranda TASARRUF etmiş olursunuz. Çünkü elektrik enerjisinin %90 dan fazlası su ısıtma sırasında harcanır. Bu yüzden çoğu çamaşırları sıcak suyla yıkayıp, ılık sıyla durulama yerine; ılık suyla yıkayıp normal suyla durulamakla temizleme işlemini yapabilirsiniz. Üstelik çok sıcak su ve aşırı kurutma giysileri tüylendirir ve yıpratır.
  • Çok kirli ve fazla lekeli çamaşırları önceden ıslatınız veya otomatik çamaşır makinasında ıslatma fonksiyonunu kullanarak ikinci kez yıkamayı kaldırabilirsiniz.
  • Çamaşırlarınızı kurutma makinasında kurutuyorsanız, fazla kurutmayınız. Çünkü hem daha fazla enerji harcar, hem de çamaşırlarınızın daha çok yıpranmasına yol açarsınız. Otomatik kurutmayı kontrol altında tutarak, aşırı kurutma yapmasını engelleyiniz.
 İLETİŞİMDE :
  • Telefonla konuşurken, indirimli saatleri tercih ediniz.
  • Ön ödemeli cep telefonu kartlarını tercih ediniz.
  • İnternetten kısa mesaj servisini kullanınız, BEDAVADIR.
  • Uzun telefon sohbetlerinden kaçınınız.
  • Bir kez aradığınızda telefon açılmazsa sonra arka arkaya aramayınız.
  • Mektuplarınızda ve tebrik kartlarınızda normal posta yerine mümkünse elektronik postayı kullanınız.
  • Uzak bir yere gitmeden önce telefonla, geleceğinizi ve görüşmenizi teyit ettiriniz.
 ELEKTRİKTE :
  • Koridor, hol, tuvalet gibi yerlerde 40 wattan yukarı ampul gereksizdir.
  • Enerjiden %66 tasarruf sağlayan mikrodalga fırın kullanınız. Bu fırınlarda pişirme 2-10 dakikada, ısıtma 10-30 saniyede gerçekleşir.
  • Yemek pişirirken fırının ve tencerenin kapağının kapalı olmasına dikkat ediniz.
  • Ev aleti alırken aygıtın enerji sarfiyatını göz önünde bulundurun.
  • Ev aletlerini kullanmadığınız zamanlarda fişte takılı bırakmayınız.
  • Özel fonksiyonu olan bir aleti satın almaya karar vermeden önce, daha sade modelleri ile arasındaki enerji tüketim farkını göz önünde bulundurunuz.
  • Ütüleme işini bitirmeden 5 dakika önce ütüyü prizden çekin ve işinizi ütünün içinde kalan ısısıyla bitirmeye çalışınız. Ütü yükünüzü azaltmak için çamaşırlarınızı kurutucudan nemli çıkarınız ve nemli olarak toplayınız.
  • Çamaşırlarınız asılı ise onları katlayarak toplarsanız yine ütü yükünüz azalır. Ayrıca ütü istemeyen kumaşlı çamaşır ve giyecekleri satın almaya gayret ediniz.
  • Saç kurutma işlemini mümkün olduğu kadar havlu ile ve makine kullanmadan yapınız. Saç kurutma makinasının 10 dakikalık çalışmasının, 60 watt’lık bir lambanın 3 saatlik yanmasına eşdeğer bir elektrik tükettiğini anımsayınız.
 YEMEK PİŞİRİRKEN :
  • Hiçbir zaman açık ve yayvan bir kapta su ısıtmayınız.
  • Elektrikli fırın kullanıyorsanız, fırını pişen maddenin pişme süresinden birkaç dakika önce kapatırsanız, kap ve ocağın kendi sıcaklığından da yararlanmış olursunuz.
  • Ağzı sıkıca kapanmış kaplar içerisinde yemek çok daha çabuk pişer.
  • Bir fırında, bir yerine birden fazla yemek pişirmeye gayret gösteriniz.
  • Fırınınızda çok gerekli olmadığı hallerde ön ısıtma yapmayınız. Yapsanız bile 10 dakikayı geçmeyiniz.
  • Fırının kapağını her açışınızda %20 oranında ısı kaybı olduğunu unutmayınız.
  • Donmuş yiyeceklerinizi fırında pişirmeden önce muhakkak buzdolabının alt gözlerinde veya dışarıda çözülmesini sağlayınız.
  • Yemeklerinizi olabildiğince düdüklü tencerede pişiriniz.
 ISINMADA :
  • Pencereler ısınma masraflarınızın %10-15’inden sorumludur. Pencerelerinizi ve camlarınızı değiştirmeseniz bile, ısı yalıtım performansını artırmaya çalışınız.
  • Evinizin ve çalışma yerinizin çatı, duvar, pencere ve kapılarının izole edilmesini sağlayınız.Binanızın ana girişinde mümkünse çift kapı kullanınız.
  • Odalarda yeterli sıcaklık sağlandıktan sonra kalorifer musluklarını kısınız veya termostatlı vana kullanınız.
  • Radyatörün önüne ve üstüne kesinlikle eşya koymayınız. Ancak arkasına, duvarla radyatör arasına ısıyı yansıtan levhalar koyabilirsiniz.
  • Oda sıcaklığının 23-24 derece (AS: 22 derece uygundur) dolaynda olması yeterlidir. Bir derecelik fark %5-7 lik enerji tasarrufu sağlar.
  • Camlarınızı temiz tutarak, güneş ısısından mümkün olduğu kadar fazla yararlanınız. Güneş pencereden çekildiğinde ısı yitimini önlemek için perdeleri kapatınız.
  • Pencere ve kapı kenarlarından soğuk hava gelmemesi için gerekli tedbirleri alınız.
  • Klimalı yerlerde kapı ve camların kapalı olmasına dikkat ediniz.
  • Radyatörlerinizin temiz olması, üretilen ısının tozlar tarafından emilmesi önlenmiş olacaktır.
  • Kombi ve kalorifer kazanlarınızın kışa girmeden bakımını yaptırınız. Fazla doğal gaz yakılmasına engel olunuz.
 SU HARCARKEN :
  • Fotoselli lavabo bataryaları kullanınız. Suyu boşuna akıtmayınız.
  • Sızıntı yapan, damlayan bir musluktan ayda yaklaşık 900 litre yani 1 metreküp’e yakın, yaklaşık bir ton su boşa akabilir. Bu tip damlayan bir musluğun altında bir kahve fincanı 10 dakikada doluyorsa, boşa harcanan su yılda 15 bin litreye özdeştir.
  • Site ve uydu kentlerde arıtma sistemlerinin kurulmasını sağlayınız. Böylece bahçe sulamalarında ve diğer ön yıkamalarda arıtma sularından yararlanılmasını sağlayınız.
  • Araç ve bahçe yıkamalarında mümkün olduğunca şehir şebeke suyunu kullanmayınız.
BULAŞIK YIKARKEN :
  • Bulaşıkları yıkarken 60 derecelik su sıcaklığı yeterlidir. Daha yüksek sıcaklık boşuna enerji kaybıdır. Makinada harcanan elektriğin %90’ı suyu ısıtmak için harcanmaktadır.
  • Yaz aylarında ısı ve nemi azaltmak için bulaşık makinasında sabah ve akşam saatlerinde yıkama yapılmalıdır.
  • Bulaşık makinası çalışırken mutfakta su kullanmamak, enerjiden ve dolayısıyla paradan tasarruf demektir.
  • Bulaşık makinasını tam doldurmadan yıkama yapmayınız.
  • Bulaşık makinalarında son durulamayı yaptıktan sonra kontrol düğmesini kapatınız, makinanın kapağını açarak bulaşıkların hava ile kendi kendine kurumasını sağlayınız. Böylece bulaşık makinasının enerji maliyetinden, %10 civarındaTASARRUF sağlamış olursunuz.
  • Bulaşıklarınızı makinaya koymadan önce sıcak su ile durulamak yerine süngerle üzerlerindeki yemek artıklarını temizlemeniz yeterlidir.
YUKARIDA SAYDIĞIM ÖNLEMLERE İLAVE EDECEĞİNİZ BAŞKA ÖNLEMLER VAR İSE LÜTFEN BİLDİRMENİZİ RİCA EDİYORUM !!! 
 M. A. Körpınar

ABD gerçeği-1 (yeni eklerle)


Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan, engin bilgisi ve yaşam deneyimiyle bize ABD hakkında
çok kapsamlı ve değerli bilgiler vermekte. Yorumlarını ve öngörülerini de katarak..

Teşekkürler Sayın Ercan.

Sevgi ve saygı ile.
12.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com

Not : Dosyanın pdf biçimi için lütfen tıklayınız..

ABD_Gercegi_12.8.2014

=================================================

ABD gerçeği-1 (yeni eklerle)

portresi

 

 

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Bu gün sizlere Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) nesnel verilere dayanarak tanıtmaya çalışacağım. Basından, medyadan, okuduğunuz kitaplardan veya bizzat gidip görerek edindiğiniz bilgilerle  ve izlenimlerle pek çelişmeyeceğini umduğum bir tabloyu, günümüzün ABD gerçeğini, ABD-Türkiye ilişkilerini daha iyi anlamak açısından mercek altına alalım, istiyorum.  Süper Güç ABD’ni iyice tanımadan Dünyada olan bitenleri anlamak mümkün değildir..

Sevgilerimle. æ

(not. Bu iletide vereceğim rakamlar aklımda kalan yaklaşık değerlerdir;
güncel gerçek değerler Google’dan veya öbür kaynaklardan bulunabilir.)

unnamed

****

ABD toprak bakımından Rusya, Kanada ve Çin’den sonra Dünyanın 4. büyük Ülkesidir. 9,6 milyon km2 lik alanı ile (Türkiye’nin ~12 katı)  Dünyanın (Antarktika, Grönland, Sahra ve büyük Çöller dışındaki) yaşanabilir topraklarının ~%7 sini kaplıyor. 320 milyona yakın nüfusu ile (Türkiye’nin ~4 katı) Çin ve Hindistan’ın ardından Dünyanın nüfusça 3. büyük Ülkesidir. Doğal nüfus artış hızı binde 6 olan ABD nüfusu içe Göçlerle büyümektedir; ABD son 10 yılda 10 milyon dolayında göç aldı. Kadın başına çocuk sayısı yaklaşık 2,5 ve Ortalama Ömür ~75 yıldır. 7,2 milyarlık Dünya nüfusunun yaklaşık % 4′ünü oluşturan ABD, Amerika Kıtası’nın ilk doğal yerli halkı dışında, son 400 yılda Dünya’nın hemen her yerinden kopmuş gelmiş farklı din ve kültürdeki insanların çok renkli bir karışımıdır.

unnamed (4)

Yaklaşık 15 bin yıl önce Asya’dan Amerika Kıtası’na gelen ve 19. yüzyılda Avrupalı işgalciler tarafından hem fiziksel ve hem de kültürel anlamda soykırıma uğrayan Amerikan yerlilerinin bugün artık esamesi bile okunmuyor. Eşit olmayan koşullardaki savaşlarda (tüfeğe karşı ok-yay) kitle halinde ölümlerle ve bir o kadar da Avrupalıların taşıdıkları virüsler, hastalıklar (örn. çiçek) nedeniyle tümden yok olma sınırına gelen ve şimdilerde 300 kadar sınırlı koruma alanlarına (bir anlamda hapsedilmiş) Amerika yerlilerinin melezlenmiş ardıllarının nüfusu 3 milyon kadardır (toplam nüfusta ~%1)

Amerikan halkının yaklaşık %75’i Avrupalı, %5 kadarı Asyalı ve %15 kadarı da Afrikalı (köle) ataları olan insanlardır. Avrupa kökenli olanlar arasında 1. sırayı %20 ile Alman göçmenlerin ardılları alıyor; arkasından İrlandalılar gelir. Özellikle 1850-1900 arasında Almanya’daki çok kötü yaşam koşullarından kaçan milyonlarca Alman, Amerika’ya göç etmişti.

unnamed

Din konusunda da aynı çok renklilik görülüyor; Avrupa kökenli Amerikalıların şeklen üçte biri Katolik, üçte ikisi de Protestandır ve bunların türevi bir yığın tarikatın binlerce aktif kiliseleri var. ABD’de en çok satan kitapların başında  İncil  geliyor; ABD halkının %60’ı Evrimi kabul etmiyor. (Evrimi kabul etmeyenlerin Türkiye’deki oranı ise %75 !) Bence bu Evrim sorgusu çok önemli bir sosyal ölçüttür. Bir Ülkenin gerçek eğitim ve aydınlanma düzeyini halkın “Evrimi” kabul ediş oranından anlayabilirsiniz.

ABD’de ~6 milyon Musevi, ~3 milyon Müslüman yaşıyor. (ABD nin en meşhur Müslümanı boksör Muhammed Ali Clay’dir)  Ateistler, agnostikler vs. toplamda
ABD halkının kabaca %15’i Dinsiz” diyebiliriz.

Washington ve Michigan İslam merkezleri

unnamed (2)

ABD halkının sosyo-ekonomik alanda egemen

kesimi “Neo-Con” olarak adlandırılan Yeni Muhafazakâr Protestan Anglo-Sakson kesimdir. Resmi Dil İngilizceyi konuşan %80 yanında, nüfusun 1/8 kadarı ikinci büyük dil olan İspanyolca  konuşuyor.

 

unnamed (3)

***

Amerika Kıtası’nın 1492’de
C. Colombus tarafından “bilinçsiz” keşfi sonrasında, Kıta’nın Doğu kıyılarının İngilizler, İspanyollar ve Fransızlar tarafından işgali ve kolonileştirilmesi 200 yıl kadar sürdü. “Hindistan” sandıkları bu topraklarda yaşayan yerlilere de bu nedenle “Indians” dediler. Avrupalılar yalnızca yerlilere karşı savaşmadılar; toprakları ele geçirme yarışı, kendi aralarında da kanlı savaşlara neden oldu. 18. yüzyıl ortalarına gelindiğinde Amerika’nın doğusu İngilizler ve Fransızlar tarafından ele geçirilmişti. Maya – Aztec medeniyetlerinin vatanı, bugünkü Meksika ise İspanyollar tarafından ele geçirilmişti. At üstündeki zırhlı İspanyolların Ok-Yay kullanan Mayaları top, tüfek kullanarak kitle halinde katliamdan geçirmeleri ve onları Hristiyanlığa zorlamaları, Arapların Orta Asya Türk kavimlerini Müslümanlaştırma sürecine çok benzer.

İlk yerleşim yerlerinin kurulmasından yaklaşık 250 yıl sonra Doğu kıyılarındaki
13 kolonide yaşayanlar birleşerek İngiliz kraliyetinin himaye ve vesayetine karşı ayaklandılar ve 4 Temmuz 1776’da bağımsızlıklarını ilan ettiler. Başlangıçtaki
13 Devlet zamanla 50 devlet oldu. Şimdiki ABD bayrağında her yıldız bir Devleti temsil eder; 7 kırmızı 6 beyaz şerit ise başlangıçtaki 13 koloniyi. Britanya İmparatorluğu ABD’nin bağımsızlığını 1783’te tanıdı. Fransız İhtilali‘nden (1789) 3 ay kadar önce, ABD kendi yazılı Anayasasına kavuşmuş ve bağımsızlık savaşını yürüten kuvvetlerin başındaki başarılı Komutan George Washington ilk ABD Başkanı seçilmişti. (Gerçi ünlü ABD Özgürlük anıtını Fransızlar ABD’ne armağan etmişti ama, Fransız İhtilali’nin ABD’deki sosyal gelişmelere esin kaynağı olduğunu söylemek pek doğru olmaz.) 

ABD’nin Bağımsızlık ilanı.
John Trumbull’un 4mx6m lik meşhur yağlı boya tablosunda 
Ayakta
kırmızı yelekli Thomas Jefferson ve solunda Benjamin Franklin görülüyor.

unnamed (1)

ABD kurulduktan sonra da sosyal çalkantılar sürdü. Batıya doğru yeni topraklar kazanılmış, Devlet sayısı 33 olmuş ve ABD nüfusu 30 milyonu aşmıştı. Bu arada Afrika’dan Amerika’ya esir ticareti de başlamıştı. Güney Devletlerinde uygulanan Kölelik rejimine karşın Kuzey Devletlerinde demokrasi ve insan hakları savunucularının oluşturduğu özgürlük cephesi arasındaki gerginlikler sonunda ayrışmaya ve kanlı bir iç savaşa dek gitti. Başkan Abraham Lincoln zamanında 11 Güney Devleti ABD’den ayrılarak Jefferson Davis başkanlığında Konfederasyon ilan edince, 1861-65 arasında 4 yıl süren kanlı bir “iç Savaş” başladı. Nedense adına “Medeni Savaş” anlamına gelen “Civil War” dediler; Yaklaşık 3 milyon askerin katıldığı bu savaşta 600 binden çok insan öldü, bir o denli de yaralı, engelli kaldı. Savaşı Kuzeyliler kazandı, ABD birliği yeniden kuruldu ve kölelik, görünüşte de olsa, “resmen” kaldırıldı ama ABD’de Siyahlara açık ayrımcılık ve şiddet uygulamaları pratikte yüz yıl daha sürdü.

***

Gerçekte  Amerika’nın temsil ettiği ve “özgürlük ve demokrasi” gibi kulağa hoş gelen söylemlerle koruduğu Kapitalist yaşam biçiminde insanın insanın sömürmesi hiç de sona ermiş değil, tersine bütün hızıyla sürüyor. Yalnızca Vahşi Kapitalizmin biraz daha yontulmuş, törpülenmiş “fine” versiyonu olan “serbest piyasa ekonomisi” ve onun motoru olan “Küresel finans sistemi” Gezegenimize hakim olmuş durumdadır;
bu hakimiyeti sürdüren mekanizmanın adı da “Küresel Emperyalizmdir”.

unnamed (6)Bu sistemin karşısına, en azından kuramsal temelde, karşı çıkan Marksist-Leninist (Komünist) uygulamalar iflas etti; Komünist sistem Küba, K. Kore, Vietnam, Laos, dışında hiçbir Ülkede kalmadı. Eski Sovyetler Birliği, Rusya dahil tüm Avrupa’da artık “Serbest Piyasa Sistemi” uygulanıyor. Dünya ile ekonomik anlamda entegre olmuş Çin bile, her ne denli Komünist Parti adını kullansa da, küresel sistemle uyumlu “sosyalist piyasa ekonomisi” uyguladığını söylüyor. (Sosyalist Çin’de de 150’den çok Dolar milyarderi var!)

ABD, 1900’ler başından bu yana yaklaşık 100 yıldır ekonomik ve askeri anlamda “Küresel Süper Güç” olarak hüküm sürüyor. Özellikle Sovyetler Birliği’nin ve Varşova Paktının 1991’de dağılmasından sonra, “tek kutuplu” Dünyamızda ekonomik, politik ve askeri… her alanda ağırlığını hissettiriyor. (Her ne kadar Rusya eski askeri gücünü büyük oranda koruyorsa da, ABD karşısındaki yeni rakip,
karşıt süper güç, en geç 2030’larda Dünya lideri olmak yolundaki Çin‘dir.)

unnamed (7)

 

 

 

 

 

ABD; Türkiye’nin de içinde bulunduğu, UN (193), OECD (34), NATO (28) ve G20 gibi Uluslararası Örgütlerin üyesidir. Ayrıca G8 ve Amerika kıtası Ülkeleri arasındaki NAFTA (3) ve OAS (36) üyesi olan ABD, Dünya Finans sistemini denetleyen Dünya Bankası (World Bank) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlarda da en büyük pay ve söz sahibidir. 1945 te kurulan ve 200’e yakın Ülkenin üye olduğu World Bank’ta ABD’nin payı ve Oy oranı %15’le 1. sıradadır; bu nedenle de kurulduğundan bu yana World Bank Başkanları ABD’den seçiliyor. ABD’nin yine 1. sırada paydaşı olduğu
IMF ise şimdiye dek Avrupalı Başkanlar tarafından yönetildi.

***

Pasifik’te bir Nükleer Bomba testi

unnamed (5)

ABD Hitler Almanya’sına ve iki Atom bombasıyla dize getirdiği Japonya’ya karşı ezici bir üstünlükle kazandığı 2. Dünya savaşından sonra küresel ekonomiye de egemen oldu. Uluslararası değişim aracı olarak, “Dünya Parası” haline ge(tiri)len Doların emisyon denetimini elinde tutan ve bir anlamda tüm Dünyaya dolar satarak küresel sömürüden aslan payını alan ABD, Küresel sermayenin birikim merkezi haline geldi.

unnamed (8)

Bu gün Dünya ekonomisine egemen 1000 büyük Şirketin yarısına yakını ABD şirketleridir. Dünyanın en büyük ilk 10 şirketinin 5’i Çin 5’i ABD şirketidir.
(Türkiye’den de 8 şirket ilk bine giriyor; İşbank, Garanti, Akbank, Halkbank ve Vakıfbank; üretim ve hizmet sektöründen de Koç grubu, Sabancı grubu ve Turkcell)  Ayrıca Dünyadaki ~1600 Dolar milyarderinin 500 kadarı ABD vatandaşıdır. (Türkiye de ise Ülkenin ekonomik gücü ve nüfusuna oranla oldukça yüksek sayıda resmen 35 dolar milyarderi bulunuyor.) En büyük 15 ABD şirketinin piyasa değeri yaklaşık
2 trilyon dolardır. İşte bu nedenlerle ABD, “Kapitalizmin Dünyadaki 1 Numaralı Temsilcisi” olarak tanınıyor; ama öte yandan ABD, 17 trilyon doları aşan dış borcuyla da Dünyanın en çok borcu olan Ülkesidir. Yıllık Dış ticaret açığı 500 milyar doların üzerindedir ki bunun ağırlıklı bölümü Çin’le olan ticaret açığıdır. (Türkiye ile olan ticaret hacmi ABD’nin tüm ticaretinin binde 5’i kadardır; ABD açısından önemsiz bir rakam) GSMH’ sı
~16 trilyon $ ve kişi başına geliri ~50 bin $  olan ABD’de adil bir gelir dağılımı da yoktur. En yüksek geliri olan tepedeki %10’luk kesim, en düşük gelirli %10’luk dilimin 16 katı kadar gelir elde ediyor (Türkiye’de 14 katı). Gelir dağılımındaki adaletsizliğin bir ölçütü olan Gini katsayısı ABD’de 0,45 tir. (Türkiye’de 0,40… İsveç’te 0,25) Gelir adaletsizliği
bu derece yüksek olan ABD’de Demokrasi de sorunludur. Halk demokratik yaşama genelde duyarsız ve ilgisizdir; Seçimlere katılım oranı, özellikle genç nüfusta, %60’ı pek geçmez.

Kendilerine “Cumhuriyetçiler” ve “Demokratlar” diyen iki oligarşi arasında
gidip gelen iktidar, aslında sosyo-ekonomik yapıya fazlaca bir değişiklik getirmeden,
Ülkeyi “yaptırımı ağır yasalarla” yönetir. Bu anlamda ABD ciddi bir “Kanun Devleti” dir!

unnamed (9)

Hapishanelerde bulunan insan sayısı bakımından ABD Dünyada başı çekmektedir.

ABD’de her bin kişiden 7’si hapistedir; Avrupa, Japonya, Avustralya… gibi Dünyanın kalkınmış uygar Ülkelerinde bu oran binde 1 dolayındadır. (Hapis oranı Rusya’da binde 5, İran’da binde 3,
Çin’de ve Türkiye’de binde 2′dir)
 Bu olumsuz sosyal tabloya karşın ABD yine de Dünya teknolojisinde büyük ağırlığı olan bir Ülkedir; Şimdiye kadarki Nobel Ödüllerinin %40 kadarını ABD vatandaşı bilim insanları aldılar.
***

Dünya nüfusunun %4’ü (AS: % 4,5’i!) kadar nüfusu olan ABD, Dünyadaki tüm gelirlerden ~ %20 pay alır; yani Dünya ortalamasının 5 katı !… (Kişi başına gelir Dünya ortalaması yaklaşık 10 bin dolardır) Bu orantı kişi başına enerji kullanımına, dolayısıyla kişi başına CO2 salımına da yansıyor. İklim değişikliğinde sera etkisi ile önemli rol oynayan CO2 Dünya ortalaması
~5 ton/adam-yıl iken, ABD’de CO2 salımı  ~17 ton/adam-yıldır. (Eskiden çok daha kötüydü, son yıllarda çevreci önlemeler almaya başladılar, Çin’de CO2 salımı ~ 3 ton/adam-yıldır)

Yaklaşık 13 milyar tep (ton kayayağı eşdeğeri) olan Yıllık toplam Küresel Enerji kullanımının %17’sini paylaşan ABD, bu enerjinin büyük bölümünü kendi Ülkesinde üretiyor; ancak %20 kadarı için dışarıya (Orta doğu ve Venezuela Petrollerine) bağımlıdır. (Türkiye’nin Enerji bakımından dışa bağımlılığı %80’dir) Dünya’daki Nükleer Santralların (kurulu güç olarak) yaklaşık üçte birine sahip olan ABD, Elektrik enerjisinin kabaca %20’sini Nükleer santrallardan elde etmektedir. (Dünyada nükleer güç santralı işleten 30 kadar ülke arasında Fransa %75′le en yüksek oranda elektrik enerjisi üreten ülkedir)

***********

Küresel Serbest piyasa ekonomisinin güvenli işlemesini sağlamak için Dünya Denizlerindeki ticaret yollarının güvenliğini sağlamak görevi de ABD Donanmasına düşüyor… Son Yüzyılda
1. ve 2. Dünya (AS: Paylaşım) Savaşlarına giren Amerikan Ordusu, Japonya’nın teslim oluşu ile sona eren 2. Dünya (AS: Paylaşım) Savaşından sonra Dünyanın en etkin, en caydırıcı silahlı gücü olduğunu kanıtladı. Ardından Kore, Vietnam, Afganistan ve Irak Savaşlarında ve Dünyanın dört bir yanındaki anti-kapitalist devrimci hareketleri bastırmakta kullanılan
ABD silahlı kuvvetleri, kabaca Dünyanın tüm Ülkelerinin askeri güçlerinin toplamına eşdeğer büyük bir Savaş makinesidir. 

ABD’nin 10 nükleer Uçak gemisinden biri John C. Stennis

unnamed (10)

Dünyadaki tüm Ülkelerin Savunma giderlerinin yarısına yakın miktarda, kabaca 800 milyar $/yıl bütçesi  olan (Türkiye’nin toplam ulusal geliri kadar!) ve her biri ayrı bir
Bakanlık statüsündeki 4 Kuvvet, Kara (Army), Deniz (Navy),

 

Hava (Air Force) ve Deniz Piyadeleri (Marine Corps) toplam 1,5 milyon askerden oluşuyor. Personelin %15 kadarı kadındır. ABD Savunma (?) giderleri Ulusal Gelirinin % 5’i kadardır. 

ABD Deniz kuvvetlerinin en büyük nükleer Denizaltı gemisi USS Pennsylvania

050720-N-8921O-002

~14 bin uçak ve ~6 bin helikopter ile Dünyanın en büyük Hava Kuvvetleri filosuna sahip olan ABD’nin Deniz filosu da Dünyanın geri kalan tüm Deniz kuvvetlerinin toplamına eşdeğer güçtedir. Dünyadaki Uçak gemilerinin yarısı ABD’ne aittir. 9 Helikopter taşıyıcının dışında nükleer güçle hareket eden 10 adet Uçak gemisi ve yine nükleer güçle hareket eden ve Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir hedefi ±25 metre hassasiyetle (AS: sapmayla, duyarlıkla) vurabilen 80 kadar Denizaltı gemisi var. Kıtalar arası nükleer balistik füzeler taşıyan, bu süper denizaltılar 250 metre derinliğe inebiliyor ve aylarca su altında kalabiliyorlar. Tüm Dünyada ‘resmen’ 16 bin kadar nükleer başlık var; bunun 7 binden çoğu ABD envanterinde bulunuyor (Her biri ortalama 50 kTon TNT eş değeri desek,16 bin başlık Dünyada adam başı ~100 kg. TNT
demektir; yani Dünyamızdaki nükleer silahlar tüm insanlığı birkaç kez öldürecek kapasitededir; tabii bir o kadar da Konvansiyonel silahların patlayıcı gücünü eklemek gerekir…).

image

***

Değerli arkadaşlar,

ABD’nin kısa öz ve nesnel bir sunumunu yapmaya çalıştım.
İlk Çağlara benzetirsek,
ABD kabilenin en iri yarı
ve sopası en uzun olan adamıdır.
 Gerçek şu ki, canlı-cansız her sistemin bir ömrü, bir sonu olduğu gibi, ABD’nin de sonu kendi iç çelişkileri ve Doğayla uyumsuzluğu nedeniyle elbet gelecektir. Küresel emperyalizm bir yandan kendine büyük sıkıntı yaratan Ulus-Devletleri ortadan kaldırmak, sömürüyü kolaylaştırmak amacıyla, onları parçalayıp bölerek Dünyada “binlerce Devletçik” yaratmak, öte yandan Tek Dünya Devleti” modeliyle Dünyayı tek elden yönetmek istemektedir. Bu –küresel çelişki- elbet bir yerde patlak verecektir.  

Ve daha önemlisi, yaşam alanımız Doğayı ve yaşam kaynaklarımızı geri dönüşümsüz biçimde tahrip eden anlamsız bir üretim, Üretimin ve Dünya nimetlerinin adil olmayan, Haksız paylaşımı ve Savurgan tüketim döngüsündeki yaşam modeli
ister istemez, önemli değişikliklere yol açacak Sosyal ve Doğal afetlerin tetikleyicisi olacaktır.

İklim değişikliğinin yarattığı kuraklık sonucu susuzluk, açlık, enerji krizi, salgın hastalıklar ve terörizm, kargaşa, kaos, savaş … nedenleriyle  22. yüzyıla belki de oldukça azalmış bir nüfusla (2-3 milyar?) girmek zorunda kalacak olan insanlık,
çok çok pahalıya mal olan bir ders almış olacak ve Kapitalist ekonominin uydurduğu
“sürdürülebilir kalkınmak” safsatasını terk ederek, Doğa bilimlerinin yol gösterdiği yeni bir Dünya görüşüne, “sürdürülebilir yaşam” idealine sarılacaktır.

Sevgilerimle. æ
12 Ağustos 2014

NEDEN SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM ?


NEDEN SÜRDÜRÜLEBİLİR  YAŞAM?

Perihan AYSAL, PhD
Gıda Bilimleri Uzmanı

Yerküre ve Ülkemiz Türkiye’nin Gerçekleri:

1.     Hava, su, deniz, toprak kirliliği
2.     Orman, dere, nitelikli tarım arazisi katliamı
3.     Küresel ısınım (AS: Küresel İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ terimi kullanılıyor..) nedeniyle
buzulların erimesi, iklim değişikliği
4.     İnsan sayısının dünyanın bakabileceğinin çok üstünde bir sayıya ulaşmış olması
(2050’lerde 10 milyar olması bekleniyor!)
        (AS: Dünyanın kaldırabileceğinin en az 2 katı!)
5.     Anlamsız, gereksiz üretim; adil olmayan paylaşım; savurgan,
        çılgınca tüketim çarkı
6.     Petrolün 2050’lerde eko-teknik anlamda bitecek olması
7.     Türkiye’nin dünya nüfusunun binde 11.5’ine, ancak toprak ve su kaynaklarının
binde 6.2’si ve enerjinin binde 2.0’sine sahip olması.
8.     İnsansal gelişmişlik, gelir dağılımı, demokrasi gibi ölçütler bakımından
100 üzerinden ancak 60’lık bir ülke olması.
9.     Silahlanma yarışı; radikalizm, fanatizm; despot yönetimler; terör; iç savaşlar;
küresel kargaşa

Her şey böyle giderse beklenen sonuç: “BÜYÜK ÇÖKÜŞ”

21. yüzyılı esenlikle geçirebilmek için çare: “SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM”
Sürdürülebilir yaşam, kişilerin ve toplumun yeryüzünün doğal kaynaklarını ve
kendi kişisel / toplumsal kaynaklarını tutumlu kullanmaya; doğaya ve insan-doğa simbiyotik (AS: dayanışmacı ortak) yaşamına saygılı olmaya yönelik bir yaşam biçimidir. Kapsadığı konular şunlardır:

1.      Nüfus artışını (AS : Gereksiz ve hızlı!) durdurmak ya da geriye çevirmek:
“Kadın başına 1 çocuk”
2.      Sürdürülebilir enerji kullanımı : Güneş, rüzgar, jeotermal, biyokütle
3.      Sürdürülebilir su kullanımı
4.      Sürdürülebilir tarım: Yerel, mevsimsel gıda tüketimi, et tüketimini düşürmek,
organik tarım, kent bahçeleri, gıda koruma ve tarımsal üretimde her adımda
yitiklerin önlenmesi
5.      Sürdürülebilir yerleşimler / evler
6.      Sürdürülebilir ulaşım
7.      Atık değerlendirme / geri dönüşümü
8.      TUTUMLU OLMAK..

=======================================

Çoook teşekkürler Sayın Dr. Aysal..

Ne güzel özetlemişsiniz..

Ernst Hemingway’in ünlü romanı “ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR??”
canlanıyor gözümde..

Yanıtı belli : Tüm Dünyalılar için;
Evrim’in narin ve çok değerli emeği, milyonlarca yılın ürünü HOMO SAPIENS için..

Çok hazin ve o ölçüde de us dışı..

Ama biz ümitliyiz; insan aklı ve sorumluluğu öne çıkacak diye umuyor
(wishfull thinking??) ve buna çabalıyoruz…

Sevgi ve saygıyla
31.7.2014, Kozlar Yaylası (Mut / Mersin)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

UZAK DA OLSA BİR UMUT VAR


Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan iyimserlik ve oldukça yüksek bedellerini “dengeli” olarak irdeleyen bir öngörü (prediction) yazısı aldık..

Ali hocaya göre, “UZAK DA OLSA BİR UMUT VAR” dır..
Bu “Uzak Umut “22. yy. başına sarkacaktır.
4 – 5 kuşak sonra ve günümüz Dünya nüfusunun 2/3’ünün şöyle veya böyle
“telef” olmasıyla!..

Doğallıkla temel varsayım;

  • Dünyanın savunma tepkisinin (refleksinin) yeryüzünde yaşamı sürdürme doğrultusunda utku kazanacağına dayalı.

Ya tersi olursa?? Gezegende uygarlık – yaşam hazin biçimde acılar içinde bitecektir.

– Tüm Çevrebilimciler (Ekolog – Ekolojistler) Dünyanın yüksleme ve durgunluk     ;    aşamasının ardından “çökme” evresinde olduğunda düşünbirliği içinde (hemfikir).

En başta gelen çözümlerden biri HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Ve “yaşamın tüm alanlarında en üst tasarruf düzeyinde yaşamak..”

  • Gelecek kuşakların yaşam hakkını çalmayı durdurmak zorundayız..

Büyük ATATÜRK‘ün diyalektik – bilimsel öngörüsünü de hiç ustan çıkarmadan :

  • “Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.”


Sevgi ve saygı ile.
11 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

UZAK DA OLSA BİR UMUT VAR

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

… ama mutluluk döneminin doğumu çok acılı olacak..

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, artık her önüne gelen, her eli kalem tutan, her mikrofonu veya kamerayı önünde bulan hemen her konuda bilir-bilmez yazıyor, çiziyor, konuşuyor. Eskilerin deyimiyle “ahkâm” kesiyor. Büyük bir bataklıktaki milyonlarca kurbağa sesinin yarattığı curcunaya çok benziyor Bilişim Dünyamız; gürültülü bir kakafoni, iğrenç  bir bilgi kirliliğinden başka bir şey değil… Aslına bakarsanız Dünyadaki genel durum da bizdekinden pek farklı değil…

Bilerek – bilmeyerek yaratılan bu sisli ortam, aslında oltanın ucuna takılmış informasyon (reklam!?) kurtçuklarıyla dolu “bir avlan ortamı” dır; kafası bulandırılmış, pusulası şaşırtılmış yığınlara yönelik sürüm, satış, siyaset, sömürü alanıdır.

“Küresel liberal ekonomik sistem” bu minval üzere, kendine özgü bir mantıkla işlemektedir; bu mantığa göre, ne olursa olsun, tekerlek dönmeli,

  • üretim-paylaşım-tüketim sarmalındaki bireyin beyni,
    Din-Siyaset-Ticaret kafesinde 
    tutulmalıdır.

Birey doğumundan ölümüne değin “müşteri”dir ve öyle kalmalıdır; bebek müşteridir, çocuk müşteridir, kadın müşteridir, öğrenci müşteridir, hasta müşteridir,
emekli müşteridir, inanan müşteridir vs…

Ve birey-müşteri son çözümlemede aldığından daha çoğunu vermiş olarak
sahneden ayrılmalıdır (AS: Artı değerine sermaye el koyabilmelidir!).
Anlamsız ve gereksiz olsa da, Doğanın yıkımına mal olsa da,
bir şekilde üretim sürdürülmeli, haksız ve dengesiz paylaşımla gerginleştirilmiş toplumlar savurgan tüketim döngüsünde tutulmalıdır…

Peki, Gezegenimiz üzerinde, doğayla çelişkili bu gidiş daha ne denli sürer dersiniz?  

“Hep böyle gider; çünkü insanlar aslında gerçek bilgi aranışında değil,
teselli beklentisindeler; bilgi edinmek değil, teselli bulmak istiyorlar; coşku, heyecan arıyorlar, alkışlamak istiyorlar.. Bilgi edinmek ise zor, zahmetli ve sıkıntılı bir iştir;
o nedenle insanlık alışkanlıklarına bağlılığı sürdürecek, topluma nesnel bilgi verenler değil, sosyal ortamda ve medyada eğlendiren, gaz veren, umut ticareti yapan insanlar, teselli eden kaynaklar (yani tuzaklar) tercih edilecektir…..”
  diyebilirsiniz. 

Ama unutmayalım, son sözü doğa yasaları söyler;

  • Doğa yasalarıyla çelişkili sosyal yasalar sürgit egemen olamazlar.

Varolan gidişin çok uzun süreceği kuşkuludur. En geç bu yüzyılın ortalarına doğru Petrolün eko-teknik anlamda bittiği, dolayısıyla, enerji bunalımıyla tetiklenmiş küresel ekonomik bunalım(lar)ın, çöküntünün baş gösterdiği, bir yandan da nüfusun 10 milyara doğru tırmandığı karmaşık (kaotik) bir durumu düşünün. Üstüne üstlük, kaçınılmaz
hızlı iklim değişikliğinin neden olacağı olumsuz çevre etkilerini düşünün.

Sosyal yapı büyük acılarla kökünden değiştirecek ve

  • Tapınılagelen küresel kapitalist paradigma,
    bu Yüzyılın sonunda çökecektir
    .

Kapitalist sistemin uydurup dillere doladığı “Sürdürülebilir kalkınma” saçmalığı terk edilerek, “sürdürülebilir yaşam” aranışına geçilecektir.

22. yüzyıla insanlık büyük bir kıyımdan arta kalan oldukça azalmış, (2-3 milyarlık)
bir nüfusla ve epey yıpranmış olarak, ama kesinlikle çok daha deneyim kazanmış, aydınlanmış ve beynindeki binlerce yıllık cenderelerden kurtulmuş olarak girecektir.

22. Yüzyıl, Gezegenimizde bilimin gerçekten egemen olduğu, küresel sosyal barışın etkin olarak korunduğu yepyeni, mutlu bir sürecin başlangıcı olabilir; bedeli çok ağır olsa da.

KURAKLIK KIRMIZI ALARM VERİYOR, YÖNETİCİLER AYRIMINDA MI??


KURAKLIK KIRMIZI ALARM VERİYOR, YÖNETİCİLER AYRIMINDA MI??

Dostlar,

Bu yazımızı yaklaşık 2 ay web sitemizin girişinde (manşetinde) tuttuk..
Artık eleştiriler gelmeye başladı..

“Sen usanmaz mısın??” diye.. Manşetin büyük bölümünü kaplıyordu..
Manşetten alıyoruz, erişke (link) koyacağız oraya. Dileyen çağırıp okuyabilir bu yazıyı.
Bu arada Cumhuriyet Gazetesi’nin 22 Mart 2014 günlü Sürdürülebilir YAŞAM Eki’ni kaynak olarak önereceğiz. Özellikle Sn. Profesörler Yüzer ve Sözen’in makalesini..
(Istanbul’un_Su_Sorunu_Nasil_Cozulur_22.3.14)

Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan son iklim değişikliği raporu
kıyamet senaryosu gibi. Bu ay sonunda yayımlanmadan önce basına sızan rapora göre küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği bu yüzyılın sonuna dek şiddetli çatışmalara yol açacak, milyonlarca insanı göçe zorlayacak ve
küresel ekonomiyi trilyonlarca dolar zarara uğratacak.

İngiliz Independent gazetesi, BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin hazırladığı raporun şimdiye dek iklim değişikliğinin etkilerinin ele alındığı en kapsamlı metin olduğunu bildirdi. Raporda, başta çatışmaların beklendiği Asya olmak üzere kitlesel göçlere sahne olunacağına dikkat çekildi. Dünyanın önde gelen bilimadamlarının kaleme aldığı raporda, gıda gereksiniminin arttığı bir dönemde
gıda üretiminin düşeceği, çocukların beşte birinde yetersiz beslenmeye rastlanacağı belirtiliyor.

İklim değişikliğinin insan sağlığı üzerindeki etkilerinin de ele alındığı raporda
ayrıca iklim değişikliği yüzünden artacak sıcaklıkların
gıda ve su kaynaklı hastalıkları arttıracağı vurgulanıyor.

Özellikle doğu ve güney Asya’da seller yüzmilyonlarca kişinin yaşamını etkileyecek. Tropikal bölgelerde yerel sıcaklıklarda bir derecilk artış; buğday, pirinç gibi
temel tarım ürünlerini olumsuz etkileyecek. Sıcaklıklarda endüstri öncesi döneme göre 2.5 santigrad derecilik artış ciddi ekonomik yitiklere yol açacak.

İklim değişikliği; küresel mirasın da yok olmasına neden olacak.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/51925/BM_nin_kiyamet_raporu.html, 23.3.14)

 

Gevşemek yok, yağışlar, yağması gerekenin / beklenenin %1’i bile değil!

Bu Küresel iklim değişikliğinin acı sonuçlarını artık elle duyumsanır – gözle görünür biçimde deneyimliyor, yaşıyoruz. Mart ayında Mayıs sıcakları ve yağmur yok düzeyinde!

  • Barajlarda kalan / kalmayan su düzeyi alarm veriyor!

Hükümet yolsuzlukları örtme derdinde, çünkü başı ciddi biçimde ağrıyor ve
30 Mart 2014 yerel (gerçekte genel!) seçimleri çok yaklaştı. Telaş, etekleri
başa geçiriyor. Ama ülke çok ağır bedelleri olabilecek bir kuraklığa doğru sürükleniyor.

kuraklik_feci

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu Allahlık..
Desteksiz konuşuyor.. A, B hatta C planlarının olduğunu (!), İstanbul’u (ya Türkiye?) susuz bırakmayacağını buyuruyor ama bir türlü bu planların içeriğine girmiyor!?
Devlet sırrı sanki.. İvedilikle uzmanları toplayıp

OLAĞANÜSTÜ DURUM İLAN ETMEK ve BİLİMSEL ÇÖZÜMLER
ARAMAYA BAŞLAMAK İÇİN GEÇ KALINIYOR..

– Bulutlara yağmur bombaları gibi kimi meteorolojik girişimler..
– TV’lerden su tasarrufu hakkında sık sık ciddi çağrılar, uyarılar..
– Kademeli artan, tüketim düzeyine uyarlı fiyatlama..
– Kamu kurumlarından başlayarak fotoselli musluklar,
– susuz pisuvarlar..
– WC rezervuarlarının 2 bölmeli yapılması (büyük ve küçük tuvalet için).
– WC’lerde su rezervuarlarına 1 ya da 2 tane yarım litrelik içi su dolu pet şişe koyma.
– Baraj çevrelerini hızla ağaçlandırma..
– HES projelerini gözden geçirme..
– B-2 arazilerini köylüye satarak tarıma açma değil yeniden ormanlaştırma..
– Deniz suyundan içme – kullanma suyu üretimi için çalışmalar (De-salinasyon)..
– Yeraltı su sondajları ve az su gereksinimli tarım ürünlerine geçme..
– ORMANları gözü gibi koruma, İstanbul’da 3. Havaalanı orman kıyımını durdurma.
– Şebekelerden yitik ve kaçakları önleme.
– Toplu taşımacılığı – metro ve demiryollarını geliştirme, bisiklet ve yürümeyi teşvik..
– Park-bahçe, tarım ve sanayide, WC’lerde yarı arıtılmış geri kazanılan su kullanımı,
– vahşi sulamadan vazgeçerek damla sulama.
……

Uzmanlar, kanıta dayalı olarak KISA – ORTA – UZUN ERİMLİ seçenekleri belirlemeli ve tüm Türkiye olarak hemen uygulamaya geçmeliyiz..

Havaların ısınmasıyla birlikte su kıtlığı ve kesintiler;
tehlikeli salgın ve bulaşıcı hastalık riski taşır.

Ülke turizmi ile dışsatımı (ihracatı) da bu tablodan son derece olumsuz etkilenir.

Ekonomik, maddi – manevi yitikler çok büyük, katlanılamaz boyutlara ulaşabilir.

MUTLAKA TASARRUF!
     MUTLAKA TASARRUF!
          MUTLAK TASARRUF!

Nüfus artışını frenleme..

HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Sevgi ve saygı ile.
23 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

5 Haziran 2012 Dünya Çevre Gününe Armağan.. / A Gift to World Environment Day 5th June, 2012

5_Haziran_2012’ye_armagan

Fukuşima, Nükleer Santral, Kanser ve Türkiye / Fukushima Disaster, Nuclear Power Plant and Turkiye

DOSTLAR,

Japonya, 11 Mart 2011′de yaşadığı dev felaketin ardından nükleer santrallarını kapıyor. Basından öğrendiğimize göre geçtiğimiz haftalarda, yani tarihsel felaketin 1. yılında bunu yaptı. Yani musibetten gerekli dersi çıkardı..

Türkiye’ye gelince.. Harıl harıl koşturuyor. Almanya’da geçen yıl köktenci bir kararla
10 yıl içinde nükleer santral enerjisini bırakacağını açıkladı. Üstelik Türkiye, halkının yoğun protestolarını, direncini de faşistçe baskı ile karşılıyor. Öte yandan, Rus hükümeti ile yaptığı anlaşmayı TBMM’den geçirerek Anayasa md. 90/son fıkra korumasına aldı. CHP, “Anlaşmayı uygun bulma yasasını” Anayasa Mahkemesine götürdü..
Bu Eylül’de 2 yıl olacak.. Yeni Anayasa Mahkemesi henüz gündemine bile al(a)madı öğrenebildiğimiz kadarıyla.. Anlaşmayı iptal olanağı da kalmadı,
çünkü milyar dolarlık tazminat söz konusu..

Bu sunuyu 2011 Nisan ve Mayıs aylarında birçok yerde paylaştık.
Gözden geçirerek sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bu kez bir de NÜSED 2. Başkanı olarak..

NÜSED: Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği

TÜRKİYE NÜKLEER SANTRAL SEVDASINDAN YOL YAKINKEN VAZGEÇMELİ!

Kapsamlı sunuyu izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Fukushima_Kanser_Nukleer_Santral

Sevgi ve saygı ile. 25.5.12

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net