Etiket arşivi: Stockholm sendromu

GAZETE DURUM ile söyleşi : Yoksulluk, Beslenme Sorunları ve Sonuçları-1

GAZETE DURUM ile söyleşi..

Yoksulluk, Beslenme Sorunları ve Sonuçları-1

İlknur Yağumli

https://www.gazetedurum.com.tr/ozel-haber/prof-dr-ahmet-saltik—turkiyede-zek%C3%A2-duzeyi-geriliyor–4163

ANKARA- Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık (ayrıca Sağlık Hukuku Uzmanı ve Siyaset Bilimci), çok ağır ekonomik bunalım yüzünden derinleşen yoksulluğun, ailelerden çocuklarına bir ‘miras’ olarak kalacağını söyledi.

Dr. Saltık, annelerin ve gebelik döneminde yetersiz-dengesiz beslenen kadınların ve bebeklerinin ciddi sağlık sorunları yaşadığına dikkat çekerek,

  • “Gebelik döneminde anne yeterli – dengeli beslenmezse bebek aç kalır!
  • Bebek, anne karnında aç kalır!
  • Yani yaşama öyle handikaplı başlar ki, daha annesinin karnında iken aç kalan bir bebek!!” ifadelerini kullandı.

Toplumun zeka düzeyinin gerilediğine de değinen Saltık, bu durumun ülkenin geleceğini tehdit ettiğini vurgulayarak,

Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu bir toplum, 21. yüzyılda nasıl ayakta kalacak? Bu çocuklar ortaya bir bilimsel yapıt, bir sanat ürünü, yaratıcı bir roman, bir senaryo, bir estetik ürün, bir mimarlık ürün… koyamazlar.” dedi.

Türkiye’de yaşanan ağır ekonomik bunalım bir yanda gündelik yaşamı zorlaştırırken öbür yanda giderek daha geniş bir kesimi içine almayı sürdürüyor. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Programı (WFP) verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 15 milyon kişi, yeterli gıdaya erişemiyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi’nden Pierre-Alain Fridez’in 2022 Mart’ında hazırladığı rapora göre Türkiye, çocuk yoksulluğu konusunda endişe verici ülkeler arasında. OECD’nin son verilerine göre ise çocuk yoksulluğu konusunda üye ülkelerin ortalaması %12,8 olarak açıklanırken, Türkiye’de bu oran %20’nin üzerinde bulunuyor. Tüm bu veriler toplum sağlığının tehlikede olup olmadığı sorusunu akıllara getiriyor. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, derin yoksulluğun aile, kadın, çocuk ve bebekler üzerindeki etkilerini GAZETE DURUM‘a değerlendirdi. Dr. Saltık, sözlerini, aşağıdaki sorumuz üzerine şöyle sürdürdü:

Soru : Türkiye’de yoksulluk miras haline mi geliyor? Bu yoksulluk mirası halk sağlığını kısa ve uzun erimde (vadede) nasıl etkileyecek?

“Anne babaların çocuklarına bırakacakları bir mal varlığı, bir maddi servet emekçi kesimler için büyük oranda artık yok. Aileler çocuklarına yoksulluğu miras bırakacaklar. Yanı sıra sağlıksız bir gelecek de bırakmış olacaklar. Anne karnından başlayarak yetersiz – dengesiz beslenmiş olacaklar büyük oranda. Türk-İş’in hesaplarına göre 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı ayda 19 bin TL’sını aştı! Oysa Türkiye’de asgari ücret 4250 TL. Dolayısıyla yoksulluk sınırının dörtte birinin de altında bir asgari ücret! Bu insanların günlük olarak yeterli – dengeli beslenmesini geçelim, karınlarını doyurmaları bile neredeyse olanaksız oluyor.

Yoksulluğun kısa ve uzun dönemde halk sağlığını nasıl etkileyeceğine anne karnından başlayarak bakalım. Gebe bir kadın, gebe kalmayı tasarlayan bir kadın ve eşi, önceden birtakım sağlık incelemeleri yaptırmak durumunda. Örneğin diyabeti (şeker hastalığı) var mı, kalp hastalığı var mı,  hipertansiyonu var mı, birtakım bulaşıcı hastalıkları var mı, aşıları tamam mı, beslenme durumu nasıl?? Örneğin folik asit… Folik asit ucuz ve çok değerli bir besin ögesidir. Eğer gebelik döneminde bu vitamin eksik kalırsa, gebelikten önce tamamlanmaz ise, son derece ciddi doğumsal anomalilere yol açar folik asit eksikliği; nöral tüp defektleri.. Omurga kanalının tam kapanmaması yüzünden omuriliğin açıkta kaldığı ciddi bir durum.

Daha annesinin karnında iken karnını doyuramayan bir bebek…

Gebelik döneminde anne yeterli – dengeli beslenmezse bebek aç kalır.
Yineleyelim; bebek, anne karnında aç kalır!

Yani yaşama öyle handikaplı başlar ki, daha annesinin karnında iken aç kalan bir bebek düşünün! Yetersiz-dengesiz beslenme, ne denli sakıncalı gördüğünüz gibi. Dolayısıyla bebek, 2500 gramın altında düşük doğum tartısı ile doğabilir. Bu, eğer gebelik zamanında sonlandıysa, gebenin o dönemlerde yeterli-dengeli beslenemediğini gösterir, açlığı gösterir! Gebelik döneminde annenin ve de bebeğin açlığını… Bu bebeklerin ölüm oranları çok yüksektir. Hastalıklara dirençleri çok düşüktür, özellikle bulaşıcı hastalıklara, zatürreye, ishallere yakalanma riskleri çok büyüktür ve yakalandıklarında da ölüm oranları oldukça yüksektir. Dolayısıyla büyük bir risk ve eşitsizlik söz konusudur. Büyük bir dezavantajla büyük bir eşitsizlikle dünyaya gelmiş olur bu bebekler. Yaşamda kalma şansları çok düşüktür, yaşarlarsa sağlık sorunları yakalarını bırakmaz, daha kısa ve düşük nitelikli yaşarlar, çok kırılgandırlar…

Türkiye’de zeka ortalaması geriliyor!

Merkez sinir sisteminin, beyin ve zeka gelişiminin % 95’i yaşamın ilk 2-5 yılında gerçekleşir. Özellikle ilk 2 yıl yeterli-dengeli beslenmeyen, aileden ve anneden yeterli sevgi ve ilgi görmeyen bebeklerin zihinsel gelişimlerinin çok yetersiz kalabildiğini, zeka geriliğine bile uğrayabildiklerini söyleyebilirim. Son araştırmalara göre Türkiye’de zeka ortalaması geçtiğimiz yıllarda 90 IQ iken son verilerle 87 IQ.

  • Zeka düzeyimiz toplum olarak düşüyor.
  • 87 IQ zeka ile 21. yüzyılda bir toplumun ayakta kalması olanaklı değil.

Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu toplum nasıl ayakta kalacak?

Bu bebekler yeterli-dengeli beslenseler, iyi eğitim alsalar, psikolojik destek alabilseler, zihinsel potansiyellerinin en üst sınırlarına erişebilecek 100-120… daha yüksek zeka düzeyine ulaşabilecekler. Bir ülkenin çocuklarının beklenen zeka düzeyine erişememesi zeka fukarası, “geri zekalı” demeye dilim varmıyor, zeka yetersizliği yaşamaları bu tabloda kaçınılmazdır.

  • Bu durum o ülkenin geleceğini tehdit eden bir sağkalım (beka) sorunudur.

Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu bir toplumda, siz nasıl 21. yüzyılda ayakta kalacaksınız? Türkiye’yi nasıl bağımsız tutacaksınız, kalkınacaksınız, gelişeceksiniz?

Türkiye’de 5 yaş altında çocuklarda “bodurluk” %6-6,5 dolayında!

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması – 2018 (TNSA) verileri böyle. 5 yaş altındaki her 15-16 çocuğumuzdan 1’inin boyu, yaşına ve cinsiyetine göre, beklenenin “çok” (2 standart sapmadan daha çok) altında. Bu durumda kısa dönemde çocuk hastalıkları ve ölümleri artar, uzun dönemde beklenen ortalama yaşam süresi düşer. Yetersiz – dengesiz beslenme nedeniyle bu çocuklarımız “bodur” kalırlar,  boyları çok kısa kalır. Elimizdeki verilerle en son 2018 TNSA raporuna göre, Türkiye’de %6-6,5 dolayında “bodur” çocuk var 5 yaşın altında. Yüz kızartıcı bir tablo bu! Bodur, yaşına ve cinsiyetine göre erişmesi beklenen boyun çok altında kalandır. 2018  TNSA verilerinde Türkiye’de her yüz çocuktan 6’sının (5 yaşın altında), beklenen boyun altında bodur kalması yüz kızartıcı bir durumdur ve bu oran ayrıca Türkiye içinde bölgesel eşitsizlikler gösteriyor.

Yoksulluğa mahkum, sınıf atlama şansı olmayan çocuklar…

Doğu ve Güneydoğu’ya, Şırnak’a, Batman’a.. gittiğimizde bodurluk oranı %9-10’u buluyor 5 yaş altı çocuklarda. Şırnak’ta, Batman’da.. her 9-10 çocuktan 1’ bodur! Yaşına göre ileri derecede boy kısalığı içinde. Bu oran Batı’da, diyelim ki Ege’de %1’lere düşüyor. Bölgeler arası derin  eşitsizliğimiz de var.

Bu çocuklar zayıf, kavruk, zihinsel (mental) bakımdan yeterince gelişmemiş, dolayısıyla eğitim olanaklarından da yeterince yararlanamayan, tutukluk içinde kalabilecek ve yoksulluğa mahkum, sınıf atlama şansı olmayan bir yaşamda çakılı kalırlar. Uzun erimde (vadede) de aslında beden dirençleri düşük olur, ortalama yaşam süreleri kısalır, yaratıcılıkları sınırlanır.

Bu çocuklar erişkin olduklarında ortaya bir bilimsel yapıt, bir sanat ürünü, yaratıcı bir roman, bir senaryo, bir estetik ürün, bir mimarlık ürünü koyamazlar. Zeka gelişimleri yeterli olamayacağı için iyi eğitim de alamazlar…

  • Yoksulun kızı / oğlu yoksul kalır.
  • Köylü, köyü kalır : Reaya oğlu reaya!

Ülkemizde YoksullaşTIRma politikası uygulanıyor!

Ne yazık ki halkımızın çok büyük bir kesimi, son birkaç aydır özellikle Aralık 2021’den bu yana bir yoksullaşTIRma süreci yaşıyor. Özellikle vurguluyorum, “yoksullaşma değil yoksullaşTIRma!”…

Siyaset biliminde şöyle bir kuram vardır:

Yoksullaştırılan, çaresizleştirilen, ezikleştirilen, seçeneksiz bırakılan insanlar, kendilerine bu eziyeti, bu zulmü yapanların eteklerine yapışırlar. Stockholm sendromu diye bir sendrom. Kendine işkence ve eziyet yapanlara aşık bile olabiliyor, hatta tapabiliyor bu sendromu yaşayanlar!

Dolayısıyla Türkiye’de hala bunca korkunç yoksullaştırıcı zulüm politikalarına karşın, iktidar oylarının dörtte bir dolayından aşağıya inmeyişini bu kurama dayalı açıklayabiliriz.

  • AKP=RTE iktidarının Türk halkını bilerek yoksullaşTIRması, çaresizleştirmesi,
    kendisine bağımlı kılmaya, tabi kılmaya, oy deposuna dönüştürmeye dönük bir politika.
  • Öğrenilmiş çaresizlikle yığınları felç etme politikası güdüyor AKP = RTE baskıcı rejimi!

Bu durum sürdürülemez ve hızla sonlandırılması gerekir, çünkü yıkım çok ağır ve giderimi çok çok güç..
==============================
Not : Bu yazımız, yukarıdaki internet erişminde GAZETE DURUM web sitesinde, ufak tefek kimi değişikliklerle yayınlanmıştır (11.06.2022). Muhabir Sn. İlknur Yağumli’ye teşekkür ederiz. 2. Bölümü izlemek için lütfen tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/2022/06/12/gazete-durum-ile-soylesi-yoksulluk-beslenme-sorunlari-ve-sonuclari-1/

1 YIL ÖNCE TUTTUĞUMUZ NOTLARDAN BİR AKTARIM..

1 YIL ÖNCE TUTTUĞUMUZ NOTLARDAN BİR AKTARIM..

BirGün, 03.12.2019

Kılıçdaroğlu: Erdoğan ailesi 5 kuruş vergi ödemiyor!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu. Kılıçdaroğlu, Fuat Avni haberlerini girdiği için BirGün gazetesine açılan davaya tepki gösterdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan ailesi Man Adası’ndaki kumpas dolayısıyla 5 kuruş vergi ödemiyor.” dedi.

2020’de geçerli olacak asgari ücreti belirleme çalışmalarına da değinen Kılıçdaroğlu, “Türk İş 2580 TL olsun diyor. Asgari ücret 2600 TL olmalı. Ama ben adım gibi eminim, sendikalara şunu diyecekler; haklısınız ama para yok. Bizim sendika başkanları da umarım bu palavraya inanmaz” şeklinde konuştu.

ERDOĞAN AİLESİ VERGİ ÖDEMEMEK İÇİM MAN ADASI’NDA ŞİRKET KURDU

Man adası ile ilgili sunduğu belgelerin tümünün doğru olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “Bir süredir unuttuğumuz ama geçen salı günü Erdoğan’ın hatırlattığı bir olaya değinmek isterim. Demişti ki; Man Adası konusunda Kılıçdaroğlu mahkemeye gitti ve tazminata mahkum oldu. Yine söylüyorum, kullandığım tüm belgeler yüzde yüz doğrudur. Zaten kimse de bunları yalanlamadı.

  • Senin ailenin 15 milyon $ gelir elde etmesini sağlayan 1 Sterlin sermayeli şirket hangi şirket?” dedi.

Kılıçdaroğlu şunları söyledi: “Erdoğan’ın oğlunun aldığı para, kardeşinin aldığı para.. Bu paralar neden gidip geliyor diye sordum. Dünürü Osman Ketenci, eski özel kalem müdürü. Bütün bu para trafiğini belgelerle açıkladık. Belgelerin tümünü savcıya teslim ettik. Sahtedir dediler. Savcı araştırdı, doğrudur dedi.”

“Erdoğan doğruysa istifa ederim demişti. Etti mi, hayır. Namuslu hakimleri görevden aldı, yerine militan hakimleri yerleştirdi. Sonra diyor ki, haklı olsa tazminata mahkum olmaz. Ama ben haklıyım. Bu para trafiği nedir diye sordum? Erdoğan ‘Bu bir şirket satışıdır?’ dedi. Yani doğruladı. Ama hâlâ istifa etmedi.”

“Yine soruyorum, Bu şirket hangi şirket? Senin ailenin 15 milyon dolarlık gelir elde etmesine hizmet sağlayan hangi şirket? Bu dümeni Türkiye Cumhuriyeti devletine vergi ödememek için çevirdi.

  • “Herkes vergi ödüyor, Erdoğan ailesi Man Adası’nda bu kumpas dolayısıyla 5 kuruş vergi ödemiyor.
  • Bu dümeni Türkiye Cumhuriyeti devletine vergi ödememek için çevirdi.
  • Ben bunları soruyorum diye yeniden tazminat davası açacaklarmış.
    Açmazsanız namertsiniz.”

‘BİRGÜN GAZETESİ’NE DAVA AÇILDI, İDDİANAMEDE DELİL YOK’

BirGün Gazetesine açılan dava ile ilgili de konuşan Kılıçdaroğlu, “BirGün gazetesi hepimizin bildiği bir gazete. Ona da FETÖ soruşturması yaptılar. Savcı diyor ki, gazetede yazanların örgütle bağlantılı olmadıkları açık. Aradım delil bulamıyorum ama talimat geliyor, bir şey yapmak zorundayız demiş oluyor. Mahkeme şöyle bir karar veriyor, gazetecilerin üye oldukları dernek ve sendikalar araştırılsın. Kaldıkları oteller araştırılsın. TV abonelikleri araştırılsın. Talimat gelmiş! Böyle adalet olur mu? İnsanlık denen bir şey yok mu? Daha düne kadar bunlar FETÖ ile kol kola gezmiyor muydu?” şeklinde konuştu.

‘SELAHATTİN DEMİRTAŞ HUKUKSUZ BİR ŞEKİLDE HAPİSTE YATIYOR’

Selahattin Demirtaş’ın hukuksuz bir şekilde tutuklu bulunmasına tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Seversiniz sevmezsiniz. Haksız ve hukuksuz yere hapiste yapıyor. Sebebi “Seni Başkan yaptırmayacağız” demiş olması. Demirtaş beraat ediyor. Başka bir davadan hapsetmeye devam ediyorsunuz. Selahattin bey rahatsızlanmış ve gecikilerek hastaneye kaldırılmış. Acil şifalar diliyorum.” dedi.

‘KİM BU TALİP ÖZTÜRK?’

Aile boyu malı götürüyorlar. Açlık, yoksulluk, sefalet nedir bilmiyorlar‘ diyen Kılıçdaroğlu, “Diyorlar ki, bunu sorma. Ben sorunca kızıyorlar. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını soracağım. Tank Palet Fabrikasını da sormuştum. 50 milyon dolar. Bunu da Katar’a ve Erdoğan’ın akrabalarına verdiler. Kim bu Talip Öztürk?

  • Erdoğan ailesi Türk savunma sanayisini ele geçirmeye çalışıyor.

Siyasetçi halka değil de ailesine hizmet ediyorsa, devletin en büyük fabrikalarını kendi ailesine beş kuruş para almadan veriyorsa bunun adı peş keş çekmektir.” şeklinde konuştu.

‘AKILLARINI SARAY’A KİRALAMIŞLAR’

Termik santral yasasına ‘evet’ oyu verdiği halde Erdoğan’ın vetosunun ardından teşekkür açıklamaları yapan AKP’li milletvekillerini eleştiren Kılıçdaroğlu, “Bir torba yasa gelmişti termik santrallarla ilgili düzenlemeler vardı. Bizim arkadaşlarımız itiraz etmişti. Bunlara baca takın sorunu çözün. Dinlemediler, dediler ki 2.5 yıl daha erteledik. Sonra Erdoğan bunu veto etti. Memnunuz veto ettiği için. Ama merak ettiğim şu; önce el kaldırıp onay verenler nasıl sonra alkış tutuyor. Bunlara akıllarını Saray’a kiralamış kişiler denir.” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından diğer satır başları şu şekilde:

Engelli arkadaşlarımız aramızda. Bizim izlememiz gereken 3 öneri sundular.
Buradan ifade ediyorum tüm önerileriniz CHP tarafından takip edilecektir.”

“Hepimiz her an engelli olabiliriz. Hayatımızı bir engelli vatandaş olarak sürdürebiliriz. Sosyal devletin temel ögelerinden birisi herkese sosyal güvenliği vermektir. Ama anayasamız engeliler için özel bir düzenleme yapmıştır. 61. maddedir bu. Devletin aldığı tedbirler hangileri? Az önce Turan Başkan konuşurken dedi ki; devlette boş engelli kadroları var ve doldurulmuyor. Ben de biliyorum devlette 14 bin engelli kadrosu boş.”

“Parlamento yasa çıkarmış mı, evet çıkarmış. Kamuda ve özel sektörde şu kadar engelli çalıştıracaksın. Engellilerin yanında olduğu AKP iktidarı neden bu 14 bin engelli kadrosunu boş bırakıyor! Gelip bize yalvarsın diyorlar. Engelliler de alın teri dökmek, sosyal devletten faydalanmak istiyor.”

“Biliyorsunuz Beşiktaş’ta bir saldırı olmuştu. Orada ölenler için bir bağış kampanyası açıldı. 52 milyon lira para toplandı. Soruyorum bu para nereye gitti?”

  • “15 Temmuz şehit ve gazileri için para toplandı. Bu paralar nereye gitti?”

“46 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği saldırıdaki bir aileye aylık bağlanıyor. 52 milyon lira para topluyorlar, bağışladıkları para 121 lira 96 kuruş. Bütün anneleri sesleniyorum; anne çocuğunun üzerine titrer. Terör dolayısıyla bir anne çocuğunu yitirmiş ve 121 lira maaş bağlanıyorsa, bu Saray’da oturanlara bir ders verin!

  • Aile boyu malı götürüyorlar.
  • Açlık, yoksulluk, sefalet nedir bilmiyorlar.
  • Diyorlar ki; bunu sorma. Ben sorunca kızıyorlar.
  • Tüyü bitmemiş yetimin hakkını soracağım.”

“Hürriyet gazetesi çalışanlarını sendika kurmak istedikleri için işten çıkardılar. Hürriyet gazetesinin 45 çalışanını işten attılar. Niçin? İşletmesel nedenler. Aslında gerçek neden sendikalı olmaları.”

“Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da ayrılmaya zorlanamaz. 45 çalışanı işten attın. Ee haklarını ver. Bunlar yıllarını verdiler gazeteye. Haber peşinde koştular… İşten atıyorum, kıdem tazminatı yok! Neden yok.”

Ahilik Haftası her yıl kutlanır Kırşehir’de. Ahi Evran yalnızca bizim dünyamızda değil tüm dünyada saygı gören bir insandır. Esnafın etik değerlerini belirleyen Ahi Evran‘dır. Her yıl etkinlikler düzenlenir. Bu yıl bunları bir telaş sardı. Kırşehir’de Belediye Başkanı CHP’li diye Konya’da kutladılar. Merak ediyorum İstanbul’un Fethi‘ni nerede kutlayacaklar! Herhalde İstanbul’un Fethi’ni de Bursa’ya alırlar. ”
=====================================
Dostlar,

Minik bir ekleme yapalım.. Son 13 yılda kişi başına düşen ortalama Ulusal gelir :

2007 : 9.656 $
2008 : 10.931 $
2009 : 8.980 $
2010 : 10.560 $
2011 : 11.205 $
2012 : 11.588 $
2013 : 12.480 $
2014 : 12.112 $
2015 : 11.019 $
2016 : 10.883 $
2017 : 10.602 $
2018 : 9.632 $
2019 : 9.042
2020 : ?????? 2019’dan da düşük çıkacak ve bu kez SALGIN’a bağlanacak!?

Dikkat edilirse, 13 yıl önce 2007’nin kişi başına yıllık gelir rakamı 9.656 $, geçtiğimiz yıl 2019’un ise 9.042 $ ile daha da geridir!

AKP = RTE ile uçuyoruz… 

13 yıldır yerinde sayan bir ekonomi..

İşsizliğin azaltılamayıp büyüdüğü ağır hastalıklı bir ekonomi. Gelirin değil borcun artması ile hastalıklı biçimde şişen ve son çeyrekte %0,9 “büyüyen” (!) Türkiye ekonomisi… Ailelerin siyanür içerek topluca özlerine kıydıkları (intihar ettikleri) “tuhaf” bir ekonomi.. 10 ayda 100 milyar TL’yi aşan açık veren bir bütçe.. 961 milyar TL öngörülen 2019 bütçesinde 117,6 milyar TL kamu (devlet) borcu faizi!
Yurttaşının gelirini, gönencini (refahını), erincini (huzurunu) büyütemeyen bir iktidar.. Ve necip milletimiz bu siyasal kadroyu iktidarda tutuyor!??

Ne diyelim, Stockholm Sendromu” (Celladına aşık olmak) bu demek herhalde..
Ancak 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul BŞB Başkanlığı seçiminde halkın tepkisi anlamlı. Hiçbir halk / ulus sonsuza dek aldatılamaz..

Sevgi ve saygı ile. 18 Aralık 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye)
Hekim, Sağlık Hukuku Uzmanı
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

 

Diyanet İşleri Başkanlığı kürtaj fetvası yayınladı..

Diyanet İşleri Başkanlığı
kürtaj fetvası yayınladı..

Diyanet’in 2016 Takvimi’ne konulan fetvaya göre, mecbur kalmadıkça yapılan kürtaj, “cinayet” demek. Kürtaj yaptıran da, bunun karşılığında ya 5 deve bağışlayacak ya da 212 gram altın
(21 bin lira) verecek. (Ali Ekber ERTÜRK / SÖZCÜ)

DİNDE YERİ YOK               : 

  • Yaşama hakkı erkek spermi ile kadın yumurtasının birleştiği ve döllenmenin başladığı andan itibaren Allah tarafından verilmiş temel bir hak olup, bu safhadan sonra ana baba da dahil
    hiç kimsenin bu hakka müdahale etmesine izin verilmemiştir. Ayet ve hadislerde yer alan
    genel prensipler ve özel hükümler anne karnındaki ceninin dinen meşru sayılan haklı bir gerekçe olmadan düşürülmesine, aldırılmasını ve gebeliğe son verilmesine müsaade etmez.

YA 5 DEVE YA 212 GRAM ALTIN

“Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin” ayeti, Hz Peygamber’in,

  • “Kasten çocuk düşüren ve buna sebep olanın maddi tazminat ödemesine hükmetmesi,
    anne karnındaki çocuğun hayat hakkında da güvence altını almaktadır. Bu itibarla İslam annenin hayatını doğrudan etkileyecek bir zaruret bulunmadıkça anne karındaki çocuğun düşürülmesini ve aldırılmasını kabul etmemektedir. Cenine karşı bir cinayet işlenmesi halinde gurre denilen bir ceza tazminat ödenir. Gurre miktarının sünnetteki tatbikat örneğinden
    yola çıkarak 5 deve, altın ve gümüş (212 gram altın) olduğu görülmektedir.

HATAYLA DA OLSA DÜŞÜK YAPANA CEZA

Gurre ceninin mirası kabul edilir. Düşmesine sebep olan kimse hariç varisleri arasında paylaştırılır. Gurrenin ödenmesi için çocuk düşürmenin kasten veya hatayla olması, anne veya baba tarafından işlenmesi fark etmez. Ruhun cenine 4 aylık iken üflendiğini bildiren hadisten hareketle bu sureden önce ceninin kürtaj edilebileceği yönünde görüş varsa da bu isabetli değildir. Bu yoruma göre ruhun üflenmiş olması, ceninin müstakil kişilik olması kabul edilmekte, ruh üflenmeden önce cenin bir et parçası sayılmaktadır. Oysa cenin döllenmenin gerçekleşmesiyle potansiyel bir insan haline gelmesiyle dokunulmaz bir insan haline gelmekte olup dokunulmazdır. Ruh taşıyan canlı bedeni imha etmek caiz olsaydı uykudaki insanı öldürmek caiz oldurdu. Allah Teala uyku halinde insan ruhunun bedenden ayrıldığını haber vermektedir.

*****

YAZI UTANDI…

Yazı utandı...

Bekir COŞKUN
SÖZCÜ,
10 Ocak 2016

Cübbeli Ahmet Hoca, giyenleri cennetin kapısına yönlendiren “Nal-ı Şerif” terliklerini piyasaya sürdü… Terliğe bin git… 135 TL…
Eğer diğer ürünlerden olan; Sakal-ı Şerif’in yıkandığı sudan (yudumu 3 TL) içersen hastalıklarından kurtulursan… Kabirde azap çekmeyi engelleyen ve cehennem ateşine dayanıklı kefenden de (370 TL) alırsan… Bir de hırsızlığa, depreme ve yangına karşı boynuna
Muska-ı Şerif’i (10 TL) asarsan… Ayağında zaten cennete götüren terlik… Daha ne olsun?…
*
Ben Cübbeli Ahmet Hoca derim…
*
Dini imanı kullanıp; insanlardan aldığı oy ile fabrika fiyatına uçaklar alıp binenlerden iyidir…
Hiç olmazsa terliği sen giyiyorsun…
*
Dini imanı kullanıp; aldıkları rüşveti elbise torbalarının içinde taşıyanlardan da iyidir…
En azından kefenin içinde sen gidiyorsun…
*
Dini imanı kullanan ama ülkeyi soyanlardan kat kat iyidir…
Bari Muska-ı Şerif ile salondaki televizyonunu çalmayacaklarını sanıyorsun…
*
İşte: Yoksulların, yetimlerin parası ile on üç bakanlıktan fazla bütçe ayrılan, ama “Babanın
öz kızını şehvet ile öpmesi, karısı ile nikahını düşürmez… Kızının dokuz yaşından
büyük olması gerekir…”
gibi utanç verici tartışmalara neden olan Diyanet İşleri…

İstediğin kadar yalanla… Toplumun saygısını ve güvenini yitirmişsen…
Din adına işlenen yalana-dolana sessiz kalıyorsan…
Dinin değil sarayın parçası olmuşsan… Her şey umulur…
*
Annelerin, babaların çocuklarından fellik fellik gizlemeye çalıştıkları dünkü yüz kızartıcı rezaletin yanında… Cübbeli Ahmet Hoca ve terlikleri derim…
*
İlk kez bir yazımı; anneler, babalar ve çocukları okumasın istedim…Yazı utandı

===========================================

Dostlar,

AKP iktidarında işler iyice yolundan (şirazesinden) çıkmakta..
Diyanet hurafe üretmeyi sürdürmekte ve ona haddini bildiren de yok..
Tersine, balık baştan kokuyor, DİB bu cesareti siyasal iktidardan alıyor..

25-30 önce yayımlanan kitaplarında merhum Prof. İlhan Arsel, “Diyanet hurafe üretiyor” diye uyarılarda bulunmakta, örnekler vererek bilim – akıl ve çağ dışı önermeleri örneklemekteydi.
Aradan geçen 2-3 onyılda Dünyada yaşanan bilimsel devrimler baş döndürücü.. Ama bizm Diyanet hala Peygamber döneminin Arabistan’ında donup kalmış durumda.. Muhammet Peygamber yaşasa idi eminiz bunları “gerici – izansız”.. benzeri nitemlerle suçlardı.

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Anayasanın üstünde midir? Kendisini ne sanmaktadır?
DİB açıkça Anayasa suçu işlemektedir!
Bu suç eylemlerine seyirci – sessiz – kayıtsız kalan başta siyasal iktidar ve
Cumhurbaşkanı olmak üzere, işlem yapmayan C. Savcılıkları da suça katılmaktadır.
Diyanet, Anayasada olmayan fiili bir yetki kullanmaktadır. Oysa Anayasa md. 6/son :

  • “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” 

Ayrıca Anayasa md. 24 / son şöyledir :

  • “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa,
    din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla
    her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri
    istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

*****
2827 sayılı “Nüfus Planlaması Hakkında Kanun” (RG 27.05.1983, 18059) bu ülkenin yasası değil midir? TBMM tarafından çıkarılıp Cumhurbaşkanınca onaylanmamış mıdır?
(1965 tarihli 557 sayılı aynı adlı yasayı güncellemiştir..)

Diyanet bu yasayı tanımamakta mıdır?
İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın TBMM kürsüsünde “Bu Anayasayı tanımıyoruz..” haykırışını unutamıyoruz.. (3 Mart 2015, Hürriyet ve öbür gazeteler..)
Anılan yasa, 10 haftayı geçmeyen gebeliklerin çiftlerin istemine bağlı olarak sonlandırılmasına olanak tanımaktadır; 2827 sayılı yasa md. 5/1 :

“Gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir.”

Zaten madde metninde anne adayının (yasa maddesinde hatalı olarak “annenin” deniyor)
sağlığı açısından sakınca olmaması koşulu getirilmiştir. Diyanet daha ne istemektedir?

Türkiye bir hukuk devleti midir (Anaysa md. 2), Diyanetin çiftliği midir?

1983’te 2827 sayılı yasa çıkarılırken, o zaman bir Devlet Dairesi olarak görüşü sorulan Diyanet, Başkanı aydın din bilgini Dr. Lütfi Doğan üzerinden “olumlu” görüş bildirmişti.
Aradan geçen 33 yılda İslamda yeni içtihat mı vardır, kim üretmiştir? 600 – 700 yıldır
İmam Gazali‘nin “hüneri” (!) ile İslamda içtihat kapısı kapalı değil midir?

Diyanet durup dururken neden bu tür toplumu geren çağdışı açıklamalar yapmaktadır?
Bağlı olduğu kuruluş olarak Başbakanlıkça uyarılacak mıdır?
Anayasa md. 104/1’de verilen yetki ve görevi R.T. Erdoğan kullanacak mıdır ?

“Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”

Ayrıca Anayasa md. 41/2, Devleti apaçık aile planlaması hizmeti vermekle yükümlemektedir :

  • “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve
    aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır,
    teşkilatı kurar.
    ” 

Ancak AKP iktidarı, Anayasanın bu buyurucu kuralını da açıkça çiğnemekte, bu hizmetleri halka gereği gibi vermemektedir.. 10 haftayı geçmeyen gebeliklerin isteğe bağlı sonlandırılması ise devletin sağlık kuruluşlarında neredeyse olanaksızdır. Bin dereden su getirilerek
bu hizmet verilmemektedir. Dileyen, bir telefonla bu amaçla randevu almayı deneyebilir.

Üst katmanlar zaten hem istemsiz gebelikleri önlemekte daha başarılıdır hem de kürtaj gereksinimini özel sağlık kurumlarında sorunsuz gidermektedir. Bu durumda AKP zulmünün bedelini yine yoksul – az eğitimli yurttaşlarımız ödemektedir. Ne hazindir ki bu kitleler AKP’nin oy deposudur.. Halkımız Stockholm sendromundaki gibi celladına mı aşık olmuştur?

Öte yandan doğurganlığını düzenlemek çiftlerin uluslararası hukuk metinlerinde de temel hakları içindedir (The U.N. Human Rights Committee and the Committee on the Elimination of Discrimination against Women). Ülkemizde hem kürtaja karşı olacaksınız, birtakım hurafeleri DİN diye yasaların – anayasaların – temel insan hakları metinlerinin önüne gözü kara koyacaksınız; hem de etkin – yaygın – nitelikli – kamusal aile planlaması hizmetlerini
topluma vermeyecek hatta engelleyeceksiniz.. Ha bire 3-5 çocuk yapma telkini vereceksiniz, doğurganlığı para yardımı, ücretsiz izin vb. düzenlemelerle teşvik edeceksiniz.. Bu kitleler okuyamayacak, yoksulluk ve eğitimsizlik zincirini kıramayacak ve AKP’ye oy deposu olacak öyle mi?

Başbakan RT Erdoğan‘ın, Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nın uygulanmasına ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı kapanış oturumunda yaptığı konuşmada

“Sezaryenle doğuma karşıyım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum.” sözleri unutuldu mu?

Oysa gebe kadının Devletin ve başkasının karışmasına kapalı istemli düşük (kürtaj) hakkı var :

– “Human Rights Watch believes that decisions about abortion belong to a pregnant woman without interference by the state or others.”(The U.N. Human Rights Committee; https://www.hrw.org/legacy/backgrounder/americas/argentina0605/

TNSA 2013 (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) verilerine göre Toplam Doğurganlık Hızı 2,26’dır. Yani 15-49 yaş arası doğurgan çağda Türkiye’de bir kadın 2,26 çocuk sahibi olmakta. Oysa kendilerine kalsa bu rakam 1,66 olacaktı. Yani etkin – yaygın – nitelikli – kamusal
aile planlaması hizmetlerine erişemedikleri için, 3 ve 4 çocuklu aileler son çocuklarına
istemsiz sahip olmuşlardır. Bir başka hesapla, 2014 içinde nüfus artışı 1 milyon 30 bin olmayacak; yaklaşık 756 binde kalacaktı (Nüfus artış hızı da %1,34 yerine %0,98 olacaktı). Fazladan ve halkın istemediği 254 bin nüfus artışının sorumlusu AKP’nin bu sorumsuz ve
hukuk dışı – insan haklarına aykırı dayatmacı – dinci, yatak odalarına bile müdahale eden…
insanlık dışı politikasıdır.

Devletin yasal düşük ve aile planlaması hizmetine erişemeyen alt katmanlar, bilim dışı
sağlıksız – sakıncalı yöntemlere başvurabilirler. İstemsiz gebeliklerin 10 haftaya dek yasal kürtajına engel olunursa bu kez sağlıksız – tehlikeli – ölümcül yöntemlere başvuran yoksul – eğitimsiz – çaresiz kadınlarımız ölür, engelli kalırlar.. 2827 sayılı yasa öncesi durum buydu!
Yılda birkaç yüz bin düşük yapılırdı, anne ölümleri yüz kızartıcı düzeyde yüksekti.

*****

AKP’nin bu politikasının insanlığa, dine – imana – ahlaka… sığar yanı var mıdır?
Haydi insanların bir bölümünü aldattınız, Allah’ı da mı aldatacaksınız?
Böye bir kaygı taşımıyorsanız o zaman siz müslüman mısınız??

Yoksa Türkiye bu sürede, özellikle Kasım 2002’den bu yana 13+ yıldır tek başına iktidar olan AKP yönetiminde fiili bir sivil darbe ile artık bir DİN DEVLETİNE dönüştürülmüştür de biz mi habersiziz?

Cuma namazına ilişkin açıkça Anayasayta aykırı 08.1.2015 tarihli Başbakanlık genelgesi,
AKP’nin dinci dayatmasının tuzu biberidir.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Görmez’in Alevilerin tapınç (ibadet) yeri Cemevlerini inatla reddetmesi ve bu tutumunu Alevi sorununda 2 kırmızı çizgisinden biri olarak bildirmesi
dehşet vericidir!

– Madde 136 : “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, Laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma
ve bütünleşmeyi amaç edinerek
, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”

Diyanet İşleri, eğer, siyasal iktidar ya da Cumhurbaşkanınca yönlendirilmek isteniyorsa, Anayasa’nın “kanunsuz emri” dinlememe hakkı ve yükümünü düzenleyen kuralına uymalıdır.
Ya da onurlu bir yol daha vardır… Yazmaya gerek var mıdır, Prof. Görmez onu gör(e)mez mi?

İnsan Hakları uluslararası kuruluşları nerededir? Ne için varlardır?
Salt etnik kümeleri kışkırtmak ve ayrıştırmak için mi görevlidirler??

AİHM’nin, AİHS’ne dayanarak Türkiye’de zorunlu din derslerinin kaldırılmasına ilişkin
kesin hükmünü (AKP hükümetinin temyiz istemi reddedildi!) uygulamayışını seyir mi edeceksiniz?

Eyy Avrupa, Avrupa Konseyi, AB ve ABD!

Tüm değerlerinizi – ilkelerinizi ayaklar altına alma adına, AKP iktidarı ile pazarlığınızda
masada hangi paha biçilmez istekleriniz var??

21. yy. başında insanlık nasıl bu denli sefil olabiliyor??

Sevgi ve saygı ile.
10 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bu yazımızın pdf biçimi : AKP’nin_DIN_DEVLETI_DAYATMALARI

Ömer HAYYAM : Celladına aşık olmuşsa bir millet



Ömer HAYYAM’dan Dörtlükler

1048-1131 yılları arasında yaşayan İranlı ünlü şair, yazar, matematikçi, filozof ve astronom Ömer Hayyam‘dan: 900 yılda çok değişen olmamış! 

divider_yesil_fiyonk

Celladına aşık olmuşsa bir millet
İster ezan, ister çan dinlet
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet
Müstehaktır ona her türlü zillet.      

Dünya üç beş bilgisizin elinde
Sanırlar ki tüm ilim kendilerinde
Üzülme, eşeği eşek beğenir
Bir hayır var sana bana kötü demelerinde.        

Felek ne cömerttir aşağılık insanlara
Han, hamam, dolap, değirmen hep onlara
Kendini satmayan adama ekmek yok
Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya.
        
Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeye
Altınlarıyla gümüşleriyle övünmeye
Tam işleri dilediği düzene sokar
Ecel çıkıverir pusudan: Benim, ben diye.

Ömer HAYYAM

divider_cizgi

Hayyam ustanın bu anlamlı dizelerini gönderen web sitemiz dostlarımıza teşekkür ederiz..
Günümüzde buna “Stockholm sendromu” deniyor tıpta ve siyasal yazında (literatürde).
Sado-mazohistik kişilik yapısının (ya da tıbbi terimle “bozukluğunun”) ana ögelerinden..
Ancak halkımıza gerçekler anlatılabilse sağduyuyu elden bırakmayacaklarına inanıyoruz.
Basın (medya) egemenliği kurmak için AKP iktidarının neleri göze aldığı ortada..

Son söz Yüce ATATÜRK’ün (1923) :

“Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz.”

=================

Güncelleme ve düzeltme notu, 22.12.16                                                        :

Yusuf Şahin Ceritli senin bağlantına yorum yaptı.

Yusuf Şahin Ceritli
22 Aralık, 00:43
CUM 19:31 http://ahmetsaltik.net/2015/09/05/omer-hayyam-celladina-asik-olmussa-bir-millet/ Ömer HAYYAM : Celladına aşık olmuşsa bir millet – Prof. Dr. Ahmet SALTIK Ömer HAYYAM : Celladına aşık olmuşsa bir millet Ömer HAYYAM’dan Dörtlükler 1048-1131 yılları arasında yaşayan İranlı ünlü şair, yazar, matematikçi, filozof ve astronom Ömer Hayyam‘dan: 900 yılda çok değişen olmamış! Celladına aşık olmuşsa bir milletİster ezan, ister çan dinletİtiraz etmiyorsa sür… ahmetsaltik.net *** sayfanızda yayınladığınız bu eser bana aittir ve bazı emek hırsızları tarafından ömer hayyam adı ile internette dolaşmaktadır. düzeltirseniz sevinirim *** http://www.antoloji.com/dortlukler-1-22-siiri/ Dörtlükler 1 Şiiri – Yusuf Şahin Ceritli Şair Yusuf Şahin Ceritli’e ait Dörtlükler 1 adlı şiiri okumak için tıklayınız. antoloji.com şiirin aslı antoloji com sitesindedir. 

Sevgi ve saygı ile.
05.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Milletimizin başı sağolsun deniyor ama… Baş’ı değiştirmezsek millet sağ olmayacak


Milletimizin başı sağolsun deniyor ama… Baş’ı değiştirmezsek millet sağ olmayacak!

Yılmaz Özdil
Yılmaz Özdil

SÖZCÜ, 11 Ekim 2015

Hemen çıkmaz ortaya… Saklanır.
Ortalığın yatışmasını bekler.
“Yazılı açıklama” yapar.  “Kınıyorum” der.
“Şiddetle” kınar. “Lanet”ler.
“Menfur saldırı” der. “Teessürle öğrendiğini” söyler.

“Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı, yaralılara acil şifalar” diler.
“Birlik ve beraberliğimizin hedef alındığını” anlatır.
“Ülkemizin huzuruna, istikrarına kastetildiğini” belirtir.
“Faillerin en kısa sürede belirleneceğine inandığını” ifade eder.
“Sağduyu” çağrısı yapar. “Siyasi partileri ve medyayı sorumlu davranmaya” davet eder.
“Programlarını iptal” eder. “İçişleri bakanından bilgi” alır.
Hep aynı klişedir. Reyhanlı, Suruç, Ankara.
Hep böyledir. Öbürü desen…
“Güvenlik zirvesi” toplar.
“Derhal” toplar. “Gerekli talimatları” verir.
“Şiddetle” kınar. “Lanet”ler.
“Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı, yaralılara acil şifalar” diler.
“Birbirimizi suçlama zamanı değil, kenetlenme zamanı” der.
“Ortak deklarasyon” çağrısı yapar.
“Geniş çaplı operasyon” başlatılır.
Hep “geniş çaplı” başlatılır.
“Üç bakan” olay yerine gider. “İncelemelerde” bulunulur.
“İlk belirlemelere göre, güvenlik zafiyeti olmadığı” açıklanır.
“Zamanlama”sına dikkat çekilir. “Manidar olduğu” belirtilir.
“İstifaya gerek olmadığı” söylenir
“Yayın yasağı” getirilir.
*
Çünkü yayın yasağı getirilmezse…
“Milletin çocuklarını korumak için ne yapmalıyız; İtalya’ya mı göndermeliyiz?”

diye sorulur!

===============================

Sağol Yılmaz Özdil!

Duygularımıza, düşüncelerimize ve de acılarımıza tercüman oluyorsun..
Ustalıkla, derin özdeşim (empati) ile..
İnsan duyarlığınla..

Bu böyle gitmez!..

  • AKP – RTE bu kanlı tablonun 1. derecede sorumlusudurlar.
    Çıplak gerçek budur!

Halkımız, böylesine “kanaya kanaya” da olsa gerçeği öğrenecek..
20 milyona yakın AKP seçmeni “kitle” Stockholm sendromundan kurtulacak..
Sado-mazohizmine son verecek..
Yaşaya yaşaya öğreniyor..
Deneme yanılma ile ne yazık ki..

Eğitimsiz bırakılarak “öngörü” yapması acımasızca engelleniyor çünkü..

Aklı erene – aydına çooook  ama çoook ağır – sabırlı – akıllı – her şeye karşın serinkanlı – planlı – örgütlü çaba göstermek düşüyor..
Sonuç alana dek…

Kökü dışarıda bu “proje partisi AKP” den kurtulana dek…
Bereket ilk fırsat çok yakın..
1 Kasım 2015.. 
Kıyamet tarihi sanki..

Bir adam, koca ülkeyi TEK BAŞINA ŞİRKET PATRONU GİBİ YÖNETMEK istiyor..
Açık açık da söylüyor bunu hiç sıkılmadan..
İnsanlığın bunca yıllık uygarlık birikimini hiçe sayıyor çünkü habersiz..
78 milyon kendisine biat etsin, Halife bellesin istiyor..
Demokrasi tramvayından ineli yıllar oldu..
Bu arada çooooook ağır suçlar da işlendi..

Hedef 2023; ANADOLU FEDERE İSLAM DEVLETİ..

Ama öyle kolay değil..
Yollar mayınlı; yani Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yıllık demokratik birikimi var..

AKP – RTE kesinlikle yenilecek ve halka hesap verecek..

1 Kasım’da seçime katılım her 1 puan arttıkça,
AKP’nin oy oranı da nerdeyse 1 puan düşüyor..

Yurttaş, 1 Kasım’da oy kullan, geçerli oy ver..
kime verirsen ver ama mutlaka oy’unu kullan..

AKP – RTE’den kurtulmanın başka yolu yok...

Sevgi ve saygı ile.
11 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

14 Mart için Dr. Taner Özek Çizimi ve çağrışımlarımız..

14 Mart için Dr. Taner Özek Çizimi ve çağrışımlarımız..

14_Mart_2014_cizimi_Yaner_Ozek

Dostlar,

Çizer Meslektaşımız Dr. Taner Özekin 14 Mart için yapıtı yukarıda..
İlgililerine yeter ileti oluyor mu acaba??
Betz hücrelerine sağlık sevgili Dr. Taner Özek..
Bu yıl, Osmanlı’da “modern” sayılabilecek tıp eğitiminin
2. Mahmut tarafından 1827’de Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane‘de
başlatılmasının 187. yılı..

Kökü dışarıda, DB – IMF dayatması “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” ün ise 11. yılı..
Soylu milletimiz anketlerde “çoook memnun” çıkıyormuş!?
Hayırlı olsun.. Demek ki; sağlık hizmetinin hak eden anayasal öznesi olmak yerine; bedelini ödeyen “müşterisi” olmak, Stockholm sendromu bağlamında
çoook keyif verici.

Bir de Devletimiz hizmet sunucusu olmak yerine;
vergi +
prim = ek vergi +
ilaca katkı payı +
reçete bedeli +
muyene ücreti +
ilaç fark ücreti +
oda fark ücreri +
hoca fark ücreti +
özel hastane SGK fark ücreti +
istisnai hizmet fark ücreti

ala ala yurttaşı sigortalı olmaktan çıkıp maskaraya dönüştürmüyor mu?

Tüm bunları SOPALI TAHSİLDAR gibi kamu gücüyle toplayıp (6183 sayılı yasa!);
yerli – yabancı özel sağlık sektörüne emme besma tulumba aktarmıyor mu?

Tam bayramlık..

Zaten SGK da,
-Tanrı aklımızı saklaya..-

“Destekleyici ve tamamlayıcı özel sağlık sigortası da olan
genel sağlık sigortalımız”

özgün nitemini kullanıyor SUT metinlerinde..

Tam da necip milletimize yaraşan..

Sevgi ve saygı ile.
14 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net