Etiket arşivi: Siyasal münavebe

Zehirlenen siyasal yarışma

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu
BİRGÜN 20.4.23

Siyasal iktidarın el değiştirmesi (siyasal münavebe)eşit  ve özgür yarışma  ortamının sürekliliği ile gerçekleşir. Ne var ki, seçimlere yaklaştığımız her gün, eşit ve serbest siyasal yarışmayı zehirleyici Anayasa aykırılıklarını sürekli kılıcı halkalar genişliyor.

GEÇEN YILLAR

Gerçi AKP her dönemde seçimleri lehe çevirme amaçlı zorlamalara başvurdu. 21 yıl geçmişe gitmeye gerek yok; 2015’i hatırlamak yeterli.

-7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP TBMM’de azınlığa düşünce Cumhurbaşkanı (CB), yetkisini kötüye kullanarak seçimleri yineletti (md.116).

-1 Kasım öncesi toplu katliamları, seçim malzemesi olarak kullanıldı.

-15 Temmuz kanlı darbe girişimini (2016) TSK ve kolluk güçleri bastıracak donanımda oldukları halde yurttaşlar, sokaklara çağrıldı ve yüzlerce kişi can verdi.

-AKP-MHP, OHAL koşullarında demokratik anayasal kurumlar ve kuralları kaldırmakla yetinmedi, CB’yi parti başkanlığına taşıdı.

-Dahası, 2018 seçimlerine yine OHAL’de kendilerinin koyduğu Anayasa kurallarına uymadan gitti.

SON YIL YASALARI

-OHAL’i kaldırma görüntüsü altında, tam tersine pekiştirici düzenlemeler, 27. yasama  dönemine damgasını vurdu. OHAL failleri için sorumsuzluk zırhı başta, eşit siyasal yarışma koşullarını bozucu Anayasa’ya aykırı yasalar sürekli oldu. Seçimler öncesi iki yasa, münavebe yolunu tıkamaya yönelikti:

-Seçim yasası: Türkiye’yi 14 Mayıs 2023 seçimlerine götüren seçim kuralları kaldırıldı.

Sansür yasası: Savaş hukukunda bile ayrık ve tikel uygulama alanı bulan ‘düşünce suçu’ kondu.

SON AY VE HAFTALAR

Seçimlerin yenilenmesi: Yine Anayasa madde 116 istismarıyla seçim tarihi öne alındı. Afet yaralarını sarmak ve seçim güvenliğini sağlamak için kalıcı önlemler yerine, depremlerin 35. günü seçimler 35 gün öne alındı.

3. Kez adaylık: Kural aynı olduğu halde, aynı kişi 3. kez aday oldu.

Seçim takvimi, 7393 sayılı yasanın bir yıllık yürürlük süresi  dolmadan başlatıldığı halde uygulanması sorgulanmadı.

-Görevlerinden çekilmeden bakanlar aday yapıldı.

Oysa atanmış bakanlar ve CB yardımcısı, kamu gücü kullandıklarından 298 sayılı Yasa gereği propaganda yasakları kapsamında; öbür kamu gücü kullananlar gibi Anayasa madde 76’ya uygun olarak görevden çekilmeleri gerekirdi. Görevlerinden çekilmeden adaylığı, seçim kampanyasında adayların eşit yarışma koşullarını ortadan kaldıracağı için Anayasa madde 67’ye de açıkça aykırı.

Bakanların görev, yetki ve sorumluluk kurallarına bağlı bürokrat konumu, 2017 kurgusunun ürünü: Yürütme, CB ile özdeş kılındı, bakanlık ve milletvekili bağdaşmazlığı öngörülerek, bakanlar siyasal karar süreci dışında tutuldu. Buna karşın, CB yardımcısı ve  bakanlar temsili görev için siyasal yarışmaya yönlendirilerek, kamu yönetimi “oy devşirme aygıtı” durumuna getirildi.

YSK/TRT/RTÜK

Siyasal münavebe güvencesi anayasal kurumlar olarak RTÜK/TRT ve YSK, tam tersine bu yolu ‘tıkayıcı rol’ yarışmasında.

Eleştiri özgürlüğüne geçit vermeyen RTÜK, Anayasa ihlallerini (çiğnemlerini) 14 Mayıs’a dek sürdürme kararlılığında.

Seçmenlerin vergi ödemelerini hiçe sayan TRT, CHP’nin reklam filmini yayımlamama cüretini kendinde görebiliyor.

Görevdeki CB’nin 3. kez adaylığını, Anayasa’nın açık hükmüne karşın kabul eden YSK,  CB yardımcısı ve bakanların çekilmeleri gerektiğine dair (ilişkin) başvuruyu da reddetti.

Özetle her üç kurum, Anayasa yerine ‘monokrasi bekçiliği yapıyor.

SÖYLEM/İŞLEM/EYLEM

Ne var ki, siyasal iktidarın demokrasi yolunda el değiştirmesini savunan partiler, YSK’yi hukuksal kuşatma altına almak bir yana, ‘monokrasi bekçileri’ne karşı ortak bir söylem bile oluşturamadı.

Oysa, eşit ve serbest oy ilkesini ve seçim güvenliği zedeleyen uygulamalara karşı –anayasa raporlarında önerilen- ortak söylem, işlem ve eylem geliştirme gereği açık.

Seçimlerde ‘ortak liste ve aday dayatma’ yarışmasına giren parti sorumlularının özgür ve eşit yarışma koşullarını zehirleyen söylem, işlem ve eylemlere karşı ortak söylem, işlem ve eylemde birleşmeleri beklenirdi.

Hangi ortamda?

Siyasal münavebenin meşru, haklı, gerekli ve yaşamsal olduğu bir dönemde.

TBMM VE CB Seçimleri, “Beş yılda bir aynı günde yapılır”

İbrahim Kaboğlu

CHP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, seçimlerin ertelenmesinin hukuksal olarak neden mümkün olmadığını yazdı ve ekledi:

  • “Anayasaya inananlar, ilahi kitaplara da saygı gösterdikleri halde; ilahi kitaplara inanır görünenler, dinsel vecibeleri ihlalde sakınca görmedikleri gibi, Anayasayı da ciddiye almazlar. Bu nedenle, hukuka inanmayanların, ilahi inançta içten olduklarını öne sürmek zordur.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır
(Any., md.77/1; Değişik:16/4/2017-6771/4 md.)

“Beş yılda bir aynı günde” kaydının üç istisnası var. Beş yılın dolmasından önce iki ayrık durum, yine 2017 değişikliği ile; beş yıllık süre sonrasına ise, 1982’de öngörüldü:

-TBMM, “üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir” (md.116/1).

-“Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi” hali de öngörüldü (md.116/2).

  • -“Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir” (md.78/1).

Bu hükümlerin muhatabı olan vekiller, “…Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim” (md.81) sözleriyle görevlerine başladı. Cumhurbaşkanı ise, “…Anayasaya … bağlı kalacağıma… Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim” (md.103) sözleriyle  başladı göreve.

ERTELEME KOŞULLARI

İlk iki olasılık, özellikle  ulusal travma yaşatan Kahramanmaraş merkezli deprem nedeniyle gündemden düşmüş olmalı.  Gündeme getirilen, “Beş yılda bir aynı gün” kaydına 3. ayrık durum olarak “geri bırakma” seçeneği için üç koşulun gerçekleşmesi gerekir:

-TBMM’nin, milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilan” etmesi (md.92/1),

-“Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görül”memesi,

-TBMM’nin takdir yetkisini, “seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar ver”me yönünde kullanması.

AND ÜZERİNE

TBMM üyeleri ve CB için aynı  görev  tanım ve yükümlülüğü olan and, görevin gereklerini yerine getirmek bakımından bir haysiyet yemini olarak üçlü bağlayıcılık gücünü kapsar:

Norm: En başta ‘yasama ve yürütme’ için bağlayıcı temel hukuk kuralları olarak Anayasa hükümlerinin bu özelliği, and içerek doğrulanır.

Ahlak: Saygı yükümlülüğü anayasal düzlemde and yoluyla temsilcisi olduğu ulusa karşı açıklanarak, ahlaki bir ödev üstlenilir.

Etik: Kendine saygı ilkesi içselleştirilir.

Bu nedenle, ‘öne mi alınacak yoksa geriye mi bırakılacak?’ şeklinde seçim tarihi üzerindeki tartışmalar, anayasal demokrasi savunucularını, ‘öncesi, esnası ve sonrası’ aşamalarını kapsayacak biçimde siyasal münavebe gerekleri üzerinde düşünmek ve çalışmaktan alıkoymamalı.

SİYASAL MÜNAVEBE

Tartışmalar, öne alma veya geriye bırakma, genellikle seçim tarihi üzerine odaklanmış bulunuyor: Seçim ne zaman yapılacak; 18 Haziran öncesi mi, yoksa sonrası mı?

Ne var ki, siyasal münavebe (siyasal iktidarın eldeğiştirmesi) yolu (öncesi), seçim günü kadar önemli. Hatta, tıpkı deprem gibi afetler için yapılan öncesi/esnası/sonrası ayrımı, siyasal münavebe süreci için de yapılabilir; yapılmalı da. Neden? Çünkü, seçim günü ortaya çıkacak tercihte, öncesi süreç, etkili hatta belirleyici olabilir.

Örneğin, seçim ve sansür yasaları, seçime giden yolda serbest yarışma ortamını zedeleme amacına yönelikti. Öyle ki, -tıpkı deprem sırasında olduğu gibi- seçim öncesinde, “Cumhur İttifakı kaybedecek, Saray iktidarının sonu olacak”  vb. beyanların bile engellenmesi amacını gizlemiyor.

Seçim günü ise; Saray’ın, mülki idare amirlerini, kolluk güçlerini ve (askeriye dahil) jandarmayı, caydırıcı güç olarak kullanma riski yüksek. Bir tür ‘devlet seferberliği’ yoluyla, deprem kurtarma çalışmalarında yapıldığı üzere, seçmenler ve sandık ilişkilerinde engelleyici uygulamalara, sosyal medya mesajları üzerine tutuklamalar dalgası eklenebilir.

Sonrasına, iktidarın el değiştirmesine ilişkin olarak, “onlara mı devredeceğiz?” vb. algı operasyonlarına başvurulabilir.

Bu nedenle, ‘öne mi alınacak yoksa geriye mi bırakılacak?’ şeklinde seçim tarihi üzerindeki tartışmalar, anayasal demokrasi savunucularını, ‘öncesi, esnası ve sonrası’ aşamalarını kapsayacak biçimde siyasal münavebe gerekleri üzerinde düşünmek ve çalışmaktan alıkoymamalı.

SAVAŞ” DEĞİL, “İNSANCIL HUKUK

Siyasal münavebe sürecini, seçim öncesi/esnası ve sonrası aşamaları ile bütüncül bakış açısı ile ele alma gereği, Türkiye toplumu ve ülkesi için yaşamsal iken, ‘savaş’ kavramına yönelik bir tartışma, hem bir çelişki hem de tehlikelidir.

Depremin enkazları altında kalan canları kurtarmak için, başta komşularımız, dünyanın dört bir yanından yardım elinin uzatıldığı bir sırada, uluslararası insancıl hukukun öneminden söz etmek yerine, savaş olasılığı bir yana, sözcüğünü bile kullanmak, hem ölülerimize hem de uluslararası ölçekte acılarımızın paylaşılmasına yönelik girişimlere saygısızlıktır.

Şu halde zaman, ‘savaş değil, insancıl hukuk’ diyerek, ulusal ölçekte yurttaşlık bilinci temelinde özerk toplumu, dünyada ise, uluslararası dayanışmayı pekiştirme zamanı.

Yitirdiğimiz yurttaşların tam sayısını ve hangi koşullarda can verdiklerini bilmediğimiz ve hiçbir zaman bilemeyeceğiz bu ulusal acının karşısında bildiğimiz, Anayasaya saygı eksikliği veya saygısızlığın, deprem felaketinin sonuçlarını ağırlaştırmış olmasıdır. Bu nedenle, seçim ertelenemez” sözü, anayasal demokrasi inancı ile birlikte, güvenli bir konut ve çevrede yaşama hakkı” vaadidir.

ANAYASAYA SAYGI NEDEN ÖNEMLİ?

Bu sorunun yanıtını, deprem felaketi ve seçim süreci, bütün açıklığı ile ortaya koydu.

Devletin, “sağlıklı ve düzenli kentleşme” ve “şehirlerin özelliklerini ve çevre koşullarını gözeten planlama” konusundaki yükümlülükleri ötesinde, “güvenli bir çevrede yaşama hakkı”na denk düşen üçlü yükümlülüğü de kayda değer: Önlemek, korumak ve geliştirmek (md.56).

Yitirdiğimiz yurttaşların tam sayısını ve hangi koşullarda can verdiklerini bilmediğimiz ve hiçbir zaman bilemeyeceğimiz bu ulusal acının karşısında bildiğimiz, Anayasa’ya saygı eksikliği veya saygısızlığın, deprem felaketinin sonuçlarını ağırlaştırmış olmasıdır.

Bu nedenle, “seçim ertelenemez” sözü, anayasal demokrasi inancı ile birlikte, “güvenli bir konut ve çevrede yaşama hakkı” vaadidir.

Bu bakımdan, sandığa atılacak oy, şu ikilem arasındaki tercihi de  ortaya koyacak:

-toplumsal ve ülkesel değerlerin belirleyici ölçütü: PARA

ve

– tarihsel, kültürel ve doğal değerleriyle “güvenli bir çevrede yaşama hakkı”: ekosistem bütünü ve kentsel kamu düzeni ortamında İNSAN.

İşte bu nedenle,  madde 56 kadar madde 78’in de içinde yer aldığı en üst düzeyde normlar bütünü, devleti de tanımlayan Anayasa ciddiye alınmalı.

Son olarak; depremin 2. haftasına damgasını vuran seçimleri erteleme tartışması (daha doğrusu ‘gevezeliği’) üzerine, anayasa ve ilahi kitap farkına da değinme gereği doğdu.

ANAYASA DÜNYEVİDİR

Dünyevi özelliğiyle anayasa, ilahi metinlerin de güvencesidir.

İlahi metinlerden farklı olarak, yaptırımı da dünyevi ve maddidir.

Bir başka ve ana fark şudur:

  • Anayasa gereklerini herkesin yerine getirme yükümlülüğüne karşılık,
    ilahi kitap vecibelerini yalnızca inananlar yerine getirmek zorunda.

Ne var ki, Anayasa’ya inananlar, ilahi kitaplara da saygı gösterdikleri halde; ilahi kitaplara inanır görünenler, dinsel vecibeleri ihlalde sakınca görmedikleri gibi, Anayasa’yı da ciddiye almazlar.

Bu nedenle, hukuka inanmayanların, ilahi inançta içten olduklarını öne sürmek zordur.

Demokrasi de, ancak anayasaya saygı ile işletilebileceğine göre, “seçim ertelenemez” demek, verili anayasal düzende demokrasiye inancın bir gereğidir.

Kişi+parti+devlet birleşmesi ve siyasal münavebe

TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçim tarihi yaklaştıkç0a, AKP ve Saray çevreleri dil değiştirmeye başladı. Neden ve nasıl?

24 Haziran 2018 seçimleri sonrası dönemde, TBMM’de temsil edilen siyasal partiler, erken seçimi dillendirdikleri her kez, AKP-MHP yöneticileri ve çevreleri, vurgulu hecelemeyle, ‘seçimler 18 Haziran 2023 yapılacak‘ yanıtını ortak söylem haline getirmişti.

Ne var ki, 2023’e girişle birlikte aynı çevreler, seçim tarihinde güncelleme ve mevsim koşulları gibi mevzuat ve Anayasa’da yeri olmayan kavramları dillendirmeye başladı.

Gerçi, seçim ve sansür yasaları başta bir dizi yasa, sandık eksenli düzenlemeler olarak, siyasal münavebe (iktidarın el değiştirmesi) yolunu tıkamaya yönelik; sandık kurulsa da AKP-MHP, çoğunluğu yitirmemek için her şeyi göze almış görünüyor.

Aslında AKP, 7 Haziran 2015‘te TBMM’deki çoğunluğu yitirince seçimler, bir ‘Anayasa darbesi’ yoluyla 1 Kasım’da yinelendi.

Eski ortağının 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişimini ‘Allah’ın lütfu‘ olarak niteleyen
Sn. Erdoğan, 2017 Anayasa değişikliğini MHP desteğiyle gerçekleştirdi.

Seçim için 3 Kasım 2019 olarak öngörülen Anayasal tarihin öne alınacağını dillendirenleri vatan hainliğiyle suçlayan AKP-MHP, çifte seçimin 24 Haziran 2018‘de yapılacağını 18 Nisan günü açıkladı.

Özetle; AKP, 2002, 2007 ve 2011 seçimlerinde TBMM çoğunluğunu, o zamanlar, ‘hizmet hareketi‘ olarak adlandırdığı Fetö ile güçbirliği (koalisyon) yoluyla sağladı; 2018 seçimlerini ise, MHP ve BBP güçbirliğiyle.

2023 seçimleri için, başka partilerle de güçbirliği arayışında olan Cumhur İttifakı, yitirme korkusu ile yeni bir dezenformasyon atağına geçti.

Aslında, 2017 kurgusu sonucu kotarılan “Kişi+Parti+Devlet“ birleşmesi, bu amaca yönelikti:

•Parti toplantılarında CB sıfatını kullanarak AKP genel olarak başkanı yaptığı konuşmalarda gençler, kadınlar ve her yaşta yurttaşlar önünde demokratik muhalefet partilerine ve liderlerine, kendisine biat etmeyen toplumsal kesimlere yönelik ötekileştirici ve nefret yüklü söylemi, canlı olarak en az bir düzine tv kanalından yayınlanıyor.

•TBMM’deki parti grup toplantılarında ise, yine muhalefete yönelik nefret söylemini atanmış bakanlar ve CB yardımcısına da alkışlatması, Saray geleneği haline geldi.

•Devlet görevlileri, valiler ve askerler, benzeri bir mecraya sokuldu.

  • Komutanların, Sn. Kılıçdaroğlu’na yönelik sözleri alkışlatması, çöküşün son halkası.

•Bütçe görüşmelerinde atanmış bakan ve CB yardımcısının, Cumhur İttifakı dışındaki partilere ve ittifaklara saldırı biçimindeki siyasal söylemleri sınır tanımıyor.

Özetle; yüzyıllar süren bir oluşum olarak Devlet kamu tüzel kişiliği, Parti ve kişi iktidarı uğruna çökertildi.

K+P+D birleşmesi ve bunu pekiştirme çabaları, sandığı, yalnızca görünüşü kurtarmaya yönelik bir iktidar aracına indirgeme amacına yönelik.

Seçimi güncelleme ve mevsim koşullarına göre düzenleme vb. kavramlar, 31 Mart 2019 İBB seçimini iptal ettirmek için uydurulan ‘hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oldu‘ vb. hukukta hiçbir karşılığı olmayan kavramlar.

Dahası, Anayasa’da öngörülen CB ve TBMM kararı ile seçimleri yenileme düzenekleri de çarpıtılarak, 31 Mart sonrası yaklaşım benzeri yöntemler, 18 Haziran öncesi kullanılmaya çalışılıyor.

Bilgi kirliliğinin ana amacı belli : 2017 kurgusu ile siyasal egemenliği ele geçiren ve sayı üstünlüğünü her türlü haklılık ölçütü görenler, toplumsal egemenlik için 2023 seçimlerinde siyasal münavebe istemiyor, kadın bedenini güneş sistemine tümden kapatmak pahasına.

Sonuç olarak :

  • Tek kişi iktidarını sandık yoluyla sürekli kılmak için her yolu meşru gören bir ittifaka karşı, demokrasi savunucuları eğer hala ikincil konular üzerinde tartışarak zaman tüketiyorsa, birkaç ay sonra tartışma ortamı bile kalmayabilir.
  • Bu nedenle, CHP başta, TBMM’de temsil edilen ve edilmeyen bütün siyasal partilere, Cumhuriyet’in kuruluşuna eşdeğer tarihsel bir görev düşüyor.

Siyasal münavebe zamanı

GÜNCEL08.09.2022, BİRGÜN

‘Kumpas, istikşaf, iltisak, köstebek‘, yazılacak siyasal tarihin AKP iktidarı dönemine ilişkin kilit kavramları. Hükümet ve yönetim, sorumluluğunu örtbas etmek için genellikle Türkçe olmayan sözcükler kullanır AKP. İktidarın eldeğiştirmesi anlamında ‘siyasal münavebe(alternance politique) ise, AKP söylem ve yazınına yabancı. Oysa siyasal münavebe (SM), demokrasinin kilit kavramı.

Demokratik toplum ve siyaset, çoğunluğu elinde tutan siyasal partilerin seçimler sonucu azınlığa düşmesi ve başka partilerin çoğunluğu elde etme yollarının sürekli açık tutulmasını gerekli kılar. Bu yolun açık tutulması, yönetimin de meşruluk ölçütü.

SM SENDROMU

Siyasal münavebe (SM) yollarını tıkama yönünde 2007 seçimleri sonrasında görünür hale gelen AKP eğilimi, 2011 seçimleri sonrası sürdü. Buna karşın, 2015 seçimlerinde çoğunluğu yitirince, SM’yi önlemek için ahlak ve Anayasa dışı yollarla seçimleri yineledi (1 Kasım).

2017 Anayasa kurgusu ve partinin başına yeniden geçmesi, münavebe yolunu kapatma amaçlı idi. Hükümetin ilgası ve eşzamanlı CB+TBMM seçim düzeneği bile, tek başına çoğunluk için yeterli olmadı ve AKP, MHP’yi yedeğine aldı. Türkiye’yi çok yoran 20 yıllık iktidar için, kişi+parti+devlet birleşmesi de kurtarıcı olmadı.

Haliyle, en geç 9 ay içinde yapılacak seçimde AKP-MHP ikilisinin en büyük korkusu siyasal münavebe olduğu için, seçime yönelik söylemleri “iktidarı devirme“ mecrasına yönlendirme çabası açık. Seçim (Nisan 2022) ve sansür (Ekim 2022) düzenlemeleri, AKP-MHP’nin SM sendromu aslında.

SİYASAL SÖZLEŞME

Bu nedenle, demokratik parlamenter rejim için oluşan Millet İttifakı’na ‘adayını açıkla’ yönündeki baskıya, “sana ne benim adayımdan?” yanıtı verilmeli.

Kuşkusuz en ahlak dışı saldırıları, yakın geçmişte kendilerinin iltisaklı ve irtibatlı olduğu (için siyasal ayağına dokundurtmadıkları) FETÖ ve PKK üzerinden yapmaları, geçmişe ilişkin (ortak yönetim ve eylem) ve gelecek (SM) korkuları ile açıklanabilir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde oluşan Millet İttifakı’nın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem (GPS) belgesi, gerçekte bir siyasal sözleşme ve CB adayının en meşru ve haklı ortak zemini.

İvecen olmaya gerek yok; çünkü aday açıklamasından önce, yapılmakta ve yapılacak olanlara ilişkin bir yol haritası somutlaştırılmalı. Geçiş dönemi, üç aşamalı tasarlanmalı:

Siyasal münavebe öncesi

SM sonrası ve anayasa değişikliği öncesi

Anayasal düzen kuruluşu sonrası.

Geleceğe yönelik saydamlık önemli; zira 6’lı Masa’yı yıkmaya yönelik örtülü ve açık kumpaslar, iltisak ve irtibat çamurları, yaratılacak köstebekler ağı, sürekli körüklenen bilgi kirliliği eşliğinde katmerleşecek.

SM=DEVRİM

“Kandırıldık, ihanet ettik İstanbul’a, ne istedilerse verdik” vb. itiraflar zinciri ile kendini özdeş kılan parti yönetiminin, Anayasa’nın emredici ve yasaklayıcı hükümlerini sürekli ve sistematik ihlali, vatana ihanetle özdeş. Haliyle, SM’ye direnci, pek kararlı ve sürekli.

Bu nedenle, demokratik hukuk devleti yanlıları için siyasal münavebe, ortak söylem ve dayanışma paydası olmalı.

CHP, 2022 yazı kucaklayıcı Türkiye çalışmasını, TBMM’de de nitelikli yasama yasama etkinliği ile sürdürecek, hafta sonları saha çalışmalarını aksatmaksızın.

Sivas Kongresi’nde 103 yıl önce temelleri atılan ve 9 Eylül 1923’te kurulan CHP’nin,

  • Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimci‘ ilkelerde somutlaşan kuruculuk misyonu, 2023’te de yeniden kuruluş için sürmekte:

Doğru bilgi temelinde düşünce alanını genişleterek,

Demokrasi yanlıları ile dayanışma halkalarını büyüterek,

Değişimin devrim niteliği taşıdığı bilinci ile,

Dünyevi hukuk ve bilim ekseninde,

Siyasal iktidarın seçimlerde eldeğiştirmesi için dirençli ve sistematik çaba…