Etiket arşivi: Sınır Tanımayan Doktorlar

El çek yaramdan kapitalizm

El çek yaramdan kapitalizm

mühdansağlamçevirerek bu sorulara yanıt vermeye çalışacağız.

İLAÇ ENDÜSTRİSİNİN SÜVARİLERİ

İlaç endüstrisi; araştırma, deney ve patent, pazarlama, satış süreçlerini içeren, yaklaşık 900 milyar dolarlık bir piyasa. Her sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de gelişmişler, az gelişmişler ve bağış yapmak zorunda hissedilen ülkeler var. Endüstri, araştırma ve geliştirme aşamasında yüksek teknoloji, kaliteli girdi, alanında iyi uzmanlar istiyor. Bu ise kalifiye işgücüne ve yüksek teknolojiye sahip ülkelerin üretimde baskın olması demek. İşte bu noktada firmalar ülkeler üzerinden sıralanıyor. Piyasa gücü ve değeri üzerinden Forbes 2016 En Büyük İlaç Firmaları Listesinin ilk beşi şöyle:

  1. Pfizer,
  2. Johnson & Johnson,
  3. Roche,
  4. Novartis,
  5. Merck.

    Bunu Bayer ve Allergan izliyor. Listede ilk 25’te yer alan firmalar menşei (AS: kaynağı) bakımından sekiz ülkeye dağılıyor. ABD, 15 şirketle ilk sırada. Onu ikişer şirketle İngiltere, Almanya ve İsviçre takip ediyor. Fransa, Japonya, İsrail ve Danimarka birer şirketle listede “ben de varım” diyor. Bu firmalar piyasanın % 30’una yakınını elinde tutuyor. ABD, 350 milyar dolarlık bir pazar olduğu için en büyük rekabet de burada yaşanıyor. Bunun dışında bine yakın ulusal ve uluslararası firma var. Ancak gelir ve pazar gücü açısından ilk beşin çok uzağındalar.

DERDİM ÇOKTUR HANGİSİNE YANAYIM?

Kapitalizmi bulunduğunuz konuma göre farklı şekillerde tarif edebilirsiniz. Bununla beraber en derli toplu ve anlaşılır tanım, Karl Marx’ın Kapital’inde ifadesini bulmaktadır:

  • Kapitalizm : Üretim araçlarına sahip olmak ve artı değere el koymaya dayanan kâr odaklı üretim.

Aynı eserde şu tahlil de var: Sermayedar üretmekle, kâr için üretmekle yükümlüdür. Sermaye birikimi temel önceliğidir, öyle keyfince kazandığını harcayamaz. Yani kapitalist mantıkla örülü bir sistemde faaliyet yürüten sermayedarın önceliği kârdır. Üstelik bunun hangi sektör olduğu, ne kadar ahlaklı olduğu tali (AS: ikinci) sorulardır. Dolayısıyla ilaç sektörüne buradan bakmak en derli toplu çerçeveyi sunuyor. İlaç sektöründe değinilen firmalarda billurlaşan ve üretim dinamiklerine şekil veren sistem iki boyutla açıklanabilir.

İlk olarak; AIDS’e, kansere, koleraya, zatürreye, dizanteriye çare arayışı kimsenin gül hatırı, insanlığın geleceği için değil, kâr için gerçekleştirilir. Tam da bu nedenle söz konusu arayış ucuz araştırma ve iş gücüne ihtiyaç duyar. Dolayısıyla “küresel çapta kaldırın sınırları, taşıyın laboratuvarları” denebilir. Nitekim son dönemde Çin’de kanser araştırmalarının revaçta olmasında bu yönelim etkili. Kalifiye ve ucuz çalışanlar için hükümet göçmen karşıtı politikasını hal yoluna koymakta zorlanabilir. Dahası ucuza üretimin yanında şayet söz konusu patent sistemiyle formüle sahipseniz, ürettiğiniz ilacı ederinin üzerinde fahiş fiyatlara satabilirsiniz. Dikkat edilmesi gereken burada “olmasa da olur” diyebileceğiniz bir lüksünüzden bahsetmediğimiz. Deva arayışınız sizi bu ilacı aramaya mahkum kılar, mecbursunuzdur. Burada mecburiyetten nasıl kazanç sağlandığı açık. Oysa sistem bize bunu bir tür seçme şansımızın olduğu bir alan gibi sunar. Öyle ya kimse sizi zorlamıyordur, almayabilirsiniz. Alım gücünüzün buna yetmemesi de kimseyi ilgilendirmez, çünkü toplumsal ve bireysel yoksulluğunuz kâr aracı olmadığı sürece kulak verilmeye değer değildir.

Değinilen durumu bir örnekle açıklamak yerinde olacak. Geçtiğimiz yıl Sınır Tanımayan Doktorlar (Medecins Sans Frontiers-MSF), kendilerine 1 milyon dolar değerinde zatürre aşısı bağışlamak isteyen çok büyük bir firmanın bu girişimini geri çevirdi. MSF’den gelen açıklama bu kararın nedenini ortaya koyduğu gibi firmaların insafına ilişkin de bir ifşaydı. Bağış üç gerekçeyle reddedilmişti. Birincisi söz konusu firmadan bağış değil, ulaşılabilir fiyatlardan aşı talebi için. Aşının bir dozluk fiyatı 3.5 dolar, hastalığın tamamını kontrol etmek için gerekli olan doz içinse 19 dolar gerekiyordu. MSF, az gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olanların pek çocuğunun bireysel ve devlet olarak bu gideri karşılayamayacağını, yardım kuruluşlarının da bütçeleri yetmediği için indirim istediklerinin altını çizdi. Yaklaşık dört yıldır da söz konusu firmayla müzakerede bulunduklarını ve sadaka değil “erişilebilir fiyatlar” istediklerini yeniledi. İkincisi, firmanın bağışla vergiden kurtulma çabası ve bağışların koşullarına dikkat çekiyordu. Şöyle ki; şayet söz konusu ilaç devi 1 milyon dolarlık aşı satmış olsaydı bunun bir bölümünü vergi olarak ödemek durumunda kalacaktı. Ancak firma böylece bağış yaparak vergiden kurtulmuş oluyordu. Ayrıca bir anda gelen aşı bir anda gidebilirdi. Vurgulanan can yakıcı son noktaysa bağışın “hangi ülkelerde, hangi olgularda, kaç yaşındaki çocuklara uygulanacağına dek” pek çok ayrıntının firma tarafından belirlenmesiydi. Yani firma insan seçiyordu. (AS: ilaç devi deney yaptırıyor bir tür!) Söz konusu olan ilaç devi aşıda indirime gitmedi. Bu esnada çaresi olan bir hastalıktan binlerce çocuk yaşamını yitirdi/yitiriyor.

İkinci öge kapitalizm ve mülkiyet ilişkisinin bir yansıması olan patent sistemi. Mülk ve üretim araçlarının sahipliği kapitalizmin temel dinamikleri arasında sayılıyor. İlaç sektöründeyse bunun dolayımı patent sistemiyle sağlanıyor. Şöyle ki; bir ilaç firması herhangi bir hastalığın tedavisinde kullanılmak üzere bir ilaç geliştirdiğinde, bunu hangi firmanın, hangi laboratuvarın geliştireceğini tayin etmek için patent kurumuna başvurup patent alıyor. Yani formülün beş ile yedi yıl (AS: 20 yıl + 5 yıl dolayında veri koruma imtiyazı ile çeyrek yüzyıl!) arasındaki mülkiyeti. Böylece söz konusu firma ilacın üretimi, dağıtımı ve piyasanın denetimini bir süreliğine ele geçiriyor. Genellikle küçük yeniliklerle de patentin süresini uzatabiliyor. MSF örneğinde de bu boyut bulunuyor. Örgüt, patent sistemi nedeniyle zatürre aşısını başka bir firmadan alamıyor, üretemiyor.

Patent pek çok ülkeden alınabilir. Ancak en sert önlemleri alan ve sözü geçen hangi ülkeyse şirketler onun kurumlarını tercih ediyor. Halihazırda patentlerin neredeyse % 70’i ABD’den alınıyor. Ayrıca Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (Food and Drug Administration-FDA) dünya genelinde kalite standartları enstitüsü muamelesi görüyor. FDA patent vermiyor, söz konusu ilacın denetimini yapıyor. Pek çok ülke de dağıtım şirketi FDA onaylı olmayan ilaçları güvenilir bulmuyor. Bu noktada ABD iki kurumuyla sektörde büyük bir iktidara ve yönetim kapasitesine sahip. Küresel piyasa da buna göre konumlanıyor, bir yer dışında: Küba.

KANSERE UMUT, SEKTÖRE KABUS: KÜBA

Küba, 1959’da Fidel Castro öncülüğünde Fulgencio Batista rejimini devirdi. Ardından sosyalist ilkeler üzerinden yoluna devam etti. Sosyalizmin en görünür olduğu alanların başında da sağlık sektörü geliyor. Tümden devlet sorumluluğundaki sağlığa, bir sektör olarak değil, halkın mutlu ve uzun yaşaması için bir araç olarak bakılıyor. Kâr beklentisiyle üretim yapılmıyor. Bunun en bilinen örneği, kanser aşısında yaşandı. Akciğer kanserinde tümörün büyümesinin durması ve küçülmesini sağlayan aşının formülü tüm dünyaya ücretsiz ya da bir dolar gibi bir ücrete satılırsa işbirliğine açık olacaklarını söylediler. FDA, Obama döneminde Havana-Washington Hattı’ndaki yumuşama paralelinde Kübalı yetkililerle görüştü. Ancak Küba’ya daha çok yaptırım diyen Trump yönetimiyle ilişkilerde yeniden soğuk rüzgarlar egemen. Küba’nın halktan yana insani önerisi de havada kaldı, ambargo altındaki ülke aşıyı tek başına dünyaya iletmekte zorlanıyor. Yani tıbbın çaresi, bu kez de küresel politik hesaplara ve Trump yönetimin pek istikrarlı “herkese veryansın” politikasına takıldı. Elbette bu süreçte küresel ilaç piyasasının süvarileri, Trump’ın sırtını sıvazlayıp bu hamlenin önlenmesi için çok çabaladı.

Küba’daki alternatif sağlık sistemini bir yana bırakırsak, ilaç sektörü genel olarak olarak kapitalist motivasyonla karakterize oluyor (AS: niteleniyor). Elbette sektörün süvarileri şifa bulmanızı ister, yeterli bakiyeniz (AS: birikiminiz) varsa tabii. Sosyal devletin artık mumla arandığı bir çağda, Havana’dan yükselen başka bir sistemin olanaklarına kulak vermek gerekiyor. Özetle ya başınızın çaresine bakacaksınız ya da varolan sistemin.  (https://www.gazeteduvar.com.tr ‘den alınmıştır)

Ankara Tabip Odası HEKİM POSTASI : Dünyadan Kısa Kısa


Hekim Postası

Ankara Tabip Odası HEKİM POSTASI : Dünyadan Kısa Kısa

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası düzenli olarak
aylık HEKİM POSTASI adlı bir yayın çıkarıyor..

Bu yayından biz çok yararlanıyoruz ve çok sık olmasa da arada yazıyoruz..

Son sayıdan (Mart 2014) bir alıntı yapmak istedik..

Emek veren meslektaşlarımıza ve Oda emekçilerine teşekkür ederiz..

Onların e-iletisine şu yanıt verdik :

  • Sevgili arkadaşlar,
    Bu son sayı çoook dolu dolu..
    Hem de TR gündemi çok yoğunken..
    Hem de başta dava varken..
    Ve de Nisan ortasında seçime hazırlanırken..
    Bravo..
    Elinize sağlık..
    Bir alıntıyı koydum web siteme.
    Başka yazıları da koyacağım..
    Sağolun..

Sevgi ve saygı ile.
27 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================

Dünyadan kısa kısa…

Tarih : 27 Mart 2014

IŞİD sağlık hizmetlerini tehdit ediyor

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) denetiminde bulunan Rakka kentindeki eczacılar, IŞİD’in kente ilaç ve tıbbi malzeme girişine izin vermediğini bildirdi. Birçok hastanenin ilaç ve tıbbi malzeme eksiğinden dolayı kapandığını söyleyen Rakkalı eczacılar ve doktorlar, ilaç eksiğinin büyük boyutlara ulaştığını, yerel halkın sağlık ve tedavi hizmetlerinin aksadığını belirtti.

IŞİD’in bölgenin denetimini ele geçirdikten sonra kent merkezi ve çevre bölgelerdeki hastanelerin malzemelerini söktüğü, bazı sağlık merkezlerini kapattığı,
gönüllü sağlık görevlilerini kaçırdığı da uluslararası basına yansıyan bilgiler arasında.

Bu yılın başında Sınır Tanımayan Doktorlar sözcüsü Michael Goldfarb, Suriye’nin kuzey batısında görev yapan 5 doktorun kaçırıldığını açıklamıştı. Goldfarb, doktorların güvenliklerini tehlikeye atmamak için Esad yönetimi mi yoksa IŞİD’in de aralarında olduğu gruplar tarafından mı kaçırıldıklarını açıklamayacağını belirtmişti. Merkezi Londra’da bulunan Suriye’de İnsan Haklarını Gözetleme Örgütünden yetkili Rami Abdurrahman ise AP’ye yaptığı açıklamada, El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti’nin Lazkiye’de bir hastaneyi ve doktorların kaldıkları evleri bastığını ve doktorları kaçırdığını söylemişti.

Sınır Tanımayan Doktorlar’ın Suriye’nin kuzeyinde bulunan 6 hastane ve 4 sağlık ocağında görev yaptıkları biliniyor. Doktorların kaçırıldıkları Lazkiye ili Hatay’a da yakın ve Alevi nüfusun yoğun olduğu bir bölge. Lazkiye’ye daha önce El Nusra ve IŞİD tarafından saldırılar düzenlenmişti. İnsan Hakları İzleme Örgütü, geçtiğimiz yıl
Ekim ayında yayınladığı raporda El Kaide ile bağlantılı grupların Lazkiye kentinde
Alevi oldukları için aralarında çocuklarında bulunduğu 190 sivili katlettiklerini açıklamıştı. (Kaynak: ANF, Reuters)

Mısır’da süresiz grev başlıyor

Mısır’da derinleşen ekonomik ve siyasi kriz, sağlık örgütlerine süresiz grev kararı aldırdı.

2014 yılının başından bu yana doktorlar ve diş hekimleri sendikaları her pazartesi ve çarşamba, eczacılar sendikası ise haftanın belli günlerinde tek günlük grevler gerçekleştiriyordu. Doktorlar, diş hekimleri ve eczacılar sendikası ortak bir karara imza atarak süresiz grev kararı aldı.

Sendikaların düzenledikleri basın toplantısında konuşan Mısır Doktorlar Sendikası Üyesi Amr eş-Şura, süresiz olarak başlatılan grevin, sağlık sistemine bütçeden daha fazla pay ayrılması, sektörün yeniden yapılandırılması, hastane ve sağlık personeline yönelik suçlara verilen cezaların arttırılması gibi talepleri içerdiğini belirtti. Taleplerinin temelinde “hastaların menfaati” olduğunu söyleyen Şura, eczanelerin ve acil servislerin grev sırasında acil ve kritik vakalarla ilgilenmeye devam edeceğini kaydetti.

Şura, hükümetin taleplerine karşılık verip vermemesiyle ilgili olarak grev için yeni bir yol haritası belirleneceğini de ekledi. (Kaynak: DailyNewsEgypt)

Güney Sudan’da hastaneye saldırı

Orta Afrika’da yer alan Güney Sudan’da hükümet ile isyancılar arasındaki çatışmalar yoğunlaştı. Çatışmalarda el-Vahde eyaletinde bulunan bir hastane kundaklandı ve Yukarı Nil eyaletinin başkenti Malakal’daki devlet hastanesinde bazı hastaların öldürüldüğü bilgisi basına yansıdı.

Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü Başkanı Rafael Giorgio konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Güney Sudan’ın başkenti Cuba’da hükümet güçleri ile Riek Machar’a bağlı muhalif gruplar arasındaki çatışmalar sırasında Malakal hastanesinde tedavi gören bazı hastaların öldürüldüğünü ve el-Vahde eyaletindeki Lir hastanesinin yakıldığını kaydetti. Giorgio, ülke genelindeki çatışmaların yoksul halkın sağlık hizmetlerine erişimini engellediğini, tıbbi yardımların dağıtılmasını güçleştirdiğini belirtti.

Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü’nün Lir eyaletindeki Program Koordinatörü Sarah Mainrad, artan şiddet olayları nedeniyle nüfusun büyük çoğunluğunun eyaleti terk ettiğini, geri dönenlerin ise sağlık hizmetlerinin bulunmaması nedeniyle tekrar kentten ayrılmak zorunda kaldıklarını söyledi. (Kaynak: Aljazeera)