Etiket arşivi: Sevr paranoyası

Korsika sorunu ve ulus devlet

 

Fransa’nın 13 bölgesinden biri olan Korsika adası ülkenin güneyinde, Akdeniz’de dağlarla kaplı bir ada. 6-13 Aralık 2015 tarihlerinde yapılan Bölgesel seçimlerde, adanın özerkleğini ve bağımsızlığını savunan partilerin ortak adayı 1. olarak Bölge Meclisi başkanlığını kazanmıştı.
Korsika’daki bağımsızlıkçıların bu zaferi Fransa kamuoyuna hemen hemen hiç yansımadı. Bütün değerlendirmeler, tartışmalar metropoldaki 12 bölge üzerine yapıldı.
Adadaki seçim sonuçları görmezden gelindi.
Bağımsızlık yanlıları bu zaferlerini bir şekilde Fransa kamuoyunun gündemine taşımak istiyordu. Bölge yönetimi Başkanı seçilen Gilles Simeoni “seçim gecesi yalnızca 12 bölgenin konuşulduğunu ve kendi bölgelerinden hiç söz edilmediğinden” dert yanıyordu.
PROVOKASYONUN ARDINDAN ÖZERKLİK İSTEMİ

Nasıl olduysa görünmez bir el tarafından, Noel gecesi, yabancıların yoğun olduğu Ajaccio kentinin “Jardins de l’Empereur” mahallesinde bir okul yağmalandı ve araç lastikleri yakıldı. Çıkan yangının söndürülmesi için çağırılan itfaye ekibine saldırıldı; iki itfaiye eri ve bir polis yaralandı. Provokasyon tutmuştu. Bir gün sonra, bu kez de başka bir küme itfaye takımına
saldırıyı protesto amacıyla, “Burası bizim evimiz” ve “Araplar dışarı” sloganlarıyla, müslümanların mescidine saldırarak içerideki Kur’an-ı Kerim nüshalarını yakmaya çalıştı.
Böylece Korsika sorunu Noel -Yılbaşı arasında Fransa’nın bir numaralı konusu durumuna gelmişti. Korsika’nın Fransa’dan ayrılarak bağımsız olmasını savunan Gilles Simeoni’nin Korsika dilinin Fransızca ile birlikte resmi dil olması, yeni vatandaşlık tanımı yapılması,
yasa yapma ve bağımsız vergi toplama yetkisine sahip bir Korsika’nın Anayasaya yazılması istemleri ortalığı karıştırdı.
Simeoni öyle sıradan biri değil: Korsika’nın bağımsızlığı için çarpışan simgesel lider
Edmond Simeoni’nin oğlu ve Korsika Valisi Claude Erignac’ı öldürmekten yargılanan
Yvan Colona’nın avukatı.
VALSS: KORSİKA MİLLETİ YOK FRANSIZ MİLLETİ VAR!

Adadaki bu gelişmeler üzerine Fransa Başbakanı Manuel Valls “Korsika Milleti” ifadelerini reddederek “Yalnızca tek bir millet var o da Fransız milletidir!” açıklamasında bulundu ve “Bölgede Fransızcanın yanı sıra Korsika’nın dilinin de resmi dil olmasını asla
kabul etmeyeceklerini”
söyledi. Valls, 1982 ve 1991’de Korsika’ya yine sosyalistler tarafından tanınan özel statüyü hedef alarak “Bölgede merkezi yönetimin daha da güçlendirilmesi gerektiğini..” ifade etti.
1991’de sosyalistlerin kabul ettiği Korsika’ya “özel statü tanınmasını” isteyen yasa tasarısında geçen “Fransız halkını oluşturan Korsika halkı” ifadesi, Fransız Anayasa Konseyi tarafından reddedilmiş “Korsika Halkı” tanımlamasının Cumhuriyetin bölünmez bütünlüğü ilkesinine aykırı olduğu kararını vermişti.

Büyük Fransız Devriminden bu yana Fransa, birliği ve bölünmezliği güvenceleyen güçlü bir merkezi devlet ilkesi üzerine kurulmuştur. 1793 Anayasasının 1. maddesinde Fransa’nın “tek ve bölünmez bir Cumhuriyet” olduğu” yazılıdır. 1958’de yeniden yazılan bügünün Anayasası,
ulus devletin temelini oluşturan bu maddeyi aynen almış ve 1992 haziran ayında,
Avrupa Konseyi’nin “Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi” dayatmasına karşı,
anında tepki göstererek 25 Haziran 1992’de bir anayasa değişikliği yaparak 2. maddesine
şu eki yapmıştı: “Cumhuriyetin dili Fransızcadır”.
Sosyal Demokrat Lider François Hollande ise bu yıl tekrar “Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi”ni Meclisten geçirdi ama bu sözleşme Senato tarafından reddedildi.

Avrupa’da Ulus devletlerin parçalanması, yerine etnik ve bölgesel temele dayalı devletçiklerin kurulması çabası bir ABD projesi olarak gündeme getirilmekte ve projenin gerçekleşmesi
için de sosyal demokratlar başı çekmektedir.

Bakmayın siz Başbakan Valls’ın yüksek perdeden ulus devlet yapısını savunmasına.

======================================

Dostlar,

Dünya alem, Atalantik ötesinin Avrupalı müttefiklerinin bile altını oymaya çabalamaktan
geri durmadığını görüyor; oyunun büyüklüğü ve iğrençliğinin ayırdında.

Türkiye’de ise oyunun okkalısı sergilenmekte.. ABD ve altını oymaya çalıştığı
Batılı “müttefikleri” (!?) dahil, bir SEVR takıntısı içideler.
Sevr paranoyası” içinde olan biz Ulusalcılar değiliz; biz gerçekçi bir savunmadayız.
AB Parlamentosu’nun çok sayıda kararını biliyoruz Türkiye’de Lozan yerine
Sevr’in uygulanmasını isteyen ve daha uygn olacağını öne çıkaran..

Dolayısıyla, Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün

– “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

tanımı evrensel Ulus Devlet kuramının özüne uyumludur.
Bu tanımı iyi anlamak ve Türk milletini oluşturan tüm ahaliyi – halkı – etnsiteleri… bir arada tutmaya vargücümüzle çalışmalıyız..

Bölünüp emperyalizme lokma olmaya herhalde niyetimiz yoktur..

Ya da 9 Eylül 1922’de bitirdiğimiz şanlı Kurtuluş Savaşımızın ölçüsüz bedellerle sağlanan kazanımlarını üzerinden 100 yıl bile geçmeden altın tepsi içinde kanlı Batılı emperyallere sunacak denli aklımızdan olmadık henüz..

Sevgi ve saygı ile.
07 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Özdemir İnce : Lozan.. (24 Temmuz 2009)

Değerli yazar Özdemir İnce, 3 yıl önceki Lozan yazısında, adımızı geçirerek bize de bir gönderme yapmıştı.. Bu önemli yazıyı paylaşmak istiyoruz.. Acı öngörüleri çıkıyor.

Lausanne yazılır Lozan okunur

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12137360.asp?yazarid=72&gid=61, 24.07.09

Özdemir İNCE

Lausanne yazılır Lozan okunur

YAPTIĞIM yazı programına göre salı ve çarşamba günleri yayınladığım dizi yazıya devam edecektim. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması konusunda dizinin akışını bozmamak için bu konuda yazmayı düşünmüyordum.
Ama çok önemli bir şey oldu ve programı değiştirmek
zorunluluğu doğdu. Ne mi oldu?

DURUM DEĞİŞTİ

Gürbüz Evren’in Kanal B’de yayınlanan Bekleme Odası programını dikkatle izlerim. 17.07.09 tarihli programlarını bir hafta önceleyerek Lozan Antlaşması’na ayırmışlar. Programa Gazi Üniversitesi’nden tarihçi
Prof. Dr. Semih Yalçın ile Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Saltık uzman olarak katılıyor. Ankaralıları severim!

Kanal B’nin muhabiri Kızılay’da on kadar insana “24 Temmuz 1923’te ne oldu?” diye soruyor.

Soruya doğru cevabı sadece bir delikanlı veriyor. Aynı delikanlı röportajın daha sonra yayınlanan ikinci bölümünde Lozan Antlaşması’nın önemini belirten bilgiler veriyor. Geri kalanların tarih konusunda herhangi bir fikri yok,
ama Lozan konusunda bazılarının küçük de olsa bilgisi var.

İçinde bulunduğumuz ortamda, içinden geçtiğimiz ulusal ve uluslararası süreçte, bu, hiç de iç açıcı bir durum değil. İnsanların epeycesinde
tarih belleği ve bilinci olamayacağını kabul ediyorum, ancak 1950’lerde
orta ve lise öğrenimini tamamlamış biri olarak, ulusal eğitimin hedef yapıldığı fesatları elbette biliyorum. 1950’lerden itibaren ulusal bilinç yerine ümmet biatının çıkartılması politikasına önem verildi.

Ancak o tarihlerde Cumhuriyet kuşağı öğretmenlerinin görevde olması nedeniyle bu politika 1970’lere kadar çok etkili olmadı. Cumhuriyet kuşağı öğretmenlerinin emekli olmasından ve elenmesinden sonra, imam-hatip kökenli ve Fethullahçı öğretmenler öğretim kadrolarına girince durum değişti.

SEVR’İ YIRTTILAR

Lozan’ın artık heyecanla öğretildiği kanısında değilim. Lozan’ın bir zafer değil bir bozgun olduğu öğretiliyor. Kanıt olarak Musul ve Kerkük, 12 Ege adası gösteriliyor.

İsmet Paşa başkanlığında Ankara delegasyonu Lozan’da Sevr (Sevres) Antlaşması’nı yırtıp attığı için bu antlaşmadan Kürtçüler nefret etmektedirler. Günümüzde, Sevr’in uygulanmasını isteyen yerli ve yabancı Kürtçüler bile var.

Yeni mürteciler, travesti solcular, naylon liberaller ise Lozan
Antlaşması’nın yalnızca azınlık haklarıyla ilgili maddesini hatırlamakta.

İslamcı kesime gelince: Lozan Antlaşması’na gönül verenine rastlamak neredeyse mümkün değil.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Lozan Antlaşması başından itibaren horlandı, ailenin gayrimeşru çocuğu olarak görüldü. Pan Türkçü,
Pan İslamcı irredantist konuşma ve yazıları biraz inceleyin,
dediklerimin ne kadar doğru olduğunu görürsünüz.

AŞAĞILIK DÖNEM

Öylesine bir aşağılık dönemde yaşamaktayız ki Lozan’ı savunmak ve
onu saygı ile anmak “Sevr Paranoyası’na tutulmak” ile suçlanmakta.
Ergenekoncu iddianamesine girmediyse eli kulağında.

Avrupa Birliği, Lozan Antlaşması ile öteki ikili anlaşmaların AB mevzuatına uymamaları durumunda geçersiz sayılacağını ileri sürüyor.
İleri sürmeyi bırakın, bile bile, seçe seçe Lozan’ı çökertebilir.
Çökertiyor.
Bir başka yönden ele alırsak, Avrupa Birliği sanki Sevr’in bazı maddelerini gündeme getirme çabasında.

Böyle giderse, Gürbüz Evren gelecek yıl Lozan programı yapamayabilir!