Etiket arşivi: ŞERİAT DİKTATÖRLÜĞÜ

Prof. Dr. Sina AKŞİN : Yeni Yıla Girerken


Dostlar
,

Sina hoca “çoook hoş” biraz da “mey hoş” şeyle yazmış..

Seçim bildirgesi ya da kendisinin “Atatürkçü Partiyi Kurmanın Sırası Geldi”
kitabında da kaleme aldığı gibi, neredeyse bir mini Atatürkçü Parti Programı
bile yazmış..

Ataturkcu_Partiyi_Kurmanın_Vakti_Geldi

Biz de “ay-nen” katılıyoruz bu çook hoş dileklere..

Sevgi ve saygı ile.
7.1.14, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=================================

Yeni Yıla Girerken

portresi_sina_aksin


Prof. Dr. Sina AKŞİN

 

 

Her yılbaşında yeni yıl için, umutlar dile getirilir..
2014 için çok, ama çok güzel bir umut belirmiştir.
Belki de 2014 yılında karşı devrim iktidarlarından kurtularak,
Atatürkçü bir yönetime kavuşacaktır Türkiye. Hem de Atatürkçülüğün en koyu gölgeye girdiği bir dönemde. Çünkü 2013’ten baktığımızda Türkiye tam bir felakete karşı karşıya idi. Emperyalizmin güdümündeki sevgili yurdumuz iki çukura itilmek isteniyordu:

1. Biri ortaçağı canlandıracak olan şeriat diktatörlüğü,
2. Öbürü topraklarımızın önce Kürdistan’a sonra Ermenistan’a ve
Yunanistan’a
teslim edilmesi.

Kısaca, Sevr’in hortlaması

Fakat işe bakın ki; karşıdevrim en büyük zaferine yaklaşıyor.. 2013 bitmek üzereyken
onca yılın görünür ve pislik birikimi Atatürkçü tepkilerin baskısı karşısında patladı. Ortalık pisliğe boğuldu. Karşı devrim iktidarı bunalıma girdi.

  • 1950’den beri süregelen Karşıdevrim’den neler çektik!

Türkiye borca batırıldı – bağımsızlığını yitirdi.
– Türk kadınının şeriattaki yarım insan konumuna indirmek için
yoğun çabalar harcandı.

– Kamu işletmeleri kötü yönetildi, yağmalandı, sonra da satıldı.
Tarım ve hayvancılık çökertildi.
Köylülerimiz kentlere göç etmek zorunda bırakıldı.

– Türk insanını onu aydınlatacak orta çağdan kurtaracak olan
Halk Evleri – Halk Odaları ve Köy Enstitüleri kapatıldı.

– Çocuklarımız, on yıllarca beş yıllık ilköğretime,
sonunda da imam hatip okumaya  mahkûm edildiler.

– Her seçimde karşıdevrim, yani orta çağ kazandıkça bunu emperyalistler
“Ne kadar demokratsınız?” diye, biz gafiller de “Ne kadar demokratız?” diye alkışladık,   demokrasiyle çok partili sistemi özdeş sandık.

– Türkiye bir orta çağ toplumu, ikinci sınıf bir devlet olmaya mahkûm oldu.

*****

  • Şimdi karşıdevrim iflas etmiş bulunuyor. 
    (A. Saltık : Bu ne iyimserlik Sina hoca ??)

Türk halkı Atatürkçülüğü, Atatürk Devrimini egemen kılacak gibi görünüyor.
Bu gerçekleşirse bambaşka bir Türkiye doğacaktır:

1)Türkiye bağımsız olacaktır, emperyalizmin güdümünden kurtulacaktır.
Bağımsızlığın bir sonucu olan Kıbrıs, Kürt, Ermeni sorunları kendiliğinden çözülecektir. Türkiye istediği gibi karşılıklı yarara dayalı barışçıl bir dış siyaset güdecektir

2) Türkiye yeniden aydınlanma sürecine sokulacaktır.
Halkevleri, köy – kent enstitüleri açılacak, öğretmenlik 1. sınıf meslek olacaktır.
Her düzeyde eğitimle birlikte sağlık parasız olacaktır.
Eğitim ve bilimde büyük bir atılım gerçekleştirilecektir.

3) Demokrasi özgürlük ve eşitlik demektir. En temel eşitlik kadın-erkek eşitliğidir.
Bunu her alanda sağlayacak önlemler alınacaktır.

4) Planlı devletçilik (karma ekonomi) uygulamalarıyla Türkiye ileri teknoloji dahil her alanda sanayileşecektir.

5) Köyler, yani tarım ve hayvancılık canlandırılacak ve kalkındırılacaktır.
Kooperatifleşme özendirilecektir. Sanayileşme ve tarımsal kalkınma sayesinde işsizlik asgariye inecektir.

Atatürk Devrimi ve Atatürkçülük Türkiye’yi ortaçağ defterini kapatacak,
Türkiye’yi birinci sınıf devlet yapacaktır.

Çok büyük bir felaketle karşılaşmak istemiyorsa Türkiye’nin mutlaka 1950’den bu yana hemen hemen kesintisiz sürmüş olan Karşı Devrim diktatörlüğüne son vermesi gerekmektedir.

Bu dileklerimizin 2014’te gerçekleşmesi için bütün Atatürkçülerin yeni yılını kutlarım.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZİ BASIN AÇIKLAMASI

Dostlar,

ADD Genel Merkezince yapılan basın açıklaması aşağıda..

Okunup okutulması gerek..

Açıklamayı tümüyle paylaşarak sizlere de sunuyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
8.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZİNİN
BASIN AÇIKLAMASI

Taksim Gezi Parkı’nda başlayan olayların, dalga dalgayayılarak Türkiye’nin
bütün il merkezlerini ve aynı zamanda öbür pek çok ülke başkentlerini de kapsaması
ortaya çıkan “yeni bir durumu” gösteriyor.

Taksim direnişinin, başlangıçtaki çevresel tepki girişiminin ötesine geçerek
siyasal süreklilik gösteren eylemlere dönüşmesi,
siyasal iktidarın “konumunu” da tartışmaya açmıştır.

Gerçekten, hedefindeki Türkiye’ye, uzun süre “yetmez ama evet” çilerle oluşturduğu basın, kendisine bağladığı yargı ve ele geçirdiği kurumların katkısıyla yarattığı ortamda takiyye politikalarıyla yürüyen, üç kez genel seçim kazanıp iktidarda kalmayı başaran AKP; önümüzdeki yerel ve genel seçimlerle Cumhurbaşkanlığını da alarak iktidarını sürdürmek ve hedefine varmak için halkın tepkisizliğine ve korkutulmuşluğuna güvenerek hızlanmış ve Cumhuriyetin kazanımlarını teker teker yok etmeye ve
yerine bir şeriat diktatörlüğüne giden yolun yapı taşlarını örmeye başlamıştır.

Sistemi meşrulaştıracak “yeni” bir anayasayı yaşama geçirebilmek için ise
milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atmaktan çekinmemiş, ayrımcı, ayrılıkçı, savaşçı politikalarla iç ve dış güvenliğimizi bile
tehlikeye atmayı göze alabilmiştir.

Bununla da yetinmemiş, halkın yaşam alanına girmiş, kaç çocuk yapacağına,
çocuğunu normal mi, sezeryanla mı doğuracağına, bahçede nasıl oturacağına,
ne içip içmeyeceğine dek karışmış, kendi ahlak kurallarını halka dayatırken, halkın Cumhuriyetçi tabanını oluşturan Alevi kesimin değerlerini hiçe sayarak
70.000 Aleviyi evlerinde katleden ve
Halifeliği Osmanlı’ya getiren Yavuz Sultan Selim’
in adını
3. Boğaz Köprüsüne verme basiretsizliğini bile gösterebilmiştir.

Cumhuriyetin kurucularına “2 ayyaş” diyebilecek noktaya gelmesi,
bardağı taşıran son damla olmuştur.

Aslında olay 10 yıllık birikimin dışa vurulmasıdır; çağdaş bir Cumhuriyet Devleti çatısı altında yaşayan halk, yarım yüzyıllık deneyle demokrasiye, kötü işlese de alışkındır. Çağdaş ülkelerde hiçbir biçimde görülmeyen yöntemlerle 3 kez genel seçim kazanıp iktidarda kalmayı başaran AKP’nin önümüzdeki yerel ve genel seçimleri de alarak bir 10 yıl daha iktidarda kalmak hedefini ve bu yolda kendisini
ucu ortaçağ düzenine giden otoriter bir rejime sürüklediğini görmüştür.

Türk halkı demokrasinin yalnızca seçimden ibaret olmadığı, hak ve özgürlüklere
saygı ve eşitliğin de demokrasinin temel ögelerinden olduğunun bilincindedir.
Bu nedenle yapılanlar halkı fazlasıyla rahatsız etmiştir.
Taksim direnişi ve illere yayılan eylemlerle bu gerçek gözler önüne serilmiştir.

Önümüzdeki “yeni durumu” hem iktidar hem muhalefet iyi değerlendirmeli
ve yeni bir yol haritası çizilmelidir:

Türkiye 21. yüzyılda yolunda ilerlerken 20. yüzyıldan gelen deneyimlerini ve
siyasal birikimini ders alarak kullanmalı, hiçbir biçimde demokratik rejimden
(ister askeri, ister sivil) geri adım atılmasına izin verilmemelidir.
Türkiye hem bir bölgesel dış savaş; hem de etnik, dinsel, mezhepsel,
siyasal çatışmalar üzerinden iç savaş senaryolarına karşı sağlam durmalı,
anayasanın değişmez maddeleri içinde ye alan cumhuriyetin temel nitelikleri gözetilerek, siyasal bir çözüm üretilmelidir.

Bu bağlamda; siyasal partiler demokrasilerin vazgeçilmez ögeleridir.
Ama tek başına siyasal partilerin varlığı demokrasi için yetmez.
Katılımcı demokrasi” ancak adil temsili sağlayacak bir seçim sistemi ile oluşan Meclis, temel hak ve özgürlüklere saygı, azınlığın (muhalefet) korunması,
çoğunluğun (iktidar) keyfiliğinin önlenmesi için sınırlanması (bağımsız yargı denetimi, özgür basın, demokratik kitle örgütleri ve özgür üniversiteler gibi)
ve eşitliğin sağlanması ile işlerlik kazanır.

Halk kitlelerinin ayağa kalktığı ve daha çok “katılımcı demokrasi” istediği bu aşamada iktidarın “ileri demokrasi” söylemlerinin inandırıcı bulunmadığı ortaya çıkmıştır.

Bu nedenle;

     İktidar; bu olaylardaki mesajı doğru okumalı,
demokrasiyi kendi anladığı gibi değil, olması gerektiği şekilde, halkın isteklerine uygun ve “kuralları” ile işletmeli, ayrıca özel (2023) hedefini bir yana bırakarak,
milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü bozan
kavgacı, ayrıştırıcı, savaşçı politikalardan acilen vazgeçmelidir.

​     İktidarın bu olaylardan ders almaması, yeni seçeneklere yönelmesi halinde; Meclisteki siyasi partilere önemli görevler düşmektedir.
Muhalefet partileri seçimlere doğru ya adil temsili sağlayacak bir seçim sisteminin yasalaşmasını ve güçlü birliktelikler oluşturulmasını getirecek seçenek politikaları devreye sokmak ya da sine-i millete dönerek
erken seçimin önünü açmak görevini üstlenmelidir.

Sonuç                 :
Türkiye halkı, çağdaş cumhuriyetin genetiğine işlediğine inandığımız demokrasi bilinci ile bu sorunu da demokrasi içinde çözmeyi başaracaktır.

Korku duvarları yıkılmıştır, insanlığın ilericiliği ve çağdaşlığı tıpkı nehirler gibidir.
Geriye dönüşü yoktur.

Bu sancılı dönemin ülkemizde demokrasinin yolunu açacağına inanıyoruz.
(06.06.2013, Ankara)

​​​​​​​​​​Tansel ÇÖLAŞAN​
​​​​​​​​​Atatürkçü Düşünce Derneği ​​​​Genel Başkanı

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Kararları


Dostlar
,

Atatürkçü Düşünce Derneği‘nin 6-7 Nisan 2013 günlerinde yaptığı toplantıdan sonra yayımladığı toplantı sonuç bildirisi (Genel Yönetim Kurulu Kararları) çok önemli saptamalar yapmaktadır. Bu kararların dikkatle okunması gerektiğini düşünüyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
28.4.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
ADD Bilim – Danışma Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net

=================================

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Kararları

6-7 Nisan 2013’te toplanan Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Yönetim Kurulu  (GYK), örgütsel işleyişe ilişkin almış olduğu kararlar dışında ülke gündemine ilişkin aşağıdaki konularda görüşbirliğine varmıştır.

1950’den bu yana süren karşı devrim Türkiye’yi cok hazin bir noktaya getirmiştir.
Karşı devrim süreci bu biçimde sürerse, ülkemizin çok daha feci durumlara sürükleneceği muhakkaktır.

Çünkü karşı devrim bugün çabalarını T.C. Anayasası’nın değişmez maddelerini
hiçe sayarak, ‘yeni bir anayasa kurgusu’ etrafında yürütmektedir.

“Yeni anayasa” çalışmalarında gözlemlediğimiz temel yöneliş Sevr’in ve BOP’un bir uygulaması olarak Türkiye’nin parçalanması ve Ortadoğu’daki iki devlet modelinden esinlenerek şeriat diktatörlüğünün oluşturulmasıdır.

Karşı devrim iktidarı, ‘Anneler ağlamasın’ ve ‘Barış olsun’ gibi masum ve alkışlanacak kavramlara sığınarak terör örgütünün dikte ettiği ve aslında emperyalizmin dayattığı programı devlet politikası biçiminde uygulamaktadır.

Anayasanın devlet yapısına ilişkin hükümlerini ortadan kaldırmak ve bölgesel özerklik yaratmak demokratik çözüm getirmek yerine parçalanmanın önünü açacaktır.
Çünkü basit bir Osmanlı tarihi bilgisi de gösteriyor ki, emperyalizmin baskısı altında özerklik kısa zamanda bağımsızlıkla sonuçlanmaktadır.

Böylesi bir yönelişin çok kanlı sonuçlar doğurduğunu ve asıl o zaman anaların ağladığını Rumeli ve Anadolu tarihi hatta yakın geçmişte Yugovlavya’nın parçalanması bize öğretmektedir.

  • Karşı devrim iktidarının anayasa taslağı incelendiğinde,
    Atatürk devrimi ve laikliği toptan tasfiye etmek niyeti
    sırıtmış bulunmaktadır.

Artık karşı devrim iktidarı, şeriat diktatörlüğü hedefini gizleme gereği bile duymamaktadır.

Bu aşamadan sonra süreçten en çok mağdur olacak olan
kadınlarımızı ortaçağ karanlığı beklemektedir.

Emperyalizmin desteğiyle karşı devrimin işlemekte olduğu başka bir cinayet de Tanzimattan bu yana binbir çaba ve zahmetle oluşturulmaya çalışılmış olan
hukuk devletini yerle bir etmekte oluşudur.

  • Yüzlerce yurtsever adalet diye maskelenmek istenen bir maskaralıkla
    yıllardan beri hapislerde çürütülmektedir.

Adalet cihazı o denli kirletilmiştir ki, insanların gözünde adalet diye bir umut ve güvence artık kalmamıştır.

Bu büyük cinayete karşı halkımızın 8 Nisan’da Silivri’de gerçekleştireceği haklı eylemi yürekten destekliyoruz. Biz de orada olacağız.

Bu karanlık yöneliş karşısında ADD tarihsel sorumluluğunu yerine getirecek,
Türkiye’nin dört bir yanında hatta kapı kapı dolaşarak halkla beraber bu gidişe
izin vermemekle kalmayacak, Atatürk devriminin aydınlığını güzel yurdumuzda
egemen kılacaktır.

Bu bütün ADD’lilerin andıdır !

 

Laikliğimizin – Çağcıllığımızın Yıldönümleri

Prof. Dr. Sina Akşin
ADD GYK Üyesi

portresi_sina_aksin

Laikliğimizin – Çağcıllığımızın Yıldönümleri

Şu günlerde Cumhuriyetimizin laikleşme tarihinin iki önemli yıldönümünü kutluyoruz.
8 Nisan 1924’te Şeriye mahkemeleri kaldırıldı. İslamiyet’in doğuşundan hayli zaman sonra 9. yüzyılda oluşturulmuş şeriat, Orta çağın bir hukuk sistemiydi.
Kendi çağında olağandı, belki ileriydi. Ama dünya Orta çağdan çıkmaya başlayınca şeriat, İslamiyet’i Ortaçağ’da sabitleyen bir zincir oldu. Neyse ki laiklik sayesinde İslamiyet de ortaçağdan kurtulmak olanağını buldu. Şeriye mahkemelerinin kaldırılması bu yönde önemli bir adımdı.

17 Şubat 1926’da Medeni Kanun kabul edildi. Medeni Kanun’un gelmesi;
şeriatın gitmesi, yürürlükten kaldırılması demekti ki;

  • Laiklik Çağcıl Cumhuriyetin temelidir.

Yine bugünlerde bir adım daha atıldı.
10 Nisan 1928’de Anayasadan Devletin dinini belirleyen hüküm kaldırıldı.

Çağcıllaşmamızın bu mutlu günlerini kutlarken, Cumhuriyetimizin bugün tutturduğu yön, bizi derin üzüntü ve kaygıların içine sokuyor. 1950’de başlayan karşıdevrim süreci önce usul usul, şimdi de belirgin olarak bizi orta çağa bir şeriat diktatörlüğüne sürüklüyor.

  • Atatürkçülerin görevi, bu tehlikeli gidişi görüp gereken tutum ve önlemleri almaktır.

Yaşasın Atatürkçülerin orta çağ ve şeriat diktatörlüğüne karşı savaşımı!

Yaşasın çağcıllığımızın temeli laiklik!

Prof. Dr. Sina Akşin
ADD GYK Üyesi

10 Nisan 2013

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın Silivri konuşması; 08.04.2013


Dostlar,

8 Nisan 2013 Pzartesi günü, biz de, bilmem kaçıncı kez, Silivri’deki “Ergenekon tertibi” duruşmasını izlemeye gittik.

Ancak salona girmek ne olanaklı (mümkün)?

Dışarıda yüz bini aşkın insan; yurtsever tutsakları desteklemek için oradalar..
Yağmur bir yandan, fırtına ve soğuk bir yandan, yüzlerce metre barikatlar bir yandan..
Bir de çevik kuvvet polisleri, robokoplar ve onların zulümleri :

Bol biber gazı ve o soğukta basınçlı su!

350 kişilik avuç içi kadar salona kim sığabilir ki? 300’e yakın tutsak sanık var..
Bir bölümü son oturuma dek duruşmalardak alıkonsa bile..
Onların avukatları var 1’er – 2’şer..
41 CHP Milletvekili var.. Milletin vekilleri duruşmayı izleyecek..
Sanıkların 1. derece yakınları var..
Yerli – yabancı basın ve gözlemciler var; AÇIK YARGILAMAYI izleyecekler;
hukuk – hak ihlali yapılyor mu, yargılama adil mi vb. izleyecekler..

Ne mümkün; mahkeme duruşmayı açmamak için, elinden geleni yapıyor.
350 kişilik salonda 100’e yakın yer boş tutuluyor örneğin! İstanbul Barosu adına genel gözlemci avukatların çıkmaları isteniyor..

Çünkü dışarıda 100 bini aşkın yurtsverin destek coşkusu var..
Onu boşa çıkartmak gerek.. Nitekim öyle de oldu.. Heyet muradına erdi..
Duruşmayı yürüt(e)medi ve 11 Nisan’a erteledi..

İzlenimlerimizi sizlerle paylaşacağız. 9 Nisan günü yol yorgunluğu ile yazamadık.

ADD Genel Başkanı Sayın Tansel Çölaşan‘ın kulaklarımızla dinlediğimiz konuşmasının metnini aşağıda veriyoruz.. Kendisiyle de konuşması sonrası oturduğu miting otobüsünde selamlaştık.

Sevgi ve saygı ile.
10.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================

ADD Genel Başkanı
Tansel Çölaşan’ın Silivri konuşması; 08.04.2013

tansel colasan

Ergenekon Cumhuriyetin itibarsızlaştırılarak yıkımı sürecinde düğmeye basılma noktasıdır.

Cumhuriyetin kurumlarını yıkmak, saldırılarını Atatürk’e kadar uzatmak için planlanmış bir sürecin parçasıdır.

Bu dava hukuki bir dava değildir,
Cumhuriyetle sorunlu olanların siyasi davasıdır.
Cumhuriyetin kurumlarıyla ve cumhuriyetçilerle mücadele edilmektedir. 
Ergenekon süreci başlatıldığında halk, gerçekten ortada bir darbe tehlikesi var, suçlular var, yasal zeminde bir dava süreci, yargılama süreci yaşanacak zannetti.

  • Ama bugün gelinen noktada bu Ergenekon davası çökmüştür!

2007’den beri insanlar adil bir yargılama süreci gözetilmeden içeride tutsak edilmiş durumda. Hala örgüt nerede, kimler, ne yapmış belli değil, 120 milyonu bulan belgeler 15 günde incelendi!? Savcı, esas hakkında mütalaasını verdi.
Şimdi sıra son savunmada.

Ama sonuçta aynı Balyoz davasında olduğu gibi “kısa yoldan” davayı bitiriyorlar,
topu Yargıtay’a atacaklar.
Ama bütün bu süreç halkta yargıya olan inancı bitirdi.
Artık kimse burada bir hukuki dava olduğunu düşünmüyor.
Siyasi bir linç olduğunu görüyor.
13 Aralık’ta (2012) buradaydık.
Yine buradayız. Sonuç belli;
  • Düşman Ceza Hukuku uygulanıyor – uygulanacak!
İster beraat, ister ağırlaştırılmış müebbet versinler halk bu davayı çoktan olması gereken yere koydu.
Tarih de bu mahkemeyi savcısıyla, yargıcıyla hak ettiği yere koyacaktır.
TARİH AFFETMEZ.

Dikkat edin, davanın yürüyüşü ile Türkiye’nin gündemi birbirini tamamlamaktadır:

Bir yandan Cumhuriyetçi Kemalist, demokrat insanlar ve kurumlar bu ve
benzer davalarla hedef alınıyor, susturuluyor, toplum korkutulup, sindiriliyor;
öte yandan BOP, yaratılan bu ortamdan istifade ile uygulamaya konuluyor.

Nedir BOP?

İktidar, kendisine sunulan alanda; Laik Cumhuriyeti dönüştürerek
başkanlık sistemi adı altında diktatörlüğe doğru yol alırken, bu alanı iktidara sunanlar da, Türkiye’yi yeni Ortadoğu sınırlarının çizilmesi noktasında kullanmakta,
bölünmeye götürmektedirler.

  • Bugün vatan ve cumhuriyet tehlike altındadır!

  • Bugün ülkemiz emperyalist saldırı altındadır!

” ABD / AKP / BDP / PKK / Oslo – İmralı süreci” ile
bölünme Anayasası dayatılıyor!

  • Milletin birliği  –  vatanın bütünlüğü tehlikede!

DAYATILAN :

KÜRT – İSLAM SENTEZİ   / ŞERİAT DİKTATÖRLÜĞÜ
ULUSU VE ÜLKESİYLE BÖLÜNMÜŞ TÜRKİYE!
YENİ SEVR!
VER MİLLETİ  –  ÜLKEYİ   /  AL ŞERİAT DİKTATÖRLÜĞÜNÜ!

Halk bir tarafa bırakılmış,
Anayasada nelerin yer alacağı APO ile pazarlık ediliyor.

İçeriği halktan gizlenen bu pazarlığın AMACI; Ülkenin bölünmesine yol açacak TAVİZLER karşılığında iktidar alanını genişletmek
Yani Başkanlık ve laik Cumhuriyetin sonlandırılması için DESTEK almak.

Yüzleri yok, bunları halka açıktan anlatmaya.
“AKİL adamlar” buldular.
Onlar AKP yerine konuşacaklar, AKİL BİR AÇILIMA (!) destek sağlayacaklar.

  • Yani Başbakan Apo ile pazarlık yapacak,
    Akiller de pazarlığı pazarlayacaklar.

Boşuna gayret
Damat Ferit de, İngilizler İstanbul’u işgal ettiğinde, halk işgale direnmesin diye
böyle halkı ikna gurupları oluşturmuş, Anadolu’yu dolaştırmıştı.
Ama Erzurum – Sivas Kongreleri ile halk direnişi seçti. Yok olup gittiler.

Bugün şu akiller listesine bakın, çoğunluk bölücü Kürtler ya da yandaşları.
AKP ve bölücü PKK yandaşlarının çoğunlukta olduğu böyle heyetler bölünme anayasasını ve açılımı halka anlatamazlar, halkın desteğini alamazlar.
Hiçbir yasal, hukuksal dayanağı olmayan bu yol sonlandırılmalıdır.
Oynanan oyunu görüyoruz.
Oynanan oyunu bozacağız.

Biz 29 Ekim’de, 10 Kasım’da, 23 Aralık’ta , 24 Mart’ta bu sürece DUR dedik.
Bugün de DUR diyoruz.

Bu oyunu bozacağız.

Bozacak mıyız?
Bozacak mıyız?

Söz veriyoruz :

– Ulusun birliğini,
– Vatanın bütünlüğünü,
– Laik Cumhuriyeti koruyacağız.
– O’nu yeniden layık olduğu yere çıkartacak ulusal bir yönetimi iktidara getireceğiz.

Söz mü?