Etiket arşivi: sendikalaşma

BU GÜN 1 MAYIS EMEKÇİ BAYRAMI!

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Emek çok değerli ve kutsaldır. Doğadan hazır ve bedava sahip olunanlar dışında; Tarihin her devrinde, her ülkede, her kademede ve her alanda, istisnasız (ayrıksız) herkesçe üretilip tüketilen her mal, her ürün ve her hizmet, yani her şey; emeğin, alın terinin, emekçinin ürünüdür.

Makineleri makine, araç-gereç yapan, teknolojik ürünleri geliştirip üretime aktaran, sağlık, eğitim, yönetim, ekonomi, hukuk… vb. hizmetler, öz olarak yine eğitilmiş fikirsel (düşünsel) ve bedensel emek sentezleridir (bireşimidir).

Emekçilerin ürünü olan ileri makine ve teknolojileri onların emeklerine el koyma aracı olarak kullanmak yanlıştır; iyi niyet, hukuk, ahlak ve adaletten yoksundur. Emek ve sermayenin üretimdeki işbirliği ve üretim sürecinin sürekliliği paylaşımda da adil ve hakça olmalıdır.
Eğer üretirken işbirliği varsa, paylaşırken de adalet, olmazsa olmazdır.

Ülkemizdeki örgütlü emek bileşenleri olan işçi sendikalarının bir kesimi ne yazık ki SARI SENDİKA konumundadır. Sarı sendikacılık sahte sendikacılıktır. Sermaye ve işverenle gizli anlaşmalar yaparak işçilerin yoksullaştırılmasına neden olunmaktadır.

Ayrıca emekçilerin mesleksel örgütlenmesi, özellikle 12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra büyük darbe almıştır İşçi sendikaları o donemin ülkedeki istikrarsızlık, siyasal cinayetler ve anarşisinden sorumlu tutulmuştur. Sendikal hak ve yetkiler uluslararası standartların çok gerisine düşürülmüştür. Bu durum halen devam etmektedir (günümüzde sürmektedir).

  • Sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme hukuku mutlaka düzeltilmelidir.

Ülkemizde, mevcut (varolan) dağınık, bölünmüş ve ayrışmış sendikacılık yapısı yeterince güçlü değildir. İşçi sendikalarımızın daha güçlü olabilmeleri için ekonomik, siyasal ve mesleksel açılardan, aynı iş kollarında, birbirleri ile rekabet etmekten vazgeçip, ulusal gelirden daha çok pay ve daha adil bir ücret alabilmek için mutlaka birleşerek güçlenme ve dayanışma içinde olmalarını zorunlu duruma getirmiştir.

Bedensel ve düşünsel üretken emekleri ve alın terleriyle, top yekun (hep birlikte) her türlü ekonomik zenginliği (varsıllığı) üreten; ancak ürettiği ulusal serveti adilce bölüşmekten yoksun bırakılan tüm beden ve fikir (düşün) emekçileri ve emekliler için, daha özgür örgütlenebilmenin ve daha adil bölüşümün gerçekleşeceği demokratik bir siyasal yapı umuduyla tüm emekçilerin

1 MAYIS EMEKÇİ BAYRAMI KUTLU OLSUN!
===========================================
Dostlar,

Sayın Prof. H. Çivi hocamıza çok teşekkür ederek yazısını yukarıda paylaştık.

Aşağıdaki marşı ekliyoruz.. Bu marşı her dinlememizde tüm hücrelerimiz ürperiyor ve
Kanlı 1 Mayıs 1977” nin durulmaz acısı içimizi kavuruyor.

Timur Selçuk’un enfes sesinden 1 Mayıs Marşı‘nı dinlemek için tıklayınız…

1 MAYIS MARŞI-TİMUR SELÇUK – Dailymotion Video

Var olsun merhum Münir Nurettin Selçuk ve oğlu merhum Timur Selçuk..
Her ikisi de Müzik dehasıydılar. Dileriz bu Kültür, bu topraklar daha nicelerini yetiştirecektir.

1 Mayıs 1977’de, İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olmak üzere iken, biz de Taksim’de idik.
İYÖK-DER (İstanbul Yükseköğrenim Kültür Derneği) çatısı altında yürüyüş kolundaydık.
O kanlı cehennemi yaşadık.. Rastlantıyla yaşamdayız. 1,5 ay sonra da hekim olduk..
***
Emperyalizmin kanlı oyunları bitmez..
Ancak Ulusal Hükümetler bunlara büyük ölçüde engel olabilirler.
Bir koşulla : Onların kuklası olarak iktidara getirilmemiş olmak!
Bu da Halkın sağkalım (beka) sorumluluğu.. Halkı bu bağlamda sürekli eğitmek de
yurtsever anti-emperyalist, anti-kapitalist ulusal aydının tarihsel ve sürgit yükümü..
***
Karl Marks’tan bu yana koşullar çooooooook değişti.. O, bilgisayar bile bilmiyordu..
Ayrıca Neo-liberal yabanıl (vahşi) KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm, dünya sömürü hegemonyasını terk etmemek için var gücüyle abanırken, yeni ve etkili, kanlı yöntemler geliştirmekte ne yazık ki hala çok usta.
Öte yandan “z kuşağı” ve baş döndüren hızla ilerleyen Bilişim Devrimi temel meydan okuyuculardan.

Yarım bin yıldır (500 yıldır!!!) anamalcı (kapitalist) sömürü bukağısında inliyor insanlık.
Ancak insan usunun / anlayşının (idrakinin) sonsuza dek tutsak alınamayacağı da eytişimsel (diyalektik) bir gerçeklik.

Başka bir dünya olanaklıdır!
Kuzeyin sömürgen egemenlerine karşı Ulus Devletler TAM BAĞIMSIZLIKLARINI koruyarak “birlikte” davranmalı, içte ise ulusal planlamaya dayalı kalkınmalarını sağlamalıdırlar.

  • ”Bizi milletçe yok etmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe mücadeleyi uygun gören bir doktirini takip eden insanlarız.”
    Mustafa Kemal ATATÜRK, 1 Aralık 1921 (Meclis Konuşmasından)
  • “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.”
    (Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 26, Kaynak Yayınları, sayfa 144)

***
Bu arada, emperyalist-kapitalizmin büyük ölçüde işçileştirdiği-emekçileştirdiği Hekimlerin de konumlarını gözden geçirmeleri gerek. Özellikle batı kapitalizminin maşası AKP=RTE politikalarıyla son 20 yılda hekimler de çok hırpalandı ve yoksullaştırıldı.

Artık sendikalaşma zamanı. İş kolu ya da meslek sendikacılığı.
Hekim Meslek Örgütü TTB (Türk Tabipleri Birliği) bu bağlamda doğası gereği çok yetersiz. İşlevi 6023 sayılı yasa ile tanımlı, teknik, bürokratik ve profesyonel.
***
1 Mayıslar tarihsel bilinç tazeleme ve enerji yüklenmenin aracı olsun..

Sürekli savaşım” ise stratejik yolak..

Yoksa, “senede 1 gün” ile, nostaljisi ile önümüzdeki yüzyıllarda da 1 arpa boyu yol alamaz insanlık.

 

Sevgi, saygı ve UMUT ile. 01 Mayıs 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

(+1) değil, gündemi emekçi halk belirleyecek

  • (+1) sermaye adına her şeyi belirleyecek öyle mi? Yağma yok! Sömürü uğruna üst yapıda oynanan oyunlara ve söz verilip yapılmayanlara kanılmayacak.
Türk Sanat Müziğiyle aram sıcak değildir ama gündem seçime odaklanınca ve seçimin parlamento seçimini tali olmaya iten başkanlık seçimi olma özelliği ağır basınca; “yapacağız, edeceğiz, vereceğiz” gibi seçim vaatleri açık artırmaya girince; adaletsiz seçim hukuku, yönetimi ve denetimi aklıma takılınca; dahası başkan seçimindeki (50+1) oranı tartışmaya açılınca ve daha adaletsiz seçim hukuku üzerine çalışmalar ortada dolaşınca Şekip Ayhan Özışık’ın sözlerini yazıp bestelediği, Zeki Müren’in de hakkını vererek söylediği o nihâvend/düyek şarkının ilk bölümü takılıyor dilime:
  • Yine hazan mevsimi geldi
    Yine yapraklar rüzgârların peşi sıra gidecek
    Yine deli gönlüm, yine bu mevsimde
    Hicranını yalnız başına çekecek
    Hüsranını yalnız başına çekecek
“Düzenin siyaseti, bu siyaset içinde demokrasinin olmazsa olmazı seçimler o kadar da bozuk plak değil ki, iyi örnekler de var” diyenleri duyar gibiyim. Sorun da bu iyi örnek yinelemelerinde zaten.

Kapitalizmin ve siyasetinin kimilerine göre iyi örnekleriyle iç çelişkilerin törpülenmesi ve kimi bunalım durumlarında sert bir şekilde bozulan dengelerin kısmen giderilmesi dışında, küçük nefes pipetleri verilen geçici iyileştirmeler dışında sömürünün ortadan kalktığı görülmüş mü?

Asıl olarak sömürülenlerin, ezilenlerin, yoksullaştırılanların, gericiliğin karanlığında yaşamaya bırakılanların, onların yanındaki ilericilerin ve aydınlanmacıların mücadeleleriyle kazanılan hak ve özgürlükler kapitalizmin / emperyalizmin ihtiyaçlarına göre kerte kerte ya da hızla geri alınmıyor mu? Hukuk, adalet hemen her alanda sermaye sınıfı ve işçi sınıfı arasında çifte standart uygulanmıyor mu?

Emekçi halk kendisini sömüren düzenin hicranını çekmez ama hüsranını sürekli çektiği tartışmasız. Bu hüsran üzerine oynuyor düzen içi siyaset, “bu sefer tamam, artık kurtulacağız” diye diye… Düzen içi muhalefet, “bizimle hüsran yaşamayacaksınız, gelin ayrılığımıza son verelim” diyor iktidara oturmak için. Siyasal iktidar da sanki iktidarda değilmiş gibi kılıktan kılığa giriyor.

(+1) ve oradan gelecek başkanlı rejim sihirli formül değil ki… Sermayenin emekçi halk üzerindeki denetimi ve sömürü düzeninin istikrarı için uygun görülen seçeneklerden biri. Öte yandan, parlamenter rejimde neler yaşandı ki emekçiler yönünden yoktular.

Gündemi ve programı emekçilerin belirlediği, aşağıdan yukarıya emekçi halkın oluşturduğu meclislerce yönetilen ve denetlenen bir yapıya var mısınız?

Ne oldu? Kapitalizmin bozuk plakları yerine devrimci müzik gelecek diye mi ürktünüz?

Sermayenin egemenliğinde siyasal iktidarların nöbet değişikliğinde dahi yapılamayacak şeyler var. Asıl olarak da sınıflı toplum ve sermaye sınıfının egemenliği değişmeyecek, sömürü yok olmayacak. Bu açık.

Anayasa, yasalar, hukuksal değişiklikler, yargı reformu dikkate alınacaksa eğer haydi birkaç madde önerelim. Bakalım adaletsiz seçime sarılan düzen içi partiler, birini dahi gündemlerine alacak mı?

Birincisi, Anayasada çokça geçen ama din özgürlüğüne sıkıştırılan laiklik kavramını, açık olarak şöyle yazalım mı?

  • “Siyasal, hukuksal, ailesel ve toplumsal yaşam, eğitim işleri, devlet işleri, tümüyle ya da bir bölümüyle, dine ve din kurallarına dayandırılamaz. Dinsel inanç bireysel bir tercihtir; her yurttaş herhangi bir dine inanmakta ya da inanmamakta, bunları açıklayıp açıklamamakta özgürdür. Din kimlik konusu yapılamaz.”

İkincisi, eğitim için şöyle yazalım mı?

  • “Eğitim her aşamasında parasız sunulan kamusal bir hizmettir, tüm toplumsal kesimlere eşit olarak sunulur.”

Üçüncüsü, sağlık için şöyle yazalım mı?

  • “Sağlıklı olmak temel bir insan hakkıdır. Sağlık hizmetinin tüm insanlara eşit ve parasız olarak sunulması esastır.”

Daha çok madde var. Örneğin özelleştirmeyi ve işsizliği yasaklayalım mı?

Sendikalaşma önündeki engellemeleri kaldırmayı, memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplu iş sözleşmesi yapma hakkı ve grev hakkı vermeyi de unutmayalım. Hak gasplarını sağlayan yasaları kaldırmayı unutmayalım.

Bu arada CBK’leri sınırlandırmayı, yasalarla düzenlenen örneğin cumhurbaşkanına hakaret maddesini, OHAL yasaklarını, hak ihlallerini ve komisyonunu, OHAL’den devreden yasaları kaldırmayı da unutmayalım.

Zor mu, olanaksız mı?

O zaman yasakların ortadan kaldırılacağı iki öneriyi milyonlarca emekçi adına kabul edersiniz her halde, seçime gidiyorsunuz ya…

  • Grev hakkı tüm emekçileri kapsayacak biçimde yasalarla güvence altına alınır. Hakkın özüne dokunacak engelleme ve yasaklar getirilemez.”
  • “Toplantı ve gösteri yapma, örgütlenme ve propaganda bütün bireylere ve toplumsal örgütlenmelere açıktır, yasaklanamaz.”

Bu kadar da olmaz demeyin. Emekçi halkın nefesi mücadeledir, eylemdir, olmadı direnme hakkını kullanmaktır.

(+1) sermaye adına her şeyi belirleyecek öyle mi? Yağma yok! Sömürü uğruna üst yapıda oynanan oyunlara ve söz verilip yapılmayanlara kanılmayacak.

  • Gündemi örgütlü emekçi halk belirleyecek, sınıfsız sömürüsüz toplumu emekçi halk kuracak.

Taşeron işçilik ya da açlıkla terbiye

Taşeron işçilik ya da açlıkla terbiye

İsmail Hakkı Pekin


İsmail Hakkı Pekin
ihakkipekin@aydinlikgazete.com
AYDINLIK, 23 Nisan 2015

İki ay kadar önceydi, Zonguldak’tan bir işçi kardeşim aradı. Ankara’ya gelip benimle görüşmek istedi. Önce programım yoğun olduğu için hemen görüşme olanağımız olmadığını ve sorununu telefonla ya da e-posta ile iletmesini istedim. Fırsatım olduğu zaman da kendisiyle Ankara’da görüşeceğimi söyledim. Müteakiben (AS: ardından) yüz yüze görüştüm de. Sorunu yüz binlerce emekçinin sorunuyla aynıydı. Taşeron işçilik.

Askerliğini yapmış, memleketine dönmüş, Zonguldak’ta bir şirkette taşeron işçi (AS: Taşeron işçiSİ!) olarak çalışıyor ve asgari ücret üzerinden maaş alıyordu. Evlenmişti ve bir çocuğu vardı. Sıkıntısı iş güvencesiydi. Taşeron işçi (AS: işçisi) olduğu için her an işinden olabilirdi.
Yani iş garantisi (AS: güvencesi) yoktu. Olmadık bir zamanda işsiz kalmaktan ve evinin nafakasını temin edememekten, eşini ve çocuğunu aç ve açıkta bırakmaktan korkuyordu.
İsteği kadrolu işçi olmaktı. Bunun için benden tanıdıklarım vasıtasıyla devreye girmemi istedi. İstedi ama ben yapamadım. Tanıdığım insanlara söylememe karşın geri dönüş bile yapamadılar. Tabii yalnızca bana derdini anlatan işçi arkadaşımın taşeronların elinden kurtarılması
bir şey ifade etmiyordu. Önemli olan bu çarpık düzene, kölelik düzenine, emperyalizmin
insana değer vermeyen anlayışına bir son vermekti. Bu sorun ancak o zaman çözülebilirdi.

Türkiye 1980’den itibaren (AS: başlayarak) emperyalist / küresel sisteme eklemlenmeye başlamış ve 13 yıllık AKP iktidarı döneminde bu eklemlenme tamamlanmıştır.

Küresel sistem ne emrediyorsa veya neyi uygun görüyorsa ülkemizde o uygulanmaktadır.

Bu yalnızca ekonomik anlamda değil maalesef bütün alanlarda böyledir. Ülkemiz üretimi
terk etmiş, adeta dışarıdan gelen borç parayla sistem döndürülmektedir. Sanayi ve tarımda üretim durma noktasındadır. Siyasal iktidar anayasal görevlerini yerine getirememektedir. Emekçileri taşeronlara emanet etmiştir. Sendikalı işçiye tahammülü yoktur. Emekçiler
iş güvenliği olmadığı için işten atılmakla / açlıkla terbiye edilmektedir. İşten atılma,
işsiz kalma, aç kalma sopası her zaman işçinin başının üstünde demoklesin (AS : Demokles’in) kılıcı gibi sallanmaktadır.
Çözüm nedir?
Her halde mevcut iktidarın yaptığı gibi sadaka politikası uygulamak değildir.

Emekçilerin sorunu ancak Türkiye’nin sorunları çözüldüğü zaman çözümlenebilir.
Emekçinin sorunları Türkiye’nin temel sorunları ile aynıdır. Daha çok demokrasi,
üretim ekonomisi, emek sömürüsünün sona erdirilmesi, sedikalaşma özgürlüğü,
fikir özgürlüğü, demokratik yönetim, Türkiye’nin Türkiye’den idaresi, insanların bahaneler
ve komplolar yaratılarak itibarsızlaştırılmasının ve zindanlara tıkılmasının önlenmesi vb. sağlanmadan emekçilerin sorunlarının çözülmesi mümkün olmayacaktır. Bütün bunları sona erdirecek ve bunlara dur diyecek, milli politikaları hayata geçirecek bir iktidara ihtiyacımız var. Ancak milli bir iktidarla bunların üstesinden gelebiliriz. Bunun için de emekten, demokrasiden, laiklikten, fikir özgürlüğünden, özgür sendikacılıktan, insan gibi yaşamaktan ve çocuklarımızın geleceği için bütünleşmiş ve ulus devleti muhafaza eden bir vatanımız olsun diyenlere
7 Haziran 2015 genel seçimlerinde büyük iş düşmektedir.
Vatandaşlarımız bunu başaracak iradeye sahiptir. Başaracaklardır da.