Meslektaşımız Dr. Cem Şahan‘ın son derece değerli bir yazısını paylaşmak isteriz.
Biraz uzun ama somut ve sayısal verilere dayalı, sıkı bir muhakemenin ürünü..
Kendisini kutluyor ve teşekkür ediyoruz..
Bu vesile ile anımsatmak isteriz ki, bu bağlamda oldukça kapsamlı bir makaleyi
İstanbul Barosu Dergisi‘nin Kasım – Aralık 2011 sayısında yayımlamıştık
(syf. 12-28) ve aynı makale TEORİ Dergisi’nde de yer almıştı (Aralık 2011, syf. 36-59). Ayrıca 24 sayfalık bu kapsamlı makalemizi web sitemize de koymuştuk (17 yoğun word sayfası; http://ahmetsaltik.net/tutuklu-ve-hukumlulerin-saglik-haklari/, 4.5.2012)
Bu yazımızı arşivden öne çekerek bir kez daha dikkate getirmek istiyoruz..
Bu arada, Fatih Hilmioğlu‘nun Bakırköy Araştırma ve Eğitim Hastanesi’ne sevkini
buruk bir iyimserlikle karşılıyoruz.. Bütün kalbimizle diliyoruz ki, geç olmasın..
Salt Fatih hoca için değil.. benzer durumdaki tüm tutuklu ve hükümlüler için
eşit – hakkaniyetli ve adil uygulama yapılmalıdır.. Çünkü yasa önünde herkesin eşitliği üstün ve evrensel bir hukuk kuralıdır (normudur); Anayasa md. 10!
Sevgi ve saygı ile.
15 Ocak 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
====================================
Gelecek Atölyesi / Prof.Dr.Fatih Hilmioğlu ve Hasta Mahpuslar
Dr. Cem Şahan
Prof.Dr.Fatih HiImioğlu’nu Gastroenteroloji ile ilgili bilim Kongrelerinden tanırım.
Akılcı ve bilimsel yaklaşımlarından etkilenmemek mümkün değildi. Uzun zamandır tutuklu. Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu karaciğer kanseri ile mücadele ediyor. Şubat 2009’da cezaevine girdikten sonra Hilmioğlu’nun hastalığı cezaevi şartlarında denetim altına alınamadı ve hızla ilerledi. Hastalık zordur. Kanser hastalığı ile yaşamak daha zordur. İlerlemiş Kanser hastalığı ile yaşamak çok daha zordur.
Ben bir hekimim. Ben bir insanım. Ben bir babayım.
Ben hiçbir insan evladının bile bile ölüme terk edilmesini kabul edemem.
İnsan olarak. Baba olarak. Hekim olarak.
Evet,
- Türkiye cezaevlerinde ağır hasta tutuklulara karşı suç işlenmektedir.
Cezaevlerindeki ağır hasta tutuklu ve hükümlülere karşı işlenen suçlara ilişkin;
– İnsan Hakları Derneği (İHD),
– Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES),
– Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ile
– Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından
8 Ocak 2014’te basın toplantısı düzenlendi.
- CEZAEVİNDEKİ AĞIR HASTA TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERE KARŞI İŞLENEN SUÇLARA SON VERİLMELİDİR
Türkiye cezaevleri her geçen gün daha ağırlaşan, hiçbir hukuk normunun açıklayamayacağı, hiçbir vicdani ilkenin kabul ettiremeyeceği biçimde, can yakıcı bir gerçekle karşı karşıya kaldığımızı anlatıyor:
Ağır hastalığı olan tutuklu ve hükümlüler, siyasal bir ısrarla serbest bırakılmıyor;
adeta ölüm cezasına mahkûm ediliyorlar.
Adalet Bakanlığı’nın 02 Aralık 2013 tarihli açıklamasına göre
cezaevinde 144.212 insan bulunmaktadır.
Türkiye tarihi açısından büyük bir utanca işaret eden bu kapatılma,
yine Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre son 13 yılda 2300 insanın cezaevinde yaşamını yitirmiş olmasıyla birlikte değerlendirildiğinde,
maalesef sayıların soğuk yüzü bile sorunun yakıcılığını ortaya koymaktadır.
İnsan Hakları Derneği ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı 2013 yılı verilerine göre cezaevlerinde 163’ü ağır olmak üzere 544 hasta tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Üstelik 544 insan yalnızca seslerini bize ulaştırabilenleri
temsil etmektedir.
Verili durum sağlık hakkına erişimde yaşanan adaletsizlik, uygun nitelikte
sağlık hizmeti sağlamaya elverişli olmayan fiziksel koşullar ve tecrit uygulamalarının tetiklediği olumsuzluklarla birlikte daha ağır bir tablonun varlığına işaret etmektedir.
Hastalıklarının tedavisi cezaevinde olanaklı olmayan yahut hastalığının son evresine gelmiş, kendi kendine bakamayan, acil olarak serbest bırakılması gereken hastaların cezaevinde tutulmaya devam edilmesi, yaşamlarını ıstırap içinde geçirmek dışında
başka bir hak tanımayan siyasal tutumun tüm topluma maalesef tabut teslim etmeyi tercih ettiği anlamına gelmektedir.
Anayasa’nın 104. maddesine göre; Cumhurbaşkanı
“.. sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ve kaldırmak..” yetkisine sahiptir.
Adlî Tıp Kurumu’nun sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hallerinden birinin bulunduğuna karar vermesi durumunda bile Cumhurbaşkanı, af yetkisini kullanmama konusunda takdir yetkisine sahiptir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu yetkisini
2008 yılından 17 Mayıs 2012 tarihine dek yalnızca 26 hasta için kullanmıştır.
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 16. maddesinde “Hükümlünün hastalığının yaşamı için kesin tehlike teşkile ettiğine Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam donanımlı hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor gereği karar verilen” kişilerin infazlarının ertelenebileceği düzenleniyor olsa da; bilindiği üzere, bu madde yine Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 116. maddesine karşın hasta tutuklulara uygulanmamaktadır. Dahası, hasta tutuklu ve hükümlülerin Adli Tıp Kurumu’ndan onay alması ise başlı başına yıldırıcı niteliktedir.
Adalet Bakanlığı’nın belirlediği tam donanımlı hastanelerden alınan raporlar
Adli Tıp Kurumu’nda haftalarca, aylarca bekletilmekte, kimi zaman hastalar
ring araçlarıyla saatler boyunca süren yolculuklarla İstanbul Adli Tıp Kurumu’na çağrılmakta ve çoğu dosya ret kararı ile geri gönderilmektedir. Hastaların bekletildiği koşulların olumsuzluğu ve rutin tedavilerinin sürdürülememesi hastalıklarının
daha da ağırlaşmasına neden olmaktadır.
Anımsatmak isteriz ki; 5 Mart 2013’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Gülay Çetin / Türkiye kararı ile ağır hastalığı olan tutukluların korunmasına yönelik varolan düzenlemelerin yeterince açık, öngörülebilir ve etkili olmadığını hüküm altına almış; tutuklu ve hükümlülerin Adli Tıp Kurumu tarafından kurul raporlarına karşın tekrar muayeneye çağırılması ve bu durumun gecikmeye neden olması eleştirilmiş ve Türkiye işkence yasağını ihlal ettiği için mahkûm edilmişti.
Yine, 24 Ocak 2013’te kabul edilen 6411 sayılı yasayla hasta hükümlülerin infazının ertelenmesi açısından olumlu bir düzenleme getirilmiş gibi sunulan koşullar, hükümlünün “maruz kaldığı ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle yaşamını yalnız idame ettirememesi” ve “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi” şeklindedir. Bu düzenleme ancak devletin güvenliğini kişilerin
sağlık hakkına erişiminden öncelikli kabul eden siyasal tutumun bir ifadesi olarak değerlendirilebilir.
Kamuoyunda Adli Tıp Kurumu’nun yarattığı engele karşı oluşan tepki ile yapılan değişiklik ne yazık ki, hasta tutuklu ve hükümlüler için yeni bir kilide dönüşmüştür. Nitekim Adalet Bakanlığı’nın açıklamalarında söz konusu yasal düzenlemeden sonra
28 Mayıs 2013’e dek yalnızca 50 hastanın serbest bırakıldığı belirtilmekte ve yalnızca
3 kişinin Terörle Mücadele Yasası gereği hükümlü ya da tutuklu olan kişiler olduğu
ifade edilmektedir.
Maalesef biliyoruz ki; adli tıp raporu beklerken, adli tıp raporu olmasına karşın
toplum güvenliği bakımından tehlike ya gibi gerekçelerle yahut anılan düzenlemenin tutukluları kapsamadığı iddialarıyla birçok hasta bu bekleme veya
insan yaşamını hiçe sayan reddetme nedeniyle cezaevinde yaşamını yitirdi.
Yine maalesef biliyoruz ki; cezaevlerinde onlarca kişi hastalıklarının son dönemini başkalarının yardımına muhtaç halde yaşamını devam ettirmeye çalışıyor.
Bir başka gerçek ise, tedavi için adres gösterilen hastanelerdeki mahkum koğuşlarının
bu hastaların tedavisi için gerekli fiziksel koşullardan ve anlayıştan yoksun olmasıdır.
Bu kurumların sivil denetim mekanizmalarına açık olmaması nedeniyle,
koşulların gözlemlenmesi için yaptığımız başvurular reddedilmiştir.
Daha da gecikilmesi durumunda onarılamayacak bu vahametin ortaya konulması açısından, elimizdeki 163 ağır hasta tutuklu ve hükümlü listesinden kamuoyuna da yansıyan kimi örnekleri paylaşmak istiyoruz:
– İnsan Hakları Derneği,
– Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES),
– Türk Tabipleri Birliği ve
– Türkiye İnsan Hakları Vakfı
olarak ilgili tüm kurumlar gibi, değişik düzlemlerde kezlerce gündeme getirdik.
- Ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılmaması,
işkence suçu işlenmeye devam edildiği anlamına gelmektedir.
Geri dönüşü olmayan sonuçları önlemek mümkündür.
Cezaevinde hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevinde olmayanlarla eşit bir şekilde
sağlık hakkına erişim hakkı vardır. Ve bu hizmeti vermek devletin sorumluluğu altındadır. Türkiye, 09.12.2003’te onaylanan
“Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi‘nin ve AİHM kararlarının gereklerini yerine getirmek ve tüm tutuklu ve hükümlülere uygun nitelikte,
adil bir şekilde sağlık hizmeti vermek ve serbest bırakılma dâhil olmak üzere,
tüm hak ve özgürlüklerine saygı göstermek zorundadır.
Ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde yaşamını yitirmesi halinde insanî önlemleri almakla yükümlü olan yargıçlar, savcılar, güvenlik raporu düzenleyenler
birinci derecede sorumlu olacaktır.
Konu insan yaşamı olduğunda geçen zamanın ölüm getirdiği gecikmelere yol açan,
dahası kimi yanlı tutumlar sergilediği bilinen Adli Tıp Kurumu raporları yerine, kişilerin cezaevinde kalıp kalamayacaklarına ilişkin bağımsız tıbbî kurul raporlarının yeterli görülmesi gerekmektedir.
Türkiye cezaevlerinde hiçbir insani, vicdani ve hukuksal değerle bağdaşmayan
ağır bir insan hakkı ihlali söz konusudur.
Bu ihlali ortadan kaldıracak ve çözümün önünü açacak adımlar acilen atılmalı ve
ağır hasta tutuklu ve hükümlülere karşı işlenmekte olan işkence suçuna son verilip, hastalar derhal serbest bırakılmalıdır.
HekiMedya