Etiket arşivi: Prof. Yaşar Nuri Öztürk

Saray’a para dayanmıyor! Ve Çocuk tecavüzleri!

Saray’a para dayanmıyor!
Ve 
Çocuk tecavüzleri!

portresi

Rahmi Turan
SÖZCÜ
, 19.09.2016

(AS : Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

İster kaçak olsun, ister olmasın, gerçek şu ki, Beştepe Sarayı artık Türkiye’nin siyaset merkezi haline geldi.
En önemli kararlar orada alınıyor. Bu arada Saray’ın masrafları da rekorlar kırıyor!
Yılbaşında 434 milyon lira olan Cumhurbaşkanlığı ödeneği, yılın ilk yarısında 278 milyon liralık bir artışla 712 milyon 844 bin liraya yükseltildi.
Abdullah Gül‘ün son yılında 199 milyon 500 bin lira olan ödenek, Tayyip Erdoğan geldikten sonra yüzde yüzlük bir artışla 397 milyon lirayı aştı.
Bu da yetmedi, harcamalar önce 434 milyon, sonra 712 milyon lira oldu ama bu da yetmedi!
* * * * *
CHP İstanbul Milletvekili Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi Aykut Erdoğdu:

  • “Bütçe devletin mali disiplininin belgesidir. ‘Şu kadar gelir elde edeceğim, şu kaynaklardan sağlayacağım, şuralara harcayacağım’ demektir. Çadır devletine döndüğümüz için söz verilen giderlerin çok daha üstünde harcama yapılıyor. Eminim ki, bu para da yetmeyecek, ilerideki aylarda ek ödenek alınacaktır. Saray’a para dayanmıyor. Kayıtsız, kuralsız harcamanın, lüks, şatafat ve israfın faturasını ise her zamanki gibi halk ödeyecektir.” diyor.Aykut Erdoğdu, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak böyle eleştiriyor ama yapılan harcamalarda hiçbir değişiklik olmuyor.

    *****

Çocuk tecavüzleri!

Atatürk için, birçok yabancı yazar, yüzlerce kitap yazmıştır. Bunlardan biri de 1901 ile 1983 yılları arasında yaşayan Fransız tarihçi, yazar ve askeri uzman Jacques Benoist Mechin’dir.
Mechin’in ülkemizde en çok bilinen eseri “Kurt ve Pars” adlı kitabıdır.
O kitapta Mechin, Atatürk‘ün şu sözlerini yazar:

  • “Ben çocuk bayramı tesis ettim. Neden? Çocuklara hürmet edilmesini temin ve onların zaafından yararlanarak onlara eziyet ve hayvan gibi muamele edilmesini önlemek için yaptım. Bu tedbirim, milletin geleceğine bir saygı olarak görülmelidir.”

Atatürk, sanki günümüzde yaşanan çirkinlikleri 93 yıl öncesinden, olağanüstü sezgisiyle tahmin ediyor gibiydi…

* * * * *
Gerici bazı yurtlarda küçük erkek çocuklarının başına gelenler ortaya çıktıkça, bunlardan nefret ediyor, tüm sorumluları lânetliyoruz.
On çocuğa tecavüz eden son tecavüzcü, çocuk başına 50 küsur yıldan toplam 508 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm edilmiş, fakat… Yasalara göre bu sapık en fazla 32 yıl hapis yatacak!
Çocuk tecavüzlerinin hepsi ortaya çıkmıyor maalesef… Kim bilir daha başka ne facialar var? Bu konuda çok zayıf kalınıyor. Yazık!

=====================================

Dostlar,

Tam bir oryantal çelişkiler tablosu değil mi??
Bir yandan ülkede bacak kadar masum çocukların ırzına geçiliyor, sıklıkla aile içi “sapık büyükler” tarafından ve bu iğrenç insanlık suçu “insest” olguları halının altına süpürülüyor;
bir yanda ise Tayyip beyin sarayının giderlerine bu yoksul halk yetişemiyor.. Bunca ölçüsüz ve Bütçe yasasına / namusına aykırı harcama yapanlar ise kendilerince “Müslümanlığı” kimseciklere bırakmıyor!?.. Onların secde gören alınları, herhalde bu günahları işlemelerine
vize veriyor!? Ya da secdeye varan alınlar bu tür eylemlerin maskesi – korunağı mı oluyor?

Vah Türkiyem vaaah vaaahhh..

Bunca kokuş(turul)an bir toplum, zerrece kuşku yok, bedelini en ağır biçimde diyalektik olarak kaçınılmaz biçimde ö-de-ye-cek-tir..

Ya da “ilahi” bakacaksanız, Allah bile bunca pisliğe tahammül edemeyecek ve merhum Prof. Yaşar Nuri Öztürk‘ün çok yerinde deyimiyle bu “kötülük toplumu” nu en şiddetli biçimde mutlaka cezalandıracaktır.. Gerçekte bunca zillet ve sefalet, aslında söz konusu kokuşmanın kaçınılamaz bedeli olarak ödenmiyor mu? Yoksa rastlantı mı??

Halk otobüsünde tutamak demirlerine asılarak bir yobazın şortlu genç hemşire Ayşegül’e uçan tekme savurması ve gerekçeleri, içine sürüklendiğimiz yangının bir başka alameti değil mi??

AKP  – RTE otoriter – totaliter monarşik iktidarı bu hazin çöküşe çare olabilir mi?
Neden olan ve neden olmaya devam eden çözüm üretebilir mi?
İlkokul çocuklarına “Arapça” dayatması, herhalde en saf iyimserleri bile uyarmalıdır!

AKP – RTE’nin artık kendini toplaması için pek zaman kalmadı korkarız..

Ülke göz göre bir iç çatışmaya sürükleniyor!
Görmeyen ve duymayan aymazdır (gafildir)!
Görüp – duyup düzeltmeyen yetkililer, devlet ehli sapkın (dalalet içinde)ve hatta haindir!

Sevgi ve saygı ile.
20 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Gaziantep’te bu gün 9 aylık bebeğe tecavüz edildi!

Gaziantep’te bu gün 9 aylık bebeğe
tecavüz edildi!

(AS : Bizim irdelememiz haberin altındadır. Mutlaka okunsun dileriz..)
Dün Gaziantep’te bir grubun, turistleri ‘Ahlaksız adamlar, defolun’ diye kovması kameralara yansımış ve büyük tepki toplamıştı.
Bu gün Gaziantep’de 9 aylık bir bebeğe tecavüz edildi!
Dün Gaziantep’te tarihi ve turistik yerleri gezen Güney Koreli 5 turiste, cami avlusunda bir grup ‘Misyonerlik yapıyorsunuz, Ahlaksız adamlar, defolun gidin’ diyerek saldırmıştı. Yaşanan bu olaydan sonra bir Gazantep’ten bir utanç verici bir haber daha geldi.
Daha önce İslahiye ve Nizip’te onlarca Suriyeli çocuğun tecavüze uğraması olaylarının ardından yeni bir skandal yaşandı. Çocukları koruyamayan devlet, Suriyeli 9 aylık bebeğin tecavüze uğramasına da engel olamadı. Birgün‘den Hüseyin Şimşek’in haberine göre Antep’in İslahiye ilçesinde 9 aylık Suriyeli kız bebeği tecavüze uğradı.
İç savaştan kaçarak Antep’in İslahiye ilçesine yerleşen ve burada günü birlik tarım işçisi olarak çalışan ailenin 9 aylık kız bebeğine tecavüz edildi. Çalıştıkları tarlada bebeğini korumak için bir çadır kuran Suriyeli anne, bebeğini kontrol etmek için çadıra gittiğinde dehşet manzara ile karşılaştı. 9 aylık kız bebeğinin tecavüze uğradığını anlayan anne, İslahiye Devlet Hastanesi’ne gitti. Acil serviste müdahale edilen bebeğe, doktorlar tecavüz edildiği tanısı koydu.

Polis ve jandarma 9 aylık bebeğe tecavüz eden zanlının bulunması için çok yönlü soruşturma başlattı.

Güncelleme : Gaziantep’in İslahiye İlçesi’nde çiftlikte çobanlık yapan S.D. günübirlik çalışan Suriyeli ailenin 9 aylık kız bebeğine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Gaziantep Valiliği, çobanın tutuklandığını, mağdur ailenin koruma altına alındığı açıkladı. (Yurt Gazetesi haber kapısı, 20.08.2016)

==============================================

Dostlar ne demeli??

Moleküllerimize dek isyan durumundayız..
Bu bir dehşettir, vahşettir, kıpkırmızı toplumsal – ahlaki… alarmdır!

Aşağıda yazacaklarımız biraz ağır kaçaacak ama çare yok, iğrenç ibreti birlikte sorgulayalım :

Türkiye halkının %99.9’a dek varan oranlarda Müslüman olduğunu söyler pek çok kimse. Özellikle laiklik karşıtı kesimlerde bu söylem adeta bir silah gibi kullanılır ilkellikle, cehaletle. Biz elbette o düzeye düşmeyceğiz ama;

  • 9 aylık bebeğe tecavüz eden insan müsvettesi yaratık, bu durumda % 99.9 Müslümandır!?Ne buyurulur??İmam – Hatipleri, İlahiyat Fakültelerini (ezici çoğunluğu asla fakülte sayılamaz!) hesapsız – kitapsız anormal sayıda artırıp insanları yobazların, ahlaksız tarikatçıların, cincilerin, din – iman tacirlerinin, uçkur düşkünlerinin.. eline bıraktıkça olacağı bu.. (böyle olmayanları ayırıyoruz..)
  • 3 milyon Suriyeli garibe necip milletimiz böylece “ensar” olmuş oluyor öyle mi!?..
    Yoksa her bakımdan acımasız – ahlaksız – sefil sömürü malzemesi mi bu gureba??

Tarihte pek az millet bunca zillete düşmüştür korkarız.
AKP – RTE’nin 14 seneyi bulan “Lanetli Yıllar” ı bakalım daha ne bela ve utançlar getirecek!

Eyyy zerrece vicdan sahibi AKP’liler!

Siz hiç düşünmez ve sorgulamaz mısınız, nedendir bu melanet?
Oysa aklınızı kullanın, sorun – düşünün diyor Kur’an pek çok yerinde?
Kaçınız kutsal kitabı anlayarak 1 kez olsun okudu?
Yoksa size hiç anlamadan, Arapça hafızlık mı dayatıldı?? Niçin, sorguladınız mı ??
Bildikleriniz – bildiğinizi sandıklarınız kulaktan dolma tevatür mü?? Neden??

Daha ne kadar zillete göz yumacak ve katlanacaksın ey ümmet (ortada millet yok!) ??

Merhum Prof. Yaşar Nuri Öztürk ölümcül tanıyı koydu ve kitabını yazdı :

KÖTÜLÜK TOPLUMU (2015, 3. bs. Yeniboyut yay.) 

Okuyun ve gaflet uykusundan uyanın, kendinize gelin, biraz olsun insan olun, insan!!

Sevgi ve saygı ile.
19 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Ekleme : Gaziantep’in İslahiye İlçesi’nde çiftlikte çobanlık yapan S.D. günübirlik çalışan Suriyeli ailenin 9 aylık kız bebeğine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla gözaltına alındı.Gaziantep Valiliği, çobanın tutuklandığını, mağdur ailenin koruma altına alındığı açıkladı. (Yurt Gazetesi haber kapısı, 20.08.2016)

İSLAM BİLGİNİ ASHMAWİ’den KİNDAR İSLAMCILARA DERS

İSLAM BİLGİNİ ASHMAWİ’den KİNDAR İSLAMCILARA DERS

resmi_portresi

 

 

Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN

 

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

İslam dünyasının iki büyük ismi var: Türkiye’de Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Mısır’da Said el Ashmawi’dir. Her ikisi de İslam’ın siyasallaşmasına, bilim ile, akıl ile ve dürüstlükle karşı çıktılar. İslam’ın din olarak kalmasına katkıda bulundular.

Sibel Özbudun, Mısır’ın Devlet Güvenliği Divanı’nın başkanı  ve aynı zamanda Cairo Üniversitesinde hukuk bilimi hocası Muhammed  Said Ashmawi‘nin “İslam” adlı 1987’de yayınlanan kitabını  1993 yılında dilimize çevirmişti. Kitabın Türkçe çevirisinin 14’üncü sayfasında Abbasi devletinin ilk halifesi El Saffah’ın tüyler ürpertici vahşetini şöyle anlatmaktadır:

İlk Abbasi Halifesi Ebu’l el Saffah, hayatta kalan Emevileri sarayına davet ederek tüyler ürpertici  tarzda öldümtüş, ardından henüz soğumamış cesetleri üzerine halı ve sofra örtüsü serdirerek komutanlarıyla birlikte üzerlerinde yemek yemiş, karnını doyurduktan sonra da bundan daha lezzetli bir yemek yemediğini söylemiştir.

Kutsal kitabın mürekkebi kurumadan İslam, iki devletinin en kanlı savaşımını yaşamıştı. Çünkü iktidar hırsı, İslam’ın önünde yer alıyordu, şimdiki gibi.

Emevilerin son halifesi Mervan II’yi Mısır’a kadar kovalayan  Suriye Valisi Abdullah b. Ali nasıl bir sonuçla karşılaştı? Ebu Müslim’in üzerine yürüyeceğini öğrenince 17 000 Horasanlı askeri bir gece içinde öldürtmüş, buna karşın Ebu Müslim karşısında yenilgiye uğrayarak yedi yıl tutsak kaldığı harab evin yıkıntısı altında can vermişti.

Kitabının başında bunları niçin yazıyor Said el Ashmawi? İslam’ın böylesi cinayetlerden uzaklaşabilmesi için  o dinin siyasallaşmaması gerektiğini  ileri sürüyor ve Türkçeye çevrilen kitabının 17. sayfasında şunları yazıyor:

Dinsel siyasetin sloganları çeşitli biçimler almaktadır. Egemenlik yalnız Allah’a aittir (gibi) İslam rejimini kurmak için dinsel hükümet gereklidir, düşman yönetici ve aydınlara karşı cihad açılmalıdır, dar’ül harp, dar’ül salam’a (sallallahü aleyhi ve sellem’in kısaltılmışına) eklenmelidir. Aksi halde ona savaş açmak gerekir, gayri Müslimlerden haraç alınmalıdır. İslam, din ve adalettir. Müslümandan başka milliyet, İslam ümmeti dışında mensubiyet olamaz.

Bütün bu kestirmece sloganlar, propaganda kurallarına uygun,yani özgün ahlâksal değerleri göz önünde bulundurmaksızın kişiyi doktrine edinceye dek tekrar tekrar ve başına vurma esası uyarınca işlemektedir. Bu mesafeyi, siyasal ve eylemci İslamî köktendincilik arasında görebilmek için bilimsel temelleri tartışmaya açmak gerekli…

Said el Ashmawi’nin 1987’de yazıklarını bugün Türkiye’de AKP iktidarı İslam’ı siyasallaştırarak uygulamaya başlamış ve  başlangıçtaki başarısını; cemaet egemenliği yandaşlığıyla  ele geçirerek sonraları o cemaetleri kendisine özgü yargısıyla birlikte yok oluşa sürüklemiştir. Bugün artık Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerini ters yüz etmeye sıranın geldiği sanılmaktadır ki; bunun AKP’nin sonunu getireceğinin halâ farkında değildirler. Çünkü AKP iktidarının hıyanete varan gafleti  milyonlarca Mustafa Kemal’leri yarattı.

AKP’nin aksak iktidarının İslam dininin insancıl ve çağcıl Ayetlerine nasıl ters düştüklerini görelim:

Nisa Suresi’nin 58’nci Ayetinde “İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle mi hükmediyor?” R.T. Erdoğan ve yandaşları  Maide Suresinde 8. Ayet’te “Bir topluluğa duyduğunuz kin siz adaletten saptırmasın” hükmüne saygı duyuyor mu? Nahl Suresinin 90. Ayeti ve de Mümtehine Suresi’nin 8. Ayetleri, “Allah’ın adalet ve iyilik yapmayı ve sizi yurtlarından çıkarmayan kimselere iyilik etmeyi adaletli davranmayı” önermesine saygı duyduklarını ileri sürebilir misiniz? Yalancı tanıkların ifadeleriyle binlerce yurtseverin Silivri ve Hasdal zindanlarına atılmasının adaletsizliği yine yargı kararlarıyla ortaya çıkmadı mı? Maide Suresinin 42. Ayeti “Allah’ın adalet yapanları sevdiğini” anımsıyor mu R.T. Erdoğan ve beraberindekiler.  Saff Suresinin 3. Ayetinde yapamayacağınız şeyi söylemenin Allah yanında ne büyük, ne çirkin kabahattir..” kuralına uyuyor mu,  AKP’nin yetkili üyeleri ve R.T. Erdoğan?

İslam’un kutsal kitabında bu hükümlere ve ASR Suresine niçin saygı duymuyorlar? Çünkü İslam dinini siyasal araç olarak kullanmanın peşindeler. Mısırlı  Said El Ashmawi, siyasallaşan dinin din olmaktan çıkacağını haklı olarak ileri sürmekte. Kitabının başlarında siyasallaşan dinin tüm sakıncalarını anlatırken Said el Ashmawi, aslında AKP iktidarını bizlere tanıtıyor gibidir.

Islam tarihinde zulüm  zulmü ve şiddet şiddeti yaratmıştır. 20’nci yüzyıl sonunda bunun en bağnaz örneklerini Iran-Irak savaşında gördük. İslamın İslamı yok etmeye çalıştığı o savaşta  ne yazık ki her iki taraf da ölen askerleri için  şehit oldukları açıklanmıştı!

Ülkemizde de İslam siyasallaşmayı sürdürürse, kendine özgü meczuplarını yaratacaktı elbet. “ Hak ve Hakikat” adında parti kuran Dursun Güneş adlı bir meczup “kesmeye geliyoruz, kesmeye!”  diye bağıracaktır elbet.

Ashmawi, tüm insanlık için olduğu gibi Islam için de gerekli  ”Renaissance”ın  gerçekleşmesinin   yaşamsal önemde olduğunu vurgulamakta ve kitabının 19’uncu sayfasında şunları yazmaktadır:

Din ile siyaseti birbirinden ayırırken, siyasal eylemin ne kutsal ne de yanılmaz olan basit ölümlerin bir nedenidir ve yöneticilerin Tanrı’nın değil, halkın tercihi olduğunu nitelemek istiyoruz. Bu ayırımı,  laiklik yani dinsizlik olarak nitelemek, ancak ortalığı karıştıran ve bulandıran partizanca bir fanatizmin eseri olabilir. Çünkü ancak bu (din ile siyaseti birbirinden) ayırım İslam’a hizmet eder ve onu yüceltir, siyasal amaçlarla sömürülmesinin önüne geçer.

Said el Ashmawi, Mısır’da bunları yazarken 30 yıl sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetinde TBMM başkanı seçilen İsmail Kahraman adlı kişi, “laiklik” ,ilkesi Anayasa’dan kalkmalıdır diyebilmektedir. Aslında  İslamı mezhep ve farklı yorumların neden olduğu cinayetlerden kurtaracak tek  araçtır laiklik ilkesi, bunun ayırdında değil.

Bugün komşu İslam ülkelerinin barış  içinde birbirlerini öldürmeden yaşayabilmesinin, bilim ve teknolojide geri kalmışlığını gidermenin çözümüdür laiklik ilkesi.

Laiklik ilkesini anlayabilmek için belli bir kültür düzeyinde tutarlı olmak gerekir.

Böyle biline çare buluna. 24.6.2016

Dr. Ölçen

==============================================

Dostlar,

Cumhuriyetimizden 1-2 yaş daha kronolojik olarak büyük olan değerli aydın, bilge insan  Sayın Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN’in yukarıda aktardığımız makalesi çok önemlidir..

Dini siyasete alet ederek insanları, merhum Prof. Yaşar Nuri Öztürk‘ün çok önemli kitabına ad olarak verdiği biçimde ALLAH İLE ALDATMA‘ya çalışanların bağışlanır yanı yoktur. Bu utanmazlığı Ortaçağ’da Katolik Kilisesi ve sözde Hıristiyan din adamları, başta Papa, yapmaktaydı. İslam hala, Hıristiyanlığın 500 (beş yüz!) yıl önceki sefil durumunda ne yazık ki.. RTE de önceki günlerde bu acınacak durumu kabul ve itiraf etti ve sorunu Kuran’ın iyi okunmamasına bağladı. Ancak bu konuşması bir hafızlık kursu törenindeydi! Yani Kuran’ı Arapça, anlamadan ezberleme!? Yine nafile çaba..

Tanrı kutsal kitabı üstelik de bilmediğimiz bir başka dilde ezberleyelim diye mi yolladı, anlayıp uygulayalım diye mi? “Müslümanlar” akıllarını da kökten teslim edeceklerine minik minik sorular sorsalar ya? Korkmasınlar, dinden çıkmazlar. Şimdiki durumda zaten din içre değiller ki! Hem Kuran bilmem kaç yerinde “Siz hiç düşünmez misiniz?” diye uyarmaz mı??

Bir süre daha dirense de, Türkiye’de de Diyanetin kapısına “95 Tezi” asacak yerli Martin Luterler çıkacaktır.

Belki de Luter’in andığımız görkemli Manifestosu’nun 500. yılında, 2017’de!

Bu kadim topraklar ve uygarlık; Hallac-ı Mansur’u, Pir Sultan’ı, Hacıbektaş Veli’yi, Yunus Emre’yi, İbni Haldun’u, İbni Sina’yı, İbni Rüşt’ü, Farabi’!yi, Al Gebra’yı, Harun Reşit’i, Nizam-ül Mülk’ü, Prof. Aziz Sancar’ı, Prof. Yaşar Nuri Öztürk‘ü ve Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK‘ü doğurmadı mı?? Direniş boşunadır, meczuplar ve mensuplar tarihin tekerlekleri altında ezilecektir.

Çareyi kadim İmanuel Kant 1784’te yazdığı ünlü ve görkemli “AYDINLANMA ÜZERİNE” adlı makalesinde göstermişti :

  • SAPERE AUDE! SAPERE AUDE! SAPERE AUDE! …
    (Aklını kullan, aklını fark et, aklın var, kullan onu, kulan onu, aklını kullan!!)

Selam olsun insan aklının özgürleşmesine ve ayağa kalkarak bir kez daha
HOMO ERECTUS (2 ayağının üzerine kalkan insan) olma kavgasına!
Büyük ATATÜRK yaşamda en gerçek yol göstericinin AKIL ve BİLİM olduğunu
haykırmadı mı? Bizlere bıraktığı biricik tinsel kalıtın (manevi mirasın) AKIL ve BİLİM olduğunu bir an bile unutursak maliyeti nice olur?

Söyleyelim, çoook ağırdır : Birkaç yüzyıl sürebilecek bir karanlık tarihsel döneme batış!

Sevgi ve saygı ile.
24 Haziran 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Türkiye’de hafız sayısı 120 bini aştı!

Türkiye’de hafız sayısı 120 bini aştı!

Diyanet İşleri Başkanlığı Din Eğitimi Genel Müdürlüğü Yaygın Din Eğitimi Daire Başkanı Bünyamin Albayrak, 1976’dan başlayarak kayıtları tutulan hafızların toplam sayılarının
2015’te 120 bin 80’e ulaştığını söyledi.

Malatya’nın Darende ilçesinde müftülüğe bağlı Hulusi Efendi Erkek Yatılı Kur’an Kursu’ndan mezun olan 16 hafıza icazet belgelerinin verildiği törende konuşan Albayrak, Türkiye’de 1300 yatılı olmak üzere toplam 15 bin Kur’an kursunda 61500 öğrencinin yatılı kaldığını kaydetti.
Bu öğrencilerden 30 bininin hafızlık için çalıştığını aktaran Albayrak,

“Bu yıl Malatyamızda 59, Türkiye’de ise 6150 dolaında hafızımız diplomasını aldı.
1976’dan beri kayıtları tutulan hafızların toplam sayıları 2015’te 120 bin 80’e ulaştı.
1932’de 9 kişi ile başladığımız bu yolda bugün 19850 kadrolu Kur’an kursu olmak üzere toplamda 40 bin hocamızla 1 milyon 150 bin vatandaşımıza 2014-2015’te Kur’an hizmetlerini ulaştırdık.” diye konuştu.

Malatya Valisi Süleyman Kamçı hafızlara çeşitli hediyeler verirken, kimi iş adamlarının ise
para ve altın hediye etmesi dikkat çekti.
(http://www.aydinlikgazete.com/turkiye/turkiyede-hafiz-sayisi-120-bini-asti-h77512.html)

================================

Dostlar,

Ne demeli, nasıl başlamalı??
Yobaz mevziye girmiş, elinde “din düşmanı” yaftası, yapıştırmak üzere bekliyor..

Gencecik çocuklara bilmedikleri bir dilde (Arapça), anlamını kavramadan, gırtlak yapılarına uyumsuz karmaşık seslerle yüzlerce sayfa tutan ağır bir metni ezberletmek niyedir ki??

114 Sure ve 6666 ayet.., basılı Kur’anlarda görüyoruz ki birkaç yüz sayfadan eksik değil.
İslamın kutsal kitabı insanlara ezberlesinler diye mi gönderildi, anlayıp uygulasınlar diye mi?
Bacak kadar çocuklar, Din gibi soyut ve karmaşık kavramlar karşısında zaten bocalamada.

Yine de, birtakım ödüllerle, ezici çoğunluğunun sahipsiz yoksul çocukları olduğundan
emin bulunduğumuz bu garip yavrulara uygulanan ZİHİNSEL SOYKIRIM nasıl açıklanır??

Peygamber döneminde gelen ayetler, hurma yapraklarına yazılmaya çalışılıyor,
başkaca hiçbir kayıt ve aktarma yöntemi olmadığından belleklerde tutulmaya çalışılıyordu.
Ama günümüzde öyle mi?? Özellikle sanal kayıt ortamları olağanüstü  gelişti..
Tırnak boyutunda bir yongaya (chip) Kuran’ın onlarca dilde çevirisini (meal, tefsir, interpretasyon…) sığdırmak olanaklı. Cep telefonlarında bile üstelik sesli kayıt ve dinleme olanağı var. Aranan konu, uygun anahtar sözcüklerle taranarak saniyeler içinde bulunabiliyor.

İnsan aklının (nedense Müslüman olmayanların) eriştiği kıvanç verici bilimsel aşama ortadayken 1400 yıl geriye tutsak kalmanın ve bu zihinsel eziyeti el kadar çocuklara dayatmanın
İslam’a ne katkısı olabilir ki?? Başka hangi dinde var bu hafızlık??
Hem 120 bini aşan Hafızımız varken, hangi bilimsel katkıyı insanlık hizmetine sunduk?
Her şey Kur’anda var ise, o mesajı neden en önce Müslümanlar almıyor?
Üstelik binlerce ayeti ezberledikleri halde??

Efendiler, bu bir ZİHİNSEL SOYKIRIMDIR! Çocuklara ve insana zulümdür.
Bunun dinde yeri yoktur. Vazgeçiniz bu eziyetten.. Kur’anı anlyarak öğrenin ve öğretin.

1999’da Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz Kabuğu programında İslamcı Hafız Prof. Ahmed AKGÜNDÜZ ile tartışmacı idik. 9 kez “ben hafızım, sen bilmezsin, ben bilirim..” diye ısrar ederek Kur’anda “gılman” sözcüğünü olmadığını savlamıştı. Bilgisayarımıza takılı CD’de yüklü birkaç Kur’an mealinden ilgili ayeti (Tur 24) saniyeler içinde bularak yanıldığını kanıtlamıştık.

İnsan belleği yanılır.. Yüzlerce sayfa anlamı bilinmeyen – başka bir dildeki metin ezberlenemez! Çocuk beyinlerinin kapasitesi buna elvermez.. Kendimizi aldatmayalım..

Bizi linç etmeye girişmeden, hedef göstermeden… birazcık vicdan ile, insaf ile, kemal-i edep ile bir kez daha düşününüz efendiler..
Cenab-ı Hakkın rızası içinde değilsiniz, bunu siz de biliyorsunuz.. Bu ayrıca çok ızdırap verici..

Kuran eğitimi, 01.08.05, Cumh.

 

 

 

 

Kuran kursu yemini, Mayıs 05

 

 

 

 

 

 

Kuran kursu, Cum. 01.08.05

 

 

 

 

Kuran kursu, promosyonlu, 21.07.05, Milliyet

 

 

 

 

 

Cihat_yemini

 

 

 

 

 

Elleriyle_yerde_yemek_yiyorlar_Kuran_kursunda

 

Sevgi, saygı ve kaygı ile.
21 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kaynaklar:

Prof. Zekeriya Beyaz :
1. Kur’an-ı Kerim Meali
2. Güleryüzlü İslam (Gerçek İslam)
3. İslam, Şeriat ve Milli Laiklik
4. Gerçek İslam, Hikmetli Çağdaş Müslümanlık

Prof. Yaşar Nuri Öztürk
Türkiye’yi Kemiren İhanet ALLAH İLE ALDATMAK

vd.

Hiç işleri bakanı

Hiç işleri bakanı

Yılmaz Özdil
Yılmaz Özdil

SÖZCÜ, 13 Ekim 2015

Hüseyin Çapkın, polisti. İstanbul’a gelmeden önce, Mersin, Antalya, Gaziantep, Adana,
Bursa, İzmir gibi büyükşehirlerde emniyet müdürlüğü yapmıştı, mesleki tecrübesi zirvedeydi.
*
Celalettin Cerrah, polisti, İstanbul’a gelmeden önce emniyet müdürlüğü yapmıştı ama, hiç büyükşehirde görev yapmamıştı. Sorumluluğunu üstlendiği şehirler en fazla 250 bin nüfusluydu. Maalesef, İstanbul Emniyet Müdürü’yken, sinagoglar, banka, konsolosluk havaya uçtu, Hrant vuruldu.
*
Geriye doğru gidersek… Hasan Özdemir, polisti, İstanbul’a gelmeden önce Ankara, Samsun, Mersin, İzmir gibi büyükşehirlerde emniyet müdürlüğü yapmıştı. Kazım Abanoz, polisti, İstanbul’a gelmeden önce Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı’ydı. Ramazan Er, polisti, Diyarbakır, Adana, Ankara gibi, kalabalık büyükşehirlerde emniyet müdürlüğü yapmıştı. Kemal Yazıcıoğlu, polisti, İzmir emniyet müdürlüğü yapmıştı. Orhan Taşanlar, polisti, İzmir ve Ankara’da emniyet müdürlüğü yapmıştı. Necdet Menzir, polisti, Diyarbakır ve Kocaeli gibi büyükşehirlerde emniyet müdürlüğü yapmıştı. Mehmet Ağar, polisti, Ankara’da emniyet müdürlüğü yapmıştı.
*
Hamdi Ardalı, polisti. İstanbul’a gelmeden önce emniyet müdürlüğü yapmıştı ama, hiç büyükşehirde görev yapmamıştı. Sorumluluğunu üstlendiği şehirler en fazla 400 bin nüfusluydu. İstanbul Emniyet Müdürü’yken, ne Çetin Emeç kaldı, ne Turan Dursun, ne Hiram Abas, hepsini vurdular İstanbul’da… Dolandırıcılık, uyuşturucu, suç patladı. Hamdi Ardalı hac’dayken, İstanbul Adliyesi bile tarandı.
*
Ve şimdi, Selami Altınok.
Polis değil. Vali bile sayılamaz.
Çünkü, alt tarafı bir senedir valilik yaptığı Aksaray’dan başka valiliği yok. İstanbul’un Aksaray semtinin nüfusu, valilik yaptığı Aksaray şehrinden daha kalabalık… İstanbul’da hiç görev yapmadı. Görev yaptığı Anadolu ilçelerinin en büyüğü, 60 bin kişi filan.
*
Yukardaki kariyerleri ve neticelerini tekrar incelemenizi rica ederim. İstanbul’u üniversite olarak kabul edersek… İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Bursa gibi büyükşehirler, lisedir. Liseyi bitirmeden, üniversiteye geçemezsin. Büyükşehir tecrübesi olmayan emniyet müdürleri, kontrol edemez, kaçınılmaz olarak, İstanbul’da faciaya yol açar. Polis olmayan emniyet müdürü ise, resmen intihardır.
*
Selami Altınok’u küçümsemek manasında söylemiyorum… Bizzat kendisi “tanımaya çalışıyorum, farklı bir teşkilat, fazla ilgilenmediğim bir teşkilat, öğrenmeye gayret ediyorum” diyor. Daha ne desin?
*
Yanılmak umuduyla… Ama maalesef, yanılmayacağımdan emin olarak yazıyorum. Malum şahısların koltuğunu ve çocuklarını korumak için, 17 milyon insanın emniyeti, güvenliği, hayatı riske atıldı.
* * *
Buraya kadar okuduğunuz yazıyı… Selami Altınok’u İstanbul emniyet müdürlüğü koltuğuna oturttukları gün yazmıştım.
*
İstanbul’daki sadece 19 aylık görev süresi içinde, maalesef… Burakcan Karamanoğlu karanlık şekilde öldürüldü. Dolmabahçe Sarayı’na iki defa silahlı saldırı yapıldı. Çeçenistanlı kadın canlı bomba Sultanahmet’te patladı. Özbek din adamı Buhari, suikastla öldürüldü. Tacikistanlı muhalif lider Kuvatov, suikastla öldürüldü. ABD Başkonsolosluğu silahlı saldırıya uğradı. Sultanbeyli’deki Fatih Karakolu bombalandı. İstanbul’un göbeğindeki İstanbul Adliyesi basıldı, savcı Selim Kiraz rehin alındı, şehit edildi.
*
Bu büyük başarılarından (!) ötürü, ödüllendirildi. İçişleri Bakanı yapıldı. Ankara’nın göbeğinde, Türkiye tarihinin en ağır terör saldırısı meydana geldi, 97 insanımız katledildi.
*
Çünkü… “Hiç” işleri bakanıdır.
O’nun gibi tecrübesiz-yetersiz birini, hotantu kabilesinde bile emniyet müdürü yapmazlar,
çadır devletlerinde bile içişleri bakanı yapmazlar. İnsanlık tarihi defalarca kanıtlamıştır ki, liyakat hayatidir. Dolayısıyla… Testi kırıldıktan sonra Selami Altınok’u istifaya çağırmak hikayedir. Selami Altınok gibilerini, özel uçağıyla getirip, makamlardan makamlara oturtanın, istifa etmesi gerekir!
*****

LEVENT AĞABEY

Hani derler ya… Sen bizi güldürdün.
Allah da seni güldürsün. Yarın.

============================

Dostlar,

Ne ekleyelim ki kalem ustası Yılmaz Özdil‘in bu yazısınıa..
Çiçeği burnunda İçişleri Bakanı Selami Altınok hakkında dün Cüneyt Ülsever‘in yazısına da sitemizde yer verdik.. Her zamanki gibi altında da bizim yorumlarımız – katkılarımız var…
Bakılmasını, okunmasını dileriz.. (http://ahmetsaltik.net/2015/10/13/suruc-katliami-ile-ankara-katliami-arasindaki-fark/)

Bay RTE bu gün buyurmuşlar ki,
“Her olayda istifa mekanizmasını çalıştırmak doğru değil.”

  • 15-20  Kasım 2003 : İstanbul’da dinci teröristler çifte bımbalı saldırı yaptı, 57 kişi öldü,
    İSTİFA EDEN OLMADI
  • 22 Temmuz 2004 : Hızlandırılmış tren Sakarya Pamukova’da raydan çıktı, 41 kişi öldü,
    İSTİFA EDEN OLMADI
  • 25 Ağustos 2009 : İstanbul’da yaz ortasında sel felaketi yaşandı, 31 kişi boğularak öldü,
    İSTİFA EDEN OLMADI
  • 17 Mayıs 2010 : Zongulda’da Devlete ait maden ocağında (Karadon) grizu patladı,
    30 işçi öldü, İSTİFA EDEN OLMADI
  • 11 Mayıs 2013 : Hatay Reyhanlı’da Dinci IŞİD Teröristleri 2 bombalı araç patlattı,
    52 kişi öldü, İSTİFA EDEN OLMADI
  • 13 Mayıs 2014 : Manisa Soma’daki maden faciasında 301 işçi yer altında yanarak öldü,
    İSTİFA EDEN OLMADI (AKP’nin iktidar olduğu Kasım 2002 – Eylül 2015 arasında 12 yıl 10 ayda, kayda girebilen toplam 16058 işçi iş cinayetlerinde kurban oldu…)
  • 6-7 Ekim 2014 : Diyarbakır’da Hizbullah PKK’ya ateş açtı, İSTİFA EDEN OLMADI
  • 20 Temmuz 2015 : Şanlıurfa Suruç’ta IŞİD bomba patlattı, 34 kişi öldü,
    İSTİFA EDEN OLMADI
  • 10 Ekim 2015 : Ankara’da 2 canlı bomba patlarıldı, 97 insanımız öldü,
    İSTİFA EDEN OLMADI
  • PKK ve türevleri ile çatışmalarda Asker – polis – korucu – sivil yurttaş yitiğimizin sayısını
    bilen var mı??

Toparlayabildiğimiz bunlar.. (SÖZCÜ, 13.10.12 günlü haberinden de yararlanarak..)
Peki, hangi durumda bir devlet yöneticisi, bir politkacı istifa eder??
Bay RTE buyurmuşlar ki; “Her olayda istifa mekanizmasını çalıştırmak doğru değil.”
Bunca kanlı olayda AKP iktidarında hiçbir bürokrat ya da politik sorumlu istifa etmedi.

İSTFA MEKANİZMASI ne zaman çalıştırılabilir Bay RTE?
Kafanızdaki rakam, ölü sayısı kaçtır bir Bakanın istifası için?
Hükümetin istifası için?
Sizin istifanız için??
Binler, onbinler mi telef olmalıdır istifa denen onurlu davranışı akıl edip gerekeni yapasınız??
Toplamda bakarsanız o da olmuştur..
Salt 16058 işçi ölümü var 13 yıllık tek başına iktidarınızda.
Ve AKP iktidarı olarak bu işçi cinayetlerine “fıtratında var”, “güzel öldüler..” türünden açıklamalar getiren bir tiynettesiniz Başbakan ve Çalışma Bakanı düzeyinde!?..
Soma felaketinde Bakanlık müfetişlerinin Savcıyta ifade vermesine izin vermeyenn
Çalışma Bakanı da sizin takımınızdan..

İnsanlık tarihi sizi KAP KARA yazacak, kıp kırmızı yazacak..
Bunca zulüm Türkiye tarihinde görülmedi..
İntikamsa, Cumhuriyet’ten fazlasıyla alındı!

Prof. Yaşar Nuri Öztürk
‘ün vurguladığı gibi, 1071’den bu yana 1000 yılın zulmüdür bu.

Ve yine Prof. Yaşar Nuri Öztürk’ün isyanı ile,

  • Ben Tanrı olsam, ilk işim bu milletin belasını vermek olurdu…

    Bunu yaşıyoruz.. Sonu nereye varacak dersiniz eyyy AKP’liler ve Bay RTE???
    Bundan size hayırlı bir sonuç, selamaetli bir menzil çıkar mı??
    Bir kez daha düşünün, vicdanınızın –kaldıysa kırıntılarının– isyanını duyabiliyor musunuz??

    Sevgi ve saygı ile.
    14 Ekim 2015, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

Şiir köşesi : Ataol Behramoğlu; Nerde varsa böyle zulüm Çaresi isyan olmuştur

Şiir Köşesi…

Nerde varsa böyle zulüm
Çaresi isyan olmuştur…

YUNUS GİBİ

Kıran vurdu memleketi
Zalimler hakan olmuştur
Yedikleri yoksul eti
İçtikleri kan olmuştur.

Kula kulluk etmeyenin
Vicdanını satmayanın
Haram lokma yutmayanın
Mekânı zindan olmuştur.

Yalan dolan yazıp çizen
Kudretliye övgü düzen
Dün dinsizim diye gezen
Bugün Müslüman olmuştur.

Emeksiz zengin olanın
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur.

Haramisi, soyguncusu
Uğursuzu, vurguncusu
Cellat ruhlusu, soysuzu
Bakan, sadrazam olmuştur.

Korkan varsa konuşmaya
Anlam yükleyip susmaya
Gerek kalmadı korkmaya
Çünkü korkulan olmuştur.

Sesime kulak ver gülüm
Tutsaklığa yeğdir ölüm
Nerde varsa böyle zulüm
Çaresi isyan olmuştur.

portresi2

Ataol Behramoğlu
(1942 –       )

divider_cizgi

Ataol Behramoğlu’nun ‘Yunus Gibi’ isimli şiiri. Seslendiren Haluk Çetin..
Tıklayarak bu şiirin bestelenmiş biçimini de dinleyebilirsiniz..

*****

Dostlar,

  • Yineleyelim                 :
  • Katliamın siyasal sorumlusu AKP – RTE’dir;
    istifa etmeli ve hesap vermelidirler!

Erzurum’da yeni 2 asker şehidimiz var bu gün!

Ruhumuzun isyanı dinmiyor..

Ataol Behramoğlu’nun “Çaresi isyandır..” şiiri
nin dizleri dilimizden dökülüyor..
O şiire de yer verelim bu gün. (Bu gün 2. şiir oluyor..)

Ama hemen “halkı – toplumu isyana teşvik..” gibisinden beylik suçlamalarla
karşılaşmak istemiyoruz..

Buradaki  “isyan”, olup biten hak edilmemişliklere “isyan” ve lanetli gidişi düzeltmek için
halkı sorumluluk almaya, olup bitenleri fark etmeye çağrı anlamındadır..

Ülkeyi bu felaketlere sürükleyen AKP’ye hala oy veren 19 milyon yurttaşa
“UYAN EY HALKIM” çağrısıdır..

O halkım ki, bizzat AKP’li bir Bakanın itirafı ile,

  • AKP oyları ülkenin az eğitimli bölgelerinden gelmekte..
    Eğitimli kitleden AKP oy alamamaktadır..“O oy deposu kitle” yi eğitimsiz tutmaya
    devam tamam mı??!!
  • İHL ile, Kuran‘ı anlamadan ezberleterek hafızlıkla, zerre örnek almadan Siyer ile..
    Fıkıh – Tefsir ile, din sömürüsü ile.. Matematiği – Felsefeyi – Mantığı kaldırıp – azaltarak insanları mankurtlaştırarak..
  • Öğrenci yurdu yapmadan üniversite öğrencilerini tarikat – cemaata iterek..
    ………

Prof. Yaşar Nuri Öztürk‘ün çooook çarpıcı uyarısı ile :

  • Ben ALLAH olsaydım; ilk işim bu milletin belasını vermek olurdu…

    Vermiyor mu Yaşar hoca, vermiyor mu??
    Dünkü yezit katliamı neyin nesi???

    Sevgi ve saygı ile.
    11 Ekim 2015, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

SES PROBLEMİ

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan (Nükleer Fizik uzmanı) nefis bir derleme ulaştı bize.

Matematik, üstelik çok temel düzeyde böylesine ustalıkla kullanılır ve işe yarar sonuçlara varılır..

Yaşamın temeli, matematik..

Keşke okullarımızda Matematik dersleri sevdirilerek, uygulamalı olarak, matematik eğitimi formasyonu olanlarca (Matematikçi değil Matematik öğretmeni!) verilse..

Keşke insanlarımız, kendilerini sürekli sorgular sorumlulukla yetiştirileseler..

Keşke gerçek müslümanlar, kendilerine ve başkalarına eziyet boyutuna ulaşan
bu anormal yüskek sesli Ezan okuma terörüne bir son verseler..

Ve son keşke :

Din ve Ahlak Bilgisi dersleri eğer zorunlu olarak kalacaksa -ki insan haklarına aykırılığı kezlerce AİHM kararlarıyla hükme bağlanmıştır- “GERÇEK DİNİ” öğretse
ve erdemli insanlar yetiiştirilmesine katkı sağlayabilse..

31 yıldır (12 Eylül Anayasası) zorunlu din dersleri var bu ülkede..
Yüzlerce İHL ve yüzbinlerce hatta birkaç milyon mezunu..

  • Her taraf “imam” dolu.. Şeriatla yönetilen hiçbir ülkede olmadığı kadar!
    Ama imamlık yapmıyorlar.. 

Ama ahlaksızlık – hırsızlık – yolsuzluk – rüşvetçilik – devlet malını talan -kadına şiddet – insest… diz değil gırtlak boyu..

Niye acaba? Sorun nerede? Adı “Din ve Ahlak Bilgisi” olan zorunlu derslerde salt
bir dinin bir mezhebinin abartılı ve büyük ölçüde yanlış ritüellerini felsefesinden soyutlayarak, salt ezberleterek robotça uygulatarak nereye varılabilir ki?

Yoksa bu vahim tablo, her nasılsa, aktarılan yollar üzerinden “istendik” midir??

Vah Türkiye, vah Türk insanı ve vah Tanrı’nın gerçek dini..

İlahiyat Fakültelerinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda bu gerçekleri haykıracak
gerçek din ehli – vicdan ve ahlak sahibi bilim insanları – uzmanlar neden susarlar??
Aldıkları eğitim tam da burada işe yaramayacak mı?

Sevgi ve saygı ile.
18.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==========================================

SES PROBLEMİ

portresi

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

İlahiyatçı yazar Prof. Yaşar Nuri Öztürk minarelerde okunan ezanın rahatsız edici derecede yüksek sesle okunduğundan yakınıyor (basından)..

Hele şükür, Din konusunda uzman biri sonunda bu konuya parmak bastı..
Kendisini başka bir konuda eleştirdiğim Prof. Öztürk’ü,
medeni cesaretinden dolayı bu kez kutluyorum.

Ses ne zaman rahatsız edici olur?

Bunun fiziksel açıklaması ve ölçüsü vardır.

  • Kirlilik fiziksel anlamda, madde veya enerjinin yanlış zamanda ve/veya
    yanlış yerde bulunuşu olarak tanımlanır.

Ses, enerji taşıyan dalga olduğuna göre, ses kirliliğinden de bahsedilebilir.
Ses dalgalarının taşıdığı enerjinin birim zamanda birim yüzeye basıncını (Watt/m2)
olarak tanımlayan şiddet birimi desibel (dB) olarak adlandırılır.

0 dB, (Io≡10-12 Watt/m2) insan kulağının duyum sınırı olarak tanımlanmıştır:

dB≡10.log(I/Io) 120 dB (≡1 Watt/m2) insan kulağı için rahatsızlık sınırıdır;
160 dB ise kulakta kalıcı hasar meydana getiriyor.

Sivrisinek sesi 30 dB, rahatsız olmadığımız düzeyde
normal konuşmaktaki ses düzeyi 60 dB kadardır.Yakındaki bir Jet motorunun ses düzeyi 150 dB,
maksimum erişilebilir ses düzeyi ise (ses duvarının aşıldığı an, 25 MW/m2)
194 dB’ dir.
Sıfır Referans düzeyi olarak alınan (10-12 Watt/m2) değeri ile kıyaslandığında,
bir çibin gücünün nano watt (10-9 Watt) düzeyinde olduğunu görürüz.***
Türkiye’deki 86 bin caminin her birinin 500 m çapında dairesel bir ‘ses alanı’ kapsadığını düşünürsek, tüm alan 17 bin km2 olur ki, yerleşim alanlarımız üzerinde, hatta dışında, ezan sesi duyulmayan nokta bırakılmamış demektir.DİB’i (Diyanet İşleri Başkanlığı) bu başarısından ötürü kutlamak gerekir.

Minarelerde genelde 100 Watt’lık hoparlörler (çoğu kez 4 adet) kullanılıyor.
250 m mesafede metre kareye (100 Watt/4.p.2502=) 127,3 mikroWatt gelir,
bu da 81 dB demektir.

Oysa 100 Watt yerine, bunun onda biri 10 Watt kullanılsa
71 dB fazlasıyla yeterli olabilecektir.Bu bakımdan Prof. Öztürk haklıdır;Minarelerden yayınlanan ezan sesi,
normal işitilebilecek düzeyden en az on kez daha yüksek şiddette yayınlanıyor. æ

***
İlahiyatçı yazar Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, bir televizyon programında

  • Türkiye’de cuma namazı farz değildir. Birçok İslam ülkesinde de değildir. Cuma namazı cemaatle kılınan bir namazdır. O cemaatin vücut bulması,
    o cemaatin o namazı kılmak için toplandığı mekanın hassasiyetleri önemlidir. Fıkıhtan dikkate alındığı zaman bu dediğim doğrulanır.” dedi
    ve 2013’ün dinsel konulardaki ilk tartışmasının fitilini ateşledi.

Türkiye’de hoparlörle okunan ezan sesinin çok yüksek olduğunu da belirten
Prof. Öztürk,

  • “Cihazla namaz ilan edemezsiniz; İslam bunu yasaklamıştır.
    Güzel sesli insanlara ezan okutacaksınız. Ezan, insan sesiyle okunacak.
    Bunu tartışamazsınız. Bir de hoparlörlerin sesini sonuna kadar açanlar var. ‘

    Ben namaz kılacağım, siz de ayağa kalkın’ diyor. Böyle bir yetkin yok ki senin. Bunun çocuğu var, hastası var, vardiya işçisi var. Kalkın diye sanki insanlara ceza veriyorlar. Kalkıp kılacaksa zaten kalkar, kılar.
    Bu cihaz sesine boğulmuş
    inat gösterisi. Buna bütün Müslümanların karşı çıkması lazım. İbadette o teknolojiyi kullanmak dine aykırıdır.
    diye konuştu.