Etiket arşivi: Prof. Dr. Ümit Özdağ

AKP İstanbul’u neden bırakmıyor?

AKP İstanbul’u neden bırakmıyor?

Ahmet GÜRSOY
YENİÇAĞ, 15 Mayıs 2019

Herkes bal gibi biliyor ki, İstanbul seçimlerini İmamoğlu kesinlikle kazanmıştı. YSK’da biliyor. AKP’de.

Peki, AKP İstanbul’u neden vermek istemiyor?

Birincisi İstanbul Ortadoğu’nun Avrupa’ya açılan en önemli kapısı.

İkincisi, dünyanın önde gelen finans merkezlerinden biri.

Üçüncüsü, hem para trafiğinin, hem uluslararası güç trafiğinin odak noktası.

Eski İçişleri bakanı Tantan: İstanbul’u kayıp eden Türkiye’yi yönetemez” diyor.

Şimdi bu maddeleri yan yana koyun ve hepsini birden kayıp ettiğinizi düşünün.

Öncelikle İstanbul’u kayıp ettiğiniz gün iktidarınızın da sona ermekte olduğunu aklınızda tutmak zorunda kalacaksınız. İktidar siz olsanız bile, aklınızın bir yerinde daima bu kaybın yarattığı etki duracaktır.

Tüm finans kaynakları elinizin altından kayıp gidecek. Gerçi işletmeler, kimi üretim merkezleri hükümette olduğunuz için sizden tümüyle kopmayacak ama belediyenin kontrol ettiği tüm kaynakları yitireceksiniz.

Bu durumda siz olsanız, her ne pahasına olursa olsun, İstanbul’u gözden çıkarabilir misiniz?
Çıkaramazsınız. İşte temel mesele budur. Bunca gürültünün esas nedeni de budur.

AKP, Ilımlı İslam devletine giden yolda, Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın tespitiyle;

  • Önce FETÖ, sonra PKK ve nihayet son aşamada MHP ile işbirliği yaparak parlamenter demokratik rejimi tasfiye ederek, otoriter başkanlık sistemi kurdu. AKP’yi yarı hegemonik parti haline getirdi..”

Ancak sürece giden yolda taşları hatalı döşedi. Adalet sistemini tersyüz etti.
Ekonomi sistemini dışa bağımlı, üretmeden tüketme üzerine kurdu.
Siyasal sistemi tek kişiye bağladı ve otoriterleştirdi.
Böylece Türkiye krize girdi.
Türkiye’nin krize girmesi demek, AKP’nin yeni kurduğu sistemin çökmesi demektir. Kurulmadan çöken bu sistem, ekonominin ve hukuk sisteminin gittikçe kötüleştiği sürece doğru sürükleniyor.

Ekonomi kötüleşiyor, çünkü piyasalar tıkandı.
Dolar yükseldi, faiz oranları Türkiye’nin hiçbir dönemde ulaşmadığı noktalara vardı.

Hukuk sistemi, her olayda, halk üzerinde olumuz iz bırakıyor. Son birkaç olaya bakın. Yeni siyasal rejimin, adalet dağıtamadığını doğrular nitelikte.

Türkiye’nin Ana muhalefet partisi genel başkanı Kılıçdaroğlu’na yumruk atılıyor, saldıranlar dışarda.

Gazeteci arkadaşımız Yavuz selim Demirağ’a saldıranlar gene dışarda.

301 madencinin öldüğü iş kazaları ve sorumluları gibi vicdanları sızlatan olaylarda ise tam bir hayal kırıklığı gözleniyor.

Kısacası dövülen dövüldüğü ile kalıyor. Suçlu yaptığı ile övünüyor. Kim ne suç işlerse yaptığı yanına kâr kalıyor.

Böyle bir yönetim sisteminde; suçun cezasız, adaletin işlevsiz, kamu düzeninin güvensiz olduğuna yönelik inançları pekiştiriyor.

Gelinen noktada İstanbul seçimlerinin yenilenmesini demokrasinin gereği gibi sunabilirler, ancak herkes biliyor ki Türkiye’de iyi şeyler olmuyor. Olmadığı içindir ki bir çocuğun ağzından çıkan, her şey güzel olacak Ekrem abidileği, seçimin başat sloganı haline geliyor.

İşte bu nedenle İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi, rejimin güvencesi ya da sonu olacaktır. Kısacası, bundan sonra her şey iyi ya da kötü olacak.

Yeni yılda ekonomik kriz

Yeni yılda ekonomik kriz

Ümit ÖZDAĞ
Yeniçağ, 07.01.2019

Türkiye 1923’ten buyana en ağır krizi yaşıyor.

Yaşanan kriz dörtlü kriz diye adlandırılabilir. Tek adama dayalı AKP rejimine geçişin neden olduğu devlet krizi. Erdoğan’ın ayrıştırma ve düşmanlaştırma politikalarının sonucunda ortaya çıkan millî birlik krizi. 3.8 kayıtlı, 1.5 kayıtsız, 5.3 milyon Suriyeli sığınmacının neden olduğu Suriyeliler krizi. Ve ekonomik kriz. 2019 yılının hemen başında, 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında oluşan AKP rejiminin ekonomi politikalarının iflası ettiği görünüyor.

Bu iflasın temelinde 2002’den beri sürdürülmekte olan BETON-İSRAF ve SOYGUN üçgeni var. Türk ekonomisi bu Bermuda Şeytan Üçgeni’nin içinde en ağır krizini yaşıyor. Krizin geldiği çok açıktı. Önlemlerin 2018 başında hızla alınması gerekiyordu ancak Erdoğan, İYİ Parti’nin yükselişini gördüğü için krizi seçimlerin sonrasında yaşanması amacı ile seçimleri erkene aldı. Ve seçim sonrasında AKP rejiminin kurulması ile kriz daha da ağırlaşarak başladı.

2018 içinde 20 Temmuz – 1 Kasım arası salt 100 günde;

1- TL, faiz yolu ile %100 değer kaybetti. Piyasa faizi %10’lardan %20’lere çıktı. Ticari krediler de %15’lerden % 45’e çıktı,

2- TL, döviz karşısında değer kaybetti. Dolar kuru 3,60’dan, 7,20’ye çıkıp yıl sonunda 5,40’a geriledi. TL değer kaybı, %45’e ulaştı.

3- TL’nin satın alma gücü düştü. Resmî rakamlara göre enflasyon tüketici de %8’lerden %24’e ve üretici enflasyonu ise %45’lere ulaştı.

Oysa, yaşanan gerçek enflasyon %100’ün üzerinde. Kimse halkı kandırmaya kalkmasın, elektrik, su, doğal gaz, tüm gıda ve tarım ürünlerinde fiyat artışını yaşayarak gördük. 2019 başında yaşanan %10’luk indirim ise fiyatı %100 artmış bir malın fiyatının %10 düşmesidir.

Yukarıda saydığım TL’nin değerini belirleyen üç değişken arasındaki ekonomik denge bozuldu. Artık Türkiye’de “sıkı para politikası” yok. Damat beyin “Kafana göre takıl” ekonomi politikası var.

Gayrimenkul balonu patladı

Yurt içindeki ekonomi göstergeleri arasında dengenin bozulması ise aşağıdaki etkileri ve sonuçları yarattı.

1- 457 milyar $ kamu ve özel sektör borcu ile aşırı borçlu bir ekonomimiz var. Özel sektörde gayrimenkul balonu patladı. İnşaat sektörü firmaları banka kredilerini ödeyemez hale geldiler. İflas ve peşinden konkordato ilanları furyası başladı.

  • Cumhuriyet tarihinin en büyük reel sektör krizinin tam ortasındayız.

2- Banka batık kredilerinde aşırı artış, bankacılığı vurdu. 2,5 trilyon TL toplam kredilerin içinde karşılığının kötü kredi riski 300 milyar TL düzeyinde. Cumhuriyet tarihinin en büyük finans krizi ile karşı karşıyayız. İki önemli ekonomik faaliyet alanında birden kriz çıkarmayı başarmış durumdasınız.

3- Türk özel sektörünün döviz borcu 220 milyar $. Döviz açık pozisyonu yani kasadaki döviz miktarı da -210 milyar $. Kısaca firmaların döviz borcunu ödeyecek dövizi yok ve kur riskine açık olarak ayakta durmaya çalışan bir özel sektör varlığını işaret ediyor.

  • Erdoğan seçimlerden önce Türkiye’nin 2023’te ilk 10 ekonomi içine gireceğini iddia ediyordu Erdoğan’ın bu vaadinden 6 ay sonra Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik çöküşünü yaşadık.

24 Haziran 2018 seçimlerden hemen sonra oluşturulan ve tek kişiden oluşan ekonomi yönetimi ki, o da damat bey, ekonomi, maliye ve hazine yönetimi ve varlık yönetimi şirketinin başına getirildi. Damat beyin okuduğu ekonomik tedbirler paketinin neler olduğunu tarih şırası ile hatırlayalım.

1- İlk 100 gün acil eylem planı, 20 Temmuz 2018,

2- Orta Vadeli Ekonomi planı (3 yıllık plan) yeni adıyla yeni ekonomi planı (YEP) 21 Eylül 2018,

3- 2019 Bütçe Kanunu ve hedefleri ile TCMB’nin açıkladığı, 2019 para politikası hedefleri açıklandı.

Tüm bunlar 20 Aralık 2018’de tamamlandı ve 24 Aralık 2018’de ikinci 100 günlük acil eylem planı birden devreye alındı. Hem de nereden harcanacağı belli olmayan 24 milyar TL kaynak ile acilen duyuruldu.

Başarılı gibi gösterilmeye çalışılan birinci 100 günlük acil eylem planı fiyasko ile sonuçlandı. İlk 100 günde ülkenin parası resmen pul oldu. Faiz, enflasyon ve kurlar patladı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu boyutta bir kriz yaşanıyor. Hem finans kesimi hem reel kesim zor durumda.

Dünyanın en riskli 2. ülkesiyiz

Öte yandan Türkiye’nin kredi notu yurt dışı kredi derecelendirme kuruluşlarında en az bir kademe düşerek hâlâ yatırım yapılabilecek ülke fakat en yüksek riskli sınıfına düştü.

Bu kademenin bir altı, yatırım yapılamaz alan. İkinci ölçüt olan CDS de denilen kredi temerrüt oranı yani yurt dışından borç bulma, yatırımcı bulma imkânımızı belirleyen ve hatta paranın maliyetini belirleyen oran, Ağustos-Eylül 2018’de 160 puandan(2018 yılbaşı) 540 puana çıktı. CDS 540 demek, Türkiye’nin Ağustos 2018’de borç verenler ve yatırımcılar açısından dünyanın en riskli 2. ülkesi  olması demekti.

AKP rejiminin yaptığı programların tutarsızlığı da ayyuka çıktı. Yeni ekonomi planı ile 2019 bütçe hedefleri neden farklı? Eylül 2018 ile Aralık 2018 arasında ne oldu da en basitinden bütçe açığı hedefi bile değiştirildi? Kısacası YEP şimdiden hedef saptırdı.

Diğer taraftan Merkez Bankası tarihinde ilk defa enflasyon hedefinde iktidar ile mutabakata vardığını açıkladı. Fakat 2019 tahmini enflasyonu %5 olacakmış ve tahmini 8 defa revize edecekmiş.

Tüm dünya, tüm araştırmacılar, tüm yerli yabancı ekonomistler 2019’da Türkiye’de ekonomik büyümenin negatif olacağını yani ekonominin küçülteceğini tahmin ediyor.

2018’de + %3,2 büyümüş olacağı tahmin edilen Türkiye için 2019 tahminleri -%0,5 ile -%1,5 arasında değişiyor. Bütün dünya AKP rejimini uyarıyor. Onlar da aslında ne olacağını görüyor, biliyor ama AKP’nin tercihi yerel seçimlere kadar halkı uyutmak olduğu için hâlâ inatla bu zor durum ile gerçek mücadele yapılmıyor.

Şimdi AKP rejimine soralım “31 Mart 2019 yerel seçimleri yapıldı, bitti” sıra ekonomiye geldi. Aşağıdaki soruları cevaplama günü geldiğinde nasıl cevap vereceksiniz? Suçu yine dış güçlere mi atacaksınız?

1- Finans kesimini mi kurtaracaksınız? Reel sektörü mü? Karar verin.

2- Bunu hangi kaynakla yapacaksınız? Yoksa Katar’dan mı gelecek para hayali mi var yine.

3- Para bulmanız gerekiyor. IMF’ye mi gideceksiniz?

4- Türk Telekom gibi özelleştirme batakları ne olacak?

5- Yap-İşlet-Devret diğer adı ile Yap-İşlet-Soy modeli ile 224 projedeki batağa giden işler ve dövize bağlı fahiş ödemeler ne olacak?

6- Türk ekonomisi bu kadar zordayken vergi tahsilatının da zorlaşacağını ekonomi fakültesi 1. sınıf öğrencisi çözdü de siz ne zaman anlarsınız?

7- Suriyeli sığınmacılara harcadığınız 40 milyar doların bu krizi tetikleyen en büyük unsur olduğunu görmemek nasıl bir körlüktür. 2013’ten bu yana harcanan 40 milyar dolar olmasaydı, 2015 ve sonraki yıllarda bütçe açığı olmayacaktı, farkında mısınız?

Bu para harcanmasaydı 2015, 2016 ve sonrasında Türkiye yıllık bütçe açığı vermeyecekti. Hâlâ Suriyeliler konusunda adım atmamak, Türkiye’nin geleceğini yok ediyor. Doğmamış çocuklarımızın haklarını ülkenin geleceğini yok ediyorsunuz.

8- Piyasaya dağıtılan yardımlar, bol keseden dağıtılan ve geri dönmeyen KOBİ kredileri, yandaş şirketlere yapılan vergi operasyonları ve ihale kıyakları bitmedikçe, israfa, Saray inşaatına, uçak ve araba saltanatına son verilmedikçe ekonomi de iyileşme olamayacağını bir an önce görmeniz lazım.

İnsanlarımızla alay ediliyor

Türkiye’de gelir dağılımı düzelmeden, enflasyon düşmeden, işsizlik gerçekten azalmadan, durgunluk veya stagflasyon bitmeden AKP rejimi adına; yazlık Saray, kışlık Saray, Ahlat Saray’ı, Saray gibi uçaklar ile adeta ekonomik krizin altında ezilen insanlarımız ile alay ediliyor.

AKP rejimi, israfa son vermedikçe, yandaş inşaat şirketlerinin yaptıkları ekonomik yolsuzlukların önünü açmaya devam ettikçe hiçbir  ekonomik önlem Türkiye’yi ekonomik krizden çıkaramaz.

Türk sanayisi, montaj sanayisi olmaktan çıkıp tekrar ülkemizde gerçek sanayi üretimi başlamadan kriz kesinlikle aşılamaz.

Türk köylüsü, tarım ve hayvancılık için üretime teşvik edilmedikçe kriz kesinlikle aşılamaz.

Türk işçisinin işi elinden, Suriyeli sığınmacı tarafından alınmadan kesinlikle krizden çıkılamaz.

Türk esnaf vergi yükü altında ezilirken Suriyeli esnaf vergisiz ve kaçak mal satarak kâr etmeye devam ederken kesinlikle krizden çıkılmaz.

Özetle AKP rejiminin ekonomi zihniyeti ile ekonomik kriz kesinlikle kriz aşılmaz.
=======================================================
Dostlar,

Yazı 7 Ocak 2019 tarihli..
Özellikle arşivimizden çıkarıp yayınladık.
Aradan geçen 100 gün Prof. Özdağ’ı doğrularken Erdoğan – Damat – AKP 3’lüsünü acımasızca yalanlıyor.. Olan ise Türkiye’ye oluyor.. Yazık ki ne çok yazık..

AKP = Erdoğan’ın bir an önce ağır ve çok boyutlu bunalımla (krizle) yüzleşmesi gerek.
Maliyet korkunç büyürken eldeki sınırlı olanaklar da hızla tükeniyor..

Sevgi ve saygı ile. 15 Nisan 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı – AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Suriye’nin kuzeyinde işler gittikçe daha kötüye gidiyor

Suriye’nin kuzeyinde işler gittikçe daha kötüye gidiyor

portresi

 

Prof. Dr. Ümit Özdağ
YENİÇAĞ, 04.10.2015

Türkiye içinde PKK’nın terör eylemleri, bir ayaklanmayı tetikleme amaçlı devam ederken, Suriye Rusya’nın ani ve sert müdahalesi ile büyük ve büyük güçlerin savaş alanı dönüştü. Erdoğan ve Davutoğlu, AKP’nin Suriye politikasını devam ettirmek için vazgeçilmez olan Halep ile Türkiye’nin bağlantısını bir yandan İŞİD diğer yandan PKK/PYD’nin keseceğini görünce ABD ile görüşerek, güvenli bölge diye nitelendirilen Cerablus-Azez arasındaki bölgeden Suriye’ye müdahale kararı aldılar. TSK’ya bu konuda hazırlık yapma emri verildi. Muhtemelen 1 Kasım seçimleri yaklaşırken yapılacak bir müdahale ile seçimleri kazanmanın alt yapısı da oluşturulmak isteniyordu.

ABD de Rusya’yı Ukrayna-Kırım savaşı ve ilhakından sonra başlayan Doğu Avrupa’da kuşatma politikasını İncirlik üzerinden sürdürme kararı aldı. Ancak tam bu sırada Rus ordusu Suriye’ye bir anlamda çıkarma yaptı. Bir anda Rus hava kuvvetleri, Rus hava savunma sistemleri (bunların IŞİD’e karşı değil, ABD, Türkiye ve İsrail’e karşı olduğu çok açık.) ve özel kuvvetleri Suriye’de ortaya çıktı. Rus hamlesi, hem Erdoğan’ın Suriye’ye askeri müdahale projesini durdurdu hem ABD’nin Rusya’yı İncirlik’ten de kuşatma planını dışarıdan kuşatarak etkisizleştirdi. Rusya’nın bu sert ve savaşı göze alan hamlesi, Suriye konusunda kararsız ABD’nin biraz daha Moskova’nın çizgisine yaklaşmasına yol açtı. Erdoğan ise Moskova seyahati sırasında anlaşılan o kadar ağır bir baskı altında kaldı ki, Türkiye’ye döndüğü zaman yaptığı ilk açıklamada“Esad ile geçiş dönemini kabul ettiğini” açıkladı. Erdoğan’ın bu ifadesini düzeltmesi ve “öyle demek istememiştim” demesi 2-3 gün aldı. Şimdi Erdoğan’ın “Rusya’nın Suriye ile sınırı yok, neden Suriye’de bulunuyor?” demesinin hiçbir anlamı yok. ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın özetle Ortadoğu’da gördüğümüz güçlerin Suriye ile sınırı var mı? Ancak bugün Suriye meselesinin Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden bir başka boyutunu ele alacağız.

ABD Başkanı Obama, 2 Ekim 2015’te başarısız olan “eğit-donat programını” “bundan sonra Kürtler ile devam ettirmeliyiz” dedi. Bunun anlamı, ABD’nin PKK/PYD’ye silah ve eğitim vermesi demek. PKK/PYD’ye silah ve eğitim vermek ise sonunda Suriye’de PKK’nın bir devlet kurması anlamına gelecek. Rus Dış İşleri Bakanı Lavrov ise 2 Ekim 2015’te Rusya’nın “Suriye Kürtlerine silah yardımı yapıyoruz”açıklaması yayınlandı. Bunun anlamı Rusya, PKK’ya askeri yardım yapıyor demek. Lavrov, Rusya’nın PKK’ya silah yardımını açıklarken, Erdoğan ve Davutoğlu’na da “Siz, Esadsız çözüm diye diretirseniz, PKK’nın elinde daha ne silahlar göreceksiniz bakalım!” mesajını veriyor.

Bütün bunları sadece seyreden Erdoğan ve Davutoğlu ise hala sadece “basit ve ilkel bir gurur meselesi ile” Esad’lı geçiş dönemine karşıyız noktasındalar. Oysa, Suriye’de çözümden geçen her gün PKK’yı daha güçlendirirken, Türkiye’nin pozisyonunu daha da zayıflatıyor. Esad’lı bir geçiş dönemi üzerinde anlaşılması durumunda, hem Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması noktasında bir şans belirecek hem de Türkiye’nin pozisyonu güçlenirken PKK’nın pozisyonu zayıflayacak. PKK, Suriye’deki belirsizliği her geçen gün biraz daha başarı ile lehine kullanmayı başarıyor. Esad’ı devirme histerisi içindeki Erdoğan/Davutoğlu ikilisi, önce PKK’ya Suriye’nin kuzeyinde Lübnan büyüklüğünde bir alan hediye ettiler. Sonra, ABD ile müttefik olmasının yolunu açtılar şimdi de Moskova-PKK ilişkilerinin alt yapısını hazırlıyorlar.

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü bütün bunları özellikle Rusya’nın Suriye’ye yerleşmesinin PKK’ya yapacağı katkıyı gerçekleşmeden tespit etti. 21YYTE Ortadoğu-Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı Doç. Dr. Serhat Erkmen, yazdığı “Erdoğan: Şah, Putin: Mat” başlıklı yazıda gelişmeler ile ilgili şu öngörüde bulunmuştu:

Suriye’nin kuzeyinde Rusya destekli ABD onaylı bölge oluşabilir.

1 Kasım seçimlerinde Erdoğan’ın ve AKP’nin ağır bir darbe alması, bir milli güvenlik sorunudur. Son 13 senede Türkiye Cumhuriyeti devletinin başta Türk Ordusu, polisi ve istihbarat kurumları olmak üzere almış olduğu kurumsal darbelerin boyutları insan zihnini ve vicdanını zorlamaktadır. Durumun milli güvenlik boyutunun farkında olmayan kitleler değişik nedenler ile AKP’ye oy vermeye devam etseler de AKP her seçimde biraz daha küçülmektedir. Muhalefet, basın ve bağımsız sermaye grupları üzerinde kurulan baskı AKP’nin küçülmesini durdurmamaktadır. Ancak 1 Kasım seçimlerinde mevcut küçülme sürecinin daha sert ve keskin olması öncelikle AKP yöneticileri için faydalı olacaktır. Çünkü, Erdoğan’ın ifadesi ile 13 yıllık Erdoğan/Davutoğlu yönetimi “Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik dönemlerinden birisine” sokmuştur. Davutoğlu, 27 ve 28 Ağustos’ta ülkemizin beka yani varlık sorunu yaşadığını ifade etmiştir. Buna rağmen, Erdoğan ve Davutoğlu, ülkemizi bugüne getiren politikalarda ısrar etmektedirler. Suriye’de öngörüsüz, kaprisli, saldırgan politikalarda ısrarcı davranmaktadırlar. PKK ile müzakere sürecinde hala ısrarcı davranmakta, böylece PKK’ya “nasıl olsa tekrar görüşmelere başlarız” umudu vermektedirler.

1 Kasım seçimlerinden güçlü çıkacak bir MHP önümüzdeki dönemde Türkiye’nin birliğinin tek siyasi güvencesi olacaktır. MHP, milli ve üniter Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını sürdürmesi için Türk Milleti’nin gerçek ve tek temsilcisi olacaktır. MHP’nin 1 Kasım sonrasında hükümette olması, içine girilen süreci hızla durduracak, muhalefette olması halinde ise Türkiye’yi bir uçuruma sürüklemek durumunda olanların işi zorlaşacak, sonunda MHP, Türk Milletinden alacağı destek ile ülkemizin varlığını korumak için gereken neyse onu yapacaktır. MHP’ye verilecek her oy Türk Milleti için bir umut niteliği taşımaktadır. “MHP, TBMM’de oldu da geçmişte ne yaptı?” diye soranlar, Anayasa’dan “Türk Milleti” ifadesinin çıkarılmasının ve Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesinin engellenmesinde MHP baş engel olmuştur.
(http://www.yenicaggazetesi.com.tr/suriyenin-kuzeyinde-isler-gittikce-daha-kotuye-gidiyor-35878yy.htm)

============================

Dostlar,

Sayın Prof. Ümit Özdağ, Türkiye’mizin seçkin yurtsever strateji uzmanlarındandır. Kendisini izliyor ve yazdıklarından yararlanıyoruz.
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü‘nü, ürünleri üzerinden çok değerli buluyoruz.
Sayın Prof. Özdağ’ın MHP Gaziantep milletvekili olarak TBMM’de yer almasını da çok yararlı buluyoruz.

Bu yazının son paragrafında yer alan MHP propagandasını ise çekince ile karşılıyoruz. En son 2 örnek belleklerden silinecek gibi değildir. İlki TBMM Başkanlığının MHP oyları ile AKP’ye armağan edilmesi, 2. si ise, kanlı terör olaylarının TBMM’de Genel Görüşme sonrasında “Meclis araştırması” olarak gündeme alınmasında (Anayasa md. 98) AKP ile birlikte oy kullanarak
bu Araştırmayı engellemesidir. MHP ne yazık ki, Atlantik ötesi güçlerin yönlendirmesinden sıyrılamamaktadır. AKP ne zaman sıkışsa, -deyim yerinde ise- stepne olmaktadır. Abdullah Gül’ün 11. CB seçilmesi de MHP’nin
AKP yanında yer alması ile olanaklı olmuştu
(28 Ağustos 2007, 361 katılımın 357 oyu ile)..

*****
Başbakan Davutoğlu, bu gün, “kuyruğu fena halde sıkışmış olarak
(salt benzetme yapılmaktadır..) Türkiye sınırlarının NATO sınırı da olduğunu basın önünde açıklama ve NATO Konseyini toplantıya çağırma gereği duymuştur.

Suriye’de sular daha da ısınmaktadır. Türkiye, AKP-RTE yönetiminde istikrarlı ve ülkemiz çıkarlarını kollayıcı, bölge barışını savunucu bir ilkeli dış politika izleyememektedir. Geçmişte izlediği Batı güdümlü tutarsız – taşeron misyon çıkmaza girmiştir. TBMM toplanarak sorun görüşülmeli ve Ulusal bir politika üretilmesine çalışılmalıdır. Ancak Türkiye seçim eğik düzlemine girmiştir ve 4 parti “can derdine” düşmüştür. Hatta seçimi kazanma uğruna 1 Kasım’a yakın günlerde çok tehlikeli atraksiyonlar bile AKP – RTE tarafından sergilenebilir.

Talihsiz Türkiye…

Bu kaypak süreçte TSK yaşamsal askeri ve –ister istemez– politik sorumluluklar üstleniyor.

TSK, gerektiğinde AKP – RTE’nin serüvenci – tehlikeli girişimlerine karşı çıkmalı, gerçekleri kamuoyuna açıklayarak direnmelidir..

Merhum Genelkurmay Başkanı Necdet Öztorun Paşa, Özal’ın Irak’a girme ve sözde “1 koyup 3 alma” serüvenciliğine itiraz etmiş ve görevinden istifa ederek ülkemizi kanlı bir süreçten korumuştu. Belik daha fazlası bile günümüzde gerekebilir.. Çünkü Özal belki serüven arıyordu, AKP-RTE için ise 1 Kasım seçimini kazanmak olmak ya da olmamak sorunu!

Anamuhalefet CHP çoook özenle gelişmeleri izlemeli, iktidardan bilgilendirme istemeli, kamuoyunu aydınlatmalı ve kesin olarak süreç içinde etkin olmalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
05.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

İnanılır gibi değil ancak doğru: Ege’de işgal edilen Türk adaları!


İnanılır gibi değil ancak doğru: Ege’de işgal edilen Türk adaları!

portresi_eli_cenesinde

 

Prof. Dr. ÜMİT ÖZDAĞ

 

 

Bir yıldan bu yana Ege’de Yunanistan tarafından 2004’te işgal edilen
Eşek Adası ve Bulamaç Adası ile son yıllarda buna katılan Nergizcik Adası yerleşik Türk medyası ile yandaş basının ısrar ile görmezlikten geldiği bir konu. Konuyu ilk kez geçen yaz Demokrat Parti gündeme getirmişti.
İnsanın ilk duyduğunda “o kadar da olmaz” dediği bir haber bu.
Ancak lütfen inanın haber doğru.

AKP Hükümeti Yunanistan’ın üç Türk adasını işgaline ses çıkarmıyor!

Konuyu TBMM’ne taşıyan, MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Akçay’ın Dışişleri Bakanlığı’na sorduğu yazılı sorular ve yazılı cevapları inceleyince dehşete kapılmamak mümkün değil. Çünkü Dışişleri Bakanlığı, TBMM’ne bilinçli olarak doğru bilgi vermiyor.

Ancak önce konuyu özetleyelim :
Yunanistan Ege Denizi’ndeki Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1549’da fethedilen Menteşe Adaları bölgesindeki Büyükada’nın 3 katı büyüklüğündeki Eşek Adası ve Büyükada büyüklüğündeki Bulamaç Adası’nı 2004’te işgal etmiş ve Yunan bayrağı dikmiştir. Eşek Adası Türkiye’ye 9, Yunanistan’a 194 deniz mili, Bulamaç Adası, Türkiye’ye 5.9, Yunanistan’a 198 deniz mili uzaklıktadır.

2004’e dek Türk vatandaşlarının günü birlik gittikleri adalara 2004’te Yunanistan tarafından önce sivil nüfus taşınmış, sonra askeri birlik yerleştirilmiştir. 31 Aralık 2008’de Yunanistan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı, 5 Ocak 2009’da Yunan Cumhurbaşkanı 2 adayı ziyaret ederek, işgali adeta kutsamışlardır. Yunan Cumhurbaşkanı Ege’de kaç adayı ziyaret etmiştir ki, bu adaları ziyaret ediyor. Bunlar fetih ziyaretidir.

Ankara’nın tepki vermemesi üzerine Nergizcik Adası da Yunanistan tarafından işgal ve ilhak edilmiştir. Bu adaların Türk adası olduğu uluslararası kabul görmüş bir husustur. 1933, 1943 tarihli İngiliz haritalarında ve 1951 ve 1957 tarihli Amerikan haritalarında da adaların Türkiye Cumhuriyetine ait olduğu gösterilmektedir. Buna karşın 2004 sonrasında Yunanistan bu insansız adaları işgal ederek, ilhak etmiş ve Ankara’dan hiçbir tepki yükselmemiştir.

MHP Milletvekili Erkan Akçay’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na verdiği yazılı soru önergesine Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen yanıt inanılır gibi değildir. Yanıtta şöyle denmektedir:

“Doğu Ege Adalarının aidiyeti ve silahsızlandırılmış statülerine ilişkin temel belgeler 1923 Lozan ve 1947 Paris Barış Anlaşmalarıdır. Aidiyet ve silahsızlandırma konusunda Lozan Barış Anlaşması’nın 6., 12., 15., ve 16. maddeleri, Paris Barış Anlaşması’nın da 14 maddesi ayrıntılı hükümler içermektedir. Ülkemiz ile Yunanistan arasında
Ege Denizi’yle ilişkili olarak, kimi adacık ve kayalıkların aidiyeti dahil bir dizi sorun bulunmaktadır. Bu sorunların tümü mevcut diyalog kanalları çerçevesinde bu ülkeyle ele alınmaktadır. Ülkemiz,
bu sorunların tümüne hakkaniyete uygun olarak ve ülkemizin
temel hak ve çıkarları dikkate alınarak kalıcı çözümler getirilmesini arzulamaktadır.”

Oysa Yunanistan Dışişleri Bakanı sözcüsü Gregory Delavekoras,
19 Mart 2012’de yaptığı açıklamada Erkan Akçay’ın sorusu ve Türk Dışişleri Bakanlığı’nın verdiği yanıtla ilgili olarak Türk Dışişlerini yalanlamış ve

“Biz bu soruyu ve Türk Dışişleri Bakanlığı’nın verdiği yanıtı gördük. Ege’de herhangi bir ada veya adacığın egemenlik statüsü hakkında hiçbir sorun yoktur. Türk tarafı ile herhangi bir kuşku veya anlaşmazlık yoktur. Yunan topraklarının herhangi bir parçası ile ilgili bir kuşku yoktur.”açıklamasını yapmıştır. Görüldüğü gibi Yunanistan, Dışişleri Bakanlığımızı yalanlıyor ve böyle bir görüşme yok diyor.

Bu arada AKP Hükümeti’nin Genelkurmay Başkanlığındaki Yunanistan-Kıbrıs Dairesi Başkanlığının şube düzeyine indirilmesi ve etkisizleştirilmesi için çalışmalar yaptığını Ahmet Takan’ın yazısından öğreniyoruz.
Her gün “Suriye bizim iç işimiz” diyen bir hükümet, Yunanistan’ın adalarımızı işgalini iç işi olarak görmüyor.

==================================

Dostlar,

1 karış vatan toprağı, kimseciklere terk edilemez..
Bu sorumsuz ve kabul edilemez politika vatana ihanet işe eş anlamlıdır.
Muhalefetin gündemden düşürmemesi gerekir.

Hele zoraki yineleme seçime giderken kamuoyunun önüne ısrarla getirilmelidir.
TBMM’de CHP + MHP + HDP bloku ile sonuç bile alınabilir
ve AKP’ye etkili bir darbe olur..

Sevgi ve saygı ile.
05.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Çözüm süreci seçimle çöktü

Çözüm süreci seçimle çöktü

Orhan Bursalı

Gazetelerimiz, siyasilerimiz “çözüm süreci” ile ilgili yazıyorlar. Mesela Cumhuriyet, internet sayfasında Erdoğan’dan çözüm sürecine bir tekme daha başlığıyla sundu. RTE’nin son konuşmasını. PKK-HDP, KCK, yani çözüm sürecinin Kürt tarafı da sanki AKP iktidardaymış gibi, çözüm süreci deyip duruyor!

İşin gerçeği ise AKP iktidarının seçim öncesi sürdürdüğü ve hepimizin “çözüm süreci” adıyla bildiğimiz sürecin, AKP’nin iktidardan düşmesiyle zaten ortadan kalktığı veya çöktüğüdür. Sanki ortada “partiler ve iktidarlar üstü” bir “süreç” varmış gibi davranıyor herkes. İktidara gelecek partiler veya kurulacak hükümetler bu süreci kalınan yerden sürdürmek zorundaymış gibi… Kısa bir anımsatma:

Çözüm sürecini, AKP hükümeti, özetle o zamanlar Erdoğan, Kürt örgütleriyle ve liderleriyle gizli-kapaklı sürdürüyordu. Esası taa Oslo’da 2010 öncesi başlayan gizli görüşmelere dayanıyor. Daha sonra Oslo görüşmeleri “patlayınca”, 3 yıl kadar önce resmi olarak sürdürülmeye başlandı. RTE’nin kumandasında MİT ve yetkilileri (Öcalan’la İmralı’da) ve hükümet heyetiyle (en son lideri Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan) İmralı-HDP-Kandil üçgeninde devam eden süreç, en son Dolmabahçe Deklarasyonu diye bilinen 10 maddelik açıklamayla sona erdi. Bu, seçimlerden birkaç ay öncesiydi.

Seçim propagandaları başlayınca RTE bu açıklamayı reddetti ve Kürt meselesi artık yok, Kürt yurttaşların sorunları var, dedi…

7 Haziran 2015 seçimlerine kadar, AKP “çözüm süreci”nin meyvelerini yedi. Yani oya tahvil etti. Tam bitmese de “çatışmasızlık durumu” bir oy primi yapmıştı. RTE, akil insanlar grubuyla da bu primi istikrarlı hale getirdi.

Kapalı av alanı bitti

7 Haziran’da, AKP’nin iktidarı kaybetmesiyle bu süreç sona erdi. Kürt meselesini “kapalı av alanı”na dönüştüren AKP’nin bu politikasına, Kürtler ve destekçileri de kilitlenmişti, inanmıştı. Dahası Demirtaş ve HDP’liler, Gezi Direnişi’ne, “eyvah AKP iktidarı yıkılacak, çözüm süreci sona erecek” korkusuyla karşı bile çıkmışlardı!

Bu köşede gizli pazarlıklarla Kürt meselesinin çözülemeyeceği, bunun ulusal bir sorun ve boyut olduğu, tüm partilerin katılımı gerektiği, milletin çoğunluğunun kabul edebileceği bir çözümün tartışılmasının şart olduğu vurgulandı. TV programlarında da bu görüşü savundum.

Şimdi ortada “çözüm süreci”nin bir tarafı yok. Acaba Kürtler kime sesleniyor çözüm süreci diye?

Ya, kurulursa bir koalisyon hükümeti bu süreci yeni baştan alacak, tarafların yeni iradesiyle konu tartışılacak ve ortak bir hareket belirlenecek… Ya da hükümet kurulamazsa, gidilecek tekrar seçimin sonucuna göre davranılacak… Hikâye budur.

CHP Meclis’te ortak bir partiler arası platformda bu sürecin tartışılmasını savunmuştu hep… Sanırım, bu doğru çözüm politikasını sürdürecek.

Bu süreç salt partilerle ve iktidarlarla sürdürülemez. Ulusal bir uzlaşma sağlanmadan çözülmesi zordur, kim buna tek başına yeltenirse, kendisi çözülme tehlikesiyle karşı karşıya kalır… Çünkü Kürtlerin, “özerklik”, “federatif yapı” gibi hareket etme istekleri vb. tüm Türkiye’yi ilgilendiren ulusal bir sorundur.

Silahlı saldırılar başlarsa

KCK / PKK yapıları bu süreç üzerindeki “silahlı vesayetleri” ile sonuca ulaşma politikalarını sürdürürlerse, güçlü bir tepki ile karşı karşıya kalırlar. Silahla bir yere varmaya son vermeliler. KCK’nin ilk aşama olarak “barajlara ve inşaatlara silahlı saldırı” kararı, terörü, öldürmeyi, silahı bu konuda hâlâ ana araç olarak gördüklerini gösteriyor. Bunun arkasından da devamı gelebilir. Umarım bu kararları da salt sözde kalır.

Böyle bir kararın, terörün, etkileri ve boyutları da çok olur.
Hatta, Türkiye’nin elde ettiği ve ülkeye rahat bir nefes aldıran seçim sonuçlarını tersine çevirecek etkileri bile yaşarız…
Bu ciddi tehlikeyi yarınki yazımda anlatmaya çalışacağım…

======================================

Dostlar,

Son derece aklı başında, sorumlu bir irdeleme okuyoruz Sayın Orhan Bursalı‘nın kaleminden. Bir devlet, bir ulus (Türk Ulusu) silahla tehdit edilerek bir yere varılamaz. Şiddet çıkmaz sokaktır.

Bu konuyu biz de bir makale olarak ele alacağız…

Bayram sonrası yoğun bir gündem Türkiye’yi sarıp sarmalıyor..
Herkes en üst düzeyde sorumlu davranmak zorunda..

Kolay gele…

Sevgi ve saygı ile.
19 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Jandarma Genel Müdürlüğü imiş?

 

Jandarma Genel Müdürlüğü imiş?

Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=29081, 13.13.12

Jandarma Genel Komutanlığı’nı Jandarma Genel Müdürlüğü’ne dönüştürmek için AKP Hükümeti çalışmalarını sürdürüyormuş.

Düşman ordularından çok kendi ordusundan korkan bir hükümetin TSK’ya karşı 2007’den bu yana içinde bulunduğu eylemleri

  • “Ülkesinde Kuşatılan Ordu: Türk Silahlı Kuvvetleri” 

adlı son kitabımda ele aldım. AKP Hükümetinin TSK’ya karşı düşmanlığı ve derinden duyduğu korku o derecede seyrediyor ki, atılan adımlar Türkiye’nin ve Türk Milletinin güvenliğini ağır bir tehdit altına atıyor.
Deniz Kuvvetlerimize karşı sürdürülen operasyonlar sonucunda artık,
gemileri olan, ancak amiral sınıfı tasfiye edilmiş bir deniz kuvvetlerimiz var. Yani gücünden güç yitirmiş durumda.

AKP Hükümeti bir süreden bu yana nasıl polisi AK-Polis haline getirdi ise şimdi jandarmayı da TSK bünyesinden koparıp AK-Jandarma haline dönüştürmeyi hedefliyor. Ancak şurası iyi bilinmelidir ki, Orta Doğu önümüzdeki dönemde daha sakin olmayacak aksine daha büyük karışıklılklara gebe. Önümüzdeki dönemden kastım da gelecek 20 yıl. Bu süreçte Orta Doğu’da yeni devletler kurulurken birçok devlet parçalanacak veya yok olacak. Amerikalı uzmanlar bu sayının 14’e kadar çıkacağını öngörüyor ve/veya arzu ediyorlar.
Bu süreçte Orta Doğu’da melez savaşlar denilen konvansiyonel savaşlar ile gerilla savaşlarının karışımı savaşlar gerçekleşecektir. Bugün Suriye’de yaşanan iç savaş böyle bir melez savaşın prototiplerinden birisidir.

Orta Doğu’nun Balkanlaşması adını verdiğim bu sürecin Türkiye üzerinde büyük bir basınç oluşturacağı ortadadır.
PKK belasını halledememiş ve atılan yanlış adımlar ile PKK’yı tarihinin en güçlü düzeyine ulaştırmış olan AKP Hükümeti, PKK ile sürdürülen müzakere sürecinin iyi gitmemesi durumunu da göz önünde tutmak zorundadır.

  • Devlet yönetimi, beklenmeyeni beklemek demektir. Gezi Olayları gibi.
    Bu olaylar sırasında Başbakanlık binasının jandarma koruması altına alındığı hatırlanmalıdır.

Jandarma Genel Komutanlığı, gerilla savaşı ve melez savaş konusunda Türkiye’nin elindeki yetişmiş en iyi, deneyimli ve mobil birliklere sahiptir.
Bu benim değil, Kara Kuvvetleri’ni eleştiren Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’in kapalı toplantıda yaptığı konuşmada açıkladığı husustur.

Türkiye ve Orta Doğu bölgesi önümüzdeki 20 yılda büyük bir jeopolitik kırılma ve sosyal kaosa sürüklenirken, PKK ile ne yaşanacağı belirsizliğini korurken, Jandarma Genel Komutanlığı üzerinde ameliyat yapmak, büyük bir yanlıştır. Jandarma Genel Komutanlığı’nda yapılacak iki şey,
Genel Komutanın Jandarma içinden çıkmasını sağlamak ve 1980 öncesinde olduğu gibi sicil açısından valilere bağlamak ile sınırlı olmalıdır.

Jandarma savaşan birliktir.. Jandarma deyince aklınıza trafik polisi gelmemelidir. Savaşan birliğin üstelik büyük birliklerin komutanlarını
Polis Akademisi’nden mezun edemezsiniz. Zorunlu olarak Harp Okulu’ndan mezun olurlar ve subay olma zorunlulukları vardır. Jandarmanın elbisesi ile uğraşmak mavi olsun, kırmızı olsun diye vakit geçirmek, bunca şehit vermiş
bir kuruluşa saygısızlık olduğu gibi, yaşanan koşullarda büyük bir ciddiyetsizlik örneğidir. Türkiye Belçika mıdır ki, başka konu kalmamış gibi jandarmanın elbisesinin rengi konuşulmaktadır. Konuşulacak ise jandarmanın morali
ve ekonomik durumunun düzeltilmesi konuşulmalıdır.

Son olarak söylenecek husus; Jandarma Genel Komutanlığı’nın Türkiye’nin elindeki en büyük güçlerden birisi olduğu ve AKP Hükümeti dahil hiçbir hükümetin kısa erimli (vadeli) ideolojik hesaplar ile bu güçten vazgeçemeyeceğidir.

Hakkari Yüksekova’da ne oluyor?

 

Hakkari Yüksekova’da ne oluyor?

portresi


Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ
YENİÇAĞ, 12.12.13

Yüksekova’da çıkan olaylar sırasında iki PKK’lının çatışmalarda öldürülmesi PKK’dan sert söylemlerin yükselmesine neden oldu. PKK, son aylarda Diyarbakır’ın son derece pasif kaldığı inancı ile yürürlüğe koyduğu “Kürdistan’da her olayın Amed’e yansıması olacak”  ilkesi ile Diyarbakır / Lice kırsalında dört askeri kaçırdı. Güvenlik güçlerinin kaçıran PKK’lıların yerini tespit etmesi ve operasyon hazırlıklarına başlaması sonrasında operasyon hazırlıklarından haberdar olan/edilen BDP’liler, “operasyon yapmayın
biz çözeriz” diyerek, dört askerin serbest bırakılmasını sağladılar.

Hakkari PKK’nın özerkleşme projesini yürürlüğe koyduğu ve yıllardan bu yana sistemli bir şekilde devlet gücünü erozyona uğrattığı bir il.

PKK’nın amacı, devlet güvenlik güçlerini kışlalarından ve karakollarından çıkamaz hale getirmek ve PKK paralel devletini yaşama geçirmek olmuştur.

  • Bu amaçla PKK, yerleşim yerlerinde de asker ve polise
    saldırılar düzenlemeye başlamıştır.
  • Hakkari ve ilçelerinde sokakta, işe giderken, alışverişe giderken düzenlenen
    silahlı ve bombalı saldırılarda yaralanan ve şehit olan güvenlik görevleri olmuştur.

Bunu karakollara servis yapan esnafın PKK tarafından “polis karakollarına servis yapmayın” tehdidi izlemiştir. PKK tehdit ve saldırılarının en yoğun olduğu ilçelerden birisi olan Yüksekova’da gerçekleşmiştir.  Aşağıda  Yüksekova’da gerçekleşen
PKK saldırıları bazıları verilmiştir;

24.05.2009- İlçe merkezinde patlama / 1 polis şehit
14.06.2009- Operasyon sırasında taciz ateşi / 1 asker şehit
15.06.2009- Arazi tarama faaliyeti sırasında çatışma / 1 asker şehit
19.07.2009-  Sınır bölgesindeki güvenlik güçlerine saldırı / 2 asker, 1 sivil yaralı
20.07.2009- Askeri birliğe havan saldırısı / 2 asker, 2 sivil yaralı
19.09.2009- Havan saldırısı / 1 asker, 2 sivil yaralı
23.09.2009- Bombalı saldırı / 3 sivil yaralı
28.09.2011- Öğretmen ve eşine evlerine girerken silahlı saldırı / 1 şehit
4.11.2011- Sabah işe gitmekte olan polis memuruna yürürken saldırı düzenlendi /
1 polis memuru, 1 sivil vatandaş yaralandı
9.06.2012- Yol üzerinde arama yapan askerlere saldırı / 1 asker şehit
19.06.2012- Polis noktasına, polis lojmanlarına ve askeri birliğe saldırı / can kaybı yok
26.06.2012- Terör örgütü ile çatışma / 1 asker şehit
13.08.2012- Havaalanı inşaatında kullanılan kamyon ve iş makinelerine saldırı gerçekleşti / 11 sivil kaçırıldı
18.08.2012- Dağlıca yolunda mayın patlaması / 1 asker yaralandı

AKP Hükümeti ile PKK arasındaki müzakerelerin başlamasından sonra da PKK’nın Hakkari’deki özellikle Yüksekova’daki eylemleri devam etmiştir.

  • Amaç bu ilde (Hakkari’de) PKK devletçiğinin alt yapısının güçlendirmek olmuştur.

Esasen, müzakere sürecinde PKK içinde bir bütünlük olduğunu söylemek mümkün değildir. Cemil Bayık ilk günden bu yana PKK’nın terör sürecini tırmandırarak
AKP Hükümetinden daha çok ödün alabileceğini düşünmektedir. Cemil Bayık,
müzakere sürecinin başarısızlığının aynı zamanda Öcalan’ın da siyasetten tasfiyesi olacağını ifade etmiştir. Son günlerde Cemil Bayık’ın  “PKK Tarihi” adlı kitabının
PKK kent yapılanmalarına ders kitabı olarak dağıtıldığı ifade edilmektedir.
Kitabın savunduğu görüşün, Öcalan-Bayık ayrışması olarak yorumlanabileceği şeklinde PKK saflarında yorumlar yapıldığı ileri sürülmektedir.

Özetle, Yüksekova’daki PKK eylemleri önümüzdeki dönemde başka alanlarda da karşımıza çıkabilir. Bu arada son nokta, Yüksekova’da çatışmada ölen dayı-yeğen
Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir’in Yüksekova’da daha önce gerçekleşen
PKK eylemleri ile ilişkili olduğu iddiasının güvenlik güçleri arasında dolaşmasıdır.
(http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=29071, 12.12.13)

Ergenekon Davası ve Türk Ordusu

Dostlar,

21. Yüzyıl Enstitüsü Müdürü Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ, Enstitü web sitesinde geçen hafta, 6.8.13 günü oldukça kapsamlı bir makale gündeme aldı (pdf olarak 24 sayfa). Makale daha önce, 21. Yüzyıl Dergisi yıl 2 sayı 7 Ekim-Kasım-Aralık 2008,
s. 3-27’de
yayınlanmıştı. Güncellenmiş olarak “Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi” sitesinde yer aldı. (http://www.21yyte.org/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2013/08/06/7147/ergenekon-davasi-ve-turk-ordusu, 6.8.13)

Çalışmanın başlığı : Ergenekon Davası ve Türk Ordusu

portresi

Yakın tarihe zorunlu göndermelerle Ergenekon Davası dış dinamikleriyle derinlemesine irdelenmekte ve Türk Ordusu‘nun konum ve işlevi ile ilişkilendirilmektedir.

Bize göre bu makale Sayın Özdağ’ın ustalık dönemi ürünlerindendir ve tam bir bilimsel sorumluluk ve ağırbaşlılık ile kaleme alınmıştır.

Olup bitenleri anlamak Türkiye’nin önünü açmak isteyen herkes özenle okumalıdır.

Makale şöyle başlamakta :

“5 Ağustos 2013’de Ergenekon Davası diye adlandırılan ve derin devlet davası olarak başlayıp, muhalif siyaseti baskı altına almak üzerinden gelişen ve sonuç olarak askeri darbe yargılamasına dönen yargı sürecinin ilk aşaması tamamlandı. Özel yetkili Mahkeme çok ağır cezalar verdi. Böylece kurucusu, bugünkü lideri, sembolü, ideolojisi, ana kitabı belli olmayan, (belki de belli olan ancak henüz dile getirilmeye cesaret edilemeyen) tarihin “ilk gizli terör örgütü” davası sona erdi. Tarihte ilk kez kimse mensup olduğu iddia edilen örgüte sahip çıkmadı, üyesiyim demedi. Şimdi dava Yargıtay’da devam edecek…”

Devamla;

“… Soğuk Savaş Sonrasının Yeni Jeopolitiği ve Bağımsızlaşan Türkiye

    Türk-Amerikan ilişkilerinde 1990’larda yaşanan kriz, kendisini Kuzey Irak ve Irak somutunda ortaya koymuş olmasına rağmen krizin asıl nedeni, Türk-Amerikan ilişkilerinin Soğuk Savaş paradigmasından Soğuk Savaş sonrasına tarafların üzerinde anlaştıkları kurallar çerçevesinde geçememiş olmasıdır.[17] Daha açık bir ifade ile Soğuk Savaşın sona ermesi ile başlayan Irak’ın bölünmesi sürecini Türkiye kendisi ve Ortadoğu barışı için tehdit olarak algılarken, ABD, Irak bölünmesinin arkasındaki ana dinamik olmuştur.

   1990’lı yılların başından itibaren ABD ve Türkiye birbirlerini “tehdit unsuru” ve  “güvenilmez müttefik“ olarak algılamaya başlamışlardır.[18] Ancak, Türk Ordusu’nun ABD’nin bir müttefik olarak güvenilirliği ile ilgili sorgulamaları daha erken tarihlere uzanmaktadır. Küba Krizi sonrasında ABD’nin, Rusya’nın Küba’daki füzelerini çekmesi karşılığında, Türkiye’ye sormaya dahi gerek duymadan Türkiye’den Jupiter füzelerini geri çekmesi, belki de Türk Ordusu’nda ABD ile ittifakın niteliği konusunda ilk şüphelerin uyanmasına neden olan gelişmedir.”

Ve şöyle bağlanmakta :

“… Toplumsal gerçekliği kanunlar değil, toplumsal güçler şekillendirir.
Sağlıklı bir demokrasinin yerleşmesi için toplumsal güçlerin işbirliği şarttır.
Ve demokrasi toplumumuz için acil bir ihtiyaçtır.”[61]

Bu satırların yazılmasından 6 yıl sonra sözde militerleşme süreci olan 28 Şubat (1997) yaşanmıştır. Bugün ise sözde “sivilleşme ve ileri demokratikleşme” adı altında ve 28 Şubat’ın intikamı niteliğini de taşıyan bir başka süreç, dış dinamiklerin TSK’yı yeniden yapılandırması ihtiyacı çerçevesinde yaşanmaktadır. O gün
28 Şubat’ı destekleyenler, bugün Ergenekon operasyonunu desteklemekte.
İntikam süreçlerinin birbirini beslediği bir ülkenin toplumsal barışa ulaşması imkânsızdır. 

   Böyle bir ülkede sadece dönemsel galipler olur.
   Ve çoğu kez dönemsel galipleri iç dinamiklerin kendi güçleri değil,
dış dinamikler belirler.”

Sayın Prof. Özdağ‘ın bu çok değerli ve sıkıkla kaynak gösterilmesi gerekecek irdelemesi 61 kaynakçaya dayanmakta.

Tüm metni pdf olarak okumak ve arşivlemek için ilk paragrafta ya da aşağıda verilen erişkeyi (linki) lütfen tıklayınız..

Ergenekon_Davası_ve_Turk_Ordusu_6.8.13

Sevgi ve saygı ile.
14.8.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

PKK ile Müzakere, Mütareke ve Kirli Barış Sürecinin Analizi


Dostlar
,

Türkiye gündemi öylesine mahir (!?) yönlendiriliyor ki (manuple ediliyor ki),
olağan sorunlarımızı unuttuk!

Yıllardır tutsak alınan asker – sivil yurtseverlerimizi zindanlarda unuttuk!

Bu oyuna gelmemeli ve konuşulup – yazılması gerekenleri de ihmal etmemeliyiz.

Aşağıda tam da böyle bir konuya değineceğiz..

21. Yüzyıl Enstitüsü Müdürü Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ‘ın 29 sayfalık
kapsamlı bir raporunu paylaşmak istiyoruz.. Dosyanın adı :

  • PKK ile Müzakere, Mütareke ve Kirli Barış Sürecinin Analizi

Okumak için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklamak gerekecek..

PKK ile Müzakere, Mütareke ve Kirli Barış Sürecinin Analizi

Sayın Özdağ’ın bu konulardaki uzmanlığı ve stratejik derinlii iyi biliniyor.
Rapor, adı geçen Enstitü’nün web sitesinde yayımlandı (www.21yyte.org).

Dr. Özdağ’a özverili ve yıllardır süregelen hizmetleri için şükran borçluyuz.
Bu raporun okunması ve okutulması gerek..

Böylece AKP hükümetinin içyüzünü de, halkımızı nasıl kandırdığını da…
acı biçimde bir kez daha öğrenmiş olacağız..

Prof. Özdağ, 4.6.13.günlü Yeniçağ’daki BÜYÜK SANSÜR başlıklı makalesinde
şunları kaydediyor :

  • “…Tarihin en büyük çarpıtmalarından birisi olan “PKK’ya taviz vermedik” çarpıtmasına halkı inandırabilmek için Türk Milletine yönelik kapsamlı bir sansür uygulaması gerçekleştiriliyor. Halkın büyük bir çoğunluğu PKK ile sürdürülen müzakerelere karşı. Bunu ortaya koyan araştırmalar ancak Türkçe gazetelerde yayınlanamadığı için İngilizce yayın yapan gazetelerde yayınlanabiliyor. Metropoll Kamuoyu Araştırma Şirketi tarafından yapılan araştırma, AKP Hükümetinin bunca çabasına ve çok boyutlu baskısına rağmen Türk Milletinin sürdürülen psikolojik savaşa direndiğini gösteriyor.  Ancak Türk Milletinin sürdürülen psikolojik savaşa karşı direnmesi için muhalefet partileri, aydınlar, sivil toplum örgütleri tarafından sürekli bilgilendirilmesi gerekiyor…”

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 6.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TÜRK MİLLETİNE 3 MADDELİK ÇAĞRI…


Dostlar
,

“TÜRK MİLLETİNE 3 MADDELİK ÇAĞRI”

28 Mart 2013 günü Ankara’da bir basın toplantısı ile Türk ve Dünya kamuoyuna duyuruldu. Başından beri hazırlanmasına bizim de emek verdiğimiz
tarihsel değerde kısa ama özlü çağrı – duyuru aşağıda..

İlgililerin dikkatine;

tarih önünde,
– bir kez daha
– u-ya-ra-rak

sunuyoruz…

  • “Hepimiz kardeşiz; ayıran kendini ayırır.” /
    Neşet Ertaş
  • “Türklerin vatan sevgisi ile dolu göğüsleri, düşmanların mel’un ihtiraslarına karşı daima, bir duvar gibi yükselecektir.”Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Sevgi ve saygı ile.
30.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

TÜRK MİLLETİNE 3 MADDELİK ÇAĞRI…

“Aşağıda imzası bulunan bizler, Türk Milletinin aklıselimine sesleniyor,
tarihin bu dönemecinde Türk Milleti adına hareket edenleri aşağıdaki hususlarda uyarıyoruz!..

==================================================

1-
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve sahibi olan Türk Milletinin adı,
vatandaşlık tarifinden ve Anayasadan çıkarılamaz.

2- Devletimizin eşit ve şerefli üyeleri olan aziz vatandaşlarımız,
ırklara ve mezheplere ayrıştırılamaz.

3- Anadolu coğrafyasında Selçuklu ile başlayıp Osmanlı ile devam eden Türk Milletinin kesintisiz egemenliğini esas alan büyük Atatürk’ün kurduğu milli devlet yapısı
ortadan kaldırılamaz.

==========================================================

Şu ana kadar aralarında Prof. Dr. Halil İnalcık, Alev Alatlı, Prof. Dr. İlber Ortaylı,
E. Org. Edip Başer, TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk, HEPAR Gnl. Bşk. Osman Pamukoğlu, Devlet eski Bakanlarından Hasan Celal Güzel,
DGM eski Savcısı Talat Şalk…

gibi adların bulunduğu

270+ bilim ve devlet, siyaset ve edebiyat adamı bu bildiriye imza attı.

28.3 2013 günü Ankara Sürmeli Otel’de bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklanan bildiriye siyasal partiler, vakıf, sendika ve derneklerden oluşan gönüllü kuruluşlardan
yoğun destek bekleniyor. Kısa sürede milyonlarca imza hedefleniyor.

Sosyal paylaşım sitelerinde birkaç satır yazıp görevini yerine getirdiğini sanan insanlarımız bu Bildiriye gereken ilgiyi gösterirse AKP ve BDP ittifakının getirmeyi planladığı bölücü anayasa en başından çöpe atılmış olur.

LİSTEDE YER ALAN ADLAR..

AKADEMİSYENLER

  1. Prof. Dr. Halil İnalcık, Bilkent Ünv.
  2. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun
  3. Prof. Dr. İlber Ortaylı
  4. Prof. Dr. Ahmet Saltık, Ankara Üniversitesi
  5. Prof. Dr. Anıl Çeçen, Ankara Üniversitesi
  6. Prof. Dr. D. Ali Ercan, Savunma Sanayisi E.  Müst.
  7. Prof. Dr. İskender Öksüz
  8. Prof. Dr. Mustafa Kafalı
  9. Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, Eski Muğla Üniv. Rektörü
  10. Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu, ANSAY Genel Başkanı, eski milletvekili
  11. Prof. Dr. Enis Öksüz, Eski Ulaştırma Bak.
  12. Prof. Dr. Hasan Ünal
  13. Prof. Dr. Sina Akşin
  14. Prof. Dr. Umay Türkeş, Girne Amerikan Üniversitesi
  15. Prof. Dr. Tuncer Gülensoy
  16. Prof. Dr. Yumni Sözen
  17. Prof. Dr. Zeki Aslantürk
  18. Prof. Dr. Ahmet Gökçen
  19. Prof. Dr. Ahmet Çolak
  20. Prof. Dr. Atilla Aydınlı, Bilkent Üniv.
  21. Prof. Dr. Ayşe Filiz Yavuz
  22. Prof. Dr. Ahmet Yörük, İstanbul Üniv.
  23. Prof. Dr. Aydın Durmuş
  24. Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, Başkent Üniv.
  25. Prof. Dr. Ali Pancar, 19 Mayıs Ünv.
  26. Prof. Dr. Beşir Şahin, Çukurova Ünv.
  27. Prof. Dr. Bilge Ercilasun
  28. Prof. Dr. Bige Sükan
  29. Prof. Dr. Cevat Geray
  30. Prof. Dr. Cemal Kurnaz, Gazi Üniv.
  31. Prof. Dr. Çetin Çelenk
  32. Prof. Dr. Doğan Kargül
  33. Prof. Dr. Erdem Koç
  34. Prof. Dr. Güzide Turanlı
  35. Prof. Dr. Güler Somer
  36. Prof. Dr. Hanım Halilova
  37. Prof. Dr. Hasan Önder
  38. Prof. Dr. İbrahim Tellioğlu, 19 Mayıs Üniv.
  39. Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu, Dekan, Sağlık Bak. E. Müsteşarı
  40. Prof. Dr. İbrahim Öztek
  41. Prof. Dr. İbrahim Uzmay
  42. Prof. Dr. İsa Özkan, Gazi Ünv.
  43. Prof. Dr. İnan Güler, Gazi Ünv.
  44. Prof. Dr. Kazım Kopraman
  45. Prof. Dr. Kaan Aydos
  46. Prof. Dr. Kenan Erzurumlu, 19 Mayıs Ünv.
  47. Prof. Dr. Kemal Üçüncü
  48. Prof. Dr. Kadir Aydın
  49. Prof. Dr. Lütfi Çakmakçı
  50. Prof. Dr. Metin Karaörs
  51. Prof. Dr. Mahir Nakip, Erciyes Ünv.
  52. Prof. Dr. Mahmut Şahin, 19 Mayıs Ünv.
  53. Prof. Dr. Mustafa Arıca
  54. Prof. Dr. Necdet Altuntop, Erciyes Ünv.
  55. Prof. Dr. Nergiz Biray, Pamukkale Üniversitesi
  56. Prof. Dr. Nizamettin Aktay, Gazi Üniversitesi
  57. Prof. Dr. Nurullah Çetin, DTCF
  58. Prof. Dr. Peruze Çelenk, Ondokuzmayıs Üniversitesi
  59. Prof. Dr. Taciser Onuk, Ankara Üniversitesi
  60. Prof. Dr. Reşat Genç, E. Atatürk Yüksek Kurumu Bşk.
  61. Prof. Dr. Sabri Sümer
  62. Prof. Dr. Sabri Çaklı, İzzet Baysal Ünv.
  63. Prof. Dr. Süleyman, Hayri Bolay
  64. Prof. Dr. Saleh Sultansoy, TOBB Üniversitesi
  65. Prof. Dr. Ömer Aksu
  66. Prof. Dr. Rıza Ayhan, Eski Gazi Üniv. Rektörü
  67. Prof. Dr. Ruşen AYTAÇ
  68. Prof. Dr. Selahattin Sarı, Beykent Ünv. Rektör Yard.
  69. Prof. Dr. Sacit Turanlı, Dekan
  70. Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Ege Üniv. Ziraat Fak.
  71. Prof. Dr. Nilüfer Yüksel, Ankara Üniv. Eczacılık Fak.
  72. Doç. Dr. Murat Hatipoğlu,
  73. Doç. Dr. Mustafa Aksoy
  74. Doç. Dr. Kenan Kırkpınar
  75. Doç. Dr. Kutluk Kağan Sümer
  76. Doç. Dr. Mustafa Çağatay Tufan
  77. Doç. Dr. Halil Turgut
  78. Doç. Dr. Özgü Günay, Gazi Üniversitesi
  79. Doç. Dr. Reyhan Ersoy, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
  80. Doç. Dr. Ramazan Amanvermez
  81. Doç. Dr. Nuri Aydın Kama
  82. Doç. Dr. Soner Çankaya, Ordu Ünv.
  83. Doç. Dr. Serkan Şen 19 Mayıs Ünv.
  84. Doç. Dr. Sait Yılmaz
  85. Doç. Dr. Ezgi Günay, Gazi Üniversitesi
  86. Doç. Dr. Cüneyt Çırak
  87. Doç. Dr. Alp Aslan Kıraç
  88. Doç. Dr. Ertan Sait Kurtar, 19 Mayıs Üniv.
  89. Doç. Dr. Fatma Gülşen
  90. Doç. Dr. eyfullah Hızarcı
  91. Yrd. Doç. Dr. Sakin Öner
  92. Yrd. Doç. Dr. Sevil Sargın

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ

  1. Prof. Dr. Mehmet Öz, Türk Ocakları Genel Başkanı
  2. Prof. Dr. Mustafa Erkal, Aydınlar Ocağı Gen. Bşk.
  3. Prof. Dr. Ümit Özdağ, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı, Gazi Üniversitesi
  4. Sadi Somuncuoğlu, Milli Düşünce Merkezi Genel Bşk., Devlet eski Bakanı
  5. Şakir Altıntaş, Afyon Oğuz Boyu Yörük Türkmen Dern. Bşk.
  6. Şerafettin Demir, Ankara Seymenler Kulübü Dern. Gnl. Bşk.
  7. Fahrettin Beşli, Yörük Türkmen Der. Federasyon Bşk.
  8. Alper Tunga, Bacalan Avukat, Antalya Barosu Bşk.
  9. Yakup Atasıtürk, Dünya Kargın Türkmenleri Dern. Gnl. Bşk.
  10. Ekrem Aksoy, Mühendis, Ülkü-Tek Genel Başkanı
  11. İbrahim Doğan, Türkiye Sağlık Çalışanları Eğitim ve Dayanışma Vakfı Genel Bşk.
  12. İsrafil Çelik Türk Aydınları Vakfı Genel Bşk.
  13. Prof. Dr. K. Tuncer Çağlayan, Türk Ocağı Samsun Şubesi Bşk.
  14. Dr. Levent Başyiğit, Isparta Türk Ocağı Bşk.
  15. Hamit Köse, Şehit Aileleri Federasyon Bşk.
  16. Halit Can, Maltepe Türk Ocağı Bşk.
  17. Ertuğrul Toygar, Samsun Yörükleri Day. ve Kült. Dern. Bşk.
  18. Ali Şahin Fevzioğlu, İnş. Yük. Müh. Kayseri Tic. Odası Meclis Bşk. V.
  19. Adnan Öztürk, Erciyes Ün. 250 Üyeli Öğr. Üyeleri Dern. Bşk.
  20. Hüseyin Özbek, Avukat, İstanbul Barosu Genel Sekreteri
  21. Mehmet Karataş, Konya Ülkü Bir Genel Bşk.
  22. Hasan Salih Akkurt, Büyük Çekmece Türk Ocağı Bşk.
  23. Hamit Saraç, Bursa T ürk Ocağı Şubesi Bşk.
  24. Türkan Hacaloğlu, Ankara Türk Ocağı Şubesi Bşk.
  25. Doç. Dr. Bayram Durbilmez, Kayseri Türk Ocağı Şubesi Bşk.
  26. Aygutşat Selçuk, Kocaeli Türk Ocağı Başkanı
  27. Müfit Öner, Milli Düşünce Merkezi Gen. Bşk. Yrd. E. Genel Müdür
  28. Mustafa Öztürk, Bilgiyurdu Eğt. Kültür Der. Bşk.
  29. Mustafa Dağ, Dağder Genel Bşk.
  30. Hasan Hüseyin Namaz, Kütahya Yörük Türkmen Dernekleri Bşk.
  31. Yusuf Yılmaz, Konya Yörükleri Der. Bşk.
  32. Durhasan Koca, Türk Boyları Konfederasyonu Genel Başkanı
  33. Nesrin Günel İçay, Diş tabibi, Yörükler Türkmenler Kültür Derneği Genel Başkanı
  34. İzzet Polat Ararat, ADD Eski Genel Sekreteri
  35. Mesut Erdoğan, Avukat, Nevşehir Türk Ocağı Şubesi Bşk.
  36. Nihat Kula, Ertuğrul Gazi Kültür Derneği Başkanı
  37. Prof. Dr. Özkan Hüseyin, Batı Trakya Türkleri Arş. Merkezi Bşk.

 SİYASETÇİLER 

  1. Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili
  2. Hasan Celal Güzel, Eski Milli Eğitim Bakanı
  3. Hüsamettin Cindoruk, Eski TBMM Başkanı, siyasetçi, hukukçu
  4. İlhan Kesici, Eski Bursa Milletvekili-İktisatçı
  5. Osman Pamukoğlu, HEPAR Genel Başkanı
  6. Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp, Eski Tarım Bak. Sivas Milletvekili
  7. Prof. Dr. Mümtaz Soysal, E. Dışişleri Bakanı
  8. Prof. Dr. Abdülhaluk Çay, Eski Devlet Bakanı, Çorum Milletvekili
  9. Saffet Arıkan Bedük, Eski Ankara Milletvekili, Vali
  10. Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel, Eski Dışişleri Bakanı
  11. Prof. Dr. Ramazan Mirzaoğlu, Eski Bakan, Kırşehir Milletvekili
  12. Ufuk Söylemez, Eski Devlet Bakanı
  13. İlhan Aküzüm, Eski Turizm ve Devlet Bakanı, Ankara Mv.
  14. İlker Tuncay, Eski Tarım Bakanı, Ankara/Çankırı Milletv.
  15. İbrahim Yaşar Dedelek, Eski Devlet Bakanı, Eskişehir milletvekili
  16. Yaşar Okuyan, Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Yalova Milletvekili
  17. Mustafa Gazalcı, E. Denizli Milletvekili
  18. Hasan Ali Tutkun, Eski Amasya Milletvekili
  19. Osman Doğan, Eski Şanlı Urfa Milletvekili
  20. Şamil Ayrım, Eski Iğdır Milletvekili,
  21. Şamil Kazokoğlu, Eski Bolu Milletvekili
  22. Şahin Mengü, Eski Manisa Milletvekili, Hukukçu
  23. Barış Bilgin Dilmen, Yurt Partisi Genel Bşk. Yrd.
  24. Abdülkadir Baş, Eski Nevşehir Milletvekili,
  25. Hüsnü Sıvalıoğlu, Eski Balıkesir Milletvekili
  26. Hüseyin Avni Güler, E. Milletvekili
  27. Halil İbrahim Oral, Bitlis E. Mv.
  28. Mehmet Ceylan, Eski Sivas Milletvekili, İş Adamı
  29. İbrahim Yılmaz, Kayseri E. Milletvekili
  30. Miraç Akdoğan, Malatya E. Milletvekili
  31. Nihat Gökbulut, Eski Kırıkkale Milletvekili
  32. Nihat Harmancı, Eski Konya Milletvekili
  33. Osman Seyfi, E. Milletvekili
  34. Rahmi Sezgin, 21.Dönem İzmir Mv., TPD İzmir Şube Bşk.
  35. Adil Aşırım, Eski Iğdır Milletvekili
  36. Ali Er, Eski İçel Milletvekili
  37. Yusuf Kırkpınar, Eski İzmir Milletvekili
  38. Ali Nejat Ölçen, E. İstanbul Milletvekili
  39. Baki Tuğ, E. Hak. Alb., Eski Bakan, Ankara Milletvekili
  40. Edip Özbaş, Eski K. Maraş Milletvekili, Hukukçu
  41. Erdal Karademir, 22. Dönem İzmir Milletvekili
  42. Esat Bütün, K. Maraş E. Milletvekili
  43. Aslan Ali Hatipoğlu, Eski Amasya Milletvekili

GAZETECİ ve YAZARLAR

  1. Alev Alatlı
  2. Yavuz Bülent Bakiler
  3. Emine Işınsı
  4. Mustafa Mutlu, Vatan Gazetesi
  5. Rıza Zelyut, Güneş Gazetesi
  6. Aslan Tekin, Yeniçağ
  7. Yılmaz Dikbaş
  8. Ahmet Yabuloğlu, Yeniçağ Gazetesi İcra Kurulu Başkanı
  9. Ahsen Batur
  10. Ahmet Say, Müzik Eğitimcisi ve Yazarı
  11. Arslan Bulut, Gazeteci, hukukçu
  12. Müyesser Yıldız
  13. İkbal Vurucu, Gazete 2023
  14. Mustafa Arslan
  15. Mustafa Turgay Tüfekçioğlu, Araştırmacı-yazar
  16. Ömer Faruk Beyceoğlu, Töre Dergisi
  17. İbrahim Metin, Araştırmacı-Yazar

*****

  1. Talat Şalk, Eski DGM Savcısı
  2.  Savaş, Eski Yargıtay Başsavcısı
  3. Nuh Mete Yüksel, Eski DGM Savcısı
  4. Osman Kaçmaz, Avukat E. Ağır Ceza Hakimi
  5. Cevdet Saral, E. Emniyet Müdürü
  6. Ali Aydın, E. Tuğgeneral (Silivri Cezaevi)
  7. Abdülkadir Sezgin, E. Diyanet İşleri Başkanlığı Baş Müfettişi
  8. Alaettin Parmaksız, Emekli Tümgeneral
  9. Nejat Eslen, E. Tuğ General, yazar
  10. Necdet Bayraktaroğlu, Eski Savcı
  11. Yaşar Yazıcoğlu, Eski Başbakanlık Müsteşarı
  12. Yaşar Karagöz, Emekli Tümgeneral
  13. Metin Sancaktar, Uzman Doktor
  14. Hicabi Koçak, Emekli Memur
  15. Hamit Sekman, Avukat, Erzincan Baro E. Bşk.
  16. Hakan Kızılaslan, Doktor Ufuk Ünv.
  17. İbrahim Okur, Makine Yük. Mühendisi, İş Adamı, Yazar
  18. İsmet Atik, Eski YÖK Gen. Sekreter Yrd.
  19. İsmail Bozkurt, Kayseri Milli Eğt. E. Müd. -Yazar
  20. Kamil Aydın, Emekli Müftü
  21. Kerim Taş, İş Adamı
  22. Kerim Yılmaz, E. Ağır Ceza Reisi/Avukat
  23. Kürşat Karacabey, Avukat
  24. Kürşat Şendal, Yazar
  25. Mesude Öney, Emekli Öğretmen
  26. Müge Gülses, E. Bankacı
  27. Mehmet Gündüz, Emekli Öğretmen
  28. Mustafa Kemal, Yurttutan İş Adamı
  29. Mustafa Erkal, E. Vali
  30. Münire Akat, İngilizce Öğretmeni
  31. Meriç Coşkun, Eskimeyen Dostlar Genel Koordinatörü
  32. Müfit Özdeş, E. Büyükelçi
  33. Nevin Çelik, Emekli Öğretmen
  34. Nurullah Aydın, Öğretim Görevlisi, Gazi Üniversitesi
  35. Nefi Demirci, Doktor
  36. Necdet Özkaya, M. E. B. Emekli Müsteşar Yard.
  37. Niyazi Altunya, Eğ. Bil. Doktoru
  38. Nuray Palancıoğlu Kaplan, Avukat
  39. Orhan Sungur, Adalet Bakanlığı E. Personel Gnl. Mdr.
  40. Oğuz Çetinoğlu, İşadamı, Yazar
  41. Oğuzhan Buhur, Avukat
  42. Ömer Ay, Öğretmen, MDM Genel sekreteri
  43. Ömer Öksüz, Gemi İnşa Mühendisi
  44. Ömer Lütfi Taşçıoğlu, E. Kur. Alb.
  45. Pehlivan Uzun, Öğretim Üyesi Kırıkkale Ünv.
  46. Rifat Uğrar, İller Bankası E. Gnl. Md. Yard., Milli Düşünce Merkezi Yön. Kur. Üyesi
  47. Ruşen Yaşlıoğlu, Milli Düşünce Merkezi Yön. Kur. Üyesi
  48. Sami Narter, Dr. Avukat
  49. Sevgi Kafalı, Emekli Öğretim Görevlisi
  50. Şenol Uğurlu, Ülkü Ocakları E. Genel Bşk. Yrd.
  51. Satılmış Erdal, Gazi Ü. E. Genel Sekreteri
  52. Suzan Çataloluk, E. Hakim
  53. Sacit Somel, E. Elçi
  54. Savaş Özdağ, Avukat
  55. Şekip Mehan, Avukat, İzmir
  56. Şimal Aral, Muhasebeci
  57. Talat Şimdi, Mali Müşavir
  58. Üçler Uğurlu, Türkiye Sağlık Çalışanları eğitim ve Dayanışma Vakfı
  59. Ünsal Aktaş, Avukat
  60. Veli Kılıç, Dr. MEB. TTK E. Üyesi yazar, Gazeteci
  61. Yıldırım Ak, Avukat, Türk Hukuk Kurumu Bşk.
  62. Aziz Bozatlı, Eski Orman Böl. Md.
  63. Yağmur Tunalı; TRT Programcı, Yazar
  64. Aslan Küçükyıldız, TRT, Programcı
  65. Ali Bektaş, Opr. Doktor
  66. Adnan Adıvar, Ünal Emekli Öğretmen, Eski Alaca Belediye Bşk.
  67. Ali Rıza Kaplan, Avukat, İMAG Bşk.
  68. Ahmet Çetinkaya, Erciyes Ün. Hastaneleri Kurucu Baş Müd.
  69. Ali Bademci, Araştırmacı Yazar
  70. Aytekin Ertuğrul, Opr. Doktor
  71. Prof. Dr. Ali Ercan, Savunma Sanayi E. Müsteşarı
  72. Bayram Dede, Avukat
  73. Cemalettin Durmaz, Emekli İmam
  74. Cengiz Atak, Eski MTA Genel Müdürü
  75. Cemil Karababa, Ressam (Atatürk Ressamı)
  76. Çınar Çoşkunserçe, Gazeteci
  77. Dursen Gürgür, Türk Ocakları Gn. Mrk, Hanımlar Kolu
  78. Dursun Dağaşan, E. Posta Genel Müdürü
  79. Duran Aydoğmuş, Şair-Yazar
  80. Erhan Aktaş, Uzman Doktor
  81. Erol Gürsoy, Eğitimci, Aydınlar Ocağı Sakarya
  82. Ergül Ünal, Harita Mühendisi, TPB İzmir Şubesi Bşk.Yrd.
  83. Erol Günsoy, İş adamı
  84. Gürsel Yıldız, Gemi İnşa Mühendisi
  85. Hakan Paksoy, Milli Düşünce Merkezi Yön. Kur. Üyesi Elektrik Müh.
  86. Vedat Paşa Civelek, E. Albay
  87. Emin Şiş, Em. Endüstri Müh.
    *************************************