Etiket arşivi: Prof. Dr. Erdener YURTCAN

Hukuk Penceresinden Demokratikleşme Paketi

Hukuk Penceresinden Demokratikleşme Paketi

  • Günümüzde ceza hukukunda üzerinde durulan en hassas noktalardan biri, suç normlarının açıklık ve belirginlik taşımalarıdır. Bu sonuç sağlanırsa, bireyin özgürlükleri de güvence altına alınmış olur. Gönül isterdi ki, demokratikleşmeden söz ederken, aynı kapsamda yer alan bazı hususlar da “tamir” edilseydi. 

Prof. Dr. ERDENER YURTCAN

Uzun süredir beklenen demokratikleşme paketi Başbakan Erdoğan tarafından açıklandı. Hukuk penceresinden paketi yerimizin el verdiği ölçüde değerlendirdiğimizde, aşağıdaki noktalara değinmek uygun olacaktır.

Kamuda başörtüsü serbest                       : 

Sayın Başbakan bu konuda şunları söylüyor:

  • Kılık kıyafet yönetmeliğini değiştirerek kamu kurumlarında başörtüsü yasağını kaldırıyoruz. Ayrımcılık içeriyordu. Kadın çalışanların giyimleri üzerindeki ayrımcı ihlalleri kaldırıyoruz. Resmi elbise giymek zorunda olan TSK mensupları, yargıda hâkim ve savcıları bunun dışında tutuyoruz.” 

Bu sonuç üzerinde uzun zamandır çalışıldığı bilinmektedir. Şimdi bu sonuca ulaşılmak istenmektedir. TSK mensupları, yargıç ve savcıların bu konuda istisna edilmeleri uygun bir çözümdür, fakat eksiktir. Avukatların da bu kapsamda mütalaa edilmeleri gerekirdi, çünkü yeni Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 6’ncı maddesi avukatları da yargı mensubu saymaktadır. Bu nedenle avukatların dışta tutulmaları hatalı olur. Bu konuda Danıştay’ın kararına dayanmak da doğru olmaz, çünkü yeni bir hukuki düzenleme yapılmaktadır.
Bu konuda dikkate almamız gereken nokta şudur: Avukatlar da hizmet görürken hukukun öngördüğü bir cüppe giymektedirler, aynen yargıç ve savcılar gibi.

Nefret suçuna ağır ceza                       : 

Sayın Başbakan bu konuda şunları söylüyor:

  • “Yeni süreçte nefret ayrımcılık yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha etkin biçimde mücadele etmeye başlıyoruz. Belirli suçların cezalarını daha da artıyoruz. Belirli suçlar, kişinin dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse cezası daha da ağırlaşacak. Kişinin belli haklarını kullanmasını engelleyenleri ceza kapsamına alıyoruz. Bu sebeple işlenen suçun cezasını bir yıldan üç yıla kadar artırıyoruz.”

Nefret suçunun ceza sistemimize alınması olumlu bir adımdır. Ayrımcılık TCK’nin 122’nci maddesinde düzenlenmişti. İhtiyaca göre değiştirilmesi, her ülkenin yasaları kendi sosyal ihtiyaçlarına tabidir, kuralına uygun bir çözümdür. Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken husus şu olmalıdır:

Günümüzde ceza hukukunda üzerinde durulan en hassas noktalardan biri,
suç normlarının açıklık ve belirginlik taşımalarıdır.
Bu sonuç sağlanırsa, bireyin özgürlükleri de güvence altına alınmış olur.

Kişilerin özel bilgilerine güvence                  : 

  • “Getireceğimiz bir başka yenilik. Kişisel verilerin korunması hakkında.
    Yasal güvence getiriyoruz. 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliğiyle
    güvence getirmiştik. Şimdi uygulama için taslağı hazır olan kanunu Meclisimize gönderiyoruz. Kişilerin özel bilgileri ilgisiz kişiler tarafından kullanılamayacak.” 

Sayın Başbakan bu konuda şunları söylüyor.

Bu çözüm de TCK’de daha önce düzenlenmiş bulunan hususlara açıklık getirdiği takdirde, faydalı olacaktır.

Yukarıdaki başlıklar pakette yer alan konular. Gönül isterdi ki, demokratikleşmeden
söz ederken, aynı kapsamda yer alan bazı hususlar da “tamir” edilseydi.

Nasıl mı? İşte ilk akla gelenler :

1.  Aynı işlevi gören 3 ayrı ağır ceza mahkemesi yerine tek ağır ceza mahkemesi,
yani kısaca özel görevli ağır ceza mahkemelerinin ve terörle mücadele mahkemelerinin kaldırılması.

2.  Kısa süre önce Ceza Muhakemesi Kanunu’nda değişiklik yapılarak tercümandan yararlanma konusunda atılan adımda, bir yasal hatanın düzeltilmesi. Kısaca, tercüman giderinin yargılama gideri sayılarak parasının peşin olarak bu hizmetten yararlanan kişiden alınmaması.

3.  Çok eskiye dayanmayan bir uygulamayla, asliye ceza mahkemelerindeki duruşmalarda savcıların görev yapmamalarından geri dönülmesi. Bu yolla özellikle savunmanın yargılamada kamu iddiacısı olan savcıların düşüncelerini öğrenebilmeleri ve hizmeti daha iyi görebilmelerinin sağlanması.

Ele almam gereken konular elbette bu kadar değil,
fakat yer sorunu yazıyı noktalamayı zorunlu kılıyor.

Dokunulmazlık Sorununu Çözmek Hiç de Zor Değil!

Dokunulmazlık Sorununu Çözmek Hiç de Zor Değil!

Prof. Dr. Erdener YURTCAN
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Son günlerin güncel konularından biri yasama dokunulmazlığı. İlkin kavramla ilgili birkaç söz. Yasama dokunulmazlığı, siyasal iktidarların ve hükümetlerin yasama meclislerinde çoğunluğu sağlamak amacıyla azınlık üyelerine ceza tehdidinde bulunmalarını ve manevi baskı yapmalarını önlemek, bunların yasama görevini tam olarak gerçekleştirebilmelerini sağlamak için kabul edilmiş bir kurumdur. Anayasa hukukunda bu konu “yasama meclisi üyelerine tanınan güvenceler” başlığı altında ele alınmaktadır. Bu dokunulmazlıklar kamu yararı dikkate alınarak kabul edilmiştir; kişisel yarar söz konusu değildir. Bu bağışıklıkların temeli İngiltere kaynaklıdır. Buradan başka ülkelere yayılmıştır, iki başlık altında ele alınır.

Yasama sorumsuzluğu, milletvekilinin TBMM’de kullandığı oy, söylediği sözler, ileri sürdüğü düşünceler nedeni ile bunlar suç niteliği taşısalar bile Meclis dışında bir makam tarafından sorumlu tutulamamasıdır. Bu kavram “söz özgürlüğü” (freedom of speech) olarak İngiltere’de ortaya çıkmış, Avam Kamarası ile Taç arasında uzun mücadeleler sonucu, 1869 tarihli “Bill of Rights”da güvence altına alınmıştır. Yasama sorumsuzluğunun iki amacı vardır. Parlamentoda ulus iradesinin tam bir serbestlikle ifade edilmesi ve milletvekilinin görevini yerine getirirken bağımsız ve güvenceli olmasıdır. Sözün özü şudur: Milletvekili düşüncelerini açıklarken herhangi bir kovuşturma kuşkusu ve korkusu taşımamalıdır.

Nispi dokunulmazlık, seçimden önce ya da sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir meclis üyesi, kendi meclisinin kararı olmadıkça, yakalanamayacak, sorguya çekilemeyecek, tutuklanamayacak ve yargılanamayacaktır. Ağır cezalık suçüstü hali bu hükmün dışındadır (AY, md. 83). Bu ilke 1961 Anayasası’ndan 1982 Anayasası’na aynen aktarılmıştır. Fakat 1982’de metne bir ekleme yapıldığı dikkati çekmektedir. Buna göre, anayasanın 14. maddesinde sayılan durumlar da, aynen ağır cezalık suçüstü hali gibi, maddedeki ilkenin istisnası kılınmaktadır.

Anayasanın 14. maddesi incelendiğinde, anayasada yer alan hak ve hürriyetlerin hiçbirinin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılamayacaktır. Bu yasaklara aykırı hareket eden veya başkalarını bu yola teşvik veya tahrik edenler hakkında uygulanacak müeyyidelerin yasayla gösterileceği görülmektedir.

Anayasada sayılan bu haller TCK sistematiği içinde, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları kapsamaktadır. Buna göre bu tür bir suç isnadı altında bulunan ve olayın soruşturması seçimden önce başlamış olan bir durumdaki meclis üyesi yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Bu gibi durumlarda yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya TBMM’ye bildirmek zorundadır.

Anayasanın 83’üncü maddesinin yorumundan, yasama dokunulmazlığından faydalanan bir Meclis üyesinin, anayasada belirtilen ilkelerle sınırlı biçimde bu dokunulmazlıktan yararlanacağı sonucu çıkmaktadır. Bu nedenle, bir suç isnadı altında olan bir Meclis üyesi için ceza davası açılabilecektir, fakat yargılama yapılamayacaktır. Hatta ceza davasının açılmasından önceki aşamada, hazırlık soruşturması devresinde ceza yargılaması işlemleri yapılabilecek, ancak istisna olarak belirtilen, yakalama, sorgu veya tutuklama işlemleri yapılamayacaktır.

Ülkemizde nispi dokunulmazlık konusu uzun süredir çözülemeyen bir sorundur.
Bu konuda, üzülerek ifade etmek isterim ki, parlamentonun gerekli özeni ve hassasiyeti göstermemesi, Batı ülkelerinin bir kurumu olan nispi dokunulmazlık kurumunun ülkemizde amaca uygun uygulamasını ortadan kaldırmıştır.

“Bugün bana yarın sana” mantığı ile olaya yaklaşılması nedeniyle, nispi dokunulmazlık kurumu bir yargılanmama kalkanı olarak işletilmektedir. Bu görüntü büyük tepkilere neden olmaktadır. Bu tepkiler haklıdır, çünkü hukukun uygulanması önlenmektedir.

Bu tepkiler sorunu uç noktalara taşımaktadır. Öyle ki, nispi dokunulmazlık kurumunun kaldırılması zorunluluğu ileri sürülmektedir. Oysa bu kurum parlamentoda bir ihtiyaca cevap vermek için öngörülmüştür. Çözüm üretilirken, dokunulmazlık kavramını anayasadan çıkarmak akla gelmemelidir. Dokunulmazlık parlamento hukukunun içinde vazgeçilmez bir kavramdır. Ülkemizdeki sorunun suçlusu bu kavram değildir.

Ancak, ülkemizde kaldırılması gereken olaylarda dahi kaldırılmadığı içindir ki, gerçek amaç gözden kaçmaktadır.

Her ülkenin hukuk normlarının o ülkenin sosyal ve kültürel yapısı ile uyumlu olması gerçeğinden hareketle, demek ki nispi dokunulmazlık alanında bir sınırlama yapılması kaçınılmazdır. Bu konuda anayasa değişikliği yapılmak zarureti vardır. Kasten işlenen ağır cezalık fiiller için dokunulmazlığın mutlak kaldırılması, parlamentonun bu konuda takdir yetkisinin kabul edilmemesi düşünülebilir. Bu tür fiillerin dışında parlamento nispi dokunulmazlığı kaldırma/kaldırmama takdirini kullanabilir.

Tutuklu milletvekilleri sorunu ilk çözülmesi gereken sorundur.

Bunun için 1961 Anayasası’nın sistemine dönmek ve 1982 Anayasası ile getirilen istisnayı kaldırmak yeterlidir.

Dokunulmazlık konusunda ilkin bu ülkenin politikacısının bu kavramı doğru bir temele oturtması şarttır. İster politik suçlar ister bunun dışında kalan suçlar olsun, TBMM çatısı altında “bugün sana yarın bana” mantığı ile yaratılan zırh kırılırsa, dokunulmazlığın kaldırılması gereken her olayda milletvekili için ceza adalet sistemi çalıştırılırsa, sorun biter.

Zaman zaman siyasal suçlarla ilgili olarak bu sorun tartışılıyor. Bu tartışmada halen TBMM’de bekleyen, özellikle “yüz kızartıcı” suçlarda dahi dokunulmazlık kaldırılmadığı için, siyasal suçlar yönünden tez zayıflamaktadır.

(Cumhuriyet 08.10.2012)