POLİTİKA ve POLİTİKACI
Nükleer Fizikçi
- M İ Y Y
Değerli arkadaşlar,
Yani “şimdilik” buzul çağı falan boş sözler; gerçek şu ki; insan kaynaklı (CO2, CH4..) nedeniyle oluşan sera etkisi altındaki Dünyamız maalesef tehlikeli bir şekilde, dolu dizgin ısınıyor…. Gelecek için en büyük endişe kaynağımız budur… (31.5.20)
Sevgilerimle.æ
Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Değerli arkadaşlar,
Corona’nın Türkiye’deki 50. günü, bu gün alınan sonuçla akıbeti biraz daha netleşti; logaritmik grafikte de gördüğünüz gibi, toplam vak’a sayısı 140-150 bin bandında durgunlaşacak gibi görünüyor. Bu durumda ölüm sayısının da 4-5 bin arasında olabileceğini söylemek abartı olmaz.
Başlangıçta sizlerle paylaştığım,
“Türkiye’deki azami vak’a sayısının 80 bin ve ölüm sayısının da 3-4 bin kadar olacağı”
yönündeki ilk kestirimim için, önümüzde başkaca bir örnek olmadığından, Çin’deki durumdan elde ettiğim parametreleri (AS: ölçütleri) kullanmıştım…
Ne yazık ki Ülkemde sorumlu, yetkili Corona yönetiminin ve halkımızın davranışını ön göremediğimden için, neredeyse 2 kat yanılmış oldum; keşke ters yönde yanılmış olsaydım… 30.4.2020
Üzüntülerimle.æ
===============================
Değerli arkadaşlar,
TÜİK Türkiye’nin 31.12.2019 (veya 1.1.2020) nüfusunu açıkladı (ekte) buna göre, nüfusumuz 1 milyon 151 bin artışla 83 milyon 155 bine yükselmiştir.
Türkiye’de nüfus artış hızının Dünya ortalamasından daha yüksek (AS : epey yüksek!) oluş nedeni doğumların artışı değildir. Gerçi TÜİK 2019 yılı net doğum ve ölüm sayılarını henüz vermedi; ama geçen 4 yılın verilerinden kabaca bir kestirimde bulunabiliriz; buna göre, 2019 yılı doğum sayısı yaklaşık 1,2 (AS: 1,248 m) milyon, ölüm sayısı 430 bin alınabilir; yani net artış 1 milyon 151 bin değil, aslında 770 bin olmuştur diyebiliriz. Gerçek nüfus artışı Dünya ortalamasının biraz altında, binde 9,6 oluyor bu durumda..
Türkiye’de nüfus artış hızının Dünya ortalamasından daha yüksek oluşunun asıl nedeni, Ülkedeki toplam göçmen sayısının 1 yılda yaklaşık 380 bin artışıdır.. 2018 yılında da toplam göçmen sayısı 370 bin artmıştı. Son iki yıldaki 750 bin artışla, Türkiye’deki toplam göçmen sayısı 2 milyona yükselmiştir. Bu göçmenlerin yarısı sürekli ikamet halinde, ADNKS kapsamında, öbürleri ise hareketli durumdadır.
Başta su ve enerji olmak üzere, doğal kaynakları nüfusuna oranla zaten çok kısıtlı olan Türkiye’nin 3,6 milyon Suriyeli sığınmacıyı ve 2 milyon yabancı göçmeni, yani toplamda 5,6 milyon insanı taşıyacak lüksü (AS: ve gücü) yoktur. (AS: Ayrıca sınır dışında 3,1 m Suriyeli’ye geniş kapsamlı yaşam desteği vermekte. Toplamda 8,1 milyona, Türkiye nüfusunun 1/10’una yaklaşan bir nüfus ve Türkiye için sürdürülemez bir çok yönlü demografik yük..)
Yurt içindeki T.C. nüfusu dışında, 4,3 milyon T.C. yurttaşının yurt dışında yaşıyor olması yükü birazcık azaltıyormuş gibi görünüyor ama işin en kötü tarafı şu ki; düşük kalifiye insanlar Türkiye’ye doluşurken veya kasten (?) doldurulurken, Ülkenin genç dinamik kalifiye (AS: nitelikli) insanları Yurt dışına kaçıyorlar ! Her ay 10-15 bin T.C. yurttaşı yurt dışına göç ediyor..
Derin kaygılarımla…æ
___________
Not : 2000’den bu yana sayıları her yıl yaklaşık %25 artarak gelen göçmenlerin yıllık sayıları 20 yıllık toplamda yaklaşık 2 milyona ulaşmış görünüyor. ADNKS kapsamında olanlar 900 bin kadardır; yani her an için, adresi kesin olmayan 1 milyona yakın yabancı kalabalık geziniyor ülkemizde…
TÜİK verilerine göre 2019 yılı ortanca yaş 32,4 olmuştur. Buna göre Ortalama ömür (yani 2019 da ölenlerin ölüm yaşlarının ortalaması) 64 yıldır.
Buna göre seçmen / nüfus oranı s = (1 -18 / 64) = 0,72 ve
Yurt içi Seçmen sayısı yaklaşık 80,8 x 0,72 = 58 milyon
Yurt dışı seçmen sayısı yaklaşık 4,3 x 0,72 = 3,1 milyon, toplam 61 milyon olmuştur…æ
Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Değerli arkadaşlar,
Karadeniz ve Marmarayı birleştiren Kanal Projesi gerçekleştirilirse, neler olur; kısaca gözden geçirelim :
Rivayete göre, bu proje en önce Osmanlı döneminde dile getirilmiş…ancak bu iddianın mantıklı bir açıklamasını 😉 bulmak olanaklı değil; proje belki de “made in usa” dır; bunu gizlemek için bu “Osmanlı öyküsü” eklenmiş de olabilir. önemli değil, gelelim günümüze;
Görüntüdeki amacı ne olursa olsun, bu proje, her şeyden önce Savaş gemilerinin geçişine kısıtlar getiren Montrö Sözleşmesi‘ni tartışılır duruma getirmiştir.
Karadeniz’i bir iç deniz kabul etmeyen, uluslararası su statüsünde gören ABD, kendi donanmasına rahatlıkla geçiş yolu sağlayan bu Kanal projesinin mimarı olmasa (?) bile, gerçekleşmesini can-ı gönülden destekleyecektir.
Projenin Siyasal, Askeri, Sosyal, Çevresel, Ekonomik ve Finansal sakıncaları yansız uzmanlarca günlerdir konuşuluyor, tartışılıyor; ben yinelemeyeyim; kabaca 10 yıl sürecek ve 20 milyar Dolara mal olacak bu proje gerçekleşirse ortaya çıkacak son resme bakalım…
İstanbul Boğazı ve Kanal arasında 1000 km2’lik bir ADA oluşacaktır. 200 km2 Orman alanı, 2 havaalanı, 44 km’lik Kanal üzerinde en azından 5 büyük köprü, limanları ile uluslararası ticari ulaşım ağının ortasında* “hub” konumunda ve üzerinde 8 milyon insanın insanın yaşadığı bir Mega Kent!
Değerli arkadaşlar,
Bu ADA Küresel Finans-Kapital sistemi tarafından öyle “sıradan bir ada” olarak kendi haline bırakılmaz; er ya da geç Singapore veya Hong-Kong benzeri özerk bir Devletçik oluşturulur. (hem de referandum falan yaparak) vs. vs… arkasından Trakya’nın geri kalanı
yani,
Gözü para ve iktidar hırsı ile kör olanlara, nasıl anlatılabilir ki?
derin kaygılarımla. æ
_____________
* İstanbul Çin’e 7 bin, Kore’ye 8 bin, Japonya’ya 9 bin km. uzaktadır; ancak Kuzey Afrika, Ortadoğu, Kafkasya, Rusya, Ukrayna, AB Ülkelerinin hemen tümü İstanbul merkezli, 2500 km. çapında bir dairenin içinde kalır.
Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de her şeyin suyu çıktığı gibi, bunun da suyu çıktı artık; nereye, hangi TV kanalına baksanız, hangi gazeteyi okusanız, bir sürü “Statejist” sürekli ahkâm kesiyor, Dünya savaşları çıkarıyor, Dünyayı on kez yıkıp, on kez kuruyorlar. Ortalık Strateji kulüplerinden, derneklerinden, akademilerinden… geçilmiyor.
Basit bir mantık / matematik sorununu çözmekten aciz nice “strateji uzmanımız” tuğla kalınlığında kitaplar yazıyor, halkı saatlerce ekran karşısında istimde tutabiliyorlar; ne de olsa karşılarında, ne versen yemeye hazır, hayali geniş, belleği dar ve her türlü safsataya derhal inanacak büyük bir toplum kesimi var…. genlerdeki kültürel kalıtımın olumsuz etkisi galiba…
***
Değerli arkadaşlar,
“Strateji” en kısa tanımıyla,
“Uzun süreli ve büyük ölçekli Kaynak yönetim ve kullanım Tekniği” dir.
(kimileri …’sanatıdır’ der)
Eski Grekçe, στρατηγία kelimesinden gelir. “Stratos” üst, tepe, yukarı anlamı taşır. Askeri bir deyim iken (üst komutan karargahı) şimdi bu kavram hemen bütün alanlarda kullanılır oldu, dolayısıyla her alanın kendine göre strateji uzmanları var.
Strateji uzmanlığı, her şeyden önce geniş, uzun mesleksel deneyimler temelinde, bilimsel akıl kullanarak (mantıklı) kestirimlerde, öngörülerde bulunabilmek, uzun erimli çözümler üretmek becerisidir.
Hangi alanda olursa olsun, ileri derecede Matematik ve İstatistik bilmeyen bir kişinin strateji uzmanlığından kuşku duymak gerekir. Bu tipler havanda su döven “komplo kuramcılığı” ndan ileri gidemezler…
***
Strateji uzmanı anlamında Fransızcada Stratége, Almancada (Türkçe okunuş şekliyle) Stratege denir. her nasılsa, bu sözcük İngilizcede strategist (stratecist) olmuş. oysa, ” -ist” son eki genelde, yandaş, taraftar, …-ci anlamlarını üretir.
İngilizcedeki bu semantik yanlışlık birebir Türkçeye de geçmiş… (ne de olsa stratejiyi Almanlardan değil, Amerikanlardan öğrendi Türkiye) öbür konularda da benzer yanlışlık yapılıyor; Biyolog yerine Biyolojist, ekonom yerine ekonomist… dendiği gibi…
Konu ne olursa olsun, TV’lerde, medyada sürekli boy gösteren, her alanda derin bir ukalalıkla ve “nasıl olsa üfürdüklerimiz kısa sürede unutulur” düşüncesiyle, fütursuzca konuşan, bu tipler için argoda güzel bir isim bulunmuş,”herbokolog” deniyormuş…
Ülkemizin son 80 yıllık döneminde, gerçekten “Stratej” diyebileceğimiz yeterli sayıda yurtsever Devlet adamlarımız olsaydı;
Mustafa Kemal’in kurduğu Laik Cumhuriyet, şimdi
– uçan kuşa borcu olan,
– ipotek altında yaşayan,
– kurumları çürümüş,
– her alanda 3. sınıf görüntüde bir ülke
durumuna düşmüş olmazdı…
Derin üzüntülerimle.æ