Çin’in bir süre önce sıfır Covid-19 politikasını terk etmesi üzerine artan vaka ve ölüm sayıları dünyanın derdi olmuş durumunda. Acı ama, özetle şimdi Çin, pandeminin bitmediğini dünyaya öğreteceğe benziyor.
Fotoğraf: Alp Ergör (Solda) –
Bülent Kılıç
Ümit Kartoğlu
Geçtiğimiz ay, Dokuz Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’ndan iki bilim insanı, Prof. Dr. Alp Ergör ile Prof. Dr. Bülent Kılıç, gerçek olgu örnekleriyle salgın yönetimini inceledikleri bir kitap yayımladılar:
- Covid-19 Salgınında Halk Sağlığı Çalışanlarının Yapması Gerekenler
Gerçekte birçok birimde, kuruluşlarda güzel şeyler yapılıyor, ama ne yazık ki yapılan bu güzel işlerin çok azı belgeleniyor. Bu önemli, çünkü özellikle yarına yönelik hazırlıklı olmada bugünden çıkarttığımız derslerin rolü yadsınamaz. Ergör ve Kılıç’ın editörlüğünü yaptığı bu kitap, önsözünde de vurguladıkları gibi pandeminin en yoğun dönemlerinde sürveyans hizmetleri, Covid-19 polikliniği, iş sağlığı güvenliği hizmetleri ile mezuniyet öncesi tıp eğitimi ve uzmanlık eğitimi gibi 9 Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı çalışanlarınca gerçekleştirilen çalışmalar temel alınarak hazırlanmış. Kitap bu deneyimlerle zenginleştirilmiş bir çeşit “Nasıl yapmalı?” kitabı olmuş. Ergör ve Kılıç’ı kutluyorum. Kitabı yazmaya karar verme sürecinde yaşadıklarını merak ediyorum.
“Pandemiyi yaşar ve yönetirken Halk Sağlığı disiplininin bilgi birikimini kullandık” diyor Ergör, “Alanın farklı bölümlerindeki deneyimlerimizi birleştirdik. Herkes gibi günceli çok yakından izledik. Araştırma görevlilerimizle öğretim üyelerimiz alanda birlikte çalıştı. Hatalar yaptık. Öğrendik. Alandaki deneyimleri Ana Bilim Dalı içinde tartışıp irdeledik. Yalnızca Covid-19 için değil, genel olarak salgın yönetimi için yararlı olacak bir birikim oluştu. Ekip olarak erişkin eğitimini bilir ve severiz; ürettiklerimizi, öğrendiklerimizi bir kurs materyaline çevirmek ve paylaşmak bilgiyi çoğaltacaktı. Önce bunu yaptık.”
Bu güzel yaklaşım bana eğitimde “bilen diğer kişi” kavramını anımsatıyor, eğitimlerde gerçekte kimse boş değil ve sizin öğreteceklerinizi içselleştirmeye hazır beklemiyor. O nedenle gerçekte eğitime katılan her birey bir anlamda “bilen diğer kişi”. Önemli olan, bu herkesin bildiklerini bir şekilde eğitim konusuna yönlendirip kullanılmasını sağlamak. Ergör de “Kurslara başlarken senaryoları okuyucunun kendi birikim ve deneyimini katabileceği bir kurguyla kitap haline getirebileceğimizi düşünmüştük” diyerek eğitime katılan herkese ve şimdi kitabı okuyacaklara “bilen diğer kişi” gözüyle baktıklarını vurguluyor. Kılıç da salgının başında bilinmezlerin çokluğuna vurgu yaparak anabilim dalında yaptıkları çalıştayda araştırma konuları saptayıp ekipler oluşturduklarını söylüyor: “Daha sonra ilerleyen aşamalarda tüm bilgi birikimimizi yazmaya ve bundan bir kitap oluşturmaya karar verdik. Bilgilerimizi öncelikle çevrimiçi 2-3 günlük kurslar üzerinden öbür halk sağlığı çalışanlarıyla paylaştık, daha sonra gelen geri bildirimlere göre kitabımızı geliştirdik.”
Kitap ilkin halk sağlığı bakış açısıyla Covid-19’u değerlendiriyor, salgın incelemesinden, pandemide kullanılan dijital sistemlere ve kriz yönetimine dek bir yelpazede ne ve “nasıl olmalı?“yı tartışıp, en önemli bölüm olan gerçek olgu örneklerine geliyor. Örnekleri seçerken zorlanmadıklarını varsayarak, niye özellikle bu örnekler üzerinden tartışma yapmak istediklerini soruyorum. Kılıç, gerçek olgu örneklerinin tümüyle, birebir yaşadıkları olaylar olduğunu söylüyor:
“Biz salgının en başından beri İzmir İl Sağlık Müdürlüğü ve Halk Sağlığı Başkanlığı ile saha çalışmalarına katıldık. Öğretim üyesi arkadaşlarımız il düzeyindeki ve hastanemizdeki salgın kurullarında yer alırken, araştırma görevlisi olan asistanlarımız sahadaki filyasyon ekiplerine destek verdiler. Hastanemizdeki tüm sağlık çalışanı sürveyansı ve filyasyonunu ise ana bilim dalımız ekipleri gerçekleştirdiler.”
Kılıç saha çalışmaları sırasında asistanlarının katıldığı çalışmaları raporlaştırdıklarını, bu raporları bir çalıştayda tartışıp anonim isimlerle ve kendi eğitimlerinde kullanılmak üzere senaryolar haline dönüştürdüklerini anlatıyor. Kitapta 5 örnek var: Köy, fabrika, hastane, nüfus müdürlüğü ve kuaför çalışanları.
Ergör de gerçek olgu örneklerinin erişkin eğitimini kolaylaştıran araçlar olduğunu vurguluyor. Eğitime özgünlük getiren otantik elementler bunlar. “Bu da kitabı okuyan sağlık çalışanlarının, pandemi sırasında süreç yönetiminde yer almak zorunda kaldıkları günlük olguların yönetimi ile ilgili sorun ve açmazları irdeleyebilme fırsatı sunacak. Olguların, kuramsal bilgiyle uyumlu biçimde nasıl çözülebildiğine ilişkin önermeleri okuyacak, kendi bilgi ve deneyimi ile karşılaştırma olanağı bulacaklar.”
Covid-19 Salgınında Halk Sağlığı Çalışanlarının Yapması Gerekenler
Editör: Bülent Kılıç,Alp Ergör
Yeni İnsan Yayınevi, 2022
Geçtiğimiz yıl, Kasım ayıyla birlikte tüm dünyada ve Türkiye’de Covid-19 vakaları artışa geçti. Bu arada birçok ülke pandemi terimini bırakıp Covid-19’un artık endemik olduğundan söz ediyor, hâlâ geçerliliği olan önlemlerin tümüyle boşlanmasına gerekçe olarak bunu gösteriyor.
Ergör ve Kılıç’a birer Halk Sağlıkçısı olarak Covid-19’u artık endemik bir hastalık olarak kabul mu etmemiz gerektiğini soruyorum. Kılıç, Türkiye Sağlık Bakanlığı’nın çok iyimser bir yaklaşımla adeta Covid-19’u bitmiş gibi değerlendirmekte olduğunun altını çizerek “Bir salgın, yokmuş gibi yaparak yok olmaz” diyor:
“Öte yandan her salgının da sonsuza kadar sürmeyeceği, bir noktadan sonra şiddetini yitirerek sönümleneceğini biliyoruz. Bu bilgiler ışığı altında en iyi tavrın en kötü senaryoya göre hazırlık yapmak olduğunu düşünüyoruz.” Ergör de sorunun tam burada olduğunu, süreci olması gerektiği gibi izleyemediğimiz için sezgilerimize dayalı yorumlar yapmak zorunda kaldığımızı söylüyor:
“Eldeki tüm izlem araçları kullanım dışı artık. Epidemiyoloji sezgilerle yürüyen bir bilim alanı değildir. 0. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Aktekin ‘sezgisel epidemiyoloji‘ terimini kullanarak süreç yönetimini eleştirmişti tüm pandemi boyunca.” Ergör, akılcı bir sistematik, sürekli ve düzenli veri akışı, bunların değerlendirilip paylaşılması, bir sürveyans sisteminin gerekliliklerinin hiçbirinin doğru dürüst gerçekleştirilmediğini vurguluyor. “Yalnız Türkiye değil pek çok ülkede pandeminin kötü yönetildiğini gördük” diyor, “Beni asıl kaygılandıran hatalardan ders alınmamış olması. Hata önemli bir öğrenme aracıdır. Kullanmak gerekir. Kullanılmazsa akılsızlık yapılmış olur.”
- Üç yıl önce Çin’de başlayan salgın tüm dünyaya çok kısa bir sürede yayılmıştı.
Çin’deki pandemik savaş yöntemleri Batı ülkeleri tarafından hep eleştirildi. Çin, önlemlerden test, izolasyon, karantina ve kapanmaları ödünsüz uygulamaya koymakla birlikte Covid’den en önemli çıkış stratejisi olan aşıya gereken önemi vermedi. Şimdi, Çin’in bir süre önce sıfır Covid politikasını terk etmesi üzerine artan vaka ve ölüm sayıları dünyanın derdi olmuş durumda. Acı ama, özetle şimdi Çin, pandeminin bitmediğini dünyaya öğreteceğe benziyor. Öğretmesinde bir sorun yok, yeter ki dünya bundan ders alsın. Aslında bu iş iki yönlü, Çin de öbür ülkelerden aşı ile ilgili ders almalı…
Ergör ve Kılıç’ın editörlüğünü yaptığı, salgınlara yönelik çıkartılan derslerden oluşturulmuş bu güzel kitabın hekimler, sağlık emekçileri, tıp öğrencileri, meraklıları ve özellikle Halk Sağlığı çalışanlarınca başucu kitabı olması dileğiyle…