Etiket arşivi: Prof. Ahmet Saltık

Covid-19 : “Sona yaklaşıldı ama salgın henüz bitmedi”

Maske ve uzaklık kuralı unutuldu, Sağlık Bakanlığı olgu sayılarını açıklamayı bıraktı ve pandemi sokağın gündeminden çıktı. Ancak uzmanların uyarısına bakılırsa, yeni koronavirüsün yayılım hızı yavaşlamış da olsa sürüyor. Virüs bu kışı nasıl geçirecek? Kaç aşı daha gerekecek? 9. Köy Muhabiri Betül Aslan, Bilim Kurulu eski Üyesi Prof. Alpay Azap ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Ahmet Saltık ile salgının gidişini ve aşılamadaki son durumu konuştu.

Yeni Koronavirüsle mücadelede hangi aşamadayız? Salgın denetim altına alındı mı? Bu soruları ve yanıtlarını uzun süredir duymuyoruz, okumuyoruz. Salgın, gündemin ilk sıralarındaki yerini çoktan yitirdi ama virüs hala dolaşımda. İyi haberler gelse de Bilim Kurulu eski Üyesi

  • Prof. Alpay Azap, “Önlemleri kaldırmak doğru değil, salgın tehlikesi henüz bitmedi” dedi.

9. Köy Haber Merkezi’nin görüştüğü Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Ahmet Saltık ise Sağlık Bakanlığının bir aydır olgu (vaka) sayılarını açıklamamasını eleştirdi.

Çin’de ortaya çıktığı düşünülen virüsü, Dünya Sağlık Örgütü pandemi kapsamına aldığında takvimler 11 Mart 2020’yi gösteriyordu. Salgın, bugüne dek dünya üzerinde yaklaşık 6,6 milyon insanın ölümüne neden oldu. Uzun bir süre yaşamı durma noktasına getiren ve yeni alışkanlıklar, yeni normaller inşa eden pandemi, bugün artık eskisi ölçüsünde konuşulmuyor.

Dünya Sağlık Örgütü, 14 Eylül 2022’de yaptığı açıklamada “Pandemiyi sona erdirmek için hiç bu kadar iyi bir konumda olmamıştık, henüz o noktada değiliz ama son yaklaşıyor” açıklamasında bulunmuş ve haftalık can yitiklerinin Mart 2020’den bu yana en düşük düzeye geldiğini duyurmuştu.

Peki bu açıklama, önlemleri gevşetmek için yeterli mi?

Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Alpay Azap, sona gelinmiş gibi görünse de salgının henüz bitmediğine vurgu yaptı. Azap, Dünya Sağlık Örgütü’nün henüz “pandemi bittidemediğinin altını çizerek “Hala alacağımız bir mesafe var. Örneğin aşılamada eksikler var, hatırlatma dozlarını olmayan çok sayıda kişi var, ülkemizde de dünyada da daha ilk dozlarını bile olmayanlar var. Dolayısıyla henüz pandemi bitti diyemiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü, pandemi bitti demeden de pandemi önlemlerini kaldırmak doğru olmaz.” açıklamasında bulundu. 

KLİMİK Yönetim Kurulu Üyesi​ Prof. Dr. Alpay Azap

“Sona yaklaşılmış gibi görünüyor fakat salgın henüz bitmedi”

Virüsle mücadelede bir rehavete kapılma durumunun söz konusu olduğunu dile getiren Azap, “Kışın gelmesi ile de hasta sayılarında bir artış görmeye başladık. Aşılanmayanların ya da aşının işe yaramadığı, bağışıklığı baskılanmış kişilerin, yaşı çok ileri olup altta yatan ciddi hastalıkları olanların ve aşılarını eksik bırakmış kişilerin hastaneye yatışı sürüyor ve hatta ölümlerle de sonuçlanabiliyor. Omicron varyantı, Delta varyantına ve orijinal virüse kıyasla daha hafif enfeksiyon yapıyor. Ancak hala gripten daha öldürücü” şeklinde konuştu.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık’a göre ise olgu sayılarının 2 Ekim’den bu yana açıklanmaması, halkın gözünde salgının bittiği algısına yol açıyor. Sağlık Bakanlığının haftalık bile olsa artık açıklama yapmadığını söyleyen Saltık, ”Birçok ülke hala günlük olarak olgu sayılarını açıklamayı sürdürüyor. Ancak Türkiye’deki durumu resmi olarak bilemiyoruz. Sağlık bakanlığı, herhalde olgu sayılarını küçük ve önemsiz görüyor o nedenle düzenli açıklama yapmaktan kaçınıyor. Bu en iyimser senaryo. Öyle bile olsa, gerçek durumun halka ulaştırılmasında büyük yarar var. Hepimizin salgının gidişi hakkında bilgi sahibi olma hakkı var.” ifadelerini kullandı.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık

“Önümüzdeki birkaç ay içinde yeni bir dalga bekliyoruz”

Olgu sayılarında yaşanan artışlar, yakın zamanda yeni bir dalga yaşanır mı endişesini de getirdi. Omicron’un yeni alt varyantlarının dolaştığını ve bunların yeni bir dalgaya neden olabileceğini söyleyen Bilim Kurulu eski Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap, “Pandeminin başından beri çok şey öğrendik, öğrendiğimiz şeylerden biri de şu ki; Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da pandemi ile ilgili gelişmeler birkaç hafta sonra bizim ülkemize yansıyor. Batı Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da hastaneye yatışların arttığını görüyoruz. Almanya’daki yoğun bakım yataklarının %83’ü dolu durumda. Bu bakış açısıyla bakınca şu an bizim ülkemizde de son birkaç haftadır olgu sayılarında bir artış söz konusu. Bu artış daha da artarak sürecektir. Bu noktada Omicron’un yeni alt varyantlarının dolaşıyor olduğunu kestiriyoruz. Önümüzdeki 1-2 ay içinde bu varyantlarla yeni bir dalgayı bekliyoruz.” diye konuştu.

“İkili salgın (Twindemi) riski ile karşı karşıyayız”

Prof. Saltık ise kış mevsiminin gelmesi ile Covid-19 ve gribal enfeksiyonların bir arada gidebileceği ve bu durumun özellikle 65 yaş üstü bireylerde ciddi risk oluşturabileceğine değindi. Saltık, “Grip mevsimi başladı, dolayısıyla birçok insan gribe yakalanacak. Bu dönemde özellikle 65 yaş üstü insanlar için grip riskli olabiliyor. Birtakım süregen (kronik) hastalıklarınız varsa da grip sorun oluşturabiliyor. ‘Grip mi, Covid mi?’ bu ayrımı iyi yapmak gerekiyor. İki salgın ya da ikili salgın (twindemi) adı verilen bir risk ile karşı karşıyayız. Özellikle 65+ yaş insanların grip aşısı olmasında fayda var” dedi.

Aşılama süreci ile ilgili kafaları karıştıran bir başka nokta ise eldeki aşıların yeni varyantlar üzerinde etkili olup olmadığı konusu. Prof. Dr. Azap’a göre aşıların yeni varyantlar üzerindeki etkisi, azalmakla birlikte sürüyor. Azap, “Aşıların etkinliği Omicron ve önceki varyantlara kıyasla biraz daha azaldı ama hala sürüyor. Özellikle ağır hastalık ve ölümden korumada daha da etkililer.” dedi.

Ne denli süre daha aşı olmayı sürdüreceğiz?

Süreçle ilgili merak edilen bir başka konu ise aşı olmayı ne denli süre daha sürdüreceğimiz? Saltık, bu durum için net bir şey söylenemese bile, öngörülen kimi senaryolar olduğuna değindi ve şöyle özetledi:

  • “Bilim dünyasının beklentisi; gribe benzer bir tablo ile yılda 1 aşı, kötümser senaryoyla ise 2 aşıyla sürdürebiliriz yönünde. Ama henüz netleşmedi. Sevindirici durum, aşağı yukarı 9 aydır Omicron’un yeni ve tehlikeli bir varyantı gelişmedi. Ancak virüs dolanımını sürdürüyor. Hızı yavaşlamış da olsa sürdürüyor. Dolayısıyla kötü senaryoda da her an yeni ve bulaştırıcı, tehlikeli varyantlar gelişebilir. Bu senaryoda yılda bir kez, iki kez aşı ile korunma planı suya düşer. Dünya Sağlık Örgütü’nün salgının biteceği tarihe yönelik öngörüsü; gelişmiş ülkeler için 2023 sonlarında, gelişmekte olanlar için 2024, yoksul – geri bıraktırılmış ülkeler için ise 2025 sonlarıydı. Ancak pandeminin bitiminden sonra bir aşı planı konuşmak olanaklı olabilir, şimdi ne söylersek çok temelli olmayacak. Şu an için önerilen, anımsatma dozlarına Sağlık Bakanlığınca öngörülen biçimde sürdürülmesi.”

Koronavirüs aramızda dolaşmayı sürdürecek

Peki bundan sonra ne olacak? Uzmanlar, virüsün denetim altına alındıktan sonra da aramızda dolaşmayı sürdüreceği konusunda uzlaşıyor. Azap, “Dünya Sağlık Örgütü, geçtiğimiz ay başında pandeminin sonunun yaklaştığını söyledi. Yaklaştığından kasıt, pandeminin endemik duruma geçişi. Niye yaklaştığını düşünüyoruz, çünkü aşıların çok etkili ve koruyucu olduğunu gördük. İkincisi tedaviler çeşitleniyor. Durum böyle olunca da virüs, belli bir yerden sonra yalnızca ciddi risk kümesinde olan kişilerde ağır gidebilen ve ölümlere yol açabilen bir solunum yolu enfeksiyonu olarak aramızda dolaşmayı sürdürecek.” dedi.

Şahin ve Türeci’nin aşı devrimi sürüyor: Sırada MS tedavisi var

Şahin ve Türeci’nin aşı devrimi sürüyor: Sırada MS tedavisi var

Orhan BursalıOrhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr

Science dergisinde yayımlanan araştırmalarında, koronavirüs aşı teknolojisi mRNA ile ürettikleri yeni aşının, MS fare modellerinde hastalığı durdurucu, engelleyici ve iyileştirici olduğunu gösterdiler. Klinik araştırmalarda da benzer sonuçlar elde edilirse, MS’in ötesinde, diğer otoimmün hastalıklar için de büyük bir umut ışığı yanmış olacak.

mRNA teknolojisine, kanser aşısı geliştirmek için sarılmışlardı büyük bir inanç ve azimle. O da sırada! Aşıda 2020 yılı ile birlikte yeni bir çağa girdik!

Toplumsal büyük karmaşa

Kadir Has Üniversitesi Türkiye Araştırmalar Grubu-Global Akademi ortaklığında gerçekleştirilen “Türkiye Eğilimleri Araştırması”nda bir dizi ilginç bulgu var. Prof. Mustafa Aydın ile yapılan dijital toplantıda veriler tabii ki ağırlıklı ekonominin kötüye gittiği ile dolu.

Araştırmanın siyaset ve yönetimle ilgili bazı verilerini epey tartışmalı bulsam da en ilgi çekici bir sonucu, en güvendiği kurumlar sıralamasında ilk üç sırada Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), jandarma ve polisin olmasının yanı sıra, iktidarın iki de bir defterlerini dürmek istediği Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, en güvenilen kurumlar listesinin üst sıralarında yer aldı. RTÜK, TÜİK, ÖSYM ve medya kuruluşları da en güvenilmez kurumlar

Güvenilmez medya yaratmak, iktidara uygun istatistikler üretmek, iktidara muhalif basın ve TV’leri karartmak, ceza vermek, dava açmak ve susturmaya çalışmak, iktidarın başlıca işlevlerinden olduğu için halk tarafından güvenilmezler olarak etiketlenmeleri sürpriz değil. İktidar bu temel kurumları başarıyla felç etti.

Ayrıca araştırma, siyasal kutuplaşmanın en üst düzeye çıktığını vurguluyor. Özdemir İnce’nin dünkü Cumhuriyet’teki söyleşisinde “AKP’nin yaptığı, silahsız iç savaştır” sözleri, bu kutuplaşmayı tarif ediyor. Canan Kaftancıoğlu’na karşı en üst düzeyde yapılan saldırılara bakın, CHP’yi düşmanlaştırma politikalarına bakın ve iktidarın 2.5 yıllık bir seçim sürecinde bu kutuplaştırmayı nerelere tırmandırabileceğini hesap edin artık.

Eksik bilgi

31 Aralık tarihli “Koronavirüs sözlüğü denemesi” başlıklı yazıda, öne çıkan konularda bazı bilim insanlarımızın adını vermiştim, böyle birkaç isimle geçiştirmenin haksızlık olacağını bile bile. Toplumu doğru bilgiyle aydınlatan daha pek çok ismi saymamız gerekirdi, hepsinden özür dilerim, bunlar arasında Prof. Ahmet Saltık var. Canla başla çalıştı. Bu çerçevede Prof. Kayıhan Pala’yı anmalıyım. Özellikle bu iki bilim insanını, bağımsız tavır ve anlatımlarından dolayı.

ANKARA’nın SU SORUNU


ANKARA’nın SU SORUNU

22.05.2008 Ankara

Duran AYDOĞMUŞ

Ankara’da yaşayan Değerli Dostlar,
23.05.2015 Cumartesi günü uzmanından izlediğim 24 yansılık bir özet sunum ektedir.
Büyük ekranda sunumu yapan Sayın Erkin ETİKE (ODTÜ Kimya Mühendisliği ve Avukat, TMMOB Kimya Müh. Odası Ankara Şb. Bşk.).
Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi olarak, SU konusu ile ilgili ve yetkili uzman kurum olarak Ankara’nın kent Suyu konusunda resmi makamlarla işbirliği içinde ve sağlıklı su sağlanması için yaptıkları yazışmalar ve yanıtları dahil, bu yansılarda verilmiştir.
Aşağıdaki Ek’i tıklayarak 24 yansının her birini iyice okuyarak Ankara’nın şebeke suyunun
ne durumda olduğunu az da olsa bilmek ve gerektiğinde bu yansılardaki kadar bile bilgi sahibi olmak gerekir.
Şebeke suyuna zaman zaman Kızılırmak suyunun da karıştırıldığını hem kimya mühendisi sunucu, hem de tıp doktoru Prof. Ahmet Saltık‘ın söylediklerine göre;
– Kızılırmak suyu karıştırılsa da karıştırılmasa da şebeke suyu taşıyan boruların sağlıksız
-eski, çürük- olduğu
– Bu borulardan gelen su içildiği için olacak, hastalıkların çoğaldığını,
– Bu yüzden polietilen maddeden üretilen damacana su sektörünün ve su filtre sektörünün doğduğunu
– Her ikisinin de sağlıklı olmadığını ve bunun dünyada örneğinin pek olmadığını,
– Kimyasal tahlil sonuçlarını resmen bildirdikleri halde Belediye ve Sağlık Bakanlığından
yanıt alamadıklarını
– Sağlık Bakanlığı’nın bu kimyasal analiz sonuçları yayınlamadığını… anlattılar.

Barajların durumu da sağlık yönünden yürekler acısıdır zaten..

2000’lerin başında WHO (Dünya Sağlık Örgütü) dünya ülkeleri kent şebeke suları hakkında
bir rapor yayınlamıştı, Finlandiya’nın başkenti Helsinki’nin musluk sularının en temiz içilir
SU olduğu yayınlanmıştı. Avrupa ülkelerinde şebeke su kaynağı olan barajlar hep orman içinde ve ne insanların ne hayvanların barajlara yaklaşması olası değil. Bizim Çubuk barajı kenarında piknik yapıldığını, her pisliğin baraja karıştığını hep biliriz!
Ben de bu konferans sonunda ; “Polietilen maddeden üretilen damacanaların güneş ışığı altında belirli ölçüde zehir ürettiğini okumuştum. “Bu doğru mudur?” diye sormuştum.
Hem kimya mühendisi, hem tıp doktoru Prof. Saltık “doğrudur” dediler.
Hepimiz her gün görüyoruz ki; su dağıtıcıları bu konuda bilgisiz olduğu için bu damacanalar ve pet şişeler gün ışığı altında. Ben gördüğüm yerde uyarıyorum ama yararı olmuyor tabi.
Bu konuda yüzlerce TV kanallarında ilgili devlet kuruluşunun bir uyarısını, bilgilendirmesini duyanınız var mı?! En etkili yol TV yayını olduğu halde.
Bu sunumun sonunda (Kimya Mühendisinden sonra) Su sağlığı konusunda önemli bilgileri bize aktaran ve kimi soruları yanıtlayan Prof. Dr. Ahmet SALTIK hocamıza da
teşekkür ediyorum kendi adıma.
Sağlıklı günler saygılar.
Duran Aydoğmuş
29.05.2015, Ankara
Ulusal Eğitim Derneği

===========================================

Dostlar,

Bu konferansı geçtiğimiz hafta web sitemizden duyurmuştuk..
Birkaç temel noktaya da orada değinmiştik.

http://ahmetsaltik.net/2015/05/23/ankarada-su-sorunu/

Biz toplantı sonrası yazmaya zaman bulamadan, toplantıyı izleyen dostumuz
Sn. Duran Aydoğmuş notlarını paylaştılar..

Sağolsunlar bizim katkılarımızı da anıyorlar..

Suumu yapan Sn. Kim. Müh. Ersin Etike, 24 yansılık sunumlarını bizimle de paylaştılar
ve sitemize koymak üzere izinlerini almıştık..

Ersin_ETIKE_ULUSAL_EGITIM_DERNEGI_20150523
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Ersin Etike
ve Ulusal Eğitim Drn. Gn. Bşk. Nazım Mutlu, 23.5.2015

Biz de sorular üzerine yer yer katkılar verdik
sağlık ve biyolojik kirlilik boyutunda :

1. Pet damacanaların 30-60 doldurma sonrası ilgili firmaca yenilenmesi gerekir.
2. Damacana suyu alınacaksa evde – işyerinde cam damacanaya aktarmak yerinde olur.
3. Büyük firmaların reklamlarını yapmak / öbürleri aleyhine haksız rekabet aklımızdan geçmez ama ister istemez büyük firmaların “görece daha güvenilir” olduğu söylenebilir.
Bu olgu, su dışı gıda sektörü için de geçerlidir.
4. Evlerde – işyerlerinde su deposu yaptırılacaksa paslanmaz çelikten olması ve yılda 1-2 kez yöntemine uygun temizlik yaptırılması zorunludur.
5. Su sebillerinin ve damacana pompalarının mekanizmaları haftada bir kez çamaşır suyu ile iyice temizlenmelidir.
6. Sağlıklı – güvenli içme – kullanma suyu bir temel insanlık hakkıdır ve yerel yönetimler
yasal olarak bunu sağlamak zorundadır. Ülkemizde denetim ise Sağlık Bakanlığı’nın yetkisindedir (5996 sayılı yasa  md. 27). Ulusal ve Uluslararası / Ulusalüstü hukukta pek çok düzenleme bu yöndedir. Örn. Anaysa md. 56, AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) yaşam hakkıyla ilgili 2. maddesi ve Devletin her durumda özen yükümlülüğü.. vd.
7. Ayrıca yurttaşın sağlığı – güvenliği bağlamında hukukumuz KUSURSUZ SORUMLULUK
ilkesini benimsemiştir ve İdare (Yerel – Genel yönetim), hukuk önünde hiçbir kusur
kabul edilmeksizin yükümlü – sorumlu tutulmaktadır. (Türk Ceza Yasası md. 185-196 vd.)
8. Evlerde alınabilecek filtre  vb. önlemler bireysel ve sınırlı etkili, pahalı ve savunulamayacak geçici çözümler olabilir.. Ancak orta – uzun erimde sağlıklı-güvenli içme suyunun yerel – genel yönetimlerce sağlanmasını örgütlü olarak ve sürekli biçimde istemek, kalıcı çözümler üretmek gerekir.
9. Su tasarrufu yaşamsal önemdedir..  Zerresi israf edilmemelidir, bu yönde sürekli olarak
halka eğitim verilmelidir. Asıl tüketim kaynağı olan tarım ve sanayide kullanım da
gözden geçirilmelidir. Tüm musluklar ışığa duyarlı (fotoselli) yapılmalıdır
10. Dağıtım şebekeleri hızla ve öncelikle iyileştirilmeli, kayıp ve kaçaklar önlenmeli,
klorlama sonrası şebekede güvenlik amaçlı kalıcı klor bırakılmamalıdır.
11. Kızılırmak suyu ileri derecede kimyasal kirlilik – ağır metaller- yüklüdür..
Ancak ileri arıtma ile kullanıma verilebilir; bu da çok pahalıdır ve ülkemizde kurulu değildir.
Bu vb. sular Ankara şebeke suyuna katılmamalıdır.
12. Ankara Büyükşehir Belediyesi, Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu‘nun
yasal denetim görevi gereği yaptığı uyarıların gereğini mutlaka ve geciktirmeden yerine getirmelidir.. Bu yazışmalar ve ölçümler saydam, kamuoyu bilgisi içinde olmalı,
yurttaşın BİLME HAKKINA kesinkes saygı duyulmalıdır.
13. Kamuoyu örgütlü biçimde süreci izlemelidir. TTB (Türk Tabipleri Birliği)
TMMOB (Kimya, Çevre ve Gıda Mühendisleri Odaları özellikle), halka öncülük etmeli;
kuruluş yasalarından kaynaklanan görevlerini – yetkilerini kullanmalıdırlar.
Unutulmamalıdır ki, bu kurumlar Anayasa’nın 135. maddesinin koruması altındadırlar
ve “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları”dır..
14. Su sağlanması için orta ve uzun erimli havza ve nüfus planlamaları yapılmalıdır.
Ancak unutulmamalıdır ki, 20-25 km yarıçaplı bir alanda 5 milyona yakın bir nüfusu yığmak doğa yasaları ve çevresel kaynaklarla uyumlu değildir. Bunca dar bir alanda milyonlarca nüfusa yetecek su doğal kurguda/çevrede yok-tur!

Ve 15. madde .

TÜRKİYE NÜFUSUNU ARTIRMAMALI;
AZALTMAYA GEÇMELİDİR


Dünya için de bu acı gerçeklik söz konusudur..


HER AİLE 1 ÇOCUK İLE YETİNMEK ZORUNDADIR!

*****
Çevre ve İnsan Sağlığı / Environment and Human Health
(http://ahmetsaltik.net/2014/11/21/cevre-ve-insan-sagligi-environment-and-human-health/)
başlıklı dosyamıza da bakılmasını öneririz.

Sevgi ve saygı ile.
29 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com