Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Konunun en kısa özeti ve özü şudur:
1- Siyasal iktidarı elde etme, koruma ve sürdürebilme açısından ,topluma ve devlete; ırk, soy, cinsiyet, asalet, din, mezhep, tarikat, cemaat… vb. etnik kimlikleri ayrıştırıp düşmanlaştırarak hizmet edilemez. Artık bu tür yaklaşımlar çağdışıdır ve zamanı geçmiştir.
2- Tarihsel ve sosyolojik açıdan bakıldığında, İslam toplumları, küçük istisnalar dışında, 1400 yıldan beri, kültürel olarak doğuştan hazır buldukları bu alt kimlikleri ayrışma ve düşmanlık konusu yaparak birbirleri ile çekişmeler ve savaşmalara devam etmişler, tüm enerjilerini ve ekonomik güçlerini boşa harcamışlardır.
3- Sürekli olarak kimlikleri ayrıştırma ve düşmanlaştırma siyaseti Müslüman ülkelerini çalkantılara, savaşlara, iç ve dış huzursuzluklara sürüklemiştir. Bu ülkelerde, uzun erimli ve kalıcı barış ortamı oluşamamıştır. İslam ülkelerinin en önemli ekonomik, sosyal ve kültürel istikrarsızlıkları ve geri kalmış olmalarının temelinde de ayrıştırma ve düşmanlaştırmaya dayalı bu hatalı ve işe yaramaz kimlik siyaseti vardır.
4- İslam ülkelerinin, toplumsal açıdan acilen (ivedilikle) çoğunlukçu bir yapıdan kurtulup çoğulculuğu keşfetme zorunluluğu vardır. Çoğulcuk, yani ötekilerle birlikte barış içinde yaşayabilme sanatı gerçek laiklik ve gerçek demokrasi demektir.
5- Bir insan için, A kentinden B kentine giderken, bineceği otobüs sürücüsünün dini, ırkı, mezhebi… mi, yoksa kişinin sürüş yeteneği ve yol ustalığı mı daha önemlidir. Hangisi? Siz hangisini seçersiniz? Aynı biçimde, yine A ülkesinden B ülkesine uçarken, acaba uçak kaptanının ırkı, dini, mezhebi mi sizce önemli yoksa kaptanın uçağı salimen (esenlikle) uçurma yeteneği mi? Bozulan buzdolabınızı ya da çamaşır makinenizi onarıma gelende ırk, din, mezhep mi ararsınız yoksa işinin ehli (ustası) olmasını mı?
6- İslam kültüründe bu durum “EMANETİ EHLİNE VERME” olarak adlandırılır. Ehline verilmeyen emanetleri büyük riskler ve yitikler bekler.
7- Peki toplumu fiilen (eylemli olarak) yönetenlere ya da yönetecek olanlara emanet edilen nedir. Toplumun varlığı, dirliği, yaşam niteliği ve bekasıdır (sağkalımıdır). Kul hakkı yemeden, toplumu, topyekun (bütünüyle) huzur (erinç), barış, esenlik, refah (gönenç) ve mutluluk içinde bir arada tutmak ve yaşatma arzusudur. Kırk kez düşünüp doğru karar vemeyi gerçekten her yönüyle en liyakatlı (yaraşır) olanı bulabilme süreci ve kararıdır.
8- Peki seçim nedir? Dinine, ırkına, cinsiyetine, mezhebine, tarikatına… yani doğuştan kazanılan alt kimliklerine bakmadan “a” dan “z” ye toplumun geleceğini gönül rahatlığı ile emanet edecek en üstün yetenekli, yaraşırlığı ve dürüstlüğü tartışmasız birini bulup seçebilmektir.
9- Eğer Türkiye’yi yönetenler ve yönetecek olanlar Kürt /Türk, Alevi / Sünni … vb. doğuştan gelen alt etnik ve din – mezhep kimlikleri üzerinde siyaset yapmayı Ülkenin gündeminden düşürürlerse bu durum hem ülkemize rahat bir nefes aldıracak, hem de öbür İslam ülkelerine örnek olabilecektir.
10- Çağımızın çağdaş toplumları genelde heterojen yani çoğulcu (pluralist) toplumlardır.
Halbuki etnik ya da dinsel kimliklere dayalı homojen (türdeş), tekçi (monist) toplumlar teokratik, aşiretci, feodal, cemaaçı toplumlardır. Cemacılıktan cemiyetçiliğe yani topluluk olmaktan toplum olma evresine yükselememişlerdir. Halbuki çağımızda, monist-tekçi yani, tek ırk, tek din, tek mezhep… tek önder dönemleri kapanmıştır.
11- Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, herkesin kendi özelinde kalması gereken ve siyaseten de çağdışı olan etnik kimlikleri siyaset dışına itip, liyakat (yaraşırlık), hukuk, adalet ve dürüstlük.. gibi evrensel temel değerleri siyaset iklimine taşıyarak kanımca demokrasimize ve geleceğimize büyük bir katkı sunmuştur. Birlik, bütünlük ve geleceğimiz açısından Toplumumuz ve devletimizin buna çok gereksinmesi vardır.
12- Çağdaş ve hukukun üstünlüğüne dayanan toplumlarda ötekilerle yani bizden farklı olanlarla birlikte barış işinde yaşayabilmenin temel anahtarı laiklik ve demokrasi, toplumu topyekun (bütünüyle) kalkındırma ve refaha (gönence) kavuşturmanın itici gücü ise özgür akıl ve pozitif bilimdir. Laiklik, demokrasi, özgür akıl ve pozitif bilim anlayışı içinde kalarak oluşan siyasal yönetimlerde hiçbir etnik ve dinsel kimlik istismarı (sömürüsü) yoktur.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Türkiye’de, başta kamu ve devlet yönetimi olmak üzere, her yerde, her işte ve her alanda etnik kimlik siyasetine son” diyen bu önemli açılımı ve0 katkılarından dolayı yürekten kutluyorum.