Etiket arşivi: parti içi demokrasi

CHP’de neler değişmeli?

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
10 Temmuz 2023, Cumhuriyet

Bozuk düzene karşı etkili muhalefet yapması gereken CHP yönetiminin yıllardır sergilediği zayıflık, AKP’nin güçlenmesini ve iktidarda kalmasını sağladı.

Bu yalın gerçeği kavramayanlar, CHP’yi koruduklarını sanıyorlar, oysa fiilen AKP’yi korumuş oluyorlar.

Son zamanlarda yaşananlar da bu olgunun sonuçlarından başka bir şey değildir.

TELE1 televizyon kanalının yöneticisi ve yorumcusu Merdan Yanardağ hukuka aykırı bir biçimde yaklaşık iki haftadır hapiste yatıyor!

Dernek ve vakıf adı altında örgütlenen tarikatlar ve cemaatler, insanların yaşam tarzına (biçimine) ve kültürüne müdahale ederek (karışarak), kültür, sanat ve müzik festivallerinin yasaklanması çağrısı yapıyorlar,

  • Türkiye’yi Afganistan’a, Suudi Arabistan’a ve İran’a çevirmeye çalışıyorlar!
  • AKP’nin despotik ve faşist uygulamalarının tek bir kökeni var:
  • Teokrasi sevdası!

Teokrasinin antitezi ise laikliktir.

Ana muhalefet partisi olan CHP’nin yönetimi, sol ideolojiyi unuttuğu gibi, laiklik ilkesini de unuttuğu için, AKP meydanı boş bularak bundan cesaret almaktadır.
***
Şu ana kadar CHP’de “değişim” talebinde (isteminde) bulunan örgütlü hareketler de, CHP yönetiminin yörüngesinden çıkamadılar!

CHP’de bu yörüngeden bağımsız hareket eden İlke ve Demokrasi Hareketinin 24 Haziran 2023’te kamuoyu ile paylaştığı bildiri ise bir kutup yıldızı işlevi görmektedir. Bu bildiride, şu ifadeler yer almaktadır:

“Bu seçim yenilgilerinin birçok farklı nedeni olmakla birlikte, temel nedenlerin arasında, parti içi demokrasi mekanizmasının işletilmemesi ve partinin kurumsal kimliğinden uzaklaşılması yer almaktadır.

Başta laiklik olmak üzere, kurultay tarafından onaylanan parti programında ve parti tüzüğünde yer alan ve aynı zamanda anayasa maddesi olan bazı temel ilkeler, parti yönetimi tarafından bertaraf edilmiştir.

AKP hükümeti tarafından demokrasinin yıkılıp, onun yerine teokrasinin, yani din devletinin kurulduğu bir dönemde, dinin, devlet, siyaset, hukuk ve eğitim işlerine müdahale etmemesi gerektiği, etkin bir biçimde söyleme ve eyleme dönüşmemiştir; aksine, AKP’nin gölgesinde, din üzerinden, popülist ve taklitçi bir siyaset biçimi benimsenmiştir.

Cumhuriyetçilik ilkesinin, başka bir deyişle halkın egemenliğine dayalı yönetim biçiminin özündeki temellerden birisi olan laiklik yok sayılarak, cumhuriyetçilik ilkesine de zarar verilmiş, halkın egemenliği yerine, ruhban sınıfının, tarikatların, cemaatlerin egemenliğinin sağlanmasına göz yumulmuştur.

Halkçılık, devletçilik/kamuculuk, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkeleri söylemde kalmış, bu ilkelerle bağdaşan ekonomi politikaları, karma ekonomik model ve somut projeler yeterli bir biçimde geliştirilememiştir.

Ümmetçiliğin antitezi olan ve vatan/vatandaşlık bilincini aşılamak için geliştirilen, ırkçılık anlamına gelmeyen, milliyetçilik/ulusçuluk ilkesine yeterince vurgu yapılmamış; ayrıca Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bütünlüğü konusundaki kaygılar giderilememiştir; özellikle dış politika sorunları ve emperyalizme karşı mücadele konusunda etkili bir açılım yapılamamıştır.

Devrimcilik ilkesi görmezden gelinmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1920’lerde ve 1930’ larda gerçekleştirdiği Aydınlanma devrimlerine sahip çıkılmadığı gibi, 21. yüzyılın siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel koşulları ve sorunları dikkate alınarak, yeni devrimlere yönelik açılımlar da yapılmamıştır.

Cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, milliyetçilik, devrimcilik, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkelerine bir bütün olarak uymayan kişiler, parti tüzüğüne göre, parti üyesi olamayacakları gibi, genel başkan adayı da olamazlar; olmamalıdırlar.”


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

CHP’yi işgal ve bölme operasyonu

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
26 Haziran 2023, Cumhuriyet

 

Emperyalizme hizmet eden odaklar, 12 Eylül askeri darbesinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni kapattılar.

  • Çünkü CHP, Türkiye’de bağımsızlığın, Aydınlanmanın, laikliğin,
    ekonomik ve sosyal adaletin simgesi olmuştur.

Emperyalizm ise ülkeleri din, mezhep, etnik kimlik ve ekonomik sınıflar üzerinden böler.

Bağımsızlığına kavuşmuş, Aydınlanma sürecinin bir parçası olmuş, cehaletten kurtulmuş, dinsel dogmatizmin ve despotizmin esiri olmamış, ekonomik sınıfların arasındaki uçurumu gidermiş bir ülkeyi, hiçbir emperyalist güç bölemez ve parçalayamaz.

CHP bu nedenle her zaman emperyalizmin hedefinde olmuştur. CHP’nin eski genel başkanları Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Bülent Ecevit, emperyalizmin CHP’ye müdahalelerine karşı her zaman onurlu bir direniş sergilemişlerdir.
***
CHP 12 Eylül’de kapatıldıktan sonra CHP kadroları, önce SODEP ve HP, daha sonra SHP ve DSP arasında bölünüp parçalandılar. Bu bölünmelerin ve parçalanmaların sonucunda, merkez sağ ve İslamcı sağ siyasi partiler geliştiler ve iktidar oldular.

1992 yılında Deniz Baykal, Altan Öymen, Erol Tuncer gibi CHP’lilerin öncülüğünde CHP yeniden açıldı ve SHP kendisini kapatıp CHP’ye katıldı. Ancak bu gelişme de, CHP’nin 1950’lerde, 1960’larda ve 1970’lerde sahip olduğu %30’lardaki ve %40’lardaki oy oranına ulaşmasını sağlamadı.

Çünkü bu sefer (kez) de, parti içi demokrasi mekanizması bertaraf edildiği gibi, CHP’yi içeriden işgal etme ve bölme operasyonları başladı. Deniz Baykal, 1 Mart tezkeresinde (AS: 2003) söz konusu olduğu gibi, dış politika alanında emperyalist müdahalelere direnmiş olsa da, parti içinde bu konuda yeterince etkili olamadı.

Kemal Derviş’in partiye alınmasıyla, partide sosyal demokrasi ve “Altı Ok” karşı karşıya getirildi. Oysa CHP’nin Kurultay tarafından onaylanan Parti Programı’na ve Parti Tüzüğü’ne göre, Altı Ok olarak da bilinen Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Milliyetçilik/Ulusçuluk, Devrimcilik ilkeleri, 1960’larda başlayan bir sürecin sonucunda, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkeleriyle bağdaştırılmıştı ve sentezlenmişti.

Derviş ise Olof Palme ve Willy Brandt gibi gerçek sosyal demokratların siyasetiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan sahte bir sosyal demokrat anlayışı CHP’ye ithal ederek, Altı Ok”o partiden silmeye kalktı.

Parti tabanının, örgütünün ve parti meclisi üyelerinin baskısıyla, Derviş CHP’den ayrılmak zorunda kaldı.
***
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelmesiyle büyük bir umut oluştu ancak zaman içinde Kılıçdaroğlu da CHP’nin kurumsal kimliğinden uzaklaştı, hatta Baykal’dan da farklı olarak, laiklik karşıtı İslamcı siyasetin yörüngesine girdi, laikliği AKP gibi, “din ve vicdan özgürlüğüne” indirgedi.

CHP’de sözde bir değişim söylemi geliştiren Özgür Özel ve Tunç Soyer gibi siyasetçiler ise son günlerde, “Altı Ok” ve Atatürk vurgusu yapmadan, tek başına sosyal demokrasiyi ön plana çıkararak, Derviş’in ve Kılıçdaroğlu’nun yolunda ilerliyorlar.

Ekrem İmamoğlu da bugüne kadar, “Her şey çok güzel olacak” ve “Sevgi kazanacak” dışında bir söylem geliştirmiş değil.

CHP il başkanlarının açıkladığı gibi, önemli olan kişilerin değil, fikirlerin ve ilkelerin değişmesidir. Ancak bunun için öncelikle, fikir ve ilke sahibi kişilere ihtiyaç vardır.

Partinin ilkelerini ve fikirlerini bütüncül bir biçimde özümsememiş olan kişiler değişmeden, ilkelerin ve fikirlerin değişmesi olanaksızdır!

CHP’de kurultay süreci

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
12 Haziran 2023, Cumhuriyet

 

Cumhuriyet Halk Partisi’nde kurultay süreci başladı. Kurultay takvimine göre 15-21 Haziran’da üyelikler ilçe başkanlıklarında askıya çıkarılacak ve üye olduğu halde üye görünmeyenler bu süre içinde itiraz dilekçelerini verecekler.

Tüm üyelerin oy kullanma hakkı olan tek yer mahalle kongreleridir. İlçe kongrelerinde oy kullanacak olan ilçe delegelerinin belirleneceği yer mahalle kongreleridir. Bu nedenle tüm üyelerin mahalle kongrelerine katılmaları ve üyelik durumlarını itiraz süresinde kontrol etmeleri, demokratik katılım açısından son derece önemlidir.

Mahalle kongreleri, başka bir deyişle ilçe kongresi delege seçimleri, 3-30 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecektir. Her mahallenin kongresi bu zaman diliminde farklı bir tarihte gerçekleşecektir. İlçe başkanlıklarının bu kongrelerin tarihlerini tüm üyelere duyurmaları konusunda her zaman sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu, parti içi demokrasi sürecini engellemek için, genel merkezin talimatıyla, kasıtlı olarak yapılmaktadır.

Mahalle kongrelerinin tarihleri tüm üyelere SMS veya e-posta mesajıyla bildirilmemektedir ya da son anda bildirim yapılarak, yalnızca yönetime yakın olanlara zamanında bildirim yapılarak, katılımın düşük olması ve katılan üyelerin, yönetimi destekleyenlerden oluşması sağlanmaktadır. Bu nedenle tüm üyelerin ilçe başkanlıklarını sık sık arayarak, ilçe başkanlıklarına sık sık giderek, mahalle kongrelerinin tarihlerini izlemeleri büyük önem taşımaktadır.
***
Mahalle kongrelerinde seçilecek olan ilçe delegeleri, ilçe kongresinde, ilçe yönetimini ve il  kongresinde oy kullanacak il delegelerini seçmektedir. İl kongresinde oy kullanacak il delegeleri de, il kongresinde, il yönetimini ve kurultayda oy kullanacak olan kurultay delegelerini seçmektedir. Kurultay delegeleri de, kurultayda parti meclisi üyelerini ve genel başkanı seçmektedir.

Bu nedenle mahalle kongreleri çok önemlidir. Domino taşı etkisi gibi, mahalle kongreleri, bütün süreçte belirleyici bir rol oynamaktadır. Mahallelerin çoğunluğunda kazanan, kurultayda da kazanmaktadır.

Üyelerin çoğunluğu tüzüğü bilmedikleri için, ilçe ve il kongrelerine ve kurultaya ilgi göstermektedirler. Oysa oralardaki durum, mahalle kongrelerinde büyük ölçüde belirlenmektedir.

Bu nedenle hem mahalle kongrelerine katılımın sağlanması hem de mahalle kongrelerinde, genel merkezin, il ve ilçe başkanlıklarının, belediyelerin, tepeden inme yöntemlerle dayattıkları ilçe delegesi listelerine alternatif (AS: seçenek) listelerin ve adayların çıkması, parti içi demokrasi açısından yaşamsal önemdedir.

Mahalle kongrelerindeki seçimler, yargı denetiminde yapılmadığı için, bu kongreler aynı zamanda, en çok usulsüzlüğün ve/veya antidemokratik uygulamanın yaşandığı kongrelerdir.

CHP’de Deniz Baykal da Kemal Kılıçdaroğlu da girdikleri tüm seçimleri kaybettikleri halde, bu şekilde her kurultayda genel başkan olarak seçilmişlerdir!

Bununla birlikte, ilçe ve il kongrelerinde de parti ve belediye yöneticilerinin, delegelere dayattıkları adaylara ve listelere karşı, alternatif adayların ve listelerin çıkarılması, son derece önemlidir.

İlçe kongreleri 5 Ağustos-10 Eylül tarihlerinde, il kongreleri 16 Eylül-15 Ekim tarihlerinde gerçekleşecektir.
***
CHP’nin kurultay tarafından onaylanan parti programındaki

– cumhuriyetçilik,
– halkçılık,
– devletçilik/kamuculuk,
– laiklik,
– milliyetçilik/ulusçuluk,
– devrimcilik,
– sosyal demokrasi ve demokratik solculuk

ilkelerine, tüzük gereği, her parti üyesi uymakla yükümlüdür.

Bu ilkelere sahip çıkan üyelerin, kurultay sürecinde aktif (etkin) olmaları ve

  • CHP’yi ilkelerinden uzaklaştıran yöneticileri partiden uzaklaştırmaları,

AKP tarafından teokratik bir dikta rejiminin kurulduğu bir dönemde,

Türkiye için yaşamsal önemdedir.

CHP’de kazanmadan, Türkiye’de kazanmak olanaksızdır!

Seçimden sonrası

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
24 Nisan 2023, Cumhuriyet

 

23 Nisan 1920’de, Mustafa Kemal Atatürkün öncülüğünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu. Bu, egemenliğin padişahtan ve halifeden alınıp, halka devredilmesi doğrultusundaki ilk büyük adımdı.

  • AKP son yirmi yıl içinde, egemenliği halkın elinden alıp, kendisini padişah sanan
    AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a devretti!

14 Mayıs 2023 seçimlerinde de halk, egemenliğin yeni padişahın elinden alınıp, yine halka devredilmesi doğrultusunda, çok önemli bir adım atacak.

Ancak cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu seçimi kazanması yeterli olmayacak. Seçimlerden sonra nelerin yapılacağı, seçimlerden daha önemlidir.

Yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığının, düşünceyi ifade, yayın, örgütlenme özgürlüğünün, TBMM’nin yetkilerinin artırılmasının sağlanması büyük bir reformdur, ancak yeterli değildir.
***
TBMM’de din, mezhep, etnik kimlik üzerinden siyaset yapılması, halkın egemenliğiyle değil, ruhban sınıfının, dinci, mezhepçi odakların, tarikatların, cemaatlerin, etnik kimlikçi, şovenist, ırkçı odakların egemenliğiyle sonuçlanır.

Bu da ülkeleri din, mezhep, etnik kimlik üzerinden kutuplaştıran ve bölen emperyalizme hizmet eder. Emperyalizmin olduğu yerde halk egemen olamaz.

Laiklik, anayasa, vatandaşlık bilinci bu nedenle önemlidir.

  • Laiklik tüm dinlerin, mezheplerin, dünya görüşlerinin bir arada yaşamasını sağlayan bir uzlaşma modelidir.
  • Laiklik kutuplaşmayı ve bölünmeyi engellediği için, ulusal güvenliğin de güvencesidir.

Laiklik bir anayasa maddesidir ve insanların kişisel seçimine kalmış değildir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes laiklik ilkesine uymakla yükümlüdür. Aynı durum, siyasi partiler yasası gereği, siyasi partiler için de geçerlidir.

TBMM’deki siyasetçiler, din, mezhep, etnik kimlik temelli söylemleri ön plana çıkarmak yerine, vatandaşlık bilinciyle, anayasaya bağlı kalırlarsa, sorun çözülür.

Milletvekilleri bu nedenle, TBMM’de göreve başlarken, anayasaya bağlı kalacaklarına ilişkin, namusları ve şerefleri üzerine yemin ederler. Bu yemine bağlı kalmayan milletvekilleri, namuslarını ve şereflerini ayaklar altına alırlar.
***
Kılıçdaroğlu’nun seçimleri kazanması durumunda, devletin, Cumhuriyetin ve anayasanın temel ilkeleri doğrultusunda yeniden yapılandırılması şarttır.

Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın, İçişleri Bakanlığı’nın, Milli Savunma Bakanlığı’nın ve Dışişleri Bakanlığı’nın, muhalefetin en büyük partisi olan CHP’de kalması ve laiklik ilkesini benimsemiş siyasetçilerin bakan olarak atanması çok önemlidir. Bu bakanlıkların, toplam oyu %5’i geçmeyen ve laiklik ilkesini özümseyememiş DEVA, GP ve SP’ye bırakılması, sorunların sürmesine neden olur.

Bu aynı zamanda, CHP’nin milletvekili listelerinde, yani yasama organında ortaya çıkan DEVA-GP-SP vesayetinin, yürütme organlarında da sürmesine ve temsiliyet ilkesinin ortadan kalkmasına yol açar.
***
Seçimlerden sonra CHP yönetiminin, kendi kimliğine ve ilkelerine dönecek ve parti içi demokrasiye kavuşacak biçimde yeniden yapılandırılması da gerekir. Kılıçdaroğlu, partili cumhurbaşkanına karşı olduğu için, cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılacağını açıklamıştı.

Ancak Kılıçdaroğlu daha sonra, parlamenter sisteme geçildikten sonra genel başkanlıktan ayrılacağını söyledi. Bu da, CHP’deki olası bir değişimin ertelenmesi anlamına gelmektedir.

Muharrem İnce olayı  

Muharrem İnce olayı  

Örsan K. Öymen

Örsan K. Öymen
Cumhuriyet
, 15 Şubat 2021

İktidarda olan AKP’nin oylarının düştüğü bir ortamda, CHP’nin bölünmesi kabul edilebilir bir durum değildir. İnce, her ne kadar, “Cumhur İttifakı”nın içinde yer almayacağını söylese de ve bu nedenle “Millet İttifakı”nı bölmeyeceğini iddia etse de siyasetin organik gerçekliğinde, bu tür ayrılmaların bölünmelere neden olacağı açıktır.

Ayrıca İnce’nin, CHP’den ayrılırken sarf ettiği sözler, “Millet İttifakı”na şimdiden zarar vermiştir. Bu durumda kendisinin başlattığı hareketin, “Millet İttifakı”na bir zarar vermeyeceği ve bölünmelere yol açmayacağı iddiası da herhangi bir temelden yoksundur.
***
İnce, “Millet İttifakı”nın en güçlü ve öncü partisi CHP hakkında ağır suçlamalarda bulunarak ayrılmıştır ve şu ifadeleri kullanmıştır:

  • Atatürkün emaneti kalmamıştır, ortada bir tabela vardır sadece. ABD’den demokrasi dilenenlerle, Atatürk’e kefere diyenleri yönetici yapanlarla yolumu ayırıyorum. ‘Mustafa Kemal’ deyip ‘Mustafa Kemal Atatürk’ diyemeyenlerle yolumu ayırıyorum. ‘Ben askeri değilim, yoldaşıyım’ diyenlerle yolumu ayırıyorum. Grup başkanvekilliği seçimini bile kaldırıp atamayla getiren bu yönetimle yolumu ayırıyorum. CHP aday yapmayınca başka partiden aday olup bugün CHP’yi yönetenlerle yolumu ayırıyorum. Elli yıl CHP’ye küfredip bugün sahte CHP’li olanlarla yolumu ayırıyorum. Geçmişte CHP aleyhinde miting düzenleyip bugün CHP’ye yönetici olanlarla yolumu ayırıyorum. FETÖ’cüleri, Sorosçuları koruyanlarla yolumu ayırıyorum.

Eğer İnce, CHP yönetiminde olup CHP yönetimi ile yollarını ayırsaydı, bu iddiaların doğru olup olmadığı tartışması bir yana, söylediklerinin bir anlamı olabilirdi. Oysa İnce CHP’den ayrılmıştır, CHP’den istifa etmiştir, partinin yönetim kademesindeki bir görevden istifa etmemiştir!

İnce, CHP’den istifa ettiğine göre, bu iddiaların CHP’nin kurumsal kimliğini ve tüm CHP’lileri hedef aldığı gibi bir izlenim doğmaktadır. İnce, aynı konuşmada, partinin tabanı ile yönetimi arasında bir uçurum oluştuğunu vurgulamış olsa da bir genelleme yapmıştır, partiyi ve tüm yöneticileri kapsayan bir suçlamada bulunmuştur.
***
İnce’nin parti içi demokrasi konusundaki tespitleri doğru olsa da bazı iddiaları ciddi tartışma konusudur. Atatürk’ün emanetinin kalmadığı ve ortada sadece bir tabelanın olduğu iddiası neye dayanmaktadır? CHP’nin milyonlarca üyesi ve seçmeni ile birlikte, il, ilçe ve genel merkez yönetimlerinde, Atatürk’ün ilkelerine sahip çıkan kimse kalmamış mıdır? ABD’den kim demokrasi dilenmiştir? Atatürk’e “kefere” dediği iddia edilen kişi hâlâ CHP yönetiminde midir? “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyenler de Atatürk soyadını atladıkları için, Atatürk’ün ilkelerini reddetmiş mi oluyorlar? Atatürk’ün hem askeri, hem yoldaşı olmak olanaklı değil midir? CHP’de FETÖ’cüleri ve Sorosçuları koruyanlar kimlerdir? CHP yönetiminde FETÖ’cüleri ve Sorosçuları koruyanlar varsa, İnce bu kişilerin adlarını neden vermemektedir?
***

  • İnce’nin bu orantısız davranışlarının AKP’ye yarar sağladığı açıktır.

CHP’de parti içi demokrasinin yeterli olmadığı, yönetim ve taban arasında kopuklukların olduğu, sayıları çok fazla olmasa da bazı yöneticilerin sahte CHP’li olduğu doğrudur. Ancak bu sorunlar da CHP içinde kalarak ve mücadele vererek çözülebilir. CHP’den istifa ederek ve kaçarak değil!

İşin gerçeği İnce, CHP tarafından cumhurbaşkanı adayı yapılmayacağını anlayınca, cumhurbaşkanı adayı olmak hırsıyla, CHP’den istifa etmiştir. Oysa yapılması gereken şey, seçilme olasılığı en yüksek olan CHP’li bir kişinin cumhurbaşkanı adayı olmasına destek vermektir.

Yapılan tüm araştırmalara göre, İnce de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da o kişilerden birisi değildir. Bu sorunu çözmek de CHP üyelerine ve seçmenine düşmektedir.

Çok Partili Hayat Halkçı Özüne Dönmeli

Çok Partili Hayat Halkçı Özüne Dönmeli

Celal TOPKAN
20. Dönem CHP Adıyaman Milletvekili
03 Şubat 2021, Cumhuriyet

1965 seçimleri öncesi, Suat Hayri Ürgüplü’nün başbakanlığı döneminde 13.07.1965 tarihli, 648 sayılı Siyasi Partiler Yasası çıkarıldı. Yasanın 5., 30. ve 31. maddesiyle partilerin organları tanımlandı.

Seçimlere katılan partilerin milletvekili adaylarını, seçim çevrelerinde, parti seçmen kütüğüne kayıtlı bulunan bütün parti üyelerinin katılabilecekleri bir önseçimle belirleme zorunluluğu getirildi. Merkez yoklaması ile belirlenecek milletvekili aday sayısı, toplam aday sayısının % 5’i ile sınırlandırıldı.

DARBECİLER BİLE YAPMADI

Milletvekili adaylarının illerinde partiye kayıtlı üyelerin önseçimle belirlenmesi, gücünü halktan alarak siyaset yapılması zorunluğu ile siyasal partilerde, lider merkezli işleyişe son verildi. Siyasetin yapılanma ve işleyişine, örgüt merkezli yapılanma ve işleyiş getirildi.

Siyasetin yapılanma ve işleyişi yasal güvenceye kavuşturuldu.

Böylece 1965-1980 arasında örgüt merkezli siyaset yapıldı. Partilerin,1965, 1969, 1973 ve 1977 seçimlerindeki milletvekili adaylarının %95’i, illerinde partiye kayıtlı üyelerin seçtiği delegeler yoluyla, önseçimle belirlendi Gücünü halktan alarak siyaset yapıldı.

12 Eylül 1980’de darbe ile yönetime el koyan Askerler, yeni bir anayasa yaptı. Yeni anayasa, 8 Ekim 1982’de halkın oyuna sunuldu. Kabul edildi ve yürürlüğe girdi.

Darbeci askerlerin yönetiminde, 22.04.1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu çıkarıldı. Siyasetin ve siyasal partilerin yapılanma ve işleyişi yeniden düzenlendi. Milletvekili adaylarının belirlenmesi, yasanın 37. maddesi ile düzenlendi. 648 sayılı Siyasi Partiler Yasası ile getirilen, milletvekili adaylarının, seçimlere katılan partilerin seçim çevrelerinde, parti seçmen kütüğüne kayıtlı bulunan bütün parti üyelerinin katılabilecekleri bir önseçimle belirlenmesi usulü ve kuralı aynen korundu.

Antidemokratik uygulamaları yöneten darbeci generallerin, belki de tek demokratik uygulaması, 1980 öncesinde olduğu gibi milletvekili adaylarının önseçimle halk tarafından belirlenmesi, gücünü halktan alarak bir siyaset yapılması kuralını olduğu gibi benimsemeleridir.

SİYASET HALKTAN KOPARILIYOR

6 Kasım 1983’te genel seçimler yapıldı. Seçimlerde, Nakşi tarikatının İsmailağa cemaati mensubu olan, tarikat kültürü ile yetişen Turgut Özal’ın genel başkanı olduğu Anavatan Partisi tek başına iktidara geldi.

Başbakan Turgut Özal, siyasetin yapılanma ve işleyişini, benimsediği kültüre uygun biçimde, genel başkanın tek başına aldığı kararlarla yönetilen lider merkezli bir yapıya dönüştürmeye karar verdi. Özal’ın isteği ile yeni bir siyasal partiler yasa taslağı hazırlandı. Yasa taslağı, 28 Mart 1986’da Meclis’te görüşüldü ve kabul edildi.

LİDER ODAKLI SİYASET

28 Mart 1986 tarih ve 3270 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ile 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun milletvekili adaylarının belirlenmesini düzenleyen 37. maddesi değiştirildi. Siyasal partiler, milletvekilliği genel veya ara seçimlerinde, “Adaylık için başvuran ve adaylığı uygun bulunanlar arasından adayların saptanması; serbest, eşit, gizli oy, açık tasnif (AS: sayım – döküm) ilkeleri çerçevesinde, tüzüklerinde belirleyecekleri usul ve esaslardan herhangi biri veya birkaçı ile yapabilirler” hükmü getirildi.

Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılan değişikliklerle ve ortaya konan seçeneklerle milletvekili adaylarının illerinde partiye kayıtlı üyelerle önseçimle belirlenmelerine, gücünü halktan alarak, örgüt merkezli siyaset yapılması zorunluğuna son veriliyordu. Milletvekili adaylarının, genel başkanın etkili olduğu parti kurullarında belirlenmesi, usul ve kuralı getirildi.

Bu değişiklikle genel başkan, partide tek adam ve tek karar verici oldu. Lider merkezli siyaset yapılması kuralı getirildi. Darbeci askerler bile 2820 sayılı yasanın 37. maddesi ile gücünü halktan alarak siyaset yapılmasını sağlamıştı.

Darbeci askerlerin başbakan olmasını sağladıkları Turgut Özal, Siyasal Partiler Yasası’na darbe yaptı! Parti içi demokrasiyi yok etti. Siyaseti halktan koparttı. 1968-2020 arasında, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasasında, Turgut Özal’ın yönetiminde yapılan değişiklik aynen korundu. Siyasetin lider merkezli yapılanma ve işleyişi devam etti ve ne yazık ki devam ediyor.

YAPILANMA ŞART

Siyasetin bu yapılanma ve işleyişi, siyasetin halka hizmet etmek için yapılan; ülkenin ve halkın sorunlarına akla ve bilime dayalı çözümler üreten, bir yapılanma ve işleyiş olmadığı artık anlaşılmalıdır. Bu sistem, Meclis’e giren milletvekillerini parti başkanına, tek kişiye bağlıyor.

  • Bu sistem Meclis’le halk arasına duvar örüyor.

Türkiye’nin demokratik hukuk devleti olabilmesi, sorunlarını çözebilmesi, gelişmesi, kalkınması ve zenginleşmesi, toplumsal barış ve huzura kavuşabilmesi için çok partili siyasal sistemin yapılanma ve işleyişinin örgüt merkezli, politik kişilerin gücünü halktan alarak halk için yapıldığı bir yapılanma ve  işleyişe dönüştürülmesi gerekiyor.

SEÇSİS ve SEÇİM GÜVENLİĞİ

Dostlar,

Sayın Prof. Ercan, matematik bilgisinin de eşliğinde bu konuları sürekli işlemekte.
30 Haziran 2013’te bu bağlamda “ŞEYTAN ÜÇGENİNDE DEMOKRASİ OYUNU” konulu bir konferans vermişti. Biz de bu önemli sunumun yansılarını kendilerinin izni ile
web sitemizde paylaşmıştık (http://ahmetsaltik.net/seytan-ucgeninde-demokrasi-2/)

Seytan_ucgeninde_demokrasi_oyunu.æ.pdf
Bu sorunu biz de işledik sitemizde. Temmuz 2007 seçimlerini kapsamlı olarak irdelemiş, 12 sayfalık bir makale yazmıştık :

“SEÇİM GÜVENLİĞİ ve SEÇİM HİLELERİ” başlığıyla da değerlendirmelerimiz olmuştu : http://ahmetsaltik.net/secim-guvenligi-ve-secim-hileleri/, 11.6.13

Bu yazılarımıza da bakılması uygun olur.

Biz Ali hocadan şu noktada / nüansta ayrılıyoruz :

  • Seçim sonuçlarının sayımında sanal ortamda elektronik hile yapılması,
    basit korsan yazılımlarla teknik olarak olanaklıdır.
  • Ancak bunun önüne, teker teker sandık sonuçlarının izlenmesi ile (markaj) geçilebilir.
  • Yine de Yüksek Seçim Kurulu‘nun, partilerin elindeki sandık sayımları ile kendi verileri arasında uyumsuzluk çıktığında kendi kayıtlarını esas alması olanaklıdır.
    YSK kararları da Anayasa’ya göre kesindir ve itiraz olanağı yoktur (md. 79).
    Bankalar, sigorta şirketleri vb. de böyledir.
  • Bu bakımdan, önümüzdeki seçimlerde oy sayım ve dökümleri ELLE yapılmalıdır.

Toplamlar da basit hesap makineleriyle yapılmalı, sonra sanal ortama barkod okuyucu benzeri araçlarla (OCR; Optical Character Reading) aktarılmalıdır.
Bu aşamada veri girişi insan eliyle olMAmalıdır.

Doğallıkla, bir cellat – kasap – zangoç gibi seçimde temsil adaletinin (Anayasa md. 67 gereği) enesinde boza pişiren eldeki Seçim Yasası‘nın MUT – LA – KA değiştirilmesi, barajın %5’ler dolayında olması… gereklidir. Yine bu değişikliklerin, söz  konusu seçimden en az 1 yıl önce yapılması gereği de Anayasal bir zorunluktur (md. 67).

Bu değişime AKP yanaşmayacağı gibi, TBMM’deki CHP ve MHP de zor yanaşırlar. BDP barajın düşürülmesine destek verir. CHP de yer yer bu konuyu işliyor.
Bir de Siyasal Partiler Yasası’nda parti içi demokrasinin sağlanması sorunu var.

Nihayet, partilerin seçim işbirliğine – ittifakına da yolu açmak gerek..

Görünen o ki, yoğun kamuoyu baskısı kaçınılmaz.

Düzen partileri statükodan yanadırlar..

En başta da “statükoyu yıkıyoruz” masalları ile halkı kandırmaya çabalayan AKP!

Tüm bu “yasal” düzenlemeler beklerken, onlar sözde “yeni anayasa” yapma peşindeler..

Aşık Veysel‘in deyişiyle “Niyet başka başka olduğundan..” herhalde..

Sevgi ve saygı ile.
16.7.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

SEÇSİS ve SEÇİM GÜVENLİĞİ

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali Ercan

 

 

Seçim yasasından çok SEÇSİS‘le ilgilenmek, komplo kuramcılarının gazına gelerek, ‘cambaza bak’ tuzağına düşmekten başka bir şey değildir.

– Seçim sandığının başında gözünü dört açan güvenilir bir Parti temsilciniz / gözetmeniniz varsa,

– Bu temsilci Sandığın başlangıçta “boş” olduğuna ve kullanılan oyların askıdaki listeye uygun oluşuna dikkat ediyorsa,

– Oyların sayımından sonra, tutanaktaki rakamları kaydedip Parti Genel Merkezine gönderiyorsa,

– Parti Genel Merkezi Seçim sandıklarından gelen bu rakamlardan Partinin
(ve diğer partilerin) aldığı oyları bire bir takip edebiliyorsa,

ELEKTRONİK YOLDAN OY HIRSIZLIĞI YA-PI-LA-MAZ !!

Elektronik sistemle hırsızlık yalnızca TUŞLARA BASILARAK VERİLEN OYLARDA MÜMKÜNdür;

Bunun dışında, oyların merkezlerde toplanması işleminin doğal olarak Bilgisayarla yapılmasında hiçbir sakınca yoktur; hatta, elle yapılacak işlemlerden çok daha çabuk ve sağlıklıdır.

***
Seçim yasasından çok bu konuda çığırtkanlık yapanlar, bilerek bilmeyerek dikkatleri ikincil bir sorun üzerine çekiyor, ana sorunu görmezden geliyorlar.

Türkiye’deki seçim sistemindeki ana sorun, çarpık mantıklı Seçim Yasası‘ndan kaynaklanan handikaplardır. Örneğin 2002 seçiminde tüm seçmen oylarının dörtte birini alan AKP, Seçim Yasası’na uygun bir biçimde Meclisteki sandalyelerin üçte ikisini
ele geçirdi. Elektronik sistemle falan değil, doğrudan ve açıkça, Yasa aracılığı ile
CHP’nin 560 bin oyunu “çalmış” oldu. Tüm Türkiye genelinde 10 milyon oy,
fazladan AKP hanesine yazıldı. Çıplak GERÇEK budur;

  • Bu seçim yasası geçerli olduğu sürece %35 üzerinde oy alan bir parti
    her zaman Meclis’te salt çoğunluğu yakalar.

Lütfen paranoid komplo kuramcılarının çığırtkanlığına kapılmayalım;
gerçekçi ve etkin önlemler alalım.

Sevgilerimle.æ

Not : 200 bin sandığın her birinin başında gözetmen yoksa, ağlamak, sızlanmak boşunadır.. sonuç her türlü manüplasyona açık olur doğallıkla.
Üstelik kanıtlayamadıkça iftiracı durumuna düşülür.