Etiket arşivi: Özel Yetkili Mahkemeler

ÖDÜLLÜ SORULAR

 

ÖDÜLLÜ SORULAR

erdem_akyuz

 

 

Av. A. Erdem Akyüz
erdemak@gmail.com  

 

Bugün sizlere düşündürücü ve eğlendirici bir test sunmak istiyoruz.
Sorular ve yanıtlar tanıdık. Değerlendirme ve ödülü altta bulacaksınız.

1.- Ülkemizde oluşan yeni suç türü bunlardan hangisidir ?

a) Yasa dışı elde edilen paraları, kundura kutularında saklamak,
b) Para sayma makinalarında sayarak sıfırlamak,
c) “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demek.

2.- Basın yayın kuruluşları yolsuzluk olayları karşısında ne yapar ?

a) Karşı çıkar
b) Olayı duyurur
c) Penguen belgeseli yayınlar

3.- Vatandaş olarak yaşadığımız tutukluluğun süresi ne kadardır ?

a) Beş yıl,
b) On yıl,
c) Ömür boyu.

4.- Önce çocuğunu üniversiteye yollamak için ekmeğinden ve boğazından keserek sayısız fedakarlık yapan, sonra üniversite öğrencilerini dövenler kimlerdir ?

a) Fakülte Dekanı
b) Üniversite Rektörü
c) Polis

5.- Ne çalınır ?

a) Teneke
b) Trompet
c) Para

6.- Yolsuzluk yapanın yanına (…) ne kalır ?

a) Zarar
b) Ziyan
c) Kar

7.- Yedi ayda yazılamayan mahkeme kararı on beş günde nasıl yazılır ?

a) Yazı tura atarak
b) Fal açarak
c) Kopyala yapıştır yöntemi ile

8.- Seçimlerde hile olur mu ?

a) Olmaz mı ?
b) Olmaz olur mu ?
c) Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.

9.- Ülkemizde bunlardan hangisi kapatılır ?

a) Meyhane
b) K..hane
c) Dershane

10.- Bursaspor kulubünün cezalı olduğu için yalnızca kadınların ve çocukların katılabildiği maçında, kadınlar ve çocuklar hangi sloganı atarak kulübün tekrar
ceza almasına neden olmuşlardır ?

a)     İ… hakem
b)    Hakem dışarı
c)     Hırsız var

11.- Ülkelerinde karışıklık çıkan devletler en çok neden yakınmaktadırlar ?

a) Ülkelerinin karışmasından
b) İtibarlarının zedelenmesinden
c) Türkiye’ye benzetilmekten

12.- Bilinen bir partinin “demokratik özerklik ilanı” açıklaması ne anlama geliyor ?

a) Birleştirici
b) Bölücü
c) Suç işlemek

13.- Özel yetkili mahkemeler neden kaldırıldı?

a) Demokrasiye aykırı olduğu için
b) Özgürlüklere aykırı olduğu için
c) İşlevini gördüğü için

14.- Özel yetkili mahkemelerin, tahliye isteklerinin reddedilmesi ve
tutukluluğun devamı yolundaki kararlarının gerekçesi ne olmuştur ?

a) Sanıkların kamuoyunu etkileyecek olmaları
b) Propaganda yaparak medyayı uyarmaları
c) Açıklamaları ile davayı itibarsızlaştırmaları

15.- Tutukluluk süresi neden beş yıla indirildi ?

a) Demokratik nedenlerle
b) On yıl uzun olduğu için
c) Yeni suçlara tehlike arzettiği için

16.- Halka açıklanan tape ve CD’ler hakkında ne düşünüyorsunuz ?

a) Yayanlar suçlu
b) Okuyanlar suçlu
c) Asıl suçu işleyen suçsuz

17.- Türk insanı çok beceriklidir. En olmadık şeylerden neler yapar ?

a) Patlıcandan reçel
b) Kabaktan tatlı
c) Hıyardan ..ne yapar.

*****
Eğer soruların yanıtlarından “a” şıkkını seçti iseniz, işiniz iş.
Suya sabuna karışmadan, Türkiye’de çok rahat yaşabilirsiniz.

Eğer çoğunluk olarak “b” şıkkını seçti iseniz işi idare ediyorsunuz demektir.

Yok eğer “c” şıklarını seçti iseniz “Mustafa Kemal’in askerleri” ndensiniz.
İşiniz zor ama onurlu.

Böyle bir bilmecenin ödülünü sizlerden bekliyoruz.
Lütfen ödül olarak, birkaç soru da siz yollayınız, biz yayınlayalım.

 

METİN FEYZİOĞLU GİRİŞİMİ!

Dostlar,

İzmir’den meslektaşımız Dr. Ceyhun Balcı‘nın değerli yazılarına bu sitede
sıklıkla yer veriyoruz ve sizlerden gelen geridönütlerde de, eksik olmayın,
beğeni algımız var..

Aşağıdaki yazı da sanırız bunlardan biri..

Biz de bu konuyu sitemizde işledik..

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NDEN DEVLET KRİZİNE ÇÖZÜM FORMÜLÜ..

başlığıyla..

  • TBB ve başarılı, pırıl pırıl Ceza Hukuku Profesörü Metin Feyzioğlu‘nu,
    çalışma arkadaşlarını gönülden kutlarız.

tümcelerine yer vermiştik.. Aşağıdaki erişkeden (linkten) okunabilir..

http://ahmetsaltik.net/2014/01/05/turkiye-barolar-birliginden-devlet-krizine-cozum-formulu/, 5.1.14

Yine bu yazımızda şu dizelerin altını çizmiştik :

Sevgili Ceyhun’un yazısının içeriğini paylaşıyoruz..

Bu arada, çooooook deneyimli Yargıtay Onursal (Eski) Cumhuriyet Başsavcısı,
şimdi Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sayın Sabih Kanadoğlu‘nun
yerinde gördüğümüz önerilerinin de mutlaka dikkate alınması gerektiğini,
bir takım çalışmasının yerinde olacağını düşünüyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
7.1.14, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================================

METİN FEYZİOĞLU’nun GİRİŞİMİ!

Görsel

METİN FEYZİOĞLU

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin FEYZİOĞLU’nun yaşam öyküsü
ilginç ve bir o denli de dokunaklı! Yılmaz ÖZDİL’in son yazısı okunmalı!

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25513430.asp

Özel Yetkili Mahkemeler aracılığıyla yaşama geçirilen hukuk kisveli tertiple ilgili
son girişimi ses getirmiş durumda. Silivri’dekilerle görüşüp onların onayını almış olması, işini sağlama bağladığının kanıtı!

Bu girişime muhalefet kaynaklı tepkiler ilginç! Ana muhalefet önderi ve uluslararası yargıç sıfatlı milletvekilinin sözleri irdelenmeye değer!

Metin FEYZİOĞLU’nu uyarıyorlar! Aman, yolsuzluk güme gitmesin!
Hükümet kendisini temize çıkartmasın.. demekteler.
Sormak gerek! Siz, hiçbir gününüzü bile hem de haksız yere mahpus olarak geçirdiniz mi?

Hem Metin FEYZİOĞLU hem de içerideki yurtseverler sapla samanı ayırt edecek yetenekteler!

  • Kuşkusuz iktidar sıkışmış durumdadır!

Bundan birkaç ay önce Başbakan’ın görüşmeyi bile düşünmeyeceği Metin FEYZİOĞLU ile bir araya gelmesi ve birlikte çalışmayı kabullenmesi anlamlıdır.
En azından çok önemli bir kazanımdır!

  • Silivri’nin, Hasdal’ın, Maltepe’nin, Hadımköy’ün ve Şirinyer’in kapılarının açılması ivedi bir gerekliliktir.

Bu doğrultudaki girişimi hükümeti aklamakla özdeşleştirmek doğru bir tutum değildir.

Hükümetin yolsuzluklarına ilişkin savaşım görevi herkesle birlikte siyasilere ve
doğallıkla da muhalefete düşmektedir.

Yurtseverlere yönelik tertibe öteden beri uzak duranların, kendi milletvekillerinin kurtuluşundan sonra konudan iyice uzak durmaları anlamlıdır!

Muhalefete çağrımdır!

  • Bu işlere uzak durmayın!
  • Yurtseverlerin kapatıldığı zindanların kapılarının açılması
    öncelikli görev alanınızdadır.
  • Ayrıca, o kapıların açılışı sizler için de yararlı sonuçlar doğuracaktır.
    Onların özgürlüğü sizlerin savaşımınıza da olumlu katkı koyacaktır!

“Öküz altında uzağı aramak!” size yakışan davranış olamaz!

Metin FEYZİOĞLU’nun bu çok önemli girişimine omuz vermektir size düşen!
Gölge etmek değil!

Dr. Ceyhun BALCI
İzmir, 07.01.2014

Ceyhun_Balci_portresi

Dr. Ceyhun BALCI : “ÖZEL”


“ÖZEL”

Ceyhun_Balci_portresi

Dr. Ceyhun BALCI

“Özel”leştirme çağına pek de yaraştılar!

“Özel” Yetkili Mahkemelerle başlayan süreç,
“Özel” görevli Yargıtay onamasıyla taçlandı.
“Yargı” denilen şey değiştirilmeye, eğilip bükülmeye
açık dense yeridir!

12 Eylül 2010’dan önceki yüksek yargıdan değil onama, kınama görecek bir mahkeme kararı, küçük fırça darbeleri ve düzeltmelerle ve de çok Özel kurtarmalarla tamama erdi. Bu aşamada birilerinin anlatacağı “yargı süreci henüz bitmedi, bunun daha AYM (Anayasa Mahkemesi) var!” yollu masallara ilgi gösterilmemesi rica olunur!

Hükümleri onananlarla, aklananları irdelemekte yarar var!

Öncelikle vurgulamakta ve altını çizmekte yarar var!

  • Bu davada (Balyoz) gerçek anlamda suçlu tek bir kişi bile yok!
    Ama, bu davada bir kurumun yaşamına son verilmesi girişimi fazlasıyla var!

Balyoz davasına konu darbe etkinliğine katılan ve hatta katılmakla kalmayıp bildirimde bulunanlar aklanırken; söz konusu darbe etkinliği sırasında toplantıda bulunmak bir yana İstanbul’da ve hatta sınır aşırı görevlerle ülke dışında olanların giydikleri hükümler başka türlü açıklanamaz!

Göreve geldiğinden bu yana hukuk kisveli bitirme kurgularının önündeki engelleri çok Özel çabalarla ortadan kaldıran, çok Özel kişi böylesine Özel bir yardımı fazlasıyla hak etmiş oluyordu!

Bu Özel kişinin yanında, yöresinde ne kadar insan varsa darbe zanlısı!
Ama, en üstünün bu işle ilintisi yok! Ne tuhaf durum! İlle de düzeltilmeli!

Çevresindeki ayrık otları özenle temizlenen bu çok Özel kişiden beklenen
başka çok Özel hizmet ve yardımlar olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?

Özel yetkili ve Özel görevli yargımızın çok Özel kararları işte…

(20.10.2013, İzmir)

ORG. ÇETİN DOĞAN ve 28 ŞUBAT DAVASI


ORG. ÇETİN DOĞAN ve 28 ŞUBAT DAVASI

28 Şubat Davası’nda savunmalar sürüyor.

İkinci sırada E. Org. Çetin DOĞAN savunma yaptı.

Bana göre en önemli savunma idi. Çünkü davaya adını veren BATI ÇALIŞMA GRUBU (BÇG)’nu oluşturan kişi idi Org. DOĞAN.

Savunması; son derece tutarlı, belge ve bilgiyle destekli, yasal zemine oturtulmuştu.

TANIDIK, BİLİNDİK DURUMLAR

Kendisi BALYOZ’da da yargılandığı için,
Özel Yetkili Mahkemeler’in neler yapabileceğini çok iyi saptamış.

Madde başları ile kimi saptamaları;

–        Diğer siyasi davalardan farkı yoktur, tezgahlara ruhsat ve güç veren
aynı merkezdir.

–        BÇG, Bakanlar Kurulu’nun 28 Şubat MGK kararlarını oybirliği ile kabulü ve
14 Mart 1997 genelgesinden sonra kurulmuştur.

–        Savcılık bazı gerçekleri saptırmıştır.

–        BÇG kuruluşu, görevleri, çalışmaları yasaldır.
H. C. Güzel’in açtığı davaya DGM’nin verdiği karar ile tescillidir.

–        Sivillere verilen brifingler, Genelkurmay’ın görevleri içindedir.

–        Suç dayanağı gösterilen CD/DVD’ler yasal nitelikte değildir, sahtedir,
delil sayılamaz.

–        BÇG’nda görev yapanlar arasında örgütsel bağ yoktur.

–        Cebir ve şiddet unsuru oluşmamıştır.

–        Sincan’da tankların yürüyüşü, BÇG teşkilinden öncedir.

–        İrtica ile ilgili bilgilerin çoğu, MİT ve İçişleri Bakanlığı’ndan elde edilmiştir,

–        Başbakan ve yardımcısının irtica tehdidini kabul ettiklerini açıkladıkları
Bakanlar Kurulu Tutanağı dosyaya konmamıştır.

–        Bakanlar Kurulu’nun “İRTİCA İLE MÜCADELE STRATEJİSİ GENELGESİ” sadece Genelkurmay Bşk.lığına değil bütün bakanlıklara gönderilmiştir.

–        Genelge 2010 yılına kadar yürürlükte kalmış ve RTE hükümeti dahil  uygulanması için emirler yayımlanmıştır.                           

CUMHURBAŞKANI DEMİREL’İN İFADELERİ

Savunmanın en ilgimi çeken bölümlerinin biri, Cumhurbaşkanı Demirel’in
TBMM Komisyonu’na verdiği ve iddianameye konmayan ifadesiydi. Özetle;

–        Erbakan’ın kendi isteği ile hiç yakınmadan, 28 Şubat’tan 3.5 ay sonra istifa ettiği,

–        28 Şubat’ın darbe sayılacak yönü olmadığı,

–        Dindar insanları rencide eden hiçbir şey olmadığı,

–        Gerginliği askerlerin yaratmadığını; muhalefet partileri, ADD, sendikalar ve benzeri birçok sivil toplum örgütünün de rahatsızlıklarını belirttiği,

–        Çiller’e görevi kendisinin vermediği yer almıştır.

ŞEVKET KAZAN’IN KİTAPLARI

Diğer bölüm ise zamanın Adalet Bakanı Şevket KAZAN’ın kitaplarından alıntılardı.

“Öncesi ve Sonrası İle 28 Şubat” ve “Refah Gerçeği III” kitaplarında Kazan;

–        Erbakan’ın, baskılar nedeniyle istifa etmediğini,

–        İstifa nedeninin, dilekçesinde belirttiği gibi Çiller ile yaptığı protokol gereği olduğunu,

–        DYP’den istifalar sonucu salt çoğunluğun yitirildiğini onun için yeni bir hükümet kurarak erken seçime gitmenin amaçlandığını yazmış.

İşin ilginç yönü de davalar açılınca kitaplar piyasadan toplatılıvermiş.

DAHA NE SÖYLENEBİLİR?

Org.DOĞAN’ın savunması iddianamenin her satırını sildi attı.

Diğer sanıkların özel durumları dışında savunma yapmasına gerek bile kalmadı.
Org. Doğan’a katılıyorum, ilavem yoktur.” deseler yeter.

AMAÇ BELLİDİR

Bu davayı açanların amacı bellidir.

  • “Dinsiz cumhuriyeti yıkma yolunda en önde giden Sivas’ın
    yiğit Müslümanlarına teşekkürü borç biliriz… Düzeni toptan yıkacak, hakimiyeti milletten alıp Allah’a verecek  Allah’ın askerini aryoruz.”

diyen zihniyeti korumak, karşı duranları mahkum etmektir.

Savunmaların ne işe yarayacağını sonuçta göreceğiz.

Naci BEŞTEPE
02.10.13, AYDINLIK

BU HUKUK KATLİAMI KABUL EDİLEMEZ!


Dostlar
,

ADD Genel Başkanı Sayın Tansel Çölaşan nitelikli ve kıdemli bir hukuçudur.

Danıştay Başsavcılığı görevinden emekli olmuş, İdare Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Aşağıdaki yazı bu yetkinlikle, sağduyu ve serinkanlılıkla, olabildiğince de nesnellikle yazılmıştır.

İlgililerinin dikkatle, belki de 2 kez okumalarında, üzerinde düşünmelerinde
büyük yarar vardır.

Hukuk devletinden uzaklaşmak, demokrasi dışına savrulmak,
ülkemizde despotik eğilimleri ve özlemleri hatta planları olanlar dışında
kimenin işine yaramaz
.
Bu özlem, eğilim ve de plan içinde olan kişi ve kurumlar artık çok nettir.

Başbakan RT Erdoğan ve partisi AKP..

Üstelik bu özlem, eğilim ve de plan “yeşil” renklidir,
tek boyutlu faşizm değil ek olarak “Kur’an dışı İslami – dinci faşizm” dir.

Artık ülkemizde askeri vesayet söz konusu değildir.

TSK, -şık olmayacak ama- “ehlileştirilmiş”, devşirilmiştir.
O’nu da kurtartmak ve yeniden özgün işlev ve konumuna taşımak gerekecektir.

Yeşil olmayan (laik?) sermaye de kendi içinde ve küresel bağlaşıkları (müttefikleri) ile ortaklığını pekiştirmedikçe ve de ulusal demokratik yapılarla dayanışmadıkça bedel ödemeye, tarihte örneği görülmemiş milyarlaca dolarlık sözde vergi usulsüzlük cezalarına çarptırılarak bir tür terbiye edilecektir,
edilmektedir.

Zaman içinde de yeşil sermayenin lehine dengeler değiştiğinde,
artık Hemingway’in çanları bile çal(a)mayacaktır..

Sermayenin geleneksel oportünizmi, tüm hünerine ve deneyimine karşın,
bu kez işe yaramayacak gözükmektedir.

Sayın Çölaşan’ın yazısını biz de içerik olarak paylaşıyoruz..

Süreç, Batı’lı “demokrat” ve “insan hakları savunucusu” dostlarımız için de
apaçık bir sınav olarak algılanmalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
Sivrihisar, Eskişehir, 7.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

BU HUKUK KATLİAMI KABUL EDİLEMEZ!

portresi


Tansel ÇÖLAŞAN

ADD Genel Başkanı

I. Ergenekon davası, soruşturma aşamasından
karar aşamasına kadar her aşamada hukuksuzluğun sergilendiği bir dava olmuştur:

Delillerin toplanmasından gizli tanığa, dijital sahte verilerden savunmanın engellenmesine dek 5 yıl boyunca adil yargılanma ilkesi yok sayıldı.

Hukuk işlemedi.

  • Sanıklar, varlığı ispat edilmeyen terör örgütü üyeliği ile suçlandı.
  • Olmayan terör örgütünün üyesi olmadıklarını ispat etmeye çalıştılar.

II. Özel yetkili mahkemeler kaldırılıp, terörle mücadele mahkemeleri kurulduğu halde, bu davanın mahkeme ve yargıçları değiştirilmedi. “özel olarak” göreve devam ettirildi. Davanın bu yargıçlar eliyle karara bağlanması sağlandı.

III. 5 Ağustos (2013) karar gününden önce yapılanlara bakalım:
Sanık yakınlarının ve halkın duruşmayı izlemesini engellemek için her türlü yola başvuruldu. Önce mahkeme, duruşmaya sanık yakınları dahil, izleyici alınmayacağına karar verdi. 12 Eylül darbe dönemi sanık yakınlarına bu engeli konmamış iken, “ileri demokrasi” iddiası ile iktidara gelen bu “güya demokrasi” ortamında, sanık yakınlarına, babalarını, eşlerini görme olanağı bile tanınmadı.Türkiye’de uzun süredir sıklıkla tanık olduğumuz yetki gaspı örneklerine
bu dava nedeniyle yeniden tanık olduk.
  • İstanbul Valisi yargı yerine geçti.
  • Mahkemenin izleyici kısıtlama kararını açıkladı ve buna dayanarak, ne sanık yakınlarının, ne de duruşmayı izlemek üzere halkın Silivri’ye gelmemelerini, gelirlerse engelleneceklerini “idari tedbir” olarak açıkladı. Arkasından gözdağı vermek üzere Silivri’ye çağrı yapan kuruluşlardan, İP, TGB,
    Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesi yönetici ve çalışanlarına
    baskın gözaltılar uygulandı.
Her şeye karşın kararlılıkla yola çıkan otobüsler tüm yurtta durduruldu.
Silivri’ye varabilenler ise biber gazı, toma-basınçlı su ve hatta (inanılmaz ama)
yol boyu otlar ateşe verilerek halkın duruşma alanının yakınına bile girmeleri engellendi.
Böylece, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve İstanbul Valiliğinin,
ne anayasada yer alan “seyahat özgürlüğünden” ne de gizlilik kararı alınmamış duruşmaları izlemenin “demokratik hak” olduğu gerçeğinden haberleri (!) olmadığı anlaşıldı.
  • Kısacası: Devlet eliyle şiddeti gördük.
IV. Açıklanan karar ise zaten beklenen karardı. 5 yıl önce verilmiş olduğu kaygısı hakimdi.
Yargı süreci henüz sonlanmadı. Yargıtay aşaması var. Ne var ki, 2010 Anayasa değişikliği sonrası yargı (Anayasa Mahkemesi – HSYK – Danıştay – Yargıtay ve Mahkemeler) yeniden ve çoğunlukla siyasal iktidarın güdümünde yapılandırıldı.Bu davada temyiz incelemelerini yapacak olan Yargıtay’a bu dönemde bir kezde 160 üye toptan atandı ve mevcut “yeni” üyelerle “yenilendi” dairelerin üye tablosu değişti “yenilendi”. Bu yapıda bir Yargıtay bu davanın temyiz incelemesini yapacak.V. Önümüzdeki dönem yargının kendisini sorgulaması gereken bir dönem.Yargı; yasama ve yürütmeden ayrı, bağımsız örgütlenmezse yargı bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı sağlanamaz. Adil yargılanma hakkı ihlallerinin
önü alınamaz. Sonuçta adalete güven sarsılır. Hukuk Devleti ilkesi yara alır.
Bugün ülkemiz bu sorunu yaşamaktadır.

Bugün siyasal kadrolarla uyum içinde çalışmanın zararını görmeyen yargı kadroları, değişen siyasal konjonktürde, aynı yasal dayanaklar nedeniyle hedef haline
bile gelebilirler.

Bu nedenle yargıda bağımsız örgütlenmenin önü açılmalıdır.Meclis’teki Anayasa çalışmaları çerçevesinde siyasal partilerin üzerinde anlaştıkları ileri sürülen Meclis ağırlıklı model de ne yazık ki soruna çözüm getirici nitelikte değildir. Türkiye’deki demokrasi kültürü yargının; Batı’yı model alarak değil, ancak kendi ülke gerçeğinden hareketle Yasama ve Yürütmeden bağımsız örgütlenmesi ile bağımsız olabileceğini gösteriyor.

12 Eylül döneminde yargı üzerindeki Yürütme ağırlığı arttı. 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği ile ise “Yürütme ağırlıklı” Yasama destekli model yargıyı yürütmenin emrine soktu ve siyasallaştırdı. Bugün Meclis’te görüşülmekte olan modelle bu kez de yine Yürütme ve “Meclis ağırlıklı” bir modelin tartışıldığı anlaşılıyor. Anlaşılan
o ki siyaset elini yargı üzerinden çekmek istemiyor. 1982 Anayasasından beri siyaset ağırlıklı yargı modelinin Türkiye’yi getirdiği yer bellidir.

  • Bugün siyasallaşmış yargının Silivri’de verdiği kararla; Cumhuriyeti
    temsil eden kadroları tasfiye etmek amacında olduğu ortaya çıkmıştır.
  • Yargının siyasallaşmasının acilen önüne geçilmesi gerekir. 

Türkiye’nin bu çok önemli sorununu, Yargının bizzat ele alarak ve Yasama ile yürütmenin her anlamada Yargı üzerinden elini çekeceği bağımsız bir modeli gündeme getirerek kendi bağımsızlığını, kendi insiyatifi ile yaratması için
adım atması, böylece Türkiye’nin çağdaş, demokratik bir ülke olmasına
katkı sağlamasını beklemek hakkımızdır.

Ancak bundan sonra, yeniden yapılandırılmış bir Yargıtay’da yapılacak
temyiz incelemesi halkın gözünde saygınlık kazanabilecektir.
(www.add.org.tr, 7.8.13)

ADD’den 5 Ağustos Ergenekon Davası Karar Duruşması Basın Açıklaması ve Yorumlarımız


Dostlar
,

ADD‘nin aşağıda yer verdiğimiz basın açıklamasını bütünüyle paylaşıyoruz.

Açıklama karar öncesinde yapılmıştır ve ne denli yerinde (isabetli) öngörüleri olduğu izlenmektedir.

Bu kararlar TÜRK MİLLETİ ADINA değildir.
Açık yargılama ilkesi bile ayaklar altına alınmıştır.
Oysa Anayasa’nın 141 ve CMK’nın (Ceza Muhakemeleri Kanunu)
182/1. maddelerine göre duruşmalar herkese açıktır.

Türkiye Silivri Yollarında!

İstanbul Valiliği’nin açıklaması, Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan
Seyahat Özgürlüğü” ile 34. maddesinin “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” hükmüne doğrudan aykırıdır. (http://www.barobirlik.org.tr/Detay19969.tbb, 5.8.13)

TÜRK MİLLETİ bu kararları onaylamamaktadır.

Tarihin vicdanında da onay görmeyecektir.

Davada Yaşanan Bu Anlar Herkesi Güldürdü

Kuşku yok, Ulusumuzun Aydınlanma savaşımı sürecektir.

Yaşam akmaktadır ve diyalektik olarak bu kararlar asla bir son olmayıp yeni başlangıçlardır.

  • Ağır cezalara çarptırılan yurtseverlerimiz kahramanca direnişlerini,
    dik duruşlarını sürdüreceklerdir
    ,

Bundan hiç kuşkumuz yok.

Halkımızın vicdanında hakettikleri saygın yerde oturmaktadırlar.
Gönlümüz onlarladır.

Bu davanın bir de Yargıtay, ardından Anayasa Mahkemesi’nde biresel başvuru ve sonunda AİHS temelinde AİHM aşamaları vardır. Kimi yurtseverlerimizin ömrü vefa etmese de yokluklarında (gıyaplarında) bu davalar sürdürülecektir.

Tabii bir de yaklaşan seçimlerde AKP’den kurtularak ulusalcı bir hükümete kavuşmak ve yaraları sarmak.. Hiç de uzak olasılık değil.. Siyasal partilerin eylemli işbirliği ile..
Seçim yasası fiilen seçim ittifakına izin vermese de, AKP seçimde çok yüksek (%10) barajın ardına saklanarak çoook haksız seçim kazanımı peşinde olsa da..

En kötü olasılıkla tepede partiler yapmasa da tabanda halkımız örnek bir sağduyu ile oylarını yönlendirerek bu lanetli oyunları bozacak sağduyu ve birikime sahiptir.

Son söz söylenmemiş, son round henüz oynanmamıştır..

Ama tarihsel gerçek o ki;

  • Orta – uzun erimde, hukuk dışına çıkanlar hep hesap vermekte.

Umarız birkaç 12 Eylülcü general gibi onların da ömrü vefa eder bu yasal hesap soruşları görğüslemek için..

Sevgi ve saygı ile.
Asos, Çanakkale, 5.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

ADD’den 5 Ağustos Ergenekon Davası Karar Duruşması İle İlgili Basın Açıklaması

1) Düzmece belgelerle başlayan, 66’sı tutuklu, toplam 275 sanıklı Ergenekon Davası,
5 yıl sonra bu gün burada karara bağlanacak.
Bugün milyonlarca yurtseverin kalbi de bizimle birlikte atıyor.

Duruşma salonu ve çevresinde alınan güvenlik önlemlerine, TEM’den buraya gelen yola konan bariyerlere bakınca:

  • BURADA DÜŞMAN CEZA HUKUKUNUN UYGULANDIĞINI,
    SANIK YAKINLARINA, HALKA DÜŞMAN GÖZÜYLE BAKILDIĞINI
    ÇOK İYİ GÖRÜYORUZ.

2) Gezi direnişine katılmayı “hükümete darbe” girişimi olarak görüp ömür boyu hapis cezası öneren ZİHNİYET, yapmış olduğu hukuksuz operasyonlarla

5 Ağustos’ta (2013) SİLİVRİ’ye gelen halka da gözdağı vermeye çalışmıştır.

İstanbul Valisi, sanık yakınlarını duruşma salonuna sokmayacağını, halkı duruşma alanından kilometrelerce uzağa dahi sokmayacağını belirtiyor.

Silivri’ye gelenleri suç işlemiş sayacağını ilan ediyor.

Ardından bunun için çağrı yapan kişi ve kurumlar gözaltı ve operasyonlarla tehdit ediliyor.

Silivri’de toplanan kalabalıklardan korkuluyor.
Artık İleri Demokrasi iddiasında bulunarak iktidara gelenlerin maskesi düşmüştür.

İleri Demokrasi Silivri’ye gidecek olan halkın üzerine
biber gazı, basınçlı su, sopa, pala ve gözaltı demekmiş,

İleri Demokrasi Halkına Karşı şiddet uygulamak demekmiş,

İleri Demokrasi Korku imparatorluğundan medet ummak demekmiş,

İleri Demokrasi Faşizm demekmiş

ADD olarak bu kirli oyunu kınıyoruz.

2) Bu davada ülkemizin, aydınları, gazetecileri, yazarları askerleri;

VARLIĞI KANITLANAMAMIŞ BİR ÖRGÜTE ÜYE OLMAKLA SUÇLANDILAR, YARGILANDILAR.

VARLIĞI KANITLANAMAMIŞ BİR ÖRGÜTE ÜYE OLMADIKLARINI
İSPAT ETMEYE ÇALIŞTILAR.

  • Bu davada; gözaltı sürecinden, karar aşamasına kadar
    Anayasa, AİHS ve CMK’nın emredici kuralları yok sayıldı.

Bu davanın her aşaması; adil yargılama hakkını ihlal etti, yasa dışı delillerin toplanmasına, kullanılmasına olanak verdi.

  • Sahteliği bilirkişi raporlarıyla saptanan veriler suçlama aracı yapılabildi!

Davanın şüphelisi, PKK’nın Marmara sorumlusu, öz kardeşini öldüren, yeğenini
para karşılığı satanlar, bölücü terör örgütü mensupları GİZLİ TANIK yapıldı.
Bu yolla tam 44 sanık dinlendi.

3) Burada yargılama yapan ÖZEL YETKİLİ MAHKEMENİN dünyada bir eşi yok.

Özel yetkili mahkemeler GÜYA kaldırıldı. Ama bu davaya bakan mahkeme ve hâkimlerine dokunulmadı. Onlar bu davayı karara bağlayacaklar.

Dünyanın neresinde bir mahkeme sadece (birleştirilmiş) bir davaya özeldir ve
o dava bitince kendisini TASFİYE edecektir?

Tek başına bu durum bile, davanın ne kadar hukuk dışı, SİYASİ bir dava olduğunu göstermeye yeter.

4) Verilecek kararı da biliyoruz. Belki 1-2 beraat çıkabilir, ya da mahkeme hapis verip, tutukluluk süresini dikkate alıp, göstermelik 1-2 sanık tahliye edilebilir.

Ama sonuç bellidir.
Burada adil bir yargılanmaya tanık olmadık.
Adil bir hükme de tanık olmamız beklenmemelidir.

  • En ağır cezalar verilecektir!

Halkımız yaşanan tüm hukuksuzlukları görmüş, anlamıştır.

Karar ne olursa olsun, halk bu davanın bir KURMACA olduğunu biliyor.

  • Cezaların peşin kesildiğini biliyor.

Bugün Halkımız kendi üzerinden, millet üzerinden, ülke üzerinden oynanan oyunları görmüştür.

Bu oyuna “dur” demiş, provakasyonlara gelmemiş,
direnmiş ve direnmeye de devam edecektir.

Kazanacak ve her şeye karşın demokrasiyi getirecektir.

BURADA YAŞANANLARI
HALK DA AFFETMEYECEKTİR, TARİH DE AFFETMEYECEKTİR.

Atatürkçü Düşünce Derneği

Yargı adalet değil korku salıyor!

KİTAP TANITIMI

KORKU : Taylan Büyükşahin

Cumhuriyet Pazar Dergi 07.07.201
Yargı adalet değil korku salıyor!

  • Ergenekon, KCK, şike, Odatv… Sanıkları birbirinden oldukça farklı bu davaları bir kitapta birleştiriyor Taylan Büyükşahin. Kitaba adını veren bir ortaklıkları var çünkü; “Korku”. Kitap bize, yargının bir silah olarak kullanıldığını anlatıyor. 

ESRA AÇIKGÖZ

Korku, Taylan Büyükşahin’in ilk kitabının adı. Kitap bize, Ergenekon, Balyoz, KCK, şike ve Odatv gibi birbirinden çok uzakmışçasına gösterilen davaların ortak yönlerini anlatıyor; adaletsiz yargı sistemi ve yaratılan korku. O’na kulak verin…

– Kitabın başında ironik bir ithaf var; “Adalet ve Kalkınma Partisi destekçilerine ve Fethullah Gülen cemaati gönüllülerine…”

Neden böyle bir ithafla başlıyorsunuz?

– Her siyasal devrin sahipleri ve bunların yaptıkları uygulamalar var. Günümüzde yaşanan korkunun sahibi de AKP iktidarı ve Gülen cemaati. AKP destekçisi ve Gülen cemaati gönüllüsü insanlar, kitapta bahsettiğim hukuksuzluklar ve yaşanan korku konusunda neden bu kadar duyarsızlar bilemiyorum. Sahte deliller, yalancı gizli tanıklar, yasadışı ses ve kamera kayıtları, adli makamların hukuk dışı uygulamaları gibi net olaylar karşısında ses çıkarmıyorlar. Bunun iki nedeni olabilir. İlki, sadece yalancı yandaş medyayı takip ediyorlar ve bu gerçeklerden haberleri yok. İkincisi, tüm bunlardan haberleri var, ancak korkan kitleye olan nefretlerinden dolayı
ve iktidarı zayıflatmamak düşüncesiyle susuyorlar. Ben biraz da iyi niyetle ilk şıkkı düşünerek hareket ettim ve bu kitabı onlara ithaf ettim. Sonsuz destek verdikleri, eleştirmedikleri iktidarın ve cemaat yönetiminin bir korku imparatorluğu inşa ettiklerini görmelerini istedim. Onlara, “Bu korku sizin eseriniz” diyorum.

– Bu kitabı yazma fikri nereden çıktı?

– AKP’li olmayan, muhalif düşüncelere sahip hemen herkes yasadışı dinlenmekten ve tutuklanmaktan korkuyor. Neden korkuyoruz, sorusunu irdelemeye başlayınca bu korkuların özel yetkili mahkemelerin davalarıyla ortaya çıktığını gördüm. İnsanlarda şu algı oluşmaya başladı: “Çok konuşma Silivri’ye atarlar.” Bu çok tehlikeli. İnsanlar düşüncelerini açıklamaya dahi korkuyorlar. Eskiden de devletin adaletsiz, korkutucu bir düzeni vardı, ancak bu dönem çok farklı. Milyonlarca insan günümüzde aynı korkuları yaşıyor. Apolitik insanlar bile tedirgin. Bir gazeteci olarak mevcut davaları inceledikçe, bu davalardaki hukuksuzlukların organize şekilde göstere göstere yapıldığını, bu yolla da insanlara korku salındığını gördüm. Davalarda öyle sahtekârlıklar var ki, bunları görenler sesini çıkaramıyor. Çünkü aynı sahtekârlıkların kendilerine yapılmasından, sabahın 5’inde onlarca polisin evini basmasından korkuyor. Korku ekseninde yitip giden adaleti anlatmak istedim kitabımda. Bir de bu davaların hepsini bir arada kimse ele almamıştı. Bunu yapmak istedim.

Ergenekon, KCK, Odatv, Şike davaları… Size bu davaları yan yana getirten nedir?

– En önemli unsur yarattığı korku.
* Sahte deliller,
* yalancı gizli tanıklar,
* ceza muhakemeleri usullerine uymayan yargılamalar,
* cezaya dönüşmüş tutukluluk süreleri gibi benzerlikler var.

Gazeteciler, Kürt siyasetçiler, askerler, öğrenciler, ulusalcılar ve akademisyenler
hep aynı mantıkla tutuklanmış. Mesela KCK davasında sadece gizli tanığın beyanıyla aylarca tutuklanan öğrenci ile Ergenekon’da gizli tanığın suçlamasıyla Silivri’de yıllarca tutuklu olan orgeneralin kaderleri ortak. Çünkü adaletli bir yargılama yok ikisinde de.
Bir de en dikkat çeken durum, tüm bu davalardaki hukuksuzlukları Gülen cemaatinin medya organlarının sahiplenmesi. Özellikle Zaman gazetesi bu noktada kilit bir rol oynuyor.

  • Zaman gazetesi bir cellat gibi özel yetkili mahkemelerin infazcısı gibi hareket ediyor.

– Bu davalarda sizi en çok etkileyen nokta nedir?

– Bu kadar organize ve göz önünde yapılan hukuksuzluklara halkın duyarsız olması. Ötekileştirme bu davalarla daha fazla ortaya çıktı. Muhalif, farklı siyasi görüşteki herkese mutlaka takılacak bir kulp bulundu. Silivri’de hukuksuzluk var diyene Ergenekoncu-darbeci, KCK’de sahtekârlıklar var deyince PKK’li gibi sıfatlar
hemen kullanılmaya başlandı. Biz toplum olarak ne zaman bu kadar vicdansız olduk? Yassıada’da, Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde nasıl ki zamanında hukuk yoksa bugün Silivri’de de aynı adaletsizliği görebiliyoruz.

KORKU1_Taylan_Buyuksahinjpg

Mustafa Balbay : 8 Nisan Çağrısı…

Cumhuriyet 24.03.2013

GÜNDEM
Mustafa Balbay


8 Nisan Çağrısı...

Ergenekon yargılamaları ve mütalaa sürecinde tanık olduğumuz ana üçgen şu:

Yargıç-savcı-polis.

Yargının başlıca unsuru olarak bu hat görünüyor.

Başta savunma olmak üzere, bu hattı bozan her şey “adil yargılamayı etkilemek” olarak kabul ediliyor. Birbirinden çok farklı işlevleri olan, hatta gerçek bir yargılama ortamında karşı karşıya gelmesi gereken üç unsur, Türkiye’nin bugünkü sisteminde karşılıklı tamamlayıcı. Sanık ve avukatları da adeta düşman. Bu halkanın rotasının siyasal iktidarın elinde olduğu düşünülürse, oradan adalet beklemek kadar akıldışı bir şey olabilir mi?

Özel yetkili mahkemelerde yaşanan bundan başka bir şey değil.

***
Durum bu diye adalet arayışından vaz mı geçeceğiz?
Elbette hayır.
Kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki; Ergenekon davası inandırıcılığını büyük ölçüde kaybetti. Davanın ilk aşamalarında toplumun yaklaşık % 70’lik kesimi olanları
“hukuki bir süreç” olarak değerlendiriyor, yargılama sonunda pek çok şeyin açığa çıkacağını düşünüyordu.

Son anketlere göre davanın inandırıcılığı % 40’ın da altına düştü.
2271 sayfalık esas hakkındaki mütalaanın tüm yönleriyle kamuoyuna anlatılması halinde, inanıyorum ki bu oran daha da düşecektir. Bu konuda iki meslek grubunun çok önemi var: Gazeteciler ve avukatlar.

Ergenekon davasında pek çok meslek grubundan sanık var. Zaman zaman hangi kesimde meslek içi dayanışma daha güçlü, tartışmalı oluyor. Her şeye karşın, gazeteciler içinde dayanışma duygusu ölmemiş insanlar var. Her türlü riski göze alıp gerçekleri dile getirmek için çabalıyorlar. O meslektaşlarımıza bugün daha çok sorumluluk düşüyor. Tarih bugünleri de yazacak.

Yeri gelmişken bu anlamda beni çok etkileyen bir ziyareti paylaşmak istiyorum.
8 Mart günü Pınar Türenç ve Tufan Türenç ziyaretimize geldi. Pek çok kişinin tek başına duruş göstermekte zorlandığı bir ortamda, aile olarak dimdik durmanın örneğini göstermişlerdi.

Tufan ağabeyle biraz geçmişteki günlerden söz ettik. Gazetecilerin özgürlüğünün
ne denli geriye gittiğini paylaştık. Tablo hüzünlüydü ama umut da vardı. Son olarak katıldığı Antalya ve Küçükkuyu toplantılarından söz etti. Antalya’da 800 kişilik salonun tutulduğunu öğrenince hayıflanmış, dolmazsa diye düşünmüş. Salon almayınca dışarıda kalanlar,“Neden daha büyük bir salonda yapmadılar?” diye sitem etmiş.
Konu Silivri ve haksız yargılamalarmış.

Toplumun uyanması bizim de umudumuzu yeşertiyor.

Pınar Türenç, aynı zamanda Basın Konseyi Yüksek Kurul üyesi olarak güzel bir çalışmaya imza attı. Daha önce heyet olarak yaptıkları Silivri ziyaretlerini,
tutuklu gazetecilerin anlattıklarını “Silivri Gerçeği” adıyla kitaplaştırdı.
Kitap, adı gibi. Uzun anlatımlar yerine, kısa ve net ifadelerle her şeyi özetliyor. Ziyarette daha önce bana ulaşmış olan kitabı imzalattım, hoş bir paylaşım oldu.

Avukatların dayanışmasının en son göstergesi ise 17 Mart’taki İstanbul Barosu’nun olağanüstü genel kuruluydu. Yazının girişinde vurguladığımız yanlış üçgenin gerçek ucu olan avukatlar, hukukun ayaklar altına alınmasına karşı çıkarak bir kez daha haykırdılar:

“Türkiye’de avukatlar var.”

Ardından eklediler:

“Adalet de olacak.”

***
İktidar gücünün elinde yargı öyle bir silah haline getirildi ki, aynı anda her kesimi vuracak bir davalar zinciri oluşturuldu.

Artık yalnızca tek tek kişiler değil, meslek grupları da toplu olarak hedefte.
Bütün bu yaşananlar, toplum katında adalet sorunu diye bir yaranın açılmasına neden oldu.

13 Aralık 2012 Perşembe günü ülkemizin tarihinde ilk kez 100 binden çok insan, “Adalet istiyoruz” diyerek Silivri’de mahkeme önünde toplandı.

8 Nisan 2013, bir kez daha bayrak gösterip 13 Aralık’ın rastlantı olmadığını kanıtlama zamanıdır. Bu yolda bütün çabaları birleştirmek gerek.
Belki haykırmamız gereken sloganlardan biri şu olur:

Vardiya hepimizde!

DARMADAĞIN


E. Tümg. Naci BEŞTEPE

Naci_Bestepe_portresi

DARMADAĞIN

Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılmış.

Sözde tabii.

Misyonunu tamamlayıncaya dek devam edecek.

Onların da bu yüzden acelesi yok.

İşleri zevkli. Türkiye onları konuşuyor. Şöhret üstüne şöhret oluyorlar.

Kimse kıllarına dokunamıyor.

Onlar, istediklerine istedikleri zaman dokunuyor.

Ne HSYK, ne TBMM umurlarında. Ne baro dinliyorlar ne CMK, ne usül, ne esas.

Hukuk da yargı sistemi de adalet de DARMADAĞIN.

“İddianame hazır” haberleri yayılırken üç dalga daha.

4+4+3 taktiği ile üç dalga hücum ile 11 emekli subay-general tutuklandı.

Genelkurmay’ın umurunda değil.

İlgililer takip etme zahmetine bile katlanmıyor.

Avukatlar ve basın, tutuklamaların Genelkurmay’ın verdiği yeni belgeler nedeniyle yapıldığını açıklıyor.

Genelkurmay ise “YENİ BELGE VERİLMEDİ” diye yalanlama yayımlıyor.

Aralık 2012’de verilen belgeleri eski kabul ediyor belli ki.

Yıl değişti çünkü.

Emekli subayların bir kısmı da farklı değil.

Kendisi yurt dışında yaşıyormuş gib,i karşılaştığı arkadaşlarına soruyor, “Bu hafta kimler tutuklandı?” diye.

Asker DARMADAĞIN.

Medya kanıksamış olayı.

İlk günkülerden sonra muhalif basın bile ön sayfalardan içerilere taşıyor haberi.

Hatta isimleri vermiyor bile.

Tutuklananlar asker nasıl olsa.

İçinde medya mensubu yok ya.

Yandaş, yalaka, taraf kesim zaten memnun.

Medya DARMADAĞIN.

Başbakan bir hafta önce yargıya verdi veriştirdi.

“ Uzatma, bitir işini, uzun tutuklama!” , “Gnkur. Bşk.na terörist denmesi
kabul edilemez” , “ Ordu’nun morali bozuluyor, terörle mücadeleye gönderecek komutan kalmıyor.”
 
dedi.

Yoğun bakımdan yeni çıkmış, her tarafında kordonlar bağlı, yaşam savaşı veren E. Org. Ergin SAYGUN’u ziyaret etti. Elini bile tuttu.

İnsanlık, şefkat, merhamet, olgunluk, büyüklük vb. tüm güzel duyguların adamı görüntüsü ile TSK’ya yapılanların yetip arttığını vurguladı sanki.

28 Şubat dalgaları sürerken başka biri gibi (daha doğrusu tam da kendi gibi) konuştu, “Yargı da görevini yapıyor, biz de” deyiverdi.

Kini mi bitmedi, askere olan güvensizliği mi kaşındırıyor, aciz numarası mı yapıyor yoksa Cemaate karşı gerçekten aciz mi, anlayan beri gelsin.

RTE gibi biri acizliği kabullenebilir mi?

Başbakan DARMADAĞIN

İktidar bin bir problem yaratmış ülkenin başına.

Muhalefet için bulunmaz durum.

Yararlansa ya işte.

Nerdeeee…

PKK’yla sarmaş dolaş olan mı ararsın,

Sorosçu çocuğu mu, yetmez ama evetçi mi, Feto müridi mi.

Genel başkan “ Türk vatandaşlığı partimizin ilkesidir” derken,
AİHM’de yargıçlık yapmış deneyimli hukukçu vekil

“Türklük genel kabul görmüyor anayasada yer almamalı.” der.

Ana muhalefet DARMADAĞIN.

Sözün özü ülke DARMADAĞIN.

Ben de öyle.

Naci BEŞTEPE
18.2.13

Mehmet Haberal Olayı..

Dostlar,

Emin Çölaşan köşesinde Mehmet Haberal Olayı” nı yazmış.

Ergenekon vd. bilinen davalarda mağdur edilen hatta tutuklu-hükümlü iken ölümlerine yol açılan acı olayları işliyor. Özellikle Haberal ve Hilmioğlu..

Biz de bu sitede yazdık, İstanbul Barosu Dergisi’nde yayımladık,
Ulusal Kanal’da programda deyim yerinde ise haykırdık :

(Tutuklu ve Hükümlülerin Ulusal ve Uluslararası Kaynaklarda Sağlık Hakkı
TEORİ, Aralık 2011, syf. 36-59 ve İstanbul Barosu Dergisi Kasım-Aralık 2011, syf. 12-28; Ayrıca : Ankara, Ulusal Kanal DOSYA Programı, Nurzen Amuran; Aytun Çıray, Eriş Bilaloğlu ile Hasta, Tutuklu-Hükümlü ve Hekim Hakları, Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddet; http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/05/Tutuklu_ve_Hukumlulerin_Saglik_Haklari.pdf)

İnsanlık suçu işliyorsunuz!..

Tutuklu-hükümlü insanların sağlık haklarını pervasızca çiğniyorsunuz. Gerek iç hukukta gerekse ülkemizi bağlayan uluslararası hukukta tanınan pek çok temel sağlık hakkını görmezden geliyorsunuz..diye uyardık.

Bir kez daha vrgulayalalım.. Zaten davaların kurgu olduğu, kanıtların düzmece olduğu savları ayyukta..  Bu davalar esasen çökertildi hukuksal olarak.

Bari insanları içeride sakatlamayın, öldürmeyin..
Vicdanınızın peşinizi bırakmayacağını, sizi er ya da geç sorgulayacağını
aklınızdan çıkarmayın. O aşamada size hiç kimse yardım edemeyecek..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================== 

Emin Çölaşan

portresi

Mehmet Haberal Olayı
SÖZCÜ,
10.1.13

Sevgili okuyucularım,

Birkaç gün önce elime bir kitap daha ulaştı.

Mehmet Haberal’ın sağlık sorunu ve başına getirilenler

diye özetlemek mümkün.

Haberal Hoca sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en ünlü cerrahlarından biri. Hele organ naklinde dünyanın önde gelenleri arasında yer alıyor. Kurduğu ve rektörü olduğu Başkent Üniversitesi, ülkemizin en seçkin eğitim kurumlarından biri. Ayrıca kurduğu Başkent Üniversitesi hastaneleri, bugüne kadar yüz binlerce insanımızı
tedavi etti, sağlığına kavuşturdu.

Prof. Dr. Mehmet Haberal yurtsever insandı. Prof. Dr. Haberal, bugünkü iktidara karşıydı. 2008 yılında O’nu da Ergenekon davasından tutuklamayı başardılar! O artık bir terörist olmuştu!
Kendi elleriyle, ya da hastanelerinde kurtardığı hayatlar bir anda
sıfırlanmış, Hoca’nın terör örgütü mensubu (!) olduğu iddiası
ortaya atılmıştı.

Haberal ve terör!.. Aklın almayacağı bir olay!..

Hoca, sağlığı bozuk olduğu için hastanede yatıyordu. (Sonra hastane basıldı, O’nu tedavi eden doktorlar da tutuklandı!) Mahkeme, ifadesini hastanede aldı. Hep merak ediyordum, acaba Haberal, teröre neresinden bulaşmıştı! Acı gerçekler herhalde bu ifadeyle ortaya çıkacak, bizler de şok geçirip açık konuşacaktık:

“Vay canına, demek ki Hoca terörist olmuş!..”

Mahkeme sorgusu, Başkent Üniversitesi tarafından kitap yapıldı.

  • “Suçum Ne?”

Bu sorgulama, virgülüne bile dokunulmadan, aynen yayınlanmıştı. Baştan sona dikkatle okudum. Kendisine örgütle, terörle, silah vesaire ile ilgili sorulan bir tek soru yoktu. Sorulan her soru,

Ecevit’in tedavisiyle ilgiliydi.

* * *

Yandaş medyanın iddialarına göre, vefatından bir süre önce Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde yatan rahmetli Bülent Ecevit’e bilerek yanlış tedavi uygulanmış ve onun başbakanlığına son verilmek istenmişti!
Bu işin baş sorumlusu da Haberal Hoca idi!
İkinci kitap bir süre sonra yayınlandı:

  • Silivri Gerçeği

Bu kitapta Ecevit olayının bütün gerçekleri belgelerle açıklanıyordu.
Bu iki kitabı dikkatle okudum ve kafamdaki bütün kuşkular giderildi.
Mahkemenin elinde O’nu suçlayan bir tek satırlık belge bile yoktu.
O halde Haberal yıllardır niçin tutuklu? Niçin Silivri hapishanesinde yatırılıyor? Hakimler dışında hiç kimse bilmiyor!

* * *

Birkaç gün önce Hoca’nın son kitabı elime geçti. Hoca hasta.
Pek çok rahatsızlığı var. Sık sık hapishaneden alınıp hastaneye yatırılıyor, sonra geri getiriliyor.
Dünya çapında bir tıp adamı Silivri koşullarında nelerle uğraştırılıyor.
Kitabın adı:

  • Prof. Dr. Mehmet Haberal’dan Belgeler ve Gerçekler

Bu kitabı da üç günde baştan sona okudum.
Türkiye hapishanelerinde şu anda tam 135 bin tutuklu ve hükümlü yatıyor. Pek çoğunun sağlığı bozuk ama umursayan yok.
Haberal hasta. Birçok rahatsızlığı var. Haberal cerrah, ne olduğunu
iyi biliyor. Haberal’ın avukatları var, o’nun sorunlarıyla bire bir ilgileniyorlar.

Ama Türkiye hapishanelerinde yatmakta olan hasta tutuklu ve hükümlüler, seslerini kime duyuracak?
Onlar çaresiz, onlar ne yapacak?

* * *

Kitapta bir belge var ki, inanılır gibi değil. İstanbul’daki Mehmet Akif Ersoy Hastanesi‘nin yönetimi, İstanbul Valiliğine gönderdiği yazıda özetle şöyle diyor:

“…Hasta Mehmet Haberal’ın kardiyoloji konsültasyonu gerekli olursa, hastanemiz hekimleri ile hasta arasındaki HUKUKSAL SÜREÇ devam ettiği için, başka bir kardiyoloji merkezinde kontrolü uygun olur. Durumu bilgilerinize arz ederiz.”

Bu yazının altında 4 doktorun imzası var.

Abdurrahman Eksik, Aydın Yıldırım, Nevzat Uslu, M. Kemal Erol.

Böyle bir belgeye insanın inanası gelmiyor.
Bir devlet hastanesi, aralarında hukuksal süreç bulunduğu gerekçesiyle hem de bir meslektaşın, bir tıp hocasının, bırakın onları da bir yana, bir insanın, bir hastanın tedavisini reddediyor.

Evet, Prof. Dr. Mehmet Haberal’la ilgili bu üç kitabı da bir solukta okudum. Şaşırdım kaldım. Türkiye’de nelerin nasıl olduğunu öğrendim, aklım ve mantığım almadı. Adaletin nasıl çalıştığını, insanların nasıl bilerek ve özellikle tutuklu bırakıldığını, Hoca’nın durumu üzerinden, hem de belgelerle öğrendim. Hay öğrenmez olaydım.

* * *

Sevgili okuyucularım,

İnsan bazen hiç ummadığı, beklemediği olaylar yaşıyor.
Haberal Hoca’nın bu kitabını dün yazacaktım, olmadı…
Ve bugüne kaldı. Sabah erken kalktım, her zamanki gibi kafamda “Bugün ne yazacağım” sorusu yok çünkü ne yazacağımı biliyorum.
Bu kitabı yazacağım. Evden çıkmak üzereyim. Saat 8.30 dolaylarında kardeşim aradı:

“Annem yataktan düşmüş. Acısı çokmuş. Herhalde kırık var.
Sen Başkent’ten ambulans çağırabilir misin?..”

Annem 93 yaşında. Durumu iyi kötü idare ediyorduk.
Unutkanlığı yoğundu ama hiç değilse bizleri tanıyordu.
Tek tesellimiz ayakta olmasıydı. Yemeğini kendi yiyor, tuvalete bakıcı eşliğinde kendi gidiyordu. Bunlar bizim için bulunmaz nimetti.
Tek korkumuz düşüp bir yerini kırmasıydı. Soran herkese aynı şeyi
söylüyordum:

“Biz her şeye razıyız. Yeter ki düşüp bir yerini kırmasın.”

Başkent Hastanesinden hemen tam donanımlı bir ambulans geldi.
Acil servis tetkikleri, röntgen falan derken, korktuğumuz sonuç ortaya çıktı:

Kalça kırığı…

Ve ameliyata alındı.

Bundan sonrası bizim açımızdan herhalde zor bir süreç olacak.

* * *

Dün annemin peşinde dolanırken Başkent Hastanesini bir kez daha gözlemleme olanağını buldum. Bekleyen yüzlerce hasta, koşuşturan doktorlar, hemşireler ve görevliler… O hastanenin ilk günleri bir kez daha gözümün önünden geçti. Dost olduğum Mehmet Haberal isimli genç bir doktor, iki katlı küçük bir binada hastane kuruyor…
Ve bu hastane giderek büyüyor, gelişiyor ve ülkemizin en seçkin sağlık kurumlarından biri oluyor. Genç doktor günün 24 saati görev başında koşturuyor. Sonra Üniversiteyi kuruyor, Türkiye’nin dört bir yanında tam teşekküllü hastaneler ve diyaliz merkezleri açıyor…
Ve o doktor binlerce hastaya organ nakli yapıyor, bütün ameliyatlara giriyor, binlerce insana elleri ve beyniyle şifa dağıtıyor…

Ve o yurtsever doktor, hakkında bir tek belge olmadan,
Özel Yetkili Mahkeme tarafından “Terörist” olduğu gerekçesiyle yıllardır Silivri hapishanesinde çürütülüyor. Birçok hastalığı var, “Terörist (!)”
olduğu için tedavisi doğru dürüst yapılmıyor. Özellikle yapılmak istenmiyor.

Sadece Balyoz ve Ergenekon sanıkları değil!.. Hapis yatan 135 bin kişi aynı durumda. Eğer hapiste sağlık sorununuz varsa, yandınız demektir. Dünya çapında bir tıp doktoru olan Mehmet Haberal’ın sağlık sorunları nedeniyle başına gelenler, işte bunun somut kanıtı. Ergenekon sanığı Kuddusi Okkır’ı nasıl öldürdükleri, aynı davanın sanığı Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun tedavi ettirilmeyen hastalıkları da öyle.

Yazıklar olsun böyle düzene…

Yazıklar olsun böyle adalete…