Etiket arşivi: ‘Ortak Vatan’

Eşit Yurttaşlık denen siyasal program

Birgül Ayman GülerEşit Yurttaşlık denen
siyasal program

Birgül Ayman Güler
Aydınlık Gazetesi, 14.2.2018

Kendilerine özgürlükçü demokrat diyenlerin siyasal programı, “eşit yurttaşlık ve ortak vatan” diye özetlendi. Eşit yurttaşlık, çözümcü AKP ile özgürlükçü demokrasi devrimi yapıyoruz diyen yeni CHP’nin de resmi parti belgelerine girdi.

Ülkemizde bu siyasal program, 2000’li yıllarda örülmeye başlanmıştı.

2003’te, PKK-Öcalan ‘demokratik konfederalizm’ başlıklı bir broşüründe, demokratik uluslardan söz ediyordu. Özgür vatandaşlar lafını kullanıyordu. Demokratik ulus, elbette siyasal-anayasal olarak tanımlanmış olan, çok-milliyetli bir toplumdu. Yazdıklarına göre Cumhuriyetin ulus tanımı, yani Türk Milleti tanımı, anti-demokratik idi. Demokratik ulus tanımına geçmekten dem vuruyordu. O yazıda dünyada da ülkesinde pek kimsenin değer biçmediği Bookchin adlı bir Amerikalıya göndermeler yapıyor, taraftarlarına “siz derinleştirin şunu” görevi vererek muğlak sözlerini politikaya dönüştürmeye çalışıyordu. O muğlak sözler politikaya dönüştü. Hatta iki slogan haline dahi geldi. Bunlardan biri “eşit yurttaşlık”, öbürü “ortak vatan” oldu. HDP’nin resmi metinlerine yerleşti. 2016’da partinin kongresinde Öcalan fotoğrafıyla birlikte sahnenin tam ortasına yerleştirilip ilan edildi.
***
Öcalan patentli HDP programı eşit vatandaşlık, eski bir azınlıkçılık teorisi.

Bunun meşhur teorisyeni Otto Bauer. Avusturyalı. 1900’lü yılların daha başlarında etnik topluluklara ayrı bir devlet değil, her devletteki “milliyetlere kültürel özerklik” istiyordu. Tek-ulusun değil çok-milliyetli toplumun siyasal düzeni kurulsun önerisinde bulunuyordu. Bu Avusturya Marksisti, Rusya’da Menşeviklerin bir bölümü üzerinden etkili olmuştu. 1910’lu yıllarda Rusya’daki Menşevik – Bolşevik mücadelesinde yenilgiye uğradı. Demokratik toplum, demokratik iktidar, demokratik siyaset diyen Menşeviklere, Bolşevikler tarafından söylenen bir söz çok etkiliydi. Bolşevikler demişlerdi ki; “kültürel özerklik kültürel değil, dört başı mamur siyasal bir taleptir; dürüst olun kültürel’lik arkasına saklanmayın, alemi aptal yerine koymayın!”. Sonra da, talebin bir ya da birkaç etnik-dini topluluğun iktidarlarını garanti ederken, toplumun bütünü için mutlak bir dağılmaya yol açacağını göstermişlerdi. Otto Bauerci öneriler 1918’de toz olup dağıldı.

Bu fikir, 1970’li yıllarda bir Avrupa Birliği kurma uğruna düşünen Alman vatandaşı Jurgen Habermas tarafından işlendi. Ondan ortaya “ulusal vatandaşlık” yerine “anayasal vatandaşlık” önerisi geldi. 1990’ların post-modernizmi bunu aldı; çeşitlilik, farklılık, öteki, çoğulculuk, katılımcılık, vb… kavramlarla birlikte yüceltti. 1990’larda sosyalist sistem dağılınca, profesyonel anayasa yazıcılar yakaladıkları ülkelere mozaik anayasalar biçmeye giriştiler. Ulus’suz, örneğin Irak’ta “Iraklı insanlar”dan söz eden 2005 tarihli işgal anayasası gibi anayasalar bunlar tarafından yazıldı. Her etnik topluluk, her inanç grubu anayasal-siyasal kimlik sahibi oldu. Her yerel ve bölgesel parçaya, istiyorsa başka bir dili de resmi dil olarak kabul etme yetkisi verildi. Hem siyasal hem toplumsal yaşam etnik – dinsel – mezhepsel daracık elbiselere sokuşturuldu. Ortak zeminleri, diğer canlılar gibi yalnızca toprak idi. Ulus olamayacak bu insanlar için biricik ortak zemin, vatan olma niteliği zinhar olmayan bir dünya parselinden ibaret oldu.
***
Şimdi, PKK/HDP siyasal programı nefes alamıyor. Çözümcü AKP, Davutoğlu döneminden kalma bu “siyasal program yerleştirmeleri”ne sırtını dönmüş görünüyor. Ortada tek sahip, CHP’deki, özgürlükçü yani neoliberal demokratlar kaldılar. Kurultay ve Parti Meclisi bildirgelerine müdahaleleriyle ses veriyorlar. Bildirgelerde, hem Cumhuriyetin temel değerlerine (yani ulus bilincine) dayanmaktan hem de ulus bilincinin ve ulusal vatandaşlığın reddi anlamına gelen “eşit vatandaşlık”tan söz ederek ayıplanacak bir kandırma oyunu oynuyorlar.

Onlar yıllardır söylüyorlar, biz de öyle:

Evet, eşitlik! Eşit vatandaşlık değil. Etnik toplulukların eşitliği değil.
Yurttaşların Eşitliği; etniği, dini inancı, mezhebi ne olursa olsun ulusun bireylerinin eşitliği!
======================================
Dostlar,

Değerli bilim kadını ve siyasetçi Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, bizim de mezunu olduğumuz Mülkiye’de, Prof. Mümtaz Soysal çizgisinden gelen bir Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi hocası idi. CHP’de milletvekilliği yaptıktan sonra yeniden Akademiye dönmedi. Büyük yitik bize göre..

Prof. Güler’in bu makalesinde ele aldığı konu “nazik” tir. Kimi kavramlar  bilerek – bilmeyerek sündürülmekte ve çarpıtılmaktadır. Bu konuya biz de, web sitemizde birkaç kez, benzer yaklaşım ve tanımlarla yer verdik. Son olarak CHP’nin 36. Kurultayında Sn. Kılıçdaroğlu’nun konuşması üzerine : CHP 36. Olağan Kurultay Sonuç Bildirgesi.. (Okumak için lütfen üstünde tıklayın)

Bu yazımızda şöyle yazmıştık (04.02.2018) :

*****
Kürt sorunu eşit yurttaşlık temelinde, ulusal bütünlük ve toplumsal uzlaşı ile çözülecektir.” önermesinde çok düşülen bir yanılgının yinelendiğini düşünüyoruz. Daha önceleri de web sitemizde bu konuyu birkaç kez işledik ama bir kez daha açıklayalım :

“Eşit yurttaşlık”, bir ülkede toplulukların (halkların, milliyetlerin, cemaatlerin) birbirlerine eşitliği temelinde kurulan sistemi anlatır. Farklı etnisite ve inanç topluluklarının hukuksal-siyasal olarak tanınması; farklı toplulukların birbirleri karşısında konumlandırılması demektir. Bu etnikçi anlayış, bir tür yeni-feodalizm icadıdır.
Oysa CHP Programı, devletin yurttaşların etnik köken, inanç, cinsiyet, vb. topluluk özellikleri karşısında kör kalmasını, bunlardan bağımsız olarak her yurttaşın birey olarak eşitliğini yükseltir. Bizim için “eşit yurttaş” değil, “yurttaşların eşitliği” ilkesi esastır. 
“Kürt sorunu” na böyle yaklaşıyorsa, anayasanın “ilk dört maddesinin güçlendirilmesi” hedefine ulaşamayacağı çok açıktır. Üstelik tam tersine, böylesi bir yaklaşım Anayasanın ilk 4 maddesini içeriksiz, güçsüz ve temelsiz bırakacaktır. Bu yaklaşım, CHP için çok açık olan “ilk dört madde kırmızı çizgimizdir” ilkesini reddetmek anlamına gelmektedir.
Konunun izleyen günlerde netleştirilmeei ve yersiz kavram karmaşasına yer verilmemesi gerekir. Kavramların yerli yerinde, doğru, bilinçli kullanılması zorunludur. Hele hele nazik ulusal konu ve sorunlarda..
Sayın Kılıçdaroğlu ve özenle oluşturacağı MYK’ya, Kurultaydan çıkacak Parti Meclisine, TBMM grubuna, tüm örgüte ve ülkemizin bu ağır bunalımdan çıkarılması için çaba göstermek zorunda olan tüm yurttaşlara… hepimize kolay gelsin… Önümüzdeki 2 yıl, 2018 ve 2019 Cumhuriyetimizin geleceği açısından kırılma yılları olmasın; kuşatmayı mutlaka yaralım!<
*****

Görüşlerimizi yineliyoruz…

Sevgi ve saygı ile. 19 Ocak2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net  profsaltik@gmail.com

 

ANKARA’DAKİ KATLİAM SON UYARIDIR


ANKARA’DAKİ KATLİAM
SON UYARIDIR

portresi

Zeki Sarıhan 

10 Ekim 2015 Cumartesi günü, Ankara’da barış mitingi için toplanan on binlerce vatandaşın ortasında patlatılan bombalar, savaş politikalarında ısrar edenlerin akıllarını başlarına getirecek midir? Hem sınır ötesi savaşa müdahil olmak, hem de ülkede savaş ortamının barışa dönüşmesini istemeyenleri, bir kez daha düşündürecek midir?

Suriye’deki savaşta ABD ile Rusya’nın silahları konuşurken Türkiye savaş veya barış politikalarından birini tercih etmekle karşı karşıyadır. Gelişmeler gösteriyor ki, Türkiye halkının büyük bir bölümü barış isterken bir savaş lobisi de kolay kolay bu politikalarından vazgeçmeyecek.

Amerika’nın yelkenine binerek 15 gün sonra Şam’da Cuma namazını kılmak isteyenlerin ülkeyi yönettiği başkentte, gerici şiddet onlarca yurttaşın hayatına mal oluyor. Suruç’ta, Ankara’da yurttaşlarının güvenliğini sağlayamayanların bir başka ülkede güvenlik ve düzeni nasıl sağlayabileceği büyük bir sorudur. Suriye’de rejim muhaliflerini desteklemek için harcanan milyarlarca lira Türkiye’de barış ve refah için harcansaydı, Suriyeli göçmen sorunu da olmazdı. Osmanlıcılık hayallerine kapılınmasaydı, mezhepçilik güdülmeseydi komşularımızla Türkiye’nin arası bu kadar açılmayacaktı. Milletin dirliği ve düzeni başkanlık adı altında bir diktatörlük hevesine feda edilmeseydi Ankara’da ne böyle bir miting yapma ihtiyacı olurdu, ne de bu saldırı gerçekleşebilirdi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra savunmasını Batı ittifaklarına teslim eden Türkiye’nin yöneticileri, hem müttefiklerinin Suriye’de kepaze olmaları, hem de kendi politikalarının sert bir kayaya çarpması sonucu ne yapacaklarını kara kara düşünüyor olmalılar. Onların kullanılma süreleri bitmiştir. Asıl gözlerini açması gerekenler bizleriz. Halkız. Başka nedenlerle de olsa onları kılavuz edinenler bu kez de başarırsa başımız uzun süre daha beladan kurtulamayacak demektir.

Türkiye halkı olarak Suriye’deki savaşın ve ülkemizdeki iç savaşın bizi sürüklediği kargaşadan ve tehlikelerden korunmak için yapmamız gereken, savaş politikalarında ısrar eden bir yanı açıkta, bir yanı karanlıkta bulunan odakların iktidarına son vermektir. Yaşadığımız acı deneyleri fırsat bilerek ülkemizin bağımsızlığını güvence altına almalıyız. Orduyu ve polisi Amerikan çıkarları ve diktatörlük hevesleri için harcamanın büyük bir vebali olacaktır.

Dış ilişkiler açısından: Türkiye savunmasını hiçbir emperyalist devlete ve bloka emanet edemez. Türkiye’nin hiçbir ülkenin toprağında ve servetlerinde gözü olamaz. Kendi ülkesinin bağımsızlığını ve birliğini hedeflemeyen, hiçbir savaştan kazançlı çıkamaz. Hiç vakit geçirmeden “Dünyada barış” politikalarını dönülmelidir. Dünyada barışı sağlamak için de hiçbir devlete ve halka düşmanlık beslemeyen ve bütün ülkelerle eşit ilişkiler kuran politika acilen hayata geçirilmelidir.

İç politika açısından: Yurttaki barışın sağlanması için milliyet ve mezhep kavgasına son verecek eşit yurttaşlık ilkesine dayanan sağlam bir demokrasiyi acilen gerçekleştirmek şarttır.

Bir kez daha görüldü ki, barışı savunmak kolay değildir. Büyük riskleri göze almak demektir. Ancak bu zorlukları ve tehlikeleri göze almadan aydınlık bir sabaha ulaşmak da kolay değildir. Görev biz milyonlarca barışsevere düşüyor. (10 Ekim 2015, 12.55)

======================

Dostlar,

10 Ekim 2015, salt ülkemiz açısından değil dünya tarihi açısından da son derece özellikli bir gün olarak kayıtlara geçecektir..

Saat 23:10 ve 95 (doksan beş) yurttaşımızı yitirdik..
246 (iki yüz kırk altı) da yaralımız var.. Bunların 48’i ağır, 26’sı yoğun bakımda..

Bu çok acı olayı kuşkusuz bir yandan yüreğimizin kavurucu yangını ile bir yandan da elden gelen serinkanlılıkla işleyeceğiz.

Sayın Zeki Sarıhan, ülkemizin yetiştirdiği nitelikli – değerli – tutarlı – sorumlu – ağırbaşlı sosyalist aydınlarından biridir. (Erken) Yazısını yukarıda aktardık.. 2 noktada gözden kaçırılan önemli yanlışa dikkat çekmek istiyoruz :

İlki EŞİT YURTTAŞLIK İLKESİ : “Eşit yurttaşlık”, bir ülkede toplulukların (halkların, milliyetlerin, cemaatlerin) birbirlerine eşitliği temelinde kurulan sistemi anlatır. Farklı etnisite ve inanç topluluklarının hukuksal-siyasal olarak tanınması; farklı toplulukların birbirleri karşısında konumlandırılması demektir. Bu etnikçi anlayış, bir tür yeni-feodalizm icadıdır. Çağdaş demokrasi, Devletin yurttaşların etnik köken, inanç, cinsiyet, vb. topluluk özellikleri karşısında kör-sağır kalmasını, bunlardan bağımsız olarak her yurttaşın birey olarak eşitliğini yükseltir.
Bu nedenle “eşit yurttaş” değil, “yurttaşların eşitliği” ilkesi esastır.

İkincisi ORTAK VATAN İlkesi : “Ortak vatan”, ulusal siyasetin değil, etnik siyasetin temsilcisi olan partilerin-kişilerin değeridir. Vatan, üzerinde yaşayan toplumun “ulus” durumuna geldiği siyasal sistemlerin coğrafyasıdır. Vatanın “ortak” olması için, bir coğrafyada 1’den çok ulusun tanımlanmış olması gerekir. Etnik siyasetçilerin değerlerine göre Vatan, üzerinde vatandaşlık bağıyla yaşayan her bir yurttaşındır; hepimizindir. Bizim için ise
“ortak vatan” değil “hepimize ait olan tek vatan” vardır.

Bu siyasal bilim verilerinden Sayın Sarıhan’ın yoksun – habersiz olduğu düşünülemez. Dolayısıyla bilerek – bilmeyerek / örtük – açık etnik temell bir siyaseti savunmak durumundadır. Bir sosyalist açısından ideolojik tutarlık anlamına gelir mi böylesi bir konumlanma yoksa derinlemesine bir çelişkiyi mi kodlar; site okurlarımızın değerlendirmesine bırakıyoruz..

*****

Ülkemizin – ulusumuzun derin acısını hücrelerimize hatta moleküllerimize dek paylaşıyor, yüreğimizin derinliklerinde duyumsuyoruz.

Ölenlerin yakınlarına sabır ve dayanç diliyoruz..
Katliam sorumluları er ya da geç ortaya konacak ve hesabı sorulacaktır.

Başlangıç için diyelim ki; uçan kuştan haberli muazzam MİT ve öbür istihbarat örgütleri
neden gerekli istihbaratı edin(e)memştir?? Mitinge girenler neden gereğince aranmamıştır?

Siyasal sorumluluk tartışmasız AKP’nindir..
Yasa dışı buyruklara uyan bürokratlar da yasal sorumluluktan kurtulamayacaklalrdır.

Sevgi ve saygı ile.
10 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

“Ortak Vatan” Lafı Kimindir ve Analamı Nedir


“Ortak Vatan” Lafı Kimindir ve Anlamı Nedir?

birgul ayman guler

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler
CHP İzmir Milletvekili
02.10.13

Sayın Atilla KART, anayasa çalışmalarında CHP’yi temsil göreviyle ilgili “karalama ve spekülasyonları engellemek” amacıyla bir basın açıklaması yaptı. 25 Eylül 2013 tarihli bu basın açıklaması şöyle başlıyor:

CHP’nin Anayasa taslağında;

Ortak Vatan – Tek Devlet, Türk Ulusu, Laiklik, Eşit Yurttaşlık, İnanç Özgürlüğü;
resmi dilin ve müfredat – eğitim dilinin Türkçe ve zorunlu olması; herkesin anadilini öğrenmesi ve kullanması, Devletin bu konuda etkili tedbirler alması önerilmektedir.
Bu paragrafa göre CHP, anayasa değişikliği çalışmalarına sunduğu önerilerinde
Ortak Vatan’
ilkesine göre hareket etmektedir.”

Baş harfleri büyük yazıldığına göre, bu rasgele bir sözcük ve hatta bir kavram da değil, temel ilkelerden biri olsa gerekir.

Bu sözcük takımı CHP kamuoyu için bir ilke olarak tanıdık değildir.
CHP programında da, taradığımız kadarıyla herhangi bir resmi belgede “Ortak Vatan” diye bir deyim yoktur. Bu durumda Sayın Atilla Kart’ın bu terimi nereden çıkarıp kullandığını açıklamasını beklememiz gerekmektedir.

CHP belgelerinde değil ama, bu sözcüklere programatik bir ilke olarak yer veren
PKK, BDP ve bu kesimin örneğin Demokratik Toplum Kongresi gibi farklı adlarla anılan oluşumlarına ait resmi açıklamalarda raslamak mümkündür. Bunlar gözden geçirildiğinde, “Ortak Vatan” teriminin etnik siyaset tescilli bir ilke olduğu kolayca görülmektedir.

Öcalan, avukatlarıyla haftalık görüşmesinde şöyle demektedir:

  • Ortak vatan Türkiye ve Kürdistan’dır. Kürtler hem Türkiye’yi hem de Kürdistan’ı ortak vatan olarak kabul edecekler. Türkler de hem Türkiye’yi hem de Kürdistan’ı ortak vatan olarak bilecekler. …… Sıra geldi cumhuriyetin demokrasiyle donatılmasına. Türkiye’nin her alanda demokratikleşme sorunu var. Bu sorunların mutlaka çözümü gerekiyor. Kürt sorunu da demokratik şekilde Türkiye demokratikleştirilerek çözülmelidir.” [Ağustos 2009]

2010 yılında Demokratik Özerklik Kongresi tarafından düzenlenen Demokratik Özerklik Çalıştayı’nda “Türkiye ve Kürdistan’ı ortak vatan olarak görüyoruz.” denmektedir. Çalıştay bildirisine göre “Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi,
demokratik Türkiye cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek
ortak vatan politikalarına dahil olur.” [Aralık 2010]

BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak:

“Ortak Vatan İçin Öcalan’ın Talepleri Görmezden Gelinemez” başlığıyla basında yer alan bir açıklamasında şöyle demektedir:

“Öcalan, demokratik özerk Kürdistan projesinin de mimarıdır. Ortak vatanda gönüllü birlikteliği sağlayacak mıyız sağlamayacak mıyız. Türkiye’yi ortak vatan kabul edeceksek, Kürdistan gerçeğini de göreceksiniz. [Ekim 2012]

Daha çok sayıda alıntı yapılabilir. Ancak bu kadarı, “Ortak vatan” deyiminin adresini yeterince açık göstermektedir. Bu terim BDP’nin dilinde bölgesel ya da topluluksal statü verilmiş yer ya da toplulukların ortak toprağı anlamına gelmektedir. Bu dünyada “ortak vatan”, tüm bireylerin değil halkların/etnik toplulukların/milliyetlerin ortaklığıdır.

Bazı yazılarda bu yaklaşım şu özlü cümleyle ifade edilir:

  • “Türkiye sadece Türklerin değil,
    üzerinde yaşayan tüm halkların ortak vatanı olmalıdır.” 

Bu, Cumhuriyet’in kuruluşuyla ilgili olarak artık meşhur hale gelmiş “kurucu ortaklık” savıyla birlilkte düşünülürse, anlam iyice açığa çıkar.

Vatana ortak olmak, -bireyler, yurttaşlar değil halklar olarak- ortakların her birinin
“kendi statüleri”ne sahip olmaları; doğal olarak her –yurttaşın değil– ‘topluluk’un
bunda ‘topluluk kimliği”yle pay ve söz sahibi olmaları demektir.

  • Kısacası Ortak Vatan, federal örgütlenme ya da milliyetler örgütlenmesi modelinin ilkesidir.
  • Eşit Vatandaşlık da, işte bu vatan anlayışına uygun olarak, bireylerin değil,
    “etnik toplulukların eşitliği” üzerinde yükselen vatandaşlık anlayışıdır.

İş görme bakımından anlamlı bir uyarı şu olabilir:

  • Belli bir terim, belli bir siyasete tescillenmişse, ardından kendi mekanizmalarını da sürükleyip getirir.

Böyle terimleri alıp kullandıktan sonra, “ama ben onların dediğini kastetmiyorum ki!” denemez. Bunu söyleyen biri samimiyse, yürüttüğü iş için gereken yeterliğe sahip olmadığını itiraf etmiş olur. Yok, böyle demiyorsa, işte o zaman ortada gerçekten
büyük bir sorun var demektir.