Etiket arşivi: Nur Suresi

İktidar, Neron gibi Roma’yı da yakarım moduna geçmiş

İktidar, Neron gibi Roma’yı da yakarım moduna geçmiş

NEVŞİN MENGÜ
@nevsinmengu
http://www.diken.com.tr/iktidar-neron-gibi-romayi-da-yakarim-moduna-gecmis-durumda/

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Alman meslektaşlarla konuşurken kafamın epey karıştığı meselelerden biri Almanya’daki konut sorunu. Özellikle Münih ve Berlin’de konut fiyatları ve kiralar uçmuş durumda. Bu kentler hem Almanya’nın içinden hem de dışından göç alıyor ama yeterli konut yok. Bir Türk olduğum için bu soruna kafam basmıyor. Yav kardeşim her yer boş, boş alanlara diksinler apartmanları işte diye düşünüyorum. Gerçekten de öyle, bir Türk gözüyle bu kentlerde o kadar çok boş alan var ki. Üstelik kentler fazla büyük de değil, etrafları da bomboş.

Fakat Almanya’da öyle kolay olmuyormuş. İnsanlar kentin dokusu değişmesin, yeşil alanları azalmasın, ormanla bağlantıları kesilmesin istiyor. Yeni inşaat yapılmasına direniyorlar. Tabii dev inşaat firmaları da inşaat yapmak için izin koparmaya çalışıyor. Bu konuda bir çekişme var. Kentlerin göbeğinde kocaman kocaman parklar olması, şehrin hemen dışına çıkar çıkmaz ormana dalabilmek gerçekten çok güzel bir şey. İyi zaman geçirmek, spor yapmak orta sınıf, orta alt sınıf insanlar için bir lüks olmaktan çıkıyor. Bahçeli apartmanlar, kent içindeki yeşil alanlar insanlara nefes aldırıyor.

Öte yandan Almanya akın akın yazılımcı, mühendis, doktor göçmen alıyor. Almak zorunda. Zira nüfusu yaşlı, hastanede çalışacak doktora, teknoloji şirketlerinde çalışacak insanlara ihtiyacı var. Almanya’ya göç eden bu yeni orta sınıfın da konuta ihtiyacı var. Trump seçildikten sonra ABD’den Berlin’e ufak bir göç dalgası gözlenmiş mesela. Kendi ülkelerinden ümidi kesen orta sınıf Amerikalılar kendilerine Avrupa’da bir gelecek aramaya gelmiş.

Konut az olunca kira fiyatları alıp başını gidiyor. Berlin’de solcu belediye kiralarda bir tavan fiyat uygulamasına gidiyor. Buna gerekçe olarak anayasal barınma  hakkını gösteriyor. Ancak tabii bu karara serbest piyasaya ve rekabete aykırı diye itiraz edenler var. Öte yandan kentlere büyük paralarla konut almaya gelenler de dengeleri bazen alt üst edebiliyor. Londra buna bir örnek. Londra’daki konutların büyük kısmı Londra’da doğmuş, Londra’da çalışan kişilere değil, göçmenlere, yatırımcılara ait. Arap yatırımcıların büyük payı olduğu söyleniyor. Hatta Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan’ın seçim kampanyasını yürütürken verdiği sözlerden biri de konut piyasasını düzenleme ve Londralıların da ev sahibi olmasını sağlamaktı.

Gelelim Kanal İstanbul meselesine. Proje Arap ülkelerinde tanıtılmış, belli ki Arap yatırımcılar hedef alınmış vb. haberleri hepimiz okuduk. Kanal İstanbul çevresinde yeni kurulacak bu bölgede serbest bölgeler planlandığı da iddia ediliyor. Pek çok kişi de Arap kolonisi mi kurulacak endişesini dile getirmeye başladı. Paranın bol olduğu yerden yatırım çekmek Türkiye için kötü bir şey değil. Bu ister Arap sermayesi olsun, ister Rus, ister Avrupa. İnsanların ev sahibi olmak isteyeceği yeni bir merkez yaratmak, ekonomiyi canlandırır, yeni iş kolları yaratır. Fakat burada temel sorunlardan biri projenin İstanbul gibi artık bir ucube durumuna gelmiş megakenti daha da büyütmek, daha da karmaşık hale getirmek üzerine kurulmuş olması.

Madem yabancı yatırımcının da parasını getireceği, gelip yaşamak isteyeceği bir cazibe (AS: çekim) merkezi oluşturmak isteniyor, bu uçsuz bucaksız Anadolu’nun başka bir noktasına yapılabilir. Uzun zamandır göç veren, insan kalmayan bir küçük Anadolu kenti kurtulmuş olur. Hem İstanbul hem İzmir’e yakın Balıkesir neden olmasın örneğin. Hem yeşil alanlara hem Ege Denizi’ne erişimi var, halihazırda otoban ağlarına bağlı. Ya da Bilecik… Hem Bursa’ya yakın, ulaşımı kolay. Kentin hemen dışında çok güzel doğası var. Benzer pek çok küçük kent sayılabilir.

Evet, işler iyi gitmiyor, çarklar dönmüyor. Zira kimse yatırım yapacak cesareti bulamıyor, piyasa şu anda sopayla regüle ediliyor. Bunu da herkes biliyor. İktidar, çarkları yeniden döndürecek, milleti yeniden heyecanladıracak, umut verecek yeni bir şeye, yeni bir hikayeye gerek duyuyor. Yerli ve milli araba, Kanal İstanbul gibi projeler yeni öykü yazmaya dönük, bunu anlıyoruz.

  • Ancak iktidar, Neron gibi Roma’yı da yakarım moduna geçmiş durumda.

Madem çılgınca bir şeyler yapmak gerek, elimizdekileri yok etmeyecek, pirince giderken bizi bulgurdan etmeyecek bir şeyler yapmaya kafa yorsak ya da aslında yorsalar. Ben yaptım oldu, illa da olacak inadı sonuçta kimse için iyi sonuçlar doğurmuyor. Tarih bu konuda hep tekerrür ediyor.
=====================================
Dostlar,

2020’de AKP = ERDOĞAN’DAN İVEDİ BEKLENTİLER..

2020’ye gireli 12 dakika olmuş biz bu dizeleri yazalı.. Öncelikle;

ATATÜRK’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne ve tüm insanlığa barış, sağlık, gönenç, adalet.. dolu bir 2020 yılı diliyoruz.. 

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün de katıldığı, aşağıdaki fotoğraftaki Türkiye’yi özlüyoruz..

Image result for Atatürk + yeni yıl kutlama mesajları

Günümüzde İslamiyeti tekellerine almaya çabalayan iktidar çevreleri, dünyada hiçbir İslam ülkesinde görülmeyen tesettür örnekleri  sergiliyorlar.. Hemen alttaki fotoğrafta R.T. Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ı görüyoruz. Tarih 2019’lar.

Image result for Emine Erdoğan

Alttaki fotoğrafta da Katar emiri ve eşi Şeyha Moza’yı..

Image result for katar emiresi şeyha

Nasıl açıklayacağız bu tabloyu 2020’nin ilk dakikalarında?
Türkiye 1930’larda nerede idi, gerici iktidarlarla nereye çekildi.
Müslüman ülkeler giderek Batı tipi modern giysilere evrilir ve kadınlar başlarını açarken, Türkiye’ye Tayyipgiller anlayışı dayatılıyor. Bu ne biçim bir İslamiyet yorumudur ve dayanakları nelerdir? Kaç tür İslam yorumu vardır, kimler buna yetkilidir ve “GERÇEK İSLAM” hangisidir?

Bir başka İslam ülkesi Malezya’nın başbakanının eşi Emine Erdoğan ile..

Image result for Malezya başbakanının eşi

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve eşi Reina aşağıda..

Image result for Mısır başbakanının eşi

BAE Başbakanı'nın eşi Almanya'ya kaçtı

 

Birleşik Arap Emirlikeri Şeyhi ve karısı sol yanda..

 

 

 

 

 

 

Emine Erdoğan, Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’in eşi ile aşağıda..

Örnekleri çoğaltmak olanaklı..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bağırıyorum, Kuran kadına vücudunuzu örtün demiyor

Prof. Dr. Zekeriya Beyaz imam, vaiz ve müftü olarak çalıştı. Sosyoloji dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı. Bir laf etti, ortalık birbirine girdi. Hem TV ekranında hem de İslam ve Giyim Kuşam – Başörtüsü Sorununa Dini Çözüm
adlı kitabında, Kuran’da örtünmeyle ilgili hüküm olmadığını söyledi.

Kitaba kelime soktular! 

…. Nur Suresi, … 30 ve 31’inci ayetler önceki ayetlerle birlikte bir bütünlük içinde sorunlara çözüm getiriyor. Ayet diyor ki :

  • ‘Örtünüzü veya başörtünüzü –iki anlama da gelir– göğüs değil, bu yakaların üzerine örtün’, ziynetinizi kapatsın, gerdanlığı kapatsın, kimse görmesin. Ancak bu ziynetlerinizden görünenler müstesna, yüzük gibi küpe gibi. Bunun dışında ziynetlerinizi göstermeyin.Nur Suresi 30 ve 31‘inci ayetlerin tesettürle ilgisi olmadığı halde, daha önceki ayetlerden ve iftira olayından bağımsız gibi ele alınıyor ve kelimelerin anlamları kaydırılarak yanlış yorum yapılıyor. Ziynetinizi, yani gerdanlığınızı örtün’ anlamı yanına yerleri‘ kelimesini ilave ettiler.
  • Allah’ın kitabına bir parantez içinde soktular.Sokunca da ‘ziynet yeri‘ oldu. Böylece de ‘ziynet yerini örtün‘ dendi. O zaman da ziynet yeri, ne oldu? Başı, bedeni oldu. Halbuki kastedilen tamamen ziynet, gerdanlık, takılar, altın ve gümüştü. Bu ayette “baş” kelimesi hiç yok. Örtünün ziyneti örtmesi söz konusu. (Hürriyet, 09.12.2000, İslamiyet Gerçekleri Anasayfası ve Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, İSLAM VE GİYİM KUŞAM, Sancak yay. 1999, önsözden önceki çizimli 6 sayfa vd.)
  • Bu açıklama ile bir ilahiyat profesörü bile, Kuran’ın değiştirildiğini kabul-itiraf etmiş oluyor.
    ****
    21. yy’ın şafağında, önceleri Türbanı salt Üniversitede okuyacak kızlar için (!) isteyen AKP, tüm ülkenin başına Türbanı geçirdi deyim yerinde ise. 4-5 yaşlarındaki ana okulu kız çocukları dahil!

2020’de, AKP = Erdoğan‘ın bu akıl ve gerçekte din dışı İhvan / çöl şeriatı anlayışını toplumda dayatmaktan vazgeçmesini diliyoruz. Toplumsal barışın temelinde Laik devleti düzeni olduğunun çok iyi anlaşılması ve uygulanması zorunludur.

Halkımızın da bu gerçekleri iyi anlaması ve aldatılmasına izin vermemesini bekleriz..

Diyanet İşleri Başkanlığı başlıbaşına bir “sorun” durumuna gelmiştir. Adeta militanca davranmakta, İslamın Hanefi yorumunu / mezhebini tüm Türkiye’ye dayatmaktadır. Bu politika ve uygulama kabul edilemez ve sürdürülemez. Kuşkusuz dayanağı AKP iktidarıdır. “Hanefi” mezhebi İslamın yorumlarından / mezheplerinden yalnızca biridir. Dahası, 57 İslam ülkesinin hiçbirinde İslamın yorumu / yaşanışı aynı değildir, ciddi ayrışmalar vardır. Bunların hangisi Kuran’ın doğru yorumudur? Bu sorunun yanıtı yoktur. Dolayısıyla, herkes dini kendi anlayışınca yorumlar ve yaşar; kamusal alanda hiçbir dinsel inanç egemen olamaz. Din – mezhep – inanç çatışmaları geçmişte yüzlerce yıl sürmüş ve çooook kanlı olmuştur. Batı, bu sorunu LAİKLİK – SEKÜLARİTE ile çözmüştür son birkaç yüzyıldır. İslam dünyası için de başka hiç-bir ama hiç-bir seçenek yok tur…

  • İslamda reform ve dinci faşizmi, emperyalizme alet olmayı artık kesinkes bırakmak!

Öncelikle Cumhuriyetin LAİK yapısının korunması, toplumsal barış için olmazsa olmazdır.

Ardından öbür sorunların çözümü için uzlaşıcı yöntemler çoğulcu toplumda bulunabilir. Bunun da yolu yeniden Parlamenter Demokratik yönetime dönüş ve net bir Güçler Ayrılığı rejimidir.

Ülkemizin olağanüstü ağırlaşan sorunlarının çözümü için atılacak ilk 2 ivedi adım, yukarıda sunulmuştur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, açıkça yapamıyorsa bile, AKP ve Erdoğan’ı uygun bir yöntemle uyarması Anayasal ve artık kaçınılamaz, ertelenemez görevidir (Anayasa md. 69).

AKP = Erdoğan toplumla çatışmayı bir yana bırakmalıdır. Çatışmacı ve ayrıştırıcı bir dil belki kısa erimde konjonktürel politik kazanç (OY!) sağlayabilir ancak orta – uzun erimde bu olanak yoktur, geri teper hatta. Örn. Kanal İstanbul projesi konusunda “Siz ne derseniz deyin, bu kanal yapılacak” söylemi, demokratik bir rejimde hiçbir devlet başkanının söyleyebileceği bir söz değildir, olamaz. Böylesi bir dayatma ancak mutlak monarklar döneminde belki olabilir; o rejimlerin de dünyada sonlanmasının üzerinden çooook uzun onyıllar hatta birkaç yüzyıl geçti.

Erdoğan BM’de sıklıkla Güvenlik Konseyi’nin 5 sürekli üyesinin ayrıcalıklı konumunu, veto hakkını haklı olarak eleştirmekte ve “Dünya 5’ten büyüktür söylemini dillendirmektedir. Buradan esinle, Kanal İstanbul projesini Erdoğan’ın Türkiye’ye dayatması karşısında diyoruz ki;

  • Türkiye 1’den çooook büyüktür!

Erdoğan Makyavelist dönemini çoktaaaan geride bırakmıştır.
Kesin ve net olarak narsisistik döneminin doruklarındadır.
Bir sonraki adım, Neronist – Hitlerci adımdır!
Ne var ki; Roma ve Almanya, Neron ve Hitler’e karşın hala ayaktadırlar.
Ancak bu 2 prototip, tarihte nereye konmuştur??

ATATÜRK’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne ve tüm insanlığa barış, sağlık, gönenç, adalet.. dolu bir 2020 yılı diliyoruz..

Sevgi, saygı ve ümit ile. 01 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Türban Cumhuriyete Karşı Simge!


Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN 

Portresi_Ali_Nejat_Olcen.jpg

Türban Cumhuriyete Karşı Simge!


Türban’ın simge olduğunu ilk söyleyen kişi,
BOP’un eşbaşkanı
R.T. Erdoğan’dır.
Adalet­siz ve Kalkınmasız partisi “AKP” den yana olmayı betimleyen
bez parçasıdır türban. 

Anayasa’nın 10. maddesi ”herkesin “felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ay­rım gö­zetmeksizin kanun önünde eşit olmasını” koşu görmüştür.

Hiçbir iktidar bu mad­deyi yok sayarak ikilik yaratan; inanç özgürlüğünü ortadan kaldıran türbanı devlet politikasına dönüştüremez. Anayasa’mızın 10 ve 17. maddeleri
açık anlamıyla laiklik ilkesinin özü, özetidir. Özellikle 17. maddenin yurttaşlarımıza tanıdığı “inanç ve mezhep özgürlüğü hakkı”nı güvence altına almak görevini, Devletimize vermiştir.  Hiçbir iktidar, Devleti bu görevi yapmaktan alıkoyamaz ve
böylesi güce  sahip olamaz. Atatürkçü Düşünce Derneği bunun için vardır ve Cumhuriyetimizi koruma görevini Mus­tafa Kemal Atatürk’ten görev olarak devralmıştır.

Adaletsiz ve Kalkınmasız Parti (AKP) iktidarının ülkemizde karmaşa yaratan karar ve uygulamalarıyla ve de Anayasa’nın 10 ve 17. maddelerini tersine çevirme girişimleri ile Ana­yasal suç işlemektedir; O nedenle Atatürkçü Düşünce Derneği,
Başbakan R.T. Erdoğan’ın Kabine üyeleriyle birlikte Yüce Divan’da yargılanmasını
görev bilmektedir, bunu sağlamaya kararlıdır.

  • AKP yalnız çağdaş Türkiye’mizin Anayasasına değil,
    İslamın Kutsal kitabına da ters düşmektedir: 

Bakara Suresi 109. ayeti, Maide Suresi 13. ayeti, Hicr Suresi 85. ayeti,
Tegabün Suresi 64. ayeti ve Mümtehine Su­resi 3. ayeti “hoşgörü”yü koşul görürken;
AKP bu ayetlerin tü­münü yok say­makta tümüne karşı karar ve uygulamaları
pervasızca yürür­lüğe koymaktadır.

Bununla da yetinmemekte, Araf Suresinde 43. ayeti “göğüslerimizdeki kinden ne varsa çıkarıp atmamızı” öngörmesine karşın, Başbakan olan kişi R.T. Erdoğan bu ayeti de hiçe sayarak “yüreğinizdeki kini unutmayınız” diyebilmekte ve yurttaşlar arasına
kin ve nifak sok­maktadır. O’nun bu sözü, Anayasa Mahkemesinde yargılanmasına neden olacak denli ağır bir suçtur.Kutsal kitap, Maide Suresinin 42. ayeti “hüküm verirsen adaletle hüküm ver,
çünkü Allah’ın adalet yapanları sevdiğini” belirttiğine göre; AKP iktidarı ülkemizde
bir ben­zerine rastlanmayacak ölçüde adaletsizliği kural haline getirmiş, adaletsizliğin huku­kunu oluşturarak yalnız Anayasamıza değil Kutsal kitaba da ters düşmüştür.
Bu tutumuyla AKP’nin ne ulusumuza ve devletimize ve ne de İslam dinine bağlılığı
ve saygısı yoktur.

Adaletsiz ve Kalkınmasız Parti AKP iktidarı, Kutsal kitapta ve İslam kültürümüzde de  yeri ol­mamakla birlikte, halkımızın “sıkma  baş” olarak nitelediği türbanı simge
duru­muna dö­nüştürmekle yetinmemekte; genç kız ve hanımlarımızın çağ dışı örtünmesini özendiren tutumunu sürdürmektedir. Böylesi çağ dışı girişimlerine ve ülkemizin bölün­mesi kararlarına karşı çıkacak etkin yurtseverlerimizi Silivri, Hasdal türü zindanlara tık­maktadır.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğunu açıklayan başbakan R.T.Erdoğan, Devlet Planlama Teşkilatı’nda hazırlanan (1983) Türk-İslam Sentezini, “Türk-Kürt-İslam Sentezi”ne dönüştürerek Misak-ı Milli sınırlarımız içinde
devlet-ulus bütünlüğünü zedelemeye başlamıştır. Buna gücü yetmeyeceğini
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak kanıtlamayı görev biliyoruz.
Ülkemizi devleti ve ulusuyla ihanet çembe­rinden kurtarmanın çaresi, çözümü,
Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce, karar ve eylemlerinde mevcuttur.
O nedenle aynı gereksinimi duyan demokratik kitle örgütleri ve siyasal partileri
düşün ve eylem birliği içinde karşı çıkmaya çağırıyoruz ve
buna Atatürkçü Düşünce Derneği olarak hazırız.
Ulusumuz bizlere tüm gücüyle destek olacağını sergilemektedir.Bunu yapacak  ve ba­şaracak güce ve yeteneğe sahip olduğumuzu kanıtlamalıyız. İhanet çemberinden devle­timizin ve ulusumuzun kurtulmasının çaresi budur.

  • Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.

*************

Örtünmeyle ilgili not       :

İslamın kutsal Kitabı’nın Türkçe mealindeki tüm yayınlar Nur Suresi’nin 30. ayetini birbi­rinden çok farklı hatta değiştirerek asıl anlamını ortadan kaldırarak
tefsir etmektedir­ler. Örneğin:

-Eski  Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş ve Elmalılı Hamdi Yazır’a göre:
“Mümin kadılnara söyleyin “gözlerini (haramdan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.”

-Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Prof. Dr. Yakup Çiçek ve Doç. Dr. Muhsin Demirci’ye göre:
“Mümin kadınlara söyle gözlerini harama bakmaktan çevirsinler,
iffetlerini korusunlar.”
-Tibyan Tefsiri’ne göre:
“Mümin kadınlara da deki: Gözlerini indirsinler ve utanacak yerlerini korusunlar.”Bu yorumlardan hangisi doğru?
Sorunun yanıtını  görmek için ayetin Arapça aslına bakmak gerekir. Aslı şöyle:

“Ve kul lilmü’miari yagdudne min ebsarihinne ve yahfazne fürucehünn.”

Ayetin aslına koyu harflerle işaretlediğimiz bölüm “ferçlerinizi örtün” anlamındadır. Çünkü: Füruc, “ferc”in çoğuldur ve ayetin aslı “inanan kadınlara da deyiniz ki kıçlarını örtsün­ler”.

Bu çeviri aslına en uygun olanıdır ve bizim din bilgini geçinenlerimiz Türkçe mealinde “kıç” sözcüğü geçmesini Kutsal kitaba saygısızlık olarak nitelemiş olmalı­lar.
Tanrı “kıç” sözcüğünü kullanırken bizimkiler neden kullanmaz da ayeti tahrif ederler!
Bu ayeti “sıkma baş”a dönüştürerek güzelim kızlarımızı ve kadınlarımızı umacı kılığına sok­manın İslamla ne ilgisi olabilir?
Eğer bu ayet başörtüsünü, türbanı koşul olarak gör­seydi aynı Surenin 30. ayetini
erkek müminler için de öngörmezdi. Nur Suresi’nin 30. ayetinin aslı şöyle:“Kul lilmü’miniyne yaguddü min ebsarihim ve yahfezu fürucehüm..”

Eğer fürucehüm “başörtüsü” olsaydı, bugün erkeklerin de kafalarını türban ile örtmeleri ge­rekirdi.

Cahiliye döneminde Arap yarımadasında yaşayanlar çırıl çıplak dolaşmakta
hiçbir sakınca görmezlerdi. (Ahzap Suresi 33. ayeti bunu belirtiyor.)
İslamın kutsal ki­tabı, öylesi ilkel bir kavme, aile hukukunu ve giysiyi insanca yaşamaya alıştırmak için “fürucehünn” ü koşul koyuyor.
Bu satırları yazan kişi, 1959 yılında Doğubayazıt’ın kırsal kesiminde kimi kadınların
çırıl çıplak soyunup yıkandığına tanık olmuştur. Bu öylesine doğaldı ki, kimse utanç duygusuyla karşılamıyordu.İslam’ın kutsal Kitabında o nedenle “giyinin ki, tanınıp incitilmeyesiniz” ayetine
yer verilmiştir. (Ahzap, 39)

Ali Nejat Ölçen
28.3.13