Etiket arşivi: Nature

Bilim terörizmin köklerine iniyor

 

Bilim terörizmin köklerine iniyor

Terörist kimdir?
Terör eylemlerinin nedeni nedir?
Terör saldırılarını önceden tahmin etme ve önleme yolları.
Cumhuriyet/Bilim Teknik, 6.2.2015

Haber görseli

Fransa’dan Nijerya’ya tüm dünya, ölümcül terör saldırılarının yarattığı şaşkınlığı ve yıkımı üzerinden atmaya çalışıyor. Teröristlerin hangi etmenlerin etkisi altında bu saldırıları gerçekleştirdiğini anlamaya çalışan bilim insanları, terör eylemcilerinin zihinsel yapılarını, eylemleri önceden tahmin etmenin ve engellemenin yollarını araştırıyor. Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da terörizmin doğasının son 10 yılda büyük değişim geçiriyor olması…

‘DIŞLANAN GENÇLER KAHRAMAN OLMAYA CAN ATIYOR’

Michigan Üniversitesi’nden ve Paris’teki Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi’nden antropolog Scott Atran, alan çalışmaları çerçevesinde, hüküm giymiş teröristlerle ve terör örgütleri içinde etkinlik gösteren gençlerle görüştü. İzlenimlerini saygın bilim dergisi Nature ile yaptığı söyleşide şöyle aktarıyor:

• Nature- Paris saldırılarının ardında sizce hangi sosyolojik ve kültürel faktörler vardı?

Haber görseli

Scott Atran  : Göçmenlerin ortalama bir sosyoekonomik statüyü ve eğitimi tek bir kuşak içinde elde edebildiği ABD’den farklı olarak, Avrupa’da üç kuşak sonrasında bile -ülkeden ülkeye farklılık gösterse dahi- göçmenlerin % 5-19’u yaşadıkları ülkenin vatandaşlarından daha yoksul ve eğitimsizdir. Fransa’da nüfusun yaklaşık % 7.5’i Müslüman; hapishanelerdeki mahkûmların % 60-70’ini ise Müslümanlar oluşturuyor. Bazı sosyologlar Avrupa’daki Müslümanlarla ABD’deki siyahlar arasında sosyoekonomik açıdan büyük benzerlik olduğunu iddia etse de bu ikisi arasında önemli bir fark var. O da Avrupa’da Müslümanlara çok cazip gelen bir ideolojinin varlığıdır. Bu ideoloji, sanılandan fazla insana cazip geliyor.
Fransa’da IMC Araştırma Şirketi tarafından yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre
18 ile 24 yaşları arasındaki genç Fransızların % 27’si -yalnızca Müslüman olanlar değil-
IŞİD’e olumlu bakıyor. Şu anda Cihat en etkili yegâne sistemik kültürel ideolojidir.
Bu ideoloji yayılıyor, çekici duruma geliyor, kahraman olma şansı yaratıyor.

Temelde genç insanlara şöyle deniyor                           :

“Bak şu anda dışlanmış durumdasın; kimse seninle ilgilenmiyor; ama bize katılırsan
çok önemli şeyler yapabilirsin. Bizler dünyayı değiştirme potansiyeline sahibiz.”

Son Charlie Hebdo saldırıları bu görüşü haklılığını kanıtladı; üç terörist tüm dünyanın dikkatini çekmeyi başardı. Fransız toplumunu harekete geçirdi. Bu da teröristlerin
bakış açısından ortaya olumlu bir maliyet-fayda tablosu çıkarttı.

• Yani bunların IŞİD ve El Kaide’nin eleman gereksinmesini karşılamak üzere hazır bir güç  olarak elde tutulduğunu mu söylüyorsunuz?

• Örgütler bu gençlerin peşine düşmüyor; tam tersi gençler bu örgütleri buluyor.
IŞİD ve El Kaide aslında doğrudan doğruya komando operasyonları siparişi veren kurumlar değil. Temelde şöyle diyorlar:

“Hey çocuklar, işte size bir fikir. Bu fikri hayata geçirmek size kalmış.
Biz size düdüklü tencereden bombanın nasıl yapıldığını öğretiriz;
insanları terörize edecek olası hedefleri gösteririz; nefret ettiğimiz şeyleri
tek tek ortaya koyarız. Şimdi harekete geçin ve uygun olanı yapın!”

• Söyleşi yaptığınız teröristler bu şablona uyuyor mu?

11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren teröristlerin yaşadığı mahallelerdeki insanlarla ve aileleriyle konuştum. Hiçbiri bu teröristlerin yaptıklarıyla ilgili en ufak bir bilgilerinin olmadığını söyledi. Bunlar teknik üniversitede görevli gençler. Bir şekilde birbirlerine takılmışlar; camiye birlikte gitmişler; aynı apartman dairesinde yaşamışlar;
birlikte videolar izlemişler. Komşuları yaşadıkları yerin koktuğunu söylüyordu,
çünkü daireden hiç dışarı çıkmıyorlarmış.

Bunların hiçbiri titizlikle planlanmış saldırılar değil. Hatırladığımız saldırılarda,
-amacına ulaşanlarda- hedefler çok dikkatlice seçilmişti. Dünya Ticaret Merkezi ve
Pentagon’a yapılan saldırılar
ABD’yi derinden sarstı. Madrid’de (2004 yılındaki
tren saldırısında 191 kişi yaşamını yitirmişti) yapılan saldırı hükümetin devrilmesine yol açmıştı.
Bunlar çok eğitim görmemiş ikinci sınıf suçlular.

Örgütlü anarşi, aslında titizlikle planlanmış komando operasyonlarından daha çok terör yaratır. Kuşkusuz bu adamların pek çoğu şimdi artık kahraman. Bunlar öbür insanlar için de
örnek olacaklar.

Bu radikal güçlerin saldırılarını önceden tahmin etmek için neler yapılabilir?

•İnsanların güvenli bir yaşam sürdürmek için saldırıları önceden kestirmek istediklerini biliyorum. Ama önceden tahminde bulunmak için planın en ince ayrıntılarına dek bilmeniz bir işe yaramaz. Herhangi biri, herhangi bir zamanda, kendi arkadaş çevresinin desteği ile istediğini yapabilir. Bu şuna benziyor : Suyu kaynattığınız zaman baloncuklar oluşur; hangi baloncuğun ilk önce kaynayıp patlayacağını bilemezsiniz. Bu tür şeyleri modellemek için kompleksite kuramı doğru bir seçim değildir. Bununla hiçbir zaman kesin bir tahminde bulunamazsınız.

Kamuoyu araştırmasına bağlı olmakla birlikte, dünya genelinde Müslümanların % 7-14’ü
El Kaide’nin ABD saldırılarını destekliyor. Eğer buna benzer bir destek IŞİD’e de oluyorsa,
bu çok büyük sayıda (100 milyonun üzerinde) bir destek demektir. Ancak aslında kim savaşıp ölmek ister? Burada spesifiklik (AS: özgüllük!) sorunu var. İnsanlar ideolojiye ve değerlere inandırılmış olabilir ama bu teröre bulaşmak için yeterli bir neden olamaz.

Bu doğrultuda en doğru ipucu sizin kimlerle arkadaşlık ettiğiniz ve herhangi bir eylem kümesine dahil olup olmamanız. Kuaşi Kardeşler örneğinde en bağlayıcı etmen hapishane deneyimidir. Ancak bu bir futbol takımı, hatta rafting grubu bile olabilir.

Eğer kimin savaşarak ölmeye hazır olduğunu önceden bilmek istiyorsanız ve eğer belirli bir terör hücresini parçalamak istiyorsanız ne yediklerine ve nasıl giyindiklerine bakın.
Terör eylemleri camilerde planlanmaz. Cami içinde sessiz olmak zorundasınız.

Bütün bu planlar fast-food restoranlarında, futbol sahalarında, pikniklerde yapılır.

• Niçin daha çok sayıda insan sahalarda antropolojik çalışmalar yapmıyor?
Örneğin cihatçılarla ve onların aileleriyle söyleşiler yapmıyor?

• Burada sorun geniş bir örnekleme yapamamanız. Bir şeyin içyüzünü kavramak için
elde edeceğiniz bilgiler anketlerden çıkmaz. Bu bilgilerin derinlemesine yapılan söyleşilerden
ve çok sıkı xdenetimli deneylerden elde edilmesi gerekir. Eğer cihatçılarla bilimsel bir çalışma yapmak istiyorsanız -ki ben yapıyorum- bunları silahlarını bir kenara bırakmaya ikna etmek zorundasınız. Aynıca söyleşi sırasında birbirleriyle konuşmamalılar ve sorularınıza yanıt vermeliler. Örneğin kimi insanlara para karşılığında Allah’a olan inançlarından vazgeçip geçmeyeceklerini sormak gafletinde bulunursanız, çekip sizi vururlar.
Dolayısıyla böyle bir soruyu soramazsınız.

Teröristler üzerinde yeterli araştırmanın yapılamamış olmasının nedeni tehlikeli olması değildir. Gerçek nedeni, üniversitelerin ve özellikle Amerikan Savunma Bakanlığı’nın insan denekler üzerinde yapılan çalışmalara izin vermemesidir. Bunun nedeni araştırmacının yaşamını tehlikeye atması da değildir; tam tersi insan denekleri araştırma etiği ölçütlerinin orta sınıf üniversite öğrencilerini korumak üzere oluşturulmuş olmasıdır. Böyle bir protokolün bulunduğu bir ortamda cihatçılara ne diyeceksiniz? Bu kağıdı imzala mı diyeceksiniz? Eğer herhangi bir konuda şikayetçi iseniz insan denekleri araştırma sekreteryasını aramalarını mı isteyeceksiniz? Bu çok saçma bir protokol ve bu yüzden teröristlerle yeterli sayıda söyleşi yapamıyoruz.

Böyle bir tehlikeli durumla hiç karşı karşıya kaldınız mı?

•Örneğin 3 Bali bombacısı 2002 yılında bir dizi bombalama olayını gerçekleştirmişlerdi) ile idam edilmeden önce bir söyleşi yapmak için izin aldım. Bunlar idam edileceklerdi çünkü
200 kişinin ölümüne yol açmışlardı. Ancak insan denekleri üzerinde çalışma onayını alamadım. Çünkü “Yanınızda avukat bulunması gerek, ayrıca kimsenin mahkûmlarla söyleşi yapmasına izin vermiyoruz” dediler. Ben de nedenini sordum, “Hiçbir zaman onların konuşma haklarını ihlal edip etmediğinizden emin olamazsınız” dediler.

Kaynak: http://www.scientificamerican.com/article/anthropologist-seeks-the-roots-ofterrorism/
http://www.nature.com/news/looking-forthe-roots-of-terrorism

TERÖR EYLEMLERİNİ ENGELLEMENİN YOLLARI 

Haber görseli

Paris saldırıları dünyada önce şaşkınlık ve üzüntüye, daha sonra sorgulama ve yüzleşme çabalarına neden oldu. Şimdi Fransız politikacılar başta olmak üzere öbür dünya liderleri gelecekte bu tür saldırıların önünün nasıl alınabileceğini araştırıyor.

Kriz sonrası süreçleri genellikle kötü yönetilir. Siyasiler “bir şey yapıyormuş” gibi halkı oyalarken, ortaya çok sayıda kısa vadeli çözümler atılır. Bu süreç, dikkatler başka bir olaya çevrilinceye kadar devam eder.

Ne var ki anlık çözümlerin artık işe yaramadığı biliniyor. Şimdi bu tür kriz durumlarında atılması gereken en sağduyulu adımın, risk-yönetimi ile karar alma süreci arasında bir bağlantı kurmak olduğu belirtiliyor. Bu yöntem şimdiden bazı ülkelerde yarar sağlamış durumda. Örneğin 2012’deki Sandy Tayfunu sürecini başarılı bir şekilde yöneten Barack Obama
ikinci kez seçilirken, 2004’deki Madrid terör saldırılarını iyi yönetemeyen İspanyol hükümeti seçimleri yitirdi.

Bu konuda sistematik bir yaklaşım gereklidir. Paris saldırısını köktendinci ideolojileri benimsemiş olduğu düşünülen iki kardeşin, İslam dininin kutsallarına saygısızlık edildiği gerekçesiyle karikatüristleri öldürdüğü iddiası, gerçekleri yansıtıyormuş gibi görünse de
yeterli değildir.

YENİ YAKLAŞIM

Şu anda stratejik risk-yönetimi uzmanlarının dünya liderlerine ve şirket yöneticilerine danışmanlık yapması en doğru yol gibi duruyor. Ancak etkili bir işbirliği nasıl oluşturulabilir? Modern risk-yönetimi, bunun 6 evrelik yenilikçi bir süreç sayesinde gerçekleşebileceğini söylüyor:

1) Yalnızca en iyi bildiğiniz riski hesaba katmayın. Tek bir tip risk konusunda uzman olanlar –köktendincilik gibi- önür etmenleri göz ardı etme eğilimindedir. Bu tuzağa düşmemek için
farklı risk tiplerinde uzmanlaşmış danışmanlarla çalışın.

2) Niteliğin yanında niceliği de değerlendirin. Bilgisayar modelleri niceliksel analizlerde başarılıdır, ama karar verme evresinde duyguları ve algıları da hesaba katın.
Bir denge kurun ve belirsizliği göz ardı etmeyin.

3) Riskleri birbirinden kopartmayın; birbirlerine olan bağlantılarının haritasını çıkartın.
Birbirini tetikleyen tehlike eğilimlerini denetim altına alın.

4) Yarından ötesini düşünün. Aklı gelecek seçimlerde olan siyasetçilerin ve gözü
mali tablolardan başka bir şey görmeyen iş adamlarının kısa vadeli (AS: erimli) düşünmeleri normaldir. Riskler bir gecede ortaya çıkmaz. 10 yıl önceki eğilimlerin nasıl evrildiğini ve gelecek 10 yıldaki beklentileri birlikte değerlendirin.

5) Tekrarlayın.. Risk analizleri tekrar tekrar değerlendirmeye tabi tutulmalı. Örneğin her yılı yeniden ele alın. Uzmanların bir araya gelip sonuçları açık bir şekilde tartışmalarını sağlayın.

6) Riskleri açıkça belirtin, çevrenize bildirin. Bilim insanlarının bilimsel jargona (AS: dile) başvurmadan, herkesin anlayacağı bir dille konuşması bu evrede çok önemlidir.

World Economic Forum’un yılda bir kez yayımladığı Küresel Risk Raporu,
küresel riskleri 30-50 küme altında topluyor. Bunlar

– Ekonomik,
– Çevresel,
– Jeopolitik,
– Toplumsal ve
– Teknolojiktir.

Rapor bunların şiddetini ve olasılığını 10 yıllık bir geleceği kapsayacak biçimde karşılaştırıyor ve bunların birbiriyle olan bağımlılıklarının haritasını çıkartıyor. Bu arada akademisyenlerin,
iş adamlarının, siyasetçilerin, sivil-toplum örgütlerinin arasından seçilen 1.000 liderin
risk-algılama anketlerine verdikleri yanıtlar birleştiriliyor.

Risk-yönetimi konusundaki gelişmeler, tüm krizleri önleyemeyebilir, ama riskleri azaltma
ve esnekliği artırma yönünde daha gerçekçi bir kafa yapısı yaratabilir.

http://www.nature.com/news/effective-riskresponse-needs-a-prepared-mindset

TERÖR SALDIRILARINI ÖNCEDEN TAHMİN ETMENİN YOLLARI

Saldırı riskini hesap etmek için analistlerin daha önceki olayların dökümüne erişimleri sağlanmalıdır. Bu düşünüldüğü kadar kolay bir iş değildir. Çünkü terörizmin net bir tanımı yoktur. Kaba terör eylemleri ile şiddet içeren ayaklanmalar arasındaki sınır bulanıktır.

Haber görseli

Maryland Üniversitesi’nden Erin Miller, bugüne dek yaşanmış terör eylemlerinin kayıtlarını bilim insanlarının kullanımına açık hale getirerek çok önemli bir eksikliği giderdi. Bunun için Miller ve ekibi terörizmin tanımına açıklık getirdi: Devlet ile bağlantısı olmayan insanların siyasi, ekonomik, dini veya toplumsal bir çıkar için yasadışı güç ve şiddet kullanmaları veya kullanacakları yönündeki tehdididir. Miller ve ekibinin hazırladığı Küresel Terörizm Veritabanı (Global Terrorism Darabase-GTD), terörizmin son birkaç on yıl içinde nasıl değiştiğini ortaya koyuyor (Bknz: grafik).

Özet olarak bildirilen terör eylemlerinin milenyumun ilk yıllarından bu yana belirgin biçimde arttığı görülüyor. Bu olayların çoğunluğu Ortadoğu, Afrika ve Güney Asya’da meydana gelmiş. Son 10 yılda küresel terör saldırılarının % 50’i, ölenlerin % 60’ı yalnızca şu üç ülkede görülmüş: Irak, Afganistan ve Pakistan. Oysa ABD’deki 11 Eylül saldırılarından sonra Avrupa ve Kuzey Amerika çok az sayıda saldırıya maruz kalmış.

KÜÇÜK ÇAPLI SALDIRILAR

Antiterör önlemleri ülkeden ülkeye değişir. Afgan Taliban, ISİD veya Boko Haram gibi militan örgütlerinin denetimindeki bölgelerde anti-terör önlemlerinin yetersiz kaldığı, hatta hiç olmadığı görülüyor. Oysa Batı’da bu önlemler 11 Eylül saldırılarından sonra büyük ölçüde artırılmış durumda.

Miller’a göre Batı’da önüne geçilmeyen terör eylemlerinin -2004’teki Madrid saldırısı, 2005’teki Londra saldırısı, 2011’deki Norveç katliamı ve en son Paris’teki Charlie Hebdo ve Pasüpermarket saldırıları- önlenememesinin nedeni büyük bir olasılıkla terör örgütlerinin
tek bir aktör veya küçük hücreler tarafından gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Bu da planlı saldırının ayrıntlarının dışarı sızmasını büyük ölçüde azaltan bir durumdur.

GTD yalnızca saldırıların izlenmesini değil, bir sonraki seferde nerede, ne zaman ve kimler tarafından yapılacağı konusunda tahminler yürütülmesine de yardımcı oluyor. Colorado Üniversitesi’nden bilgisayar bilimcisi Aaron Clauset 2013 yılında terörist saldırıların olasılığının ve şiddetinin “güç yasası” olarak isimlendirilen bir olguya bağlı olduğunu keşfetti.
Güç yasasına göre az sayıda ölüme yol açan küçük saldırıları -Paris’te olduğu gibi- er veya geç 11 Eylül örneğindeki gibi daha şiddetli ve kanlı terör eylemleri izler (A. Clauset and R. Woodart Ann. Appl. Stat. 7, 1838-1865; 2013).

Clauset bu yasayı kullanarak, küçük ölçekli saldırıları büyük yitiklere yol açan saldırıların izleme olasılığını gelecek 10 yıl içinde, dünyanın herhangi bir yerinde % 30 olduğunu saptadı.

Ne var ki Pennsylvania Üniversitesi’nden Erwann Michel-Kerjan, bu tür çözümlemelerin güvenilmez olduğunu söylüyor. Michel-Kerjan düşüncesi şöyle:

“Modelleme poker oyununa benzer. Bu oyun, değişken insan davranışları ve eksik bilgiler üzerine kuruludur. Spesifik (özgül) bilgiye erişim olmadan terörizm riskini güvenilir bir biçimde hesaplayamazsınız.”

http://www.nature.com/news/attempts-to-predictterrorist-attacks-hit-limits-1.16755

Derleyen: Reyhan Oksay

BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR!

Dostlar,

Ege Üniversitesinden emekli saygıdeğer hocamız Prof. Kayıhan Kantarlı,
önemli bir yaraya parmak basıyor :

  • BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR!
  • Bilimsel hırsızlıkla Dünya ikincisiyiz!

Belgeleri ile paylaşıyor “plagiarism” i..
Kulak verelim ve ilgilileri, yetkilileri görevlerinin gereğini yapmaya çağıralım biz de..

Sevgi ve saygı ile.
11.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

======================================

Demokratik Kitle Örgütleri ve Basınımız’a Çağrı 

BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR! 

Öncelikle belirtmeliyim ki;  aşağıda ikinci kez açıkladığım olay YÖK’ün sıradan  bir “görevi ihmal” olayı olmayıp, Ülkemiz için uluslararası bilimsel saygınlıktaki düşkünlüğümüze son noktayı koyan bir sorumsuzluk örneğidir. Olay, bazı gazetelerde yer bulmuş olmasına karşın sorumsuzluk ve sessizlik maalesef aynen devam etmektedir. Bu sorumsuzluğa karşı çıkarak gerekli önlemlerin alınmasını talep etmenin hepimiz için bir yurttaşlık görevi saydığımdan olayı bir kez daha dikkatinize getiriyorum.
LÜTFEN BU REZALETİ GÖRÜN VE ÜLKEMİZİN BİLİM NAMUSUNA SAHİP ÇIKMA ADINA  GEREKLİ SORGULAMAYI YAPIN!

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 15 ay once Eylül 2012 de aldığı bir kararda “Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde intihal/bilimsel aşırma suçunun yaptırımı olarak  yer alan üniversite öğretim üyeliğinden çıkarılma cezasının, 2547 sayılı YÖK Yasası ile  657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda bu cezaya ilişkin bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir (*). YÖK, 15 aydır kararda belirtilen hukuka aykırılığı giderecek herhangi bir yasal düzenleme girişiminde bulunmadığından bu kararla birlikte yaptırımsız kalan bilimsel aşırmacılık üniversitelerde  serbest hale gelmiştir.

Evrensel bilim etiği ilkelerine gore “bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” diye tanımlanan  intihal yani bilimsel aşırmacılık,  en ağır yaptırımla cezalandırılması gereken yüz kızartıcı akademik  bir suçtur. Bu evrensel ilke ülkemizde de aynen kabul görmüş olup YÖK Yasası’na göre çıkarılan  Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde karşılığını bulmuştur. Bu yönetmelikte araştırma ve yayınlarında bilimsel aşırma  suçu işleyenlere “üniversite öğretim mesleğinden çıkarılma” cezası verilmesi ön görülmüştür.

Fakat caydırıcı olması beklenen bu ağır yaptırım, YÖK’ün hiçbir döneminde tarafsız ve bilimsel bir anlayışla uygulanmadığından amacına ulaşamamıştır. Aşırmacılık başta olmak üzere herhangi bir bilimsel yolsuzluğa bulaşmış yandaş öğretim elemanlarının  korunması nedeniyle cezai yaptırım çoğu kez kağıt üzerinde kalmıştır.

YÖK ve üniversite rektörleri,  evrensel bilim ahlakı normlarına sahip çıkıp intihal başta olmak üzere her türden bilimsel yolsuzluğun üzerine gidip cezai yaptırımları tarafsız ve ödünsüz bir şekilde uygulayacak yerde, yandaşlık anlayışıyla hareket ederek bir çok bilimsel yolsuzluğu örtbas etmişler, bununla da kalmayıp kanıtlanmış bilimsel aşırmacılıklarına karşın çok sayıda öğretim üyesi bölüm başkanlığından dekanlığa ve senato üyeliğine  kadar çeşitli yönetim görevlerine atanıp ödüllendirilmiştir. Hatta bunlardan bazıları TÜBA gibi saygın (olması gereken) üst düzey bilim kurumlarına bile kabul edilmişlerdir.

On yıllardır YÖK düzenindeki bilim ahlakı çöküşünün ibret verici örneklerine tanık olunmaktadır. Türk fizikçilerinin 2007 yılında dünyanın en saygın bilim dergisi Nature’da manşet olan toplu intihal olayının  sorumlularından hiçbiri cezalandırılmamıştır.
Satır içi resim 1
                                                                      
Bu olaydan  belki de daha dramatik olanı bir üniversitemizin, doktora tezi intihal olduğu ortaya çıkınca üniversiteden atılan bir öğretim üyesinin yabancı dergilerde 5 yıl içinde yaptığı 300 den fazla (!) sözde bilimsel yayın sayesinde dünyanın ilk 500 üniversitesi içine girmenin yanında, “matematik ve bilgisiyar bilimleri dalı”nda  Harvard’ı bile geride bırakarak dünya 2.si olmasıdır. Şaibeli olduğu olduğu ortaya çıkan bu derecelerin övünç nedeni sayılıp rektör tarafından üniversitenin reklam aracı olarak kullanılması ise bilim ahlakı anlayışındaki pişkinliğimizin dorukta olduğunu işaret etmektedir
.
Satır içi resim 2
Yabancı bilim otoritelerinin de farkında olduğu bu manzara karşısında ülkemizde akademik ahlak ve bilim etiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bu yüzden ülke olarak uluslararası bilimsel saygınlığımız yerlerde sürünmektedir.

Durum böyleyken üniversitelerdeki bilimsel aşırma suçlarının meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin olarak  Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yönetmelikteki bu yaptırımı  yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle hukuka aykırı saymasından kaynaklanan ve bilimsel hırsızlığın yaptırımsız kalmasına yol açan boşluğun kapatılması için YÖK’ün  herhangi bir adım atmaması ve bu şekilde ortaya çıkan intihal serbestliğinin sürüp gitmesine göz yumulması bilim namusunu katleden bir sorumsuzluktur.

Söz konusu Yüksek Yargı kararınıdan sonra YÖK Başkanlığı derhal harekete geçip kararda belirtilen yasal dayanaksızlığı giderecek  bir yasal düzenleme yapması için Milli Eğitim Bakanlığı ve TBMM nezdinde girişimde bulunması gerekirken 15 aydır böyle girişimde bulunmamıştır. Bu ağır bir görevi ihmal suçu demektir. YÖK bu görevini yapmadığı gibi tam tersi bir uygulama yapmış ve üniversite rektörlüklerine gönderdiği 15 Nisan 2013 tarihli genelge (*) ile söz konusu yargı kararı yönünde işlem yapılmasını, yani intihal suçuyla soruşturma geçirenler varsa bunlara meslekten çıkarma cezası verilmemesini istemiştir.

YÖK’ün bu genelgesine  göre  şu anda herhangi bir üniversitede yapılmakta olan intihal soruşturmasında intihal suçu sabit bulunan bir öğretim üyesi hiçbir suç işlememiş gibi görevine devam edebilmektedir. Ve yeni bir yasal düzenleme yapılmadıkça da bu rezalet sürüp gidecektir.

Öğretim elemanlarının ve rektörlerin intihal suçunu yaptırımsız ve serbest bırakan bu sonuç karşısında sessiz kalmalarını anlamak olanaksızdır. Herkes durumdan adeta memnundur. Bu duruma en başta isyan etmesi gerekenler çalıp çırpmadan bilim yapan dürüst öğretim elemanlarının değilmidir? En azından onların bu rezalete karşı çıkmaları gerekmezmi? Gerçek bilim insanlarının bilim namusunun yok olması karşısında sırça köşklerine kapanıp “bana dokunmayan yılan” hesabı içinde susması bilime yapılmış en büyük ihanettir.

Ülkemizin bilimsel saygınlığına son darbeyi vuran bu sorumsuzluğa derhal son verilmelidir. Bilim ahlakına değer veren  meslek kuruluşları başta olmak üzere tüm öğretim üyelerini bilimsel aşırmacılığı yücelten bu durumu reddetmeye ve Milli Eğitim Bakanı ve Muhalefet Partileri’nden Cumhurbaşkanı’na kadar ilgili tüm makamları, bilim insanı olmanın olmazsa olmaz koşulu olan “bilim ahlakını yeniden yaşama geçirmek üzere göreve davet ediyorum.

Bilinmelidir ki;

  • ÜNİVERSİTELERİNDE BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN DOĞAL KARŞILANDIĞI BİR ÜLKENİN ELBETTE TÜM YAŞAM ALANLARI SOYULACAKTIR
    (G. Mengü)

Saygılarımla.

Prof. Kayhan KANTARLI
Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi
e-mail:kayhankantarli@gmail.com
Tel: (0532)-6301473

(*) Açıklamada kaynak olarak gösterilen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı ile bu kararı içeren  YÖK ve İstanbul Üniversitesi Rektörlük genelgelerine aşağıdaki adresten ulaşılabilmektedir. Söz konusu karar ve  genelgelerin yer aldığı dosya ayrıca ekte gönderilmiştir. 

 http://personel.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2013/11/%C3%9Cniversite-%C3%96%C4%9Fretim-Mesle%C4%9Finden-%C3%87%C4%B1karma.pdf

GENELGELER VE DANIŞTAY İ D DAİRELERİ G KURUL KARARI.pdf