Etiket arşivi: Mustafa Necati

Aydın nefreti

Anasayfa - Prof. Dr. Can CEYLAN
Prof. Dr. Can CEYLAN
03 Ağustos 2023, Cumhuriyet

 

  • “Bir memleketteki azınlık, eğer menfaatini çoğunluğun cehaletinde ararsa umumi felaket muhakkaktır.” Atatürk, 1923

Kurtuluş ve Kuruluş yıllarında, okulu olan köylerin parmakla gösterildiği, nüfusun %90’dan çoğunun okuma-yazma bilmediği bir coğrafyadan bugünlere geldik.

Gönül, okul sayısının artması, eğitimin yaygınlaşması ve aydınlarımızın çoğalması ile hedeflenen noktaların daha da ötesinde olduğumuzu söyleyebilmeyi çok isterdi.

Ancak, nicelik nitelikle birleşmediğinde, kötücül odakların sinsi planları devrede olduğunda; bunun olası olmadığını deneyimlemek suretiyle (yoluyla) bugünleri görme gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Başa dönecek olursak; söz konusu yıllarda ülkenin kalkınabilmesi için, öncelikle cehalet ve eğitimsizliğe karşı savaşım verilmesi yadsınamaz bir gereklilik olarak ortaya çıkmıştı.

CEHALETLE SAVAŞ

Mustafa Kemal’in, Cumhuriyet henüz ilan edilmemişken 1921’de Ankara’da “Maarif Kongresi” düzenlemesi de bu eksikliğin bir an önce giderilmesi kaygısından kaynaklanıyordu. Osmanlı döneminde yüz yıllarca, padişaha kulluk ederek yaşamaya alışan ya da alıştırılan kuşakların, eğitimli bireyler durumuna getirilmesi, günümüz koşullarına göre kuşkusuz çok daha zordu. Kaldı ki; kısıtlı eğitimin toplumun dinsel ögelere dayalı, evrensel değerlerden uzak medrese eğitimi ile veriliyor olması, halkın prangalarından kurtulması için gerekli çağdaş eğitim atılımını daha da çetrefilli bir çembere sokuyordu.

Koşullar ne denli zor olursa olsun, bu açmaz; en yakın dava-silah arkadaşlarının bile, Kurtuluş için manda altına girmekten başka seçenek olmadığını düşündüğü zor yıllarda, bunu Sivas Kongresi’nde kesin bir dille reddeden Mustafa Kemal gibi bir deha için olanaksız değildi. Bu çerçevede “Tevhidi Tedrisat Kanunu”, Dil Devrimi, medreselerin, tekke-türbe ve zaviyelerin kapatılması; Mustafa Necati, Dr. Reşit Galip, İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Âli Yücel gibi öncü eğitim neferleri; yurt dışından getirilen Prof. Kühne, Prof. Malche gibi eğitim danışmanları, millet mektepleri, halk odaları, Halkevleri ve sonrasında açılan Köy Enstitüleri; hep halkı, kitlendiği çağdışı çıkmazlardan kurtararak çağdaş düzeylere getirme çabalarının sonucu olarak yaşama geçirilmişti.

Öyleyse, bu denli önemli eğitim devrimleri ile üst düzeylere getirilen ülke ve toplum, nasıl oldu da günümüzde, en az baştaki karanlık yıllar ölçüsünde olumsuz noktalara sürüklendi. Gerçekte geçmişte de çağdaş eğitim modelleri; “fuhuş yuvası olma”, “kökü dışarıda olma” gibi us dışı suçlamalarla, dinsel ögelere dayalı, evrensel ilkelerden uzak medrese modellerine geri dönülmesi, kız çocuklarının eğitim kulvarında (yolağında) yer almaması biçiminde gerici yaklaşımlarla sekteye uğratılmaya çalışılmış ve bunda da büyük ölçüde başarılı olunmuştu.

Aydınlarımız, gazetecilerimiz, akademisyenlerimiz, öğretmenlerimiz bu süreçte kimi zaman sürgün yiyerek, meslekten çıkarılarak, darbeci-terörist yaftası yiyerek, mahkeme kapılarında aklanmaya çalışarak, cezaevlerinde gün sayarak ve kimi zaman da yurtsever duruşlarının bedelini canları ile ödeyerek bu suçlama ve saldırılardan paylarını almışlardır.

Geldiğimiz son noktada, siyasal parti önderlerinin anti-demokratik (demokrasi karşıtı) yaklaşımları, Kuruluş ilkelerinden uzaklaşılması, siyasal kadrolara gerçek yurtsever aydınlar yerine, önemli ölçüde aydın kisvesine bürünmüş, koltuk ve çıkar peşinde koşan parti yöneticileri ve milletvekillerinin dadanması; toplumsal yozlaşmanın doğruya evrilmesinin ve düze çıkılmasının önünde, örseleyici engeller olarak tüm çıplaklığıyla durmaktadır.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 17 Haziran 2020

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 17 Haziran 2020

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

İŞ/SİZLİK
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre İşsizlik oranı, Şubat, Mart, Nisan aylarını kapsayan dönemde, geçen yılın aynı dönemine göre 0.9 puan azalarak %13.2 düzeyinde gerçekleşti. Bu dönemde istihdam edilenlerin sayısı, 1 milyon 662 bin kişi, istihdam oranı da 3.4 puanlık azaldı.

Hem istihdam, hem işsizlik azalıyor! TÜİK’in işi…

İŞ-TE
MHP Selçuklu İlçe Yönetim Kurulu üyesi Faruk İnan, Konya Şehir Hastanesi’ne 30 teknik eleman alınacağına ve şartları karşılayanların MHP Selçuklu İlçe Başkanlığı’na müracaat edebileceğine ilişkin paylaşım yaptı.

İşte MHP tabanı bunun için Bahçeli’nin değnekliğine razı…

DARBECİ
AKP Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı, geçmişteki AKP-Cemaat ilişkisine yönelik, Darbeci Kemalistlerle FETÖ’yü birbirine kırdırmak suretiyle yol aldık dedi. Dört yıl oldu hala anlayamamış ya da kandırmaya devam ediyor,

  1. FETÖ’cüleri kırdırmadılar, kolladılar,
  2. Sadece Kemalistleri kırdırıp darbecilerin önünü açtılar,
  3. Darbeyi Kemalist askerlerle halk önledi,
  4. FETÖ – AKP omuzdaşlığı bitmedi…

KIRINTI
Uluslararası Basın Ajansı yaptığı açıklamada,

“ Eğer hukuk devletinden son kalan kırıntıların varlığını kanıtlamak istiyorsa,
Türkiye gazetecileri derhal serbest bırakmalıdır.” dedi.

Kırıntı aranıyor…

RUM
Akıncı, Adada Türk askeri yerine İngiltere ve Yunanistan’ın da dahil olduğu ortak bir gücün Kıbrıs’ta konuşlanmasını teklif etti.
Akıncıyakis…

AÇILIM
DEVA Partisi Kurucular Kurulu üyesi Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, Kürt meselesini yeniden demokratik zeminde barışçıl yöntemlerle çözme noktasında irade ortaya koyabilecek bir arayış içine girdiklerini belirtti.
Deva hendekte sanıyor…

ÖZGÜRLÜK
15 Temmuz kursağımızda kaldı‘ diyerek ölüm listesi olduğunu söyleyen Sevda Noyan‘ın 6 yıla kadar hapsi istendi.
Bu güzel fikir insanımıza karşı hoş olmamış!…

TEZGAH
Müyesser Yıldız’ın tutuklanmasına gerekçe yapılan astsubayın avukatı, şahsın cezai ehliyeti olmayan ruh hastası olduğunu açıkladı.
Müyesser, şahıstan söylediklerini belgelemesini istediğini ancak hiçbir belge vermediğini söyledi.
Snıff, snıff!.. Tezgah kokusu…

ÖDÜL
RTE, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’i Halk Bankası Yönetim Kurulu’na atadı.
Adam muhalefete ceza yağdırıyor, ödülü olmasın mı?…

PUAN
RTE’nin  Vakıfbank yönetimine atadığı Hamza Yerlikaya dört yerden maaş alacak.
Bir künde, bir de arkaya dolanma…

SAPIĞIMIZ
Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’ne ait Çocuk Gelişimi kitabını hazırlayan Prof. Mücahit Dikmen’in “Aile içi cinsel istismar” başlığında;
“6-8 yaşlarında ve kız çocuk olmak”, “küçük kızda gelişen baştan çıkarıcı tavırların varlığı”, “annenin gece çalışmak zorunda olması”, üvey babanın olması gibi skandal ifadeler yer alıyor.

Sapıklarımız eğiti/yor/liyor…

AYA-MAÇA
Gündem değiştirmek için bu kez Ayasofya ortaya atıldı. İYİ P. Meclis araştırması önergesi verdi, AKP-MHP reddetti. Maçaları yemedi…

HAZİN
Hazine’nin, Osmangazi Köprüsü’nü işleten şirkete garanti ettiği Dolar olarak fiyatı ABD Tüketici Fiyatları Endeksi’ne göre güncellediği ortaya çıktı.
Türk Hazinesinin hazin durumu….

SESSİZ
İngiltere, Kıbrıs’taki askeri üs bölgelerinde kullanmadığı 200 km kare alanı GKRY’ne verdi.
Dünya lideri ne dedi?…

HATA
Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) 1. Dairesi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hakkında ‘dönek’, ‘fırıldak’, ‘AKP stepnesi‘ diyen kişi hakkında açılan davada beraat kararı veren yerel mahkeme hâkimi ile kararı onayan Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi Başkan ve iki üyesi hakkında soruşturma açtı.
Arkadaşlar! Kim iktidar? Güç kimde? Bakmadan karar verilir mi?…

NORMAL
Yandaş Türkiye yazarı Cem Küçük yazısında, “…Sadece şahsıma her gün bir dünya küfrediliyor. Hadi bu normal diyelim ama..” diyor.
Hakkettiğinin ayırdında…

ÖFKE
Fransız gazetesi Le Monde’de; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın öfkesine neden olarak Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın millet nezdinde gördüğü karşılık gösterildi…
Gerçeğe Fransız kalmamış…

İDEOLOG
Nagehan Alçı diyor ki;
Özünde Batıcı ve Batılılaşmacı bir ideoloji olan Atatürkçülüğün ruhuna El Fatiha okuyabiliriz. Bu gelenek adeta öldü.
1960’ların siyasi konjonktüründe ortaya çıkmış 3. Dünyacı ve Batı düşmanı sol Kemalizm ise Atatürk bağlamında seküler kesimde hegemonik ideoloji haline geldi.
Nagehanoloji…

 PARTİ
Söke’de, bürokratlar yeni atanan AKP ilçe başkanını ziyaret etti.
Milletin devleti gitti, parti devleti geldi…

KERİZ
Koronavirüse iyi geldiği iddia edilen muskada Arapça “Keriz yolma duası” yazdığı ortaya çıktı.
Keriz varsa, kerizleyen de vardır…

KAZ
Avrasya Tüneli’nden 2020’nin ilk dört ayında geçmesi gereken araç sayısı 8 milyon 459 bin iken, 3 milyon 917 binde kaldı. 4 ay için devletin kasasından firmaya ödenmesi gereken tutar 192 milyon liraya ulaştı.

Seçiniz;
1. AKP’ye göre millet kaz, ne kadar yolsa az,
2. Biz bize yeteriz, müteahhitleri besleriz…

İSİM
Türkiye’de karma eğitime geçilmesini sağlayan Mustafa Necati’nin adını taşıyan Ankara Mithatpaşa’daki kültür evine, ‘Yaşasın şeriat!’ diyen; “Atatürk’e karşı mısınız?” sorusuna, “Ben Firavun karşıtıyım, beni okuyanlar kimi kastettiğimi bilir.” yanıtı veren Nuri Pakdil’in adı verildi.
Doğaları gereği…

DİNDAŞ
Arap Birliği, Türk Sillahlı Kuvvetleri’nin terör örgütü PKK’ya karşı başlattığı Pençe-Kartal Operasyonu kapsamında gerçekleştirdiği bombardımanı kınadı.
Din kardeşliği…

GÖNÜL
RTE, Merkel’le görüştü ama Almanya Türkiye’ye seyahati serbest bırakmadı.
Almanya devleti = Merkel (Şahsım) değil,
Orada devlet işi şahsımın gönül işi değil…

​ZİYA SELÇUK BAKAN OLUNCA… EVDE BİR BAYRAM HAVASI! 

ZİYA SELÇUK BAKAN OLUNCA…
EVDE BİR BAYRAM HAVASI!
 

Konuk yazar : Nazım Mutlu
Ulusal Eğitim Derneği – Öğretmen Dünyası Dergisi adına
Ankara, 12.07.2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

8 Temmuz günü “yeni” dönemin “yeni” bakanları açıklanıp Prof. Dr. Ziya Selçuk’un Milli Eğitim Bakanı yapıldığı öğrenilince nedenini biraz anlayabileceğimiz ılık rüzgârlar esmeye başladı ortalıkta, eğitimin dincileştirilmesinden, sistemin keşmekeşe dönmesinden canı yananlar için. 16 yıldır adım adım ders programlarının din odaklı bir çizgiye gelişi, yandaş kadrolaşma, özellikle 2012’deki 4+4+4 darbesiyle şahlanan imamhatipçilik furyasıyla gelen “dindar-kindar” amaçlı insan yetiştirme programı, eğitim iklimine epeyce kara bulutlar indirdi. İktidar kadrolarının pervasız söz ve eylemleriyle canı burnuna gelen laik ve bilimsel eğitim yanlısı Cumhuriyetçi-Atatürkçü-ilerici-liberal-sağ çizgideki yurttaşların içlerine bir ferahlık gelmesini belki bir an için anlamak gerekir. Çünkü cidden çok bunaltıcı bir ortam yaratıldı.

Ama böyle bir atamayla rehavete kapılmak için vakit çok erken. Çünkü…

Gemi azıya almış bir dinci-Osmanlıcı rüzgârın dört bir yanı kuşattığı ortamda, Hüseyin Çelik, Ömer Dinçer gibi AKP ideolojisinin prototipi sayılabilecek kişiliklerle, öyle olmasalar da “otomatiğe bağlanan” “dindar-kindar” fırtınası içinde fazla ses çıkarmadan suyun akışına uyan, bir sürü velvele koparken evrak imzacısı olma işlevlerini layıkıyla tamamlayan Nimet Çubukçu, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz gibi “evet efendimci” figürlerin üstüne “din”le ilgili bakışında ılımlı tutumlarından örnekler verilen Ziya Selçuk’un Milli Eğitim Bakanı yapılması, ev sahibinin baskısı ya da hatırına yenmek zorunda kalınan tatsız tuzsuz yemeklerin üstüne nasıl olduysa en lezzetlisi sunulan kaymaklı kadayıf etkisi yarattı, beri tarafta.  Selçuk’un, göz önünde değilken çok az kimsenin dikkatini çeken, ama bakan olunca şimdi piyasaya sürülen Cumhuriyet-Atatürk çizgisine olumlu bakışı, Gezi sürecine ilişkin yaklaşımı, siyasal İslam’a karşı demokrasi vurgusu gibi öne çıkarılan kimi tutumları üstünden adeta bir bahar havası esmeye başladı.

Böyle olunca 24 Haziran seçimleri sonrası doğan “Külliye” odaklı “yeni”liğin içinde adeta bir kurtarıcı beklentisiyle karşılanan Prof. Selçuk’un kim olduğundan biraz söz etme gereği doğdu ister istemez. Çünkü bizdeki “balık hafızalı”lık da arada bir ve pek yüksünmeden başvurduğumuz biricik özeleştirimizdir.

Toplumu yakından ilgilendiren görevlerin başındaki kişileri, çoğu kez dünya görüşlerinden ayrı tutularak ille de mesleğin içinden gelip gelmediğine göre terazinin “iyi-kötü” kefelerine koyma, ona göre sonuca gitme davranışı çok olur, nedense. Örneğin eğitimin başındaki bir bakan öğretmen kökenliyse sorun yoktur, iyidir! Eğitimci değilse, yani en yakın örneklerden Nabi Avcı gibi iletişimci ya da İsmet Yılmaz gibi denizci, hukukçu filansa, yandık! Oysa bu inanışa uymayan sayısız örnek var eğitim tarihimizde. Cumhuriyetin öncü üç büyük eğitim bakanlarından biri, Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasasının çıkmasında büyük emekleri olan, Millet Mekteplerini yaşama geçiren Mustafa Necati, hukukçudur. Görevde bulunduğu kısa süre içinde açtığı okullar yanında 1933’teki Üniversite Reformunda imzası bulunan Reşit Galip, hekimdir. Millet Mekteplerinin, Eğitmen Kurslarının mimarı, kız ve erkek teknik öğretmen okullarının kurucusu Saffet Arıkan ise subaydır.

Meslekten geliyor olmak, ülke geleceğini aydınlatmaya yarayacak bir dünya görüşüyle kaynaşmamışsa, mesleğin içinden gelmiş olması neyi değiştirir!

Bugünlerde Prof. Dr. Ziya Selçuk’la estirilen bahar havasının gerekçelerinden biri olarak bu söyleniyor: Öğretim görevlisi, öğretmen yetiştiren bir üniversitede akademisyen olması.

Selçuk Kimdir?

Öğretmenliğiyle, akademisyenliğiyle ilgili bir araştırma ya da gözlemimiz yok. Alanının iyi hocalarından olabilir elbette. Konulara yaklaşımı, onları ele alışı, anlatım biçimi… çok iyi olabilir. Bunlar, eğitim sorunlarına/konularına bütüncül yaklaşım, çözümler geliştirmek için avantajdır elbette, iyi değerlendirilirse.

Ancak bizler Ziya Selçuk’u yeni tanıyor, onun eğitimle ilgili neleri yapıp neleri yapmadığını tümden bilmiyor değiliz ki… Bilenler bilir, Sayın Selçuk, mevcut iktidarın ilk Talim Terbiye Kurulu Başkanıdır. Mustafa Necati’nin Bakanlığı sırasında kurulan (1926) ve “eğitimin beyni” olarak bilinen bu birimde 2003-2006 arasında Başkanlık görevini yürüten Selçuk, anımsanacağı gibi o yıllarda “eğitimde devrim”(!) olarak sunulan “müfredat reformu”nun başındaki kişidir. 2005’te ilköğretim, 2006’da da ortaöğretim ders programlarını “ezbercilik bitiyor, yapılandırmacı eğitim geliyor, çoklu zekâ kuramına göre hazırlanıp uygulamaya konacak yeni ders programlarıyla artık araştıran, merak eden, sorgulayan, irdeleyen insan yetiştireceğiz” gibi bir dolu propagandayla piyasaya süren… Bunu da “küreselleşmenin ihtiyaçları” doğrultusunda yapmakla övünen, o süreçte Cumhuriyetin eğitim devrimleri için “Küreselleşmeye demode arabayla gidemeyiz” (Yeni Şafak, 26.09.2018) diyen kişidir.

Gerek Öğretmen Dünyası dergisinin 2005, 2006 ve 2007 yıllarına ait çeşitli sayılarında, gerekse Ulusal Eğitim Derneği yayını olarak çıkan Zeki Sarıhan imzalı Emperyalizm Ulusal Eğitime Meydan Okuyor (Mayıs 2005) ve Hüseyin Canerik imzalı Küreselleşmenin Eğitim Programı (Haziran 2005) adlı kitapçıklarda ayrıntılarıyla belgelendiği gibi, Selçuk, emperyalizmin “küreselleşme” ambalajlı, yeryüzünde Soros eliyle sürdürülen ulus-devlet yıkıcılığının Türkiye ayağını oluşturan türlü “sivil toplum kuruluşları”yla (ya da ünlü NGO’larıyla) el ele, kol kola, AB’den alınan hibeleri yabancı uzmanlara maaş olarak ödeyip “eğitimde devrim”(!) yapan bürokratımızdır!

Selçuk’un başını çektiği ve hatta onun eğitim ayağındaki büyük çabalarıyla 2007 sonbaharında “Avrupa Birliğine girişimizi” Ankara-Kızılay’da 101 pare havai fişek atışıyla kutladığımız günleri de anarak bir küçük ayrıntıya daha değinelim:

2006’da hazırlanan ortaöğretim ders programlarından biri olan; ne amaçla bölündüğü hâlâ bilinmeyen, geçen yıl ve bu kez yeniden neden birleştirildiği de bilinmeyen Türk Dili ve Edebiyatı derslerinin Türk Edebiyatı ve Türk Dili programlarını hazırlayan ekibin, gündüzleri programlar için, geceleri de aynı derslerin kitaplarını yeni döneme yetiştirmek için nasıl yoğun mesai harcadıklarını, okullar açıldığında da yasal gereklilikleri tamamlanmadan, ayrıca başka yayınevlerinin hazırlamasına fırsat verilmeden piyasaya sürülen bu kitaplarla kaldırılan hasadın hesabı o günden bugüne verilmeden, en azından bir özeleştiri bile yapılmadan, Selçuk’la ilgili olumlu değerlendirmeler gerçekçi olmaz.

Verilmek İstenen Mesaj Ne Olabilir?

Elbette o yıllardan bu yana köprünün altından çok sular aktı. Okullardan Atatürk köşelerinin kaldırılmasını, “sınıfların duvarlarından o resimlerin indirilmesini” üyelik koşullarına ekleyen Avrupa Birliği fırtınası dindi. Küreselleşmenin uygarlaşmak için tek seçenek olduğunu ekranlardan, gazete köşelerinden toplumun beynine boca eden iç’li – dış’lı koronun sesi kesildi; o dalganın kuramcılarıyla avukatları bile yalanlarını itirafa durdular bir süredir. Yani takke düştü, kel göründü ve halkımızın AB ile ABD’ye bakışında ibrenin yönü değişti.

Durum böyleyken, var olan toplumsal iklimde, liberal eğilimleri ağır basan yeni Bakan üzerinden içeriye-dışarıya verilmek istenen mesaj ne olabilir?

Bir daha vurgulayalım      Kabul, Selçuk, iktidarın yarattığı İslâmcı imajla birebir örtüşen bir kişilik değildir. Ama en az bir o kadar göz ardı edilmemesi gereken bir olgu daha var ki, o da iktidarın özelleştirmeci yanıdır. 2002’lerde genel eğitim içindeki payı %2-3 dolaylarında olan özel okulların payı bugün %15’leri bulmuştur. Özellikle 4+4+4 yasasıyla “kolej” ambalajlı özel okullar hızlı bir artışa geçti ve bu artış, hızını kesmiş değil. Sayın Selçuk’un, sıkı kadrolaşmayla konumlanışını tamamlamış din odaklı içerik yapılanmasına yeni ayarlar vermek için değil, neredeyse başıboş yürüyen ve bir anda şişen özelleştirmeye daha planlı programlı bir düzen vermek için tercih edildiği kanısındayız. Buna, 16 yıldır liyakat yoksunu kadrolar elinde yerlerde sürünen eğitimi, bundan böyle, dünyadaki gelişmeleri yakından izleyen, öncekiler gibi İslamcı kimlik taşımayan, üstelik mesleğin içinden gelen bir bakan eliyle yürütüleceği izlenimi yaratma amacını ekleyebiliriz. Çünkü seçmenleri de içinde olmak üzere iktidara yönelen eleştirilerin başında eğitimdeki çöküş vardır.

Dileriz yanılırız, ama unutulmasın ki uzun süredir zaten evrak imzalamaktan öte yetkileri olmayan, bir gün sonra bile yukarıdan gelen hangi kararla karşı karşıya kalacaklarını kendileri de bilmeyen bakan örneklerini gördükten sonra, üstelik bütün yetkilerin tek kişide toplandığı bir sistem kurgusu içinde, bütün alanlarda olduğu gibi, eğitimde de bugüne kadar izlenen politikalardan farklı bir uygulama beklemek, boş bir avunma olur.

Bu metinle Sayın Selçuk’un geçmişteki uygulamalarından örnekler vererek bellekleri tazeleme gereği duyduk. Daha fazla bilgi için yazının başında sözü edilen kaynakların da içinde bulunduğu yayınlara bakılabilir. Sayın Selçuk, her şeye karşın, yine de bizleri şaşırtacak işler yapar mı?…  Bekleyip göreceğiz.
===================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneğinin genel başkanı ama bu sanını (unvanını) Derneği adına yazdığı makalesinde bile kullanmayan alçakgönüllü bir insan Sayın Nazım Mutlu’dan bu önemli yazıyı paylaşıyoruz… Sayın Mutlu, bizim de sürdürümcüsü (abonesi) olduğumuz 36 yıllık dergi (kurucusu Sn. Zeki Sarıhan dostumuz..) Öğretmen Dünyasının da yükünü omuzluyor son yıllarda..

Eğitim politikalarında gericileştirme – dincileştirme ve sonunda baklayı ağzından çıkaran Erdoğan’ın itirafıyla “DİNDAR ve KİNDAR”, “dinini ve kinini eksik etmeyen” kuşaklar yetiştirmek, AKP’nin en temel stratejilerinden bir olagelmiştir 16 yıldır.

  • Denebilir ki, ekonomi ile atbaşı giden, belki daha da ağır yıkım ulusal eğitimde yaşanmaktadır.

Zorla imamhatipleştirme, “4+4+4” denen dünyada örneği olmayan ucube sistemin dayatılması, tüm üniversite öncesi okullarda yetişek (müfredat) ile oynanarak ağır dinci içerik yükleme..
Liselere ve üniversiteye geçişte sınavlarda yaygın hileler ve sistemi alt üst etme;
Eğitimi dincileştirip – gericileştirerek yandaşları pekiştirme (tahkim, konsolidasyon) sürdürülürken, bu kuşatmadan kurtulmak isteyen laik – çağdaş kesimin salt özel okullar seçeneğine mahkum edilmesi ve bu yolla eğitimde ciddi oranda dolaylı özelleş(tir)me..

Ve Uluslararası PISA yarışmalarında dibe vurma, üniversitelerin de gerile(til)mesi..

16 yılda bilerek ve isteyerek özellikle yükseköğrenimde olmak üzere ve öncesinde öğrenci yurdu gereksinimini karşılamayarak çocukları – gençleri tarikat / cemaat yurtlarına ve medreselerine.. teslim etmek..

Ama TOKİ ve beton sektörüyle 15 yılda 500 milyar Dolar serveti betona gömerek 2,2 milyon dolayında giderek lüksleşen konut fazlası yaratmak!

Bu yapılanların 1/1000’i vatana ihanet suçunun içini doldurabilir..

Sitemizde bu gün (17.7.18) Sayın Ayşe Kulin’in partili CB Erdoğan’a eğitim temalı açık mektubunu da yayınladık..

Bizlerin karşıtlığı (muhalefeti), tüm bilimsel dayanaklarına karşın, AKP = Erdoğan açısından bir değer taşımayabilir; görüyoruz ki taşımıyor da.. “4+4+4” ucubesi TBMM’de anamuhalefet CHP milletvekilleri dövülerek – tartaklanarak.. sopa zoruyla geçirildi.. Utanç belgeleri bunlar..

Ne var ki; bir de yaşananların öğrettiği acı gerçekler olmalı. AKP = Erdoğan‘ın hiç olmazsa onlardan ders çıkarmalarını diliyor ve hala umuyoruz..  Tersi durumda, genç kuşakları Küreselleşme cangılında rekabet edemeyecek bir Türkiye’de Erdoğan Sultan / İmparator  / Başkan ve de Halife… olsa ne yazar, olmasa ne yazar.. Elde kalan kağıttan kaplan ise.. Ülke içten işgal edilmiş ve tam sömürgeleştirilmiş ise, Osmanlı’nın son onyıllarında olduğu gibi..

Sevgi ve saygı ile. 17 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

 

24 Kasım Öğretmenler günü… Başöğretmen ATATÜRK’e şükranla


Dostlar,

“Kurtuluş” tan sonra sırai hiç de daha az zorlu olmayan “Kuruluş” taydı.
Osmanlı saltanatı, özellikle Anadolu’da, özellikle tarıma bağlı Reaya’yı
(köylü, toprak kölesi) eğitim bakımında çok ağır biçimde ihmal etmişti.
Reaya’nın oğlu – kızı da reya oğlu – kızı olarak yaşamını sürdürmeye tutsaktı. Neredeyse katı bir kastik yapılanma kurulmuş ve “sınıf atlamak” engellenmişti.

İnsanlık tarihinin en görkemli devrimlerinden olan Anadolu Türk – Atatürk Devrimi ile  Cumhuriyet’e geçildiğinde (29 Ekim 1923) eldeki insan malzemesi nitelik olarak olağanüstü geri idi. Okuma oranı erkeklerde en çok % 7 idi. Yazabilenler bunun da gerisindeydi. Kadınlarda ise nerdeyse sıfıra yakındı bu oranlar.

Olağanüstü bir durum / sorunla yüzyüze idi Anadou İhtilali’nin kahramanları.
Olağanüstü sorunlar olağan yöntem ve araçlarla çözülemeyeceğine göre,
bir üst katmandan bakarak makro kavrayışla olağan dışı çözümler üretilmeliydi.

Öncelikle, yaygın halk kitleleri hiç olmazsa okuyabilmeli idi.
Adını yazıp imza atabilmeliydi, tanık huzurunda kendisine okunanı parmağını basarak onamak yerine..

Ancak çooook karmaşık Arap abecesi (alfabesi) harfleriyle yazılmaya zorlanan Türkçe yazı dilini “sökmek”, Türkçe’nin doğasına, semantiğine, fonetiğine uygun düşmediğinden öğrenilmesi – öğretilmesi büyük güçlük içeriyor ve zaman alıyordu.

Önce büyük ve köktenci bir devrimci kararlılıkla Harf Devrimi yapıldı, Latin harflerine dayalı yeni Türk abecesi benimsendi.. Sonra MİLLET MEKTEPLERİ açılarak okuma – yazma seferberliği başladı.

Devrimin kahraman – şanlı ve dahi önderi bu kez, yine insanlık tarihinde benzeri olmayan bir davranış sergilemekte idi :

– O, Yüce Atatürk, bu kez milletinin – ulusunun Başöğretmeniydi..
Sarayburnu’nda, Kayseri’de… yurdun pek çok yerinde kara tahta başında abece öğreten bir öğretmendi.. İnanılmayacak ölçüde kısa sürede çok sayıda Türk insanı yeni Latin harfli Türk abecesi ile okuma – yazma öğrenmişti, örenmeyi sürdürüyordu..

Bir Ulusal Seferberlik daha başarılmıştı görkemli bir çaba ile..

**********

Ulusunun Başöğretmeni,
Millet Mektepleri Başöğretmeni
Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya şükranla…

  • “Öğretmenler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Abece tanıtımı,
İnönü ile Kayseri’de, 20.9.1938

 

Sevgi ve saygı ile.
24.11.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Mustafa Necati’yi ve Türk eğitimi için  şehit düşen öğretmenlerimizi anarak; öğretmen İlhan Berk ‘den.

“1919

Ben dünyaya bir idare lambası altında geldim
Yeryüzü Birinci Dünya Harbi’ni yaşıyordu
Başımın üstünde mendil boyunda bulutlar vardı

Yunan Harbi’nde yanan şehirlerimizi bir dağdan seyrettim
O çadır çadır insanları askerleri esirleri
Arkalarında bir gömlekle kaçan halkımızı
İlk topu ilk tayyareyi gördüm
Anam kardeşim ve ben ayaktaydık
Kapanık dükkânlarıyla çarşılarımıza yağmur yağıyordu
Her sınıf insanıyla şehrim dağlara taşınmıştı
O yangından nehirlerimiz dağlarımız ve çeşmelerimiz kurtuldular

Yanmış ve yakılmış şehrimize bir akşam üzeri askerlerimiz girdi
Kursaklarında bir parça ekmekle insanlar ayaktaydı
O gün dünyayı ve insanları tanıdım
O gün ayağımın dibindeki şehirden ağlamayı öğrendim

İlhan Berk
(Balıkesir Necati Bey Öğretmen Okulu mezunu)

ATATÜRK’Ü ANLAMAK ve TAMAMLAMAK / Understanding and Completing Ataturk / Prof. Dr. Cavit Othan Tütengil

ATATURK’u_anlamak_ve _tamamlamak_Cavit_Orhan_Tutengil_1975