Etiket arşivi: MÜSİAD

Yine patlama, yine iş cinayeti, yine katliam; Sakarya Hendek’te havai fişek fabrikasında büyük patlama

Yine patlama, yine iş cinayeti, yine katliam; Sakarya Hendek’te havai fişek fabrikasında büyük patlama

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve TTB İşçi Sağlığı İşyeri Hekimliği Kolu, Sakarya Hendek’teki Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda 3 Temmuz günü meydana gelen patlamayla ilgili açıklama yaptı.

Açıklamada, patlamanın fabrikada son 11 yılda meydana gelen 7. kaza olduğuna dikkat çekilerek, Hükümetin bu patlamalardan sonra fabrikada yapılması gereken denetlemelerin yapılıp yapılmadığını kamuoyuna açıklaması gerektiği belirtildi. Açıklamada ayrıca, işletmenin işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili bilgilerinin de kamuoyu ile paylaşılması istendi. Açıklamanın tam metni şöyle (05.07.2020) :
https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=fef9b464-beac-11ea-9489-8d3047d5562f

Yine Patlama, Yine İş Cinayeti, Yine Katliam;
Sakarya Hendek’te Havai Fişek Fabrikasında Büyük Patlama

Sakarya Hendek’te bulunan havai fişek fabrikasında 3 Temmuz 2020 tarihinde gerçekleşen patlamada bu gün itibarıyla 7 işçi yaşamını yitirmiş, 118 işçi de yaralanmıştır. Yaşamını yitiren işçilerin yakınlarına başsağlığı, yaralanan işçilere de acil şifalar diliyoruz.

Bu patlama; MÜSİAD Sakarya Şube Başkanı Yaşar Coşkun’un sahibi olduğu Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda son 11 yılda kayıtlara geçen 7. kazadır. Toplamda 7 işçinin yaşamını yitirdiği, 59 işçinin yaralandığı 6 kazadan ders alınmamış, yedincisi göstere göstere gelmiştir. Aynı zamanda patlama sonucu çevreye yayılan zehirli gazlar, çevreyi de kirleterek, büyük bir toplum sağlığı sorunu oluşturmaktadır. Bu patlama da Soma, Ermenek, Kozlu gibi ‘geliyorum’ diyen iş cinayetidir. İşçileri koruyamayan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıktığından bu yana, artık iş cinayetleri toplu katliamlara dönüşmüştür. Bu yasaya bağlı çıkartılan yönetmeliklerin uygulanıp uygulanmadığı bile denetlenmemektedir.

Süreç şeffaf olarak yürütülmelidir

Onbir yılda yaşanan 7 kaza hepimizi endişelendirmektedir. Hükümet bu endişeleri gidermeli, bu işletmede son 6 patlama sonrası yapılması gereken denetlemeleri kamuoyuna açıklamalıdır. Bu kapsamda;

  • Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın son 6 patlama sonrası yaptığı denetim raporları,
  • İşletmede olması gereken “Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesine İlişkin Belgeler”,
  • İşletmenin “Büyük Kaza Senaryoları”,
  • İşletmenin “Acil Durum Planları”,
  • İşletmenin “Risk Değerlendirme Dokümanları”

kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Ayrıca önceki patlamalar sonucunda işletmeye verilen cezalar ve uyarılar kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Önemli bir soru da önceki kazalar sonucunda üretime başlama izinleri kimlerin onayı ile verilmiştir. Tüm bu sorular ivedilikle yanıtlanmalıdır.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıkarıldıktan sonra iş cinayetleri artarak sümektedir. Bu yasanın, işçilerin sağlığı ve güvenliği öncelenerek çıkartılmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yasa sermayenin çıkarları ve güvenliği öncelenerek çıkartılmıştır. İşletmelerin, TTB, TMMOB gibi meslek örgütlerinin ve sendikaların denetlemesine olanak tanınmamıştır. İktidarın bugüne kadar gelen politikasıyla işçi, toplum ve çevre sağlığını tehdit eden kazaların azalması mümkün değildir.

İşletmenin işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili bilgileri kamuoyu ile paylaşılmalıdır

Bu nedenle;

  • Bu işletmede, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı var mıdır?  Ne tür çalışmalar yapmışlardır?
  • İşçilerin sağlık gözetimleri yapılmakta mıdır?
  • Çalışan işçilerin hangi risklerle karşı karşıya olduğu tespit edilip işçiler eğitilip, uyarılmışlar mıdır?
  • Daha önceki kazalardan dolayı nasıl sağlık ve güvenlik tedbirleri alınmıştır?
  • Havai fişek üretminde kullanılan kimyasal maddelerin yaratacağı tehlikeler değerlendirilmiş midir?
  • Üretilen malzemelerin depolanması için nasıl bir planlama yapılmıştır?
  • Üretilen malzemenin depolandığı yerler için, kazaların önlenebilmesi açısından, ne tür tedbirler planlanmıştır?

Hükümet, bu konularda kamuoyunu aydınlatmalı, Türk Tabipleri Birliği’nin ve Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği’nin bu işletmeye girerek bu konudaki çalışmaları denetlemesine izin vermelidir.

Yasalar Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası işvereninin, bu katliamda birinci dereceden sorumlu olduğunu belirtmesine rağmen, bu katliamda başka sorumlular bulunup yargılanacağı kaygılarını da birlikte getirmektedir. Şimdiden fabrika patronu dururken, fabrika sorumlu müdürü ve 2 ustabaşının gözaltına alınması bu kaygıları artırmaktadır.

Yaşamını yitiren işçilerin ailelerine yeniden başsağlığı, yaralanan işçilere de acil şifalar dilerken, TTB olarak bu katliamın sorumlularının yargılanmasını talep ediyor ve sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.

TTB Merkez Konseyi
TTB İşçi Sağlığı İşyeri Hekimliği Kolu

Enflasyonla topyekûn mücadele aldatmacası

Enflasyonla topyekûn mücadele aldatmacası

17/10/2018, www.sol.org.tr 

Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programının patronlar dışında kimseye yararı yok. Dahası; böyle saçma yöntemlerle enflasyon düşmez.

Devlet erkanı ile anlı şanlı sanayicilerimizin yaymaya çalıştığı olumlu havanın cazibesine kapılmayalım.

Soyguna yeni bir ad buldular sadece!…

Berat Albayrak’ın 9 Ekim günü Programı tanıtırken söylediklerini anımsayalım:

YEP ile piyasaların beklentilerini büyük ölçüde karşıladık, şimdi bir adım ötesine geçiyoruz; …yatırımcının güvenini sağlayacağız… piyasaları rahatlatıyoruz… girdi maliyetlerini düşürüyoruz… fiyat hareketlerinin firmaları zora sokmaması için, işsizliğin artmaması için neler yapabileceğimizi çalıştık… KDV iadesi sürecini hızlandırıyoruz… stopajları, bankaların zorunlu karşılık oranlarını düşürdük… teminat yöntemine esneklik, fonlama ihtiyacına ek ihale olanağı getirdik…

Zaten yıllardır bu işleri yapıyorlar. Ama Albayrak öyle bir anlatıyor ki sanırsınız seferberlik ilan edildi, kutsal bir amaç uğruna cihada gidiliyor:

“… bu öyle bir mücadele ki sonunda tüm Türkiye kazanacak… Türkiye’nin en güçlü, en yaygın markaları ve ürünleri, bankalarımız… cesur müteşebbislerimiz, ben de varım diyerek bu duruşu gösterdi… 81 milyon omuz verecek…”

Programı, holdinglerin patronları, odaları, dernekleri de heyecanla karşıladı. Hepsi sorumluluklarının bilincinde olduklarını; üzerlerine düşeni eksiksiz, azimle yerine getirmeye devam edeceklerini; ellerini taşın altına koymaktan çekinmeyeceklerini söyledi.

Mesaj yarışında birincilik açık arayla MÜSİAD’ın olmalı: “… hedefimiz büyük ve meselemiz Türkiye’dir… bizlere şüheda kanıyla emanet edilmiş bu topraklar memleketimizdir… ama azimli ama inatçı girişelim bu seferberliğe.”

Bu kadar gürültü, ürünlerimizi satarken %10 indirim yapacağız dedikleri için koparılıyor.

Fiyatı ya da hesaplama yöntemi kamu otoritelerince belirlenen elektrik, doğalgaz, petrol ve benzerleri dışında kalan; her mağazada, her mahallede farklı fiyatlarla görmeyi kanıksadığımız ürünlerin üzerine “enflasyonla topyekûn mücadele kampanyasını destekliyorum” yazılı bir kağıt yapıştırdınız mı kampanyaya katılmış oluyorsunuz. Bu kadar kolay; tek eksiği, içerikten yoksun oluşu.

Belirli bir fiyatı olmayan üründe istediğiniz kadar indirim yaptım deyin. AVM’lerin vitrinleri, %90’lara varan indirim reklamlarıyla dolu.

Konutta da böyle bir kampanyaya girişmişlerdi; sonu hüsran oldu. TÜİK’in Ağustos ayı satış istatistiklerine göre konut satışları bir önceki yılın aynı ayına oranla %12,5 daraldı; kredili satışlar %67 oranında geriledi. Oysa bankalara faiz oranlarında indirim yapmaları için direktifler vermişlerdi.

Benzer bir sonuç alacakları konusunda hiç kuşkunuz olmasın.

Soyguna yeni bir ad buldular demiştik. Albayrak’ın söylediklerini yukarıdaki sırayla gözden geçirip işaretlerini arayalım:

YEP, patronlara sağlanacak çıkarların listesi gibi bir belge. Çok konuşuldu, onu geçelim.

Girdi maliyetlerinin düşürülmesi denildiğinde aklımıza hep ücretlerin baskılanması gelir. Sermaye sınıfının gözünde emek, katlanmak zorunda oldukları yük anlamı taşır. Bu nedenle de olabildiğince azaltmaya çalışırlar.

Albayrak, işsizlikle mücadele etmek için neler yapabileceklerini çalıştıklarını söyledi. Boşuna çalışmışlar, geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz: Palazlanıp daha çok işçi çalıştırsınlar diye işsizlik fonunun milyarlarca lirasını daha patronlara dağıttınız mı işsizlikle mücadele etmiş oluyorsunuz.

Patronlar, yıllardır KDV iadelerinin geç ödenmesinden yakınıyor. Devletten milyarlarca lira alacakları varken borç almak zorunda kaldıklarını söylüyorlar. Bu dertlerini çözmek amacıyla Nisan ayında Meclise sunulan bir torba yasa tasarısına bir madde konulmuştu. Yaklaşık 80 milyar lira nakit ödenmesi gerektiği dikkate alınarak Genel Kurulda çıkarıldı.

Ellerini taşın altına sokmalarının mükafatı olarak 80 milyar liralarına kavuşacaklar.

Şu KDV iadesi konusuna biraz yakından baksak iyi olacak. Durum kabaca şöyle: Patronlar yatırım yaptıklarında, ticaret amacıyla mal aldıklarında, eğer teşviklerden yararlandırılmamışlarsa, herkes gibi KDV ödüyorlar. Ama aynı zamanda sattıkları mal ve hizmetler karşılığında KDV tahsil ediyorlar. Belirli dönemlerde düzenledikleri beyannamelerine aldıkları ve ödedikleri tutarları yazıp mahsup ediyorlar. Eğer ödedikleri daha çok ise, devlette alacakları kalıyor. Yakındıkları konunun özeti bu.

Bankalar konusuna gelelim. Kredi faizlerini ucuzlatmaları için bankalara çok baskı yaptılar. Devlet bankaları mecburen boyun eğdi ama bilançoları bozuldu. İşsizlik Fonundan gizlice 11 milyar lira aktarıp sorunu şimdilik ötelediler.

Özel bankalara, zorunlu karşılık oranlarını düşürerek, teminat oranlarını esneterek, yeni olanaklar tanısalar da onlara sözleri pek geçmedi. Piyasada işler fermanlarla yürümüyor. Üstelik onların da derdi çok: Bilançoları bozuk, derecelendirme kuruluşları güvensiz buluyor ve derecelerini düşürüyor.

  • Ellerinde ekonomiye diledikleri gibi müdahale edebilecek araçları kalmadı, her şeyi sattılar.

Bu yüzden gözlerini İş Bankası’na diktiler. Her şeyi özelleştiren bir anlayış, birdenbire İş Bankası’nı kamulaştırma sevdasına düştü.

Onu da yok edecekler.

Rifat Serdaroglu : ALIN SİZE İSTİKRAR

Rifat Serdaroglu : ALIN SİZE İSTİKRAR

Türk İşadamları, alanlarında çok başarılı kişilerdir.
Özellikle yurtdışındaki rakipleri ile yarışıp, kendilerini kabul ettirmişler ve tüm dünyada başarılı işlere imza atmışlar ve yatırımlar yapmışlardır.
Bugün toplam istihdam içinde Kamu’nun payı %13, Türk Özel Sektörünün payı ise %87’dir. Adları ister TÜSİAD, ister MÜSİAD, ister TUSKON, ister GİAD olsun
bu başarı tüm Türk Özel Sektörünündür…

Türk Özel Sektörünün başarılı olmasındaki en önemli etken
“Demokratik ortamın devamlılığıdır.”

Hukuk Devleti, Uluslararası Hukuk kurallarının geçerli olması, Devletin herkese
eşit davranması, şeffaflık ve dürüstlük, demokratik ortamın olmazsa olmazlarıdır.

Eğer demokratik bir ülkede, işadamları bu gerçekleri görmezden gelir,
demokratik ortama sahip çıkmayıp “İSTİKRAR” dedikleri geçici gerekçenin
ardına sığınırlarsa, en yakın zamanda hem istikrarı hem de tüm kazanımlarını yitirirler…

Dönemin Başbakanı, televizyon canlı yayınında TÜSİAD yöneticilerine açıkça hakaret etti!
Dönemin Başbakanı, birkaç ay önce başarılı işadamları dediği TUSKON üyelerini,
şimdi paralelci- vatan haini etti!
Dönemin Başbakanı, kendisine biat etmeyen MUSİAD üyelerini de teker-teker
piyasadan sildirdi!

İran’da Humeyni ile başlayan “İslam Devleti” uygulamalarında,
bir Molla

“Şu kişinin malının-mülkünün-parasının elinden alınması uygundur..”

diye bir fetva verdiğinde, hoop o mallar ve yılların emeği Molla’nın cebine akar ve
kimse itiraz edemezdi! İtiraz etmeye yeltenenin kellesi alınırdı!

Modern Türkiye’nin AKP iktidarında, İran’lı Molla’nın yaptığı,
1 İktidar Savcısı – 1 İktidar Sulh Ceza Yargıcı ile yapılır hale geldi.
Yatıyorsunuz, şirketleriniz-fabrikalarınız var, sabah kalkınca bir bakıyorsunuz
tüm varlığınız kayyım denen iktidarın adamlarının eline geçmiş!

Dün devletin malı olan bir televizyon, kimsenin haberi olmadan, ihale açılmadan
bugün elin Arabının oluvermiş.
Ne mal güvenliği, ne can güvenliği ne de özgürlük kalmış…

Acaba değerli işadamlarının ve onların örgütlerinin istedikleri istikrar bu mu?
Türk işadamları akıllı da, Türkiye’de yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcılar aptal mı?
Türkiye’de Hukuk Devleti ilkesinin dama atıldığını görmüyorlar mı?

Yalnızca haber yaptıkları için, gazetecilerin zindana atıldıklarını görmüyorlar mı?

AKP İktidarının, kendisine biat etmeyen kişilerin mallarına hukuksuz olarak
el koyduğunu yabancı yatırımcılar bilmiyorlar mı?

Şimdi bana söyler misiniz?
Yabancı yatırımcı böyle bir ülkeye niçin gelsin? Parasını burada neden tutsun?

Yıllardır AKP’ye oy vermenin gerekçesi olarak gösterilen istikrar ne âlemde?
Türkiye’de şu an istikrar var mı?

Kentler, kasabalar birer savaş alanı haline dönmedi mi?
Kentler, mahalleler birer bomba-silah deposu haline getirilmedi mi?
Vatan evlâtları her gün şehit olmuyor mu?
İnsanlar günlerce evlerinde aç-susuz bırakılmıyor mu?
Türk Devleti sınırlarına hâkim mi?
Türk Devleti sokaklarına hâkim mi?
Ekonomik durgunluk had safhaya varmadı mı?
Rusya-İran-Suriye-Irak-Mısır-Libya-Tunus ile ilişkilerimizin koptuğu bilinmiyor mu?
Bu komşu devletlerle iş yapan işadamlarımız, AKP İktidarı sayesinde batmadılar mı?

Bu mu istikrar? Bu mu AKP’ye oy vermenin gerekçesi? Ha bu mu?
Eğer buysa, buyrun alın size nur topu gibi istikrar…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
10 Aralık 2015
Rifat Serdaroğlu

*****

Teşekkürler Sayın Serdaroğlu..
Yürekli ve çıplak Türkiye fotoğrafları..
Tarihe not düşmeler..

Dileriz Ulusumuz acı gerçekleri çoook gecikmeden algılasın..
Sonuna dek deneme – yanlmaya kalırsa işimiz yaş..
Dibe vurup çommayı beklerken boynunu kırıp kalmak da var..

Sevgi ve saygı ile.
10 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den, Başbakan Erdoğan’a Sert Yanıt..

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den, Başbakan Erdoğan’a Sert Yanıt..

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ın MÜSİAD Genel Kurulu’nda kendisine yönelik sözlerine yazılı açıklama yaparak cevap verdi. Bahçeli,

“Partimizi kandan beslenmekle, şehit cenazelerinin gelmesini arzu etmekle utanmaksızın itham eden Başbakan Erdoğan, akan her kandan, toprak olan
her şehidimizden, bir uzvunu yitiren her gazimizden sorumlu olduğunu iyi bilmesi gerekmektedir. Başbakan Erdoğan, İmralı canisiyle yaptığı pazarlıkların,
verdiği tavizlerin ve bahşettiği ödüllerin neticesinde kontrolden çıkmış,
dengeyi kaybetmiş, vicdanını karartmıştır.” dedi.

Bahçeli, “Her yönüyle hezeyanlara batan, iftiralara çakılan ve dedikodulara gömülen bir ruh halinin nafile çırpınışlarından başka bir anlama gelmemiştir. Siyasetin bu yüz karası şahsiyeti, Türkiye’yi PKK’ya teslim etmek ve bölücülüğün önündeki pürüzleri kaldırmak için tüm imkan ve kaynaklarıyla harekete geçmiştir. Bölücü terör örgütünün Türk milletine meydan okuması, tehditlerle Türkiye’ye yol haritası çizmeye kalkışması Başbakan’ın umurunda bile olmamış, milli onur aklının ucuna dahi gelmemiştir. Zira Başbakan tercih ve tarafını belirlemiş, nerede durduğunu, kim ya da kimlerle işbirliği ve eylem birlikteliği halinde olduğunu çoktan açık etmiştir.Başbakan Erdoğan, İmralı canisiyle yaptığı pazarlıkların, verdiği tavizlerin ve bahşettiği ödüllerin neticesinde kontrolden çıkmış, dengeyi kaybetmiş, vicdanını karartmıştır.” dedi.

‘AL-VER’ SÜRECİNE GÖRE ŞEKİLLENEN İHANET MÜZAKERELERİ…

Bahçeli, “Türkiye’yi Kandil’deki ölüm elçilerinin insafına terk etmiş, çözüm süreci sözleriyle Türk milletinin kanına girenlerle helalleşme ve bayramlaşma arayışında olacak kadar da küçülmüştür. Ne marazi bir durumdur ki, Başbakan Erdoğan, PKK’nın aşama aşama psikolojik ve stratejik üstünlük kazanmasına sessiz kalmış, hatta bunu özendirerek üstü kapalı şekilde teröristlerin arkasındaki destekçilerden birisi olarak sivrilmiştir. PKK’nın sözde geri çekilmesiyle ilgili kararından sonra hükümet cenahından gelen açıklamalar, aziz milletimizi aldatmaya dayalı sefil görüşler Başbakan ve İmralı canisi arasındaki uzlaşmanın, ‘Al-Ver’ sürecine göre şekillenen ihanet müzakerelerinin etaplar halinde gerçekleştirildiğini göstermiştir. Bölücü terör örgütünün toparlanması, daha büyük eylemlerin icrası için güç toplama beklentisi Başbakan ve hükümeti tarafından yeni bir dönemin başlangıcı olarak sunulmuş, zillet ve rezaletler umut olarak takdim edilmiştir. PKK’lı militanlar Türkiye’nin her tarafına konuşlanmışken ve militanların kaçının sınırlarımızdan çıkıp gideceği ve üstelik
suça bulaşmış, kan dökmüş ve can almış olanların sayısı bilinmezken iddia edilen
geri çekilmenin sevinçle karşılanması eğer şuursuzluk hali değilse, gaflet ve ihanetin ileri boyutundan başka bir anlama gelmeyecektir.” dedi.

“TOPRAK OLAN HER ŞEHİDİMİZDEN ORUMLU OLDUĞUNU İYİ BİLMESİ GEREKMEKTEDİR”

Bahçeli, “Başbakan Erdoğan’ın İmralı canisi ve çetesinin hain niyetlerine karşı itiraz etmemesi, ülkemizin bir bölgesini sözde ‘Kuzey Kürdistan’ olarak tanımlanmasından rahatsızlık duymaması esasen her şeyi gün yüzüne çıkarmıştır. PKK’nın bölücü heves ve hedefleri Başbakan için makul ve meşru görülür olmuştur. Bu esir edilmiş, dağılmış ve işgal olmuş anlayışa göre, Türkiye’nin felakete sürüklenmesi önemsiz, değersiz ve ciddiyetsiz bir hüsnü kuruntundan ibarettir. Buna karşılık Başbakan’ın, Milliyetçi Hareket Partisi’ne saldırmaktan, asılsız suçlama ve isnatlarla karalamaktan zevk duyan bir tavır içinde bocalaması, kendisinin PKK sözcülüğüne soyunduğunu açıkça ispatlamaktadır.

Partimizi kandan beslenmekle, şehit cenazelerinin gelmesini arzu etmekle utanmaksızın itham eden Başbakan Erdoğan, akan her kandan, toprak olan her şehidimizden,
bir uzvunu yitiren her gazimizden sorumlu olduğunu iyi bilmesi gerekmektedir. Düşmanla masaya oturanların, katillerle sözde barış ve çözüm konuşanların
gerçek yüzleri elbette anlaşılacak ve maskeleri de önünde sonunda düşecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni başka parti ya da oluşumlarla yan yana gösterebilecek kadar doğruluktan ve dürüstlükten uzaklaşan Başbakan Erdoğan, asıl kendisinin PKK’nın stepnesi, yedeği ve kuyruğu olduğunu bir an olsun unutmaması en samimi tavsiyemiz olacaktır. Kandil’de, İmralı’da ve batı başkentlerinde ipliği pazara çıkanlar, günahla yolu kesişenler, kanlı projelere yardım ve yataklık yapanlar Milliyetçi Hareket Partisi’nin yalnızca büyük Türk milletinin yanında ve menfaatlerinin peşinde olduğunu göremeyecekler, görseler de kötülüğün hizmetine girmiş dilleri bunu itiraf edemeyecektir. Bu itibarla Başbakan Erdoğan’ın MÜSİAD Genel Kurulunda partimizi hedefine alan temelsiz ve kirli sözlerinin hiçbir karşılığı, inandırıcılığı yoktur ve olmayacaktır.” dedi.

Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.

DOLAR MİLYARDERİ SAYISINDA DÜNYADA 6. yız : Vahim Tablonun Anatomisi

Dostlar,

Sayın Prof. Ali Ercan hocamızın nefis bir irdelemesini paylaşmak istiyoruz.

Biz de Ankara Üniv. Tıp Fakültesi’nde Sağlık Ekonomisi, KüreselleşTİRme,
Sağlığın Sosyo-Ekonomik-Ekinsel Belirteçleri, Sosyal Tıp, Nüfus Planlaması … gibi derslerimizde benzer verileri işliyoruz. Sağlık – YOKSULLAŞTIRMA arasındaki neden-sonuç ilişkilerine değiniyoruz.

Sayın Ercan’ın ülkemizdeki bu olağanüstü bozuk gelir dağılımı ve kokuşma (corruption) tablosunu küresel finans sistemine tam eklemlenmemize bağlamasına ek olarak 5 noktada katkımızı dikkatinize sunmak isteriz :

1. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, 4.3.13 günü (dün) basın açıklamasında ülkemizin 13 bin $ / kişi / yıl ulusal gelir rakamını aşmak üzere olduğunu ve
dünyanın Zenginler Kulübüne katılacağımızı muştuladı (!).. Acı acı gülümsedik..

2. 1950’lerde DP Başbakanı Adnan Menderes, “Her mahallede 1 miyoner yaratacağız!” buyurmuşlardı. Soylu (necip) halkımız umutlanmış ve “O milyoner
ben olur muyum?” ham hayaline kapılmıştı. Ülkeye Utarit’ten, Neptün’den..
karşılıksız kaynak yağmayacağına göre, aslında Menderes, “Mahalle halkını yoksullaştıracak; bir adamımızı milyoner edeceğiz!” demek istemişti.
Öyle de oldu.. Ülkemizde gelir dağılımı giderek adaletsizleşmeye başladı..
Menderes ekonomiyi batırdı ve IMF’den fahiş borçlar aldı çok ağır bedellerle..

3. 80+ milyon nüfuslu ülkemizde en varlıklı 100 (yüz) seçkin (Elit!) 95 milyar $ servete sahip. Geçtiğimz yıl yaklaşık 800 milyar $ toplam ulusal gelir sağlandı (GSMH).
Bu rakamın % 12’sinin, ya da 8’de 1’inin en varsıl (zengin) 100 Türk’ün (Homo eliticus) kasasında olduğu anlaşılıyor.. 100 seçkinin tepedeki 35’i ise Dolar Milyarderi.
Bu 35 “Homo Supraeliticus” ise 55+ milyar $ servete sahip. Ulusal gelirin %7’sini
35 “Türk büyüğü” yönetmekte.

4. BM Kalkınma Programı (UNDP) verilerine göre; 1996’da 358 olan $ milyarderi sayısı 2012’de 1230 oldu! Bunların servetlerinin toplamı, yeryüzü nüfusunun
yoksul yarısının yıllık gelirleri toplamına eşit!

1 dolar milyarderi = 1 Milyon yoksul !

3_elit_48_ulke

  • Küreselleşme = Yeni emperyalizm $ milyarderi üretiyor !?
  • Homo eliticuslar ve de homo insectus’lar…
  • Darwin, böylesi bir Küresel Evrimi (!) öngörememişti..

Son bir ekleme             :

Bunlar “kayıt içi” olanlar.. Ekonominin % 44’ünün kayıt dışı olduğu ülkede..
Bir de “Yeşil sermayemiz“, MÜSİAD’ımız var.. Geçen ay işletmesi 25 yıllığına
ihale ile devredilen otoyollar-Boğaz köprüleri.. konusu.. Başbakan RT Erdoğan‘ın birden bire “vatanseverliği” kabardı.. Rakamı (6,7 milyar $) düşük buldu ve ihaleyi
iptal etti.. İhaleyi alan 3’lü konsorsiyumu beğenmedi sanırız.. Bakalım kimler alacak
yeni ihaleyi.. Sanki geçmişteki “talan” ihaleler (arşivlerde rakamlar ve ihaleler duruyor..) vatana ihanet değildi ?? CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu tek tek açıkladı ve sordu bu soruyu geçen hafta..

Tek bir örnek : Balıkesir SEKA 50 milyon $’a haraç mezat satıldı; mahkemenin atadığı bilirkişi 1,2 milyar $, tam 44 katı gerçek bedel saptadı!

İşte bu servet, Ali hocanın vurguladığı üzere, hırsızlık ya da rüşvet ile yapılıyor
çok büyük ölçüde.. Matematik öyle söylüyor..

Böylelikle Demokrasimiz (Halk yönetimi) Plütokrasiye (Zenginlerin yönetimi) ve

“Helal kazanç” da kleptokrasiye (çalanların-hırsızların yönetimi) evrilmekte..

Tam da bu sıralarda Başbakan RT Erdoğan “Dindar nesil” yetiştireceğiz buyuruyor..

Siz de buyurun bu şifreyi çözün..

Sevgi ve saygı ile.
5.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

DOLAR MİLYARDERİ SAYISINDA DÜNYADA 8. yiz !!

 
 
Forbes dergisinin geleneksel Türkiye’nin en zenginleri listesinin 2012 güncellemesi açıklandı.

Listedeki 
dolar milyarderi sayısı bu yıl 35 oldu. En varsıl (zengin) 100 Türk’ün
toplam serveti 95 milyar $!
 Türkiye’nin $ milyarderleri listesi şöyle…..
  1. Hüsnü Özyeğin,  Fiba Holding,  3,0 milyar $, Yaşı: 67
  2. Mehmet Emin KaramehmetÇukurovaHolding2,9 milyar $,Yaşı:67 
  3. Murat Ülkeri Yıldız Holding 2,8 milyar $,  Yaşı: 52
  4. Ferit ŞahenkDoğuş Holding, 2,6 milyar $,  Yaşı: 47
  5. Semahat ArselKoç Holding, 2,6 milyar $,  Yaşı: 83
  6. Rahmi KoçKoç Holding, 2,5 milyar $,  Yaşı: 81
  7. Filiz ŞahenkDoğuş Holding, 2,4 milyar $,  Yaşı: 45
  8. Şarık Tara, Enka İnşaat, 2,3 milyar $,  Yaşı: 81
  9. Suna Kıraç, Koç Holding, 2,2 milyar $,  Yaşı: 70
  10. Ali AğaoğluAğaoğlu İnşaat, 2,1 milyar $,  Yaşı: 58
  11. Erman Ilıcak, Rönesans İnşaat, 2,0 milyar $,  Yaşı: 44
  12. Kamil Yazıcı, Yazıcılar Holding, 1,8 milyar $,  Yaşı: 83
  13. Ahmet Nazif ZorluZorlu Holding, 1,4 milyar $,  Yaşı: 67
  14. Mustafa Latif Topbaş, BİM, 1,4 milyar $,  Yaşı: 67
  15. Tuncay ÖzilhanAnadolu Endüstri Holding, 1,4 milyar $,  Yaşı: 64
  16. Ahmet Çalık, Çalık Holding, 1,3 milyar $,  Yaşı: 53
  17. Ahsen Özokur, Yıldız Holding, 1,3 milyar $,  Yaşı: 61
  18. Ali Metin Kazancı, Kazancı Holding, 1,3 milyar $,  Yaşı: 77
  19. Deniz ŞahenkDoğuş Holding, 1,3 milyar $,  Yaşı: 66
  20. Bülent Eczacıbaşı, Eczacıbaşı Holding, 1,2 milyar $,  Yaşı: 62
  21. Aydın DoğanDoğan Holding, 1,1 milyar $,  Yaşı: 75
  22. Faruk Eczacıbaşı, Eczacıbaşı Holding, 1,1 milyar $,  Yaşı: 57
  23. Nihat ÖzdemirLimak İnşaat, 1,1 milyar $,  Yaşı: 61
  24. Sezai Bacaksız, Limak İnşaat, 1,1 milyar $,  Yaşı: 62
  25. Sinan Tara, Enka İnşaat, 1,1 milyar $,  Yaşı: 53
  26. Mehmet Nazif Günal, MNG Holding, 1,0 milyar $,  Yaşı: 64
  27. Mehmet HattatHema Endüstri, 1,0 milyar $,  Yaşı: 66
  28. Mehmet Rüştü BaşaranHabaş, 1,0 milyar $,  Yaşı: 65
  29. Murat Vargı, MV Holding, 1,0 milyar $,  Yaşı: 64
  30. Mustafa KoçKoç Holding, 1,0 milyar $,  Yaşı: 51
  31. Mübariz GurbanoğluPalmali Denizcilik, 1,0 milyar $,  Yaşı: 43
  32. Suat GünselYakındoğu Üniversitesi, 1,0 milyar $,  Yaşı: 59
  33. Suzan Sabancı Dinçer, Sabancı Holding, 1,0 milyar $,  Yaşı: 46
  34. Şevket Sabancı, Esas Holding, 1,0 milyar $,  Yaşı: 75
  35. Turgay Ciner, Park Holding, 1,0 milyar $,  Yaşı: 55
       Ülkeler    Milyarder   10 milyonda
                      sayısı                          
  1. USA       425       13,5………1
  2.  Russia    96         6,9………3
  3.  China     95          0,7
  4.  Germany 55          6,6……..4
  5.  India      48          0,4
  6.  UK         37          5,3………5
  7.  Brazil     36          2,0
  8.  Turkey    35          4,2………6
  9.  Canada   25          7,1………2
  10.  Japan      24          4,1
Değerli arkadaşlar,

Dünyada dolar milyarderleri listesinde Türkiye 35 milyarderle ilk 10 ülke arasında.
Buna sevinmek mi gerekir yoksa üzünmek mi gerekir, yanıtı size bırakıyorum.
Bence bu durum Türkiye’nin küresel finans sistemine tam anlamıyla entegre ve
teslim olduğunun bir göstergesidir. Yeterince üretmeden borç alarak ve
yaşam kaynaklarını satarak geçinen bir ülkede, vurguncu piyasa sistemini kontrol eden sermayenin böyle tavan yapmasının başka açıklaması olamaz.  
Tüm Dünyada 1230 dolar milyarderi var. Kabaca dünyadaki her 10 milyon kişiye
1,76 dolar milyarderi 
düşüyor. Türkiye’de bu rakam 4,2 yani dünya ortalamasının
2,4 katı. 
Bu da Türkiye’deki gelir dağılım adaletsizliğinin çok açık bir kanıtıdır..
Örneğin, nüfusu Türkiye nüfusunun 1,5 katı olan Japonya’da kişi başına ulusal gelir Türkiye’nin 5 katı olmasına karşın, dolar milyarder sayısı 24. Daha önceki bir iletimde, gelir dağılımında adaletin bir ölçütü ama aynı zamanda gelişmişlik ölçütlerinden de
biri olan Gini Katsayısı’nı vermiştim. Türkiye’nin Gini Katsayısı 0,46’dır.
Şimdi soralım, nasıl milyarder olunur?

Yani bin kere bin kere bin dolar sahibi olmak kolay mı?
Yukarıdaki listede 35 dolar milyarderinin ortalama yaşı 62,3 yıl.
Ortalama servetleri 1,58 milyar $
(toplam 55,3 milyar $)
Diyelim ki bugünkü bir milyarder 40 yıl önce bir sermaye işe başladı ve her yıl servetini yaşam giderleri, yasal vergileri vs.. dışında net % 20 büyüttü.
(Daha büyük bir büyüme oranı “normal” koşullarda olanaklı olmasa gerek..)
40 yıl boyunca yıllık kazancını her kezinde % 20 artırarak yığsa, 40 yılın sonunda (1,2040=1470) başlangıç varlığının en çok 1470 katına çıkabilir. 1,58 milyar dolara erişmek için ilk sermayesinin, bugünkü para ile ~ 1 milyon $ olması gerekirdi.
Yani milyonerlikten milyarderliğe namuslu (!) bir biçimde ancak 40 yılda terfi etmek olanaklı.
Soru                 :
Bu dolar milyarderlerinin 40 yıl önce birer (1) milyon dolarları var mıydı acaba?  
***
Kamu hizmetinde, Devlet memuriyetinde çalışanlara da kısaca değinelim :
Diyelim ki bir kişi tam 40 yıl boyunca en üst dereceden maaş almış olsun ve her ay
bu maaştan 1000 dolarını ayırarak (?) yıllık net %10 faizle (yani aylık %0,8 net faizle) bankaya yatırmış olsun. 480 ayın sonunda bankada birikecek toplam parası 5,6 milyon dolar olurdu. 1000 dolar yerine aylık 200 dolar tasarruf etseydi 1 milyon doları olacaktı. Hepsi bu kadar. 
 
Sonuç                   :

Devlet hizmetinde çalışarak emekli olan bir kişinin 1 milyon doların üzerinde serveti varsa o kişi ya hırsızdır ya da rüşvetçidir.

AKP Rejiminde ‘Koç’ Gibi Büyüme…

Dostlar,
Cumhuriyet‘ten Sevgili Mustafa Sönmez‘in yazısı aşağıda..
Kendisine teşekkür ediyoruz….Sevgili Lise arkadaşım (Van Atatürk Lisesi) Mustafa Sönmez;Dilerim atladığın önemli veriler yoktur..

Başbakan RT Erdoğan’ın aşağıdaki sözü beni ciddi ciddi düşündürüyor
hatta ürkütüyor..

  • “..İsteseler de istemeseler de Türkiye’de artık sermaye ciddi manada
    el değiştirmeye başladı…”

Ne dersin ??

Sevgi ve saygı ile.
11.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Mustafa Sönmez

AKP Rejiminde ‘Koç’ Gibi Büyüme…

Hatırlar mısınız; 11 Eylül 2010’da, anayasa referandumu öncesi RTE,
atv’de konuşuyordu;

  • “İstanbul sermayesi her nedense para kazanma konusunda bizimle anlaşıyorlar ama siyasi olarak anlaşamıyorlar. Siyaseten sizi destekleyemeyiz diyorlar… İstanbul sermayesi Anadolu sermayesini aralarına istemiyor…
    İsteseler de istemeseler de Türkiye’de artık sermaye ciddi manada
    el değiştirmeye başladı
    …”

Bazı yorumlarda, analizlerde, araştırma zahmetine katlanmadan, RTE’nin bu sözlerinin fazla ciddiye alındığını görüyorum. “İstanbul-Anadolu sermayesi” türü temelsiz“ karşıtlıklar’ üstüne ne teoriler üretiliyor, inanamazsınız…
Devamında da müthiş (!) politik tahliller ve önermeler…

***

AKP rejiminin, 10 yıllık icraatı boyunca, kendi organik burjuvazisini oluşturma gayretleri tabii ki oldu. Zaten, AKP’nin, ‘Milli Görüş’ten safına kattıkları arasında MÜSİAD’da örgütlü bir sermaye fraksiyonu vardı. Buna koalisyon ortağı Fethullah cemaatinin TUSKON’da örgütlü sermayedarları da eklendi. Bunların ortak özellikleri “Anadolu”lu olmaları değildi. Hem İstanbul hem Anadolu’da faaliyet gösteren,
hem sanayici-ihracatçı, hem tüccar, müteahhit şapkalarına sahip bu kesimin asıl özelliği, politik İslami hareketin arkasına sıralanmış olmalarıydı. Bu sermaye fraksiyonu, RTE’nin İstanbul sermayesi diye nitelediği TÜSİAD çatısı altındaki
büyük sermaye ile bağsız-bağlantısız, izole değil elbette. Çoğuyla taşeronluk, bayilik, temsilcilik ilişkisi var. Finans kapitalden kredi kullanıyor, onların işbölümünden
rol alıyor ve oynuyorlar.

Elbette ki AKP’nin ve İslami burjuvazisinin daha da büyümek ve geleneksel büyük sermayeden bağımsızlaşmak isteği var ve rejimin sunduğu fırsatları, nimetleri sonuna kadar kullanarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. TOKİ inşaatlarından, belediye, diğer kamu yatırımlarından, muhtelif enerji, sağlık, tedarik rantlarından alabildikleri kadar aslan payını kapıp rejimin asli unsurları olmaya gayret ediyorlar. Ama, ya RTE’nin İstanbul sermayesi diye nitelendirdikleri? Onlar, rejimin uygulamalarından zarar mı gördüler, gerilediler mi? Gerçekten şirketlerini, pazarlarını İslamcılara mı kaptırdılar? Bunu iddia edenlerin, önce dönüp bu geleneksel egemenlerin bilançolarına göz attıktan sonra ahkâm kesmeleri gerekir.

***

Örnek olarak size Koç Grubu’nu analiz edeyim. Bilinir ki, Koç Grubu Türkiye kapitalizminin omurgasıdır. Her alanda ilki gerçekleştirenidir. Halihazırda 81 bin kişiye işverenlik yapmaktadır. Siz bakmayın RTE’nin üflemelerine, AKP döneminde
en hızlı büyüyen ve birikim rekoru kıran da yine TÜSİAD’ın kurucusu,
İstanbul sermayesinin duayeni Koç Grubu’dur. Sayılar ortada zaten…

Kaynak:Koç Grubu veritabanı. (*)Tüpraş’ın gruba katılması; (**)Tahmin

Koç Grubu’nun AKP rejiminde konsolide satışlarının %372 artarak 11 milyar dolardan 52 milyar dolara tırmandığını, işletme kârının da aynı sürede % 470 artışla 600 milyon dolardan 3.4 milyar dolara çıktığını görüyoruz. Grup, bu iklimde önemli bir bünye değişikliğine giderek 4 alanda yoğunlaştı. Bu alanlar ve cirodaki payları şöyle;

Tüpraş-enerji (% 63), otomotiv (% 14), beyaz eşya (% 11), finans (% 8).

Koç için Tüpraş’ın özelleştirmeden alınması miladi bir hamledir.
Tüpraş’ın ihalesine RTE’nin başburjuvası Çalık, Hindistanlı bir şirketle girmişti ama ihaleye Shell ile giren Koç’u geçemediler.

Koç, Karamehmet Grubu’na ait Yapı Kredi’yi ele geçirerek Koçbank ile birleştirdi.
AKP rejiminde gerçekleşen dış kaynak girişine bağlı, ithalata ve iç pazara dayalı
birikim sürecinden Koç Grubu aslan payını aldı.

***

Koç’un durumu böyle.

Diğerleri; Sabancı, Eczacıbaşı, Boyner, Dinçkök, Yaşar, Doğuş, Tekfen, AEH, Borusan gibi geleneksel büyük holdingler için de durum farklı mı? Hayır değil.
AKP döneminde hepsi büyüdüler. Dışarıdan akan kaynağı kullanmada, değerlendirmede ne engelle karşılaştılar ki? Bu anlamda rejime minnettarlar ve bunu çeşitli vesilelerle ifade ediyorlar da.

RTE’nin, sermayenin el değiştirmesi ile ilgili iddiası, orta-küçük firmalar dünyasında
oldu mu? Bakın bunu, araştırmak gerekir.

Peki, AKP rejiminin din esaslı toplum inşası, temel insan haklarını, özgürlükleri budaması, Cumhuriyet değerlerini öğütme saldırısı konularında “Büyük İstanbul burjuvazisinin” hassasiyetleri? Bu konuda sınıfta çaktıkları % 100!.. RTE’nin hot zotuna hiçbiri direnemedi, direnmek de istemedi. Araziye uymayı tercih etti.

Bizim burjuvazi için konu kâr ve sermaye birikimi olunca zaten, gerisi teferruattır…

12 Eylül rejiminde böyleydiler, AKP rejiminde de böyleler…
(Cumhuriyet, 10.12.12)