Kendisini tebaasına ekonomist olarak tanıtan Recep Bey “Ülkemizde teknik olarak bir enflasyon değil, fiili hayat pahalılığı vardır.” dedi. Bu sözleri duyunca beni aldı mı bir gülme, “enflasyon yok fiili hayat pahalılığı varmış” diye kendi kendime gülüp duruyorum, duyan arkadaşlar çıldırdım sandı, onlara söyleyince tabi onlarda başladılar gülmeye…
Neyse, Recep Bey bizi güldürdü ya, Mevlam da O’nu güldürsün diyelim..
Ekonomist Bey konuşmasına “Bizde talep kaynaklı bir fiyat artışı yok. Üretimde de bir sıkıntıyla karşı karşıya değiliz. Bu iktidar faizi artırmayacaktır, tam aksine biz faizi düşürmeye devam edeceğiz.” diye devam ederek kerameti kendinden menkul ekonomi bilgisini bir kez daha tebaası ile paylaştı.
Konuşmasının devamında;
Kendi dışında herkesi kesin inançlı olmakla suçlamaktan çekinmeyen ama “nas” diyerek faize karşı bir kesin inanç üzerinden ekonomik politikalar oluşturmaya kalkan
- Recep Beyin enflasyon ne, yaşam pahalılığı ne, arz – talep (sunu – istem) dengesi ne konusunu bilmediği, anlamadığı Türkiye’de olanlardan habersiz olduğu ortadadır.
“Askerde kantin, gençliğimde bakkal işlettim, ben ekonomiden anlarım..” kafası ile ekonomistlik işte bu denli oluyor, bu kafadakilerin ekonomiyi yönettiği bir ülkede enflasyonun, hatta hiperenflasyonun ortaya çıkması ise son derecede doğal…
Konu ile ilgili olarak Mahfi hoca (Eğilmez) attığı tweette “Bir sorunu çözmek için her şeyden önce sorun olduğunu kabul etmek, sonra sorunun nereden kaynaklandığını doğru teşhis etmek ve son olarak da doğru tedavi uygulamak şarttır.” demiş, çok haklı değil mi?
Ekonomiyi yöneten bu arkadaşlar daha sorunu kabul edip kaynağını anlamıyorlar ki, nasıl çözecekler?
Mahfi hoca (Eğilmez) daha sonra attığı bir başka tweette ise
- “Hayat pahalılığıyla enflasyon tam olarak aynı şey değildir. Hayat pahalılığı fiyatların gelirle ilişkisini gösterir. Fiyatlar artmasa da hayat pahalı olabilir. Oysa enflasyonda fiyatlar artmaya devam eder. Hayat pahalıyken enflasyon da söz konusu olabilir. Türkiye bu durumdadır.”
demektedir ki bu söylediklerinde de yerden göğe kadar haklıdır.
Recep Bey, anlaşılan, arz – talep (sunu – istem) dengesi sonucunda değişen fiyatlar ile tümü ile parasal bir olgu olan enflasyonu birbiri ile karıştırıyor.
Günümüzde çağcıl (modern) ekonomilerde her türlü mal ve hizmetin alım satımında kâğıt para kullanılır ve kâğıt paranın değeri sabit değildir. Bu yüzden de alınıp satılan mal ve hizmetlerin değeri paranın değerindeki dalgalanmalara bağlı olarak değişir, dalgalanır. Bir değişim aracı olan kâğıt para değer yitirdiği zaman, mal ve hizmetlerin fiyatı artar, para değer kazanırsa mal ve hizmetlerin fiyatı düşer.
Bir daha yineleyeyim :
Enflasyon tümü ile parasal bir olgudur!
Bir ülkede fiyatlar genel düzeyi sürekli artıyorsa, bu artışa neden olan öge sunu – istem (arz – talep) dengesizliği olamaz; mal ve hizmetlerin alım satımında kullanılan paranın değerinin düşmesi sonucu fiyatlar artar.
Paranın değerinin düşmesinin ana nedeni de parayı basan otorite ve iktidardır!
Dolaşımdaki kâğıt para miktarı karşılıksız artar, parayı basan otoritenin saygınlığı azalırsa, para değer yitirir ve para değer yitirince aynı malı satın almak için daha çok para ödeme gerekir; bu da enflasyon denen fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışa neden olur.
- Fiyatlar sürekli arterken ücretler artmazsa, bu kez enflasyona ek olarak
bir de yaşam pahalılığı ortaya çıkar ki, Türkiye’de yaşanan tam olarak budur.
Türkiye’de geçmiş yıllarda da enflasyon yaşandı ama enflasyon çok daha doğru ölçüldüğü ve ücretler enflasyona yakın oranlarda artırıldığı için yaşam pahalılığı hiç bu düzeyde yakıcı – yıkıcı olmadı.