Etiket arşivi: Mahsa Amini

Aydınlardan, Zülal Kalkandelen için ortak açıklama: ‘Yanındayız, gericiliğe geçit vermeyeceğiz’

Aydınlardan, Zülal Kalkandelen için ortak açıklama:

‘Yanındayız, gericiliğe geçit vermeyeceğiz’

Aydın, gazeteci, sanatçı ve akademisyenler, dinci çevrelerin tehdit edip hedef gösterdiği gazetemiz yazarı Zülal Kalkandelen için “Zülâl Kalkandelen’in Yanındayız… Gericiliğe Geçit Vermeyeceğiz…” başlıklı bir metne imza attı.

01 Ekim 2022, Cumhuriyet  cumhuriyet.com.tr

Aydınlardan, Zülal Kalkandelen için ortak açıklama: 'Yanındayız, gericiliğe geçit vermeyeceğiz'

Son dönemde köşe yazıları nedeniyle özellikle dinci çevrelerce hedef gösterilen gazetemiz yazarı Zülal Kalkandelen’e aydın, gazeteci, sanatçı yazar ve akademisyenlerden destek geldi.

  • “Zülâl Kalkandelen’in Yanındayız… Gericiliğe Geçit Vermeyeceğiz…” 

başlığıyla yapılan açıklamada,

  • “Bugüne dek sayısız tehdit alan, tecavüzle tehdit edilen, savunduğu görüşleri nedeniyle cinsiyetçi hakaretlerle üzerinde baskı kurulmaya çalışılan Zülâl Kalkandelen’in yanında olduğumuzu ilan ederiz.” denildi.

Destek metni şöyle                   :

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Zülâl Kalkandelen, laikliği, eşitliği, yaşam hakkını ve özgürlüğü savunan yazıları nedeniyle gericiler tarafından sistematik bir şekilde hedef gösterilmektedir.

Son olarak İran’da ‘İslami kurallara uygun örtünmediği’ gerekçesiyle katledilen Mahsa Amini hakkında yazdığı makalenin ardından, Yeni Akit Gazetesi ve gazetenin yazarlarından Ali Karahasanoğlu tarafından kezlerce hedef gösterilen Kalkandelen’in can güvenliği açıkça tehlikeye atılmaktadır.

Bugüne dek sayısız tehdit alan, tecavüzle tehdit edilen, savunduğu görüşleri nedeniyle cinsiyetçi hakaretlerle üzerinde baskı kurulmaya çalışılan Zülâl Kalkandelen’in yanında olduğumuzu ilan ederiz.

  • Laikliğin savunulmasının suç gibi gösterilmesine alışmayacağımız gibi, laikliği, özgürlüğü ve eşitliği savunanların suçlu gibi gösterilmesine geçit vermeyeceğiz.

Biz aşağıda imzası olanlar, ülkemizdeki yıkımın sorumlularını, laikliği tasfiye edenleri, emekçileri yoksulluğa itenleri tanıyoruz.

Zülâl Kalkandelen’e yapılan tehditleri ve hedef gösteren açıklamaları, haber ve paylaşımları kınıyor, hiçbir tehditten korkmuyor, bu gerici karanlığın dağılması için mücadele etmeye devam ediyoruz.”

İMZACILAR

Abdurrahman Bayramoğlu, Avukat
Ahmet Müfit Bayram, Şehir Plancısı, Yazar
Ahmet Saltık, Prof. Dr.
Akasya Kansu Karadağ, Dr. Hukukçu, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) GYK Üyesi
Alev Doğan, Gazeteci – Gazete Manifesto Haber Müdürü
Ali Özgür Dedeoğlu, Eğitimci
Alime Mitap, Ressam
Alp Atamanalp, Yazar
Arzu Becerik, Avukat, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Danışma Kurulu Üyesi
Atilla Hekimoğlu, Avukat
Atilla Özsever, Gazeteci, Yazar
Aydemir Güler, TKP Parti Meclisi Üyesi, Yazar
Aygun Zerger, Emekli Memur
Aysel Tekerek, Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Genel Başkanı
Ayşe Sarısu Pehlivan, Yargıçlar Sendikası Başkanı
Ayşegül İbici Oruçkaptan, Peyzaj Mimar
Aziz Konukman, Prof. Dr.
Barış Pehlivan, Gazeteci-yazar
Barış Terkoğlu, Gazeteci – Yazar
Barış Zeren, Yazar
Barkın Asal, Dr.
Bengisu İçten, Avukat
Berin Ötenel, Tiyatro Sanatçısı
Berkay Çelen, Avukat
Bilgütay Hakkı Durna, Avukat
Burçak Özoğlu, Akademisyen – Sol Portal Yazarı
Candan Badem, Akademisyen
Celil Denktaş, Yazar
Cem Alptekin, Avukat
Cengiz Kılçer, Şair, Yeni Ülke Dergisi Yayın Kurulu Üyesi
Ceyda Karan, Gazeteci
Çetin Yüksel, Avukat
Çiler Dursun, Prof. Dr.
Damla Özen, Tiyatro Sanatçısı
Deniz Aslan Şenkal, Genel Sağlık-İş Denetleme Kurulu Üyesi
Derman Boztok, Dr.
Doğan Erkan, Avukat
Ekim İsmi, Yeni Ülke Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Ekin Şen, Yazar
Ender Helvacıoğlu, Bilim ve Gelecek Genel Yayın Yönetmeni
Engin Ayça, Sinema Yönetmeni
Engin Solakoğlu, Yazar
Erdal Atıcı, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Erendiz Atasü, Yazar
Erhan Karaçay, Mühendis
Fatih Yaşlı, Yazar – Akademisyen
Fevzi Engin, Dr.
Fırat Arapoğlu, Eleştirmen – Yazar
Fulya Durak, Avukat
Galip Yalman, Prof. Dr.
Gönül Erdem, Avukat
Gül Erdost, Sosyal Hizmet Uzmanı
Güldeste Dedeoğlu, Genel Sağlık-İş Denetleme Kurulu Sekreteri
Gülsen Tuncer, Sinema ve Tiyatro Sanatçısı
Gülsün Gökalp, Spiker- Program Yapımcısı
Güvenç Dağüstün, Müzisyen
Haluk Polat, Müzisyen – Eğitimci
Hasan Aktaş, Eğitimci
Hasan Kırlangıç, İYİ-SEN Başkanı
Hasan Sivri, Gazeteci-yazar
Hatice İkinci, Gazeteci
Hayri Kozanoğlu, Prof. Dr.
Hikmet Koyuncuoğlu, Avukat
Hüseyin Esentürk – Devrimci 78’liler Federasyonu Ankara Derneği Başkanı
Hüseyin Özel, Prof. Dr.
Ilgın Su, Yapımcı
İbrahim Fikri Talman, Emekli Yargıç, Avukat
İlkay Ersus
İlke Çandırbay, Avukat
İlke Kızmaz, Müzisyen
İlker Cenan Bıçakçı, Prof. Dr.
İlknur Başer, Sol Parti Başkanlar kurulu Üyesi
İnci Boyacıoğlu, Doç. Dr.
İsmail Hakkı Tombul, Sosyalist Güç Birliği Yürütme Heyeti Üyesi
İzge Günal, Prof. Dr.
İzzeddin Önder, Prof. Dr.
Kaya Güvenç-TMMOB Eski Başkanı
Kemal Parlak, Sınıf Tavrı Sözcüsü
Kıymet Coşkun, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkan Vekili
Korkut Boratav, Prof. Dr.
Korkut Kanadoğlu, Prof. Dr.
Kurtuluş Kılçer, TKH Merkez Komite Üyesi
Lale Büyük Efe, Avukat
Mahmut Aslan, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Genel Sekreteri
Mercan Erzincan, Müzisyen
Merdan Yanardağ, Gazeteci-yazar
Metin Filorinalı, Avukat
Metin Yaltı, Avukat
Murat Akad, Dr.
Murat Çelik, Avukat
Murat Şeref Baba, Avukat
Murtaza Demir, Yazar,  Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Kurucu Başkanı
Mustafa Büyüksipahi, Gazeteci-Cumhuriyet.com.tr Genel Yayın Yönetmeni
Mustafa Demir, Eğit-Der Eski Başkanı
Mustafa Kemal Erdemol, Gazeteci – Yazar
Mustafa Türkeş, Prof. Dr.
Mutahhar Askari, Öğretmen – Yazar
Müjde Tozbey Erden, Avukat, Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı
Müslüm Kabadayı, Yazar
Namık Koçak, Gazeteci – Yazar
Nazım Turan, Avukat
Necati Çıtak, Dr.
Necdet Pamir, Mühendis, Yazar
Necdet Seferoğlu
Neval Ogan Balkız, Dr. Hukukçu
Nida Açıkalın, Avukat
Nuray Atalayer, Dr.
Nuray Yenil, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Genel Sekreteri
Oğuz Gemalmaz, Sendikacı
Oğuz Oyan, Prof. Dr.
Oğuz Türkyılmaz, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı
Orhan Gökdemir, Gazeteci – Sol Haber Portalı Yazarı
Orhan İzzet Kök, Avukat
Ömer Faruk Eminağaoğlu, Hukukçu
Önder İşleyen, Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi
Örsan Öymen, Prof. Dr. Yazar
Özge Yücel, Doç. Dr.
Özgen Seçkin, Yazar-Yayıncı
Özgür Aydın, Prof. Dr.
Özgür Eryılmaz, Avukat
Özlem Şen Abay, Avukat
Pelin Yücel, Avukat
Rengin Gönenç, Avukat
Rıfat Okçabol, Prof. Dr.
Sadık Albayrak, Yeni Gelen Dergisi Yazı İşleri Müdürü
Sadık Usta, Yazar
Savaş Karabulut, Dr.
Sedat Vefa Bostan, Avukat
Selin Aksoy, Avukatlar Sendikası Başkanı
Semiha Özalp Günal, Yrd. Doç. Dr. İlerici Kadınlar Derneği (İKD) GYK Üyesi
Serdar Şahinkaya, Yazar – 21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu Koordinatörü
Serpil Güvenç, Yazar
Several Ballıkaya, Avukat
Seyhan Erdoğdu, Prof. Dr.
Suat Özeren, Dr. İktisatçı
Şule Akıncılar
Tamer Akgökçe, Hukukçu
Taner Timur, Prof. Dr. Yazar
Tarık Doğan, Dr. Genel Sağlık-İş MYK üyesi
Tolga Binbay, Doç Dr. Yazar
Turgay Develi, Gazeteci – Yazar
Tülin Tankut, Yazar, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Danışma Kurulu Üyesi
Tümay Çetin, Avukat
Umut Kuruç, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Genel Başkanı
Yaşar Aydın, Birgün Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü
Yaşar Yamaç, Tüm Emekli Sen Tunceli Şube Temsilcisi
Yeliz Toy, Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı
Zerrin Bayraktar, Prof. Dr.
=====================================
Dostlar,

Bu metine elbette biz de imza koyduk.

Zülal Kalkandelen’in söz konusu yazısı aşağıdadır, bütünüyle paylaşıyoruz…
***

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelenzulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şeriat bir kadının daha canını aldı!

18 Eylül 2022, Cumhuriyet


Mahsa Amini…
İran’da 22 yaşında bir kadın…

Kıyafetinin “İslami örtünme kurallarına uygun olmadığı” gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alınırken şiddet gördü, komaya girdi ve cuma günü yaşamını yitirdi.

Gözaltına alınmadan bir saat önce çekilmiş, gülümsediği bir fotoğrafı var. Sadece iyi duygular yansıtan güzel yüzündeki o içten gülümseme yok edildi; 

  • 21. yüzyılda bir devletin görevlileri, saçı gözüktüğü için bir kadını döverek katletti!

Cuma akşamı bu cinayete isyan edenlerin Amini’nin kaldırıldığı hastanenin çevresindeki protestolarını gösteren videolar yayıldı. Sokaklarda halkın “Diktatöre ölüm!”, “Kız kardeşimi öldüreni öldürürüm!” sloganları yankılanırken bir grup kadın başörtülerini çıkararak “IŞİD’li şerefsizler!” diye bağırıyordu.

Ahlak polisi, protestoya katılan kadınları çığlık çığlığa, tartaklayarak gözaltına alırken çevredekiler ise sadece izliyordu. Bir korku/gerilim filminden sahneler değil, İran’da gerçek hayattan görüntülerdi bunlar…

Devlet görevlileri, Amini’nin polis aracında dövüldüğünü inkâr etse de olayın tanıkları var. Yapılan resmi açıklamada, genç kadının kalp krizi geçirerek öldüğü söyleniyor. Oysa ailesi, hiçbir sağlık sorunu olmadığını belirttiği Mahsa’nın gözaltına alınıp hastaneye getirildiğinde koma halinde olduğunu ve yetkililerin beyin ölümünün gerçekleştiğini söylediklerini belirtiyor.

Kalp krizi geçiren bir hastanın kulağının yanından kan akar mı? Amini’nin hastanedeki odasında kulak ve boyun çevresinin bandajla sarıldığı ve solunum tüplerine bağlandığı görülüyor.

İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi, 15 Ağustos’ta kadınların kamusal alanda ve internetteki görüntülerinde kıyafetlerinin İslami kurallara uygun olması için daha katı cezalar getiren bir yasa imzaladı. Göreve geldikten hemen sonra, “ahlak polisi” olarak bilinen din polisini canlandırdı.

Kadın hareketi, İran’da ulusal güvenliğe tehdit olarak görülürken; Mahsa Amini, Reisi’inin İran toplumu üzerindeki “Batı etkisine” karşı “sıfırdan İslamlaştırma programının” kurbanlarından biri oldu. 

Bu olayın olduğu gün Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Takva, haya ve tesettür” başlıklı cuma hutbesinde ise “Örtünmenin sadece kadını ilgilendirdiği ve başörtüsünden ibaret olduğunu zannetmek ciddi bir yanılgıdır” denildi.

Buradan bir kez daha söyleyelim: Kadınların bedeni ile uğraşmayın!

SİYASAL İSLAMIN YARATTIĞI CEHENNEM

Siyasal İslam işte budur; sokaklarda dövülen, itilip kakılan, hakaret edilen, yerlerde sürüklenen kadınlar gösterir size.

Siyasal İslam budur; “din adına” kadınları ve farklı düşünenleri katlettirir.

Siyasal İslam budur; yaşam tarzınıza, kimliğinize, cinsel yöneliminize, düşüncelerinize, inancınıza karışır.

Siyasal İslam budur; erkeği “efendi” ya da “sahip”, kadını “köle” gibi görür.

Siyasal İslam budur; yobazlığı şahlandırırken yaşam sevincini öldürür.

Siyasal İslam budur; din tüccarları kesesini doldururken, yoksul halkı sömürür.

Siyasal İslam budur; ahlakı kadınların saçı ve bedeni üzerinden tanımlarken katilleri, tecavüzcüleri, soyguncuları korur.

CAN ALAN KARANLIĞA KARŞI LAİKLİK!

Laiklik, işte bunlara karşı var! Bu yobazlığı, kadını erkekten aşağı gören gericiliği önlemek için var.

Kadının toplumsal hayatta hak ettiği saygınlığı elde etmesi için var.

Yasaların referanslarını dinden değil, evrensel hukuk normlarından alması için var.

Halkın kimsenin “tebaası” değil, bu ülkenin eşit yurttaşları olması için var.

Devlet, kimseye inanç, düşünce, yaşam tarzı, cinsel yönelim üzerinden müdahale edemesin diye var.

Laiklik, insanca çağdaş bir yaşam için var.

Her şeyden önce kadınlar için var!

Bakmayın siz, “Burkanın karanlığını seviyorum” diyerek Fransa’dan gazel okuyan sosyolog unvanlı Nilüfer Göle gibilere, “burka” ile simgelenen karanlık, Mahsa Amini gibi kadınları yaşarken hapseden ve bir gün canını da alan karanlıktır.
===================================

MAHSA AMİNİ

Suay Karaman

İran’ın başkenti Tahran’da ahlak polisi adı verilen İrşad devriyeleri tarafından 13 Eylül 2022’de örtünme kurallarına uymadığı ve saçlarının göründüğü gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra komaya girerek hastaneye kaldırılan 22 yaşındaki Mahsa Amini adlı genç kız, 16 Eylül günü yaşamını yitirdi. Tahran polisinin yaptığı açıklamada, İrşad devriyesinin Mahsa Amini’yi bir saatlik ‘brifing’ için karakola götürdüğü, genç kadının burada aniden bilincini yitirmesi ve kalp rahatsızlığı yaşaması üzerine hastaneye gönderildiği bildirildi.

Mahsa Amini’nin yakınları ve görgü tanıkları, aniden bilincini yitirmesi yönündeki açıklamaları reddederek, polis merkezine getirilmeden önce şiddet uygulandığını ve gözaltındayken aldığı yaralar nedeniyle öldüğünü açıkladılar. Bu olay ülkede büyük protesto gösterilerine sahne oldu. Genç kızın 17 Eylül’deki cenaze töreni sonrasında, Tahran’da protestolar başladı ve gösteriler daha sonra ülke geneline yayıldı. Halk, rejime karşı ayaklanmaya başladı, kadınlar sokaklarda örtülerini çıkartıp, yaktı ve başları açık olarak sokaklarda dans ettiler. Bu olayın sonucunda İran’daki yobaz rejime karşı kimi ülkelerde de protesto gösterileri düzenlendi.

Gerçekte İran’daki çağdışı rejimi kimse istemiyor. Yaşanan bu olaylar rejimin yıkılmasına yol açabilir. Ancak şimdi, bu olayların İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılma süreciyle ilgili olacağı da düşünülmelidir. Bu olaylar, yönetilen bir sürecin sonucunda da olabilir. Çünkü eğer istenseydi hiçbir görüntü verilmezdi, sanki Arap Baharı‘na gidiliyor gibi bir izlenim var. İran yönetimleri, arada bir bunun gibi olayların olmasını destekler. Bu olaylarla reformcular ortaya çıkar, bazıları cezaevine konur ve reformcuların büyümeleri engellenir. Böylece hem rejim karşıtları temizlenmiş olur, hem de bu yönde düşünen insanların direnci düşürülmüş olur. Bu yüzden her seferinde olaylar başlar ve biter; sonuçta kazanan hep İran’ın molla rejimi olur. Ancak bu yaşananlar 2010 ya da 2019 yılındaki gibi değil, protestolar öncekilerden farklı çünkü ilk kez kitlesel olarak kadınlar böyle bir protestoya öncülük etmektedir; bu çok önemli. Gerçekte İranlı kadınların özgürlük ve demokrasi istemleri insanlığın ortak istemleridir.

  • İran halkının özgürlük, eşitlik ve çağdaşlık mücadelesinin desteklenmesi gereklidir.

İslam dini felsefeden kopuk, bilimsel gerçeklere sırt çevirmiş, yalnızca biçimcilikle anlatılmaktadır ve hurafelerle (boşinanlarla) yürütülmektedir. İşte en büyük yanlış ve talihsizlik budur. Bin yılı aşkın süredir İslam dünyasında değişen ve gelişen hiçbir şey yoktur. Bilim yok, teknoloji yok, buluş yok. Demokrasi, adalet, eşitlik yok. Kadın hakları, çocuk hakları, insan hakları yok.

  • Laikliğin olmadığı İslam ülkelerinde çağdaşlık da yoktur, zaten olamaz da.

Bunların yanında dinle insanları kandırmak çok, sahtekârlık çok, yağma çoktur. 1500 yıl öncesinin kurallarıyla günümüzde aydınlanmaya, çağdaşlaşmaya ulaşmak olanaksızdır.

20 yıldır ülkemizi de ortaçağ karanlığına götürmek isteyen siyasal iktidar, İranlıların kadınıyla, erkeğiyle karanlığa karşı direnmelerini görmemektedir. Aynı biçimde siyasal partilerden de ses çıkmamaktadır. Tutucu siyasal partiler bir yana, Atatürkçü olduklarını söyleyen siyasal partilerden de ses yoktur. Yaşanan bu korkunç olaydan 12 gün sonra İyi Parti genel başkanı, “baskıya başkaldıran kadınları selamlıyorum” diye açıklama yaptı. İlkelerinde laiklik olan CHP ise bu konuda suskundur, tepkisizdir. İran’da yaşananlar konusunda görüş açıklamak, İran’ın içişlerine karışmak anlamına gelmez. Aksine demokrasiden yana olan hukuk kurumlarının, siyasal partilerin, kitle örgütlerinin ve insan haklarını savunan herkesin bu konuda mutlaka söyleyeceği bir şeyler vardır, olmalı da.

İran’da molla rejimi gelirken Şaha karşı direnenler içinde aydın sanılan kişiler de vardı. Mollalar gelince kıyıma önce aydınlardan başladı ve sonra şeriat düzenini getirdiler. Ülkemizde de 20 yıl önce Atatürkçü geçinenler “gömlek değiştirdi” diyerek Tayyip Erdoğan’ı televizyonlarda parlatmışlardı. 2008 yılındaki Ergenekon davalarında “dibine dek gidilsin” diyenler ve 12 Eylül 2010 halk oylamasında “yetmez ama evet” diyenler, kendilerini aydın sanan insan taklitleriydi. “Laiklik tehlikede değildir” diyen işbirlikçilerle, bugün ülkemizde laiklikten söz edilememektedir.

  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin türban için “siyasi İslam’ın simgesidir” kararına karşı,

kıyafet özgürlüğü gibi saçma sapan sözler söyleyenler, çarşafa parti rozeti takanlar, türbanlılarla, tarikatlarla, cemaatlerle helalleşenler yaşadığımız sıkıntıların sorumluları arasındadır.

Diyanet Akademisi’ne hayır oyu vermeden kabul edilmesi ihanetinin hesabını veremeyenler ve bu yasanın iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne gidemeyenler, demokratik ve laik cumhuriyetimizin karşısında olan işbirlikçilerin yanında yer almışlardır.

İran rejiminden de, kimi İslam ülkelerindeki şeriatçı rejimlerden de gerekli dersleri çıkarmalıyız.

  • Bugün ülkemizde laiklik büyük bir tehlike altındadır!!

Laiklik demokrasinin güvencesidir, eşsiz önderimiz Atatürk‘ün kurduğu demokratik ve laik cumhuriyetimizin değeri her geçen gün daha çok anlaşılmaktadır.

Tam bağımsız, demokratik ve laik, çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti için
hep birlikte bilinçli ve örgütlü olarak mücadele etmeliyiz.

Azim ve Karar, 26 Eylül 2022.

İran ve başörtüsü

Örsan K. Öymen
Örsan ÖYMEN
26 Eylül 2022, Cumhuriyet

 

“İran İslam Cumhuriyeti” ifadesi kendi içinde çelişki içerir. Teokratik bir devlet aynı zamanda bir cumhuriyet olamaz. Çünkü cumhuriyet halk yönetimi anlamına gelmektedir. Bu terimin Batı’daki karşılığı demokrasidir. “Cumhur” Arapça halk, “Demos” antik Yunanca halk anlamına gelmektedir. Cumhuriyet ve demokrasi farklı dillerde eşanlamlı sözcüklerdir.

Teokrasi din devleti anlamına gelir. Din devletinde halk değil, ruhban sınıfı, din adına ülkeyi yöneten oligarşik odaklar egemen olur. Teokrasi gücünü halktan değil, dinden, Tevrat’tan, İncil’den, Kuran’dan, peygamberden, Tanrı’dan, Allah’tan alır. “Teos” antik Yunanca Tanrı anlamına gelir.

  • Devletin dininin İslam olduğu bir ülkede, yani laikliğin olmadığı ve
    teokrasinin geçerli olduğu bir ülkede, cumhuriyet ve demokrasi olmaz.

İran’da yıllardır gerçekleşen sözde seçimler göstermelik seçimlerdir. Çünkü İran’daki teokratik, dinci, İslamcı ve laiklik karşıtı anayasaya uymayan kişiler seçimlerde aday olamaz. İran’ın anayasası ve yasaları cumhuriyete ve demokrasiye aykırı olduğu için, bu ülkede gerçekleşen devlet başkanlığı, belediye başkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin hiçbir anlamı ve önemi yoktur.
***

İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin başını örtmediği için sözde “ahlak polisi” tarafından
dövülerek öldürülmesi de, İran’ın teokratik yapısının bir sonucu olarak,
onlarca yıldır yaşanan binlerce vahşetten yalnızca birisidir.

İran’da laiklik olsaydı ve laikliğin bir sonucu olarak isteyen başörtülü isteyen başörtüsüz olabilseydi bu olay yaşanmayacaktı.

Öte yanda, İran’da yaşanan bu vahşet, laiklik ilkesine aykırı olduğu gibi, İslamın temeli olan Kuran ile de bağdaşmamaktadır. Çünkü

  • Kuran’da başını, saçını örtmeyenlerin öldürülmesine veya cezalandırılmasına ve başörtüsünün zorunlu kılınmasına dair hiçbir ayet yoktur.

Altı bini aşkın ayeti içeren Kuran’da, kadının örtünmesiyle ilgili sadece iki ayet vardır.

Nur Suresi’nin 31. ayeti şöyledir: “Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını / ırzlarını korusunlar. Süslerini / ziynetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini / başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar.”

Birinci olarak, burada bir yasadan veya kuraldan söz edilmemektedir, sadece bir öğüt verilmektedir.

İkinci olarak, bu ayet, Kuran’ın yazıldığı 7. yüzyıl ve o yüzyıldaki Arabistan koşulları ve o yüzyılda kadınların giyinme tarzı dikkate alınarak değerlendirilmelidir.

Üçüncü olarak, burada başörtüsünden mi yoksa genel olarak bir örtüden mi söz edilmektedir, bu belirsizdir.

Dördüncü olarak, burada söz konusu örtünün veya başörtüsünün tam olarak nasıl kullanılacağı somut olarak belirtilmemiştir; saçların görünüp görünmemesiyle ilgili olarak herhangi bir ifade yer almamaktadır.

Ahzap Suresi’nin 59. ayeti de şöyledir: “Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Bu onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur.”

Bu ayet için de aynı dört durum söz konusudur. Hatta burada, evin dışında giyilen genel bir giysiden söz edildiği için, kadının başı ve saçı hakkında hiçbir ifade yer almamaktadır.
***
Sonuç olarak,

  • İslamda kadınların başörtüsü takması veya kara çarşaf giymesi gibi bir zorunluluk yoktur.

Başörtüsü de kara çarşaf da Arabistan Yarımadası’nda bir gelenek ve töredir.

Arap kültürüyle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan Türkleri, Azerileri, Kürtleri ve Persleri başörtüsüne ve kara çarşafa sokmak,
Arap kültür emperyalizmine teslim olmaktan başka bir şey değildir!

Laikliğin olduğu bir ülkede Müslümanlar, Kuran’daki ayetleri farklı biçimlerde yorumlayabilirler. Bu konuda herkes özgürdür. Ayrıca laikliğin olduğu bir ülkede herkes Müslüman olmak zorunda da değildir. İnsanlar başka bir dine inanabilecekleri gibi dinsiz, ateist, agnostik, deist, panteist olmakta da özgürdürler.

İranlıların, kültürlerini ve özgürlüklerini yok eden ahlaksızlara karşı direnmeleri, onurlarını, namuslarını ve şereflerini korumanın bir gereğidir!