Etiket arşivi: laik Cumhuriyet

Neden demokratik toplum?

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset 31.08.2023, BİRGÜN

“Tek umut demokratik toplum, eğer hangi Cumhuriyet sorusuna yanıt arayabilirse:

  • Türkiye Cumhuriyeti mi, yoksa Talimat Yoluyla ‘Taliban Cumhuriyeti’ mi?” 

Bu soru ile noktaladım geçen yazımı. Şu halde;

-“demokratik toplum” (DT) ne demek?

-DT’nin başlıca aktörleri kim?

-DT’nin işlevleri ne?

“Çoğulculuk, hoşgörü ve açık­lık düşüncesi”, de­mokratik bir toplu­mun kurucu öğeleridir.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS)’nin demokratik bir toplumda “hukukun üstünlüğü”nü sağ­lama erekselliği, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne (İHAM) göre, “Sözleşme’yi bütün olarak esinler”. Hu­kukun üs­tünlüğü ilkesi, öncelikle “hukuk hakkı”nın gü­vence altına alın­ma­sını ge­rektirir. Hukuksal güvenlik, hukuk kuralının ulaşı­labilir, açık ve öngörü­lebilir olmasıdır. Sonra, özgürlük ve gü­venlik hakkı, hukukun üstünlüğü ile ba­şattır. Ni­hayet hukukun üstünlüğü, yargıca ulaşabilme ve “âdil yargılanma hakkı”nı kapsamına alır.

Hakların gerçek ve somut güvencesi ise, demokratik top­lu­mun belirgin niteliği olarak dokunul­maz haklara tam saygıdır. Yasayla ön­görü­len ve kamu düzeninin korunması için demokratik bir top­lum bakımın­dan zorunlu olan sı­nırlamalar, hiçbir zaman bir hakkın “özü”ne dokunamaz.

Bunlar, Türkiye için birçok artı ölçütle birlikte geçerli; laik Cumhuriyet bunlar arasında.

Sorun, yurtsever Cumhuriyetçilerin, bu değerleri ve ölçütleri sahiplenmesi. Nasıl? Düşünce özgürlüğünü bireysel olarak, medya aracılığıyla, gösteriler ve toplantılar yoluyla toplu olarak kullanarak.

ÇİFTE STANDART

DT aktörleri dernekler, sendikalar, vakıflar, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları (KKNMK), anayasal, hukuki ve saydam örgütler olarak amaçları doğrultusunda çok yönlü etkinlikte bulunmakta: Depremzedelerin yardımına koşmaktan Akbelen’i korumaya dek toplum ve kamu yararı ereğinde etkinliklerini sürdürüyor.

NGO (non-governmental organization), Hükümet dışı örgüt veya sivil toplum örgütü (STÖ), giriş, üyelik ve ayrılmanın bireyin özgür iradesi ile belirlendiği örgütler.

Fakat bazıları, GONGO (Governmental organization), Hükümet örgütü konumunda; TÜGVA ve ENSAR, SADAT gibi…

NGO ve GONGO, kağıt üstünde hukuk önünde eşit olsa da uygulamada, iktidarın hışmı (NGO) ve kollaması (GONGO) nedeniyle, NGO’lar demokratik toplum gereklerini (DTG) yerine getirmekte zorlanıyor; GONGO’lar ise STÖ öznesi bile olamıyor.

Daha vahim olanı, hukuki bir çatı altında örgütlenmeyip fiili topluluklar olarak cemaatler ve tarikatların, siyasal iktidarın “arka bahçesi” görünümü.

İktidara göre konumlanma ve ayrımcı muamele nedeniyle, mikro-demokrasi aktörleri olarak demokratik toplumla özdeş NGO’lara büyük görevler düşüyor.

Bedeli, özgürlüğü kullandırtmamak değil yalnızca; şiddet, biber gazı, gözaltı, tutuklanma, işkence, hatta ölümle sonuçlanan resmi uygulamalar sürekli; “demokratik toplum mağduru” binlerce tutuklu ve hükümlü var.

HEDEF NE?

Hedefi, işlevleri belirliyor:

Demokratik toplumda siyasal partiler katılımın tek aracı olmadığı gibi, katılma hakkı da siyasal katılım yolları ile sınırlı değil.

Ama demokratik siyaset için demokratik toplum özerkliği ve etkililiği vazgeçilmez..

Siyasal karar ve uygulamaları izlemek, rüşvet ve yolsuzluklara karşı mücadele etmek, vergi yükümlüsünün haklarını öne çıkarmak ve talep etmek, bu konularda kamuoyu yaratmak, demokratik toplum aktörlerinin işlevleridir. Demokratik toplum, hukuk toplumu olarak saydam toplum olup, rüşvet ve çürümüşlüğün, siyaset-mafya ilişkilerinin panzehiridir.

Demokratik toplumu güçlendirmek, Türkiye’nin demokratik geleceği için yaşamsaldır.

DT ve STÖ gelişebildiği ölçüde, umutvar olunabilir, iki açıdan:

-Siyasal partileri ve demokratik siyaseti etkilemek,

Anayasal demokrasiye dönüşün demokratik tabanını kurmak. Onlarca neden arasında: Yasama önünde sorumlu Hükümetin bulunduğu parlamenter rejim, çevre korumasına daha elverişli.

Şu halde mücadele alanı belli: Anayasa bütünü ve kamu yararı

Unutmayalım: demokratik toplumun geleceği, şu üç koşula bağlı:

-Nitelikli ülke,

-Özerk toplum,

-Seçimler yoluyla eldeğiştiren siyasal iktidar.

ADD basın açıklaması : Büyük Zafer’in 101. Yılı Kutlu Olsun!

BASINA VE KAMUOYUNA

“AH MUSTAFA KEMAL, MUSTAFA KEMAL…”

Aradan 30 yıl geçti. O sabahki heyecanımın, şimdi bile gönlümü ürperttiğini duyuyorum… Bütün günümüz âdeta merak sancısı içinde geçti. Yalnız yemekten değil, düşünmekten kesilmiştik. Bir tek umut, bir avuç askerde  ve Mustafa Kemal denen isimdedir…

Türk ordusunun bir taarruz savaşına giremeyeceği fikri, bizim kuşağımız için değişmez gerçeklerden biri idi. Ordumuzun kahramanlığına bel bağlardık, fakat onun ancak dayanma mucizeleri verebileceğini sanırdık… Bir fena şey vardı. Kimseye bir şey sormaksızın onu zihnimizde hafifletmeye uğraşıyorduk. Fakat içimizdeki sorunun, kimseden aramaya cesaret edemediğimiz cevabı kendiliğinden yayılıverdi: Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bütün karargâhı ile beraber esir olmuş.

Kader insanları öldürmez derlerse, bu söze inanınız. Kalp denen şeyin ne dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu ben o akşamüstü Büyükada vapurunun güvertesinde öğrendim. Ölümü bir uyku gibi arayarak sabahı ettik. İlk vapurun en görünmez köşesine sığınarak, iki büklüm köprüye indik.

Bütün Türkler’i yas içinde bulacağımı sanıyordum. Meğer ne kadar soysuzluğa uğramışız. Acaba sokaktakilerin hepsi, şu veya bu muhipler cemiyeti üyeleri mi idi? Bizimkiler utançlarından evlerinde mi kalmışlardı? Bu gülüşler, bu çırpınışlar, bu el sıkışlar ne idi?

Meğer bütün karargâhı ile Başkomutan Mustafa Kemal değil, Yunan Başkomutanı Trikopis esir olmuş.

Size kalbin ne kadar dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu yukarıda söylemeseydim, burada söylerdim. Ben, ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım.

  • “Ne olmuştuk, biliyor musunuz? Kurtulmuştuk.
    Ah Mustafa Kemal, Mustafa Kemal, sana ölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmekten başka bir şey düşünmeyeceğim…”

    (Falih Rıfkı Atay / Çankaya)

Türk Ulusu’nun Anafartalar Kahramanı Sarı Paşa önderliğinde, her evinde ne varsa üçte ikisini vererek donattığı 204.000 mevcutlu BMM Orduları 1683 2. Viyana bozgunundan 239 yıl sonraki ilk taarruz savaşını 26 Ağustos 1922 sabahı başlattı. İngiliz Genelkurmayı’nın “Türkler bu tahkimatı 6 ayda aşabilirlerse 6 günde aşmış gibi sevinebilirler” dediği Yunan mevzileri 6 saatte darmadağın edildi, 30 Ağustos’ta Zafer kesinleşti, Başkomutan’ın “Ordular; ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini alan Mehmetçik 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi, işgalcileri ve işbirlikçilerini denize döktü. 

“Bu zafer millet meclisine, hükümete, bazı ordu komutanlarına rağmen başkomutan Mustafa Kemal tarafından kazanılmıştı” diyor Falih Rıfkı Atay haklıdır. Herkese ve her şeye rağmen kazanılmıştır savaş “Akılla, bilimle ve millete güvenle.”

Ulus ve Ordu yokluklarla, yoksunluklarla, ihanetler ve isyanlarla boğuşa boğuşaYa İstiklâl Ya Ölüm dediği bir kader (yazgı) savaşına girişmişken Meclisteki kimi milletvekilleri ile yancılarının “Vatanı kurtarsak bile Mustafa Kemal’den kurtulamayız” kaygısıyla işgalci emperyalistlerin peşine takıldıkları, akla gelmedik tuzaklar kurmaya, Mustafa Kemal Paşa’yı Başkomutanlıktan uzaklaştırmaya, meclis dışı bırakmaya, hatta yok etmeye çalıştıkları görülmüştür. İşgalcilerin tezgâhları, güdümlerindeki Saray ve hükümetinin entrikaları, kışkırttıkları isyanlar, Kuvayı İnzibatiye dedikleri düzmece ordular da cabası… Nazım’ın “Ateşi ve ihaneti gördük” dediği günlerdir. Bu emperyalist işbirlikçisi hainlerin soyları kurumuş da değildir. Gün gelmiş ardılları “Keşke Yunan kazansaydı” diyebilmiş, kimilerince el üstünde tutulabilmişlerdir. Yani İsmet (İnönü) Paşa boşuna “Hiçbir ülke yoktur ki, kendi içinden bizim kadar hain yetiştirebilsin.” dememiştir.

  • Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşı, bir Ulusun gerçek bir dahi liderliğinde kadını ve erkeğiyle, çocuğu ve yaşlısıyla topyekûn mücadelesinin destanlaşmış öyküsüdür.
  • Bu Destan; Dumlupınar şehitliğinde yatan 1914 doğumlu 8 yaşındaki Ömer oğlu Hüsnü’nün, 11 yaşındaki Abdullah’ın, Gördesli Makbule’nin, Nezahat Onbaşı’nın, Ilgaz dağlarında bebesiyle donarak şehit düşen Şerife Bacı’nın ve daha onbinlerce vatan evladının temiz kanları ile yazılmıştır.

Günümüzde Atatürk’e, İsmet Paşa’ya hakaret eden, Milli Mücadele’yi ve Büyük Zafer’i unutturmaya çatışan, Mondros teslimiyetini, Sevr zilletini görmezden gelip Lozan’a “Hezimet” diyen aymazların, en azından bu Destan’ı kanlarıyla yazan kahramanlarımıza, aziz şehitlerimize verecekleri bir hesap vardır mutlaka. Bu gibiler cahil cesaretleriyle hadlerini aşmamalı,  milletimizin sinir uçları ile oynamamalıdırlar.

Bulunduğumuz coğrafyada Üniter Ulus Devlet ve Laik Cumhuriyet güvencesinden yoksun ulusların nasıl emperyalizme yem oldukları Irak’tan Suriye ve Libya’ya dek birçok örnekle ortadadır. Ders alınmalıdır. Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi;

  • “Nemiz varsa; bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak; hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.”

 Tarih bilimdir ve asla nankör değildir. Ulusumuzun hemen tamamı elbette her şeyi Büyük Zafer’e borçlu olduğunun bilincindedir ve başta Atatürk, Kuvayı Milliye kahramanlarımızı da, aziz şehit ve gazilerimizi de, Cumhuriyetimizin kurucularını ve Kemalist Devrim kadrolarını da minnetle, şükranla yad etmektedir.

Atatürkçü Düşünce Derneği, Cumhuriyetimizin 100. yılında
Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuzun semalarına asarak,  Yeniden Atatürk Cumhuriyetine ulaşma azim ve kararındadır.

Büyük Taarruz’un ve 30 Ağustos Zaferimiz’in 101. şeref yılı kutlu olsun.

Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye ! 

Saygılarımızla. 

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ

YÜZÜNCÜ YIL TÜRKÜMÜZ

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk şairi

 

YÜZÜNCÜ YIL TÜRKÜMÜZ

Borçluyuz Atatürk’ün uygarlık savaşına,
Laik Cumhuriyetim erişti yüz yaşına.
Xxx
Birliğe siper oldu, yoksula çeper oldu,
Atatürk devrimleri halkıma rehber oldu.
Xxx
Kadın, erkek bir olduk, eşitlendik gür olduk;
Kulluk geride kaldı, hepimiz özgür olduk.
Xxx
Hilafet ve saltanat çoktan geride kaldı,
Halk kendi yazgısını kendi eline aldı.
Xxx
Önce düşmanı kovduk, kurduk Cumhuriyeti,
Kimliğimiz netleşti, adımız Türk Milleti.
Xxx
Hukukumuz tekleşti, çok hukukluluk bitti,
Laik, bağımsız yargı herkesi eşit tuttu.
Xxx
Eğitim laikleşti, akıl-bilim gürleşti,
Yurttaşın belleğine, yurt sevgisi yerleşti.
Xxx
Fabrikalar çoğaldı, okullar yaygınlaştı,
Çağdaş, laik eğitim her köşeye ulaştı.
Xxx
Uygarlık bir nehirdir, sular tersine akmaz,
Atatürkçü nesiller devrimleri bırakmaz.
Xxx
Bir insanlık suçudur, cehaletin varlığı,
İçinde barındırır bin bir sahtekârlığı.
Xxx
Atatürk düşmanlığı Devrime kinciliktir,
Sermayesi din değil; çıkarcı dinciliktir.
Xxx
Hak, hukuk ve adalet rotasından sapamam,
Belleğim demokrattır, özgürlükten kopamam.
Xxx
Aklımla, yüreğimle, bilimle koşuyorum,
Çağdaş uygarlık için çalışıp coşuyorum.
Xxx
Yurdum özgürlük ister, bağımsızlık kanımda,
Dalgalansın bayrağım, ebedi vatanımda.
Xxx
Cumhuriyet ateşi asırlar boyu tüter,
Laik ve özgür rejim, bin yıla demir atar.
Xxx
Halil Çivi ant içti, bilimsel yoldan dönmez,
Cumhuriyet ülküsü ebedidir, hiç sönmez.
Xxx

27 Temmuz 2023, Seferihisar / İZMİR

“İMDAT!” BORUSU

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

“İMDAT!” BORUSU

Akıl yollarını duman bürümüş,
Sarp dağlara dönmüş düzümüz bizim.
Bilim bahçesinde güller kurumuş,
Kış ayına dönmüş yazımız bizim.
Xxx
Mesleği yok, bin bir hayaller kurmuş,
Her bekâra, para, makam, mal sormuş,
Yatlı, katlı zengin eş arıyormuş,
Evde kalmış yaşlı kızımız bizim.
Xxx
Millet haksızlıktan, yalandan bıkmış,
Hak, hukuk, adalet rayından çıkmış,
Yoksulun kazancı zengine akmış,
Utanmaz, arlanmaz yüzümüz bizim.
Xxx
Taban fiyatları tutarsız olmuş,
Çiftçinin kazancı yetersiz olmuş,
Dokunan kumaşlar depoda kalmış,
Para etmez olmuş bezimiz bizim.
Xxx
Üretim çarkının mili kırılmış,
İşsizin, yoksulun beli kırılmış,
Hak arayan mahkemede yorulmuş,
Adalet arıyor gözümüz bizim.
Xxx
Özgür düşüncenin özü kısılmış,
Doğru konuşanın sözü kısılmış,
Şairin, ozanın sesi kısılmış,
Düzen tutmaz olmuş sazımız bizim.
Xxx
Eğri, doğru birbirine karışmış,
Alim, cahil aynı pistte yarışmış,
Kirli, temiz aynı izde buluşmuş,
Arapsaçı gibi izimiz bizim.
Xxx
Eğitim vapuru rotadan sapmış,
Çağdışı zihniyet makamlar kapmış,
Devlet, işi piyasaya bırakmış,
Ak mı, kara mıdır yazımız bizim.
Xxx
Devlet parti olmuş, parti de devlet,
Yandaş olanlara bol kepçe nimet,
Ulusun sırtına yüklenmiş külfet,
Yine sarpa sarmış yolumuz bizim.
Xxx
Yurtsever aydınlar gaflete dalmış,
Laik Cumhuriyet çok yara almış,
Halil Çivi ” imdat borusu ” çalmış,
Uzağı görmeli gözümüz bizim.
Xxx

ADD’den 28 Mayıs Seçiminde Oy Kullanma Çağrısı


BASINA VE KAMUOYUNA 

YÜCE TÜRK ULUSU!

Yarın, 28 Mayıs 2023 Pazar günü sandığa gidip oy kullanacağız.

Oylarımızla yeni Cumhurbaşkanımız’ın kim olacağını belirlemekten öte; “eğitimden sağlığa, ekonomiden dış politikaya, kadın ve çocuk haklarından iç barışa, demokrasiden hukuk devletine her alanda ciddi krizler yaratan TEK ADAM REJİMİ Mİ, yoksa barış, huzur ve refaha ulaşma yolunu açacak DEMOKRATİK HUKUK DÜZENİ Mİ ?” sorusuna yanıt vereceğiz.

Yarın kullanacağımız oylar; “uygar dünyanın onurlu üyesi LAİK CUMHURİYET olmaya devam mı edelim, yoksa Batı Emperyalizminin öksesinde Orta Doğu bataklığında debelenen bir TEOKRATİK DEVLET olmaya mı yürüyelim ?” sorusunu yanıtlayacak.

Büyük çoğunluğuyla Atatürk aydınlığına, O’nun aklı ve bilim yoluna gönülden bağlı olduğunu bildiğimiz aziz milletimizin yarın DEĞİŞİM diyeceğine inanıyoruz.

Gün yalnızca oy kullanma günü değil, çevremizin de sandığa gitmesini sağlama, son oy sayılana dek sandıkları bırakmama ve ıslak imzalı tutanaklara sahip çıkma günüdür.

Ancak o zaman “Askıda ekmek”, “Askıda fatura” utancı son bulacak,

  • HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK!

Gelin, yarın akşamı bir düğün akşamı yapalım.

HAYDİ!

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ

pdf biçimi : ŞUBELERE-BASIN AÇIKLAMASI

Halil Çivi Şiiri : SÖMÜRÜ

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi
01 Ocak 2023, Çiğli / İzmir

Değerli Dostlar,

2023 yılı, her konuda ve her alanda hepinizin beklenti ve umutlarınızın gerçekleştiği bir yıl olsun. Bu duygu ve dileklerle, 2023 yılının ilk gün ürünü olan bir şiirimi sizinle paylaşmak istiyorum. Umarım hoşunuza gider.
***

SÖMÜRÜ

Siyasetin endazesi bozuldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Hukuka, ahlaka mezar kazıldı,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Kutsalları tekeline aldılar,
Din, mezhep, ırk … diye halkı böldüler,
Birliğin özüne fitne saldılar,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Irkçılığı dincilikle kardılar,
Sentez diye ambalaja sardılar,
Kabul etmeyeni düşman gördüler,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Demokrasi öcü gibi görüldü,
Özgür düşünenden hesap soruldu,
Farklı olanlara kara sürüldü,
Irkı, dini sömürenler çoĝaldı.
Xxx
Yalancılık arşa kadar ulaştı,
Ticarete hile, tuzak bulaştı,
Doğrunun payına dışlanmak düştü,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Yetim, öksüz bir kenara atıldı,
Helal kazançlara haram katıldı,
Kulun hakkı afiyetle yutuldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Siyasiler her kutsalı sömürdü,
Yoksulun malını varsıl kemirdi,
Cehaleti sömürenler semirdi,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Cehalet tohumu ekenler arttı,
Dinbazlar din diye hurafe sattı,
Dinden geçinenler yükünü tuttu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Eğitim çarkının mili bozuldu,
Bilimin, tekniğin pili bozuldu,
Çağdaş öğretimin yolu bozuldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Çete, mafya her köşeye nam saldı,
Emekliler yoksulluktan bunaldı,
Mutlu olmak öbür dünyaya kaldı,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Yalakalık olmuş geçimin yolu,
Yandaşların küpü haramla dolu,
Mazlumun, garibin yok kara çulu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Dinbazlar toplumun baştacı oldu,
İşçiler patrona duacı oldu,
Sabır yoksulların ilacı oldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Atatürk’e binbir kara çaldılar,
Kimlikçilik yapıp bizi böldüler,
Din kisvesi ile halkı yoldular,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Toplum aymazlıktan ayılmaz oldu,
Aydınların sesi duyulmaz oldu,
Laik Cumhuriyet sayılmaz oldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldi.
Xxx
Halil Çivi söyler işin özünü,
İnsanlar uyansın, açsın gözünü,
Uykuda kalanlar dövsün dizini,
Irkı dini sömürenler çoğaldı.
Kutsalları sömürenler çoğaldı.
Xxx

6 Yaşında Kız Çocuğu Evlendiren Tarikatçı Anlayış

BASINA VE KAMUOYUNA

“Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.”
Mustafa Kemal ATATÜRK

(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

İki gündür 6 yaşında bir çocuğun, öz babası tarafından gelinlik giydirilerek “evlendirilmesi” rezaleti ile çalkalanıyor ülkemiz.

Bir babanın 6 yaşındaki kızını evlendirebilmesi, 29 yaşında bir “adam”ın o yavru ile evlenebilmesi, sahte kemik yaşı raporu ile gözünün önündeki 14 yaşındaki kızın 21 yaşında olduğunu karara bağlayan yargıçların olabilmesi…

Ne acı!

  1. yaşını süren Türkiye Cumhuriyeti’nin bu durumu kabul edilebilir olmasa da, şaşırtıcı değil elbette.

İktidara gelişinden başlayarak tarikat ve cemaatlere devlet olanaklarını sonuna dek açan AKP yönetim anlayışının vahim (ürkünç) sonuçlarını bu ve benzeri örneklerle her gün yaşıyoruz.

Bu anlayış, gerçek İslam’la ilgisi olmayan uydurulmuş bir din dayatıyor topluma.

Önceki yıllarda kimi AKP Belediyelerinin “6 yaşında kız çocukları ile evlenilebilir” diyen kitaplar dağıttığını gördük.

Kanal kanal dolaştırılan “Hocaefendi” lakaplı tarikatçıların, Diyanet yetkililerinin benzer fetvalar (!) verdiğini gördük.

Tarikat evlerinde tecavüze uğrayan çocuklar için “Bir defadan bir şey olmaz” ya da “Küçüğün rızası var” diyen Bakanlar gördük.

Eşi tarafından -hem de camide- bir kadınla basılan imam için “İmam nikâhlısıysa göreve iade edeceğiz” diyebilen devlet memuru müftüler gördük. (AS: İmam nikahının nelere alet edilebileceği ürkütücü!)

Laik Cumhuriyet’e, Atatürk ilke ve devrimlerine ve Anayasaya sadakat yemini etmiş kimi siyasilerin “Nefsimize ağır gelse de, hayatımızın merkezine dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz.”, “İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz.” diyebildiklerine tanık olduk.

Hatta Cumhurbaşkanı Danışmanı sıfatlı kişilerce kurulup, ASSAM (Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği) adı verilmiş bir örgüt tarafından devlet kuruluşları ve belediyeler sponsorluğunda, Başkenti İstanbul, dili Arapça olacak ASRİKA İslam Devleti kurma amaçlı sempozyumlar düzenlenebildiği ve düzenleyicisinin “Dünya üzerindeki İslâm âlimleri ile görüştüğümüzde sorularımıza şöyle cevap alıyoruz: İslam Birliği olacak mı? Olacak. Nasıl olacak Mehdi Hz. geldiği zaman? Peki, Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki, bizim bir işimiz yok mu? Ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte ASSAM bunu yapıyor.” diyebildiğini de yaşadık.

Bütün bunlar düşünüldüğünde, Bakanlık ya da Diyanet İşleri’nin bu son rezaletle ilgili suskunluklarının da şaşılacak bir yanı yok tabii.

Öte yandan, artık bir AKP dönemi klasiği haline getirilen “icazet törenleri” ile

  • Sarıklı cübbeli küçücük çocuklarımız kullanılarak şehirlerimizin caddelerinde, salonlarında Laik Cumhuriyet’e meydan okunuyor.

Anayasamızın ve yasalarımızın açık hükümlerine karşın devlet görevlilerinin bu meydan okumaya engel olmaları bir yana; TBMM Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı gibi üst düzey siyaset ve devlet yetkililerinin coşkulu katılımları ile bu törenleri meşrulaştırdıkları görülüyor.

Devlet erkânının gözleri önünde değişmez önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e “KAFİR” diyen hadsizler el üstünde tutuluyor.

Örnekleri ziyadesiyle çoğaltmak olanaklı.

Bu gidiş, iyi gidiş değildir!

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, varlık nedenimizin Laik Cumhuriyeti ve Atatürk İlke ve Devrimlerini sonsuza dek yaşatmak olduğu bilinci ile, tüm devlet yetkililerini Anayasa ve yasalara uymaları ve görevlerini yapmaları konusunda bir kez daha uyarıyoruz.

Saygılarımızla. 07.12.2022, Ankara

(Ayrıca, 08 Aralık 2022 günü
Cumhuriyet gazetesi arka sayfada yarım sayfa ilan verilmiştir..)

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ
==============================

Kadın : AKP’nin eski Aile bakanlarından..
Erkek : AKP’nin eski ve halen Adalet bakanı! “Küçük” ün tecavüze izin / rıza veremeyeceğini öğren(e)memiş bir Hukuk Fakültesi mezunu (!?)..

Tarikatlar koalisyonu AKP, bir 5’li çete üyesinin itiraf ettiği üzere AKP, “Milletin a…’na koymakta”…
“Kinini ve dinini eksik etmeyen” İslam mücahiitleri (Cihatçıları) 20 yıllık AKP iktidarında buralara dek geldiler..
Bu çürümeye karşı hep birlikte ayağa kalkma ve savunma yaparak saldırıyı defetme zamanıdır.

  • Lamı cimi yok, vakıf maskesiyle toplumu çürüten gericilik yuvaları tarikat-tekke-türbe-zaviyeler derhal kapatılmalıdır.
  • Milli Eğitim Bakanlığı bu gerici ve çağdışı, Cumhuriyet yıkıcısı vakıflarla yaptığı tüm sözleşmeleri derhal iptal etmelidir.
  • TBMM’de, Anayasa m.98 uyarıca “Meclis soruşturması” başlatılmalıdır.
  • Anayasa m.174’teki Devrim Yasaları kararlılıkla uygulanmalıdır :

    “30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun

  • Muhalefet göreve, basın toplumu sürekli uyarmalı, yargı adalet dağıtmalı ve AKP-MHP’nin maskesi artık düşürülmelidir!
  • Cumhuriyet Başsavcısı neden AKP hakkında bir kez daha kapatma davası açmıyor?

AKP = RTE neden susuyor?? Hemen her şeye karışan, gerek görürse ayar veren, parmak sallayan, aşağılayan, ağır ve booool hakaretler yağdıran Cumhur’un başı neden susuyor??

Yaşanan bu sefillikler, seçime giderken AKP=RTE‘nin toplumu korkuyla sindirme planının parçaları mı??

Az kaldı… gümbür gümbür çöküyorlar…
Toplum seçime dek örgütlü olarak direnmeli ve sandığa gömmeli!

Sevgi ve saygı ile. 09 Aralık 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

 

 

ADD YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ MANİFESTOSU

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ MANİFESTOSU


Zafer’in 100. yılından, Cumhuriyet’in 100. yılına ilerler ve bir seçime giderken;
Demokratik Kitle Örgütlerinin katılmasını umduğumuz,
Siyaset Kurumunun dikkate almasını beklediğimiz,
Ulusumuzun da desteklemesini dilediğimiz ÇAĞRIMIZDIR.

AZİZ MİLLETİMİZ!

Her karışını kanlarıyla sulayarak VATAN yaptıkları bu topraklar üzerindeki bağımsızlık ve egemenliğimizi Lozan’la dünyaya tanıtan KEMALİST DEVRİMCİLER, akıl ve bilimden koptuğu için
çökmekte olduğunu gördükleri, cepheden cepheye koşarak kurtarmaya çalıştıkları, yıkılışını tarifsiz acılarla yaşadıkları devletlerinin enkazı üzerinde, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” düsturuyla kurdukları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hamuruna bir MAYA kattılar.
O mayanın adı NAMUS’tu! Devletimizin hamurunu çürümekten koruyan NAMUS MAYASI’nın eksilmesine izin verilmemelidir.
Çok kutuplu yeni bir DÜNYA DÜZENİ oluşurken; barış, huzur ve topyekûn kalkınma için,
bu toprağın insanlarının kadın erkek birlikte yarattığı, başarısı kanıtlı, bütün ilke,
eser ve politikalarıyla dünyaya örnek olmuş ATATÜRK CUMHURİYETİ en doğru yoldur,
YENİDEN o yola girilmelidir.
ATATÜRK CUMHURİYETİ; Aydınlanma Devrimleriyle toplumu tepeden tırnağa değiştiren,
çağ atlatan, özünde bir KÜLTÜR ve KADIN devrimi, SANAT ve BİLİM özgürleşmesi,
bir TÜRK RÖNESANSI’dır. Anadolu’nun binlerce yıllık kültürü ile bütünleşen LAİK CUMHURİYET KÜLTÜRÜ devletimizi bugünlere taşıyan en değerli kazanımımızdır, korunmalıdır.
LAİKLİK; demokrasinin olmazsa olmazı, aklın doğmalara tutsaklıktan kurtularak özgürleşmesi,
yurttaşın; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür birey olmasıdır. Devlet; taş binalar değil,
görevli yurttaşlardır ve görevlileri laik bireyler ise laiktir. Laiklik, gölgesinde güvenle yaşadığımız Cumhuriyet Kubbemiz’in kilit taşıdır. Tarihten ders alınmalı, tarikat, cemaat adıyla
örgütlenmiş, emperyalizm taşeronu yapılanmalar için yasalar uygulanmalı, Devlette
hiçbirLaik Cumhuriyet ve Üniter Ulus Devlet karşıtı kadrolaşmaya izin verilmemelidir.
YARGI; egemenliğin ve Ulusal bağımsızlığın temel unsurudur. Bağımsız olacaktır, ama tarafsız olamaz. Anayasal düzenden yana taraftır. Bir devlet; yargı hak ve yetkisini, hiçbir koşulda
başka bir otoriteye ya da devlete devredemez. İktidarların ya da paralel güçlerin emrine girmiş, baskılarla hüküm kuran bir yargının devletleri felakete sürüklediğinin tarihte örneği çoktur,
biri de Osmanlı Devleti’dir. Yargı; kayıtsız, koşulsuz bağımsız olmalıdır.
Ulusumuz; 1961 Anayasası’nı esas alan demokratik bir ANAYASA’ya ve Hukukun Üstünlüğü ile Kuvvetler Ayrılığı ilkesine tam bağlı gerçek bir HUKUK DEVLETİ’ne kavuşturulmalıdır.
PARA; bir diğer egemenlik ve ulusal bağımsızlık unsurudur. Üretimden kopmuş, hukuk güvencesi sunamayan, nepotizme, yolsuzluğa, rüşvet ve israfa batmış devletlerin PARASI PUL, YURTTAŞI KUL olur. Üretim artırılmalı, her yurttaşın vergi mükellefi olacağı, her gelir ve harcamasını kayda geçireceği adil bir vergi sistemi kurulmalı, kayıt dışı ekonomi önlenmeli,
hakça bölüşüm ve gelir dağılımı adaleti sağlanmalıdır. Merkez Bankası bağımsız olmalı, kamu maliyesi naslar ya da saplantılarla değil, akıl ve bilimle yönetilmelidir.
ATATÜRK’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına TÜRK MİLLETİ denir” tanımı
doğrultusunda; ulus olma bilinci ve ulusal birliğimiz güçlendirilmelidir. Emperyalizmin
BÖL YÖNET” taktiği güdümlü mikro milliyetçilik ve mezhepçilik tuzaklarına düşülmemeli, federasyon çağrıştıran arayışlara itibar edilmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı mezata düşürülmemeli, siyasi beklentilerle dağıtılmamalıdır. Uluslaşamamış, Ulus Devlet olamamış Irak, Suriye, Libya, Ukrayna gibi uzak yakın bazı komşularımız dahil, birçok devletin nasıl ezilen çimen oldukları iyi değerlendirilmeli, ÜNİTER ULUS DEVLETİMİZ gözümüz gibi korunmalıdır.
DIŞ POLİTİKA; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi ve bölge merkezli, karşılıklılık esaslı KEMALİST felsefeyle yürütülmelidir. Atatürk’ün; Sadabad Paktı ve Balkan Antantı, Montrö ve Hatay politikaları ile SSCB (Rusya), Orta Doğu ve Avrupa ilişkilerindeki prensipleri hep akılda tutulmalı, uluslararası anlaşmalarda ve büyük devletler siyasetinde bağımsızlığımızı zedeleyecek  adımlardan kaçınılmalıdır. BOP, 21. yüzyılın Sevr’idir. Bölgemizi kana bulayan bu
emperyal projenin Sevr ile aynı mantıkla hazırlandığı ve ülkemizi bölme amacının haritası ile sabit olduğu görülmelidir. Cumhuriyetimiz antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı
KURULUŞ AYARLARI’na dönmeli, TÜRKİYE TÜRKİYE’DEN YÖNETİLMELİDİR!
TBMM’ye neden GAZİ MECLİS dendiği, Devletimizin Büyük Millet Meclisi Hükümeti esası ile kurulduğu, MECLİS’in demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasal partilerden oluştuğu
dikkate alınarak Meclis iradesini esas alan bir yönetim sistemi kurulması, yürütme erkinin
TEK ADAM’a teslim edilmemesi hedefi doğrudur, ancak sonraki iştir. Seçim kapıdadır.
Mevcut Anayasamıza göre Türkiye’yi seçilecek Cumhurbaşkanı yönetecektir. Seçmenin;
“En iyi ben yönetirim” diyecek ve ikna edecek adaya oy vereceği unutulmamalıdır.
EĞİTİM en önemli sorunumuzdur. Çocuklarımız; öncelikle düşünmeyi, öğrenmeyi, sorgulamayı öğrenmeli, tarikat ve cemaatlerden, hurafe ve dogmalardan uzak tutulmalı, bilimsel bilgi ile
eğitilmelidir. 4+4+4 yanlışından dönülmeli, temel eğitim kesintisiz 12 yıl olmalıdır. Parasız LAİK MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİ ile özgür bireyler yetiştirilmeli, öğretmenlerimiz YENİDEN baş tacı edilmelidir. Öğretim Birliği Yasası’nı yok etme çabalarına, hele 100 yıl sonra yeniden MEDRESE ve benzeri DİYANET AKADEMİSİ türü arayışlara hiç girilmemelidir. Üniversitelerimizin bilimsel olarak özgür, mali ve idari özerkliği tartışmasız demokratik bilim yuvaları olacağı bir
Üniversite Reformu yapılmalı, ara eleman yetiştirecek meslek okulları Köy Enstitüleri modeliyle YENİDEN örgütlenmeli, gençlerimiz geleceklerini yurt dışında arama çaresizliğinden kurtarılmalıdır.
SAĞLIK, sosyal devletin temel görevidir. Hastayı müşteri, hastaneyi ticarethane olarak tanımlayan, sağlık çalışanının emeğini sömüren, insan sağlığını küresel kapitalizmin
çok uluslu şirketlerinin talanına terk eden neoliberal sağlık politikalarına son verilmeli,
Koruyucu Tıp öncelikli, Toplumcu Kamusal Sağlık Sistemi YENİDEN kurulmalı,
ilaç, aşı ve tıbbi malzeme üretimi yerli kaynaklara dayandırılmalıdır.
KADININ; insan olarak eşitliği temelinde, çalışma hayatının ve sosyal yaşamın içinde olması ile toplumsal özgürleşmenin mümkün olacağı bilinciyle, sadece ailenin değil, uygarlaşmanın da taşıyıcı kolonu olduğunu içselleştiren bir yönetim anlayışı YENİDEN yaratılmalıdır.
Eğitim müfredatından başlanarak, medyadan sokağa ve eve kadar, başta kadına ve çocuğa, şiddetin, istismarın her türü sözlüklerimizden çıkarılmalıdır. İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’ne dönülmeli, ÇOCUK ve GELİN sözcüklerinin birlikte kullanılması utancı tarihe gömülmelidir.
İstihdam yaratamayan, Sosyal Güvenlik Sistemini çökerten, sürekli cari açık üreten,
dışa bağımlı, emekçisini, emeklisini süründüren, nüfusun % 1-2’si ile faiz lobilerine çalışan NEOLİBERAL ekonomi politikaları sürdürülemez. Üretimsizlik SEBEP; faiz, enflasyon, işsizlik
ve açlık NETİCEDİR. Yüksek teknolojili ürün üretme ve 4 Denge Teorisi (Bütçe, Gelir gider,
Dış Ticaret, Kamu Özel Sektör Dengeleri) esaslı KEMALİST KARMA ÜRETİM EKONOMİSİ
YENİDEN Devletimizin Ekonomi Politikası olmalıdır. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)
YENİDEN devreye sokulmalı, akılcı planlama ve teşvik politikaları ile kamu ve özel tüm güçlerin katılacağı bir ÜRETİM SEFERBERLİĞİ başlatılmalı, KOOPERATİFÇİLİK geliştirilmelidir.
İşsizliğin ücretleri baskılamasına, sermayenin emeği kâr hırsına kurban etmesine izin verilmemeli, Sınıf Sendikacılığı güçlendirilmeli, “Sigortasız İşçi”, “Çocuk İşçi” gibi kavramlar
yok edilmelidir. Bilişim  çağı ve sanayi 5.0 kaçırılmamalı, TARIM ve HAYVANCILIK güçlü biçimde desteklenmeli, en zor koşullarda kendini doyuran 7 ülkeden biri olmamızı sağlayan çiftçimizi toprağından koparan politikalara son verilmeli,
kamu üretim tesisleri YENİDEN faaliyete geçirilmelidir.
NÜFUSUMUZ ve insan kaynağımız planlanmalıdır. Eğitimsiz kalabalıkların iş gücü ve üretime katılamayacakları, topluma yük olacakları bilinmeli, insanlarımız 3 çocuk yapma,
5 çocuk yapma gibi bilim dışı öğütlerle eğitimsizlik, işsizlik ve yoksulluğa mahkûm edilmemelidir. MÜLTECİ (iltica için başvuran) ve geçici koruma altında olanlar sorunu,
akıl dışı ırkçılık suçlamalarının sislemesine bırakılmayacak kadar ciddidir. Bu sorunun;  demografik yapımızı tahrip ve ülkemizi bölme amaçlı bir emperyal saldırı olduğu görülmeli, gereği yapılmalıdır.
TÜRKİYE; sınırlarını koruyamayan, yurt dışı tek toprağı Süleyman Şah Türbesi’ni
terör örgütlerine terk eden, 19 adasındaki Yunan işgalini tepkisiz seyreden, beyzbol sopaları
ve mektuplarla had bildirilen, tehditle terörist(!) salıveren, kapılarda bekletilen,
tescilli rüşvetçilerce temsil edilen ve İTİBARI saraylarda arayan bir ülke olmamalıdır.
TÜRKİYE; büyük doğmuştur, onurlu insanlar ülkesidir,
büyüklüğüne layık ve onurla yönetilmelidir.
ORDUMUZ; siyasetin etkisinden arındırılmalı, komuta bütünlüğü YENİDEN sağlanmalı,
kendi sağlık, eğitim, yargı ve terfi sitemlerine sahip kılınmalıdır. PARTİ ORDUSU arayışları nafile, sonu hüsrandır. Paramiliter yapılanmalar dağıtılmalı, bireysel silahlanma önlenmeli,
halkımızın bütün güvenlik güçlerimize tereddütsüz güveneceği bir düzen kurulmalıdır.
BASIN; Atatürk’ün “Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası,
yine basın hürriyetidir
.” sözü ışığında ÖZGÜR olmalıdır. Basın organları sahiplerinin
tek işlerinin basın olması YENİDEN sağlanmalı, YANDAŞ MEDYA yaratmanın
kimseye yararı olmayacağı bilinmelidir.
SİYASİ PARTİLER ve SEÇİM YASALARI demokratikleştirilmeli, lider sultası ortadan
kaldırılmalıdır. Anayasa ve yasalarımıza uygun bütün örgütlülüklerin -Örgütlü Toplum olmanın- önündeki engeller kaldırılmalı, hukuk dışı uygulamalarla baskılanmamalıdır. Tırnak boyası ve seçim kurulları dahil, SEÇİM GÜVENLİĞİ tartışılır olmaktan çıkarılmalı, propaganda eşitliği sağlanmalıdır.
ULAŞIM; demiryolu ve deniz ulaşımı öncelikli geliştirilmelidir. Başta ENERJİ, tüm stratejik üretim alanlarındaki korkunç dışa bağımlılığımız en aza indirilmeli, yer altı ve yer üstü kaynaklarımıza, sularımıza, madenlerimize, ormanlarımıza ve çevremize sahip çıkılmalıdır.
Çalışma yaşamından banka ve sigorta sistemine, turizm ve kültürden spor ve sanata, emekli ve yaşlılarımızdan engelli yurttaşlarımıza her alanda uygulanacak ulusal ve akılcı politikalarla insanlarımızın barış, huzur ve güven içinde yaşayacakları bir düzen kurulmalıdır.
Ulusumuz; bütün bunları 100 yıl önce yaptı, doğru önderlik, doğru kadrolar, doğru yol haritası ile bugün de yapacak güçtedir. ULUSUMUZA GÜVENİYORUZ!
Dünyanın en bereketli topraklarında, dünyanın en fedakâr,
en çalışkan halkını açlığa mahkûm eden BU DÜZEN DEĞİŞMELİDİR!
Biz Atatürkçü Düşünce Derneği üyeleri, MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ!
Bilgili olacağız, cesur olacağız, kararlı olacağız, çok çalışacağız,
KEMALİZM’in namus sesini bir SİS ÇANI gibi  yurdumuzun semalarına asacağız ve milletçe

YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ’ni kuracağız.

SÖZ VERİYORUZ!
23 Nisan 2022, ATO Kongre Merkezi, Ankara

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ MANİFESTOSU
====================================================

PDF ; 23 Nisan 2022 YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ Bildirgesi

Sevgi ve saygı ile. 23 Nisan 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Bilim Kurulu 2. Başkanı
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

ADD Kocaeli Şubeleri adına Genel Seçim Bildirgesi

ADD Kocaeli Şubeleri adına
Genel Seçim Bildirgesi

24 Haziran 2018’de yapılacak olan genel seçimler demokrasi yolunda laik cumhuriyetin yazgısını belirleyecek son dönemeçtir. Bu seçim normal bir seçim değildir. Halk oylamasının devamıdır.  Seçimde hedefimiz:

  • Yeniden Cumhuriyet rejimini çok daha güçlü olarak yerine oturtmak, egemenliğin saraydan alınıp tam yetkili Gazi Meclis’e devrini sağlamaktır.
  • 16 yıldır devleti yöneten siyasal iktidar, kilitlendiği “Yeni Türkiye” hedefini gerçekleştirmek adına iktidar koltuğundan kalkmaya hiç niyetli gözükmemektedir. Bu durum karşısında laik, demokratik Cumhuriyet’in korunması adına bütün Cumhuriyetçi güçlerin her koşul altında kararlı, uyanık ve bütün kalması zorunludur.
  • Bu seçime; ekonomideki kötü gidiş ve yoksullaşan halkın, esnafın, iş adamlarının, çiftçinin ve devletin yüksek borçları damgasını vuracaktır.
  • Ekonomideki bu kötü gidişin durdurulması konusunda iktidar güvenilirliğini, içeride ve dışarıda yitirmiş ve devleti her gün zarara uğratmıştır.
  • Demokrasi ve laik cumhuriyetin varlığı, milli barış ve halkımızın refahı için seçimlere giren siyasal partilerden:
  • Vatanın ve milletin bölünmez bir bütün olduğunu, Laiklik ilkesine uyacaklarını ve devleti tarikatlara, cemaatlere, vakıflara teslim etmeyeceklerini,
  • Atatürk ilke ve devrimlerine ödün vermeksizin sahip çıkacaklarını,
  • Ne ABD ne AB, Tam Bağımsız Türkiye” ve özgürlüğümüz için sömürgeciliğe karşı sonuna kadar savaşacaklarını,
  • Milli çıkarlarımız ve değerlerimize sahip çıkacaklarını,
  • Başkanlık sisteminden vazgeçilerek gerçek anlamı ile demokratik parlamenter sistemin yeniden kurulacağını,
  • Sağlık ve eğitimin parasız hale getirilerek tüm yurttaşların eşit olarak yararlanabileceği ve Cumhuriyet değerlerine uygun biçimde yeniden yapılandırılacağını,
  • Çağdaş bir yargı sistemi kurularak hızlı, bağımsız – yansız ve güvenilir olarak halka hizmet edilmesinin sağlanacağını,
  • Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün sağlanacağını ve medya patronlarının başka bir ticaret alanı ile ilgilenmelerinin yasaklanacağını,
  • Devletin vatandaşlara sağladığı olanaklardan din, mezhep ve etnik kökene bakılmaksızın herkesin eşit olarak yararlanacağını,
  • Faşizme, gericiliğe, bölücülüğe ve her türlü akıl ile bilim dışı eğilimlere karşı olacaklarını,
  • Kürsü dokunulmazlığı dışında bütün dokunulmazlıkların kaldırılacağını,
  • Ulusal kaynaklarımızın haraç – mezat satılmasından vazgeçileceğini ve satılanların geri alınarak dışarıya bağımlı olmayan, ulusal ve devletçilik ilkesine uyan bir ekonomik sistem kurulacağını,
  • Vergi adaletinin sağlanacağını,
  • Siyasi partiler ve seçim yasasında değişiklik yapılarak demokratik bir düzenleme getirmesini,

    Atatürkçü Düşünce Dernekleri Kocaeli Şubeleri olarak diliyoruz.

Bugün Atatürkçü Düşünce Derneği’ne saldırarak, aslında seçim sürecinde mağduriyet algısı oluşturmak isteyenler; ne yazık ki FETÖ’cü – darbeci ve emperyalist zihniyetin işbirlikçileridir.

Bu süreçte Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kirli siyasete bulaştırmak isteyenlere karşı
tüm örgütümüz ve Atatürkçü’ler birlikte yılmadan mücadeleyi sürdürecektir.

Kamuoyunun bilgisine saygı ile duyurulur. 30.05.2018

ADD DERİNCE ŞUBESİ,
ADD GEBZE ŞUBESİ,
ADD GÖLCÜK ŞUBESİ,
ADD İZMİT ŞUBESİ,
ADD KARAMÜRSEL ŞUBESİ,
ADD KOCAELİ ŞUBESİ,
ADD KÖRFEZ ŞUBESİ,
ADD YAHYAKAPTAN ŞUBESİ
================================================
Dostlar,

Dava arkadaşlarımızın açıklamasını ve çağrısını biz de paylaşarak site okurlarımızın bilgi ve ilgisine sunuyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 31 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
ADD Genel Başkan Yardımcısı 2004-2006
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Abdullah Bey’e açık mektup

Abdullah Bey’e açık mektup

 

portresi

 


Emin Çölaşan

“Çok sayın ve muhterem Abdullah Bey, zat-ı alinize böyle bir mektup yazmaya kalkıştığım için öncelikle özür dilerim.

Bizim gibi sıradan vatandaşlardan mektup almaya belki alışıksınız.
Ama cumhurbaşkanı olduğunuz dönemde onların hiçbirini görmezdiniz bile!
Ekibiniz onları ilgili kurumlara havale eder ve böylece vatandaşın mektubu güme giderdi.
Şimdi bu mektubu ister istemez okuyacaksınız.
Belki asabınız bozulacak ama başka çarem yok!.. Zira bizim asabımız her gün bozuluyor.
Beyefendi, yıllarca cumhurbaşkanlığı yaptınız. O makama nasıl, kimlerin arka çıkmasıyla seçildiğiniz konumuzun dışında. Bu nedenle oraya hiç girmeyelim.
O makamda oturduğunuz sürece AKP ve Tayyip’in otomatik imza makinesi olarak
görev yaptığınızı herhalde inkar edemezsiniz.
Önünüze gelen her şeye otomatik olarak onay verdiniz.
Oysa -eğer yanlış bilmiyorsam (!)- görevinize başlarken siz de Meclis kürsüsünde
anayasa uyarınca namus ve şerefiniz üzerine yemin etmiştiniz…
Laik Cumhuriyet rejimine güya bağlı kalacak ve tarafsız olacaktınız!
Olmadınız…
Namus ve şeref yeminini hem de yüzlerce kez, göz göre göre çiğnediniz.

* * * *

Şimdi diyeceksiniz ki “Kardeşim tıraşı bırak da bana niçin mektup yazdığını bir anlayalım.”
Haklısınız!
Bu mektubu niye yazdığımı zat-ı alinize kısaca anlatayım…
Beyefendi, süreniz dolduğu ve yerinize yenisi seçildiği için Çankaya’dan aylar önce ayrıldınız.
Peki o günden bu yana siz nerede yaşıyordunuz?
Evinizde mi, lojmanda mı, otel veya başka bir yerde mi?
Biz zaten biliyorduk ama dün belli oldu ki, İstanbul’da devlete ait Huber Köşkü’nde!
Bu hususu ben de burada üç dört kez size sormak zorunda kaldım. Ancak yanıt veremediniz!
Oysa bundan daha kolay ne vardı!.. İki satır çiziktirir, öyle olup olmadığını açıklardınız.

* * * *

Benden daha da ısrarcısı var. Gazeteci arkadaşım Mustafa Mutlu, size bu soruyu
düne kadar tam 52 kez, her gün üst üste, hiç üşenmeden sormayı sürdürdü.
Ona da yanıt veremediniz.
Gizlediğinize göre, acaba yanlış ve utanılacak bir şey mi yapıyordunuz?
Bu Huber Köşkü’nü ben uzaktan bile olsun hiç görmedim.
Ancak görenlerin anlattığına göre muhteşem bir yermiş.
İçinde sekreterler, aşçılar, garsonlar, özel korumalar, bahçıvanlar ve her bir şey varmış.
Mutfağında muhteşem yemekler çıkarmış.
Son model Mercedes makam araçları emre hazır beklermiş.

* * * *

Şimdi zat-ı alinizden aşağıda soracağım sorulara somut yanıt vermenizi istirham ediyorum.

Çankaya’dan indikten sonra ailenizle birlikte devletin Huber Köşkü’ne niçin yerleştiniz?
Şu anda hayatta olan üç eski cumhurbaşkanımız var:
Evren, Demirel ve Sezer.
Ölmüş olanlar dahil hiçbiri görevden ayrıldıktan sonra devletin köşklerine yerleşmeyi onuruna yedirmedi. Kendi evlerine çekildiler.

* * * *

Huber’de krallar gibi yaşatılmayı ısrarla sürdürdüğünüze göre Bay Abdullah Gül,
aşağıdaki sorulara -biraz geç bile olsa- yanıt vermekle yükümlüsünüz…
Çünkü kamuoyunun bunları bilme hakkı var.

– Sizin kalacak bir eviniz falan yok muydu? Yani evsiz barksız takımından mıydınız?
– Eviniz varsa -ki var- hangi gerekçeyle Huber Köşkü’ne yerleştiniz?
– Huber’in hangi olanaklarından yararlanıyorsunuz?
– Örneğin yeme içme durumları ne alemde?
– Gerçi bildiğim kadarıyla aileniz Kayseri’de bir ortadirek ailesi ve zengin falan değil ama…

Yoksa siz de öteki partili arkadaşlarınız gibi analarınızdan saraylarda, köşklerde mi doğmuştunuz? Ya da böyle lüks ve şatafatlı bir yaşama siyaset hayatında mı alıştınız?

* * * *

Bakınız muhterem, Allah kabul etsin, her cuma camiye namaza gidiyor ve karşınızda gazetecileri buluyorsunuz. Orada cami avlusunda demeçler falan verip siyaset konuşuyorsunuz. Sorduğum şu sorulara da iki cümleyle yanıt versenize!
Belki de bizi adam yerine koymuyorsunuz (!), “Boşver yaaa bu herifleri” falan diyorsunuz ama bu gazeteyi her gün en az bir milyon kişi okuyor.
Demek ki onları da hiçe sayıyorsunuz, vay beee!
Unutmayın, toplumdan saygı bekliyorsanız siz de saygı göstermek zorundasınız.

* * * *

Aylarca sessiz kalarak bu konuda köşeye sıkıştınız Bay Abdullah Gül…
Ve dün kendi medyanıza haber sızdırdınız, Huber’den yakında ayrılacağınızı
el altından duyurmak zorunda kaldınız.
İstanbul’da villa inşaatınız devam ediyormuş, işler bitince taşınacakmışsınız.
Keşke bu açıklamayı aylar önce Huber’e yerleştiğiniz zaman yaptırsaydınız.
Görev sürenizin ne zaman biteceğini daha Çankaya’ya seçilirken biliyordunuz.
İnşaata niçin zamanında başlamadınız?
Cumhurbaşkanı olarak görev yapan bir kimseye doğrusu hiç yakışmadı…
Çünkü devletin köşkleri, parası ve olanakları sizin gibilerin özel mülkü değildir.
Haydi size kolay gelsin, hayırlı istirahatler olsun!

Vatandaş Emin.

===============================================

Dostlar,

AYDINLIK Gazetesi yazarı ve Ulusal Kanal’da Kral Çıplak programı yapımcısı
Sayın Mustafa Mutlu, 2 aya yakın bir zamandır ısrar ve sebatla önceki CB
Bay Abdullah Gül’e soruyor..

– Devletin Huber Köşkü’nde niçin oturuyorsunuz? Yasal dayanağınız var mı??

Abdullah bey ise sağır sultan örneği susmakta..
Hiç ama hiç onurlu bir davranış değil..
Hatta bizce utandırıcı, onur kırıcı..

60 yaşını aşmış bir eski Cumhurbaşkanı böylesi bir hukuk dışı davranışa
tenezzül etmemeliydi.

  • Abdullah bey, yasal olarak Huber köşkünde “fuzuli şagil” dir..

Kaldığı sürede bu Köşkte kendisi için yapılan tüm harcamaları ödemesi gerekir.
Hakkında kamu alacağı davası açılmalı ve faiziyle bu bedel ödettirilmelidir.
Ceza sorumluluğu hukuksal olarak varsa onu da Türkiye Barolar Birliği belirlemeli ve
suç duyurusunda bulunmalıdır.

Türkiye bir hukuk devletidir ve ülkeyi yönetenler de bunu er ya da geç öğreneceklerdir.

Sayın Çölaşan’a da Sn. Mutlu’ya da teşekkür ediyor, aynı soruları Abdullah beye biz de yöneltiyor ve bu köşkü derhal boşaltmasını yurttaş hukukumuzla diliyoruz.

Sevgi ve saygıyla.
20.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net