Etiket arşivi: KÜRESEL KAPİTALİZM

Sistemin krizi: Türkiye’nin krizi

Sistemin krizi: Türkiye’nin krizi

Erinç Yeldan
Cumhuriyet
(15.8.18)

Kapitalist pazar ekonomisinin kabaca 500 yıllık kısa geçmişi boyunca onlarca, belki yüzlerce kez ekonomik krizler yaşandı. Kimisi kısa süreli, ancak ani ve şiddetli bir çöküş biçiminde, kimisi birden fazla coğrafyayı içine alarak, kimisi de uzun süreli ve dünyamızı savaşlara sürükleyerek… 
İktisatçılar bu kriz deneyimlerinin tarihsel bazı özelliklerini, biraz da kabaca bir araya getirerek krizler tipolojileri kurguladılar. Bunların arasında birinci nesil krizler diye adlandırılan bir grup tarihi deneyim, krizlerin çoğunlukla kamunun aşırı ve denetimsiz harcama politikalarından kaynaklandığını not etmekteydi. Büyüyen kamu açıkları çoğunlukla para basarak enflasyonist biçimde “kapatılmaya” çalışılıyor; ve hemen her defasında da bir döviz krizi olarak patlak veriyordu. Çoğunlukla sabit kur rejimleri içinde yaşanmış olan bu tür krizler 70’li ve 80’li yıllara özgü olarak kaldı. 
90’lı yıllarda dünya ekonomisi ikinci nesil krizler ile tanıştı. Burada çoğunlukla denetimsiz kalan finansal sistemin aşırı spekülatif ve aşırı risk iştahına dayanan kısa dönemli, sorumsuz finansal işlemlerinin yarattığı dengesizlikler bu tür krizlerin yapısal unsurlarını oluşturmaktaydı. Finansal varlıkların yerçekimi yasalarını hiçe sayarak balonlaşması ve reel ekonomiden koparak bir hayali değerler sistemine sürüklenmesi bu tür krizlerin ana öğesiydi. 1994 Meksika, 1997 Asya, 2001 Arjantin ve Türkiye ve nihayet 2009 küresel krizi

***

2009 krizi ve sonrası küresel kapitalizm için aslında yepyeni sorunlar yumağını ortaya dökmekteydi. 21. yüzyılın bu ilk onlu yıllarında artık İkinci Dünya Savaşı sonrası inşa edilen uluslararası kurumsal düzen ve montaj hattına dayalı Fordist manüfaktür üretimi teknolojileri olgunlaşmış, köhneleşmişti. Uluslararası rekabet keskinleşmiş ve kapitalizmin hegemonik merkezlerinde üretkenlik kazanımları ciddi biçimde yavaşlamıştı. Bu ortamın getirdiği gelir kayıpları ve durgunluk, emeğin gelirlerinin reel olarak gerilemesine, şirket kârlılığının düşmesine ve dolayısıyla yatırım temposunun yavaşlamasına neden olmaktaydı. 
Gerek gelirleri reel olarak gerileyen hane halklarının, gerekse şirketlerin tüketim ve yatırım harcamalarını sürdürebileceği tek bir olanak vardı: Borçlanma ve dolayısıyla, finansallaşma
Dünya ekonomisinde reel sektör böylelikle baş döndürücü bir tempoda borç biriktirmeye başlamıştı. 2009 küresel krizini aşmak için Amerikan federal sisteminin küresel ekonomiye miktar kolaylaştırması (quantitative easing) adı altında sunduğu trilyonlarca dolarlık likidite fazlası da bu süreci hızlandırdı (AS: Bu rakam 6 Trilyon $ dolayında idi!). Küresel borç toplamı, dünya ulusal gelirler toplamının 2.5 katına ulaştı. (Bu arada dünya reel gelirinin % 250’sine ulaşan borçların kimden alındığı ve kime borçlu olunduğu sorunlarını şimdilik bu yazı konusunun dışında değerlendirelim; ancak, bu sorunun yanıtı kuşkusuz, küresel servet dağılımının nereye gitmekte olduğu sorusunu da ortaya çıkarmaktadır). 
Borçlanmayla aşılmaya çalışılan büyük durgunluk bir noktada sürdürülemez bir hale gelecekti. Kanımızca 2018’in ilk yarısında Türkiye’de yaşananlar bu sürecin ilk tetikleyicisidir.

***

Dolayısıyla, Türkiye’nin 2018 krizini küresel kapitalizmin yapısal koşullarından bağımsız olarak değerlendirmemeliyiz. Yapısal koşulları zaten oluşmuş olan bu kriz ortamının ilk örneğinin Türkiye olması da kuşkusuz, bizim iç sorunlarımızla ilgilidir: Hukukun üstünlüğünün yadsınması, hukuk, adalet ve denetleyici kurumların çökertilmesi; ekonomi bürokrasisinde liyakat ilkelerinin yadsınarak ahbap-çavuş kapitalizmine (crony capitalism) dayalı bir örgütlenme modelinin dayatılması…

Sonuç olarak, Türkiye’nin 2018 krizi bir yandan çarpık biçimde küreselleşen dünya ekonomisinin rantlarından pay kapmaya çalışan, ancak bir yandan da “yerli ve milli olsun” söylemiyle pekiştirilen milliyetçi neoliberalizmin tezahü-
rüdür (yansımasıdır). 

Geçen haftaki yazımızın son cümlesini tekrarlayarak bitirelim: 

  • “Bu koşullar altında uygulanması gerekecek olan ‘istikrar paketi’ geleneksel kemer sıkma tedbirlerinin çok üstünde, hukuk normlarının uluslararası standartlara uygun hale getirilmesini başat edinecek düzenlemeleri içermek zorundadır.” 

Asıl sorunlar: Ekonomi ve CHP

Asıl sorunlar: Ekonomi ve CHP
Yeni rejim daha da yerleşir ve ikinci haftasını doldururken ekonominin nasıl yönetileceği bilinmezliğini koruyor. Bu belirsizlik, iç ve özellikle dış sermaye kesimlerinde ülke yönetimine karşı güvensizlik ve bundan kaynaklanan olumsuzluklar yaratıyor. Yüksek döviz kuru ve yüksek faiz varlığını koruyor ve bu durum dar gelirlileri daha da yoksullaştırıyor.
Tepedeki uyumsuzluk
Şaşırtıcı gelebilir ancak ekonominin tepe yönetiminde uyum yok. Başkan Erdoğan ile ekonomi yönetimini teslim ettiği Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak arasında görüş birliği olduğu söylenemez.

Tek kişi yönetimlerinde, en önemli koltuklardan biri de Maliye’dir. Erdoğan bu bakanlığı, hazineyi ekleyerek, yani devlet kasasının anahtarını çok daha yakınında bulunan birine, damadına emanet etti.
Bakan, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının tartışılmayacağını özenle öne sürüyor. Enflasyonun tek haneli olması gerektiğinin altını çiziyor; bir orta vadeli program-OVP hazırlığından söz ediyor. Vergi borçlarının yapılandırılmasıyla ilgili sürenin uzatılmayacağını vurguluyor.
Oysa Başkan Erdoğan yıllardır Merkez Bankası’nın bağımsızlığına karşıydı. Erdoğan, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda Hazine ve Maliye Bakanı’yla şimdilik ters düşmediyse de ekonomi biliminin bir geçeğini sürekli olarak tersyüz ediyor.

  • Erdoğan, geçen hafta hep yinelediği sözlerini yineledi : 
  • Yüksek faiz enflasyonun babasıdır; asıl nedenidir. 

Aynı günlerde küresel kapitalizmin yol göstericilerinden biri olan New York Times (11 Temmuz) bu sözlerle resmen alay ediyor ve bu akıl yürütmenin kemoterapi kansere neden olur denilmesinden pek de farklı olmadığının altını çiziyordu. 

Erdoğan ile damadı Bakan’ın görüşlerinin örtüşmemesi anlaşılan iç ve dış sermaye çevrelerini tedirgin ediyor. Özellikle küresel sermayenin yeni rejime pek de güvenmediği görülüyor. Yeni rejim ile birlikte, IMF ekonominin yıllık büyüme oranı öngörüsünü %4.4’ten %4.2’ye indirdi; uluslararası kredi değerlendirme kuruluşlarından Fitch Türkiye’nin notunu BB+’dan BB’ye düşürdü görünümünü de durağandan negatife çevirdi. Bir başkası da ekonominin durumunu incelemeye aldığını açıkladı. Acı gerçek o ki, küresel sermaye gideceği ülkeyi bunların değerlendirmelerine göre saptıyor.
Geçmişten gelen çok büyük bir güvensizlik nedeni daha var:

  • Kamu ihale düzeninin tümüyle düzensiz ve hukuk devleti kavramından tamamıyla uzak olmasıdır. 

Yeni rejimde; 

  • T. Varlık Fonu’ndan sonra TMSF kapsamındaki şirketlerin Saray’a bağlanması;
  • 703 saylı KHK ile Başkan’a şirket kurma yetkisinin verilmesi ve
  • üstelik büyük yatırımların olası zararlarının devlet bütçesinden karşılanacak olması,

    ihalelere ilişkin var olan güvensizliği çok daha derinleştiriyor.
    ****

CHP’de üç eğilim!

Gelişmeler o noktaya geldi ki, günümüzün Türkiye’sinde de herhangi bir olgunun açıklanması Erdoğan’a göre yapılıyor. Yeni rejime özgü inceleme yöntemi bu! 

Toplumun üzerine OHAL’i bile aratacak baskıcı düzenlemeler çökerken,
kurultay delegeleri üzerinden restleşmeler yaşayan CHP’de de Erdoğan’a göre, üç tarihsel eğilim gelişti.
Siyasal İslamcı rejimin yerleşmesini çok kolaylaştıran Kılıçdaroğlu, Erdoğan için: 

O bir diktatör, kutlamam; dedi ve ekledi; 

  • 16 Nisan halkoylaması da 24 Haziran seçimleri de gayri meşrudur. 

İnce’nin işi kolay; rejimi veri alıyor; daha önce Kılıçdaroğlu’na övgüler düzen sağcı yazarların alkışları arasında: 

-Adam kazandı, telefonla kutladım diyor.

Bu iki Erdoğan yaklaşımı kendisini kesmemiş olacak ki, Baykal’ın CHP’ye kazandırdığı (!) bir ara partiden istifa etmesine karşın Kılıçdaroğlu’nun da bir türlü vazgeçemediği milletvekili İlhan Kesici de Saray’a bizzat giderek Erdoğan’ı tebrik ediyor. 

Kısaca, ekonomi de CHP de sallanıyor! (Cumhuriyet, 23.7.2018)

Küresel Tarihçe, 1945-79

Küresel Tarihçe, 1945-79

Erinç Yeldan
Cumhuriyet, 06 Aralık 2017
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Yordam Kitap, ODTÜ İktisat Bölümü emekli öğretim üyesi, değerli hocamız Prof. Dr. Oktar Türel’in Küresel Tarihçe, 1945-79 başlıklı eserini yayımladı. Oktar Hoca’nın kaleminden çıkan üç yüz elli sayfaya ulaşan bu dev katkı, uzak/ yakın tarihimizden bugüne, güncelden geleceğe ilişkin dev bir entelektüel çabayı okurlarla buluşturuyor. Temel amacı “II. Dünya Savaşı’nın bitiminden1970’li yılların sonuna kadar uzanandönemdeki uluslararası ekonomileriincelemek ve yorumlamak” olarak sunulan bu zengin tarihçe, Oktar Türel Hoca’nın bizlere muştuladığı üzere, Ocak 2018’de yayımlanması planlanan ve Küresel Tarihçe, 1980-2009 ile sürdürülecek. Oktar Hoca’nın bu devasa emeği bizlere uzun yirminci yüzyılın belgelere dayalı, heyecanlı bir serüvenini bir solukta sunuveriyor.

***
Uzun yirminci yüzyılı anımsayalım. Öncelikle, kalkınma kavramı… “İktisadi kalkınma” kavramının küresel kapitalizmin 1913-sonrasında tökezlemesi sonucunda bir ara olanak şeklinde doğduğunu söyleyebiliriz. 20. yüzyıla artan işsizlik, yoksulluk ve faşizmin yükselişi ile giren kapitalizm, küresel ölçekte bir bunalım içinde idi. Öte yandan, 20. yüzyıl boyunca peşi sıra gelişen sosyalist devrimler, bu ülkelerdeki sosyalist planlama deneyimleri ve bağımsızlıklarına yeni kavuşan eski sömürgelerin sanayileşme yolundaki yeni arayışları ile birlikte kalkınma ideolojisinin de altyapısı oluşturmaktaydı. Bu konjonktür 1950’li ve 60’lı yıllarda gelişmiş kapitalist metropollerde, güçlenen sosyalizm alternatifinin de baskısıyla, refah devletinin genişlemeci politikaları ile birleşince insanlık tarihinin en yüksek büyüme hızlarına tanık olunan “altınçağ” yaratılmış oldu. 
Ancak bu dönem uzun sürmedi. Kapitalizmin anarşik yapısı, azalan kârlılık ve emek hareketinin görece güç kazanması ile birlikte “altın çağ”ın iktisadi ve sosyal temelleri 1970’li yıllardan itibaren sermaye açısından sürdürülemez ve kabullenilemez bir niteliğe büründü. Finans sermayesinin 20. yüzyılın son çeyreğindeki yükselişi, artık sadece üretim sürecinde kalarak yeterli kâr elde edemeyen ve dolayısıyla birikimini sürdüremeyen küresel kapitalizmin kendisine yeni kâr olanakları arayışının bir sonucuydu. Böylece 1980’lerden başlayarak, yüksek reel faiz ve sermayenin serbest dolaşımını sağlayacak yapısal düzenlemeler, kapitalizmin finansal küreselleşme aşamasının ana ögeleri haline dönüştüler. 
Bu süreçte “kalkınmakta olan ülkeler” de bir grup olarak “yükselen piyasalar” diye adlandırılır oldu. Bu ülkeler birbiri ardına küresel kapitalizmin yeni işbölümü içinde kendilerine verilen görevleri yerine getirmekle koşullandırıldılar. “Washington mutabakatı” ve “ardılı-(genişletilmiş) Washington mutabakatı” kavramları böylece ortaya çıktı. Azgelişmiş ülkeler, bir yandan dış ticaretlerinin ve kambiyo rejimlerinin serbestleştirilmeye zorlanması sonucunda birer ithalat ve ucuz işgücü deposu haline dönüştürülürken, bir yandan da özelleştirme ve “doğrudan yabancı yatırım” fetişleri altında kamusal varlıklarına yok pahasına el konuldu. Söz konusu ülkelerin zaten çok genç ve zayıf olan demokratik kurumları “istikrar önündeki bürokratik engeller” olarak gösterilirken, “bağımsız üst kurullara dayalı denetim ve yönetişim” gibi makyajlanmış politikalar altında ulus-ötesi şirketlerin ve uluslararası finans sermayesinin doğrudan denetimi altına sokuldular.
***
Oktar Hoca’nın her biri beşer bölüm olarak kurguladığı iki kısım altında, söz konusu tarihçe, önce soğuk savaş ve iki kutuplu dünyanın dönemeçlerini, sonra da kurumları ve iktisadi öğretilerini özgün veriler aracılığıyla bizlere aktarılmakta. Kapitalist “merkez” ile “çevre”si arasındaki derinleşen uçurum, Keynesgil iktisadın yükselişi ve çöküşü; “çevre”den gelen aykırı seslerin yoğunlaşması… 350 sayfalık bu heyecan dolusu serüven için emeklerinize sağlık Oktar Hoca.
===================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Oktar Türel’i 1999’da ODTÜ’de bir bilimsel toplantıda sunumunu izlerken tanımış ve hayran kalmıştık. Ardışık birkaç oturumun özet bireşimini (sentezini) sunma görevimi üstlenmişti ve büyük bir yetkinlik ve sistematik yaklaşımla, adeta Metaanaliz yaparcasına tablolar ve sayısal verilerle 8-10 sunumdan çıkarsanabilecek bütüncül sonuçları yer yer tümevarım (endüksiyon) yer yer tümdengelim (dedüksiyon) yöntemlerini kullanarak başarmıştı. Bilimsel yöntem ve us yürütme (reasoning) ancak bu denli ustalıkla kullanılabilirdi. ODTÜ boşuna ODTÜ değildi ve Prof. Oktar Türel de boşuna bu üne erişmiş değildi. Sonraki yıllarda Oktar hocayı izlemeye çabaladık. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ürünüydü Oktar Türel de.

Oktar Türel ile ilgili görsel sonucu80’lerini bulan Sn. Türel bilimsel etkinliğini sürdürüuyor. Emekli olduğunda Bölüm arkadaşları ve Doktorasını yaptığı Ankara Üniv. SBF’nden çalışma arkadaşları O’na ve kendisi gibi ODTÜ İktisat Bölümü’nün ustalarından (duayenlerinden) Sn. Prof. Yakup Kepenek’e -ki Cumhuriyet’te haftalık makaleler yazıyor- ortak bir Armağan yayınladılar. Bu “Armağan” geleneği çok hoş ve çok yararlı. Gelişerek ve yaygınlaşarak sürdürülmesi çok gerekli. Oktar hocaya biz de Küresel Tarihçe 1945-79 ve 2. cildi olarak Küresel Tarihçe 1980-2009 adlı dev yapıtları için engin teşekkür borçluyuz. KÜRESELLEŞME, gerçekte

  • KÜRESELLEŞTİRME, 21. yy. insanının en büyük karabasanı olarak tanımlanabilir.

    Bu “bela” ile başedebilmek için süreci doğuran ve sürdüren dinamikleri çok iyi kavramak gerekiyor. Kitleleri acı gerçekler karşısında eğitmek ve yaşantılarını kavrayabilmek – anlamlandırabilmek için desteklemek aydın sorumluluğu kapsamında. Anılan 2 kitap,

    * Küresel sermayenin Dünyayı kuşatması ve postmodern köleleştirmesi – sömürgeleştirmesi sarmalı ile savaşımda çok değerli araçlar olacak 21. yy. şafağında.

Sevgi ve saygı ile. 07 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Döviz açığı ulusal gelirin yarısını aştı ve RTE’nin TCMB’na Çatmasının Arka Yüzü


RTE’nin TCMB’na Çatmasının Arka Yüzü

Döviz açığı ulusal gelirin yarısını aştı!

Türkiye’nin döviz varlıkları Kasım ayında 2014 yıl başına göre %3.9 arttı. Yükümlülüklerdeki artış da %8.6 oldu.
Böylece döviz açığı 438.1 milyar dolara çıktı ve
ulusal gelirin %54.7’sine ulaştı.

TÜRKİYE Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2014 Kasım sonu itibarıyla Türkiye’nin uluslararası yatırım pozisyonu (UYP) verilerini açıkladı.

Buna göre, Türkiye’nin yurt dışı varlıkları, 2014 Kasım ayı itibariyle bir önceki yıl sonuna göre, % 3.9 artarak 234.9 milyar dolara ulaştı. Aynı dönemde yükümlülükleri ise %8.6 artışla 672.9 milyar $ olarak gerçekleşti.

AÇIK %11 ARTTI

Türkiye’nin yurt dışı varlıkları ile yurt dışına olan yükümlülüklerinin farkı olarak tanımlanan net uluslararası yatırım pozisyonu 2013 yıl sonunda 393.5 milyar $ açık vermişken 2014 yılı Kasım sonunda bu açık, 438.1 milyar dolara çıktı. Böylece açık 11 ayda %11.3 artış gösterdi.

Türkiye ekonomisinin 2014 yılında %3 oranında büyüdüğü tahmin ediliyor. Dolar kurundaki gelişmeler ve TÜİK tarafından açıklanan ilk 9 aya ilişkin dolar temelli ulusal gelir rakamlarına baktığımızda, Mart ayında açıklanması beklenen ulusal gelir 800 milyar $ dolayında olarak gerçekleşecek. Buna göre 438 milyar doları aşan döviz açığı ülkemizin toplam ulusal gelirinin %54.7’sine ulaşmış durumda.

MEVDUATLAR AZALDI

Açıklanan rakamlardaki varlıklar alt kalemleri incelendiğinde, rezerv varlıklar kalemi
2013 yıl sonuna göre 2.4 milyar $ artışla 133.4 milyar dolara çıkarken,
öbür yatırımlar kalemi 445 milyon $ azalışla 59.9 milyar dolara geriledi.

Öbür yatırımlar alt kalemlerinden bankaların yabancı para ve Türk lirası cinsinden efektif ve mevduatları, 2013 yıl sonuna göre yüzde 6.3 azalışla 21.8 milyar dolar oldu.

YATIRIMLARDA ARTIŞ VAR

Yükümlülükler alt kalemleri incelendiğinde de, Kasım 2014 itibarıyla, doğrudan yatırımlar (sermaye ve diğer sermaye) piyasa değeri ile döviz kurlarındaki değişimlerin de etkisiyle
2013 yıl sonuna göre %15.6 artışla 172.9 milyar dolara yükseldi. Portföy yatırımları
Kasım 2014 itibarıyla, 2013 yıl sonuna göre 29.1 milyar $ artış gösterdi.

Yurt dışı yerleşiklerin hisse senedi stoku 2013 yıl sonuna göre %25 artışla 65.4 milyar dolara çıktı. Borç senetleri alt kalemleri olan yurt dışı yerleşiklerin mülkiyetindeki DİBS stoku %3.9 artışla 54.1 milyar dolara, Hazine’nin tahvil stoku (yurt içi yerleşiklerce alınan tahvil stoku düşüldükten sonra) ise %1.8 artışla 38.5 milyar dolara çıktı.

MERKEZ’DE HESAP KAPATILDI

Aynı dönemde, öbür yatırımlar 2013 yıl sonuna göre 928 milyon $ artış gösterdi.
Kasım 2014 itibarıyla, diğer yatırımlar altında yer alan yurt dışında yerleşik
Türk vatandaşlarının Merkez Bankasındaki kredi mektuplu döviz tevdiat hesapları
2013 yıl sonuna göre %49.7 oranında azalışla 2.6 milyar dolara geriledi.
Bu durum genelde gurbetçi yurttaşların daha önce Merkez Bankasında tuttukları
döviz mevduatlarını özel bankalara yatırmasından kaynaklanıyor.

BORÇ ARTIŞI SÜRDÜ

Öte yandan söz konusu dönemde, yurt dışı yerleşiklerin yurt içi yerleşik bankalardaki
yabancı para mevduatı, 2013 yıl sonuna göre %2.9 azalışla 35.8 milyar $ olurken,
TL mevduatı da %21 artışla 13.4 milyar $ oldu. Bankaların toplam kredi stoku %9.3 artışla 94.7 milyar $ olurken, diğer sektörlerin toplam kredi stoku ise %2.4 azalarak 93.8 milyar $ düzeyinde gerçekleşti.

Buna göre, Türkiye’nin döviz açığındaki artışta özel sektörün borç artışı etkili oldu.

=======================================

Dostlar,

Gerek ülkemizin gerekse dünyanın ekonomik göstergeleri hiç ama hiç iç açıcı değil.
Davos’taki çırpınmalar (!) anlamlı çözümler üretemiyor.
2007’de başlayan küresel ekonomik bunalım 8. yılına girerek bir rekor kırdı.
Daha önceki periyodik ekonomik bunalım dönemleri hem yatay hem de dikey boyutlarda
bunca bunaltıcı olmamıştı. Kapitalizmin onmaz hastalığının ürünü bu bunalımlar, yapısal!

Küresel kapitalizm, sonuna dek tüm kartlarını oynama kararlılığında anlaşılan.
Gidebildiği yer dek.. Bölgesel, denetimli sıcak savaşlar dahil..
YoksullaşTIRma, işsizlik, küresel gelir dağılımında bozulma akıl almaz bir biçimde,
üstelik hızla sürüyor.. Son verilerle dünya nüfusunun en varlıklı %1’i yani 73 milyon
süper elit
, küresel gelirin (>72 trilyon $) yarısına el koyuyor.
Dolar / Avro milyarderlerinin hem sayısı artıyor hem sahip oldukları servet büyüyor..

Davos’ta küresel firavunlar bu vahşi sömürünün nasıl durdurulacağını değil,
nasıl sürdürülebileceğini irdeliyor kapalı kapılar ardında.

12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE, her türlü devlet terbiyesini ve nezaketini ayaklar altına alarak, yasa gereği özerk olması gereken TCMB’na çok ağır biçimde saldırıyor ve
“.. uyarılardan nasibinin almamış görünüyor..” diye dehşet veren bir tümce kuruyor..
Yetki sınırlarını da aşıyor bu arada. Bu sözlerin ardından Dolar 2.27 – 2.28 TL’den
2.38 TL üstüne fırlıyor. 10 kuruş pahalanmak ne demek??

10 krş / 2,27 TL = % 4,5 devalüasyon demek!..

Peki yetkililer bu sözlerinin nereye varacağını hesaplayamaz mı,
hesaplamak zorunda değil mi?

“Öfkeli 1 kısa azar tümcesi”, 1 günde yaklaşık % 4,5 devalüasyon getirdi.
Devalüasyon yoksullaşma demektir, enflasyon demektir, halkın cebinden çalma demektir.
İktisat okumuş bay RTE ve danışmanları kendisini uyarmamış olabilir mi??

*****
Kim yüksek faizden yana olabilir ki?

Ama 12 yıldır AKP, yüksek faiz – düşük kur ile ülkeyi muazzam borca boğup
sanal bir iyileşme yanılsaması sağlamadı  mı? Şimdi ne değişti?
Hem İslam dininde faiz haram değil mi?
Bay RTE bunu dillendirebilir mi, bu bağlamda “faizsiz bir ekonomik düzen” önerebilir mi?
Hadi canım sen de.. Dostlar alışverişte görsün..
TCMB faiz oranını yarım puan değil de 1 puan+ düşürmeliymiş..
%4,5 devalüasyon ülkemizin toplam 400 milyar Doları aşan dış borçlarını bu oranda büyüttü. Yani Bay RTE’nin o sorumsuz (?!!?) tümcesinin bedeli 400 x % 4,5 = 18 milyar $ olmuştur.

Ayrıca 260 milyar $ dolayındaki dışalımımızı (ithalatımızı) yine % 4,5 oranında pahalılaştırmıştır; 260 x % 4,5 = 11,7 milyar $.

Dışsatımımız aynı oranda ucuzlatılmıştır; 160 milyar $ x % 4,5 = 7,2 milyar $..

Bu arada Bay RTE’nin bu yönde bir açıklama yapacağını öngören, açıklamanı sızdırıldığı kesimler (insider traders) Dolar alımı yaparak, 1 gecede servetlerine % 4,5 değer katmışlardır. Bay RTE, bu sorumsuz (!?) demeciyle “birilerine” 1 günde %4,5 faiz ödetmiştir ulusal servetten, garip – gurebadan… Bunların bir bölümü vakıflar, AKP’ye zoraki – koşullu bağışlar ve cemaatler üzerinden; yoksullaştırılan kitlelere aktarılarak, üstüne üstlük
politik avantaja dönüştürülmeye çalışılacaktır hiç kuşku yok. Doğrusu yaman plan, pes!

Bu 3 görünür kalemi toplarsanız, 36,9 milyar $ gibi muazzam bir “doğrudan” maliyet bulursunuz. 2014 için toplam ulusal gelir 800 milyar $ denirse, o tutarın yaklaşık %5’i!
Yandaşlara aktarılan haksız rantın yaratacağı yoksullaşma ve gelir dağılımının daha da bozulması cabası.. Yandaşların 100 milyar $ bir portföyü olsa, bir günde 4,5 milyar $ avanta kazanım demektir. Bu, faizden de beter bir spekülatif ve “külliyen haram” aktarım / gasp
değil midir??

Müslümanlıkta, İslamiyette, Kuran’da, ahlakta, hukukta yeri var mıdır??
Hiçbirinde olmadığına göre (!?) nerede vardır?

  • AKP’nin kutsal kırmızı kitabında vardır;

  • Türkiye bir Dar-ül Harp Alanıdır ve şeriat düzeni kurulana dek her şey ama her şey mübahtır!

*****

Dostlar; bu dehşet verici bir durumdur..

Ülke kravatlı mollaların demir pençesi altında inin inim inlemektedir.

Bu durum sürdürülemez..

Tüm bunları ülkesini – halkını seven, yurtsever ve sorumlu bir yönetici yapabilir mi?

Yapıyorsa bu davranışlara ne ad verilecektir?
Nasıl durdurulacaktır? Kim/ kimler engelleyecektir?

Ensenizde bol sıfırlı maddi – manevi tazminat davası ile durup dururken hakaret suçlaması ile hapis cezası açılması tehdidi Demokles’in kılıcı gibi tutulurken daha öte hangi sözcükler kullanılabilir ki??

TBMM’deki muhalefet partileri bu ciddi sorunun üzerine eğilmelidir, hem de hızla!

Sevgi ve saygıyla.
23.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

İŞ CİNAYETLERİNE KURBAN VERDİĞİMİZ ONBİNLERCE EMEKÇİ ADINA BİR PULSUZ DİLEKÇE ve REÇETE


22 Haziran 2014 Pazar,

S O M A   M İ T İ N G İ N E  Ç A Ğ R I...

******************

13 Mayıs 2014.. SOMA KURBANLARINI UNUTMAYALIM…

İŞ CİNAYETLERİNE TÜRKİYE’de KURBAN VERDİĞİMİZ
ONBİNLERCE EMEKÇİ ADINA BİR PULSUZ DİLEKÇE ve REÇETE

SOMA_icimiz_komur_karasi_13.5.2014

ÇOK RİSKLİ YERALTI MADEN OCAKLARI BAŞTA OLMAK ÜZERE,
ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ ILO’nun BELİRLEDİĞİ
ENAZ SAĞLIK-GÜVENLİK KOŞULLARINA UYMAYAN İŞYERLERİ
HIZLA BELİRLENEREK, STANDARTLARA UYANA DEK İVEDİLİKLE KAPATILSIN!
BURALARDA ÇALIŞAN EMEKÇİLERİN İŞ GÜVENCESİ MUTLAKA SAĞLANSIN.

TÜRKİYE ARTIK YENİ İŞ CİNAYETLERİNE SAHNE OLMASIN.
BU KAZALAR KADER – FITRAT DEĞİL DÜPEDÜZ EMEKÇİ KATLİAMIDIR.
TOPLU CİNAYETİ SERMAYE ADINA ÖRTMEK İÇİN DİNCİ SÖMÜRÜ YAPMAK KAHREDİCİDİR; BU SİYASETÇİLER LANETLENMELİDİR, LANETLİDİRLER!
BİLİMSEL OLARAK İŞ KAZALARININ %98’i ÖNLENEBİLİR.
KÜRESEL KAPİTALİZM ARTIK EMEKÇİLERDEN “KAN ve CAN VERGİSİ” ALMASIN!
EMEKÇİLER DE YAŞASIN; ÇOCUKLARINI BÜYÜTEBİLSİN ve YAŞLANABİLSİNLER

SAĞLIKLI – GÜVENLİ – ONURLU – SENDİKALI İSTİHDAM İNSAN HAKKIDIR!

ÖZERK BİR TÜRKİYE İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ KURUMU KURULSUN..
ÇALIŞMA ORTAMLARININ ENAZ STANDARTLARI, DENETİMİ, YAPTIRIMLARI..
BU ÖZERK-DEMOKRATİK-KATILIMCI KURUMA BAĞLANSIN.
ABD’de, AB’de, Japonya’da.. pek çok uygar ülkede (NIOSH, OSHA) örnekleri var..

İŞ CİNAYETLERİNİN ADLİ-İDARİ CEZA YAPTIRIMLARI AĞIRLAŞTIRILSIN..
BAŞTA SİYASETÇİLER, TÜM SORUMLULAR MUTLAKA HESAP VERSİN.

TÜRKİYE ve DÜNYA İŞVERENLERİ, ARTIK BU UTANÇ VERİCİ DURUMDAN KURTULSUN; MERKEZE ENÇOK KAZANÇ DEĞİL EMEĞE SAYGI KONSUN.
İNSAN OLMANIN BAŞ KOŞULUNUN EMEKÇİYE SAYGI OLDUĞU UNUTULMASIN!
SAĞLIKLI – GÜVENLİ – ONURLU BİR İSTİHDAM İLE DE SERMAYE KAZANABİLİR VE EMEKÇİLERLE – YAŞAMLA TOPLUMSAL BARIŞ BU UZLAŞMAYA BAĞLIDIR.

KüreselleşTİRme = YENİ EMPERYALİZM
 ARTIK DURDURULSUN;
ÖZELLEŞTİRME – TAŞERONLUK – SENDİKASIZLAŞTIRMA SON BULSUN!
BU AMAÇLA;
DÜNYANIN BÜTÜN EZİLEN – SÖMÜRÜLEN EMEKÇİLERİ BİRLEŞSİN;
D İ R E N İ Ş    K Ü R E S E L L E Ş T İ R İ L S İ N !

İş Cinayetlerine her yıl kurban verdiğimiz 2+ milyon emekçi adına
Tüm Dünyalılara  kısa bir pulsuz dilekçemiz ve de reçetemizdir;
hükümsüz kalmasın, şifa versin  dileriz.

SOMA_da_toplu_mezarlar_15.5.14

Sevgi, saygı ve derin ACI ile.
21 Mayıs 2014, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
İşçi Sağlığı – İş Güvenliği ve Meslek Hastalıkları Kıdemli Öğretim Üyesi
Eski Yeraltı Maden İşletmesi (vd.) İşyeri Hekimi

Prof. Dr. D. Ali ERCAN : “Küreselleşme ve Çevre Sağlığı”


Sevgili AÜTF Dönem 3 Öğrencilerimiz,

“Küreselleşme ve Sağlık” seçmeli dersimiz bağlamında dün,
19 Mart 2014 günü bir konuk öğretim üyemizi dersimizde ağırladık.

Sayın Prof. Dr. D. Ali ERCAN,

bir nükleer fizik uzmanı olarak  bizlere

  • “Küreselleşme ve Çevre Sağlığı” 

konusunu güzelim yansıları ile sundu.
Kendisine çok teşekkür borçluyuz..

77 yansıdan oluşan öğretici görseli izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki)
tıklar mısınız??

Enerji_ve_Cevre_Ali_Ercan_AUTF_19.3.14

  • “.. Küreselleşmenin bundan böyle 3 cepheden saldırdığını yurttaşlar bilmeli.
    İlki, insanlığı bütünüyle ilgilendirdiği için esas cephe olan ekonomi cephesidir.
    Bu cephe IMF, DB ve DTÖ’nün oluşturduğu GERÇEK ŞER EKSENİ’nin komutası altında bulunuyor. Bu uğursuz mihver, pazar diktatörlüğünü,
    kâra tapmayı dünyaya dayatmaya ve yeryüzünün bütününde korkunç zararlara
    yol açmaya devam ediyor. ENRON’un hileli hiper iflası (Aralık 2001),
    Türkiye’deki para krizi, Arjantin’in tepetaklak çöküşü,dört bir yandaki ekolojik yıkımlar..

    Ignacio RAMONET, Le Monde Diplomatiqué başyazarı.
    http://monde-diplo-friends.org.uk/LMDarticles/march02art1.html

Le Monde başyazarı Ignacio RAMONET’nin yukarıdaki dizelerine
yer verdiğimiz koyu kırmızı boyayıp altını çizdiğimiz sözcüklere dikkat..

  • dört bir yandaki ekolojik yıkımlar.. 

Ekolojik yıkımın da başlıca sorumlusu ne yazık ki KÜRESEL KAPİTALİZM..

Kör olası Tunç yasa “en çok (maksimum) kâr”!
Yeni din ve yeni Tanrı da para..
Çevreyi de her yönüyle kör kâr hırsıyla yıkıma uğratan
Küreselleşme adı altında kendini maskeleyen “Yeni emperyalizm”!

Çare; Büyük ATATÜRK‘ün vurgusuyla,

  • “..Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak isteyen kapitalizm ile savaşımı ‘meslek‘ edinmek..”..

Dikkat buyurulsun, “meslek” edinmek.. denmekte!
Bu 2 kadim düşmanla boş zamanlarda, hafta sonlarında, yaz tatillerinde..
uğraşarak başetmek olanağı var mı?
Onlar böyle mi yapıyor, bu zamanlarda mı çalışıyor ve saldırıyor yalnızca?

O halde bu savaşım, tüm zaman ve mekanlarda, tüm yurttaşların bu 2 süregen düşman ile savaşımı 2. bir meslek edinmesi ile başarıya kavuşturulabilecektir..
2. bir meslek edinmek..
Bu insanlık düşmanı ideoloji ile sistematik savaşımı yaşam biçimine dönüştürmek..

Sevgi ve saygı ile.
20 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net