Etiket arşivi: “KRAL ÇIPLAK”

Yılmaz Özdil’in SÖZCÜ’ye demecimiz için değerlendirmesi

Dostlar,

SÖZCÜ Gazetesi’nin yürekli ve yetenekli yazarı Sn. Yılmaz Özdil, SÖZCÜ‘de bu gün yayınlanan demecimizi facebook sitesinde duyurmuş..

Değerbilir anlatımlar kullanmış.. Teşekkür ederiz kendisine..

Aşağıda verdiği erişke (link) ile hem söyleşi metnine hem de 30 dakikayı aşan kapsamlı video kaydına erişilebilir..

Haklı çıkmaktan, tüm öngörülerimizin zaman içinde doğrulanmış olmasından mutlu olduğumuzu söyleyebilir miyiz??

Ne yazık ki kocaman bir hayır..

Özdil, 1 Mayıs 2020 günlü SÖZCÜ‘deki makalesinde ölüm sayılarının 10 Mart – 30 Nisan arasında nasıl saklandığını gün gün rakamlarıyla vermişti.. Salt İstanbul’da, 50 günde 3700’ü aşan fazladan ölüm vardı ve bunlar her nedense, Dünyada ve Türkiye’de korona salgını yaşanırken, başka başka nedenlerden ölmüşlerdi!? COVID-19 hastası değillerdi.. Ya başvur(a)mamışlar hastanelere, ya PCR testleri negatif çıkmış ama korona sağaltımı (tedavisi) almalarına karşın COVID-19 tanısı konmamış / konması engellenmiş ve ölüm raporlarına türlü türlü nedenler yazılmıştı.. (Lütfen okuyunuz, paylaşınız : http://ahmetsaltik.net/2020/05/01/yoksa-siz-hekimlerimize-guvenmiyor-musunuz/)

Çünkü : AKP iktidarının döneminde Türkiye’de hiçbir başarısızlık, olumsuzluk olamazdı! Bundan da bir başarı öyküsü mutlaka ama mutlaka çıkarılacaktı..

TEK ADAM‘ın büyüsü bozulamıyor, BİLİM KURULU üyeleri dahil KRAL ÇIPLAK diyemiyor!!???

Mahallenin delisi bir tek biz kaldık korkarız / sanırız ??

Uyan Türkiye uyan, artık yaşam hakkın da yok, ne kaldı geriye ne, ne, ne??

Sevgi, saygı ve DERİN KAYGI – ACI ile.
08 Ağustos 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/prof-dr-saltik-veriler-saklaniyor-cok-sayida-kanit-var-5976511/

Prof. Dr. Saltık: Veriler saklanıyor, çok sayıda kanıt var
SOZCU.COM.TR
Prof. Dr. Saltık: Veriler saklanıyor, çok sayıda kanıt var
Prof. Dr. Saltık: Veriler saklanıyor, çok sayıda kanıt var Ankara Üniversitesi Tıp Fakü

ÇIĞLIK

ÇIĞLIK

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar
24 Şubat 2019

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Tokat İŞKUR’da, çeşitli kurumlarda 6 ay süreyle geçici olarak çalıştırılmak üzere 1500 kişinin işe alımı için yapılan kura çekiminde, kucağında çocuğu ile birlikte, işsiz bir kadın emekçinin

  • ‘Açım aç, ekmek istiyorum!’

diyerek isyan etmesinin yankısı kulaklarımızdan gitmiyor.
Olay önceki hafta yaşandı ancak gündemden düşürülmemesi gerekiyor.
Hiç kuşku yok; azıcık düşünebilen, azıcık vicdan sahibi, azıcık toplumsal sorumluluğu olan, ülkesini ve insanını yürekten sevme tutku ve idealine sahip olan olanların, o “feryat” yüreklerini dağlamıştır. Kim bilir duyarlı kaç şair şiirler yazdı – yazacak o “çığlıklar” üzerine, öyküler yazılacak kuşkusuz, yazılmalı!

Çığlık; acı, ince ve keskin ses, feryat, figan demek sözcük anlamıyla. Ünlü şair Nazım ne demişti Ressam Abidin Dino’ya;

Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren
Melek yüzlü anneciğin resmini …
Mutluluğun  resmini yapabilir misin Abidin
Hürriyet sözcüğünün resmini ama yalansızının..

Acaba hangi ressam, kucağında yavrusuyla

  • “Açım aç, ekmek istiyorum”

diyen annenin resmini çizebilir?
Hangi romancı bu öykücü tasvir edebilir o salonda yankılanan acı, ince ve keskin feryadı?

Hangi şair anlatabilir şiirlerinde, feryat ederken hıçkırıklara boğulan sesi, hangi fotoğrafçı yakalayabilir o anlık kareleri?

Gözlerden süzülen boncuk boncuk göz yaşlarını ve o gözlerdeki isyan yüklü acıyı buğuyu hangi objektif algılayabilir?

Biz dışarı dökülen göz yaşlarını gördük, bir de onun içeri döküleni var ki, onu kimse bilemez. Acıyı tatmayan acıyı bilemez, çaresizliği yaşamayan o dramı anlamaz. Ne yazık ki o annenin sesini dünya duydu, duyulmayan ve sesini duyuramayıp kara yazgısına boyun büken, yüzbinlerce anne var bu ülkede.

Kimbilir, o gün o sesi duyan din adamlarımız, imamlarımız – vaizlerimiz dini kurumlarında vaazlarını bu konuya ayırmışlardır. Olasıdır ki sevgili peygamberimizin “Komşun açken sen tok yatamazsın” sözünü anımsatmışlardır. Bu ülkede dinsel inancı güçlü çok sayıda ‘mütedeyyin’ insan olduğu da bir olgu

İnanıyoruz ki Tokat valimiz de hepimizi utandırması gereken bu “Kral Çıplak!” uyarısını  duymuş ve “algılamış” olsun.. Bizim bin km uzaktan duyduğumuz, uykularımızı kaçıran bu acılı tınılar, iktidarın da uykusunu kaçırmış olsun… Ancak ne yönde? Bir an önce bastırılarak gündemden düşürülmesi için mi? Altta yatan nedenlere inme fırsatı olarak değerlendirilmeden mi? Ne yazık ki, AKP iktidarı bunca sabıka biriktirdi 17 yılı bulan tek başına iktidarında!

Dileriz ki iktidar, bu elim olaya da bir kılıf uydurarak “muhaliflerin – dış güçlerin işi..” gibisinden saçma sapan savunmalara girmesin.. Toplumun içine düşürüldüğü yaygın ve ağır yoksullaştırmanın net bir göstergesi olarak görülsün ve yapılan ürkünç (vahim) yanlışlardan bir an önce dönülsün.

Varsın AKP, “her musibette bir hayır vardır” raconu ile karşılasın ama artık mutlaka “sürgit ve ağır irrasyonalite” den kendisini kurtarsın, “sosyal devlet” sorumluluğunu anımsasın.

Yedi düvele meydan okuyup, 600 yıllık imparatorluğun küllerinden saygın ve onurlu Türkiye Cumhuriyetini yaratan bu Ulus, Cumhuriyet’in 100. yılına koşarken, hiçbir annesinin

“Acım, aç, ekmek istiyorum!”

zilletine düşmesine izin vermeyecektir. Gerekirse AKP’ye ve asla insancıl olmayan politikalarına karşın da!

Ülkemizi yönetenler bizden iyi bilirler ki, yalnızca “YAVRULARIYLA BİRLİKTE AÇ BIRAKILAN ANNELERİN” dramlarından değil, ormanlarımızdaki iki tavşan yavrusundan bile sorumludur. Gerçekte, Türkiye’yi çağdaş dünyaya deyimi yerinde ise “rezil” eden o birkaç saniyelik trajedi, AKP politikalarının ağır dinci sömürüye – baskıya karşın iflasının kanıtıdır.

Somut olarak yaşadıkları, az eğitimli kitleleri de bileyecek ve insana saygısız sömürü politikaları güden siyasal kadroların tasfiyesine diyalektik itki sağlayacaktır. Ne denli direnseler ve vicdanları taşlaşmış olsa da iktidar kanadında da sorgulamalar başlasın dileriz.
=========================================

Dostlar,

Sayın Aydınlı, Tokat’ta 6 Şubat 2019 günü yaşanan yürek sızlatan olayı 2-3 hafta sonra yeniden gündeme getirmekte. Bu acı olaydan herkes ders çıkarmalıdır, kuşku yok en başta iktidar partisi AKP! İktidar, bu elim olayı doğru okumalı ve mesajı almalıdır, artık mızrak çuvala sığmıyor!

63 saniyelik bu enstantane kezlerce ve dikkatle izlenmeli ve tez elden bu ağır ve yaygın yoksullaştırmanın nedenlerine dönük kalıcı – insancıl – sosyal adalete – hakça paylaşıma dönük sistemli önlemler yaşama geçirilmelidir.

https://youtu.be/kkYIJfidOKA

Yani AKP, şimdiye dek yapageldiklerini (örn. her yıl en az 1 yandaş Dolar milyarderi yaratmayı!) bir an önce terk etmeli ve Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün

  • Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir..”

    eşsiz tanımının rotasına girmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 24 Şubat 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK 
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Kral çıplak bile değil; giysi bir yana “Kral” kalmadı!…

Kral çıplak bile değil; giysi bir yana “Kral” kalmadı!…

MERYEM KORAYMERYEM KORAY 

Döviz bir günde ve hızlı biçimde yükselince, yeni bir suçlama ve kavga nedeni daha bulundu… Nereye kadar uzanacağını, henüz bilmiyoruz.

İşin garibi, bir yandan “aynı gemideyiz” şarkılarının gündeme sokulduğu, öte yandan “ekonomik darbe” girişiminden ve ekonomik tetikçilerle teröristlerden söz edildiğini izlerken, kimlerin “aynı gemideyiz” lafı edebileceği üzerine bile tartışmalar yaşandığını gördük.

Neyse döviz biraz düştü de, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı, Twitter üzerinde “Türk milletinin feraseti, Cumhurbaşkanımızın liderliği ile bu ekonomik darbe girişiminin” savuşturulduğunu müjdeledi!…

Müjde iyi de, dolar 7 TL’ye ulaşmışken döviz bozduranlar var ya, bu küçücük zaman aralığında kimler, ne kadar para kazandı diye merak etmiyor değilim.

Öte yandan, dolarlarını yakan, ABD’den gelen malları boykot eden vatandaşlarımın, dövizdeki düşmenin sürmesi ve kalıcı olmasına ilişkin neler düşündüklerini de merak ediyorum. Yani, yeniden canlarının yanmaması için akıllarından geçen ne!

Örneğin, bütün ülkeyi sarsan ve henüz tümüyle atlatıldığını düşünmenin mümkün olmadığı Türk parasının değersizleşmesi sorununu, rahip vakası, Trump twiti ile açıklamak yetiyor mu onlara?

İkide bir birlik ve beraberliğimizi kanıtlamak durumunda kalmamak için soruyorum bunları. Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısından bu kadar değer kaybetmesinin –dolar babaları dışında- kimse için sevinilecek yanı yok, öyleyse, ne yaptığımızı da, ne yapmamız gerektiğini bilmek durumundayız… Örneğin, şimdi Katar Emirinin ziyaret haberi de varken, “bugünü kurtaralım, yarına Allah kerim” diyerek rahatlayalım mı?

Doların hızla yükselmesinde ABD ve Trump’ı tümüyle meselenin dışında bırakmayı da düşünmüyorum. Ne var ki, en azından, bir twitin bu kadar etki yapması için karşısındaki hedefin halini de düşünmek gerektiği kanısındayım.

Evet biliyoruz; Hükümet, buraya gelinmesinde kendilerine ilişkin bir sorumluluğu kabul etmediği gibi, ekonomik açıdan sorunlu bir durum, bir kırılganlık olduğunu da düşünmemekte. Her şey tıkırında giderken birileri tekerleğe çomak sokmuş!… Suçlu da belli!…

Peki, aynı gemideyiz şarkılarını söyleyen vatandaşa gemini halini anlatan var mı? Gemi bizim de, rotayı çizen kim; gemi nereye gidiyor; ne götürüyor; mal kimin; kim ne kazanıyor? Yani gemi deyip geçmemek lazım!

O nedenle vatandaşın da, dış borçlardaki inanılmaz artışı, paranın inşaat gibi üretken olmayan sektörlerde harcanmasını, üretimin dışa bağımlılığı, sıcak paranın bir gün çekilme olasılığını bilip bilmediklerini merak ediyorum. Kısacası, üretenin de, tüketenin de borçtan yediğini gösteren rakamlarla araları nasıl?

Üretimde kullanılan girdi oranının birçok sektöre % 50’yi geçiyor; 2002’den 2018’e doğru geldiğimizde kamudan çok özel sektöre ve hanehalkına ait borçların durmadan arttığı görülmekte. 2018’e gelindiğinde, kamunun borcunun gayri safi milli gelirin (GSYH) % 30’ları düzeyine düşmüş, reel sektör, bankalar ve hanehalkı borçları ise GSYH’nın % 120’sine ulaşmış bulunmakta.

Yani, tıkır tıkır işler görünen ekonominin- ya da yolunda giden geminin- Andersen’in masalını hatırlattığını söyleyebiliriz. Hani, kendini beğenmiş kralın dünyada eşi olmayan bir elbise giydiğini sanarak halkın karşısına çıktığı, hizmetkarları gibi halkın da bu masala inanmış göründüğü, yalnızca bir çocuğun “kral çıplak” diye bağırdığı masal…

Birileri borç parayla büyüme masalları, sınıf atlama rüyaları pazarlamış; gelen para ise, birilerinin sınıf atlamasına yarasa da, reel yatırımlara dönüşmediğinden ülkenin kamburunu büyütmüş!… Bu koşullarda ekonominin darboğaza girmesi de zaman meselesi!…

Birçok iktisatçı bunları söylüyordu ama kralın giysisinin benzersizliği gibi Türkiye ekonomisinin benzersizliğini pazarlayanlar bunları duymak istemiyordu. Anlaşılır tabi; cebi dolarken, kralın çıplaklığını kim, neden duysun ki!…

Öte yandan, harç borçla da olsa tüketimi tatmış ve daha fazlasını isteyen halkın da söylenenlere kulak astığı söylenemez. Oysa, bir gün denizin biteceğini düşünmek hiç zor değildi. En başta, yabancı paranın geri çekilmesi ihtimali her zaman vardı; asıl derdi cebini nerede daha fazla ve daha çabuk doldurmak olan bir sistemde başka türlüsü beklenemezdi çünkü!

Böyle bir dünyada ulus devletlerin ulusallıklarını yitirmemelerine de imkan yok; küresel kapitalizm karşısından en güçlü devletler bile boyun eğmiş durumda. Örneğin, onca yoksulluk ve adaletsizliğe karşın sosyal devleti “mışlayıp”, sosyal yardımlarla durumu idare etmeye çalışırlarken, ekonomik kriz karşısında “batamayacak kadar büyük “ deyip, işleri değil ama şirketleri kurtardıklarını görmedik mi?

İşin hazin yanı da, bunlardan söz etmenin “ideolojik” bulunması!… Oysa, milliyetçilik de bir ideoloji; daha kötüsü ise, milli diye bir şeyin kalmadığı, ulus devletin küresel piyasanın ajanı durumuna geldiği, özellikle bizim gibi ülkelerde siyasetin ve hükümetlerin esas kaygılarının bu piyasayla, bu piyasada var olmakla ilgili olduğu bir zamanda, milliyetçilik ve milli duygulardan söz etmenin hayli kandırmaca içerdiğini unutmamak gerekmekte.

Sonuç olarak, masaldaki terzinin kralın kendini beğenmişliğini kullanması gibi, bu ülkede de korkular, çaresizlikler ve özlemleri iyi kullanmayı bilenler var. O nedenle, her şey tamam ve tıkırında havaları atmak, içi boşalmış kurum ve değerler var”mış” gibi yapmak da mümkün oluyor.

Ne var ki, kral yalnız çıplak olmakla kalmıyor; giderek kralın çıplaklığı mesele olmaktan çıkıyor bu ülkede. Esasın değil, “mış”ların hüküm sürdüğü, kurumların, kavramların, ilkelerin, değerlerin tükendiği noktaya sürüklenmek de böyle olmakta. Korkuların, düşmanlıkların durmadan bilenmesinin asıl nedeni de, çıplak bir kralın bile kalmadığının anlaşılmasını önlemek!…

MUSTAFA MUTLU : Herkes kendi ‘Gezi’ kitabını yazmalı…

Herkes kendi ‘Gezi’ kitabını yazmalı…

Mustafa_Mutlu_portresi

MUSTAFA MUTLU

Geçen Cuma gecesi Ulusal Kanal’da yayınlanan
Kral Çıplak’ta konuğum hocaların hocası, eski YÖK Başkanı, Türkiye’nin en önemli anayasa hukukçularından Prof. Dr. Erdoğan Teziç’ti…

Önce sitem ettim Hoca’ya:

Bugün ülkemizdeki hukuk tanımaz hukukçuları yetiştirenlerden biri olduğunu söyledim ve

“Çok saygın bir hukukçu olduğunuzu biliyoruz ama siz ve arkadaşlarınız pek de iyi hoca değilmişsiniz… Eğer öyle olsaydınız; öğrencileriniz arasından bugünkü bu kötü hâkimler, savcılar çıkmazdı..” dedim.

Kızmadı Erdoğan Hoca… Çünkü öğrencilerinin kötü sınav verdiği konusunda haklı olduğumu o da biliyordu. Bu sitemden sonra bir de soru sordum:

“Yasama, yürütme ve yargı, tek adamın eline geçti. O tek adam hem yasa yapıcı,
hem uygulayıcı hem de yargıç! Beğenmediği yargıçları ve savcıları görevden alıp,
işine gelmeyen yasaları anında kendi çıkarına göre değiştiriyor. Üstelik şimdi bir de hakkında çok büyük güvensizlik yaratan kasetler piyasaya çıktı. Demokratik yöntemlerden ayrılmamak ve anayasal zeminde kalmak koşuluyla; hangi anayasal kurum bu gibi durumlarda ne yapabilir?”

Hoca’nın yanıtı benim sorumun çeyreği kadardı:

  • “Bu gibi durumlarda söz söyleyecek tek anayasal güç, halkın kendisidir.
    Halk direnme hakkını kullanmalıdır. Zaten Haziran ayı itibarıyla bunu yapmaya başlamıştır.
  • Bu direnme hakkı; anayasaya dayanan en temel hakkımızdır.”

Cumartesi akşamı, hafta içinde okumaya başladığım,

“Beklenmeyen İsyan: GEZİ” adlı belgesel romanı bitirirken Erdoğan Hoca’nın “direnme hakkı”yla ilgili bu sözleri çınlayıp durdu kulağımda:

  • “Şiddete başvurmadan, taş bile atmadan, tıpkı ‘Duran Adam’ın yaptığı gibi durup, bu olup bitene kafa tutmalı halk, tepkisini göstermeli…”

Eğer Erdoğan Teziç gibi bir hukuk çınarı bile böyle konuşuyorsa; yolumuz belli:

“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” 

Gelelim kitaba: Aslında son derece amatör bir “roman denemesi”,
“Beklenmeyen İsyan: GEZİ…”

Hatta roman değil; yaşananların fazlasıyla kendisi belki de…
Ancak madem yazarı bunun bir “roman” olduğunu söylüyor,
o zaman bize de kabullenmekten başka yapacak bir şey kalmıyor… 
Haziran Direnişi’nde sokağa çıkan, o heyecanı ve coşkuyu paylaşan herkesin bir romanı var aslında…
Yazılmamış, basılmamış; aksiyon, gerilim, hüzün, dram, mutluluk ve kimileri de
aşk dolu milyonlarca roman…

Her şey bir yana; Sezgin Yüksel sırf bu yüzden bile takdiri hak ediyor.
Hepimiz kendi “romanlarımızı” kâğıda dökmeye üşenirken, o oturmuş yazmış…
Bence yayınlamayı düşünmeseniz bile siz de Gezi’ye dair anılarınızı,
gözlemlerinizi, edindiğiniz dostlukları, isyanınızı mutlaka yazmalısınız…
Sakın “geç kaldığınızı” düşünmeyin… Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in sözleri gelsin aklınıza:

Demek ki; bundan sonra her an, yazacak yeni “şey”leriniz de olabilir.
İyisi mi eldekileri değerlendirin önce; hiç kimse okumazsa, torunlarınız okur.
Az şey mi?
Bu arada, Sezgin Yüksel’in kitabı, su gibi akıp giden, güzel bir “paylaşım…”
Ellerine sağlık!

BEKLENMEYEN İSYAN: GEZİ

Türü:Belgesel roman  Yazan: Sezgin Yüksel
Yayıncı: Arvo Yayınları  Baskı tarihi: 2014, Şubat
Sayfa sayısı: 191  Fiyatı: 10 lira.

DR. GARY’NİN YOLU TÜRKİYE’YE DÜŞSEYDİ…

Aylardır ne zaman bir kitapçıya gitsem, “çok satan kitaplar” rafının en üst sıralarında ABD’li psikiyatr Dr. Gary Small’un kitabını görüyorum:

“Bir Psikiyatristin Gizli Defteri…”

Bu tür kitaplara çok meraklı olduğum halde almamak için uzunca bir süre direndim.
Çünkü psikiyatrlar başta olmak üzere tüm doktorların “hastalarıyla ilgili sırlarını”
ömür boyu saklamaları ve tıbbi bir neden olmadan kimseyle paylaşmamaları gerektiğine inanıyorum. Bu ABD’li psikiyatrın ise “çok satan” bir kitap yazmak uğruna mesleğinin
bu en temel ilkesine ihanet ettiği hissini taşıyordum.

Neyse; kitabı aldım, okudum, çok şey öğrendim…
Ancak baştaki o hissim hiç kaybolmadı; tam tersine kitabın sayfalarını çevirdikçe birilerini “dikizliyormuş” duygusuna kapıldım. Kendimi Dr. Small’un ve hastalarının sırdaşı gibi hissetmeye başladım. Bu konuyu meslek kuruluşlarının “etik kurulları”na bırakıp, kitabı okurken sıkça aklıma gelen bir soruyu aylaşmak istiyorum sizinle:

Acaba Dr. Gary Small’un yolu bir nedenle Türkiye’ye düşseydi, ya da bizdeki çok önemli (!) siyasetçilerden biri (kim olduğunu da siz tahmin edin artık) tedavi olmak için ABD’ye gidip onu bulsaydı… Bu doktor, o hastasını bu kitabında nasıl anlatırdı?

Ne yazacağını bilemem ama bildiğim tek şey; kaleme alacağı kısacık bir raporun,
Türk siyasetini oldukça rahatlatabileceği…

Kısacası; kapitalist sistemin hay huyunda ezilmiş insan tipini görmekten bıkmadıysanız; bu kitaptaki örnekler tam da size göre…

BİR PSİKİYATRİSTİN GİZLİ DEFTERİ

Türü:Psikoloji   Yazan: Dr. Gary Small
Yayınevi: NTV Yayınları  Baskı tarihi: 2013, Şubat
Sayfa sayısı: 336  Fiyatı: 20 lira

Türker ERTÜRK : Atatürk Ne Demektir?

Dostlar,

Daha etkin siyasal savaşım için kendi isteğiyle emekliye ayrılan değerli
E. Amiral Türker Ertürk gerçekten de bu bağlamda çoook başarılı oldu..

Yazılarıyla, konferanslarıyla, TV programlarıyla halkımıza acı gerçekleri
en net biçimde aktarıyor..

Aşağıdaki yazısını BOP haritası üzerine yazmış.. Fon olarak, ülkemizi de bölmeyi apaçık ve pervasızca öngören ABD’nin ahlaksız şantajı olan BOP haritasının..

Sanırız bir tür test de yapıyor Sn. Etürk..
Bakalım ne denli insan bu durumu ayrımsayacak??

Yazısının sonundaki vargı olumsuz.. Ancak biz O’na katılmıyoruz.
Bu halktan hiç ümidi kesmemek gerek..
Sabırla bilgilendirmeye ve örgütlemeye çabalamak gerek..

Genel eğitim düzeyi bakımından halkımız soyut öngörüden çok deneme – yanılma ile öğrenmeye mahkum.. Bu nitelikte ve düzeyde eğitimle daha çoğunu
halktan beklemek hem haksızlık hem de bilimsel – gerçekçi değil..

1458664_1376380489278361_876743488_n

Söz konusu 2006 BOP haritasını biz de sunalım, rahat rahat görülsün..

BOP_haritasi

Bir de 2006’dan 2013’e 7 yılda bu haritanın yaşama geçirilmesi için neler yapıldığını
ve ne denli yol alındığını da göz önüne alırsak gidiş daha da netleşecek..

Örn. 16 Kasım 2013 günü Diyarbakr’da RTE – Barzani buluşması ve
Başbakan RT Erdoğan’ın “Kürdistan” sözünü kullanarak bölgesel yönetimi
fiilen (de facto) tanıması..

Ertesi gün de Diyarbakır Bld. Bşk. Osman Baydemir’in ülkemizin Güneydoğusu için “Türkiye Kürdistanı” deyimini TV’de kullanması ve RTE’nin hiiiiiç sesinin  çıkmaması.. Tam da tersine Başbakan Yrd. Beşir Atalay’ın önceki gün TV’lerde boy göstererek atılan her adımın planlı olduğunu vurgulayarak belirtmesi..

  • İşte Türkiye Cumhuriyetimizin Başbakanı RT Erdoğan, ABD Silahlı Kuvetler Dergisi’nde Haziran 2006’da E. Alb. Ralph Peter imzalı makalede yer alan
    bu bölücü BOP haritasındaki tasarımın (Türkiye dahil ülkelerin bölünerek sınırların yeniden çizilmesi) gerçekleşmesi için ABD Başkanları ile eşbaşkandır = birlikte sorumlu ve yürütücüdür.

Bu davranışın 2 açıklaması var :

1. Ya Başbakan hipnotize edilmiş, illüzyona sokularak aldatılmış ve akıl tutulmasına uğramıştır, zihni ABD’lilerce ele geçirilmiştir (mind control!) ve bu durum
geçici değildir; Başbakan görevini TV’ler önünde 34 kea ilan ve itiraf etmiştir;

2. Ya da ülkesini ve milletini bölmenin sözlüklerdeki karşılığı en hafif ve
doğrudan niteleme ile BÖLÜCÜLÜK’tür! Bu eyleme Ceza Yasamızdaki karşılık VATANA İHANET suçudur.

Durum bu denli nettir..

Kral çırılçıplaktır..

Heeeyyyyyy, Andersen’in masalındaki 6 yaşındaki kızın doğal çığlığı kulaklarınızda yankılanıyor mu??

  • Aaaaaaa, kral çıplak, kral çıplak, kral çıplak, kral çıpl………

Sevgi ve saygı ile.
1.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

BİR KOLLEKTİF POLİTİK KAMİKAZE ÖRNEĞİ : R.T. Erdoğan ve AKP; Çoklu Kurban Mitosu


BİR KOLLEKTİF POLİTİK KAMİKAZE ÖRNEĞİ : 
R.T. Erdoğan ve AKP; Çoklu Kurban Mitosu

Dr. Ahmet SALTIK
ADD Bilim – Danışma Kurulu Yazmanı

www.ahmetsaltik.net, 9.6.13

Kendi yurttaşlarına “Çapulcu”, Ata’ya ve İnönü’ye haşa huzurdan “ayyaş” diyebilen bir anlayış..
Dinci-baskıcı politikalarına karşıt insanları aşağılama, küçük görme, alaya alma ve kibirle dayatma.

İHL’nde verilen “demokrasi eğitiminde” (!?) demek bu içerikte eğitim yapılıyor..
Oysa bunların hiçbirinin sembolik düzeyde Patagonya demokrasilerinde bile yeri yok.. Değil ki gelişmiş Batı demokrasilerinde.. Ama siyasal iktidarın apaçık demokrasi dışındaki işlem ve eylemleri için iktidarın takiyyesinin (retorik) adı çoook ilginç :
İLERİ DEMOKRASİ.. Ne hazin ve derin bir ironi eğitimsiz seçmenlerine ..

Bu jargon ve tutumla da Türkiye, dünya siyaset bilimi literatürüne “tam rezil” örnekler sunmakta..

4 insanımız öldü (1’i komiser), 5 bin dolayında yaralı ve 10’u aşkın gözünü yitiren yurttaş..

Bir hukuk profesörünün analojisi ile “Anayasa ile amel eyleyerek” helal toplantı – gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak isteyen, meşru direnme hakkı zemininde şiddete başvurmayan halka hedef gözeterek ölçüsüz polis şiddeti..

Kırılan kafalar, kaburgalar, bacaklar, yitirilen gözler, kalıcı yaralanmalar..

Bedensel travmalar belki onarılacak zamanla ama ruhsal zedelenmeler
şifa bulamayacak yıllar hatta kuşaklar boyu.
Psikolojik abseler insanların ruhsal derinliklerinde zonklayan bir azap olarak sürecek.

Tüm sabrımız ve iyi niyetimizle söyleyelim :

  • RTE kendisini ve partisi AKP’yi topyekün şiddet sarmalına
    toplu kurban etmekte
    ..

Tek bir sağduyulu AKP yöneticisi kalmadı mı bu acı gerçekleri “KRAL ÇIPLAK” edasıyla – misyonuyla haykıracak?? Kolektif politik kamikazeyi öngörebilecek sezginlikte (temyiz gücü olan) ?? Hiç kuşku yok çıkacaktır, hem de pek çok..
1 Mart 2003 -Türkiye’nin ABD tarafından İşgali- Tezkeresi’nin TBMM’de 100 dolayında yurtsever ve sağduyulu AKP milletvekilinin gizli oylamada “red” vermesiyle
engellendiği gibi..

RT Edoğan, giderek Robinson’laşıyor.. “Cuma” sı bile olamayabilir!
10,5 yıldır Türkiye’ye hınçla yapıp ettiklerinin “mazlumun ahı” örneği bedelini ödüyor – ödeyecek.. “İlahi adalet” bir kez daha tecelli edecek, milyonlarca mazlumun alınan ahı, çıkacak aheste aheste.. Dizinin dibinde rahle-i tedris ettiklerinin de..

Faturayı hafifletmenin tek yolu ise halktan özür dileyerek bir özeleştiri ile geri çekilmek, affını dilemek..

Türk Ulusu haydi bağışladı ama kul hakkını Tanrı bile bağışlamaya yetkin değil? Bizim pek çok sorumuz da yanıtsız kaldı, biri :

RTE neden İsviçre Bankalarına hesaplarını açıklama talimatı veremedi?

S. Arabistan’da Kabe manzaralı bir malikanede dilerse şeriat hükümleri uyarınca haremini de kurarak sonbahar yaşamını sürdürmek RT Erdoğan’a iyi gelebilir.. Kavurucu nedametini rehabilite etmek için yoğun manevi iklim ve dahi antidepressife çook gereksinimi olacak. Emineanımın şefkati yeter mi ki?
BOP Eşbaşkanlığı ve Suriye’de emperyalizm adına taşeron savaşının
onbinlerce kurbanı mahşerde?

Sevgi, saygı sabır ve kaygı ile;
dinmeyen celalli RT Erdoğan’a hidayet dualarımızla.
9.6.2013, Ankara.

Cumhuriyet Gazetesi 8 Haziran 2013 günlü sayısı ve çağrışımlarımız..

8 Haziran 2013 günlü Cumhuriyet gazetesinin kapak sayfası..
ve Türkiye gündemii..

Kendi yurttaşlarına “Çapulcu” diyen bir anlayış..

Politikalarına karşıt insanları aşağılama, küçük görme, alaya alma ve kibirle dayatma.

İHL’inde verilen demokrasi eğitiminde demek bu içerikte eğitim yapılıyor..

Bunların hiçbirinin temel düzeyde demokrasilerde bile yeri yok..

Değil ki gelişmiş Batı demokrasilerinde..

Ama siyasal iktidarın apaçık demokrasi dışındaki işlem ve eylemleri için iktidarın takiyyesinin adı çoook ilginç : İLERİ DEMOKRASİ..

Bu jargon ve tutumla da Türkiye dünya literatürüne rezil örnekler sunmakta..

Tüm sabrımız ve iyi niyetimizle söyleyelim :

  • RTE kendisini ve partisi AKP’yi
    topyekün şiddet sarmalına kurban etmekte
    ..

Tek bir sağduyulu AKP yöneticisi kalmadı mı bu acı gerçekleri “KRAL ÇIPLAK” edasıyla – misyonuyla haykıracak??

Hiç kuşku yok çıkacaktır, hem de pek çok..
1 Mart 2003 -Türkiye’nin ABD tarafından İşgali- Tezkeresi’nin TBMM’de
100 dolayında yurtsever ve sağduyulu AKP milletvekilinin gizli oylamada
“red” vermesiyle engelleniği gibi..

RT Edoğan, giderek Robinson’laşıyor..
10,5 yıldır Türkiye’ye yapıp ettiklerinin “mazlumun ahı” örneği bedelini ödeyecek..
İlahi adalet bir kez daha tecelli edecek, milyonlarca mazlumun alınan ahı,
çıkacak aheste aheste..

Faturayı hafifletmenin tek yolu ise halktan özür dileyerek bir özeleştiri ile geri çekilmek, affını dilemek..

Suudi Arabistan’da Kabe manzaralı bir evde yaşamını sürdürmek RT Erdoğan’a
iyi gelebilir.. Kavurucu nedametini rehabilite etmek için yoğun manevi iklim ve
hatta meditasyona gereksinimi olacak.

Sevgi ve saygı ile.
9.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net