Etiket arşivi: koronavirüs

Covid-19 : “Sona yaklaşıldı ama salgın henüz bitmedi”

Maske ve uzaklık kuralı unutuldu, Sağlık Bakanlığı olgu sayılarını açıklamayı bıraktı ve pandemi sokağın gündeminden çıktı. Ancak uzmanların uyarısına bakılırsa, yeni koronavirüsün yayılım hızı yavaşlamış da olsa sürüyor. Virüs bu kışı nasıl geçirecek? Kaç aşı daha gerekecek? 9. Köy Muhabiri Betül Aslan, Bilim Kurulu eski Üyesi Prof. Alpay Azap ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Ahmet Saltık ile salgının gidişini ve aşılamadaki son durumu konuştu.

Yeni Koronavirüsle mücadelede hangi aşamadayız? Salgın denetim altına alındı mı? Bu soruları ve yanıtlarını uzun süredir duymuyoruz, okumuyoruz. Salgın, gündemin ilk sıralarındaki yerini çoktan yitirdi ama virüs hala dolaşımda. İyi haberler gelse de Bilim Kurulu eski Üyesi

  • Prof. Alpay Azap, “Önlemleri kaldırmak doğru değil, salgın tehlikesi henüz bitmedi” dedi.

9. Köy Haber Merkezi’nin görüştüğü Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Ahmet Saltık ise Sağlık Bakanlığının bir aydır olgu (vaka) sayılarını açıklamamasını eleştirdi.

Çin’de ortaya çıktığı düşünülen virüsü, Dünya Sağlık Örgütü pandemi kapsamına aldığında takvimler 11 Mart 2020’yi gösteriyordu. Salgın, bugüne dek dünya üzerinde yaklaşık 6,6 milyon insanın ölümüne neden oldu. Uzun bir süre yaşamı durma noktasına getiren ve yeni alışkanlıklar, yeni normaller inşa eden pandemi, bugün artık eskisi ölçüsünde konuşulmuyor.

Dünya Sağlık Örgütü, 14 Eylül 2022’de yaptığı açıklamada “Pandemiyi sona erdirmek için hiç bu kadar iyi bir konumda olmamıştık, henüz o noktada değiliz ama son yaklaşıyor” açıklamasında bulunmuş ve haftalık can yitiklerinin Mart 2020’den bu yana en düşük düzeye geldiğini duyurmuştu.

Peki bu açıklama, önlemleri gevşetmek için yeterli mi?

Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Alpay Azap, sona gelinmiş gibi görünse de salgının henüz bitmediğine vurgu yaptı. Azap, Dünya Sağlık Örgütü’nün henüz “pandemi bittidemediğinin altını çizerek “Hala alacağımız bir mesafe var. Örneğin aşılamada eksikler var, hatırlatma dozlarını olmayan çok sayıda kişi var, ülkemizde de dünyada da daha ilk dozlarını bile olmayanlar var. Dolayısıyla henüz pandemi bitti diyemiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü, pandemi bitti demeden de pandemi önlemlerini kaldırmak doğru olmaz.” açıklamasında bulundu. 

KLİMİK Yönetim Kurulu Üyesi​ Prof. Dr. Alpay Azap

“Sona yaklaşılmış gibi görünüyor fakat salgın henüz bitmedi”

Virüsle mücadelede bir rehavete kapılma durumunun söz konusu olduğunu dile getiren Azap, “Kışın gelmesi ile de hasta sayılarında bir artış görmeye başladık. Aşılanmayanların ya da aşının işe yaramadığı, bağışıklığı baskılanmış kişilerin, yaşı çok ileri olup altta yatan ciddi hastalıkları olanların ve aşılarını eksik bırakmış kişilerin hastaneye yatışı sürüyor ve hatta ölümlerle de sonuçlanabiliyor. Omicron varyantı, Delta varyantına ve orijinal virüse kıyasla daha hafif enfeksiyon yapıyor. Ancak hala gripten daha öldürücü” şeklinde konuştu.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık’a göre ise olgu sayılarının 2 Ekim’den bu yana açıklanmaması, halkın gözünde salgının bittiği algısına yol açıyor. Sağlık Bakanlığının haftalık bile olsa artık açıklama yapmadığını söyleyen Saltık, ”Birçok ülke hala günlük olarak olgu sayılarını açıklamayı sürdürüyor. Ancak Türkiye’deki durumu resmi olarak bilemiyoruz. Sağlık bakanlığı, herhalde olgu sayılarını küçük ve önemsiz görüyor o nedenle düzenli açıklama yapmaktan kaçınıyor. Bu en iyimser senaryo. Öyle bile olsa, gerçek durumun halka ulaştırılmasında büyük yarar var. Hepimizin salgının gidişi hakkında bilgi sahibi olma hakkı var.” ifadelerini kullandı.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık

“Önümüzdeki birkaç ay içinde yeni bir dalga bekliyoruz”

Olgu sayılarında yaşanan artışlar, yakın zamanda yeni bir dalga yaşanır mı endişesini de getirdi. Omicron’un yeni alt varyantlarının dolaştığını ve bunların yeni bir dalgaya neden olabileceğini söyleyen Bilim Kurulu eski Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap, “Pandeminin başından beri çok şey öğrendik, öğrendiğimiz şeylerden biri de şu ki; Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da pandemi ile ilgili gelişmeler birkaç hafta sonra bizim ülkemize yansıyor. Batı Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da hastaneye yatışların arttığını görüyoruz. Almanya’daki yoğun bakım yataklarının %83’ü dolu durumda. Bu bakış açısıyla bakınca şu an bizim ülkemizde de son birkaç haftadır olgu sayılarında bir artış söz konusu. Bu artış daha da artarak sürecektir. Bu noktada Omicron’un yeni alt varyantlarının dolaşıyor olduğunu kestiriyoruz. Önümüzdeki 1-2 ay içinde bu varyantlarla yeni bir dalgayı bekliyoruz.” diye konuştu.

“İkili salgın (Twindemi) riski ile karşı karşıyayız”

Prof. Saltık ise kış mevsiminin gelmesi ile Covid-19 ve gribal enfeksiyonların bir arada gidebileceği ve bu durumun özellikle 65 yaş üstü bireylerde ciddi risk oluşturabileceğine değindi. Saltık, “Grip mevsimi başladı, dolayısıyla birçok insan gribe yakalanacak. Bu dönemde özellikle 65 yaş üstü insanlar için grip riskli olabiliyor. Birtakım süregen (kronik) hastalıklarınız varsa da grip sorun oluşturabiliyor. ‘Grip mi, Covid mi?’ bu ayrımı iyi yapmak gerekiyor. İki salgın ya da ikili salgın (twindemi) adı verilen bir risk ile karşı karşıyayız. Özellikle 65+ yaş insanların grip aşısı olmasında fayda var” dedi.

Aşılama süreci ile ilgili kafaları karıştıran bir başka nokta ise eldeki aşıların yeni varyantlar üzerinde etkili olup olmadığı konusu. Prof. Dr. Azap’a göre aşıların yeni varyantlar üzerindeki etkisi, azalmakla birlikte sürüyor. Azap, “Aşıların etkinliği Omicron ve önceki varyantlara kıyasla biraz daha azaldı ama hala sürüyor. Özellikle ağır hastalık ve ölümden korumada daha da etkililer.” dedi.

Ne denli süre daha aşı olmayı sürdüreceğiz?

Süreçle ilgili merak edilen bir başka konu ise aşı olmayı ne denli süre daha sürdüreceğimiz? Saltık, bu durum için net bir şey söylenemese bile, öngörülen kimi senaryolar olduğuna değindi ve şöyle özetledi:

  • “Bilim dünyasının beklentisi; gribe benzer bir tablo ile yılda 1 aşı, kötümser senaryoyla ise 2 aşıyla sürdürebiliriz yönünde. Ama henüz netleşmedi. Sevindirici durum, aşağı yukarı 9 aydır Omicron’un yeni ve tehlikeli bir varyantı gelişmedi. Ancak virüs dolanımını sürdürüyor. Hızı yavaşlamış da olsa sürdürüyor. Dolayısıyla kötü senaryoda da her an yeni ve bulaştırıcı, tehlikeli varyantlar gelişebilir. Bu senaryoda yılda bir kez, iki kez aşı ile korunma planı suya düşer. Dünya Sağlık Örgütü’nün salgının biteceği tarihe yönelik öngörüsü; gelişmiş ülkeler için 2023 sonlarında, gelişmekte olanlar için 2024, yoksul – geri bıraktırılmış ülkeler için ise 2025 sonlarıydı. Ancak pandeminin bitiminden sonra bir aşı planı konuşmak olanaklı olabilir, şimdi ne söylersek çok temelli olmayacak. Şu an için önerilen, anımsatma dozlarına Sağlık Bakanlığınca öngörülen biçimde sürdürülmesi.”

Koronavirüs aramızda dolaşmayı sürdürecek

Peki bundan sonra ne olacak? Uzmanlar, virüsün denetim altına alındıktan sonra da aramızda dolaşmayı sürdüreceği konusunda uzlaşıyor. Azap, “Dünya Sağlık Örgütü, geçtiğimiz ay başında pandeminin sonunun yaklaştığını söyledi. Yaklaştığından kasıt, pandeminin endemik duruma geçişi. Niye yaklaştığını düşünüyoruz, çünkü aşıların çok etkili ve koruyucu olduğunu gördük. İkincisi tedaviler çeşitleniyor. Durum böyle olunca da virüs, belli bir yerden sonra yalnızca ciddi risk kümesinde olan kişilerde ağır gidebilen ve ölümlere yol açabilen bir solunum yolu enfeksiyonu olarak aramızda dolaşmayı sürdürecek.” dedi.

KOVİT-19’un GÜNCEL DURUMU ve EKONOMİ – POLİTİĞİ

SOL TV PROGRAMIMIZ : Gökhan KAZBEK ile

  • KOVİT-19’un GÜNCEL DURUMU ve EKONOMİ – POLİTİĞİ



İzlemek için lütfen tıklayınız (46 dk.) : https://youtu.be/Mmhhwr647iw

Sevgi ve saygı ile. 03 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Kimse yemiyor artık

Zafer Arapkirli
Zafer Arapkirli
23 Nisan 2021, Cumhuriyet

 

İstediğiniz kadar bağırın çağırın. İstediğiniz kadar tehdit edin, parmak sallayın.

İstediğiniz kadar üsttenci söylemlerle insanları aşağılamaya çalışın.

İstediğiniz kadar gece gündüz YÜM’ünüzde (Yalan Üretim Merkezleri) harıl harıl senaryolar yazın…

Millet size inanmıyor, sizden korkmuyor, size boyun eğmeye zerre kadar da niyeti yok.

Geldiğiniz ilk günden, ilk saatten itibaren niyetinizi ve planlarınızı gayet iyi bildiğimiz için hep uyardık. Hem sizi uyardık hem de size iyi niyetle ya da çıkarlarını düşündüğü için inananları uyardık.

“Planınızı gayet iyi biliyoruz” dedik.

“Manevi değerleri istismar ederek, aslında bugüne kadar yapılanlardan daha büyük bir rant ve kötülük düzeninin temellerini atıyorsunuz” dedik. “Yapmayın” dedik. Hem ülke insanı için hayırlı olmayacak, ülkeyi yoksulluğa ve perişanlığa sürükleyeceksiniz hem de “derinde gizli” (aslında yüzeyde bas bas bağıran) emelleriniz yüzünden, “kurucu değerlerin dibine dinamit koyup patlatmayı amaçladığınızı biliyoruz. Etmeyin, eylemeyin. Bu ülke o değerler üzerine kuruldu. Berhava etmeyin. Yazıktır” dedik.

Dinletemedik. Siz tabii ki dinlemeyecektiniz de, başkalarını da ikna edemedik. Ama artık, deniz çoktan bitti. Bu koronavirüs, ipliğinizi iyice pazara çıkardı. Derdinizin insanlar olmadığı, bu ülkeye ve millete hizmet olmadığı, har vurup harman savurduğunuz milletin parası ve milli serveti üzerinden edindiğiniz ranttan başka bir şey düşünmediğiniz iyice ortaya çıktı. Millet de anlamaya başladı artık.

  • Günde, artık neredeyse 400 kişi ölüyor bu ülkede, sadece bu hastalık yüzünden.

Salgının başından beri neredeyse günde ortalama 90 kişinin cenazesi kalkıyor. O da sizin gizlediğiniz, utanmadan “mıncıkladığınız” istatistiklere göre. Milletin paralarını buharlaştırıp kim bilir kimlerin cebine aktardığınız rezervler ve har vurup harman savurduğunuz vergilerle az da olsa “ticari yaşama destek” olmak varken, tam kapanmaya gitmeyip göz göre göre ülkeyi “lebaleb” bir yaşama mahkûm ettiğiniz için ölüyor insanlar.

Sağlık sistemi çökmüş, hastaneler gelen sedyelere yetişemiyor artık. Başka krizler bir yana, bu kriz karşısındaki çaresizliğiniz nedeniyle, başta sağlık emekçileri olmak üzere insanlar “sapır sapır” ölüyor. Bağıra bağıra. Ciğerleri neredeyse patlayarak.

  • Hiç kılınız kıpırdamıyor. 

Ele (millete) verdiğiniz “talkına” rağmen, kendi toplantılarınızı, kendi cenazelerinizi geniş kalabalıklar halinde yapmanız ve “salkım”ı yutmanız, artık olağanüstü bir lanetle karşılanıyor. Kendinizi ve çevrenizi, şürekânızı öncelikli ve imtiyazlı olarak aşılattığınız (yaygın) inancı yüzünden bu lanet giderek büyüyor.

Bir yandan da eleştirenlerin üzerine olanca kin ve nefretinizle gitmeye uğraşıyorsunuz. İstiyorsunuz ki kimse yanlışınızı yüzünüze haykırmasın. İçinden bile söylenmesin. Sussun otursun.

Yok öyle yağma!..

Medya yazıp çizmesin, ekranlarda konuşmasın, sıradan insanlar sosyal medyada, çarşıda, pazarda, meydanda, okulda işyerinde sesini yükseltmesin. Anında devletin şiddetini en ağır biçimde üzerlerinde uygulamaya kalkışıyorsunuz.

FETÖ ile mücadele yalanınızı da kimse yemiyor artık. Alenen kurulduğu anlaşılan “borsa”lar üzerinden o hain teşkilatın, sözde askeri ile medya maşaları dahil, it kopuk sürüleri birer birer salıveriliyor. Kumpasçıların ve gerçek elebaşlarının kaçtığını (kaçırıldığını), siyasi ayağın güç odakları içinde “cirit attığını” bilmiyoruz sanarak milleti aptal yerine koymanız artık gizlenemiyor.

Yüce önder Mustafa Kemal ATATÜRK’e küfretmenin, büstlerine ve ilkelerine saldırmanın, Nutuk’unu yasaklatmanın bile adeta serbest olduğu bir ortamda, bir grup emekli amiral, bir grup emekli büyükelçi sesini yükseltti diye insanları demir parmaklık ardına atma ve kelepçe vurma ayıbına bile imza attınız. Bunlar da laneti ve öfkeyi büyütüyor.

Susup, kafanızı öne eğip “anahtarları” bırakıp gideceğinize, yani milletin önüne sandığı koyacağınıza, bir de utanmadan höreleniyor, önünüze geleni, ağzını açanı “darbecilikle” suçlayacak kadar gözünüzü karartıyorsunuz. Yetmedi mi bu “darbe” yalanından medet ummanız?

Yetmedi mi “Menderes mi diyorsun lan sen bize?” diye eski defterler üzerinden “siyasi rant” devşirme aymazlığınız? Kim darbeci, kim değil bu millet artık gördü.

Darbe eğer, “hukuksuz yöntemlerle milletin iradesini hiçe sayarak güce ve otoriteye çökmekse, darbe eğer hukuku yok sayıp her türlü geçerli yöntemi ayaklar altına almak”sa “darbeci”nin tillahısınız siz.

Yetmedi mi bu yalanı hem uydurup hem kendiniz inanıp hem de milleti aptal yerine koyarak inandırmaya çalışmanız? 128 milyar doların hesabını veremediğiniz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını ele güne rantiyeye, ballı müteahhide, yabancı rant ortaklarınıza peş keş çektiğiniz yetmiyormuş gibi her geçen gün artan vergi ve maliyetlerle inim inim inlettiğiniz millet, ne bu darbe yalanlarını yiyor ne de ekonomiye ilişkin masalları.

Bari bugün, bu ülkenin, bu Cumhuriyetin temelinin atıldığı, ulusal egemenliğin inşa edildiği bu 23 Nisan günü utanın ve aklınızı başınıza devşirin de…

Düşün artık milletin yakasından. 

Feza meza

Feza meza

Zafer Arapkirli
Cumhuriyet, 12 Şubat 2021
Malum “Aya… Yaya…” geyiklerinden herkese gına geldi, biliyorum.

O muhabbete girmeyeceğim tabii ki.

Ama muhteremler… Her sıkıştığınızda da “Uçak uçuracağız, fezaya gideceğiz, ayı fethedeceğiz…” gibi ucuzluklardan da bıkmadınız mı yahu?

Ucuzluk sizin bileceğiniz iş tabii. Zaten siyasette, uzunca bir süredir “seviyenin ve ağırlığın” artık mumla aranır olduğu bir dönem yaşattınız bizlere. Yaşatmaya da devam ediyorsunuz. Ama bu kadarı da olmaz ki! Devlet, bu kadar da gayri ciddi yönetilmez ki!

Bu millet bir yandan açlığın, sefaletin, yokluğun pençesinde inim inim inlerken, sofraya koyacak bir tas çorbayı zor kaynatırken, 11 aydır koronavirüs belası ile gırtlak gırtlağa savaş verirken, üç tane “kâğıt mendil büyüklüğünde maskeyi” koskoca devlet olarak o insanlara dağıtamamışken biraz ayıp olmuyor mu, hanımlar/beyler?

Koca koca adamlar, milletin karşısına geçip de “Gökyüzüne bakın. Ay’ı göreceksiniz” demekten hiç mi hicap duymuyorsunuz?

Korona belasına karşı hâlâ aşılamayı yaygın hale getirememişken, üstelik de “gelen kısıtlı dozda aşıyı kendinize ve eşinize dostunuza, utanmazca imtiyazlı yönetici klik ve şürekâsına yaptırdığınız”, hatta ve hatta gelen ikinci, üçüncü parti aşıları da yine bu “fevkalade kayrılmaya mazhar” azınlık elitine “ikinci doz” olarak yaptığınız yolundaki yaygın kanaat bu kadar güçlü iken, hiç mi yüzünüz kızarmıyor?

Yeni yürürlüğe giren simit zammının bile (misal) hep yapılan o klasik hesapla “günde kabaca 3 simit 3 çay” toplamı üzerinden, asgari ücretin bile önemli bir kısmı ile ancak karşılanabileceği gerçeğini millet unutuyor mu sanıyorsunuz?

Sizde hiç mi vicdan yok?

İngiliz dilinde bu durumları çok güzel anlatan bir deyim vardır:

“To add insult to injury” derler.

“Yaralı bir insana bir de hakaretler yağdırmak” gibi çevrilebilir. Tam o hesap.

Bir gün “Yerli ve milli tank” yapacağız yalanı ile milyonlarca dolarlık bir “peşkeşi” pazarlamaya, bir başka gün “Yerli ve milli uçağımız iki yıla kadar göklerde” yalanı ile oy devşirmeye çalışmaya, bir sonraki aşamada “Yerli savaş uçağımız, düşmana aman vermeyecek” rüyasını gördürmeye doyamamışken, ardından bir de “Yerli roketimizle Ay’a yerli astronot göndereceğiz” komikliklerini artık kimse yemez.

Vazgeçin bunlardan. Sadece mizah yazarlarına, karikatürcülere ve bugünlerin siyasi tarihini kasıklarını tuta tuta gülerek yazacak tarihçilere malzeme çıkar bunlardan.

Yapmayın demiyorum. Ama bari gündemi meşgul etmeyin. Kendi parti mahfillerinizde anlatıp anlatıp eğlenin.

Milleti rahat bırakın! Derdimiz başımızdan aşkın zaten!

BOĞAZİÇİ DİRENİŞİ

Öğretim üyesi ile öğrencisi ile emekçileri ile velileri ve mezunları ile koskoca bir kitleyi karşılarına aldıkları yetmiyormuş gibi, bir de dünyanın dört bir yanındaki akademi camiasına da rezil olduğumuzu hiç düşündünüz mü? Bu kadar saygın bir eğitim kurumunun, hatta “Kalite abidesi” niteliğindeki pırıl pırıl bir okulun, bir camianın, bir ailenin yüzüne adeta “nanik” yapar gibi ısrar ediyorsunuz.

Direnen onurlu insanları “Hain, sapkın, sapık, terörist” gibi sıfatlarla insafsızca nitelendirerek, çocukları okuldan alıp kodese tıkarak, bir yandan da hem yandaş medyanızda linç ettirmenin hem de yandaş akademisyenlerinize (Trakya Üniversitesi’nin saldırgan-seviyesiz İlahiyat Dekanı örneğindeki gibi) ağız dolusu hakaretler yağdırabilmesinin zeminini hazırlıyorsunuz.

Yazıktır. Bu ayıptan da bir an önce geri adım atın.

Yanlışı düzeltmek erdemdir.

Melih Hoca, (Prof. Bulu) size büyük bir görev düşüyor.

Çıkıp, “Bu yükü artık taşıyamayacağınızı” ilan edin. “Emir-komuta zincirini” kırın ve bu görevi iade edip, gerilimin tırmanmasına daha fazla müsaade etmeyin.

Hâlâ vakit var. Bu ülkenin bin türlü derdi tasası varken. Bir de bu mesele uzamasın.

Hep birlikte “ülkenin her alandaki saygınlık puanları”nın düşmesinden yorulduk.

ENİS BERBEROĞLU

Bu satırları yazdığım saatlerde; 45 yıllık dostum, okul arkadaşım (Boğaziçi Üni.), meslektaşım, Cumhuriyet (Gazetesi) okulundan “sıra” arkadaşım, sevgili kardeşim İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’na yapılan hukuksuzluk nihayet sona erdirilmişti.

Mahkeme kararının Meclis’e iletilmesi ve genel kurula sunumu sonucu, resmen yanlış düzeltildi ve Berberoğlu yeniden “Milletvekili” olarak yasama görevine dönmüş oldu.

Dileyelim, yeni bir ayıba imza atılıp da “Bir an önce hakkındaki dokunulmazlık fezlekesini yeniden gündeme getirelim de yine kapı dışarı edelim. Güç kimde, gösterelim şunlara” acizliğine tevessül etmezler.

“Acizlik” diyorum. Çünkü milletin verdiği “anasının ak sütü gibi helal” oyların karşısında duyulan acizliktir, bu “küstah muktedirlerin” yaptığı.

Bırakın bu ülke, hukukun, adaletin kol gezdiği, “tepelerden aldıkları” buyruklarla karar veren mahkemelerin, insanların kaderleri ile oynamadığı bir diyara dönüşsün.

Geçmiş olsun Enis kardeşim…

HALK TV Programımız – 06 Şubat 2021

Dostlar,

HALK TV’de Sn. Fatma Nur AK’ın konuğu olduk.. (Yaklaşık 23 dakika)

Aşı kıtlığını – yoksunluğunu irdeledik.
Buna ek 3 m doz ilk bölüm aşının 14 Ocak’tan bu yana 24 günde bitirilemediğini, günde ortalama 110 bin doz uygulama yapılabildiğini, bu durumun kabul edilemezliğini vurguladık. Oysa yaygın – hızlı aşılama için mutlaka “seferberlik” mantığı ile düzenleme gerekliydi, AKP iktidarı bunların hiçbirini yapmadı. “Yavaş” gitmek işine geliyor galiba!? “Elimizde aşı var, sırası gelene yapıyoruz, gelen insanlar bu denli..” denmek isteniyor galiba!? Hiç aşı teşviki kamu duyuruları (spotları) göremiyoruz TV’lerde!?

Ama yeterli toplum bağışıklığına hızla erişme olanağı yok bu gidişle.
Bunu sağlayamazsanız, geçelim sönümlendirmeyi, salgını denetleyemezsiniz bile. Öte yandan Türkiye’de uygulanan Çin kökenli SİNOVAC aşısının hastalığa yakalanmayı önleme gücü %50,65 olarak açıklandı ilgili firma tarafından, kıl payı %50 üstünde. Makale The LANCET‘te yayınlandı (Evre 3 ara raporu). DSÖ ve CDC, salgın nedeniyle, %50 koruyucu aşıya bile ivedi (acil) kulanım onayı vereceğini açıklamıştı.

Oysa Sağlık Bakanlığı, bu aşının Türkiye ayağında yürütülen Evre3 çalışmasını çooooook erken sonlandırdı Çin kökenli aşıyı uygulamaya geçmek için. %91,25 koruyuculuk oranı açıklandı. Bu oranın tümüyle bilim dışı, geçersiz, yok hükmünde olduğunu, ülkemizde söz konusu aşının koruyuculuk oranını bilmediğimizi duyurmuştuk o gün(lerde). Bilimsel,matematik temelli tartışma çağrısı yapmıştık ancak karşımıza çıkan ol(a)madı..

Bu arada, yaygın ve ciddi mutasyonlar nedeniyle ( 3 varyant tip 70’i aşkın ülkede görülmekte), mRNA aşıları ve viral vektör aşıların henüz bilinmeyen / açıklanmayan ama ciddi oranda koruyucu etkinlikleri azalmış olabilir. Zaman aleyhimize, mutasyonlar istenmeyen yönde. Öte yandan 100 doz aşıdan 75’i, 10 varsıl ülkece gasp edilmiş durumda! Küresel ölçekte salgın nasıl denetlenir bu durumda??

DSÖ’nün çabaları yetersiz kalıyor, BM ise suskun. Bu tablo nasıl açıklanabilir? BM etkin rol üstlenmeli ve salgının küresel ölçekte yönetimine hakkaniyet temelli dayanışma için ağırlık koymalı. Hep söyledik 24 Ekim 2020’den bu yana; BM Genel Kurulu, 2-4 hafta eşzamanlı bir küresel kapanma çağrısı yapmalı. Ancak böylelikle yangının azgınlığı baskılanabilir salgınla savaşım sürdürülebilir.

Zaman geçtikçe aşılara direnç, dezenfekten – antiseptiklere direnç, sağaltımda (tedavide) kullanılan destek ilaçlara (anti-viral birkaç antibiyotik) direnç; üstüne üstlük daha kolay yayılabilen – bulaştırıcılığı artmış, daha öldürücü yeni varyantlar..

  • Çözümsüzlüğe sürükleniyoruz.

Okullar bu koşullarda açılabilir mi?

Pek çok ülkede sıkı sıkıya kapalı iken.. Türkiye’de böylesi bir yol, yangına benzin dökmek anlamına gelebilir.. Aklınızdan bile geçirmeyin.. Bu yarıyıl böyle gitsin.. bir giderim (telafi) yolu bulunur ama giden canlar geri gelmez!

Sağlık Bakanlığına Çağrı

Ayrıca, Çin firması SİNOVAC’ı yeter hız ve miktarda üretemiyorsa, lojistik tedarik sıkıntılı ise, -ki apaçık öyle- Reis Hazretleri Çin’li mevkidaşını telefonla arayıp desin ki:

  • Türkiye’de uluslararası yetkilendirilmiş (akredite) GMP ve GLP standartlı farmasötik ürün kuruluşlarımız var, sizin lisansınız altında burada da üretelim, hız kazanalım…

O halde yapılacak daha çoook iş var.. Çok özetle :

  1. Aşılamayı hızlandırmak ve 0-18 yaş dilimi dışında 70 milyon tüm nüfusu hedeflemek zorunludur çünkü %50 koruyucu aşı ile ancak 35 milyon insanı bağışık kılabilirsiniz.
  2. Okulları bu ortamda açmak yangına benzin dökmektir, bu yarıyıl böyle kapanmalıdır.
  3. İlaç devi Merck-S&D bile aşı geliştiremedi havlu attı; Çin’e Sinovac lisansıyla Türkiye’de üretim önerilmeli GMP-GLP standartlı ilaç fabrikalarımızda.
  4. 2-4 hafta tam kapatma hala zorunlu, direnmek boşuna!

Ayrıntılara ve daha çoğuna aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşabilirsiniz.

İzlenmesi, paylaşılması ve gereğinin hızla yerine getirilmesi dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 07 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Saat zamanı adımlıyor

Saat zamanı adımlıyor

Her yılın başında olduğu gibi umutla baktık 2020’ye. Türkiye Komünist Partisi’nin yüzüncü yaşıyla, Nazım’ın “övünüyorum” dediği yirminci asrın şiiriyle, “Ve ölen ve doğan / ve son gülenleri güzel güzel gülecek olan” 21. yy  her şeye karşın “güneşli olacak” dizeleriyle başladık yıla ve 21. yy’a. Başladık ama koronavirüsün, pandeminin, yaşama endişesinin etkisi altında herkes, her şey altüst oldu. Ve düzen de ona uydu. Azgın kapitalizm tüm güçleriyle ve araçlarıyla emekçi halkın üzerine çullandıkça çullandı. Ne piyasa frene bastı ne de gericilik… Ne devlet sosyalleşti ne de hukuk… Ne işçi cinayetleri durdu ne kadın cinayetleri…

Emperyalizmin kıskacı, sermayenin tahakkümü sınırsızca çalışırken emekçiler de sınırsızca, güvencesiz olarak ve düşük ücretle çalışmaya zorlandı ya da işsiz bırakıldı. Hukuk hukuksuzluğun, keyfiliğin ve baskının metni olmaya yargı da siyasi iktidar bağımlılığına devam etti. Tek tük olumlu karar siyasal iktidarın tepkisiyle karşılaştı, tepkiler arttıkça olumlu kararlar azaldı.

Sınıfsallığın yönetim organizasyonundaki ifadeleri olan devletle hukuk otoriterleşmenin kurum ve kuralları olarak emre amade olurken, düzen muhalefeti de hesap sorma yetisini yitirerek siyasal eylemsizliği kabul etti. Medya, yazar ve sanatçılar, demokratik örgütler, akademisyenler, yurtseverler, aydınlar ve emekçiler üzerindeki baskı zaten bir türlü kendine gelemeyen toplumsal denetimi de sıfırladı. Sermaye sınıfının, siyasi iktidarının ve gericiliğin çıkarları, hortumlamaları toplumun çıkarı olarak sunuldu.

Siyasal eylemsizliğin dikkati çeken yansımalarından biri AKP-MHP ittifakı dışındaki düzen partilerinin aynı sınıfsal siyasette buluştukları “Türkiye ittifakı” söylem ve özlemleri oldu. Yan yana olamazlar denilenler kol kola buluştu. Demokrasi deniyor ya adına, genel oyun ve özgürlüklerin çalındığı,  hakların gasp edildiği, eşitsizliğin eşitlik diye sunulduğu anti-komünizm yüklü demokrasi… 2020’nin tarihine not düşürürcesine ve koronavirüsü kıskandırırcasına, demokrasinin olmazsa olmazı siyasal parti çıktı ortaya mantar gibi. Faaliyette olan siyasal parti sayısı 15.12.2020’de 100’e çıkarken bunların 23’ü 2020 yılında kuruldu.

Partilerine koydukları; Anadolu Birliği, Aydınlık Gelecek, Merkez Ana, Barış ve Eşitlik, Güç Birliği, Demokrasi ve Atılım, Toplumsal Özgürlük, Yeniden Birlik,  Umut, Yeni Yol, Değişim ve Demokrasi, Yenilik, Cumhuriyet ve İstiklal, Güzel, Cesur Düşünce, Kuvayı Milliye, Doğru, Bizim, Milli, Devlet, Milliyetçi Cumhuriyet, Devrim Hareketi, Uyanış adlarıyla umut dağıtmaya çabalayan siyasal partiler egemen sınıfın ideolojisi ve siyasetinde buluşurken, adaletsiz seçim sistemi içinde neyi nasıl yapacakları, halkı nasıl oyalayacakları 2021 ve devamının ilginç konusu olacağa benzer.

Halk umutsuzluğunu anlatmak için “işimiz piyangoya kaldı” derken Milli Piyango büyük sermayenin eline geçti. Siyasal partiler çoğalırken tek siyasetin dayanağı olarak siyaset ve ekonomi, doğal kaynakların kullanımı, devlet, hukuk, sağlık, eğitim, dinsellik, adaletsiz seçim sistemi ve işgücü sermayenin denetiminde. Aydınlanma, laiklik, demokrasi, sosyal devlet, adalet, eşitlik, hak ve özgürlük… Hepsi yanılsama bu düzende, düzen siyasetinin görevi de yanılsamaları sürdürme.

2020 hak ihlalleriyle, gasplarıyla geçti. Yasaklar ve baskılarla, sona eren yaşamlarla geçti. 2021’e ihlalleri, gaspları, adaletsizlikleri, baskıları, sınırsız yetkileri, savunmasızlığı, keyfilikleri, örgütlere ve savunmaya el koymayı kural haline getiren, adının arkasına saklanan yasama belgesiyle (7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun) giriyoruz. Meclis içi muhalefet de vermediği oya sığınmakla yetiniyor. Devleti ve hukuku başkalaştırırken yaşam tarzını da başkalaştırdılar. Kimileri bu başkalaştırmada tahterevallinin tepesinde yer alırken emekçi halk onları yukarıda tutmak için aşağıya itiliyor.

Siyasi partilerden meslek oda ve birliklerine, dernek ve vakıflardan sendikalara örgüt çok ama gerçek örgütlenme hepsinde yaşanamıyor.

Gerçek örgütlenme kimi bireylerin ilkesiz olarak aynı siyaseti savunan çıkarcı başka bireylerin peşine takılması değil, emekçi halkın sınıf bilinciyle toplum yararı için örgütlenmesidir. Birinciler, sınıflı toplumda düzen içinde kalır, sermayenin halk üzerindeki egemenliğini savunur ve emeğin sömürülmesini kaygı bile etmeden rekabet peşine düşerler. İkinciler, sınıfsız ve sömürüsüz dünya için mücadele eder ve insanın insanı sömürmesine karşı çıkarak sömürücü düzeni yıkmaya yönelirler.

Gerçek örgütlenme düzen içinde tek siyasetin parçaları olan siyasal partilere üye olmakla, sömürücülerin saflarına katılmakla, piyasacı ve gericilere payanda olmakla, sömürü düzenini uzlaşma kılıfıyla meşrulaştırmakla ve onun kulu olmakla değil, işçi sınıfının devrimci mücadelesine katılmakla yaşama geçer.

Ostrovski’nin “Ve Çeliğe Su Verildi”de söylediği gibi saat mühür basarcasına adımlıyor zamanı.

Gerçek örgütlenme, saatin zamanı emekçiler adına adımlamasıdır; emek ister, emek için emek ister.

2021 başta sağlık emekçileri olmak üzere tüm emekçiler için, insanlık için esenlik dolu olsun; Aydınlanma ve laikliğin ayağa kalktığı örgütlü sınıfsal mücadele yılı olsun.

İstanbul, İzmir, Manisa ve Diyarbakır Tabip Odalarından koronavirüs uyarısı: Tablo vahim, vakalarda ciddi artış var

İstanbul, İzmir, Manisa ve Diyarbakır Tabip Odalarından koronavirüs uyarısı:
Tablo vahim, vakalarda ciddi artış var

  • https://tr.sputniknews.com/turkiye/202008091042617066-istanbul-izmir-manisa-ve-diyarbakir-tabip-odalarindan-koronavirus-uyarisi-tablo-vahim-vakalarda/ 09.08.2020

İstanbul, İzmir, Manisa ve Diyarbakır Tabip Odaları koronavirüs vakalarındaki artış denetim altına alınmazsa daha vahim olacağını vurguladı. İTO Genel Sekreteri Dr. Osman Öztürk, “Vatandaşlar iki katı tedbirli olmalı çünkü Bakanlık ipin ucunu kaçırmış durumda” diye konuştu.

Cumhuriyet.com.tr’den Arda Özarda’ya konuşan, İstanbul, İzmir, Manisa ve Diyarbakır Tabip Odaları Başkanları, Bakanlığın ipin ucunu kaçırdığını ve gerekli önlemler alınmazsa toplum sağlığının ciddi tehlikeye gireceğini söyledi.

İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Osman Öztürk Sağlık Bakanlığı’nın ipin ucunu kaçırdığını, vatandaşların bireysel tedbirler alması gerektiğini söyledi. Öztürk, şöyle konuştu:

“Mayıs ve haziran aylarında kapanan servisler tekrar açılmaya başladı. Hastanelerde ve aile sağlığı merkezlerinde vaka artışı çok yüksek. Yani bariz bir vaka artışı yaşanıyor. Başakşehir’de ve Yeşilköy’de açılan merkezler çok verimli işlemiyor. Şu an en büyük sorun; insanlar test yaptıramıyor. Artık hekimler hastalara ‘semptomlarınızı abartın’ diyor. Bu normalde çok yanlış bir şey ama insanlar başka türlü test yaptıramıyor. Toplumsal hareketliliğin azaltılması lazım. Zaten gerekli tedbirler katı ve uzun süreli yapılmadığı için şu an tablo bu şekilde. Normalleştirme dediğiniz durum kapanma süreci kadar kolay değil. Nereyi, ne kadar normalleştireceğiniz çok önemli. İktidar salgının 1. haftasından beri destan yazdık diyor. Halk doğal olarak biz salgını yendik düşüncesine kapılıyor. İktidar insanlara tatil kredisi veriyor, sonra virüs sahillere indi deniyor. Virüsü sahillere iktidarın politikaları indirdi. Vatandaşlarımız iki katı tedbirli olmalı çünkü Bakanlık ipin ucunu kaçırmış durumda.”

‘Sınırlı bilgi, sınırsız pandemiyi doğuruyor’

Sağlık Bakanlığı’nın verileri kamuoyu ve sağlık meslek örgütleri ile paylaşması gerektiğini söyleyen İzmir Tabip Odası Başkanı Op. Dr. M.Lütfi Çamlı, şu ifadeleri kullandı:

“İzmir, pandeminin ilk günlerinde en çok vaka görülen 2. ildi. O dönemde birtakım kısıtlamalar getirildi ve vaka sayısında azalmalar yaşandı. Fakat pandemi daha denetim altına alınmadan 1 Haziran’da yeni bir açılım süreci kararı verildi. Açılım kararı ile tedbirlerin birçoğu gevşetildi. Fakat bu tedbirleri kaldıracak ya da gevşetecek herhangi bir veri yoktu. Bilimsel verilere dayanmayan bu açılım süreci tümüyle turizm ve ekonomi sektörü odaklıydı. Biz o dönemde bu kararlara karşı çıktık. Toplum sağlığının 1. öncelik olması gerektiğini her alanda aktardık. O süreçten sonra kısmi olarak azalan vakalar artış göstermeye başladı. İzmir’de haziran ayı ortalarından bu yana artış başlamıştı fakat bayramdan sonra vaka artışı çok hızlandı. Bu durumları verilerle konuşmak isterdim fakat Sağlık Bakanlığı bu bilgileri bizimle paylaşmıyor. Bu veriler pandemi sürecinin değerlendirilmesi ve karar alınması konusunda çok önemli. Biz de bu döneme katkı sunmak istiyoruz. Ayrıca bu veriler salt bizimle değil, kamuoyu ile de paylaşılmalıdır. Çünkü açıklanmayan veriler vatandaşlarda büyük bir rehavet oluşturuyor. İktidarın bir destan edasında anlattığı salgın dönemi insanlarda virüsün önemliliğinin düşmesine neden oluyor. Bayram döneminde sahiller, plajlar, kafeler, kurban alanlarından çok vahim görüntüler gördük. Ramazan Bayramı’nda çok sıkı tedbirler vardı, o dönemden bu döneme veri olarak değişen bir şey yok ama tedbirler gevşetildi. Bu rehavetin 10 gün içinde bize pozitif vaka olarak döneceğini düşünüyorum. Yapılan açılamalarla sahadaki veriler uyuşmuyor. Verilerin il il sağlık meslek örgütleri ve kamuoyu ile paylaşılması gerekir. Çünkü sınırlı veri sınırsız pandemiye yol açıyor.”

‘Sadece Vestel’de bin civarı vaka duyduk’

Manisa Tabip Odası Başkanı Uzm. Dr. Şahut Duran, ilde vakaların haziran ayına göre neredeyse 3 katına çıktığı söyledi. Duran şunları dile getirdi:

“Manisa’da en son yani 1 Haziran tarihinde 2 bin vaka dolayındaydık. Şu an vaka sayısı 5 bini geçti. Özellikle son haftalarda vakalar sanayi bölgesinin de etkisiyle çok arttı. Biz işçilerden aldığımız bilgilerde durumun çok kötü olduğunu duyuyoruz. İşçiler yardım istiyor. Yalnızca Vestel’de bin civarı pozitif vaka olduğunu duyduk. Fabrikalar sadece maske dağıtıp ateş ölçüyorlar, çalışanlar arasındaki mesafe kuralları dahi uygulanmıyor. Onun dışında fabrikalardaki filyasyon çalışması yeterli düzeyde yapılmıyor. Şu anda hiçbir patron çalışanlarını önemsemiyor, sadece üretime odaklandı. Tümüyle kar hırsıyla üretimler devam ediyor.  İlçelerde de benzer şekilde tekstil fabrikalarındaki vakalarda artış var.

  • Covid-19 testi pozitif çıkan bir işçiyle temas halindeki başka bir işçi, semptom göstermediği takdirde çalıştırılmaya devam ediyor.

Aslında hemen o işçinin de test yapılıp izolasyona (AS: Karantinaya!) alınması gerek. Bu şartlarda testi pozitif çıkıp işi bırakmak zorunda kalan işçilerin yerine sürekli yeni işçi de alıyor fabrikalar. Ne olursa olsun üretime devam ediyorlar. Fabrikalarda yayılmasının bir başka riski de genç hasta sayısında ve genç yaşta ölümlerde artış yaşanacak. Pozitif vakaların daha da artmasından korkuyoruz. Vakaların bu derece artması yalnızca Manisa Merkez’i değil, Manisa’nın ilçelerini ve İzmir’i bütünüyle etkileyecek. Çünkü Manisa Organize Sanayi Bölgesindeki çalışanların neredeyse yarısı İzmir’den geliyor. Bu vakalarda yaşanan artışlar çok yeni. Bir hafta öncesinde yeterince önlem alınsaydı bu düzeye hiçbir zaman gelinmeyebilirdi. Fabrikalarda denetim patronların inisiyatifine bırakılmış durumda. Bunun da başarılı bir süreç çıkartmadığını görüyoruz.”

‘Diyarbakır’da günde 345 vaka’

Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Dr. Elif Turan, il genelinde günde 300 vaka geldiğini, normalleşme sürecinin başında 95 sağlık çalışanın enfekte olduğunu fakat şuan bu sayının 345 olduğunu aktardı.

Dr. Turan açıklamasını şöyle sürdürdü:

Diyarbakır’da son dönemlerde çok ciddi bir artış var.
Pandemi bitmiş değil hala devam ediyor.
Diyarbakır ve çevre illerden vahamet verici sayılar geliyor. Sahada çalışan arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre Diyarbakır’da günde 300 vaka çıkıyor. Hastaneler tam kapasite çalışıyor.

  • Hastanelerin doluluğundan dolayı pozitif çıkan vakalar evlere yönlendiriliyor.

Yer boşaldıkça hasta sirkülâsyonu sağlanıyor. Biz 4-5 aydır filyasyon çalışmalarına ağırlık verilmeli diyoruz.  Önemli olan hastalığın bulaşmamasını sağlamak. Pandemi ile mücadele etmek hastalığı tedavi etmek değil koruyucu önlemlere ağırlık vermektir. Artan vaka sayılarını enfekte olan sağlık çalışanlarından da anlayabiliriz.  22 Mayıs tarihinde yaptığımız çalışmaya göre 95 sağlık çalışanı enfekte olmuş durumdaydı. Şu an ise 345 sağlık çalışanı enfekte olmuş durumda. Bu artıştan bile Diyarbakır’daki artışı anlayabiliriz. Bu veriler sadece bizim tespit edebildiklerimiz.”

SÖZCÜ Gazetesi’ne demecimiz ve video söyleşi-2

Prof. Dr. Saltık: Veriler saklanıyor, çok sayıda kanıt var

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, koronavirüs ve paralelinde yaşanan gelişmelerle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Saltık, Türkiye’de durumun nisan ayındaki pik dönemi gibi olduğuna dikkat çekti, verilerin saklandığını söyleyenlere tepki gösteren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı eleştirdi.
Aşı çalışmalarına da değinen Saltık, Türkiye’nin teknik altyapı yetersizliği nedeniyle etkin aşı üretmesinin hayal olduğuna işaret etti.

Okumaya devam et

Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’dan olay yaratan koronavirüs iddiaları

Türk Tabipleri Birliği Başkanı
Prof. Dr. Sinan Adıyaman’dan olay yaratan

koronavirüs iddiaları

https://www.internethaber.com/turk-tabipler-birligi-baskani-adiyamandan-olay-yaratan-koronavirus-iddialari-2118063h.htm  02.08.2020

“Her gün binin altında vaka açıklıyorsunuz ama yoğun bakımda yatan hasta oranı yüzde 10. Dünyada bu ortalama yüzde 1. Bölgede ise yüzde 15.” diyen Türk Tabipler Birliği Başkanı Sinan Adıyaman, “Yüzde 80 hasta semptom vermiyor. Türkiye için en büyük tehdit bu. Saatli bomba gibi vatandaşın içinde bu hastalar.” görüşünü savundu.

Türk Tabipleri Birliği Başkanı Sinan Adıyaman Türkiye’deki koronavirüs salgınına ilişkin iddialar ve vaka sayılarındaki artışa ilişkin açıklamalarda bulundu.

T24’ten Gökçer Tahincioğlu’na konuşan Adıyaman, “Sağlık Bakanlığı mücadeleyi tamamen yurttaşlara bırakmış durumda. Artı bu verileri vermeyerek dünyadan, bilim insanlarından gizleme çabasında” ifadelerini kullandı.

“Biliniyor ama test yapılmıyor”

Başkan Adıyaman, şu açıklamaları yaptı: Sağlık Bakanlığı, temaslılara teste kota koydu. Hasta geliyor, o hastayla temaslı olanlar da biliniyor ama test yapılmıyor. Testler azaldıkça yeni hasta sayısı da azalıyor. Hiç test yapılmazsa hasta sayısı sıfır olur zaten. Test miktarını artırmanız lazım. Yoksa hastayı bulamazsınız.

Her gün binin altında vaka açıklıyorsunuz ama yoğun bakımda yatan hasta oranı yüzde 10. Dünyada bu ortalama yüzde 1. Bölgede ise yüzde 15.

Bu oranlar ortaya çıkmasın diye bu testler kaldırıldı. Sağlık Bakanlığı halkı paniğe sevk ediyor. Hastalar eve gönderiliyor çünkü yer kalmadı bazı kentlerde. Şimdi evlere yolluyorsunuz ama evlerden çıkıp çıkmadığını bilmiyorsunuz ki.

“Birinci dalga tüm hızıyla devam ediyor”

TTB Başkanı Adıyaman, bazı kentlerde koronavirüs vakalarında yaşanan artışla ilgili olarak gündeme gelen, “Sağlık Bakanlığı’nın il müdürlükleri aracılığıyla, hastanelere, 50 yaşından genç, hafif hastalık tablosuyla başvuranların evlere gönderilmesi, bu kişilere ilaç tedavisinin evde başlanması talimatı verdiği”, “hastanelere gönderilen talimatta, yatış endikasyonu olmayanların servislere sevk edilmemesi, evde izolasyon ile takibi, filyasyon ekipleri ve aile hekimleri aracılığıyla günlük semptom sorgulaması yapılmasının istendiği” iddialarına ilişkin kendilerine de benzer bilgiler geldiğini belirterek, şöyle konuştu:

Bu ikinci dalga değil.

Birinci dalga tüm hızıyla devam ediyor. ,

Başta Şanlıurfa ve Diyarbakır olmak üzere yoğun bakımlar gerçekten dolmuş durumda. Sadece Türkiye değil, dünyada da yeniden artmaya başladı. Ankara’da yoğun bakım yataklarında ciddi sıkıntı var artık. Güneydoğu’da, Doğu’da hasta sayısında ileri derecede artış var. Muhtemelen Türkiye’nin sağlık kapasitesi bölgelerde bunu kaldıramayacak duruma gelebilir. Bundan korkuyoruz. Başından beri söylüyoruz, hem bireysel hem kamusal tedbir alınmalıdır. Siz sadece bireylere bırakırsanız olmaz. Şimdi Sağlık Bakanı da kurallara uyulmazsa yeni tedbir gelebileceğini söylüyor” dedi.

“Kapasite yetmeyecek”

Adıyaman, şu değerlendirmeleri yaptı: Fiziksel mesafenin önemini baştan beri söylüyoruz, o şartları ortadan kaldırmazsanız fiziksel mesafe korunamaz. Kapalı yerlerde yemek yenilmesi, toplumsal aktiviteler, toplu ibadetler, düğünler mesela. Büyük örnek olduğu için söylüyorum, 350 bin kişi Ayasofya’nın açılışında vardı. Sadece bu değil tabi ki toplumsal hareketliliğin genel olarak azaltılması lazım.

Yoksa korkuyoruz ki birçok ilde sağlık sisteminin kapasitesi yetmeyecek.

“Kazanımlarımızın birer birer kaybolmasına yol açacak”

Sağlık Bakanlığı, temaslılara teste kota koydu. Hasta geliyor, o hastayla temaslılar biliniyor ama test yapılmıyor. Testler azaldıkça yeni hasta sayısı da azalıyor. Hiç test yapılmazsa hasta sayısı sıfır olur. Test miktarını arttırmanız lazım. Yoksa hastayı bulamazsınız. Bu virüs hala çok bulaşıcı. Siz bir hastayı buluyorsunuz, 10 temaslısı var, temaslılara test yapmazsanız yeni hastayı bulamazsınız. Bu da tabelaya yansıyor. 1’in altında kalıyor. Temaslılara yapsanız iki üç misli çıkacaktır.  Yaşamsal öneme sahip bu test endikasyonu. Tabip odalarından gelen bilgiler, bunun yapılmadığını gösteriyor. Kazanımlarımızın birer birer kaybolmasına yol açacak bu. 6 bine yakın hasta vefat etti. 45 sağlık çalışanı, 24’ü doktor, kaybettik. Sağlık Bakanlığı’nın filyasyon faaliyetlerini yeniden sürdürmesi gerekiyor. Halk paniğe kapılıyor. Her gün binin altında vaka açıklıyorsunuz ama yoğun bakımda yatan hasta oranı, yüzde 10. Dünyada bu ortalama yüzde 1. Bölgede ise yüzde 15. İnsanın aklına geliyor. Bu oranlar ortaya çıkmasın diye mi bu kaldırıldı? Açık söylüyorum Sağlık Bakanlığı halkı paniğe sevk ediyor.

“Saatli bomba gibi vatandaşın içindeler”

Eve gönderme de şundan oluyor, ilaçlar veriliyor çünkü yer kalmadı bazı kentlerde. Filyasyonda, evlerin önünde polisler bekliyordu çıkmasın diye. Şimdi evlere yolluyorsunuz ama evlerden çıkıp çıkmadığını bilmiyorsunuz ki. Yüzde 80 hasta semptom vermiyor. Türkiye için en büyük tehdit bu. Saatli bomba gibi vatandaşın içinde bu hastalar. Plajlarda, barlarda, kafelerde dolaşıyorlar. Birçok kişiye de bulaştırıyorlar. Hızlı biçimde yayılıyor ama Sağlık Bakanlığı mücadeleyi tamamen yurttaşlara bırakmış durumda. Artı bu verileri vermeyerek de dünyadan, bilim insanlarından gizleme çabasında.

 

Türkiye ayağına kurşun sıkıyor

Ali Sirmen
asirmen@cumhuriyet.com.tr 

Türkiye ayağına kurşun sıkıyor

Cumhuriyet, 10 Temmuz 2020

Öyle anlaşılıyor ki daha bir süre koronavirüs ile birlikte yaşayacağız, daha doğru deyişle, daha bir süre koronavirüsten ölmeye devam edeceğiz. Resmi açıklamalar bile hastalığın yayılma hızında beklenen yavaşlamaya bir türlü erişilemediğini, durumun endişe verici olduğunu bildiriyor. Ortada şaşılacak bir durum yok. “Ekonomik darbe mi? Korona dalgası mı?” ikileminde, Türkiye’yi yönetenler ikinci şıkkı tercih ettiklerinden, her alanda hızla “normalleşme” sürecine geçildi ve önlemler bir kenara atıldı.

Görünen o ki bir “vur patlasın çal oynasın” dönemine giriyoruz.

Bu arada bilimi ciddiye alan ve sorumluluklarının farkında olan bilim adamları ise yönetimi ve toplumu uyarma görevlerini yerine getirmek için gerekli açıklamaları yapıyorlar. Bunlardan biri de koronavirüs salgını ile ilgili bilimsel verilerden yola çıkarak uyarılarda bulunan Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala.
***
Aynı zamanda, Türk Tabipleri Birliği Covid-19 İzleme Grubu üyesi olan Dr. Pala’nın bir internet sitesine yaptığı pandemi ile ilgili açıklamalar üzerine Bursa Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğü, halkı yanlış bilgilendirmek ve paniğe yöneltmek suçlamasıyla savcılığa başvurmuş. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmanın sonunda görevsizlik kararı vererek dosyayı Uludağ Üniversitesi’ne göndermiş. Bunun üzerine de üniversite yönetimi, Prof. Dr. Pala hakkında soruşturma başlatmış.

Bu gidişle, yeni bir Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu olayıyla daha karşılaşabiliriz.

Bilindiği gibi, uluslararası çapta bir Epidemoloji ve Halk Sağlığı Uzmanı olan Onur Hamzaoğlu’nun 2011 yılında Kocaeli Üniversitesinde öğretim üyesiyken yaptığı Dilovası ile ilgili çalışma üzerine gelişen olaylar da böyle başlamıştı. Türkiye’de kanserden ölüm oranı %12 iken Dilovası’nda çarpık sanayileşmenin sebep olduğu kirlenme yüzünden bu oranın %33.7’ye çıktığını çalışmalarıyla ortaya koyan Onur Hamzaoğlu, Kocaeli Belediye Başkanı’nın tepkisini çekmiş, halkı yanlış bilgilendirmekle suçlanmıştı. Sayın Belediye Başkanı bununla da yetinmemiş, Hamzaoğlu’na “şarlatan” demişti. Onur Hamzaoğlu, bu konuda açtığı davayı kazanmasına rağmen, Kocaeli Üniversitesi’nin soruşturma açmasına da KHK yoluyla üniversiteden uzaklaştırılmaya da mani olamamıştı.

Dilovası’nda herkesin gördüğü gerçeği bilimsel çalışmasıyla göz önüne sermiş olan Onur Hamzaoğlu yerel ve merkezi yöneticilerin tepkisini çekmiş, açılan soruşturma sonunda KHK ile görevinden uzaklaştırılmış, bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de 2018 yılında HDK’nin, AKP’nin Suriye politikasını eleştiren “bu suça orta olmayacağız” bildirisini imzaladığı bahanesiyle tutuklanmış ve 5 ay hapis yatmıştı.
***
Dilovası’nda insanlar, çevre kirliliğinden ağır metaller tarafından öldürülürken, bu gerçeğe dikkati çeken bilim adamı doktor Onur Hamzaoğlu’nun da bilimsel gerçeği açıklaması dolayısıyla başına gelenler de Kocaeli Belediye Başkanı’nın suçlamaları ve üniversitenin soruşturma açmasıyla başlamıştı. Şimdi Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın da, Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu ile aynı akıbete duçar olması olası.

Bu olasılığın gerçekleşmesi halinde Türkiye, bir kez daha kendi ayağına kurşun sıkmış olacaktır.

Bilindiği gibi Almanya, Türkiye’ye seyahat sınırlamasını kaldırmamakta direnmektedir. Bu davranışın nedeni, Türkiye’nin koronavirüs olaylarıyla ilgili açıklamalarının inandırıcı olmayışıdır. Bu şeffaflık eksikliği yüzünden Türkiye’ye Alman turist gelmemektedir. Ruslar da Türkiye uçuşlarını hâlâ tam açmadılar.

Tam bu ortamda, Türkiye’de bir bilim insanının korona ile ilgili endişelerini dile getirmesine soruşturma açılması, Ankara’nın inandırıcılığını daha da zedeleyecektir.

Evet, korona öldürür, ama hamakat da süründürür.