Etiket arşivi: Komünizmle Mücadele Derneği

Sapere Aude

Sapere Aude

Enver Aysever
Cumhuriyet
, 18.10.18
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..
Yaygın umutsuzluğu salt iktisadi gerekçelere, içinden geçtiğimiz siyasal sürece bağlamak yeterli bir açıklama olmaz. Kaç gündür, özellikle sosyal medya ahalisinin gevezelikleri üzerinden, itiş kakış yapılan tartışmalara bakıyorum, içim sıkılıyor. Köksüz, içeriksiz, uçuşan kavramlar üzerinden savrulan fikir kırıntıları, bütünlüklü bir düşünce doğuramıyor. Ülke aklı askıya aldığı, düşünmekten vazgeçtiği için açmazda. Ağzına gelen her sözü değerli sanan insanlar arasında kaybolur yaratıcı, özgün fikirler. Hep böyledir, gürültü altında eziliyoruz. 
Aydınlanma akşamdan sabaha gerçekleşmiş dönüşüm değildir. Doğayı anlama, bilimle yön bulma, aklı mutlak egemen kılma insanlık için zorlu, kanlı süreçtir. Farklı düşünürlerin yaklaşımlarıyla uzun zamanla gelinmiş felsefi, toplumsal düzeyden söz ediyoruz. İnsan aklının üzerinde herhangi bir gücü, iradeyi kabul etmemek cesaret işidir. Bugün yığınların bunu başardığını düşünmek saflık olur. İnanmak kolaydır, sorgulamak güçtür. Temel çelişki burada başlar. Biri, başına geleni yazgı olarak görür, Tanrı’nın emri sayar. Diğeri edimleri ile sonuca varır. Nedenlerle meseleleri kavrar ve sorumluluktan kaçmaz. 
KantAydınlanma, insanın kendi ayağıyla içine düştüğü toyluktan kurtulmasıdır.
Toyluk, insanın kendi aklını bir başkasının rehberliğine ihtiyaç duymaksızın kullanamamasıdır. İnsanın bu toyluğa kendi ayağıyla düşmesinin nedeni de akılsız olması değil, aklı başkasının rehberliği olmaksızın kullanma kararlılığı ve cesaretini
gösterememesidir” der. 
Bundan dolayı, Aydınlanma’nın sloganı şudur: 
* “Sapere aude! (Kendi aklını kullanma cesareti göster)” 
“Toyluk” özenle seçilmiş sözcük. Suçlama yok, erken dönem zaafı olarak görüyor Kant bunu. İnsanlık öğrendikçe, geliştikçe bu toyluktan kurtulacak, iradesine sahip olarak, tercihlerini buna uygun yapacak, beklenti bu yönde. Peki, öyle mi? Tanrı fikrinin bir tarihi var. İnanç belli ki insanın doğasında var. Bunu belli dengede tutmak mümkün… Eğer aklın egemenliğini baskılarsa sonu felaket oluyor. Devrimler çağına yakından bakmak gerek. Bahis uzun, bize dönelim… 
Cumhuriyet aydınlanma fikri üstüne inşa edildi. Kapitalistleşmeyle birlikte kaçınılmazdı Osmanlı’nın yıkılması. Yerine ne konacağı önemliydi. Cumhuriyet ancak devrimle kurulabilirdi, öyle oldu. Mustafa Kemal başardı. Osmanlı’yı onarma fikri gericidir, Cumhuriyet kurmak ilericidir! Namık KemalŞinasi gibi isimler aydınlanmacıydı, devrimci değillerdi. Her devrim yeni sorular, sorunlar getirir kuşkusuz… Genç Cumhuriyet bu çatışmaları yaşadı, üzücü olan ilerleme beklentisinin boşa çıkmasıdır, uzun zamandır ricat söz konusu. 
Kapitalizm feodal toplumsal yapıya yönelik ciddi itirazdı başlangıçta. Endüstrileşme işçi sınıfını doğurdu, Aydınlanma etkisiyle kapitalizm ilerici rol üstlendi. Demokrasi bunun ürünüdür. Tanrı’dan güç alan hükümdarın egemenliği altında herkes onun kulu, kölesi, mülküydü. Kapitalizm mülkiyeti Tanrı eliyle kullanmak yerine, akılla elde edilen beceri sonucunda yurttaşlara dağıtmayı vaat etti ve başardı. Demokrasi burada önemli işlev gördü. Lakin insanlar eşit değildi. Uluslar aynı güce sahip değildi. Mülk/para güçlü olanın elinde birikti. Eşitsiz toplumsal yapı, patronların hızla güçlenmesine neden oldu. Mülkiyeti elinde bulunduran yeni, büyük başka güçler doğdu. Buna karşılık işçi sınıfı oluştu ve onun hak mücadelesi başladı. Kapitalizm muhafazakârlaştı, gericidir.
* İşçi sınıfı, kavgası doğası gereği ilericidir, sosyalist olmak zorundadır. 
Cumhuriyet aydınlanmanın ürünü insanlar yarattı, bu toplam, kaçınılmaz biçimde sınıfsal bilinç edinmeye başladı. Köy Enstitüleri bunun somut örneğidir. Üreten, okuyan, bilime uygun davranan insan elbet soracak, itiraz edecekti. Kapitalizm bu insandan korkar. Aklı, aydınlanmayı askıya almak ister. Patronlar saltanatları yıkılacağı için komünizmi öcü olarak sundu. Gericiliği beslemeye başladı düzen. Bunun sonucudur 1954’te Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin kurulması. İlk başkanı ülkücü İlhan Darendelioğlu’dur. Fahri başkan Cemal Gürsel’dir. 
Komünizmle Mücadele Dernekleri ülke siyasetini o günden bu tarafa yönetmektedir. Adnan Menderes, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Recai Kutan, Abdullah Gül, Numan Kurtulmuş, Ahmet Davutoğlu ve Recep Tayyip Erdoğan bu derneğin üyesidir. Sıkı durun, Fethullah Gülen Erzurum kurucu üyesidir. Aydınlanmanın okullarında yetiştiler, ancak kapitalizme uygun düşündüler. Akla uygun davranır gibi görünseler de sorgulanması pek mümkün olmayan ilahi bir güce dayandırdılar iktidarlarını. Kapitalizm bunu istemekteydi, piyasa koşullarının egemenliği için işçinin düşkün kalması zorunluydu. Milliyetçilik, dincilik buna uygundur.
* İlerici ilkelerle yola çıkan Cumhuriyet gericileşti. Çöküşün nedeni budur! 
Son günlerde mülkiyet tartışması sürerken yukarıdaki verilere iyi bakmak gerek. AB, NATO, BM türü kurumlar neden gericidir anlamak için hangi egemen güce hizmet ettiğini görmek gerek. Elbet küçük mülkünü korumak kaygısıyla Komünizmle Mücadele Derneği önderleriyle yan yana düşmemeye de dikkat etmek gerek.
Dediğim gibi, ilericiliği biçime indirgerseniz yanılırsınız!
RTE muhalifliği ilerici olmaya yetmez!
======================================
Dostlar,
Cumuriyet‘in yeni yazarlarından Enver Aysever, uygarlık tarihinin kilit kavramlarından AYDINLANMA‘yı, Aklı, Sorgulamayı…. ve Siyasal Düşünce Tarihinin – Siyaset Felsefesinin en parıltılı düşünürlerden ünlü Alman filozof İmmanuel Kant’a yer veriyor bu önemli yazısında.
SAPARE AUDE“, Aydınlanma Felsefesinin 1784’e tarihlenen bir çığlığıdır adeta.
Bizim de doğrusu kulaklarımızdan hiç eksilmiyor..
Kant, 1784’te bir “Aydınlanma mektubu” yazar insanlığa.. Yaklaşık 5 sayfa olan bu metnin erişkesini (linkini) sunuyoruz, okunmasını ve paylaşılmasını, üzerinde düşünülmesini dileriz :
Çağdaş bağlamda Aydınlanma (Enlightenment);
Aklın inançtan, Bilimin de dinden özgürleşmesidir. 

* İnsanın Aydınlanmasına ömürlerini, canlarını – yaşamlarını veren tüm erenlere selam olsun..

Hallac-ı Mansur’dan Giardano Bruno’ya,
İbni Sina’dan Galileo Galile’ye,
İbni Haldun’dan Jan Huse’a,
Farabi’den Copernicus’a..
……………
Türkiye Cumhuriyetini kuran ve Anadolu Aydınlanmasını başlatan başta Mustafa Kemal ATATÜRK olma üzere dava yoldaşlarına,
Son dönemlerin Aydınlanma bilgesi İlhan Selçuk‘a ve 19 yıl önce bu gün kalleşçe öldürülen Ahmet Taner Kışlalı‘ya…. selam olsun, selam olsun, selam olsun!

İnsanlığın geleceği, hiç ama hiç, zerrece kuşku olmaksızın “bilimsel akılcılığın” egemen olacağı bir eksende kurulacak ve yükselecektir..

Sevgi ve saygı ile. 22 Ekim 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Fethullah Gülen 35 yıldır CIA’den maaş alıyor!

 

Fethullah Gülen 35 yıldır CIA’den maaş alıyor!

Yorumların dayandığı kaynaklar, yorumların hemen yanındadır.
Yorumların sahiplerini bilmiyorum.
Ancak söylenenlerin doğru olduğunu biliyorum.

Oraj POYRAZ 

 

Fethullah Gülen 35 yıldır CIA’den Maaş alıyor!

Said-i Nursi müritliğiyle Erzurum’dan yola çıkan gezici vaiz Fethullah Gülen’i,
New York-Vatikan-Kudüs’e uçuran süpürgenin bir CIA imalatı olduğunu saptıyoruz.
Said-i Nursi, Yüzyılın başında İngiliz emperyalizminin İslam coğrafyasında
egemenlik kurmak için kurduğu Nakşibendî tarikatının bir şeyhiydi.

  • Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışında işgalci güçlerle işbirliği nedeniyle
    mahkûm oldu,
  • Atatürk döneminde yasaklıydı ama Türkiye NATO’ya girdikten sonra
    Nur tarikatını kurdu.

ABD yönetimi, NATO vasıtasıyla, üye ülkelerde ve çevre ülkelerde “komünizmle mücadele” adı altında doğrudan kendisinin hükmettiği paralel örgütler kurdu.
1991 yılında İtalya’da bütün NATO üyesi ülkelerde kurulduğu açığa çıkan örgüte
Gladyo adı verildi. Oysa kendi kaynaklarında bu örgütlere “SüperNATO” adı veriliyor.
Türkiye’deki SüperNATO örgütlenmesi, istihbarat örgütleri içinden doğdu,
sonra Türkiye’nin bütün yönetimine egemen hale getirildi.

  • 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980′deki Amerikancı askeri darbeleri
    Türkiye’deki SüperNATO örgütü yaptı ve iktidara geldi.
  • Türkiye’deki parlamenter yapı da tümüyle SüperNATO’nun güdümüne girdi.

Fethullah Süper NATO’nun Çocuğu

Fethullah Gülen, bugün dört kıtada faaliyet yürüten şeriatçı örgütünün temelini, SüperNATO’nun ilk sivil örgütlenmelerinden olan Komünizmle Mücadele Derneği sayesinde atıyor. İlk şubesini 1954′te İzmir’de açan bu dernek, Türkiye’de şeriatçı sağcı militanların eğitim üssü. Gülen, Komünizmle Mücadele Derneği’nin ikinci şubesini de memleketi Erzurum’da açtırdığını “Küçük Dünyam” isimli kitapta övünerek açıklıyor.

“Ve yine bu devreye ait bir teşebbüs de Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği’ni açma teşebbüsümüz oldu. O güne dek yalnızca İzmir’de vardı. İkincisi Erzurum’da bizim çabalarımızla açıldı. Bir arkadaşı İzmir’e gönderip tüzük getirttik. Derneği kuracaktık.
Ben bir vaazdan sonra anons ettim ve gençleri Caferiye Camii önünde topladık.
Gayemiz komünizme karşı örgütlenmekti.”
 (Latif Erdoğan, Küçük Dünyam, AD Yayınları, İstanbul, 1995, s. 78.)

Gülen, örgütünün inşasına Nurcu kamplarıyla başladı

Burada sahip olduğu en önemli araç, İzmir Kestanepazarı’nda kurduğu
“İmam Hatip ve İlahiyat’a Öğrenci Yetiştirme Derneği”ydi.
O sırada, Komünizmle Mücadele Dernekleri’nden yetişenler de
“komando kamplarını” kuruyordu.
İlginç olan, her iki kampın da aynı mekânlarda düzenlenmesidir.
Eğitmenleri de aynıdır; ABD’nin Türkiye’nin NATO üyeliği için koşul olarak kurdurduğu, parasını verdiği, eğitici yolladığı Gladyo.
Şeriatçı Nur şakirtlerinin de, faşist ideolojiyi takip eden “Komandolar”ın da
efendileri aynıdır: SüperNATO.

Belletmen olduğu Kestanepazarı yurdunda, gündüz yaramazlık yapanları akşam falakaya çeken Gülen’in bugün hükmettiği güç, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 1998 başında hazırlanan bir raporda şöyle sıralanmaktadır:

  • Yurtiçinde

    85 vakıf,
    18 dernek,
    89 özel okul,
    207 şirket,
    373 dershane,
    yaklaşık 500 öğrenci yurdu ve
    biri İngilizce yayımlanan 14 dergi,
    15 ülkede yayımlanan 300 bin tirajlı Zaman gazetesi,
    ulusal düzeyde yayın yapan iki radyo
    ve uluslararası yayın yapan Samanyolu televizyonu;

    yurtdışında6 üniversite ve yüksekokul,
    236 lise,
    2 ilkokul,
    8 dil ve bilgisayar merkezi,
    6 üniversiteye hazırlık kursu ve
    21 öğrenci yurdu olmak üzere

    toplam 279 eğitim kuruluşu” bulunmaktadır.

(Batı Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Bilgi Notu, syf. 4 ve 5.)

Amerikancı Liderler sayesinde Fethullah Gülen’in ABD ile kurduğu köprü hep işlektir.
Gülen, yükselişindeki büyük basamakları Amerikancı liderlere borçludur.
Örgütün kuruluşuna harç koyan, 1960′lı yıllarda dönemin uzun süre başbakanlık yapan Süleyman Demirel’dir.

Gülen, uluslararası ölçekte faaliyetini, ABD’nin Türkiye’de en güçlü olduğu yılda, 1980′de başlatmıştır. Devletin içindeki kaynakları o denli sağlamdır ki, askeri müdahale yapıldığı 12 Eylül’den bir gün sonra 13 Eylül 1980′de, hakkındaki operasyon emrini öğrenip kaçabilmiştir.

12 Eylül yönetimi, bir yandan aranıyor iken
O’nu Çanakkale Merkez Vaizliği’ne atamıştır.

12 Eylül döneminde örgütlenme faaliyetleri katlanarak devam etmiştir.
Gülen örgütüne sıçramayı yaptıran, 1986′da yakalanmışken O’nu İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı kuvvetlerinin elinden alan dönemin başbakanı Turgut Özal’dır.
Gülen, en büyük gelişmeyi, ABD vatandaşlığı ve CIA görevliliği Genelkurmay
Askeri Mahkemesi’nce soruşturulan Tansu Çiller’in başbakan olduğu 1993-97 arasında yaptı.

Gülen, Çiller iktidarında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terfi ve tayinlerine bile müdahale edecek güce ulaşmıştı. Fethullah Gülen, bir orgeneralin kuvvet komutanı olarak atanmaması için hangi girişimlerde bulunduğunu bizzat kendisi 10 Ekim 1995′te
basın toplantısında açıklamıştı.

Reagan’ın Demokrasi Projesi ve Ulusal Demokrasi Vakfı

Fethullah Gülen örgütünün sıçrama yapmasıyla, ABD’nin dünyadaki etkinliğinin artması arasında bir paralellik bulunuyor.
Gülen örgütü, ABD’de Reagan iktidarında, Sovyetler’i çözmek amacıyla yürütülen
ve 1981′de resmileşen “Demokrasi” projesinin bir ürünü olarak serpiliyor.
Demokrasi projesi, 1970′li yıllarda, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin belirlediği
Yeşil Kuşak politikasının bir üst aşamaya çıkarılmış hali.
ABD’nin Çelik Çekirdeği, bir yandan en katı Amerikancı askeri diktatörlükleri ayakta tutarken, bir yandan da örgütlediği CIA muhalefetine “insan hakları ve demokrasi” görevi veriyordu.

“İnsan hakları”ndan kasıt, tabii ki etnik, dinsel ve kültürel haklardı.

Dünyanın her yanını saran din ve mezhep savaşları, mikro milliyetçiliğin kışkırtılmasıyla milyonların canına mal olan milli boğazlaşmalar, bu projenin eseridir.
Bu projeyi yürütmek için bir de örgüt kuruldu.

  • National Endowment for Democracy. (NED)
  • Yani Demokrasi Vakfı.

Kısa adıyla NED diye anılan vakfın, CIA’dan daha etkin bir örgüt olduğu
Newsweek dergisi tarafından teslim ediliyor.

ABD’nin “Project Democracy” si İslam ülkelerinde “ılımlı İslam”ın geliştirilmesi olarak piyasaya sürüldü.
Ilımlı İslam ideolojisiyle, hem “dinler arası diyalog” için zemin oluşturuluyordu,
hem de ABD’nin laiklik zemininde yükselen ulusal devletleri tahrip etmesinin aracı olarak işlev görüyordu.

“Ilımlı” sözcüğü, İslam fundemantalizminde bir ılımlılık değildi. Şeriatın koyu iktidarı için mücadele eden Ilımlı İslamcı örgütler, ABD yönetimine ve politikalarına karşı  “ılımlı” olmalıydı!

Pentagon tarafından İslam coğrafyasında “ılımlı İslam” hareketinin önderi olarak sayılan Gülen, kendi cemaatine ait Zaman gazetesinin 4 Eylül 1997 tarihli sayısında yayımlanan açıklamalarında, Batı ile ilişkiler hakkında şu değerlendirmeleri yaptı:

“İnanmış bir insanın Batı karşısında, Batı’yla entegrasyon karşısında, Amerika’yla entegrasyon karşısında olması katiyen düşünülemez” (Zaman gazetesi, 4 Eylül 1997)

Gladyo’nun Rolü

Gülen örgütü, 12 Eylül Amerikancı askeri darbesinin “Türk İslam sentezi”ni
resmi kültür politikası olarak benimsediği, tarikatların”sivil toplum örgütü” olarak kutsandığı, yeşil sermayenin önünün dizginsiz açıldığı koşullarda gelişti.

Gülen örgütünün gelişmesi, yalnızca bu iklimin dolaysız sonucu değil.
Devlet içinde örgütlenen Amerikancı paralel devletin doğrudan bir müdahalesi var.
Gülen’in Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’nca yakalanmasına karşın aynı gün serbest bırakılmasıyla, cezaevindeki ülkücü gençlerin gruplar halinde Fethullah Gülen örgütüne intisap etmeleri aynı döneme rastlıyor.

Gülen’in, Gladyo’nun tetikçileri Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı’larla ilişkisi de 1980′li yılların sonunda örülüyor. 1980 öncesinde MHP’ye bağlı Ülkü Ocakları Derneği’nin Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Çatlı’nın 1996 yılında Türkiye’de
büyük yankılara yol açan bir trafik kazasında üst düzey bir emniyet mensubuyla birlikte ölmesiyle, Özel Harp Dairesi’nin yetiştirdiği Gladyo tetikçilerini kamuoyu önüne çıkarmıştı.

Gülen, bu yıllarda cezaevinde mağdur durumdaki sahipsiz ülkücülere
büyük maddi yardımlarda bulunuyor. Komünizmle Mücadele Derneği’yle
Fethullah Gülen’in ikinci kucaklaşması bu döneme denk düşüyor.
MHP’nin ikiye bölünmesi, Muhsin Yazıcıoğlu’ni kurmasında da Fethullah Gülen’in belirleyici rolü saptanıyor.

Büyük Birlik Partisi’nin militanları 1990 sonrasındaki bütün uluslararası etnik terör eylemlerinde rol alıyor: Bosna’da, Çeçenistan’da, Gürcistan’da, Azerbaycan’da, Keşmir’de ve Sincian’daki şeriatçı terör militanlarının kaynağı Büyük Birlik Partisi oluyor.

Moon Tarikatı ve Fethullah Gülen

Fethullah Gülen’in CIA ile ilişkilerini sürdürmede en önemli örtülerinden biri,
Dinlerarası Diyalog oldu. Bu örtü de bir ABD üretimi. 1950′lerden başlayarak
dünyanın efendiliğine soyunan ABD, kıtalararası imparatorluğunu sürdürmek için,
her kıtasal din içinde kendisine bağlı bir tarikat örgütledi.
Bu tarikatların hepsinin söylemi aynı: Dinlerarası diyalog.

CIA denetiminde yürütülen bu faaliyetin ilk başarılı örneği Moon tarikatı.
1951′de Kore’yi işgal eden ABD, Güney Kore’yi sömürgeleştirirken
bir de Hıristiyan tarikatı kurdu ve

  • Güney Kore nüfusunun % 40′ı Budistlikten vazgeçip Hıristiyan oldu. 

Bu başarıdaki en önemli pay, bilinen adıyla Moon tarikatının.
Resmi adıyla anarsak; Birleştirme Kilisesi.

CIA’nın kurduğu Kore CIA’nın Washington temsilcisi Albay Bo Hi Pak da,
Moon tarikatının en güçlü adı. CIA, Moon tarikatını kullanarak Dünya Anti Komünist Ligi’ni örgütledi. Türkiye’de kurulan Komünizmle Mücadele Dernekleri de,
Dünya Anti Komünist Ligi’nin uzantıları.

Moon tarikatı, 1978′de, ABD’de bir Kongre soruşturmasına uğradıysa da
etkisini yitirmedi. Reagan döneminde Irangate skandalında boy gösterdiğini görüyoruz.
George W. Bush iktidarında Moon tarikatının sahibi olduğu Washington Times gazetesi, neo-konservatizm ve ABD saldırganlığının başlıca araçlarından biri oldu.

Fethullah Gülen’in Türkiye’de yayınlanan Zaman gazetesi ile Washington Times arasında sıkı işbirliği artarak sürüyor.

İsrail ile İlişkinin Ayırt Ediciliği

  • Moon tarikatının, Latin Amerika’daki askeri diktatörlüklerle,
    İsrail üzerinden kurduğu uyuşturucu ve terör bağı dikkat çekici.

Fethullah Gülen’in İsrail ile yakın ilişkisi de O’nun en ayırt edici özelliği.
Körfez Savaşı’nda, Irak yönetiminin İsrail’e attığı Scud füzesi üzerine İstanbul’da verdiği vaaz ve döktüğü göz yaşları ve ettiği bedduaların kaseti, İslamcılar tarafından
elden ele dolaştırılıyor.

İsrail ile ilişki, ABD açısından kilit öneme sahip.

Graham Fuller’in İslamcı hareketi konu alan Kuşatılanlar kitabında, İslamcı hareketlerin Batı ile entegrasyon için yapması gerekenlerin başında İsrail ile iyi ilişki geliyor.
(G. Fuller, I.O. Lesser, Kuşatılanlar, Sabah Kitapları, İstanbul, 1996, syf.126.)

Gülen’in İslamcı kitleleri kendisinden soğutma tehlikesine karşın, Kudüs Başhahamı ile yakın ilişkisi ve Fethullahçıların işadamları derneği İŞHAD’ın İsrail’le bağları,
bu politikanın gereği olarak kuruluyor.

“Abramowitz’le Beni Kasım Gülek Tanıştırdı”

Moon tarikatı ile Fethullah Örgütü arasındaki bağ, hedef benzerliğinden ibaret değil.
Organik ilişki var. Moon tarikatının Türkiye halifesi, Cumhuriyet Halk Partisi eski
Genel Sekreterlerinden Kasım Gülek ile Fethullah Gülen’in dostluğu artık saklanmıyor Gülen’in reklamını değişik yayın organlarında yapan yazar Hulusi Turgut,
21 Ocak 1998 tarihli Yeni Yüzyıl’da bu ilişkiyi şöyle anlatıyor:

“Kasım Gülek, Fethullah Gülen’le çok iyi dostluk ilişkileri içinde bulundu.
Gülen, Kasım Gülek’le sık sık görüşürdü.
Vefatı üzerine bu eski dostunun cenaze namazını kıldırmıştı.
Fethullah Gülen’e sorduk:

‘Amerika, sizlerle ilgili referansı merhum Kasım Gülek’ten mi aldı?’
Gülen bu konuda şunları söyledi: ‘Kasım Gülek beyin baldızı Amerika’daydı.
Yani Pentagon’la irtibatları vardı.
Eğer kendisine değişik patformlardan, Beyaz Saray’dan sormuşlarsa
‘Bunlar nedir?’ diye, o da ‘Endişe edilecek bir şey yoktur’ demiştir, referans vermiştir”
(Yeni Yüzyıl gazetesi, 21 Ocak 1998)

Gülen, 1 Eylül 1997 tarihli Zaman gazetesinde bu ilişkiyi şöyle açıklıyor:
“ABD’de görüştüğüm insanlardan biri Abramowitz’di.
O, Türkiye’de bir zaman elçi olarak kalmıştı.
Müşterek dostumuz Kasım Gülek Bey vardı.
O’nun vasıtasıyla gıyaben O’nu tanıyorduk…

Türkiye, şimdiye dek çok ölüm-kalım krizlerine maruz kalmıştır.
Bunu isterseniz bir kriz sayın ama bu millet bunu aşar dedim.
Hatta bu ses, imkânı varsa Beyaz Saray’a kadar, Kongre’ye kadar, Pentagon’a kadar götürülmeli dedim” (Zaman gazetesi, 1 Eylül 1997)

Gülen, 1992 yılında ABD’ye gittiğinde, Kasım Gülek’in, Pentagon’da albay olarak görev yapan, sonra şüpheli bir şekilde ölen baldızı aracılığıyla Pentagon ve CIA yönetimi ile ilişkiye geçtiğini de anlatıyor.

Moon tarikatı ile Fethullah Gülen’i birleştiren bir başka ad; Gladyo’nun tetikçisi
Abdullah Çatlı. Çatlı, 1981 yılında Dünya Anti Komünist Ligi’nin toplantısına katılıyor.
1992′de Gülen’i ABD’de havaalanında karşılayan da Abdullah Çatlı.

====================================

Dostlar,

Sayın Oraj Poyraz‘a bu önemli yazı için teşekkür ederiz..

Türkiye’nin bu iğrenç ilişkileri tasfiye etmesi, saydam bir demokratik rejim olması gerek.
Temel insan hak ve özgürlükleri ekseninde,
Kemalist bir çağdaşlaşma ideolojisiyle..

İlk adım ise NATO’dan çekilmek..

Sevgi ve saygı ile.
3 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

DAYAN TAHRİR! EMPERYALİZMİN KİRLİ KELEPÇESİNİ KIR!

Dostlar,

Dr. Alper Akçam, meslektaşımız bir tıp doktorudur.
Bu sitede daha önce de kendisi hakkında yazılar koymuştuk.
Örneğin Şiir : OKULUNDA ÖMRÜMÜN..
(http://ahmetsaltik.net/siir-okulunda-omrumun/, 12.6.13)

Çook başarılı ve savaşım dolu 40 yılı bulan meslek uygulamasından (Genel Cerrahi) sonra emekliliğinde de boş durmadı. Son birkaç yıldır, Köy Enstitülü bir anabanın çocuğu olarak Yeni Kuşak Köy Entitütülüler Derneği Başkanlığını üstlendi. Özveri ve başarı ile yürütüyor.

Aşağıda Mısır’daki demokrasi istemlerine iilişkin bir dayanışma yazısı var.
Özlü ve ciddi tarihsel özetle Emperyalizmin kirli oyunları da sergilenmekte.
Kendisine teşekkür ederek, bizimle paylaştığı yazısını sitemizde yayımlıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 1.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================

DAYAN TAHRİR! EMPERYALİZMİN KİRLİ KELEPÇESİNİ KIR!

TAKSİM’DEN TAHRİR’E, ÖZGÜRLÜK VE ONURLU BİR YAŞAM İSTEYEN
TÜM MÜSLÜMAN HALKLAR SENİNLE…

portresi

Dr. Alper AKÇAM
2 Temmuz 1798 günü Mısır’ı işgal için İskenderiye’ye çıkmış Napolyon,
Mısırlılara seslenirken “nous sommes les vrais Musulmans” (biz gerçek Müslümanlarız) diyerek açmıştı iğrenç yalanlar kapısını.

II. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki emperyalist güçler yer değiştiriyor, Fransız ve İngiliz egemenliğinin yerini alan ve dünya emperyalizminin jandarmalığına soyunmuş ABD emperyalizmi yeni oyunlarla varlığını perçinlemeye çalışıyordu.

Napolyon, Mısır’dan ayrılırken yerinde bıraktığı Kleber’e verdiği öğüt yakın çağda de emperyalizmin ana ilkesi olacaktı. “Napolyon vekili Kleber’e kendisi ayrıldıktan sonra Mısır’ı Şarkiyatçılar ile kendi yanlarına çekebildikleri Mısırlı dini liderler aracılığıyla yönetme talimatı verdi; başka bir siyaset fazla pahalıya patlar, akılsızlık olurdu” (Edward Said, Şarkiyatçılık, syf. 92)

İlim Yayma Cemiyetlerinden Komünizmle Mücadele Dernekleri’ne, günümüzde tüm Afrika ve Asya ülkelerine dağılmış belli okullar, Türkiye’de yıllarca tüm okullara, karakollara, ev kapılarına kadar bedava dağıtılan gazeteler, din adamları adına Georgtown’dan Londra’ya yapılan simpozyumlar, İslam düşüncesini politika malzemesi yapmış kimi liderlerin ABD’de yüzlerce dönümlük arazilerde koruma altında yaşıyor olması, bu politikanın günümüze uzanmış ve bir yelpaze gibi değişik kültürel alanlara uzanmış görüntülerdir.

1950’lerin “milliyetçi” vurgusu önde tutulmuş “Komünizmle Mücadele Derneği” yöneticilerinin 21. Yüzyıl başlarından itibaren “ılımlı İslamcı” mertebeye terfi etmiş olduklarını görüyoruz. ABD’nin NATO ve CIA çatısı altında yürüttüğü “milliyetçi-İslamcı” çalışmaların bir uzantısı olan Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurucu ve yöneticileri arasında Nihal Atsız’ın kardeşi Nejdet Sançar, Z. Velidi Togan, Peyami Safa ve Fethullah Gülen adları bulunmaktadır. Fethulah Gülen’in bugünkü politik yapısı göz önüne alındığında “milliyetçi-muhafazakâr” ya da “Türk-İslamcı” kanadın hangi politik evrelerden geçmiş olduğu anlaşılabilmektedir.

Bazı Sosyal Demokrat liderlerin bile kutlayarak kendisini onayına sunduğu, kutsal inançlarımızı kullanarak geniş bir taban kazanmış bu “okullar-yayınlar-olimpiyatlar” kültür ağı, göründüğü kadar masum olmayıp ABD gizli servisleriyle ilişki içindedir; emperyalizmin ekonomik ve politik geleceğine kültürel avadanlık olarak kullanılmakta, deyim yerinde ise, bir “koçbaşı” işlevi görmektedir.

1984 yılında kurulmuş NED (National Endowment for Democracy) adlı örgütün para ve politik destek verdiği birçok dergi (Yeni Forum, vb.) ve kurdurduğu NGO (Non Governmental OrganizationTESEV, TÜSEV gibi Sivil Toplum Örgütü) toplantılarında CIA ajanları doğrudan görev almıştı (Paul Henze ve Graham Fuller).

1996 yılında doğrudan ABD Başkanı’na bağlı ACRFA (Advisory Committee on Religious Freedom Abroad / Dış Ülkelerde Din Hürriyeti Danışma Komitesi) elemanları TBMM’ye türbanla giren ilk milletvekilini ülke ülke dolaştırıp Türkiye’deki totaliter odaklara karşı “demokrasi” nutukları attırmışlardı.

“Oyun İçinde Oyun” oynanmakta Müslüman Asya, Ortadoğu ve Afrika ulusları kutsal inançları kullanılarak zincire vurulmaktadır. Böylece AVM’lerden HES’lere, yer altı yerüstü zenginlikleri yerli işbirlikçilerle birlikte kolayca yağmalanmakta, “ulusalcılık” kavramı “faşizm” ile özdeş gösterilip tüm direniş noktaları yok edilmeye çalışılmaktadır.

Geçtiğimiz yıl Tahrir’de de önemli olaylara sahne olmuş Arap Baharı hareketi, Kaddafi’nin ve emperyalizme zaman zaman karşı çıkabilen bireysel despotik yönetim uygulayan birçok liderin başını yemiş, birçok İslam ülkesinde Müslüman Kardeşlere iktidar yolunu açmıştı…

Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da yaşananlar, Suriye’de farklı ve çok kanlı bir senaryoya dönüşmüş durumda. Sıra İran’a da gelecektir…

Mursi, Mısır halkının özgürlük talebi üzerine kurmuştu iktidarını…
Müslüman Kardeşler örgütü, ABD metropollerinde ve politika belirleyen kuruluşlarında, dost ve müttefik bir güç olarak karşılanıyor…

Taksim olayları sırasında Fas’ta bulunan Başbakan R. T. Erdoğan, dönüş gecesi kendisini karşılamaya gelenlere yaptığı konuşmada, “Sizlere Fas’taki kardeşlerimin selamlarını getirdim, sizlere Cezayir’deki kardeşlerimin selamlarını getirdim, sizlere Tunus’taki kardeşlerimin selamlarını getirdim. Değerli kardeşlerim, Allah kardeşliğimizi daim etsin inşallah” diyordu. İstanbul’un kardeşi Saraybosna’yı, Bakü’yü, Beyrut’u, Kahire’yi, Üsküp’ü, Bağdat’ı, Şam’ı, Gazze’yi, Ramallah’ı, Mekke ve Medine’yi selamlıyordu… Getirdiği selam, kendisini temsilcileri ve belli oranda liderleri saydığı, Arap Baharı ile Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da iktidar koltuğuna epeyce yerleşmiş “Müslüman Kardeşler”e aitti…

TAHRİR MEYDANI.jpg

Bu oyunu halkların kardeşliği ile, imece ile, el birliği, güç birliği ile kırmalı, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” parolasıyla doğduğu topraklara adalet ve aydınlık getirmiş kutsal inancımızı bir politika malzemesi olmaktan kurtarmalıyız.

  • Dayan Tahrir, diren Tahrir… 
  • Kır bu çirkin oyunu!  
  • TAKSİM’DEN TAHRİR’E ÖZGÜRLÜK İSTEYEN TÜM MÜSLÜMAN HALKLAR SENİNLE…

01 TEMMUZ 2013,
Dr. Alper AKÇAM