Etiket arşivi: Karşı Devrim

EĞİTİM İŞ : CUMHURİYETİMİZİN 92. YILI KUTLU OLSUN!

EĞİTİM İŞ :

CUMHURİYETİMİZİN 92. YILI KUTLU OLSUN!

CUMHURİYETİMİZİN 92. YILI KUTLU OLSUN

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun
92. yıl dönümünü, Cumhuriyetin öneminin bilinci ve kurucusuna duyduğumuz
saygı ve sevgiyle kutluyoruz.

Ulusumuzun Atatürk’ün çevresinde kenetlenmesiyle yürütülen Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması ve ardından ülkemizi karanlıktan kurtararak aydınlığa çıkaran Cumhuriyet’in kurulması, tarihin ender kaydettiği bir başarıdır. Ulusumuz, Kurtuluş Savaşıyla düşmandan, Cumhuriyet’le çağdışılıktan kurtulmuş; hanedan egemenliği yerine halk egemenliği, teokrasinin yerine laiklik, dikta rejimi yerine de demokrasi uygulamaya konulmuştur.

Ancak bugün demokrasiyi amaç değil, kendi ümmetçi anlayışlarını gerçekleştirmek için
araç olarak gören zihniyet işbaşındadır. Bu zihniyet emperyalist güçlerin de desteğiyle,
Lozan Andlaşmasıyla elde edilen kazanımları pervasızca yok etmeye çalışmaktadır.
İçinde bulunduğumuz dönem, siyasal iktidarın faşizan politikalarının, her türlü haksızlığın
ve hukuksuzluğun yaşandığı, yargının ve adaletin çöktüğü bir dönem olarak tarihe geçmiştir.

Cumhuriyetin temel nitelikleri tartışmaya açılmakta; üniter devlet yapısı hedef alınmakta; başta Öğretim Birliği ilkesi olmak üzere Devrim Yasaları çiğnenmekte; Atatürk ilke
ve devrimleri
doğrultusunda oluşturulan çağdaş bilim ve eğitim hedefi terk edilmekte;
Türkiye bir karanlığa doğru sürüklenmektedir.

Ülkemiz başta Ortadoğu’da Suriye olmak üzere her taraftan ateş çemberiyle kuşatılmıştır. Komşularımızla sıfır sorun diye yola çıkan siyasal iktidar, emperyalist güçler ve onların dünyayı paylaşma hırslarının adeta taşeronluğunu yaparak ülkemizi büyük bir savaşın eşiğine getirmiştir. 1 Kasım 1922’de Saltanatı kaldıran Türk Ulusu, 1 Kasım 2015 seçimlerinde de
tek parti iktidarı ve başkanlık sistemiyle padişahlık rejimine özlem duyanları
tarihin çöp sepetine atacaktır.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk,

“Türkiye Cumhuriyeti her manası ile büyük Türk milletinin
öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek, ebediyen yaşayacaktır.”

diyerek Cumhuriyet’e her koşulda sahip çıkılması ve Cumhuriyet’in yeni başarılarla geleceğe taşınması konusundaki sorumluluklarımızı anımsatmaktadır. İşte bu nedenle bu gün,
içeride ülkemizin sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarında karşı devrimi büyük oranda gerçekleştirmiş olan AKP’ye, dışarıda emperyalist güçlere karşı Cumhuriyet’in devrimci
ve aydınlanmacı ruhunu ilk günkü coşkuyla sürdürmek zorundayız. Bu, Atatürk ve dava arkadaşlarına, bağımsızlık uğruna büyük bedeller ödeyen ulusumuza karşı borcumuzdur.

Atatürk’ün ve O’nun kurduğu Cumhuriyetin eğitim çalışanları olarak biz her türlü tehlikenin farkındayız. Yetiştirdiğimiz Türk gençliğini de bu konuda uyanık tutmak
asli görevlerimizden biridir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Eğitim-İş olarak, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü
saygıyla anıyor, tüm ulusumuzun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz.

EĞİTİM İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU

logo

 

 

 

 

 
========================

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM İŞ‘e teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile.
29 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
EĞİTİM İŞ Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Merdan YANARDAĞ : GEÇİT VERMEYECEĞİZ

GEÇİT VERMEYECEĞİZ

Yurt'un Sesi

Erdoğan, Çin’den savaş ilan etti!

Kime karşı?
AKP’nin Cumhuriyet’i yıkıp yerine dinci/mezhepçi bir faşizan dikta düzeni kurmasını engelleyen bütün toplum kesimlerine karşı…

Başka?
Kendisini diktatörlük yetkileriyle donatacak başkanlık rejimine geçit vermeyen bütün
siyasal güçlere karşı…
Başka bir anlatımla, Erdoğan ve dinci kadrosu Türkiye’nin bütün ilerici, aydınlanmacı, halkçı, toplumcu, yurtsever ve demokratik güçlerine bir saldırı başlattı.

Dört gündür Erdoğan ve AKP’nin kanlı kaos planını açıklıyor ve toplumu,
sorumluluk mevkisinde bulunan bütün yöneticileri, aydınları ve dünyayı uyarıyoruz.
Cumhuriyeti yıkan Erdoğan ve militan islamcı ekibi, yerine kendi mezhepçi rejimlerini kuramadı. Bugün yaşadığımız gerilimin bütün nedeni ortaya çıkan bu boşluk ve belirsizlik durumudur. Bir fetret durumu oluştu. Cumhuriyet yıkıldı, ama yerine ılımlı da olsa
bir şeriat rejimi tam olarak kurulamadı.

Erdoğan Anayasayı değiştirip, başkanlık sistemine geçerek Cumhuriyetin bütün kazanımlarını tarihe gömmek istiyordu. Bunu yapamadı. Hırçınlığının nedeni budur.

Bu stratejik planlamayı -ki buna açıkça karşı devrim diyebiliriz- bozan iki tarihsel etken oldu. Birincisi, Gezi/Haziran direnişi. İkincisi ise, 7 Haziran 2015 seçimleri.

İşte bu nedenle Erdoğan, inisiyatifi yeniden ele geçirerek karşı devrim sürecini sonuçlandırmak için, ülkede ve bölgede kaos planını devreye soktu.
Kanlı bir plan bu… Bir tür darbe!

Bu planı bozacak olan güç, Haziran direnişinin meydanlarda ve caddelerde oluşturduğu
geniş halk cephesidir.

====================================

Dostlar,

“Keskin Kalem” mahlasıyla yazılan makalelerin Sayın Merdan Yanardağ‘ın kaleminden çıktığı YURTta açıklanmıştı. Sayın Yanardağ, gerçekten de “çok keskin” saptamalarda bulunmakta, köktenci (radikal) çözümler önermekte.

Yazdıklarına büyük ölçüde katılıyoruz..
Şu paragrafı özellikle öne çıkarmak gerekiyor :

“…Erdoğan, inisiyatifi yeniden ele geçirerek karşı devrim sürecini sonuçlandırmak için, ülkede ve bölgede kaos planını devreye soktu. Kanlı bir plan bu… Bir tür darbe!”
Böylesine net ve apaçık yazılmalı.. Bizim de yaptığımız gibi..
Çünkü yalın gerçek bu!
Sevgi ve saygı ile.
1 Ağustos 2015, Yozgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

CUMHURİYET BİLGİ ŞÖLENİ..

Dostlar,

Çok değerli dostumuz, ADD Genel Yönetim Kurulu ve ayrıca Bilim – Danışma Kurulu’ndan çalışma arkadaşımız, eski Kültür Bakanlığı Müsteşar Yrd., birikimli sanatçı ve kültür insanı (hatta Kültürbilimci!) Sn. H. Hüseyin AKBULUT beyefendi, ADD’nin 25. kuruluş yıldönümü bağlamında bir etkinlik planı önerisini bizimle de paylaştı..

Dileriz ADD yönetimi, bu önemli ve “yapılabilir” önerileri büyük oranda yaşama geçirir.

Kendisine düşünsel emeği ve paylaşımı için teşekkür ederiz.
Biz bu yazıdan çok yararlandık. Çok okunmalı ve paylaşılmalı bu yazı..
Büyük Atatürk boşuna mı

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin TEMELİ KÜLTÜRDÜR” dedi?

Sevgi ve saygı ile.
3 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

Bilgi Şöleni: 

Cumhuriyet nedir, ne değildir? 

“Atatürkçü Düşünce’nin Temelleri”   

     Hüseyin Akbulut

1.BGerekçe:

29 Ekim 1923’te kurulan Çağdaş Cumhuriyetin, ortadan kaldırılarak, yerine dine ve etnik yapıya dayalı çağdışı bir devlet kurmaya yönelik çalışmaların sürdürüldüğü bilinen bir gerçektir. Cumhuriyetin getirdiği çağdaş değerler karalanarak, örselenerek, yok edilerek bu alanda büyük yol alındığını, hatta yolun sonuna gelindiğini de yaşayarak görmekteyiz.

Öte yandan karşı devrim niteliğindeki bu çalışmalar, bugünün sorunu da değildir. Cumhuriyetin kurulduğu günden başlayarak içeride ve dışarıda küresel güçlerin sürdürdüğü tarihe de mal olmuş bu yöndeki çalışmalar bilinmekte ve tüm yoğunluğuyla sürdürülmektedir.

Uzun yıllar gizlice yürütülen bu yöndeki çalışmalar, gözlendiği gibi günümüzde
artık buna da gerek duyulmadan açıkça ortaya konabilmektedir.

Türkiye’ye gericiliği ve yobazlığı dayatan bu güçler, “1919’daki Mustafa Kemal’e evet, 1923’teki Atatürk’e hayır!” şeklinde dillendirdikleri görüşleriyle, Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ü ancak savaşı kazanan bir asker olarak görmekte; Cumhuriyeti ve onun getirdiği değerleri ise tümüyle reddetmektedirler. Şeyh Kıbrısi’nin dillere pelesenk edilen yukarıdaki sözünü, yine Atatürk tartışmasının yapıldığı yakın zamanda, günümüz hükümetinin önemli ismi Bülent Arınç “Biz 1919’daki Mustafa Kemal’i severiz” diyerek, bu anlayışın AKP iktidarı tarafından sürdürüldüğünü, icraatı yanında,
sözle de ortaya koymaktadır.

Küresel güçlerin; akıl ve bilime dayalı aydınlanmacı, çağdaşlaşmacı, tam bağımsızlıkçı, özgürlükçü antiemperyalist düşünceyle ve evrensel ilkelerle kurulan Cumhuriyeti ortadan kaldırmaya çalışmalarını anlamak olasıdır.

Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu gibi sorunlu bölgede ve dünya enerji kaynaklarının %80’inin çıkartıldığı coğrafyada bu ilkelerle kurulan Cumhuriyet istenmez.
Sürekli bir biçimde denetim altında tutulabilecekleri bir devlet oluşturulmalı,
onlara göre “Yeni Bir Türkiye” yaratılmalıdır!

Türkiye’ye, Ortadoğu’ya ve Dünyaya “yeni düzen” (!) getirecek tasarım ancak
böylece başarılmış olacaktır.

Aslında, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” tanımı, Graham Fuller’in 2008’de yazdığı
yeni kitabının adıdır. Kitabın, üst başlıktaki “İslam Dünyasında Eksen Konumundaki Türkiye” adı, dikkat çekmesin kaygısıyla, hoşumuza da gider anlayışıyla,
yayıncı kuruluş tarafından “Yükselen Bölgesel Aktör” olarak değiştirilmiştir.

Özetlersek; bir dönemin CIA Türkiye Masası Şefi Graham Fuller yazığı kitapta, Cumhuriyet’i başarısız bir “deneyim!” olarak tanımlıyor, bunu kendince Türkiye’nin Cumhuriyet dönemiyle İslâm’a, Ortadoğu’ya ve Arap dünyasına sırtını dönmesine bağlıyordu. Fuller, bununla da yetinmeyerek Arap harflerini reddeden Türkiye’nin, tarihten radikal olarak koptuğunu iddia ediyor, bizim kültür tarihimizi tersine çevirerek adeta yeniden yazıyor!

Graham Fuller kitabında, AKP ile “Yeni Türkiye”nin yaratıldığını,
bunda ise başarının;

  • – siyaset kurumu olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, 
  • – sivil toplum olarak Fethullah Gülen Hareketi’nin olduğunu..

söylüyor, “Yeni Türkiye’nin”, tekrar bir İslam Devleti, bir Ortadoğu Devleti ve bir
Yeni Osmanlı Devleti olacağını iddia ediyordu.

  • Graham Fuller’in yazdığı “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitap,
    Adalet ve Kalkınma Partisinin yol haritasıdır.

Başka bir Türkiye yaratılmak için yola çıkılmıştır. Cumhuriyetimizin getirdiği değerler bir kenara itilecek, Ortaçağ karanlığına göz kırpmakla işe başlanacaktır. Bu açıdan
“3 Kasım 2002” seçimleri, siyasal tarihimizde bir dönüm noktasıdır ve
tam bir yol ayrımıdır.

Oysa, bizim tarihimiz Osmanlı ile, İslam ile, Arap dünyasıyla ve Arap harfleriyle başlayan bir tarih değildir. Örnek vermek gerekirse, biz Arap harflerinden önce Göktürk alfabesi, Uygur alfabesi, Kiril alfabesi ve şimdi Latin kökenli Türk alfabesi kullanmaktayız. Graham Fuller’in bizim için yeniden yazmaya çalıştığı kültürel kökler ise
kültürümüzün özü değil, uzun tarihsel yürüyüşümüzün aşamalarında etkilendiğimiz ve edindiğimiz katmanlı kültürel köklerimizin ancak birer boyutudur.

Bu uzun tarihsel yürüyüş aşamalarında bizler birçok dinler değiştirmişiz,
birçok alfabe değiştirmişiz, diller, lehçeler değiştirmişiz, hatta dilimizi unutmuşuz.
Kısacası kültürümüzün özü kaybolmuştur. Bu olguyla ve gerçeklerle yazılan
ve ortaya konanın gerçeklerle hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır.

Cumhuriyetin kuruluşuyla yoğun çalışmalar içinde ulusal kültür yaşantımız yeniden düzenlenip kurumlaştırılırken, bu tarihsel gerçekler nedeniyle çıkış noktası sürekli olarak kültürümüzün yitirilen özünü arayış, öze dönüş ve “öz korunarak çağdaşlaşma
ve kurumlaşma” arayışı olmuştur.

Cumhuriyet; Arap alfabesi yerine yeni Türk alfabesini alırken, Türk dilini Arap ve
Fars dillerinin etkisinden kurtararak arı Türk diline yönelirken ve Türk tarihi üzerindeki çalışmaları ile sürekli olarak yitirilen “öz”ü aramıştır.

İslam dini üzerindeki çalışmalarda da aynı anlayışı görüyoruz.
Atatürk; Kuran’ın Türkçe çevirisini, ünlü ilahiyatçı İzmirli İsmail Hakkı’ya yaptırdı.
Bununla da yetinmedi, Diyanet İşleri Başkanı Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi’nin
9 ciltlik “Kuranın Tercüme ve Tefsiri”ni 1936 yılında yayımlattı.
Türkçe hutbe geleneği başlatıldı.

Bu çalışmalarda da amaç yine aynıdır. özü arayış ve öz’e dönme arayışı.
Amaç, dini doğrudan, öz’den ve kaynağından öğrenmek. Atatürk; dini, dinci güçlerin elinden kurtarmak, hurafelerden, Arap – Acem kültüründen arındırmak istedi.
Böylece, Müslüman yurttaş ile Tanrı arasındaki “aracıyı “ kaldırmak istedi.

Yoğun çalışmalar içinde, sanattaki arayışta da yine aynı anlayışı görüyoruz.
Öz’ü arayış, Saray ve Osmanlılık yerine, Anadolu’ya, öz’e, halka yönelmek.

Yukarıda belirtildiği gibi, küresel güçlerin Cumhuriyeti ortadan kaldırmak yönünde
ortaya koydukları çalışmaları anlamak olasıdır. Ancak; kültür tarihimizi tersine çevirerek, kurulan Cumhuriyetin getirdiği çağdaş ve evrensel değerlerin, bizim kültürümüz dışında bir olguymuş gibi sunulması ve topluma bu biçimde benimsetmeye çalışması;
ileride büyük sorunlar doğuracak, halk ile Cumhuriyeti karşı karşıya getirecek bir siyaseti içermektedir ve asıl tehlike de burada yatmaktadır.

Yarım bırakılan ve giderek bir karşı harekete dönüştürülen Aydınlanma Devriminin sonuçlarıyla, geleneksel tutucu kültürün kuşatması altında aydınlatılmamış geniş halk kesimleri, uzun süredir sürdürülen bu siyasetle yanıltılmakta, onları Cumhuriyete karşıt hale getirmeye yol açmaktadır.

Kaldı ki, işbaşındaki iktidarın bu yoldaki icraatı ve her fırsatta Cumhuriyeti değersizleştirmek amacıyla ortaya koyduğu bilinçli yanıltıcı söylemler,
yaşanan süreci bugün daha da çıkmaza sürüklüyor.

Bu nedenle, Cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği kültür değerlerinin ve bu kapsamda Cumhuriyetin tarih anlayışının, dil anlayışının, yazı anlayışının, din-inanç anlayışının, bilim anlayışı ile sanat anlayışındaki düşünsel temellerin ve bu temellerin ortaya çıkardığı cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, devrimcilik ilkelerinin düzenlenecek “Uluslar arası bir bilgi şöleni”yle ortaya konarak geniş kitlelere yansıtılmasında yarar vardır.

2. Yaşanan süreç :

Bugün yaşanan süreç, Cumhuriyetin yarattığı ve üzerinde yükseldiği kültürün bilinçli bir biçimde yok edildiği bir süreçtir.

Cumhuriyet tarihimiz her gün yeni bir saldırıyla karalanmakta, “tarihimiz” bilinçli bir biçimde yok edilmeye çalışılmakta, unutturulmak istenmektedir.
Tarihimizle bağımız kopartılmaktadır.

Ruhban sınıfı da bulunmayan, inancın tanrı ile inanan arasında olduğu İslam dini
ve bu olguyla laikliğe en uygun din olan “inanç sistemimiz” yok edilmekte,
tarikat ve cemaatlerin egemenliğine terk edilen din anlayışıyla Türkiye,
teokratik bir din devletine dönüştürülmekte, Ortaçağa sürüklenmektedir.

Milli his ile dil arasında çok güçlü bir bağ vardır.” anlayışıyla
yabancı diller boyunduruğundan kurtarılan ve bu anlayışla arılaşmasına önem verilen, uluslaşmamızın olmazsa olmazı “ dil birliğimiz” yok edilmektedir.

Bizi çağa taşıyan bilim kurumlarımız büyük bir suskunluğa sürüklenmiş,
yaşamda en gerçek yol gösterici (mürşit) olan “bilim”in yerini,
yaşadığımız bilgi çağının tersine “doğmalar” almaktadır.

Duygu ve düşünce dünyamızı değiştiren geliştiren, Türkiye’yi uygar dünya ile bütünleştiren “sanat yaşantımızı” ve “çağdaş sanat kurumlarımız” tiyatro, opera, bale ve orkestralarımızı yok etmenin altyapısı hazırlanmaktadır.

Cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği ve Ulus olmamızı sağlayan kültür alanımız topluma yeniden anlatılmaz yeşertilmez ve bu geriye gidiş durdurulmazsa, ortada uygar yaşantımız da, yaşamımızın üzerinde yükseldiği Cumhuriyetimiz de kalmayacaktır.

3.Cumhuriyetin kültür anlayışındaki düşünsel temeller:

Öncelikle görülen; bu anlayışın “kültüre olağanüstü önem verdiği”, bunun da ötesinde, kurulan Cumhuriyeti kültür temeline dayandırdığı, dahası kültürü cumhuriyetin varlık nedeni olarak gördüğü gerçeğidir.

  • Atatürk; insanı “kültür taşıyan varlık”,
  • Ulusu da “bir kültürden oluşan insan topluluğu” olarak ifade ediyor

Vurgulanacak ikinci nokta ise, uzun tarihsel yürüyüşümüz aşamalarında kültürümüzün yitirilen ‘öz’ünü arayış ve “öz”e dönüş” anlayışıdır. Çünkü bizim kültürümüz farklıdır,
tek boyutlu değil çok boyutludur, katmanlıdır. Bizim tarih sahnesine çıktığımız coğrafya bugün yaşadığımız coğrafya değildir. Uzun bir tarihsel yürüyüşümüz vardır ve
bu yürüyüş aşamalarında giderek kültürümüzün özü yitirilmiştir. Bu nedenle de Cumhuriyetin üzerinde inşa edildiği kültür ve sanat temelinde başka bir çıkış noktası, yitirilen öz’ü arayış, öz’e dönüş arayışı olmuştur.

Bu nedenle, Cumhuriyetin üzerinde yükseldiği kültür zemininin, bize yabancı bir kültür anlayışı olduğu, “bizim kültürümüz olmadığı” söylemi yanlış bir anlayıştır ve
tam anlamıyla bir saptırmadır.

Bu kültür anlayışında öbür önemli hedef; “çağdaşlaşma, dahası, çağın üzerine çıkma” anlayışıdır. Bu anlayış; uygarlığın gelişimine kayıtsız kalmayı değil, ona katılmayı, ondan feyiz almayı ve onu geliştirerek, çağdaşlaşarak ilerlemeyi tarif etmektedir
(Ulusal kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmak).

Atatürk’ün 10. yıl Söylevinde söylediği

“Türklüğün unutulmuş medeni vasfı bir güneş gibi doğacaktır.”

deyişini bu anlamla değerlendirmek gerekir.

Yine bu anlayış, kültür sanat alanında “kurumsallaşmaya” olağanüstü önem veren bir anlayıştır.

Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih Kurumu
,
Üniversiteler,
Konservatuvar,
Devlet Tiyatroları,
Devlet Operası,
Devlet Balesi,
Senfoni Orkestrası,
Köy Enstitüleri,
Halkevleri – Halkodaları…

gibi kültür sanat alanındaki hızlı ve yoğun kurumlaşma bu anlayışın
en belirgin örneğidir.

Yine Cumhuriyet rejimi, bu uygarlık projesini bir bütün olarak görmüş “önce ekonomiye bakalım” sığ anlayışına düşmemiştir. Sanattaki kurumlaşmayı üniversitenin kurulması, demiryolların inşası, demir-çelik sanayisinin kurulması, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi vb. anlayışı ile birlikte gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Cumhuriyeti kuranların gelişme ve kalkınma çabasına bu “bütüncül bakışları”
çok önemlidir.

Cumhuriyet, kuruluş tarihi 1923’ten başlayarak kültür-sanat alanında kısa zaman içinde yoğun bir kurumlaşmaya sahne olmuştur. Başka herhangi bir ülkede kuruluş aşamasında, kültür sanata bu boyutta önem verilmediğini, bu yoğunlukta kurumlaşmanın yaşanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

4. Sonuç                                :

Bu neden ve amaçlarla, Cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği kültür değerleri bütününün ve buna kaynaklık eden “Atatürkçü Düşünce Sistemi”nin düzenlenecek
“Uluslararası Bilgi Şöleni” ile bilimsel bir anlayışla ortaya konmasının ve
geniş toplum kesimlerine yansıtılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.

Türkiye’den ve yurtdışından davet edilecek uzmanların, bilim insanlarının, gazeteci
ve siyaset insanlarının bu konuda ortaya koyacakları bu görüşler dünyaya, siyaset kurumuna ve geniş toplum kesimlerine yansıtılarak bu konuda sürdürülen yanlışlıklar
bir ölçüde de olsa ortadan kaldırılabilir.

Yine bu bilgi şöleniyle elde edilen akılcı (rasyonel) görüşler bir yayında toplanarak ortaya bir “kaynak kitap” çıkartılabilir, bu görüşlerin özetini içeren bir “başvuru kitapçığı” ile ADD Şubelerimizde bu konularda yaşanan çelişkili görüşler giderilebilir.

Yaşanan bugünkü süreç ve gelinen nokta da düşünülerek, böyle bir çalışmanın yapılmasının; dünyaya, siyaset kurumuna ve topluma sunmanın tam da zamanının yaşanan bu zaman olduğu düşünülmektedir.

Bilgi şöleninin düzenlenmesine karar verilirse, zaman yitirmeksizin bir “Düzenleme Kurulu”nun, görüşlerine başvurulacak uzmanları saptamak ve gelen görüşleri değerlendirmek ve yayına hazırlamak için bir “Bilim Kurulu”nun ve “Tanıtım-İletişim-Yayın Kurulu”nun oluşturulması gerekmektedir.

Düzenlenecek “bilgi şöleni” için en uygun tarihin 2014 yılının 29 Ekim – 10 Kasım tarihleri arasında 2 veya 3 günü kapsayacak bir süre olabileceği düşünülmektedir.

Bilgilerinize ve değerlendirmenize saygılarımla sunarım.

27 Mayıs Devrimi’nin Nedenleri, Sonuçları


27 Mayıs Devrimi’nin Nedenleri, Sonuçları

Naci_Bestepe_portresi

 

E. Tümg. NACİ BEŞTEPE
Atatürkçü Düşünce Derneği
Bilim – Danışma ve Yazı Kurulu Üyesi
www.add.org.tr, 27.5.13

 

1946 yılında ilk kez seçime giren ve başarı gösteren Demokrat Parti (DP) 1950’de iktidar olmuştur..

Seçim çalışmalarında dinsel ögeleri ön palana çıkararak DİNİ SİYASETE ALET ETME YOLUNU AÇAN partidir.

DP iktidarı döneminde, “Halkın benimsediği devrimler uygulanır, öbürleri uygulanmaz.”
tezi ortaya atılarak “KARŞI DEVRİM” başlatılmıştır.

ABD’nin, Soğuk Savaş Dönemi siyaseti olarak pompaladığı ANTİ-KOMÜNİZİM’in etkisinde kalınmış, din hep ön plana çıkarılmıştır.

DP’nin iktidara gelir gelmez ilk eylemi, 18 yıldır (18 Temmuz 1932’den beri)
Türkçe okunmakta olan EZAN’ın Türkçe dışındaki dillerde okunmasını
serbest bırakan yasayı çıkararak (16 Haziran 1950) ARAPÇA OKUNMASI’nı sağlamak olmuştur.

Muhalefette iken CHP’ne yaptığı “DİNSİZ” baskısı ile içinin boşaltılmasını sağladıkları,

  • Aydınlanma Devrimi’nin temel taşı olan KÖY ENSTİTÜLERİ ile
    HALK EVLERİNİ KAPATMIŞTIR.

6-7 Eylül 1955 olayları ile Rum ve Ermeni vatandaşlarımızın büyük bölümün yurttan kaçışına neden olmuştur.

6-7 Eylül 1955 olayları’ya girmek için bir tugayımızı KORE Savaşı’na sokarak emperyalizmin hizmetine sunmuştur. 1.5 milyon Korelinin öldürüldüğü bu savaşta bizim kayıp toplamımız 3277’dir. (Savaşa giden askerlerimizin yaklaşık 1/5’ine karşılıktır.)

NATO’ya giriş ve ABD yardımlarının kabulü ile de siyasal ve ekonomik bağımlılığımızı artırmış, ulusal bağımsızlığımızı zedelemiştir.

Her geçen yıl hak ve özgürlüklere daha çok kısıtlamalar getirmiştir.
Basın ve muhalefete, gittikçe ağırlaşan baskı uygulamıştır.
238 gazeteci, karşıt (muhalif) yazıları nedeniyle tutuklanmıştır.
Grev ve toplu sözleşme hakları tanınmamıştır.

VATAN CEPHESİ oluşturarak halkı kutuplaşmaya ve muhalefeti yok etmeye çalışmıştır.

  • DP, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Nutuk’un yayımlanmasını bile
    suç saymıştır.

Hukuksuzluğa karşı mücadele eden üst düzey yargıçları emekli etmiştir.

Bardağı taşıran son damla ise 15 Nisan 1960’ta 15 DP milletvekilinden oluşan
TAHKİKAT KOMİSYONU’nun kurulmasıdır.
Bu Komisyona, Anayasa ve yasalara aykırı olarak;
yargılama, tutuklama ve parti kapatma yetkisi tanınmıştır.

28-29 Nisan 1960’ta öğrenci olayları başlamış ve halk da protesto eylemlerini desteklemiştir. Bir öğrenci İstanbul Üniversitesi’nde polis kurşunuyla öldürülmüştür.

Çatışmaların artması üzerine, 38 kişiden oluşan Milli Birlik Komitesi (MBK)
27 Mayıs 1960 günü yönetime el koymuştur.

MBK, emir-komuta zincirinin dışında ve çoğunluğu genç subaylardan oluşmuştur.

270 general-amiral emekli edilirken, hareketin başına Org. Cemal GÜRSEL getirilmiştir.

MBK, rayından çıkarılan Devrimlerin yeniden yoluna konmasını, çağa uygun devrimlerin yapılmasını ve özgürlükçü bir Anayasanın yapılmasını sağlamış ve
idareyi kısa sürede sivil yönetime devretmiştir. Hatta bu süreyi uzatmak isteyen bir grup (14’lükler)  bir süreliğine ülkeden uzaklaştırılmıştır.

Neler yapılmıştır? 27 Mayıs’ın devrim niteliğini oluşturan nedir?

Özgürleşme (Bireysel, basın, haberleşme vb.),
Örgütlenme,
Demokratikleşme,
Üniversitelere özerklik,
TRT özerk kurumu,
Parlamenter sistem (çift meclisli yapı)
Güçler ayrılığı ilkesi,
Yargının bağımsızlığı, Yüksek Yargıçlar Kurulu
Devlet Planlama Örgütü

27 Mayıs Devrimi’nin en önemli yanlışı ise,
Başbakan Adnan Menderes dahil üç siyasetçinin idam edilmesidir.

Demokrasiyi ayaklar altına alan Menderes, bu sayede demokrasi kahramanı yapılmıştır.

Günümüzde siyasal iktidarın uyguladığı baskılar, hukuksuzluklar, yolsuluklar, ayrımcı politikalar o dönemle kıyaslandığında DP’nin daha masum olduğunu söylemek olasıdır.

Dileğimiz bu tür uygulamaların bir an önce sona ermesi ve toplumsal huzurun sağlanmasıdır.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Kararları


Dostlar
,

Atatürkçü Düşünce Derneği‘nin 6-7 Nisan 2013 günlerinde yaptığı toplantıdan sonra yayımladığı toplantı sonuç bildirisi (Genel Yönetim Kurulu Kararları) çok önemli saptamalar yapmaktadır. Bu kararların dikkatle okunması gerektiğini düşünüyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
28.4.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
ADD Bilim – Danışma Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net

=================================

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Kararları

6-7 Nisan 2013’te toplanan Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Yönetim Kurulu  (GYK), örgütsel işleyişe ilişkin almış olduğu kararlar dışında ülke gündemine ilişkin aşağıdaki konularda görüşbirliğine varmıştır.

1950’den bu yana süren karşı devrim Türkiye’yi cok hazin bir noktaya getirmiştir.
Karşı devrim süreci bu biçimde sürerse, ülkemizin çok daha feci durumlara sürükleneceği muhakkaktır.

Çünkü karşı devrim bugün çabalarını T.C. Anayasası’nın değişmez maddelerini
hiçe sayarak, ‘yeni bir anayasa kurgusu’ etrafında yürütmektedir.

“Yeni anayasa” çalışmalarında gözlemlediğimiz temel yöneliş Sevr’in ve BOP’un bir uygulaması olarak Türkiye’nin parçalanması ve Ortadoğu’daki iki devlet modelinden esinlenerek şeriat diktatörlüğünün oluşturulmasıdır.

Karşı devrim iktidarı, ‘Anneler ağlamasın’ ve ‘Barış olsun’ gibi masum ve alkışlanacak kavramlara sığınarak terör örgütünün dikte ettiği ve aslında emperyalizmin dayattığı programı devlet politikası biçiminde uygulamaktadır.

Anayasanın devlet yapısına ilişkin hükümlerini ortadan kaldırmak ve bölgesel özerklik yaratmak demokratik çözüm getirmek yerine parçalanmanın önünü açacaktır.
Çünkü basit bir Osmanlı tarihi bilgisi de gösteriyor ki, emperyalizmin baskısı altında özerklik kısa zamanda bağımsızlıkla sonuçlanmaktadır.

Böylesi bir yönelişin çok kanlı sonuçlar doğurduğunu ve asıl o zaman anaların ağladığını Rumeli ve Anadolu tarihi hatta yakın geçmişte Yugovlavya’nın parçalanması bize öğretmektedir.

  • Karşı devrim iktidarının anayasa taslağı incelendiğinde,
    Atatürk devrimi ve laikliği toptan tasfiye etmek niyeti
    sırıtmış bulunmaktadır.

Artık karşı devrim iktidarı, şeriat diktatörlüğü hedefini gizleme gereği bile duymamaktadır.

Bu aşamadan sonra süreçten en çok mağdur olacak olan
kadınlarımızı ortaçağ karanlığı beklemektedir.

Emperyalizmin desteğiyle karşı devrimin işlemekte olduğu başka bir cinayet de Tanzimattan bu yana binbir çaba ve zahmetle oluşturulmaya çalışılmış olan
hukuk devletini yerle bir etmekte oluşudur.

  • Yüzlerce yurtsever adalet diye maskelenmek istenen bir maskaralıkla
    yıllardan beri hapislerde çürütülmektedir.

Adalet cihazı o denli kirletilmiştir ki, insanların gözünde adalet diye bir umut ve güvence artık kalmamıştır.

Bu büyük cinayete karşı halkımızın 8 Nisan’da Silivri’de gerçekleştireceği haklı eylemi yürekten destekliyoruz. Biz de orada olacağız.

Bu karanlık yöneliş karşısında ADD tarihsel sorumluluğunu yerine getirecek,
Türkiye’nin dört bir yanında hatta kapı kapı dolaşarak halkla beraber bu gidişe
izin vermemekle kalmayacak, Atatürk devriminin aydınlığını güzel yurdumuzda
egemen kılacaktır.

Bu bütün ADD’lilerin andıdır !

 

İşçi Partisi’nden CHP ve MHP’ye tarihi çağrı

Dostlar,

MİLLİ ANAYASA FORUMU ülkemizi karış karış dolaşıyor..

Ulusal bilinçlenme, halkı örgütleme çabasını büyük bir özveri ile sürdürüyor.

62. toplantı güzelim Datça’da yapıldı..

Bir özetini paylaşmakta yarar var..

Biz de 22 Nisan 2012’de Ankara toplantısında konuşmacı olmuştuk.

Bu toplantıdaki konuşmamızı sitemize koymuuşuk, bakılabilir..

12 Eylül 2010’da yapılan sözde anayasa referandumu hakkında da kapsamlı bir makale yazmıştık, o da sitemizde..

Sitemizin arşivi artık oldukça varsıl sayılabilir..
Dosya sayısı 600’e yaklaşıyor..

İyi okumalar..

Sevgi ve saygı ile.
7.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=================================================

İşçi Partisi’nden CHP ve MHP’ye tarihi çağrı

Muğla’nın Datça İlçesinde düzenlenen Milli Anayasa forumunda tarihi bir çağrı yapıldı. İşçi Partisi genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey, “Karşı devrimin anayasası yapılıyor” dedi ve CHP ile MHP’nin uzlaşma komisyonundan çekilmesini istedi. (06 Ağustos 2012)

Muğla’nın Datça İlçesinde düzenlenen Milli Anayasa Forumu toplantısında İşçi Partisi (İP) Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey tarihi bir çağrı yaptı.

Özbey, CHP ve MHP’ye Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan çekilme çağrısında bulundu.

“Anayasaları namlular yapar. Ya devrim olur, devrimci anayasa yapılır. Ya da karşı devrim olur, milletin anasını ağlatacak anayasalar yapılır. Geldiğimiz noktada karşı devrim anayasası ile karşı karşıyayız. CHP ve MHP milletvekilleri derhal uzlaşma komisyonundan çekilmelidirler. Bugün öncelikli görevimiz, AKP’den kurtulmaktır. Atatürk’ün meclisini kurmak için, hepimizin birleşmesi lazım. Atatürk birliğini oluşturmalıyız.”

Milli Anayasa Forumu’nun 62’nci toplantısı Muğla’nın Datça İlçesi’nde yapıldı.

Ecevit Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıya, çok sayıda yurttaş da katıldı.

Milli Anayasa Forumu Genel Sekreteri Haluk Dural’ın yönetiminde yapılan toplantıda
İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey”in yanı sıra CHP Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, Muğla Baro Başkanı Mustafa İlker Gürkan ve Gazeteci-Yazar Arslan Bulut konuştu.

Muğla Baro Başkanı Mustafa Gürkan, Türk Milleti kavramının Anayasa’dan çıkarılmasının savaş nedeni olacağını söyledi.

Gürkan, “Günümüzün en önemli sorunu, Suriye sorunudur. Bütün gücümüzü, barış için seferber etmeliyiz. AKP’yi yıkmanın birinci yolu, Suriye savaşına engel olmaktır.
Eğer bu hükümet ülkeyi savaşa sokarsa, Anayasa suçu işlemiş olacaktır” diye konuştu.
Gazeteci-Yazar Arslan Bulut ise haçlı seferlerinin sona ermediğini kaydetti.

“Çanakkale Savaşı da bir haçlı seferidir. Afganistan, Irak, Libya şimdi de Suriye’de yaşananlar bir haçlı seferidir. Yarın, sıra Türkiye’ye gelecektir. Eğer anayasadan,
Türk milleti kavramı çıkarılırsa, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletinin olduğu ilkesi yok edilmiş olacaktır. Haçlı seferlerinin de gayesi, Türk milletini Anadolu’dan kapı dışarı etmek değil miydi? Bu anayasa ile haçlı seferlerinin yapamadığı yapılmaya çalışılıyor.”

ulusalkanal.com.tr

Anahtar Kelimeler: İşçi Partisi’nden CHP Ve MHP Tarihi çağrı, Bölünme Anayasası, Karşı Devrim, Masadan Kalkın