Etiket arşivi: KAMUSAL SAĞLIK SİSTEMİ

EVRENSEL GAZETESİ İLE SÖYLEŞİMİZ..

EVRENSEL GAZETESİ İLE SÖYLEŞİMİZ..

Prof. Dr. Ahmet Saltık: 15 gün içinde toplumun yarısını tarayacağız hedefi konmalı..

Prof. Dr. Ahmet Saltık uyardı:

  • İktidar akılcı, bilimsel tavsiyeleri keyfi biçimde uygulamaz ya da kısmen uygularsa; ödeyeceğimiz bedel daha çok ölüm olacak.

Birkan BULUT
Ankara / EVRENSEL
https://www.evrensel.net/haber/401475/prof-dr-ahmet-saltik-15-gun-icinde-toplumun-yarisini-tarayacagiz-hedefi-konulmali 7 Nisan 2020

Koronavirüs salgınına karşı Türkiye’de açıklanan neredeyse her önlem tartışmaya neden oluyor. Türkiye’de salgına karşı savaşım yöntemlerini ve alınan önlemleri Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık ile konuştuk.

Alınan önlemlerde geç kalındığını ve kamusal merkezi bir planlama eksiği olduğunu belirten Saltık, Bilim Kurulu’nun iktidara önerilerinin ve iktidarın kimi tavsiyeleri uygulamama gerekçesinin de saydam olarak açıklanması gerektiğini söyledi. Saltık,

İktidar rasyonel (akılcı), bilimsel tavsiyeleri keyfi biçimde uygulamaz ya da kısmen uygularsa; ödeyeceğimiz bedel daha çok ölüm – daha çok hastalık ve ekonominin çökmesi olacaktır ve Bilim Kurulundaki arkadaşlarımız buna itiraz etmelidir. Meslektaşlarımızın böylesi bir durumda ‘Bu sorumluluğa ortak olmayacağız’ diyerek istifa etmesi gerekir.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin bugüne kadar aldığı önlemleri yeterli buluyor musunuz?

Öyle bir aşamaya geldik ki; artık ülke genelinde toplumsal bir karantinayı uygulamada zor bir aşamadayız. Çok yayıldı, geç kaldık. Tanı koyduğumuz olgular ve yaşamını yitirenlerin toplumda enfekte olanlara oranı belki %10 belki de %1. Şu an bütün toplumu kapatsanız bile ev içinde birbirine bulaşmaya devam edecek.

“15 GÜNDE TOPLUM YARISINI TARAYACAĞIZ GİBİ BİR HEDEF KONMALI”

Hekimler günde en az 15-20 bin test yapılması gerektiğini söylüyordu. Bugünlerde 20 bine ulaşıldı. Test konusunda da geç kalındığını düşünüyor musunuz?

Evet, hala yavaş gidiyor. Test yapılması noktasında konan ateş, öksürme ve temas öyküsü gibi ölçütler oldukça sınırlayıcı. Türkiye’nin nüfusu 83+5=88 milyon; önceki gün 20 bin test yapıldı, 3 bin olgu bulundu. Yüksek görünüyor ama geç başlamamız nedeniyle olgular birikmiş durumda. Türkiye’nin toplumsal karantina uygulamaktan çok, test ölçütlerini gevşeterek daha çok test yapması gerekiyor. 10-15 gün içinde toplumun yarısını tarayacağız gibi bir hedef konmalı. Japonya, Güney Kore, Hong Kong, Almanya, Singapur gibi başarılı ülkeler böyle yaptı. Güvenilir ve geçerli testlerle taramayla toplumdaki gizli olgu ve taşıyıcıları belirlenip karantinaya almak daha uygun bir yöntem.

Test ölçütü ne olmalı, herkese yapılmalı mı?

Kimi ülkelerde herkese, kırmızı ışıkta duran insanlara bile test yaptılar. Bu konuda gezici takımlar kurulması, bütün başvuruda bulunanlara, hastalara, yurtdışıyla temas öyküsü olanlara test yapılması gerekiyor. Marketlerde, mahkumların ya da hastaların olduğu binalarda kapı kapı gezerek test yapılmalı. Çin böyle yaptı ve saptadığı olguları toplumdan ayırdı. Hastalık iyileştikten sonra bulaştırıcılığı bitmiyor. Hiçbir belirtisi olmasa da bulaştırıcılığı 1-2 hafta sürebiliyor.

“BU KRİZDEN SONRA ÜLKENİN YARISI YOKSUL”

65 yaş üzerindekilerden sonra 20 yaş altındakilere de sokağa çıkma yasağı getirildi. Sokağa çıkma yasağı konusunda ne düşünüyorsunuz? Ayrıca evde kalabilmek için ne gibi sosyal, ekonomik önlemler gerekiyor?

Yaygın bir test kampanyasıyla birlikte mutlaka sosyal, ekonomik önlemlere de başvurulması gerekiyor. 65 yaş ve üzerindekiler yaklaşık 8 milyon, 20 yaşın altındakiler ise yaklaşık 27 milyon. Ancak mülteciler ve göçmenleri kattığımızda toplam nüfus 88 milyon. Kısacası sokağa çıkma yasağındakilerin dışında, geriye 53 milyonu aşkın kişi serbest kalıyor. Ancak eve kapattığınız insanlara sosyal ve ekonomik güvence yaratmak, geçinmesini sağlamak zorundasınız. Fakat bütçe perişan, borç gırtlağı aşmış durumda. Hükümet el açmış, insanlardan yardım istiyor. Devlet memurlarından zorla denebilecek yöntemlerle kesintiler yapılıyor, adeta fermanla salma salınıyor! Bu krizden sonra ülkenin yarısı yoksul. 4 buçuk milyon dar kapsamlı işsizlik var ve bu genişletilmiş anlamda 7 milyondan fazla. 3-4 hafta içinde milyona varan yeni işsiz daha oluştu. Acilen bu insanlara ekonomik sosyal destek verilmesi, işten çıkarmaların engellenmesi gerekiyor.

“BİLİM KURULU KARARLARI SAYDAM BİR ŞEKİLDE AÇIKLANMALI”

Bilim Kurulu önerilerinin kabul edilmediği belirtiliyor. Kurul yetkilendirilmeli mi?
Bilim Kurulu’ndaki meslektaşlarınıza bir çağrınız var mı?

Bilim Kurulu’nda yalnızca bir Halk Sağlığı Uzmanı var. Eleştirilerimiz doğrultusunda 6-7 Halk Sağlığı Uzmanı daha katıldı, oysa bu en başta olmalıydı. Salgını yönetmek dünyanın her yerinde Halk Sağlığı Uzmanlarının işidir. Fakat asıl sorun Bilim Kurulu’nun aldığı kararların uygulanmamasıdır. Demokratik bir toplumda bu kararları kurul sözcüsü açıklar ve harfiyen uygulanır. Ancak ülkedeki tek adam rejimi her şeye tek başına karar veriyor, Bilim Kurulunun da üstünde… O zaman bilim kurulunun bir anlamı kalmıyor.

  • TBMM her gün toplanıp krizi irdelemeli.

Bilim Kurulu kararları saydam biçimde açıklanmalıdır. Hükümet de beğenmediği önerileri hangi gerekçeyle uygulamadığını veya eksik uyguladığını topluma açıklamalıdır. Umarım Bilim Kurulunda bir tıkanma olmaz. Ancak;

  • İktidar rasyonel, bilimsel tavsiyeleri keyfi biçimde uygulamaz ya da kısmen uygularsa; ödeyeceğimiz bedel daha çok ölüm – daha çok hastalık ve ekonominin çökmesi olursa,
    bilim kurulundaki arkadaşlarımızın buna yüksek sesle itiraz etmelidir.

Meslektaşlarımızın böylesi bir durumda ‘Biz bir işe yaramıyoruz, söylediklerimiz uygulanmıyor, yangın büyüyor, bu sorumluluğa ortak olamayız..’ diyerek istifa etmesi gerekir.

“VAHŞİ VE İNSANLIK DIŞI BİR SİSTEM”

Pek çok ülkede de sağlık sisteminin özelleştirilmesinin ağır sonuçları olduğu ortaya çıktı.
Sağlıkta piyasalaşmanın sonuçlarına karşı ne yapılmalı? 

AKP 2002’de iktidarı aldıktan sonra her alanda özelleştirme yaptı. Sağlık sektörünün önemli bölümü özel sektörün elinde, merkezi bir planlama yapamıyoruz. Örneğin kamunun elinde olsa ne kadar yoğun bakım birimi gerekliyse, nerede gerek varsa oraya götürülür.

  • Ancak özel sektörde toplumun gereksenimlerine değil, kâra göre yatırım yapılıyor.

Bunun sonuçlarını ABD’de gördük. En yüksek tıp teknolojisine sahip ülkede, 6 kişiden birinin sağlık güvencesi yok! Evsizler kapatılan otoparklarda, yere serilen yataklarda ölüyor! Sağlık hizmetini parası olana veren, parası olmayana afedersiniz “geber” diyen vahşi ve insanlık dışı bir sistem. Türkiye yıllardır işte bu sağlık sistemine özendi. Yıllardır insanlardan esirgedikleri sağlık harcamalarından daha çoğunu şimdi çaresiz ve verimsizce harcamak zorunda kalıyorlar.

Demek ki görkemli bir şekilde özelleştirilmiş, sermayeye ve sigortacılığa dayalı sağlık sistemleri, böyle bir kamusal sağlık sorunuyla, salgınla baş edemiyor. Bu yüzden;

  • Türkiye’nin de aklına başına alması,
  • kamusal sağlık sistemini kurması,
  • genel sağlık sigortasını kaldırması,
  • Birinci Basamağı güçlendirmesi,
  • koruyucu sağlık hizmetlerine mutlak bir öncelik vermesi,
  • İspanya’da olduğu gibi sağlık kuruluşlarını büyük ölçüde kamusallaştırması gerekiyor.

“Tam Gün” Yasası İçin Ne Yapılmalı??


Dostlar
,

Meslektaşımız Dr. Aytun Çıray, AKP’nin doktorlara “Tam Gün” dayatması hakkında bir açıklama yaptı.

Bilindiği gibi AKP hükümetinin önceki sağlık bakanı Dr. Recep AKDAĞ, tarihe geçecek bir manevra ile (Hülle desek!?) aşağıdaki mevzuat ile Tam Gün’ü 2011’de dayatmıştı.

  • «Adalet Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile
    Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik Yapılması Hakkında KHK»

    (650 sayılı YGK; RG no : 28037, 26 Ağustos 2011)

Bu düzenleme ile aşağıdaki yasada değişiklik yapılmaktaydı.

“5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (RG : 30.01.10 , sayı : 27478)

Tam Gün adı ile bilinen ve 21.1.2010’da kabul edilen 5947 sayılı yasa ile 1219 sayılı yasanın 12. maddesinde 650 sayılı YGK ile getirilen sınırlamalar Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi (E. 2010/29, K. 2010/90 sayılı kararı, AYM web sitesi, 18.7.11).

Bütün bu dolanmalar yetmemişti. Adalet Bakanlığı ile ilgili bir yasa gücünde kararname içine gizlenerek 2 madde de “Tam Gün” için konmuştu. 1 yıl önce yine kendilerince çıkarılan 5947 sayılı Tam Gün Yasası ile yetin(e)memişlerdi.

Hukuk sistematiği de ayaklar altındaydı. Bir mevzuat metninin adının, içeriğini yansıtacak netlikte olması gerekir. Bu evrensel bir gerekliliktir. Böylelikle, aranan mevzuat metnine erişim kolaylığı sağlanır. Bu tür bir cinlikle, Adalet Bakanlığı ile ilgili
bir yasa gücünde kararname içine gizlenerek, eminiz pek çok AKP milletvekili de aldatılmıştır. Asıl murat ise, başta hekimler ve yasal örgütü Türk Tabipleri Birliğince, Anamuhaefet CHP tarafından değişikliğin farkedilmemesi ya da geç farkedilmesidir.

Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu için, ilgili yasanın ve ….
Resmi Gazete’de yayımlanmasının üzerinden 60 günden çok zaman geçMEmelidir.

(Anayasa md. 151 : Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açma hakkı, iptali istenen kanun, kanun hükmünde kararname veya içtüzüğün
Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altmış gün sonra düşer.)

Böylece, eski sağlık bakanı Recep Akdağ, kendisine böylesine ucuz bir şark kurnazlığını yakıştırmış, partisi AKP’yi ve TBMM’yi de alet emişti. Oyun tutmadı
ve siyasal faturasını ödemek zorunda kaldı, gitti.. Siyasal kariyeri de bitti.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçesi ise, bu düzenlemenin TBMM’ce hükümete verilen yetkinin kapsamı dışında kalması.. Bu da Dr. Akdağ ve AKPye başka bir tokat.

*****

Yapılacakları Türk Tabipleri Birliği (TTB) kezlerce yazdı, duyurdu, yetkililerle görüştü, Milletvekillerine mektuplar yazdı.. Dinleyen yok.. Sonunda geri adım attı Başbakan
R.T. Erdoğan. Ama bu da uygun çözüm değil. Dr. Çıray bu son düzenleme taslağını eleştiriyor basın açıklamasında.

Dr. Aytun Çıray, başarılı bir İç Hastalıkları Uzmanıdır. 13.07.1993 – 18.08.1997 arasında 4 yılı aşan bir süre Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı da yapmış,
sağlık bürokrasisini ve yönetimini bilen deneyimli bir meslektaşımızdır.
Kendisiyle son olarak Ulusal Kanal’da bir canlı yayına katılmış ve bu sorunları konuşmuştuk (DOSYA, Nurzen Amuran).

Hükümet, TTB (Türk Tabipleri Birliği) önerilerini dikkate alan yeni bir yasal düzenleme yapmalıdır. Ülkemiz gerçeklerine en uygun öneriler orada..
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Yazismalar/qtam-gya-dair-yasa-tasar-900.html)

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Tam Gün’de ‘hoca payı’ soygunu..

CHP İzmir Milletvekili Uz. Dr. Aytun Çıray, Tam Gün Yasası’nda geri adım atan AKP’nin bu kez de hastalardan katılım payının yanı sıra ‘hoca payı’ isteyerek vatandaşı soyacağını söyledi

Dr. Çıray yaptığı basın açıklamasında, AKP’nin açıkladığı yeni Tam Gün Yasası değişikliğini eleştirdi. Yeni “Tam Gün”e göre, üniversite hocalarının, mesai saatleri dışında çalıştıkları hastanelerde özel hasta kabul edebileceklerine, ayrıca kurumlarının izniyle dışarıda da çalışabileceklerine dikkat çeken Çıray;

  • “Ancak, imzalanacak bu sözleşme uyarınca, hocanın dışarıdaki çalışmasından elde edeceği gelirden üniversite hastanesi de pay alacak. Bu durumda hastalar ceplerinden “Hoca farkı” ödeyecekler. Bu doçentler için 100, profesörler için 200 TL olarak düşünülüyor.” değerlendirmesini yaptı.

‘İptal etmişti’

CHP’nin başvurusu ile Anayasa Mahkemesi’nin, hekimlerin muayenehane açmasını yasaklayan 650 sayılı YGK’nin (Yasa Gücünde Kararname), devlet, üniversite hastaneleri, TSK sağlık kurumları (GATA ve öbür birimler) gibi değişik kurumlarda çalışan hekimlere çalışma yasakları getiren 38, 39, 40,41. maddelerini “Yetki Kanunu kapsamına girmediğinden” gerekçesiyle iptal ettiğini anımsatan Dr. Çıray,

“İptal edilen bu maddelere göre öğretim üyelerine yalnızca eğitim yetkisi veriliyor
ancak hasta muayene etme ve ameliyat etmeleri yasaklanıyordu.” dedi.

‘Ahlaka sığmaz’

Dr. Aytun Çıray açıklamasını şöyle sürdürüyor :

  • “Sayın Başbakan Tam Gün Yasası yüzünden istifa eden doktoru getirtip devletin hastanesinde ameliyatını yaptırarak yasayı çiğnemişti. Aynı biçimde eski Sağlık Bakanı DR. Recep Akdağ da Tam Gün Yasası’nı eşinin ameliyatı için çiğnemişti. Vatandaşın hekim seçme hakkını elinden alanların kendilerinin bu hakkı kullanması ne ahlâka ne vicdana sığar. Bunların
    sağlık politikaları mehter marşına döndü. Zorunlu Hizmet yasasında da böyle yapmışlardı. Önce tümden kaldırdılar, sonra davul zurna ile yeniden getirdiler.”

‘Milletimizi soymayın’

 AKP’nin getirdiği yeni sistemle bir süredir vatandaşın cebinden aldıkları katılım paylarına bir yenisini daha eklediğini belirten Dr. Çıray şöyle deavam etti :

  • “Böyle uyduruk çözümler bulup sistemi daha da yozlaştıracaklarına,
    doktorlarımıza mesleklerinin değerine uygun bir maaş versinler,
    onların hastanelerimizde tam zamanlı hizmet vermelerini sağlasınlar.
    Tüm doktorlarımız için emekliliklerinde insanca yaşamayı sürdürebilecekleri bir ücret politikası uygulasınlar. Böylece hastalarımızın insanca sağlık hizmeti almalarını sağlayabilirler.”

Dr. Çıray, açıklamasının sonunda AKP iktidarına “Katılım payı adı altında milletimizi soymaktan vazgeçin. Bu ayıptır! Devlet kendi hastasını soymaz.” çağrısında bulundu.

************

Sonuç olarak             :

  • “TAM GÜN” ilke olarak doğrudur.

Ecevit kabinesinde Sağlık Bakanı Dr. Mete Tan döneminde 1978’de ilk kez yasal olarak uygulanmış, hekimlerden yoğun destek almış ama 12 Eylül yönetimince kaldırılmıştı. (Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Yasa, 31.12.1980)

Hekimlere insanca geçinebilecekleri bir ücretin AYLIK MAAŞ olarak sağlanması
ve bu ödemenin emekliliğe de yansıtılması gereklidir.

Hükümetler, hekim emeğini ucuzlatma ve sermayeye peş keş çekerek sömürmekten ve sömürtmekten vazgeçmelidir.

  • Piyasacı bir sağlık sisteminde “tam gün” hekim emeğini köleleştirmekten başka sonuç vermez!

Yanı sıra :

– İş güvencesinin sağlanması,

– Performans sistemi ve sözde yoz rekabetten vazgeçilerek dayanışma ve paylaşımın sağlanması,

– Onurlu-saygın, kendini geliştirme olanakları sağlayan çalışma ortamları,

– Demokratik yönetim ve yönetime katılma..

Veee;

  • SAĞLIK HİZMETİNİ YURTTAŞA HAK (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
    md. 25 vd.), KENDİNE GÖREV  OLARAK KABUL EDEN BİR
    KAMUSAL SAĞLIK SİSTEMİ..

– Yurttaşı sağlık hizmetlerinin müşterisi,

– Kendisini tüccar hatta,
sermayenin sopalı tahsildarı konumuna indirgeyen bir hükümetle

bırakalım sağlık hizmetleri gibi özellikle kamusal olan özellikli hizmetleri,
hemen hiçbir sorunu halk yararına (sermaye yararına değil!) çözme olanağı yoktur.

Hiç unutulmasın, sağlık sorunu Türkiye için salt teknik-ekonomik bir sorun değildir; sağlıklı bir toplum Cumhuriyetin güvencesidir aynı zamanda, ulusal davamızdır!

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK der ki :

  • “ Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı, her zaman üzerinde durulacak ulusal sorunumuzdur. Çünkü Cumhuriyet; düşünsel, bilimsel ve bedensel bakımdan güçlü ve yüksek düzeyli koruyucular ister.”