Etiket arşivi: İzmir’in işgali

9 Eylül 1922’den 9 Eylül 2023’e ya da “Neredeeen nereye” ??


Dr. Noyan UMRUK
E. Tuğg.

– beş otuz…
ve başladı topçu ateşiyle

ve fecirle birlikte büyük taarruz…

sonra.
sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
….
sonra, 30 ağustosta düşman kuvâyı külliyesi imha ve esir olundu

sonra.
sonra, 9 eylülde izmir’e girdik
ve kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
güneyden kuzeye,
doğudan batıya, türk halkıyla beraber
seyretti izmir rıhtımından akdeniz’i.

İzmir’in işgali ile başlayan Milli Mücadeleye, ülkenin kurtuluşu ile konulan son noktayı bir
Sn. Haluk IŞIK’ın dizeleri ne de güzel anlatır:
***
Sen “9 Eylül” dersin iki kelime,
Ben değişen yazgı anlarım,
Bağımsızlık, özgürlük anlarım,
Sen “İzmir” dersin iki hece,
Ben sevinçten ağlarım…

Sen “9 Eylül” dersin iki kelime
Ben onurlu bir halk anlarım.
Rüzgârın çevirdiği sayfa anlarım.

Sen “İzmir” dersin iki hece
Ben saygıyla ayağa kalkarım…

Evet, ışıklar içinde yatsın rahmetli İlhan Selçuk ustanın yıllar önce dediği gibi, 1922’nin 9 Eylül’ünde “İzmir Türkiye, Türkiye İzmir” olmuştu.

Yüzyıllarca örselenen gururunu 101 yıl önce kanı ile, canı ile kazanmış onurlu bir halk, bağımsız, başı dik bir devlet, ardından tüm dünya faşizme giderken, hatalarıyla sevaplarıyla demokrasiye ulaşma çabalarını ve sosyoekonomik gelişmeyi heyecanla sürdürmekte ciddi mesafeler alan genç bir Cumhuriyet…

9 Eylül 2023-Hal-i pür melalimize bakın: Neredeeen nereye???

*Küresel girdaba sıkışmış ve reel üretimden uzak, kaynaklarını büyük ölçüde betona, yandaş müteahhitlere akıtan, teknoloji-marka fakiri, iç ve dış borç, bütçe açıkları ve cari açık sarmalı içinde debelenen, nereden, ne amaçla geldiği açıklanamayan devasa bir net hata-noksan kalemi ve şaibeli bir ödemeler dengesi ile planlama anlayışından iyice uzaklaşmış, “babalar gibi neyim varsa satarım” anlayışını (AS: ANAP dönemi maliye bakanı Kemal Unakıtan!) “Varlık Fonu” ile sözüm ona kurumlaştırmış bir ekonomi,

*Yeni ya da farklı şeyler söyleyenlere kapalı, ülkenin bugününden çok geçmişini kendine dert edinen, iktidara yönelik eleştirileri “oto sansür”e bağlı tutmayı erdem sayan, nöbetçi yorumcularına papağanlar gibi hep aynı ezberi tekrarlatan bir patronaj altındaki devşirilmiş ya da tutsak alınmış bir medya,

*Kurumlarını kayıtsızca çürüten bir devlet ve siyasal iktidar:

-Kendi eski Eğitim Bakanlarınca b’le eleştirilen, allak bullak edilmiş, sabileri sefil eden, korona günlerinde iyice çuvallamış bir “Milli Eğitim”,

-Yaşattığı bunca skandalla toplumda adalet ve emeğiyle başarma etik’ini derinden sarsarak, yargıç adaylarının sınavını b’le yüzüne gözüne bulaştıran, bir türlü hesap sorulmayan bir “Merkezi Ölçme-Yerleştirme”

-Çok iyi yetişmiş bürokrasisinin engin devlet deneyimini bir yana iterek, “ne idüğü belli” liyakatsizlere terkedilen, her tarafı lime lime dökülen, ülkeye  “değerli yalnızlığı” seçenek (!) olarak sunan bir dış politika,

-Yönetimbilim ve hukukunun temel ilkesi “Meritokratik” yaklaşım (Liyakate göre görevlendirme ve yükseltme) yerine, yandaş ya da yandaş gözükmeyi yeterli bulan bir bürokratik yapılanma,

-Topluma dinsel ve ahlaksal değerlere saygının önemini benimsetmek yerine, tarikatlardaki iğrenç skandallare sırtını dönüp, birçok önemli bakanlıktan daha çok bütçe ayrılan, kılıçla gösteriler yapmayı marifet sayan bir Diyanet,

-Bilimsel gerçekleri söyleyerek topluma öncülük etmekten çekinir duruma getirilen üniversiteler,

-Toplumun güvenini derinden sarsan “köpekleri salan, taşları bağlayan” bir adalet sistemi ve süreç içinde bağımsızlığını tümüyle yitiren, bazen de bir türlü karar veremeyerek, siyasal koalisyonun istemlerini uzun tutukluluk süreleri ile sağlamaya çalışan iğdiş edilmiş bir yargı,

Ve Ordu…

Yapıcı ve şevklendirici eleştiriler yerine, geçmiş yıllarda “dahili ve harici” ortak operasyonlarla en değerli ve deneyimli personelini, askeri okulları, hastaneleri, yargısı kapatılarak mesleğe özgü geleneksel eğitim sistemini yitirmiş, prestij ve morali sarsılmasına karşın ülkesinin çıkarlarını korumaya çalışan,

Ve nihayet, şehit düşen kınalı kuzuları için, “vatan sağolsun” diyebilen, şehitliği kutsal bir mertebe olarak algılayan bir halkın çocuklarından “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir…” diye bahsedilen bir ordu…

En kötü ve en tehlikeli durumu asıl şimdi yaşıyoruz; farkında mısınız?

Yüreklerimiz kanıyor demek yetmiyor… Yüreklerimiz, inançlarımız, değerlerimiz, kutsallarımız paramparça ediliyor…

Sözün kısası:

Evet… Çoook zaman yitirdik… Az gidelim, uz gidelim; dere tepe düz gidelim derken, son 20 yılın sonunda yokuş aşağı yuvarlanmaktayız…

Üniversitesinden “Milli Eğitimi”ne, Yargı’sından Ordusuna, Parlamentosundan planlamaya dayanması gereken ekonomisine dek Cumhuriyetimizi, kurumlarımızı geri istiyoruz… Geçirdiğimiz, edindiğimiz acı deneyimlerden yararlanarak onları bu ülkeye, çilekeş halkına layık (yaraşır) duruma getirmek için…

Direnmeliyiz halka bütünleşerek, dirsek teması içinde yeniye, güzele, haklıya ve ileriye doğru…

Başka ne diyelim…

Bursa’yı ve Osman Gazi’yi Kurtaran Şehitleri Osmanlıcılar Reddetti

Bursa’yı ve Osman Gazi’yi Kurtaran Şehitleri
Osmanlıcılar Reddetti

Lütfü KIRAYOĞLU
Elektrik Müh. (İTÜ)
11.09.2020, Bursa’nın Kurtuluş Günü

Yüz yıl önce, güzel yurdumuzun işgali sırasında herkesi derinden üzen olaylardan birisi İzmir’in işgali ise, öbürü Bursa’nın düşmesidir. İzmir’in işgali, direniş ruhunu ateşlerken, Bursa’nın düşmesi umutsuzluk yaratmıştır. Bu nedenle Bursa’nın işgalinden sonra duyulan üzüntüyü yansıtması için Meclis kürsüsüne siyah örtü (Püşide-i Siyah) örtülmüştür. Bu siyah örtü, Bursa’nın işgal altında kaldığı 2 yıl 2 ay 2 gün boyunca Meclis kürsüsünden kaldırılmamıştır.

İzmir, işgale karşı direnirken, Bursa, daha işgalciler görünmeden adeta teslim olmuş, bazı hainler tarafından işgalciler törenlerle karşılanmıştır. Bu nedenle Bursa’nın işgali Büyük Millet Meclisinde sert tartışmalara yol açmıştır. 2 yıl, 2 ay 2 gün işgal altında kalan Bursa, bundan tam 98 yıl önce 10 Eylül’ü 11 Eylül’e bağlayan gece önce milis kuvvetlerinin şehre girmesi, ardından da Türk ordusunun kenti almasıyla kurtarılmış, işgalciler çekilirken köylerde büyük katliamlar yaşanmış, geride derin bir acı bırakmıştır.

İşgalden kurtulan pek çok kent gibi, geride bir enkaz yığını kalmış, ancak Osmanlı Devletinin kuruluş başkenti, İpek Yolu üzerindeki ticaret merkezi olmasının yanı sıra tarım, tarımsal sanayi ve tekstil üretiminin birikimleri ile hızla ayağa kalkmış ve toparlanmıştır. Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk de bu kapsamda Bursa’ya özel bir önem vermiş ve 17 kez Bursa’yı ziyaret etmiştir. Bu ziyaretlerinden birinde de Türkçe Ezan’a karşı ayaklanma girişimleri sonrası 6 Şubat 1933 tarihinde ünlü Bursa Nutku’nu gençlere yol gösterici olarak söylemiştir.

Bursa’nın 2 yıl 2 ay 2 gün işgal altında kalmasına en anlamlı yanıtı Mustafa Kemal Atatürk büyük bir yatırımla vermiştir. Uzun yıllar Balkanların ve Ortadoğu’nun en büyük fabrikası olan Merinos Fabrikası, o günkü kısıtlı olanaklara karşın tam 2 yıl 2 ay 2 günde tamamlanmış ve Atatürk tarafından 2 Şubat 1938’de açılışı yapılmıştır. 1933’te faaliyete geçirilen Sümerbank’a ait bu dev fabrika, yünlü dokuma alanında ülkenin gereksinim duyduğu ürünleri sağladığı gibi, bir okul, hatta bir üniversite işlevi görmüş, Bursa’nın ekonomik ve sosyal yaşamı yanında her şeyi olmuştur. Binlerce işçiye iş yanında, okul, sosyal alanlar, enerji santrali, spor kulübü ve tesisleri, sağlık ocağı, itfaiye hizmetleri, tüketim ve yapı kooperatifçiliğine öncülük etme yanında sendikal hareketin de beşiği olmuş, TEKSİF Sendikası burada doğmuştur.

Ne acıdır ki 12 Eylül 1980 sonrası dayatılan özelleştirme furyası ile AKP döneminde bu değerli üretim tesisi kapatılmış, ancak Bursalıların büyük direnişi sonucu rant alanı olmaktan kurtulabilmiştir. AKP dönemi, yalnızca Bursa’nın simgesi durumundaki Merinos fabrikasının yok edilmesi ile kalmamıştır. Bu dönemdeki en büyük ihanet 10-11 Eylül 1922 günü Bursa’yı işgalden kurtarırken şehit olanlara karşı yapılmış, Osman Gazi’nin türbesinin yanıbaşındaki Şehitler anıtı FETÖ’cü Vali Şehabettin Harput döneminde kaldırılmıştır.

2013 yılında kaldırılan Şehitler Anıtının ve yanındaki Osman Gazi Türbesinin ibret dolu bir öyküsü vardır. Bursa’nın 8 Temmuz 1920 günü emperyalizmin maşası Yunan askerlerince işgalinden bir süre sonra, Yunan Kralı Venizelos’un oğlu Yüzbaşı Sofokles Venizelos Bursa’ya gelir. Osman Gazi’nin Tophane semtindeki türbesinin kapısını tekmeyle açan Venizelos, sandukayı da tekmeledikten sonra fotoğrafçılara poz verirken şöyle seslenir:

  • “Kalk ey koca sarıklı Osman. Ben geldim. Kalk da Bursa’yı kurtar.”

Bu haber Bursa’yı ve ülkeyi bir kez daha sarsar. 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz sonrası, Bursa da kurtarılır. Ancak bu kurtuluş sırasında pek çok şehit verilir. Ankara yolundaki Hacivat Köprüsü yakınlarında şehit olan kahramanların naaşları, simgesel olarak Osman Gazi Türbesinin önüne defnedilir ve bir süre sonra Türbenin önüne bir Şehitler Anıtı dikilir. Anıtın üzerinde Arap harfleriyle yazılı sözler yıllar boyu “Keşke Yunan galip gelseydi” düşüncesinde olanları rahatsız eder. Sonunda 2013 yılının Ocak ayında bir gece yarısı, zamanın “cumhurbaşkanı” Abdullah Gül’ün onayı, FETÖ’den hüküm giyen zamanın “valisi” Şehabettin Harput’un direktifi ve FETÖ üyesi olduğu için görevinden alınan zamanın “Belediye Başkanı” Recep Altepe marifetiyle Şehitler Anıtı gizlice kaldırılır.

Bursa, işgalden 93 yıl sonra, şehitler anıtının kaldırılmasıyla bir kez daha ihanetle yüz yüze gelmiştir. Şimdi bu anıtın tarihsel eser niteliğindeki taşları ve kitabesi bile kayıptır. Ancak hiçbir ihanet sonsuza dek hoşgörü örtüsü ardına saklanamaz. Kuvayı Milliyeciler Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’nin anısına yapılan saygısızlığı canlarını vererek yanıtlamışlar, ancak yeni Osmanlıcılar şehitlerine sahip çıkmak şöyle dursun ihanet etmişlerdir. Şimdi Atatürk devrimcilerinin önünde bir görev daha duruyor:

Kayıp Şehitler anıtının taşlarını ve kitabesini bularak o anıtı yeniden ait olduğu yere dikmek ve sonsuza dek işgalcilere yanıt vermek…

Çankaya Köşkü Belgesel Videosu


Çankaya Köşkü Belgesel Videosu

Dostlar,

İzmir’den arkadaşımız Canerhan Tipi çook özgün ve değerli görseller buluyor ve paylaşıyor..

Bu gün ve dün 2 önemli videoyu paylaştık bu sitede..

Sırasıyla İzmir’in İşgali
(http://ahmetsaltik.net/2014/09/08/izmirin-isgali-videosu/)

ve…

İzmir’in İşgalden Kurtarılışı…
(http://ahmetsaltik.net/2014/09/09/izmirin-kurtulusu-9-eylul-1922/)

*****

Şimdi de bir ÇANKAYA Köşkü belgeseli ekte..

  • RTE’nin uykuları kaçıyor olmalı Çankaya Köşkü’nde…
  • ATATÜRK’ün ruhu, RTE’yi ve ailesini feci biçimde “muazzep” eylemekte
    (azaba sokmakta) anlaşılan ki; görkemli tarihsel köşk kendilerine batıyor ve kaçacak yer arıyorlar..

Bu daha başlangıç..

Görelim Mevlam neler eyler, neylerse güzel eyler..
..
Bunca mazlumun ahından öyle kolay kaçmak var mı??

Teşekkürler Canerhan Tipi

Belgeseli izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??
9,5 dakika süreli ve belgesel fotolar altında çok anlamlı yorumlar..

Preview YouTube video Çankaya Köşkü

Çankaya Köşkü

Sevgi ve saygıyla.
10.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

19 Mayıs Ruhu


19 Mayıs Ruhu 

portresijpg

 

Prof. Dr. Kemal ARI

 

 

 

19 Mayıs 1919 günü Samsun’da yeni bir “Ruh” doğdu.
O gün Türk Ulusu, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, tarih sahnesine güçlü biçimde adım attı.

Mustafa Kemal Paşa, o görkemli yolculuğun önderi olarak Samsun’da
Anadolu topraklarına ayak bastığında tek şey düşünüyordu:

Artık bu noktada ne Saray’dan ne de hükümetten bir çare beklemenin anlamı yoktur.
Tek dayanacak güç vardır, o da ulusun kendisidir…
Ulus… Yani Türk Ulusu
O şimdi perişan bir durumdadır. Ardı ardına savaşlar nedeniyle millet, bütün varını yoğunu seferber etmiştir. Onca savaşlarda kırılmış, ulusun bireyleri canların adını bile bilmediği topraklarda yitirmiştir. Milletin gerçek çıkarlarına dayanmayan politika izleyenlerin
şan ve şeref ihtirasları uğruna koca bir ulus, oradan oraya koşturulmuş durmuştur…

Yok olmanın eşiğine gelmiş bu ulus, kesin olarak bu zorlu süreçten utkuyla çıkmalıdır. Ancak o sonuca ulaşmak için daha pek çok şeyini yitirecek, kendi öz çocuklarını bu yolda feda edecektir. Anadolu’da içinden o zamana dek şehit çıkmamış tek bir ev yok gibidir. Kimi yerlerde 2-3 kardeş birden şehit olmuş ve kutsal yurt toprakları için canını vermiştir. Ocaklar sönmüştür. İşin kötü yanı da bu zor günlerde kulak verecek,
gerçekten bir umut sözü verecek tek bir  ses işitilmemektedir.

O gün ne oldu?
Yani 19 Mayıs 1919 günü Samsun’da olan şeyin tarihsel anlamı neydi?
Mustafa Kemal Paşa, Bandırma Vapuru ile, Samsun’da Anadolu topraklarına ayak bastı. O, Samsun’a çıktığı ilk günden sonra, ülkenin her bir yanına dağılmış ulusal güçlerin güçlenmesi için adımlar attı. Paşa, yörede bir ön inceleme yaparak, Ulus adına harekete geçmiş ulusal kurulların; yani Müdafa-i Hukuk örgütlerinin ve varsa bunlara bağlı çalışan ulusal güçlerin nerelerde, ne durumda olduklarını anlamak istedi. Bununla da yetinmedi; Mondros Bırakışması’nın (AS: Mütareke, Silah bırakışması) acı sonuçlarına dayanarak, işgalci güçlerin ne denli haksızca işgaller yaptıklarını dile getirerek, onların bu girişimlerini sultan-halife ve onun hükümetlerine gönderdiği protestolar ile kınadı.

Bunda da o denli haklıydı ki!

16 Mayıs günü (AS: 1915), İzmir’de büyük bir kıyım yaşandı. İzmir, haksız olarak kanlı biçimde işgal edildi. Türkler’e gerek işgal orduları ve gerekse onların yerli işbirlikçileri Rumlar tarafından akıl almaz kötülükler gerçekleştirildi. Tek bir günde 2.000 Türk’ün canına kıyıldı. Bir hafta içinde İzmir ve yöresinde öldürülen Türkler’in sayısı 5.000’in üzerine çıktı. Bu kanlı bir zulümdü. Ve Anadolu bu kanlı zulüm nedeniyle için için kaynıyor; İzmir’in işgalinden sonra hızla yayılan işgallerin kendilerine doğru geleceği görülüyordu. Sultan ve Halife ise bu olaylar karşısında, İngilizler’in daha fazla tepkisini çekmemek için itidal ve sükunette bulunma önerisinden başka hiçbir şey yapamıyordu.

Oysa o tarihlerde, Anadolu dört bir yandan sarılmıştı. Doğuda Fransızlar’a karşı Urfa, Antep, Maraş, Adana yörelerinde mücadele sürüyordu. Ermeni ve Rum komitecileri
doğu ve Karadeniz bölgelerinde akıl almaz facialar gerçekleştiriyorlardı.
Türkler kendi öz yurtlarında sanki sarılıp imha edilmeyi bekliyor bir durumdaydılar.

Görülüyordu ki, ulus bütün olarak yok edilmek isteniyordu. Türk Ulusu tarihin önünde yargılanıyor; emperyalizmin ahtapot gibi güçlü kolları onu sarmalamış, nefes alamaz bir duruma getiriyordu. Bu ulus, evet mutlaka bu zorlu süreçten galip Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da Tütüncü İskelesi diye bilinen noktada Anadolu topraklarına ayak basmıştı. O Samsun’a çıktığında, bütün denetim noktalarına egemen olmak isteyen İngilizler, oraya da bir Hint taburu çıkarmışlardı. Kalacağı yer Mıntıka Palas’tı. Pontusçular kentte cirit atıyor; bir Pontus Devleti kurmak emeliyle, bölgede Müslümanları açık bir hedef haline getirmiş bulunuyorlardı. Trabzon Metropoliti Hrisantos, bu devlet düşüncesinin temelinde yer almış kişiydi. Onlara bağlı çeteler, Türkler’e olmadık kötülük yapıyor, bölgeyi Türk çoğunluktan koparmak için akıl almaz oyunlar kurguluyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa Mıntıka Palas’a yerleştiğinde, Anadolu’daki bu karmaşık tabloyu olumlu bir görüntüye çevirmek için uğraştı durdu. Dağınıklığı gidermekti tek emeli…
Bu nedenle, bütün bölgede halkın kendi içinden çıkmış öz direniş güçleriyle
(müdafaa-i hukuk) iletişime geçti ve onların  silahlanması için elinden gelen katkıda bulundu. O, Anadolu’nun 19 Mayıs 1919 günü içinde bulunduğu direniş ruhunu, akıl almaz haksızlıkların kaynağı olan emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı bir ayaklanma olarak görüyordu.

19 Mayıs 1919 tarihi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a Bandırma Vapuru ile gelip,
18 arkadaşı ile birlikte karaya çıktığı gündür. O gün, 16 Mayıs 1919 gününün üçüncü günüdür. Bu tarihte O, İstanbul’daydı. Henüz Samsun’a doğru yola çıkmamıştı.
Bir gün sonra Sirkeci açıklarında bekleyen gemiye bir motorla giderek, denizde gemiye binmiş oldu. Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919 günü Samsun topraklarına
ayak bastığında, Ulusal Savaş’ın bütününde önemli bir dönemeç olan 19 Mayıs gününün ruhu artık oluşmuştu. Bu ruh, yok olmamak için direniş; onurlu bir yaşam için gerekirse ölümü göze almaktı. Bir ulus imha edilmek isteniyordu. O ise yok edilmemek için direnişten başka çözüm yolu görmüyor; kendi içinden kendi önderini yaratıyor;
önder ulusla, ulus da önderle kaynaşık biçimde bir amaca doğru kenetleniyorlardı.

O’nun bu koşullarda önerdiği çözüm yolu neydi:
Bunu Büyük Nutuk adlı görkemli yapıtında çok net olarak açıklar. Sultan ve halifeden
ve onun hükümetlerinden umut kalmadığına göre; tek bir çözüm vardı:

  • “Ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız koşulsuz tam bağımsız,
    yeni bir Türk Devleti kurmak…”

O bunu ulusal bir sır olarak saklamak ve yeri geldikçe, olaylar olgunlaştıkça
bir bir uygulamak olarak düşünmekteydi. Bu nedenle de ulus ölümü göze almıştı.Bunu şu parola ile özetlemişti:

“Ya İstiklal, Ya Ölüm!”

Gel de şimdi coşma ve şu mısralar dilinden dökülmesin!

19 Mayıs 1919
Sabaha karşı;
Nemle örülmüş sanki;
İskelenin kesme taşları…
Başımızdan geçiyor, geçiyor aman;
Güzel yurdumun;
Bembeyaz bulutları…
Tuz kokuyor havadaki nem;
Ve deniz kokuyor her yer!
Karadeniz’in;
Ufak tefek deniz kokulu evleri;
Geliyor ya Mustafa Kemal Paşa;
Açılıyor tek tek,
O güzelim evlerin kapıları, pencereleri…
Bakışlar ufukta,
Gözler mahmur;
Sanki bir gecenin sonunda;
Bir uykudan uyanıyor;
Karadeniz’e yaslanmış Samsun;
Ve deniz!
O güzelim deniz…
Çın çın her yanda sessizlik…
Samsun’un çarşıları ıssız;
Yüreklerde eriyor buzlar;
Ve gözlerde eriyor, karanlık;
Mecidiye’de bahar havası,
Mıntıka Palas gülümsüyor;
Hazırlanmış, O kahramanı bekliyor…
Bakışlar O’na..
Bir de;
O kahramanı taşıyan;
Kıyıya yanaşan Bandırma’ya…
“İşte geliyor, İşte geliyor”
Mustafa Kemal Paşa,
Karanlıktan sıyrılan Samsun’da;
Bir güneş gibi doğuyor!
Ezenler ezmiş;
Eziyor; ezecek…
Direniş başlamazsa
Bu eziliş hep sürecek;
Kulak vermiş koca yurt,
Senden yükselen sese;
Biliyor ki o sesten,
Bir umut yükselecek…
Atası ölmeyi emredince;
Bu eziliş, bitecek…
19 Mayıs’tasın;
Sabahın ilk ışığında,
Yeniden, yeniden;
Çok şükür ki,
Anadolu toprağındasın…
Ulusa umut oldun;
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa;
Türk gençliği yükselişte;
Seninle kabarışta…

19 Mayıs Bayramını Kim Nasıl Kutluyor ?

19_mayis_bayramini_kim_nasil_kutluyor_ 19.5.12