Etiket arşivi: İstanbul Sözleşmesi

Lozan Barış Andlaşması’ndan çıkılabilir mi?

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU
Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği (ANAYASA-DER) Başkanı

EVRENSEL, 24 Temmuz 2023, Lozan Barış Andlaşması’ndan çıkılabilir mi? – Evrensel

  • “Barış Andlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık belgesi özelliği ile çıkılması veya feshedilmesi hukuk tekniği bakımından mümkün olmayan bir ulusal-üstü anayasa metnidir.”
Fotoğraf: historia-europa.ep.eu CC0    

Soru yadırgatıcı gelebilir, ne var ki, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY) kurgu ve uygulamasında, “bu kadarı da olamaz!” denenler oldu:

“Lozan Antlaşması tartışmaya açılmalıdır” sözlerinden yaklaşık beş yıl sonra, “Lozan Antlaşması da İstanbul Sözleşmesi gibi Cumhurbaşkanı kararı ile feshedilebilir” dendi.

Lozan Antlaşması’nın gizli hükümleri iddiası ve 100. yılda süresini dolduracağı söylemleri de yayıldı zaman zaman.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2016’da, “Lozan Andlaşması tartışılmalıdır” sözleri, Avrupa Parlamentosunda da yankılandı.

“Lozan Andlaşması’ndan çıkılabilir” görüşü ise, İstanbul Sözleşmesi üzerine yapılan tartışmalar sırasında dillendirildi.

İstanbul Sözleşmesi olarak adlandırılan Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (R.G.: 8 Mart 2012) feshini öngören  Cumhurbaşkanı (CB) kararı (R.G.: 20 Mart 2023) ardından başlayan tartışmalar sırasında Lozan Andlaşması da gündeme getirildi. Bu çerçevede Lozan Andlaşması için de benzer görüş öne sürülerek “CB kararı ile çıkılabilir” iması yapıldı.

TBMM Başkanı’nca dillendirilen bu görüş ne ölçüde geçerli?

Öne sürülen görüşlere kesin yanıt, 100. yılı vesilesiyle Lozan Barış Andlaşması’nın Anayasa hukuku açısından da değerlendirilmesi sonucu verilebilir. Ama öncelikle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış sorunu üzerine yapılan tartışmalara değinmekte yarar var. Kısaca belirtelim:

  • Yasa ile taraf olunan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış,
    usul ve yetki açısından hukuk tekniği olarak ancak yasa ile mümkün olabilirdi.

Kuşkusuz düzenleme konusu bakımından, insan hakları kazanımları söz konusu olduğundan yasa ile de çıkışın zor olduğu, olsa olsa daha ileri bir anlaşmaya katılım amacıyla bunun olanaklı olabileceği görüşü kayda değer.

24 Temmuz 1923 tarihli Barış Andlaşması, öncelikle dış kurucu erk olarak önem taşır. Kurtuluş ve Kuruluş, 1919-1924 yılları arasında içiçe geçen hareketler, kurumlar ve kurallar dizisidir.

Samsun’a çıkış, Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleri, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin toplanması ile sonuçlanan fikri ve eylemsel çalışmaların dönüm evreleridir. 1921 Anayasası, TBMM’nin eseridir.

Lozan, teknik olarak 1. Dünya Savaşı’nı bitiren Andlaşma’dır

Milli mücadeleyi yürütmüş TBMM ve onun hükümetinin muhatap alındığı, dolayısıyla uluslararası alanda da tescil edildiği bir sonuç olması itibariyle,

  • Türkiye Devleti’ni kuran bir Andlaşma’dır.

Barış müzakereleri, Lozan’da 1922 Kasım’ında başladı. Barış müzakerelerinin sonunda, Batılı güçler; yeni Türkiye Devleti’nin egemenliğini, 24 Temmuz 1923’te Lozan Üniversitesi’nin büyük konferans salonunda imzalanan andlaşma ile tanıdılar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olarak da nitelenen Lozan Barış Andlaşması’nın özellikleri nelerdir?

Andlaşma’nın şartları; temel olarak Türkiye’nin sınırları, Boğazları, Osmanlı İmparatorluğu’ nun borçlarının ödenmesi, kapitülasyonlar meselesi ve azınlıklar sorununa ilişkindi:

– Tarafları bakımından; İtilaf Devletleri olarak Britanya İmparatorluğu, Fransa Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya).

– Türkiye’nin sınırların belirlenmesi bakımından;  Ocak 1920’de  ‘Milli Misak’ta öngörülen çerçeveye olabildiğince uygundur.

– İktisadi bakımdan; kapitülasyon sistemi kaldırıldı.

Hak ve özgürlükler bakımından; “gayrimüslim azınlıklara mensup Türk uyruklarına verilen haklar: Dolaşım özgürlüğü, medeni haklardan yararlanma, giderlerini ödeyerek her türlü kurum (vakıf vb.) kurma, yönetme ve denetleme, buralarda dilini kullanma, dinsel özgürlük, (…). Barış Andlaşması, “Müslüman olmayan Türk uyrukları”na haklar yanında, “tüm Türk uyrukları”, “Türkiye’de oturan herkes”, “Türkçeden başka bir dll konuşan Türk uyrukları” şeklinde nitelenen üç grup için  de “dil” eksenli haklar tanımıştır (md.37-45).

Anayasal açıdan; Barış Andlaşması, dış egemenlik ve bağımsızlık belgesidir.

Yeni bir Anayasa girişiminin, Andlaşma’nın başarıyla sonuçlanacağı yönündeki işaretlerin çoğaldığı 8 Temmuz 1923 sonrasında başlamış olduğu görüşü kayda değer.

Lozan’ın önemini batılı uzmanlar da sıkça vurgulamıştır. Prof. P. Dumont  ve Fr. Georgeon’a (1989) göre;

  • Lozan Barışı, bir büyük başarıdır hiç kuşkusuz; öteki devletlerle eşitlik temeli üzerinde hareket edecek, bağımsız, özgür bir millet olarak kendini ortaya koyma olanağını sağlamıştır Kemalist Türkiye’ye… Laikliğe, ilericiliğe, bilimsel anlayışa ve Batı’ya olduğu kadar, ulusal değerler ve geleneklere saygıya da güvenip bel bağlayan genç Cumhuriyet, esinlenmiş kurucusunun itişiyle, gerçekten şaşkınlığa düşen bir dünyaya, ‘uygar uluslar’ topluluğu içinde örnek  bir rol oynamaya yetenekli bir ülke izlenimini vererek, deri değiştirecektir birkaç yılda.” (S. Tanilli çevirisi).

Yeni (2.) Millet Meclisi, 11 Ağustos 1923’te çalışmalarına başladı ve 23 Ağustos’ta Barış Andlaşması’nı yasa ile onayladı. Anayasal bir reform için eylülde bir komisyon kuruldu. Dr. A. Mary-Rousseliere’e (1925) göre; “Tüm değişiklikler kelime kelime, cümle cümle tartışıldı; aynen bizim Batılı parlamentoların en iyilerinde olduğu gibi”.

Barış Antlaşması’nın imzalanmasından yaklaşık üç ay sonra, “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun” (no.364, 29.10.1339) ile 1921 Anayasası’nın 1. maddesine şu cümle eklendi:

  • Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti, Cumhuriyettir”.

Cumhuriyet Anayasaları, Andlaşma hükümlerini saklı tutmuşlardır.

Bu değinilen özellikleri ve anayasal gelişmeler bakımından;

Öncelikle,

Barış Andlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık belgesi özelliği ile çıkılması veya feshedilmesi, hukuk tekniği bakımından
mümkün olmayan bir ulusal-üstü anayasa metnidir.

Andlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1921 Anayasası ve Türkiye Cumhuriyeti’ni çifte kurucu erk işlevine uluslararası kuruculuk boyutunu katmıştır.

Yerindelik açısından; Barış Andlaşması’nı tartışmaya açmak, Misak-ı Milli sınırlarının –belli istisnalar dışında– tescilini öngören bir belgenin tartışmaya açılması riski nedeniyle, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırıdır.

  • Dahası, bu kurucu çok taraflı uluslararası andlaşmayı tartışmaya açmak,
    Türkiye’nin ulusal güvenliğini tartışmaya açmak anlamına gelir.

Cumhuriyet ve demokrasi bakımından, Cumhuriyet’in 100. yılına ulaşmasında Lozan’ın katkısı, bilimsel çalışmalarla daha somut olarak ortaya konulmalı, Türkiye Cumhuriyeti’nin barış ve demokrasi kuşağı devleti olmasındaki payı gözetilerek çifte yüzüncü yıl kutlaması yapılmalıdır.

Sonuç olarak; Barış Andlaşması’nın uygulanmasını istemek ve Andlaşma’yı sahiplenmek, sınırların değişmezliği ikesi gereği Türkiye’nin bağımsızlığı için önemli olduğu kadar, metinde güvence altına alınan hak ve özgürlüklere saygı, toplumsal barış açısından da önem taşımaktadır.

Lozan Barış Andlaşması’nın 2. yüzyılı kutlu olsun!

28 Mayıs ve sonrasında Türkiye

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
26 Mayıs 2023, Cumhuriyet

 

İki hafta önce cuma günü, 14 Mayıs’taki seçimde geleceğe ilişkin umudu yeşertmek için Erdoğan’a karşı oy vermemiz gerektiğini yazmıştım. Aynı cümleyi bugün, 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimi için kuruyorum.

28 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu kazanırsa her şeyin çok güzel olacağını hiç söylemedim; her iki aday konusunda da eleştirilerimi net olarak yazdım, okuyucularımı nesnel bir tavırla bilgilendirdim, gerçeği söylemeyi ertelemedim.

Yine öyle yapacağım.

ERDOĞAN KAZANIRSA…

28 Mayıs’ta Erdoğan kazanırsa…

Devletin televizyonu TRT’ye çıkıp “Ama montaj, ama şu, ama bu” diyerek rakibine iftira atmak için montajlanan bir videoyu kampanyasında kullandığını rahatlıkla söyleyebilen, gerçeği kolaylıkla saptırabilen biri cumhurbaşkanı olacak.

Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters diyen biri tekrar cumhurbaşkanı olacak.

Kadın cinayetleri ve cemaat yurtlarındaki tacizler için “münferit” diyen bir cumhurbaşkanı olacak.

Yıllardır sürekli olarak kullandığı nefret söylemleriyle toplumu kutuplaştıran bir cumhurbaşkanı olacak.

Beşli çeteler ceplerini doldururken batan ekonominin bedeli işçi sınıfının, emekçinin sırtına yüklenmeye devam edecek.

“Adalet Sarayı” denilen binalarda adaletin esamesi okunmayacak; yargının, aydınların ve ilerici kesimlerin, hak mücadelesi veren herkesin üzerindeki baskı artacak.

Siyasal İslamcı AKP ile Hizbullah uzantıları, aşırı milliyetçiler ve dinciler arasında kurulan ittifak, Türkiye’deki karanlığı daha önce görülmedik şekilde koyulaştıracak.

  • Emperyalizmin Türkiye’de kurduğu oyunun bir sonucu olan sığınmacı sorunu, şiddetlenerek sürecek ve Türkiye’nin varlığını tehdit eder hale gelecek.

Erdoğan kazanırsa, Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen laik Cumhuriyet Devrimi’nin 100. yılında, Erdoğan’ın lideri olduğu Karşıdevrim Tarikatına teslim edilecek.

KILIÇDAROĞLU KAZANIRSA…

Kılıçdaroğlu seçilirse, 21 yıldır ülkenin üzerine çöken, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ürünü AKP’ye güçlü bir yanıt verilecek; yozlaşmış düzeni değiştirmek isteyen muhalefetin sesini duyurması için daha fazla olanak olacak.

Söz verdiği gibi ilk 24 saat içinde İstanbul Sözleşmesi’ne dönmek söz konusu olacak.

Türkiye, Şahsım Devletinden çıkıp parlamenter sisteme ve hukuk devletine dönüş rotasına girecek.

Elbette tek bir seçimle tüm sorunları çözmemiz, ideal bir sistem yaratmamız olanaklı değildir. Millet İttifakı’na ve seçim sürecinde ortaya koydukları politikalara yönelik eleştirilerim aynı şekilde devam ediyor (biçimde sürüyor).

Kim kazanırsa kazansın, laiklik, tam bağımsızlık ve güçlü bir sol için verdiğimiz mücadele hızlanarak sürecek. Üstelik de karşımızda artık tarihin en sağcı Meclis’i varken!

Ancak son tahlilde (çözümlemede) 28 Mayıs için durum nettir:

  • Erdoğan’ın gitmesi için bir kez daha oy vermek ve sandıklara sahip çıkmak,
    her vatansever yurttaşın temel görevidir. 

Gün kararsızlık günü değildir!

Zorlu bir yılın ardından

Alev Coşkun
Alev Coşkun
08 Ocak 2023, Cumhuriyet

 

2022 yılı Türk siyasal yaşamında olumsuzluklar bırakarak sona erdi. Bu yıl, genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak; bu nedenle 2023 bir umut yılıdır. Bu yazımızda siyasal yönden 2022 yılının kısa bir bilançosunu vereceğiz.

Bugün Türkiye’de uygulanan “partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” dünyanın hiçbir yerinde olmayan, evrensel hukuk ve anayasa ilkelerini tersyüz eden “ucube” bir sistemdir.

  • Demokrasinin vazgeçilmez temeli kuvvetler ayrılığı ilkesidir.

Uygulanan bu sistemle, kuvvetler ayrılığı ilkesi yok edilmiş, Yasama Meclisi’nin yetkileri budanmış ve tüm yetkiler cumhurbaşkanına verilmiştir.

  • Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiştir.

Bu nedenle siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu bu rejime “neo patrimonyal sultanizm”, Prof. Dr. Emre Kongar da bu sisteme “şahsım devleti” adını veriyor.

Demokratik siyasal yaşamın, en önemli unsurlarının başında siyasal partiler arasında diyalog ve uzlaşma gelir. İleri Batı demokrasilerinde bu durum her zaman temel ilkedir ve her zaman uygulanır. Geçen yıl muhalefet partileri arasında uzlaşmayı sağlayan 6’lı Masa girişimi bu nedenle son derece önemli, demokratik bir adımdır.

6’lı Masayı oluşturan siyasal partilerin genel başkanları yıl boyunca toplantılarını yaptılar ve türlü yıkıcı girişimlere karşın birlikteliklerini sürdürdüler. 6’lı Masanın güçlendirilmiş parlamenter sistem için hazırladığı “anayasa değişikliği önerisi” de son derece önemlidir. 6’lı Masa 10. toplantısını 5 Ocak 2023 Perşembe günü yaptı. 9 saat süren toplantıda önemli kararlar alındı.

Seçimlerin yapılacağı 2023 yılında, 6’lı Masanın aynı düzende yoluna devam etmesi son derece önemlidir.

KORGENERAL VURAL AVAR’IN ÖLÜMÜ HUKUK CİNAYETİ

28 Şubat davası uydurma ve tuzak bir davadır.

Bu davadan yargılanan 84 yaşındaki demans hastası emekli Korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde yaşamını yitirmesi 2022 yılının son ayının en dramatik olayı olarak tarihe geçecektir.

Adli Tıp, ardından vicdanlarını yitirmiş kimi yandaş doktorlar, 84 yaşındaki hasta bir emekli asker için “cezaevinde yaşamını sürdürebilir” raporu verdiler. Açıkçası bir cinayet için ortam hazırlanmasına vesile oldular. Bu olay kamuoyunda etki yarattı. İş işten geçtikten sonra Adalet Bakanlığı bugünlerde konuyla ilgili önlem almaya yöneliyor.

Vural Avar

Yaş ortalaması 80’in üzerinde ve ciddi rahatsızlıkları olan TSK’nin değerli komutanları cezaevinde bir bakıma ölüme mahkûm ediliyorlar.

Adeta gaddarca her birinin cezaevinde ölmeleri bekleniyor.

Bu ne büyük kin…

Bu ne büyük insanlık dışı davranış…
Kuşkusuz siyasi tarihe geçecektir.

ANAYASAYA AYKIRI KARAR

2022’nin son ayında Danıştay evrensel hukuka aykırı bir karar verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir kararname yayımlayarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmişti (20 Mart 2021). Oysa Meclis tarafından (AS:  yasayla) kabul edilen uluslararası sözleşmeler ancak Meclis tarafından (AS: yasayla) feshedilebilir.

Çok sayıda kurum bu Cumhurbaşkanlığı kararnamesini yargıya taşıdı ve Danıştay’da dava açıldı. İlgili daire, 2’ye karşı 3 oyla kararın hukuka aykırı olmadığına karar verdi. Konu, Danıştay (AS: İdari) Dava Daireleri Kurulu’na geldi ve kurul “İstanbul Sözleşmesi”nden cumhurbaşkanı kararı ile çıkılmasını hukuka uygun buldu…

Danıştay tam 154 yıllık saygın bir hukuk kurumudur. İdarenin karar (AS: eylem) ve işlemlerinin yargı denetimini sağlar. Ancak Danıştay bu son kararıyla hukuk alanında ne yazık ki kara bir leke almıştır. Yasama organının yetkisini “gasp” etmiştir. Bu durum, “Cumhurbaşkanı, tüm uluslararası sözleşmeleri tek başına feshedebilir” gibi korkunç bir sonuca götürür, yani cumhurbaşkanı isterse Montrö Sözleşmesi’ni de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve Lozan Antlaşması’nı da feshedebilir!? Böyle bir tek adamlık olur mu? Danıştay kendi hukuk dünyasını ve kendi temiz tarihini “tahrip” etmiştir.

KADINA ŞİDDET VE CİNAYET

Türkiye, kadına yönelik cinayet ve şiddet konusunda ne yazık ki ön sıralarda. 2022 yılında 381 kadın yaşamını yitirdi. 2008-2022 yılları arasında 14 yılda 4 bin 86 kadın cinayeti işlendi.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, “yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi’nden bu yana kadına karşı cinayetlerin arttığını” açıkladı. Ayrıca kadına karşı şiddet uygulayan kişi, gerekli cezayı almadığı sürece kadın cinayetleri artıyor.

BOĞAZİÇİ: ETKİN DİRENİŞ

2 Ocak 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP milletvekili adayı Melih Bulu’yu Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atadı. Boğaziçi Üniversitesi direnişi o tarihten bugüne etkin bir biçimde sürüyor. Üniversite öğretim üyeleri her gün öğle arasında yağmur, fırtına demeden üniversite bahçesine çıkıyorlar, ellerinde “Özerk, Özgür, Demokratik Üniversite”, “Kabul Etmiyoruz” ve “Vazgeçmiyoruz” yazan dövizlerle sırtlarını rektörlüğe dönüyorlar.

Bu eylem tam iki yıldır sürüyor. Üniversitenin kapısına kelepçe takıldı. Direniş sırasınca yüzlerce öğrenci göz altına alındı. Önümüzdeki mart ayında direniş üçüncü yılına girmiş bulunacak. Akademisyenler demokratik ve “liyakate” dayalı yönetim istiyorlar.

BAŞÖRTÜSÜ KANUNU

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü konusunda yasa çıkaralım önerisi üzerine Erdoğan, bu olaydan siyasal rant sağlamak amacıyla konunun anayasa değişikliğine dönüşmesini istiyor. Konunun Erdoğan tarafından halkoylamasına götürüleceği ve seçimlerde halkın önüne böyle bir seçenek konulacağı belirtiliyor. Muhalefet partileri bu konuda kuşku taşıyorlar. AKP’nin hazırladığı tasarının temel insan hakları ilkelerine, laikliğe ve hukuka aykırı olduğu belirtiliyor.

NORMALE DÖNEN İLİŞKİLER

Türkiye’nin komşularıyla ilişkileri birer birer normale dönüyor. İlk önce İsrail’le ilişki normale döndü. Karşılıklı büyükelçi tayinleri yapıldı. Mısır’la ilişki normale döndü. Şimdi Suriye ile normale dönüş başladı. Aralık ayında (28.12.2022) Moskova’da, Türkiye Rusya ve Suriye savunma bakanlarının üçlü görüşme yapması önemli bir gelişmedir. Bunlar olumlu gelişmelerdir. Ancak mezhepsel ve dine dayalı dış politikanın yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Erdoğan kişisel dış politika tutkusu yüzünden Türkiye’yi ekonomik yönden zarara uğratmıştır.

İMAMOĞLU

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “ahmak” sözünü, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine söylediği kabul edilerek kendisine 2 yıl 7,5 ay hapis cezası verildi. Asıl amaç İmamoğlu’na yasak vererek onu siyaset alanının dışına çıkarmak istiyorlar.

Ekrem İmamoğlu

Bu karar kamuoyunda etkisini gösterdi. İki gün üst üste İBB önünde halkın katılımıyla protesto gösterileri yapıldı. Bu gösterilere 6’lı Masanın liderleri de katıldılar. İmamoğlu’na ısrarla zulmetmek, O’nu mağdur duruma düşürmek aslında muhalefete ve İmamoğlu’na yarıyor.

YAŞAM PAHALILIĞI

2022’nin vatandaş yönünden en duyarlı noktası ekonomi alanıdır. Yaşam pahalılığı ve yüksek enflasyon herkes tarafından kabul edilen önemli bir konudur. Ne ki, TÜİK yıllık enflasyonu %64 olarak ilan ederken İstanbul Ticaret Odası enflasyonun %94 olduğunu açıkladı. ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) verilerine göre yıllık enflasyonun %137.5 olduğu belirtiliyor.

Yıllık enflasyon son dört yıldır sürekli artış gösteriyor. ENAG’ın rakamlarının yaşam gerçeklerine uygun olduğu açıktır.

Area Araştırma’nın aralık ayında yaptığı “Türkiye’nin en önemli sorunu ne” sorusuna verilen yanıtlar şöyledir: Yüzde 67 hayat pahalılığı, onu yüzde 6.5’le göçmen sorunu ve yüzde 4.2 ile işsizlik izliyor.

DÜNYA EKONOMİSİ ve DIŞ TİCARET

2022 yılı dış ticaret, ithalat ve ihracat rakamları belli oldu. Türkiye’nin ihracatı 254 milyar dolara yükseldi. Kuşkusuz bu rakam önemlidir. Bir yıl önceye göre ihracat %12.9 artış göstermiştir. Ancak ithalat rakamlarına da bakmak gerekir. İthalat %34.3 artışla 364 milyar dolara çıkmıştır. Bu durumda 2022 yılında dış ticaret açığı 110.2 milyar dolara yükselmiş oluyor ve ihracatın ithalatı karşılama oranı %83’ten % 69.8’e geriliyor. Bu büyük dış ticaret açığının altyapısında AKP’nin yanlış ekonomi politikaları vardır.

  • AKP iktidarının “Türkiye’yi dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına sokacağız” iddiası çökmüştür. Türkiye ekonomisi önce 17. sıraya 2022’de ise 20. sıraya gerilemiş bulunuyor.

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI ve ETKİLERİ

24 Şubat 2022’de Rus birlikleri Ukrayna’ya askeri harekât başlattılar. Moskova, bu askeri harekatın siyasal hedefini Ukrayna’nın güney ve doğusundaki dört bölgeyi kendi topraklarına katmak olarak ilan etti. Bugüne dek BM’ye göre sivil can yitiği 6700’ün üstünde. Kiev, Rusya’nın en az 99 bin askerini yitirdiğini, Moskova ise en az 61 bin Ukraynalı askerin öldüğünü öne sürüyor. Savaşın yayılma olasılığı zaman zaman “Üçüncü Dünya Savaşı” endişelerini artırıyor.

Önceleri kısa sürede uzlaşma olacağı düşünülen savaş, 10 aydır sürüyor. Aralık ayında Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ABD’ye gitti ve Başkan Biden’la görüştü. Ayrıca ABD Yasama Meclisi’nde konuştu ve çok alkışlandı. Barış konusunda kesin bir görüş ortaya konulamıyor.

Türkiye, Ukrayna’nın işgaline karşı çıktı, ancak Batı’nın Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlarına katılmadı. Moskova ile iletişimini sürdürdü. Türkiye ayrıca, esir (tutsak) takası, sivillerin çatışma bölgelerinden tahliyesi (boşaltılması) ve tahıl koridorunun gerçekleşmesi yönünde ciddi katkılar sağladı.

Bu savaş nedeniyle ABD, AB ülkelerini, Rusya’ya karşı bir cephede birleştirdi.
ABD savaşın sürmesini istiyor.

BM İnsani Yardım Koordinasyon Dairesi’nin aralık ayı verilerine göre, Ukrayna’dan 7 milyon 832 bin 493 kişi Avrupa ülkelerine geçti. BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütüne göre, ülke içinde yerinden edilen kişilerin sayısı ise 11 milyona ulaştı.

Rusya’ya yönelik yaptırım kararları, tüm dünyada doğrudan veya dolaylı olarak etkisini gösterdi. Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler, ABD ve öbür Batılı ülkeler, Rusya’ya karşı finans, enerji, ulaşım, ihracatın kontrolü (dışsatımım denetimi) ve finansmanı ile vize politikası gibi çeşitli alanlarda yaptırımlar belirledi.

Dünyada önde gelen 1000’in üzerindeki uluslararası şirket, boykot amacıyla Rusya’yı terk etti ya da çalışmalarını kısıtladı.

ÇİN ve ABD

Rusya-Ukrayna savaşı, Batı’nın izlediği politika, Rusya’yı ekonomik ablukaya almak istemesi, Çin-Rusya yakınlaşmasını sağladı.

Ukrayna savaşı sürerken ABD-Çin arasında “Tayvan gerginliği” ortaya çıktı.

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, yılın son ayında ABD’ye giderken Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, Pekin’e gitti. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de açıklamalarında ülkesinin gelecek yıl Rusya ile bağlarını derinleştireceğinin işaretini verdi.

Bu aşamada Çin ve Rusya’nın “Ortaklıkta sınır yok” formülü ile ticaretin geliştiği görülüyor. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2022’nin ilk 11 ayında geçen yılın 12 aylık değerine kıyasla yaklaşık %32 artarak neredeyse 172 milyar dolara ulaştı.

  • Çin-Rusya, ABD’nin Asya politikasına karşı çıkıyorlar.

Ancak NATO’nun Madrid Zirvesi’nde Çin ilk kez “tehdit unsuru” olarak kabul edildi.

İÇKİ ve ARAP DÜNYASI

AKP iktidarı alkollü içeceklere orantılı düzeyin üzerinde ağır vergiler uyguluyor.

Buna karşın din devleti kurallarının uygulandığı Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) oluşturan, 7 yönetimden biri olan Dubai, turizmi canlandırmak hedefiyle alkol satışına uygulanan %30’luk vergiyi kaldırdı. Ayrıca alkol içmek isteyenlerin bulundurmak zorunda olduğu kişisel lisanstan da ücret almaktan vazgeçti. Diğer Körfez kentlerine göre daha liberal bir yaşam sürülen Dubai’nin turistler ve gurbetçiler için çekiciliğinin artırılması hedefleniyor.

İRAN ve KADIN HAKLARI

İran’da uygunsuz giyindiği gerekçesiyle 13 Eylül 2022’de gözaltına alındıktan birkaç gün sonra yaşamını yitiren Mahsa Amini’nin (22) ardından eylemler başladı. Amini’nin gözaltında ölmesi İran’daki kadınları ve ilerici güçleri etkiledi. Olay yalnızca İran’da değil, tüm dünyada kadın hakları yönünden etkili oldu.

EGE’DE GERGİNLİK

2022’de Türk-Yunan gerilimi üst düzeyde sürüyor. Atina, askeri statü dışında olması gereken Ege adalarını silahlandırmayı sürdürüyor. Yunanistan Başbakanı Miçotakis, mayıs ayında ABD Kongresi’ne hitap etti. Türkiye’ye F-16 satılmamasını istedi, bu istem gerginliği artırdı. Gerginlik tırmanmayı sürdürüyor. Gerginlik sürerken ABD, Yunanistan ve Ege adalarında üsler kurmayı0 sürdürüyor. ABD, Türkiye’yi dengeleme ve Ege Denizi’ni Rusya’ya karşı denetim altına alma politikasını izliyor.

2023 SEÇİMLERİ

Türkiye seçim eğik düzlemine girmiş bulunuyor.

Değişik anketler, “Erdoğan’a asla oy vermem” diyenleri %60-65 arasında göstermektedir.

2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanının 100. yıldönümüdür.

 

Bu tarihsel eşikte Türk halkı son derece önemli bir seçime gidiyor.

Türkiye, “sultanlık rejimi”nden kurtulacaktır.

Tüm göstergeler buna işaret etmektedir.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 04 Ocak 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

BENZEME

Afganistan’ı yöneten Taliban, kız çocuklarına eğitimin yasaklanmasının gerekçesini açıklamış: “TÜRKİYE GİBİ OLMAYACAĞIZ!..”

Endişe etmesinler iktidar onlara doğru yürüyor…

MÜJDE

RTE bir trilyon dolarlık gaz rezervi bulunduğunu müjdeledi.  %49’u (490 milyarı) Kanada şirketine satılmış durumda.

Yabancı şirkete daha çok müjde…

KESİK

Bahçeli, gaz müjdesine inanmayanların gazının kesilmesini önerdi.

Gazlı zeka…

İADE

Fransa, istediğimiz teröristleri iade etmemekte direniyor.

Verse de almayalım, orayı karıştırsınlar…

MAHREM

AKP’li Zehra Taşkesenlioğlu, 1.7 milyarlık yatı denize rahat girebilmek (mahremiyetten) için almış. (AS: 4,5 milyon Avro, yaklaşık 90milyon TL)

Her türbanlıya bir yat…

ÖLÇEK

DİB Başkanlık Müşaviri Zeki Sayar, kadınların yalnız başına 90 km’den uzağa gidemeyeceğini söyledi.

Diyanetin yobaz ölçeği…

EGO

EYT’yi ülke zararına gören ve iki yıl önce, “Seçimi kaybedecek olsam bile kabul etmem” diyen RTE, yaş sınırı olmaksızın EYT’yi kaldırdı.

Seçilme hırsı ülke yararını yendi… (AS: Maliyet yaklaşık 200 milyar TL)

YOLSUZLUK

Yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle Angola’nın eski devlet başkanı J.E. Santos’un kızının bir milyar dolarlık varlığına el kondu.

Bir gün mutlaka!..

DOKUNULMAZLIK

Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı, Hilafet çağrısıyla bilinen imam Halil Konakcı’nın, başında takkeyle Erzincan Valisi Mehmet Makas’ı makamında ziyaret etmesine yönelik yapılan suç duyurusuna 1 hafta içinde takipsizlik kararı verdi.

Devrim Yasalarına takılma,

Türbanlı bacıya, takkeli hacıya (imama) dokunma!..

KİNDAR

SADAT kurucularından Gürcan Onat, E. Korg. Vural Avar’ın cezaevinde ölümü üzerine yaptığı açıklamada, “Hepinizin o zindanda son nefeslerinizi verip, inanmadığınız ahiret yolculuğuna çıkışınızı ibretle izleyeceğiz ve lakin asıl ahirette, mahkemeyi kübra’da sizden, nasıl haklarımızı alacağımızı, işte asıl orada göreceksiniz.” gibi ifadelerle kin ve nefret kustu.

Dindar mı? İnsan mı?..

YARGI

Ekrem İmamoğlu davasından alınarak Samsun’a atanan Hâkim Hüseyin Zengin’e, “Sen ceza verirsen, biz, istinaf mahkemesini de çözdük” denildiği öne sürüldü.

Yargı bağım??/? dır…

KHK/THK

Danıştay İDDK, RTE’nin İstanbul Sözleşmesi‘nden çıkış kararını Anayasaya uygun buldu.

TBMM’yi kapa, Tayyip Hükmü Kararname ile yönet gitsin…

İKİLİ HUKUK SİSTEMİ

Naci BEŞTEPE
(E) Tümgeneral

Hiranur Vakfı adı ile kamufle edilmiş tarikatta yaşanan olay gündemimize oturdu. SP lideri Karamollaoğlu’na göre gündemde kalmaması gerekirmiş. Molla soyu olunca bakışının öyle olması doğal. Bana göre ise bu konu gündemden hiç düşmemeli. Çünkü kabul edilebilir, yenir-yutulur yanı yok.

Bizi insanlığımızdan, milliyetimizden, dinimizden utandırıyor. Herkes de çok iyi biliyor ki;

  • Bir kereden bir şey olmaz!
  • Ailenin iç işidir!
  • İnançlı insan yapmaz!
  • Dinimizde yeri vardır.
  • Peygamber efendimiz de Hz. Aişe ile dokuz yaşındayken birlikte olmuştu!…

Gibi ortaçağ dönemi anlayışı söylemlerle geçiştirilecek bir olgu değildir çocuğun cinsel / nitelikli cinsel istismarı.

İNSANLIK

İnsanlık var oluştan beri sürekli Evrim geçirmektedir. Evrim, yaşamın her alanında olmaktadır.
Beslenme, barınma, tıp, tarım, ticaret, eğitim-öğretim, spor vb.
Aklımıza ne gelirse, nasıl sınıflandırırsak sınıflandıralım, her alanda.
Dinsel inanç ve ibadette de.

İki bin yıl öncenin yaşam koşullarındaki düşünce ve davranış hala aynı kalabilir mi?

Hala o dönemdeki davranışları irdelemeden sürdürmek istemeyi yobazlık-gericilik-tutuculuk diye tanımlamak yanlış mıdır?

İnsan olarak öbür canlılardan farkımız aklımız ve gelişmemiz değil midir?

İnsanı öbür canlılardan ayırt etme konusunda değerli sanatçı, Vefalı ağabeyim Müjdat Gezen’in sosyal medyadaki şu sözlerine hak vermemek olası mı?

    • Siz hiç kuzu ile çiftleşmeye kalkan bir koç,
    • Buzağıya musallat olan bir boğa,
    • Civcivi kovalayan bir horoz,
    • Minik yavrulara tecavüz eden kedi veya köpek gördünüz mü?
    • Göremezsiniz!
    • Onun için sapıklara HAYVAN demeyin!

İnsanlığımızdan utandırıyor derken bir açıdan bunu ifade etmeye çalışmıştım.

DİN KURALLARI – TOPLUMSAL KURALLAR

Toplumların yönetimi konusunda din adamları ile devlet adamları (kilise-kral) yıllarca çatışmıştır. Sonuçta din ile devlet işlerinin ayrıldığı seküler düzen çağdaş uygarlığın seçimi olmuştur. Ortaçağ tutkunları bunu dinsizlik olarak algılamaya ve/veya öyle göstermeye devam ederler. Hangi yöntemin (kurallar bütününün) insanlığı refaha (gönence), huzura (erince) götürdüğünün tartışma götürmeyeceği açıktır.
Dünya haritasına bakıp ülkelerin durumunu görmek yeterlidir.

Türkiye Cumhuriyeti de bu konuda kararını vermiş, anayasa ve yasalarla toplumsal yaşamı düzenlemiştir.

Medeni Yasa yürürlüktedir.

Vakıf-Dernek diye adlandırılarak yasaların çevresinden dolanan tarikat ve cemaatler
Resmen yasaktır.

İktidar, yasaklanan yapıları her konuda desteklemekte, üye bağışları ile yürütülmesi gereken vakıflara devlet hazinesinden milyarlarca lira akıtmaktadır.

Tüzüğünde “6 Ok“u benimsemiş ana muhalefet partisi ise “dinsiz demesinler fobisi” ve “her kesimden oy alalım kolaycılığı”nın da etkisiyle laikliğe karşı yapılanlara sessiz kalmakta
hatta türban konusunda olduğu gibi kimi konularda onlardan farklı davranmamaktadır.

Sözde sosyalist/devrimci Vatan Partisi ve lideri D. Perinçek’in, erken yaşta evlilik ve İstanbul Sözleşmesi konusundaki tutumu ise yürekler acısıdır.

Adam gibi ses veren tek parti lideri Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu olmuşltur.

Hiranur Vakfı’nda gelişen çocuğun nitelikli cinsel istismarı olayında da toplumu yönlendirenler yanlış içindedir.

Siyasetçi, toplumbilimci, sosyal hizmetler yetkilisi, din görevlisi, medya mensubu, sade vatandaş her kesimde çoğunluğun dikkatinden kaçan temel yanlış; medeni hukuk ile şeriat hukukunun birlikte ele alınması, bazen (kimi kez) karşılaştırılması, bazen (kimi kez) karıştırılmasıdır.

Şu kesin yargı göz ardı edilmemelidir:

  • Türkiye Cumhuriyeti’nde toplumsal yaşam seküler yasalarla düzenlenmiştir.

Medeni yasalar din kurallarına göre düzenlenmemiştir, düzenlenemez.

Dinsel kurallar (şeriat) da toplumsal / kamusal) yaşamı düzenleyemez.
Kendi sınırları içinde hareket etmek zorundadır.

Karıştırmayalım. Karışmasına izin vermeyelim.
Lütfen İran’daki gelişmeleri gözden kaçırmayınız.

Altılı masanın Yeni Anayasa Önerisini yürekten Selamlıyorum 

Prof. Dr. Hakki Keskin
Siyaset Bilimci, Almanya Parlamentosu ve Avrupa Parlamenterler Meclisi eski Üyesi
1 Aralık 2022

Altılı masanın Yeni Anayasa Önerisini yürekten Selamlıyorum 

Altılı masa tarafından kamuoyuna sunulan ve üzerinde iyi çalışıldığı anlaşılan kapsamlı Yeni Anayasa Önerisinin, en önemli noktalarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Lütfen okuyunuz ve çevrenize yayınız! 

Türkiye 1961 Anayasasıyla, Dünya’nın en demokratik ve çağdaş anayasalarından birine sahip olmuştu. Bu anayasayı Türkiye`nin en saygın üniversite hukukçuları, gelişmiş demokratik ülke anayasalarını iyi inceleyerek hazırlamışlardı. Ancak bu anayasayı hazırlayan Temsilciler Meclisi’nde İl Genel Meclislerinin; Siyasal Partilerin, Baroların, Basının, Odaların, Tarım kuruluşlarının, Öğretmenlerin, Üniversitelerin, Yargı organlarının temsilcileri de bulunuyordu.

ABD tarafından “bizimkiler başardı” dedikleri 1980 faşist askeri darbesi ve cuntasıyla bu harika 1961 anayasası, hukuk devletinin temelini oluşturan yargı bağımsızlığı ve bir dizi özgürlüklerinden büyük ölçüde uzaklaştırıldı.

Bunun üstüne bir de Dünya`da gerçekten benzeri olmayan tümüyle tek kişinin karar verme yetkisinde olan bir ucube sistem getirildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkileri, Yargı ve tüm kamu kuruluşlarının denetimi, basın ve fikir özgürlüğü, çok büyük ölçüde, tüm kararları verme yetkisi olan bir tek kişiye, partili Cumhurbaşkanına verildi. O kadar ki, Meclis kararıyla imzalanan (uygun bulunan), kadın haklarını ve güvencesini koruma altına alan İstanbul Sözleşmesi’nden bile, bu yetkiyi kendinde gören Cumhurbaşkanı tek başına çıkma kararı alabildi.

Atalarımızın “Bir musibet bin nasihata bedeldir” sözü, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden bütünüyle uzaklaşmış olan bu tek kişi yönetimi ve uygulamalarıyla sonunda anlaşılır duruma geldi. Türkiye`nin yeniden gerçek anlamda güçlendirilmiş parlamento, gelişmiş demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, basın ve fikir özgürlüğünü temel ilkesi yapan yeni bir anayasaya gereksinim olduğu anlaşıldı ve benimsendi. 

Altılı masa uzlaşma kültürüne en güzel örnek oluyor 

Uzlaşma kültürüne güzel bir örnek olan Altılı masa oluşumunu başından beri çok gerekli ve olumlu bularak destekliyorum. Bir yılı aşkın bir çalışma sonunda kanımca iyi bir anayasa önerisi paketi, Genel başkanların ve medya kuruluşlarının bulunduğu bir toplantıda kamuoyuyla paylaşıldı.

Yeni Anayasa taslağı önerisini sırayla: CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Serhan Yücel, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Uğur Poyraz ve Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya, açıkladılar.

Anayasalar mutlaka toplumun en geniş kesiminin görüş, öneri ve desteği alınarak hazırlanmalıdır. CHP adına bu anayasa önerisini hazırlayan Av. Muharrem Erkek, önerimizi “Demokrasinin asli gereği olan çoğulculuk ve uzlaşma ilkeleri doğrultusunda, toplumun tüm kesimleri ile müzakere ettikten sonra seçimlerin hemen ardından TBMM’ye sunacağız.” açıklaması bu anlamda büyük önem taşıyor.

Almanya Anayasasının ilk maddesinde yer alan ve kanımca Dünya`da en temel örnek anayasal ilkelerden biri olan,insan onurunun dokunulmazlığı ve devlete insan onurunu koruma görevinin verilmesi”, hazırlanan yeni anayasal düzenin simgesini oluşturmaktadır.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le, Büyük Millet Meclisi’nin ve Yargının günümüzde yaşanan ağır siyasal vesayetten kurtarılacağına, Yargının kurucu ögesi olan savunmanın ve baroların ilk kez anayasal güvenceye kavuşturulacağına vurgu yapılanmaktadır. Aynı biçimde basının, sivil toplum örgütlerinin, düzenleyici ve denetleyici kurumların da vesayetten kurtarılacağı belirtilmektedir.

Demokratik hukuk devletinin temel ilkesi olan Güçler ayrılığının yeniden yaşama geçirileceğine, “yasamanın etkin ve katılımcı, yürütmenin kararlı (istikrarlı), saydam ve hesap verebilir, yargının ise bağımsız ve yansız olmasına, güçlü, özgürlükçü, demokratik ve adil bir sistemin” sağlanacağına özenle vurgu yapılmaktadır.

Hukuk devletinin temel ögelerinden olan adil yargılanma hakkını ve bu hakkın temel ögelerinden olan savunma hakkının güçlendireceğine, Türkiye Barolar Birliği’ne özerk bir konum (statü) sağlanarak, avukatlık mesleğine sahip olması gereken saygınlığın kazandırılacağına vurgu yapılıyor.

Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası andlaşmalar, Anayasaya uygunluk normlarına katılacaktır.

Son derece önemli bir başka konuda; seçilmiş yerel yöneticilerin yargı kararı olmadan, günümüzde uygulanan “Kayyum atamalarıyla” görevlerinden uzaklaştırılmalarına son vereceği belirtiliyor.

Vatandaşlarımızdan toplanan vergilerin nasıl harcandığının etkili denetlenebilmesi için Meclis’in bütçe hakkının, Meclis’in devredilemez bir yetkisi ve denetim aracı olarak düzleneceği ve Meclis bünyesinde başkanı ana muhalefet partisinden olan Kesin Hesap Komisyonu kurulacağı açıklanıyor. Meclis’in denetim yetkisini güçlendirilerek saydam ve hesap verebilir bir yönetim için hükümete hesap sorulabilmesini sağlayacağına vurgu yapılıyor.

Sosyal ve ekonomik haklar bölümüne yeni haklar eklenerek, herkesin sağlık hakkına sahip olduğunu ve hiç kimsenin temel sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılamayacağı belirtiliyor.

Çevreyi ve doğal yaşamı korumanın devletin görevi olduğu belirtiliyor. Devletin hayvanları korumak ve hayvanlara yönelik eziyet ve kötü işlem yapılmaması için gereken önlemleri alma görevi olduğuna vurgu yapılıyor.

Başbakan ve Bakanlar bireysel ve toplu olarak Meclise karşı sorumlu olacak, Bakanlar veya hükümet hakkında gensoru verilebilecek, Başbakan ve Bakanlara haklarındaki savlarla ilgili Meclis Soruşturması açılabilecek, Meclisin sevk kararı vermesi halinde ilgililer Yüce Divan‘da yargılanabilecektir deniyor.

Milletvekili Dokunulmazlıklarının kaldırılması ancak üye tam sayının salt çoğunluğuyla, düşmesi ise Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki kararıyla yapılabilecektir.

Cumhurbaşkanının bir dönem ve 7 yıl için halk tarafından seçilebilmesi, varsa partisi ile ilişiğinin kesilmesini öneriliyor. Cumhurbaşkanının yasaları veto etme yetkisine son veriliyor.

Yargıç ve savcılara coğrafi güvence sağlanarak mesleksel bağımsızlıklarının güçlendirilmesi amaçlanıyor.

Çok önemli bulduğum bir başka değişiklik önerisi de Yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarını artırılması, yerel yönetimlerde demokratik katılım, saydamlık ve hesap verebilirlik ilkelerinin egemen kılınması, merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki yönetsel denetiminin sınırlarının açıkça belirlenerek yerindelik denetimi anlamına gelen vesayet uygulamalarına son verilmesinin istenmesidir.

Bir başka çok önemli konu da, Yükseköğretimde özgür ve çoğulcu bir sistem oluşturarak üniversitelerin bilimsel özerkliklerinin yanında, yönetsel ve akçalı  özerkliklerinin de anayasal güvence altına alınması, YÖK`ün kaldırarak yerine yetkileri eşgüdüm görevi ile sınırlandırılmış, üyelerinin demokratik meşruluk temeline dayanılarak seçildiği üniversiteler arası bir kurul oluşturulacağı belirtiliyor. Bu konuda basta Boğaziçi Üniversitesinde olmak üzere, Erdoğan tarafından birçok üniversite yönetimine akademik yeteneği bulunmayan eski AKP milletvekillerinin atandığı yaygın bir uygulama durumuna geldi.

Tüm siyasal partilere eşit davranması gereken Radyo ve Televizyon yayınları ve Üst Kurulu (RTÜK), AKP`nin yayın organı ve karşıt basına karşı baskı aracı durumuna getirildi. Bu nedenle bu Kurulun çoğulculuk, özerklik ve yansızlık ilkelerine bağlı olarak çalışmasını sağlayacak bir düzenlemeye gidileceğine vurgu yapılıyor.

Yeni Anayasa önerisinde seçim barajının % 3`e indirilerek, seçmenin daha geniş kesiminin Mecliste temsil edilme istemi, son derece önemlidir.

Yurt dışında yaşayan altı milyonu aşan Türklerin, sorunlarıyla yakından ilgilenileceği, dil ve kültürlerini koruma ve anavatanla bağlarını geliştirme çalışmalarına vurgu yapılarak, yurt dışında yasayan Türklerin Mecliste 15 milletvekiliyle doğrudan temsil edilmesinin sağlanacağı açıklanıyor.

Olağanüstü Hal ilanının, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından verilmesi öngörülüyor.

Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı on beşten yirmi ikiye çıkarılarak; dört daire ve bir Genel Kurul halinde çalışması sağlanacağı açıklanıyor.

Yüksek Seçim Kurulu`nun, seçme, seçilme ve siyasal etkinlikte bulunma haklarına ilişkin verdiği kararların hukuka uygunluğunun sağlanması için, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruların yapılmasının sağlanacağı belirtilmektedir.

  • Anayasamızın 2. maddesinde yer alan ve değiştirilmesi yasaklanan insan haklarına saygılı, demokratik, lâik, sosyal hukuk devleti kavramları, Anayasa düzenimizin asıl belirleyicisi olacaktır. (…)” 
  • “Cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına adım atarken bu topraklara eşitliği, özgürlüğü, adaleti hep birlikte getireceğiz. (…)”
  • Anayasanın önemsizleştirilmeye, hukuk devleti ilkesinin unutturulmaya, devletin bir parti devleti haline dönüştürülmeye, kurum kültürü ve kurallar sisteminin yok sayılmaya çalışıldığı bu dönemi aziz milletimiz ile birlikte mücadele ederek aşacağımıza ve Cumhuriyetin 1. Yüzyılındaki kazanımlarımızı muhafaza ederek daha ileriye götürerek sorunlarımızı demokrasi kültürü içinde çözerek Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmaya kararlıyız.”

    deniyor Anayasa önerisinde.

Bizler inanıyoruz ki, önümüzdeki ilk seçimde, otoriter bir sistemden yana olanlar değil, demokrasiden yana olanlar kazanacak; altılı masanın ortak Cumhurbaşkanı adayı, Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacaktır.” inancının da altı çiziliyor.

Bakana yakışıyor mu?

‘Eğitim bakanının, başta öğrenciler olmak üzere tüm toplumun sağlıklı bilgiler edinebilmesi için, gerçekleri saptıracak söylem ve eylemlerden kaçınması gerekiyor.’

İktidar kaynaklı gerçek dışı söylemler son yıllarda giderek artıyor. AKP grubu başkanvekilinin Türkçe ve alfabe konusunda söyledikleri canlılığını sürdürürken, siyasetçilerin gerçeklerle bağdaşmayan açıklamaları/ söylemleri devam ediyor. Keyfi olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çıkınca kadına karşı olumsuz davranışlar artmışsa da, içişleri bakanı çıkıyor “Kadın cinayetleri azaldı” diyebiliyor! Ulaşım araçlarında, parklarda giysileri nedeniyle kadınlara saldıranlar artıyor. Kayyım rektöre karşı çıkanlar, laik düzeni ve LGBT haklarını savunanlar yaka-paça tutuklanıp yargılanıyor. “Kadın erkek eşitliği tamamen yalan. Namazını kıldırt hanımına, başını örttür. Sokaklar kasap dükkânı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor” diyen imamın sözleri ise yargıya göre  “düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı için” suç oluşturmuyor! Adalet bakanı ise “Hiç kimse ‘Birinin eteğine, içkisine karıştılar’ diyemez” diyebiliyor! Gençlik ve Spor bakanı da, “21 sene önce, … Tesis yoktu, imkan yoktu, sporcu yetiştirecek antrenör bulunmuyordu. Bırakın sahaları, kortları, pistleri, salonları, statları pek çok vilayetimizde bir futbol topu dahi çok değerliydi” diyor!

Gerçek dışı söylemlerin etkisi, söyleyenin bulunduğu makama göre farklı oluyor. Leblebi çekirdek gibi gerçek dışı söylemlere alışılsa da, örneğin benzer bir söylemin bir bakandan gelmesi çok daha şaşırtıcı ve tuhaf oluyor; hele bu bakan profesör unvanını taşıyorsa! Hele hele bu tür söylemde bulunan kişi, ‘milli’ sıfatını taşıyan eğitim bakanı ise!  

Eğitim bakan da, kendini tutamayıp “eğitimde ‘tüm antidemokratik uygulamaların son 20 yıl içinde ortadan kaldırıldığını’” söylüyor! Bu bakana “20 yıldır nerelerdeydin?” diye sormak gerekiyor. Bu bakanın Kasım 2010’da Bülent Ecevit Üniversitesi rektörlüğüne getirildikten sonra AKP ile içli dışlı olduğu, 2017’de ÖSYM başkanlığına, Temmuz 2018’de milli eğitim bakan yardımcılığına ve 6 Ağustos 2021’de de eğitim bakanlığına getirildiği akla gelince, bu sorunun anlamı kalmıyor.

Bakanın açıklamasından 20 yıl içinde ortadan kalkan antidemokratik uygulamaların, türban kullanımının serbest bırakılmasıyla, yükseköğretime geçişte bir süre uygulanmış olan ek katsayı uygulamasının sonlandırılmasıyla ve imam hatip ortaokullarının açılmasıyla ilişkili olduğu görülüyor.

Bakanın açıklamasına göre, inancı gereği türban kullanmak isteyene bu hakkın verilmiş olması demokratik bir uygulama oluyor. Bu açıklamadan bakanın, inancı gereği dört kadınla evlenmek/ kızına bir birim ve oğluna iki birim miras bırakmak/ 15 yaşında bir kızla evlenmek/ köle-cariye almak/ burka giymek/ … istenmesini de demokratik bulduğu anlamı çıkıyor. İlk fırsatta bu konularda da demokratikleşme olup olmayacağı şu aşamada bilinmiyor. Şimdilik AKP’nin anayasa değişikliği kapsamında, inancı gereği burka kullanmak isteyene bu hakkın verilmeyeceği biliniyor. İnanca dayalı isteklerin demokratikliği konusunda kafalar karışık olduğundan, AKP yukarıda değinilen konularda bir açılım getirecek olsa, ana muhalefetten de destek alacağı sanılıyor.

Bakan, katsayı uygulaması konusunda da, “öğrenciler meslek liselerinden uzaklaştırıldı” diyerek, gerçek durumu 180 derece çarpıtmış oluyor. Çünkü 1999 yılı öncesinde üniversiteye giriş sınavlarında, meslek yüksekokulları ile ilahiyat fakültelerini kazananların önemli bir bölümünü, sınavlarda çok daha başarılı olan genel lise mezunları oluşturuyordu. Katsayı uygulamasıyla, daha çok meslek lisesi mezunlarının meslek yüksekokullarını ve imam hatip lisesi mezunlarının da ilahiyat fakültelerini kazanması sağlanmıştı. Katsayı uygulamasıyla pek çok meslek lisesi mezunu eğitim fakültelerinin bilgisayar ve okulöncesi gibi bölümlerinde okuma olanağı bulmuştu.

Eğitim bakanının, imam hatip ortaokullarının açılmasını demokratikleşme olarak sunması da gerçeklerle bağdaşmıyor. Çünkü dünyanın hiçbir gelişmiş demokratik ülkesinde, din adamı yetiştiren ortaokul bulunmuyor. AKP’nin ilk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dediği gibi laik devletlerin inançlar karşısında yansız olması gerekiyor.

Çocukların küçücük yaşta dini öğretime gönderilmesinin çocuk haklarına
karşı olduğu gibi, çocuğun olası gelişimini kısıtladığı da biliniyor.

Herhangi bir inancın topluma dayatılmaması ve her inanç sahibine karşı eşit davranılması gerekiyor. Bu nedenle yerel mahkemelerle

  • AİHM, din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersi zorunlu olamaz diyor.

Yine de eğitim bakanı, çocukların ‘imam hatip’ hayranı olmadığı halde aile zoruyla imam hatip ortaokullarına gitmesini demokratikleşme olarak sunabiliyor.

Eğitim bakanı, dini konuların öğrenilmesi olayını da çarpıtıyor. Dinini öğrenmenin ancak imam hatibe gitmekle mümkün olacağını düşünüyor. İmam hatipte okumamış olanların dinlerini bilmediklerini sanıyor. İnsanların büyük çoğunluğunun, yüzlerce yıldır olduğu gibi bugün de dinlerini aile içinde ve günlük yaşamlarında öğrendiklerini yadsıyor.

AKP’nin eğitim uygulamalarında şu gerçekler göze çarpıyor:

  • Zorunlu eğitim denen dönemde öğrenciler, dini, mesleki ya da genel eğitim görmek; devlet, tarikat eğitimi ya da laik eğitim veren özel okullarda okumak durumunda kalıp farklı düzeylerde gelişim gösteriyor. Zorunlu eğitim içine alınan açıköğretimde de, öğrencilere, bile bile diğer okul öğrencilerine göre sınırlı düzeyde eğitim veriliyor.

  • Küçük yaşta çocukların türbana sokulmasıyla, kuran kursuna, hafızlık kursuna ya da tarikat okullarına/yurtlarına gönderilmesiyle gelecek yaşamları sınırlandırılıyor.

  • Bakanlık hiçbir çağdaş kurumla işbirliği yapmazken, (Danıştay karşı çıktığı halde)
    din toplumu yaratma hedefi olan gerici kuruluşlarla işbirliği yapıyor.

  • Anadili Osmanlıca olan bir Allah’ın kulu olmasa da, Osmanlıca seçmeli ders yapılıyor. 

  • 2017 müfredatı ile öğrencilerin gerçekleri öğrenmesi kısıtlanıyor.
    Öğrencilerin bağımsızlık ve laik Cumhuriyet anlayışını benimsemeleri yerine
    Osmanlı ve padişah hayranı olmalarına çalışılıyor.

  • Bakanlığa bağlı kurumlarda, sık sık Cumhuriyet karşıtı, laiklik karşıtı söylem ve eylemler oluyor. Bu tür eylemlerde bulunanlar cezalandırılacaklarına terfi ettiriliyor.

  • Bakanlığın kendisi, ‘nitelikli lise’ ayrımı yapıyor.

  • Liseye geçiş sisteminde (LGS), DKAB ve yabancı dilden soru sorularak, dinini yeterince bilmeyenlerle devletin niteliksiz dediği okullarda yabancı dil öğrenemeyenlerin eğitim hakkı engelleniyor.

  • Öğrenciler, LGS uygulaması ile istemeye istemeye, imam hatiplere,
    açık liseye ya da özel okula gitmek zorunda bırakılıyor.   

  • Yoksul ve dar gelirlilerin okuduğu okullarda veliden katkı payı, boya parası, cam parası, … isteyen bakanlık, ailesinin gelir düzeyi yeterli olduğu için özel okula gidebilen öğrenciye
    para desteği yapıyor.

  • Demokratik haklarını kullanıp bir şeyler isteyen öğrenciler, AKP’nin yaptıklarına karşı çıkıyorsa, cop, gaz ve plastik mermi yiyor, yaka-paça gözaltına alınıyor; yargılanıyor, tutuklanıyor ve gelecekleri karartılıyor. Tutuklanan öğrencilerin sayısı bile bilinmiyor.

  • Binlerce askeri lise öğrencisi, sırf emirlere uydukları için tutuklanmış bulunuyor ve pek çoğunun tutukluluğu 6 yıldır devam ediyor.

  • On binlerce öğretmen ‘Fetöcü’ damgasıyla, yargılanmadan meslekten atılmış bulunuyor ve çoğu görevine dönmeyi bekliyor.

  • Binlerce akademisyen ‘Fetöcü’ damgasıyla ve de yüzlerce akademisyen de ‘Barış Bildirisi’ni imzaladıkları için yargılanmadan meslekten çıkarılıyor. Anayasa Mahkemesi,
    Barış Bildirisini imzalamanın suç olmadığına karar verdiği halde
    ,
    imzacı akademisyenlerin görevlerine dönmesine izin verilmiyor.

  • Öğretmenleri sınıflandıracak ‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’, öğretmen örgütlerinin tepkilerine aldırmadan çıkarılıyor.  Öğretmen örgütlerinin tepkileri devam ederken ve öğretmenler itilip kakılırken, bakanlık duymazdan ve görmezden geliyor.

  • Öğrenciler zorla ya da “teknoloji etkinliğine gidiyoruz” denilerek AKP’nin etkinliğine götürülüyor.

Bakan, bazılarında, öğretmenlik meslek kanunu gibi, kendisinin de sorumlu olduğu bu uygulamaları bile bile “eğitimde ‘tüm antidemokratik uygulamaların son 20 yıl içinde ortadan kaldırıldığını’” söyleyebiliyor!

Gerçekleri saptırmak yerine tüm bakanların ve özellikle de eğitim bakanının, başta öğrenciler olmak üzere tüm toplumun sağlıklı bilgiler edinebilmesi için, gerçekleri saptıracak söylem ve eylemlerden kaçınması gerekiyor.

Ayrıştırma yoluyla toplum mühendisliği

author
GÜNCEL03.11.2022, BİRGÜN

Türkiye tarihi, düşünsel, toplumsal ve hukuksal mücadeleler tarihidir. Bu bakımdan, 2002 öncesi ve sonrası ayrımı yapılabilir. Zira 2002-2022 dönemi, önceki dönemin tersine, daha çok, düşünsel, toplumsal ve hukuksal kazanımları yadsıma tarihidir.

Neden ve nasıl?

Yirmi yıldır siyasal iktidarı elinde tutan AKP yöneticileri, 2002 yılını hemen her konuda milat yaparak öncesi ve sonrası ayrımını yapar. Neredeyse “Devleti biz kurduk” diyecekler Cumhuriyet kazanımlarını silmek için.

Yalnızca Cumhuriyet mi? Rahatsızlıkları ve kavgaları, aslında son iki yüzyıl ile. Neden? Çünkü bu, Osmanlı Devleti’nin hukukla tanışma ve modernleşme dönemidir. Bakmayın Abdülhamit sahiplenmesine. Asıl kavga Cumhuriyet ile olmakla birlikte, III. Selim ve II. Mahmut çizgisinde başlatılan ve yürütülen reform hareketleri, 2. Meşrutiyet döneminde de sürdü.

KAZANIM HALKALARI

Etnik, inanç, cinsiyet, sınıfsal, ekolojik ve siyasal eksenli kazanımlar, ‘düşünsel/toplumsal ve hukuksal’ üçlüsünde somutlaştı.

Kürtler (etnik), çok yönlü acılar sarmalında 90’lı yıllarda verdikleri fikri ve siyasal mücadeleler sonucu, 2001 Anayasa değişikliğine yansıyan kazanımlar elde etti.

Aleviler (inanç), on yıllardır yaşadıkları acılar, örgütlenme ve hukuki mücadele azimlerini hızlandırdı; özellikle son 20 yıldır ulusal ve uluslararası ölçekte geriye dönüşü olanaksız yargısal kazanımlar elde etti.

Kadınlar (cinsiyet), uzun soluklu ve çok yönlü mücadele vererek, haklarını, anayasal ölçekte (2004 Değişikliği, md.10) ve uluslararası ölçekte (İst. Sözleşmesi) tescilledi.

Emekçiler (sınıfsal), işçiler ve kamu görevlileri, kitlesel eylemleri yoluyla birçok toplu hak kazanımının öncüsü oldu.

Yurttaşlar (çevre), yaşam alanlarını korumak için ülke geneline yayılan direnme halkaları oluşturdu. Çevre koruma bilinci, etnik, inanç ve cinsiyet temelli, sınıfsal ve hatta siyasal aidiyetleri aşarak yaygınlaştı ve süreklileşti.

Siyasal aktörler ve sivil toplum örgütleri, demokratik siyaset alanını genişletti, demokratik toplum dokusunu pekiştirdi.

YADSIMA DÖNEMİ

Etnik temelli kazanımlae yadsıma siyasetinde “Seni başkan seçtirmeyrı değersizleştirme veceğiz” sözü (2014) milat oldu. Seçilmişleri görevden alma ve hapse atma uygulamaları günümüzde de sürüyor. Partileri HDP de, siyasal baskılar sonucu ‘sanık’ sandalyesinde oturtuldu.

İnanç temelli mücadele sonucu yargı yoluyla kazanımları yadsınan Aleviler, adları bile anılmadan ‘torba yasa’ya bocalandı; kendilerine ibadet yeri bile çok görülerek, yasa yoluyla aşağılanma sürecine sokuldu.

Cinsiyet temelli kazanımlar, bir kişi iradesiyle yok sayılarak İstanbul Sözleşmesi çöpe atıldı. Şimdi, fırsatçı Anayasa değişikliği ile, “Müslüman toplumu birilerine yedirmeyeceğiz” söylemi eşliğinde “birey olma hakkı” yenmeye çalışılıyor.

Sınıfsal kazanımlar, işçilerin toplu katliamı, düzenleme-denetim-yaptırım zincirindeki kopukluklar görmezden gelinerek, takdiri ilahiye bağlanılarak yadsınmaya çalışılıyor. Kamu görevlileri OHAL KHK yoluyla imha edilirken; kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları, yasa yoluyla ya da ‘siyasal emirler’ yağdırılarak parçalanmak istiyor. Avukatlar, tabipler, mimarlar, mühendisler ve kazanımların yağmalanmasına fren oluşturabilecek meslek örgütleri dağıtılmak isteniyor.

Çevre yağması, tarihsel-kültürel-doğal değerler zincirinde ‘ülke imhası’ eşiğine vardı.

Siyasal ve toplumsal, demokratik siyaset alanını daraltma ve demokratik toplumu sindirme faaliyetleri, seçim ve sansür yasaları yoluyla ivme kazanmış bulunuyor.

Uluslararası kazanımlara toptan savaş ise hız kesmiyor.

ÖZGÜR BİREY VE HAKLAR TOPLUMU

Kısacası AKP, yurttaşlara, insanlara ve eşit birey anlayışına savaş açmış bulunuyor; haliyle dünyevi hukuka da.

Cumhuriyet kazanımları, sürekli ve bütüncü yaklaşımla yadsınarak, ümmetçi ve biat kültürüne dayalı “toplum mühendisliği” kalıcı kılma iradesi sürüyor.

CHP öncülüğündeki Millet Masası bileşenleri, “ümmetçi ve güdümlü cemaat” yerine “özgür birey ve haklar toplumu” için tarihsel sorumluluk ile karşı karşıya; “At ile Üsküdar geçilmez” diyebilmek için.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : 20 Temmuz 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

KOY

Mehmet Cengiz daha önce sit alanı olan Bodrum Cennet Koyu’na villalar konduracakmış.

Milletin anasını gözüne kestiren adam Koy’a villa koymaz mı?…

AĞA

Ordu Valisi Tuncay Sonel, bir milyon TL ile güreş ağası oldu.

Padişahlık, reislik, ağalık zamanı. Zaman “Nereden buldun?”a kapalı…

İTİBAR

Abdurrahman Dilipak, “Birçok FETÖ’cünün aramızda hâlâ itibarlı konumda olduklarını görüyoruz. Bunu da anlamak mümkün değil.”

İtibardan ödün vermezler…

HANIM

Kılıçdaroğlu’nun, RTE’nin özel çevirmenine “Hanım kız” demesini iktidar vekili “rezillik” olarak niteledi.

Bu nitelemede bir çürüklük var… (AS: “Sürtük” mü demeliydi!!??)

GİDİŞ

Cumhurbaşkanlığı (tek adam) sistemine geçişten bu yana dört yıl içinde 4500 esnaf kepengini, 248 bin şirket işletmesini kapattı.

Verdiler kardeşlerine / bu fakire yetkiyi, gördüler…

ÜÇÜNCÜ

İngiltere’de Dışişleri Bakanı Liz Truss, başbakan olması halinde yasa dışı göçmenleri Ruanda’nın yanı sıra Türkiye’ye de göndermeyi planladığını açıkladı.

20 yılda, Ruanda’nın yanına…

KASET

İsmailağa Cemaati, şeyhliğe oynayan Cüppeli Ahmet’i, kasetini yayımlamakla tehdit etti.

Cemaat demek işte bu demek… (AS: bereket sinmedi, hodri meydan.. dedi..)

BOYAMA

Yozgat’ta Cumhurbaşkanı Yardımcısı F. Oktay açılışa gelecek diye millet bahçesinin sararan çimlerini boyadılar.

Tepeden tırnağa yalama, yağlama, boyama, kandırma…

ASBEST

Daha önceleri AB ve ABD’nin çöplerini ülkemize yığan Çevre ve Şehircilik (AS: ve İklim Değişikliği)  Bakanlığı, Brezilya’nın 600 tonluk (AS: 9 bin ton!) asbestli gemisinin İzmir’de sökümüne de izin verdi.

Pislikler…

BAŞARI

Ekranların neşesi Bakan Nebati, 2001 ‘de bir milyon olan sosyal yardım alan hane sayısının 4.3 milyona çıkışını başarı olarak sundu.

Devletten, milletten habersiz olunca…

YÜZSÜZ

AKP’li M. Emin Akbaşoğlu, “FETÖ’nün siyasi ayağı Kılıçdaroğlu’dur, CHP’dir, CHP yönetimidir.”

Bu kadar yüzsüzlük ancak bu yüzsüzlerde olur…

HUKUKSUZ

Danıştay, İstanbul Sözleşmesi‘nin RTE tarafından iptaline karşı açılan davada 2’ye karşı 3 oyla ret kararı verdi.

Meclisi yok sayma hukuksuzluğu…

ZAFER TEPE

Kıbrıs Barış Harekatı’nın (AS:48.) yıldönümü kutlu olsun!

Vatan toprağı ve Türk milleti için şehit olanları ve başta kahraman devre arkadaşım Muzaffer Tekin olmak üzere canlarını ortaya koyan tüm gazilerimizi rahmetle ve hürmetle anıyorum.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – O4 Mayıs 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

AYET

Bülent Arınç Gezi davasındaki adaletsizliği ayetlerle eleştirdi.

Yolun sonunu görüp cesarete geldi.

Sıkışınca kıvırtır…

SATIŞ

AKP Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Akay’ın oğlu Hasan Akay’ın babasına ait TBMM araç kartını ‘‘borç karşılığında’’ bir başkasına verdiği ortaya çıktı.

AKP’liyse satar…

İMAM

RTE, ”Eğitimde altyapı eksikliğini giderdik, hem de 28 Şubat zihniyetinin yaptığı tahribatın izlerini ortadan kaldırdık”

Nasıl yaptılar; her okul İmam Hatip, her makamda imam

YALAN

RTE, ”Dolmabahçe Cami’sini hatırlayın. Bira kutularıyla oturan o müptezeller… “

Hatırlıyorum, bira içildiğini yalanlayan cami müezzini sürüldü…

BİRLİKTELİK

RTE, ”Hukuktan bir an olsun ayrılmadık.”

Hukuktan mı, emir eri hukukçulardan mı?..

ALGI

AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, Erzincan İliç’te bulunan altın madenindeki siyanür ve sülfürik asitin doğaya salınmasına karşı verilen mücadeleyi “algı operasyonu” sözleriyle hedef aldı.

Yıldırım “Birtakım küçük menfaatlerine halel gelenler ne yazık ki olumsuz propagandaları körüklüyorlar.” dedi.

Büyük çıkarlarla uğraşanlar gerçekle algıyı karıştırırlar…

SAVCI

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali istemiyle açılan davanın duruşması Danıştay’da yapıldı. Danıştay savcısı, çekilme kararının hukuka aykırı olduğunu açıkladı.

Herkesi biat ettiremezler…

TAHMİN

Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, 2022 yıl sonu enflasyon tahminini %23,2’den 42,8’e yükselttiklerini açıkladı.

Yaklaşık iki katı. Tahmin işte. Hesaba kitaba dayanması gerekmiyor!..

UMRE

Suudi Arabistan’da resmi ziyarette bulunan RTE ve beraberindeki Bakanlar Umre ziyaretinde bulundular.

Devletin / milletin parasıyla…

DURUM

Ekonomik durumunun iyi olduğunu söyleyen Bilal Erdoğan, ekonomik krizin Türkiye için bir fırsat olduğunu savundu.

Kime fırsat? (Hangi paralar babacım?)

HIRSIZLAR

Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, Recep Tayyip Erdoğan’ın yurt içi gezilerinde çocuklara dağıttığı oyuncakların çalınarak, düşük fiyattan oyuncakçılara satıldığı ortaya çıktı.

Hırsızlar Beştepe’deki sarayda !..

KARAR

Cumhurbaşkanı RTE, bir İBB çalışanının teröristlerle fotoğrafı konusunda, “Bu fotoğraf bir delildir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bunun hesabını vermesi lazım.” dedi.

Avukat, savcı, yargıç …

SÜRÜNÜYOR

RTE davet üzerine gittiğini açıklamıştı. Suudi Arabistan’ın resmi medya kuruluşu Al-İkhbariya ise ziyaretin Erdoğan’ın isteği üzerine gerçekleştiğini aktardı.

Seviye yerlerde…

BİRAZCIK

RTE işçilere seslendiği konuşmasında “Hayat pahalılığı sebebiyle alım gücümüz bir parça düşmüş olabilir “

Yok canıııım, kim demiş onu. Avrupalılardan iyiyiz!..

YANINDA

RTE,”Her zaman olduğu gibi bundan sonra da işçilerin yanındayız”

  1. Soma’da olduğu gibi mi?
  2. Tekmeci Yerkel de destekte mi?
  3. Taksim’de polis dayağı ile gözaltına alınan 188 işçi ile

2021 yılında iş kazalarında ölen 2170 işçi de kapsamda mı?…

SORUŞTUR-MA

Ankara BŞB Bşk. Yavaş diyor ki; ”Aleyhimize olan şikayetler için koştura koştura müfettiş gönderen İçişleri Bakanlığı belgeli (80 yolsuzluk dosyası) şikayetlerimize işlem yapmıyor.”

Yolsuz bizdense soruştur-ma…

APTAL

Türkiye’nin Rus turistleri kabul etmesini “olacak şey değil” diye eleştiren Zelensky için Şamil Tayyar, ”aptal komedyen” dedi.

Yani…

DANGALAK

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan “2023 seçimi, Çanakkale köprüsünü yapanlarla köprüyü polemik konusu yapan dangalaklar arasında olacak.”

Dangalak sizce kim?…
****

ÖZLÜ SÖZLER

Tanrıya inanan adam olmak kolay, asıl zorluk, Tanrının inanacağı insan olmakta.
Albert Einstein

SORUYORUM                                :

  • 128 milyar Dolar nerede?
  • 20 Aralık 2021 gecesi döviz bozdurarak vatandaşın sırtından vurgun yapanlar ve bunlara bilgi sızdıranlar kimdir?
  • Bakan Ruhsar Pekcan ve öbür bakanların/yakınlarının devlete mal satmasının (hem de bozuk malı ve fahiş fiyatla) soruşturulması neden engellendi?
  • Sedat Peker’in suçlamaları kamuoyunda karşılık bulmasına karşın niçin araştırılmıyor? Uyuşturucu kaçakçılığının üzerine neden gidilmiyor?
  • Orman yangınlarının nedenleri ve ihmali olanların soruşturulması TBMM’nde neden engellendi?
  • Yurt dışına para aktararak vergi kaçıranlardan hesap sorulmayacak mı? Yasal engel çıkarılmayacak mı?..
  • CHP’li belediyelerin halka hizmet götürmesi neden engelleniyor?..