Etiket arşivi: IŞİD sorunu

AKP’nin IŞİD Politikası Korkutuyor


AKP’nin IŞİD Politikası Korkutuyor!


Dostlar
,

IŞİD sorunu olarak ayna görüntüsü veren Ortadoğu sorunlar yumağı,
tüm ağırlığıyla sürüyor..

Onca düvel-i muazzama bu sözde devlet taslağını (müsvettesini) havadan en yüksek teknoloji ile günlerdir dövüyor ancak birkaç on bin kişilik (yaklaşık elli bin mücahit..)
kara gücü, 400 bin nüfuslu Kobani’yi düşürmek üzere.. Üstelik 50+ ülkeli tarihin
en büyük “Koalisyon gücü”, karada da epey girişim içinde..

Sonuç alınamıyor görünüyor.. Akıl alır gibi değil..

AKP ve Batı, birlikte yarattıkları canavarı bakalım nasıl dizginleyecekler??

ISID-ISIS_VAHSETİ

Dileriz, ülkemizde ciddi can yitiklerine yol açacak IŞİD sabotajları olmasın!
AKP hükümeti öncelikle yurttaşların can güvenliğini sağlamak zorundadır.
Muhalefet, iktidarı bu bağlamda ciddi – hızlı – somut önlemler almaya zorlamalıdır.
Gerekirse ivedi bir TBMM gizli görüşmesi isteyerek, yaptırarak; halkı rahatlatarak..

Dışarıda ise “Haydut devlet” (Rogue state) etiketine ramak kalmış gibi gözüküyor..
Bu kozu oynayacak Batı için eyleme sığlıkla salt “şantaj” denebilir mi;
epey bir gerçeklik payı yok mu??

Sayın Ergin Yıldızoğlu Londra’da Ekonomi hocasıdır. Gözlem ve irdelemeleri
çok yerindedir. Dize (satır) aralarına da dikkat ederek okuyalım..

AKP, ilkokula türban vb. gündem oyunlarını bir yana koyup; vargücüyle

– ekonomideki,
– Güneydoğu’daki ve
– dış politikadaki 3’lü yangını

denetlemeye çaba göstermelidir. Öngörülemeyen gelişmeler AKP’yi katar önüne,
silip süpürür; ne olduğunu anlayamazsınız bile..

Sevgi ve saygı ile.
29 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================================

portresi

Ergin YILDIZOĞLU
 

Cumhuriyet, 29.9.14

 

AKP yönetiminin IŞİD ilişkileri doğası gereği başımıza büyük belalar açmak üzere…

AKP ve IŞİD, Osmanlı-Arap dünyasının 500 yıl önce Batı’nın gerisinde kalmaya başlamasında etkin olan bir “geçmişe bakış” eğilimini, “ecdadımız” söylemini paylaşıyorlar. AKP, IŞİD’le ilgili en önemli sorunun ayırdında değilmiş gibi davranıyor. AKP, IŞİD’e karşı savaşan koalisyona katılıyor ama

  • Türkiye içinde IŞİD’in kadroları, yaygın bir sempatizan kitlesi ve
    ilişkiler ağıyla varlığını koruyor.

AKP kadroları ve entelektüellerinin “realiteyle” ciddi sorunları var.
Sık sık kendi fantastik dünyalarına kaçmayı tercih edebiliyorlar.

‘Cahilliğin keşfi’

Yaklaşık 500 yıl öncesine kadar Yahudilik, Hıristiyanlık Müslümanlık, Budizm gibi dinler, bilinmesi gereken en önemli şeylerin bilgisinin, ya kutsal kitap ya da geçmişin bilgeleri tarafından bize verilmiş olduğunu düşünüyorlardı. 15. yüzyılda Avrupa’da yaşayanlar, kutsal kitabın sınırlarını aşan şeyler olduğunu, bunları bilmediklerini,
bu sorunun üzerinde düşünmeye başlayınca da ne kadar cahil olduklarını keşfettiler. Bu “cahilliğin keşfi”, “bilimsel devrimi” başlattı; gelişme, ilerleme ve “gelecek”
fikirlerini üretti (Yuval Noah Harari, Sapiens: A Brief History of Humankind, 2014).
Bu noktadan başlayarak bilim-kapitalizm-imparatorluk (siyasal güç) üçlüsü arasında birbirini besleyen bir döngü oluştu.

Bu döngü yalnızca teknolojik gelişmeleri değil, yeni kıtaların keşfini, emperyalizmi -kapitalizmin gelişmesini- hızlandırdı, ilk kapitalist küreselleşmeyi başlattı.
Harari’ye göre, bu süreç başlarken dünyada, Amerika’yı, Avustralya’yı keşfedebilecek, mali ve teknolojik kaynaklara, donanmaya ve denizcilik bilgisine sahip, Osmanlı, Çin gibi başka imparatorluklar da vardı. Ancak bu iki imparatorluk bilinmesi gereken her şeyi bildiğini düşünen, kendi dışlarındaki dünyayla, komşularını ilhak etmeye çalışarak genişlemek dışında ilgilenmeyen egemen sınıflarca yönetiliyorlardı. Bu yüzden İspanya, Portekiz, Hollanda, İngiltere yeni ticaret yolları kıtalar bulmaya; buralardaki zenginlikleri, bu keşiflerde elde ettikleri bilgiyi ülkelerine götürmeye başlarken, Osmanlı ve Çin bu gelişmelerle, başka yerlerde olanlarla ilgilenmiyordu. Sonrasını hepimiz biliyoruz. Avrupa, kapitalizm, bilimsel devrim, emperyalizm ile hızla ilerledi, geldi bu imparatorlukları hedef aldı, “Doğu” kavramını yarattı.

AKP siyasetçileri, siyasal İslamın entelektüellerinin de yüzü bilimsel bilgiye, moderniteye değil, geçmişe dönük. Başbakan Batı’ya “alternatif uygarlık” düşlerken ecdadından, Osmanlı restorasyonunda söz ediyor; IŞİD’in de aklı ecdadında;
Halifeliği restore etmeye çalışıyor. Al-Arabi Al Jadeed gazetesinden Navar Kadimi’nin işaret ettiği gibi, “tüm türbeleri tapınakları şirk kabul ederek yıkan IŞİD, Süleyman Şah Türbesi’ne dokunmuyor”. Bu bakış ve mantalite modern dünyanın,
hızla biriken ve derinleşen sorunlarını ne anlayabiliyor ne de bu sorunlara bir yanıt üretebiliyor; aksine geleceğe bakmaya göre kurgulanmış modern sosyal yaşamı, eğitim sistemini, bireysel özgürlükleri, yaşamı yok etmeye çalışıyor.

IŞİD neden böyle?

AKP yönetimi ve siyasal İslamın entelektüelleri, “aniden” ortaya çıkan IŞİD olgusunu anlamaya çalışıyor; ama açıklayıcı etkenlerden birinin önemini bence bilerek azımsıyor, üzerini örtmeye çalışıyorlar.

Bunlar, Irak savaşının, Suriye’de iç savaşın yarattığı iktidar boşluğunu, büyük güçlerin bu boşluğun oluşmasındaki rollerini, boşluğun etrafındaki güçleri manipüle (AS: manuple) etme kapasitelerini, Şii-Sünni çatışmasını, Sünni nüfusun öfkesini, Avrupa ülkelerindeki göçmen gençliğin umutsuzluğunu, IŞİD’i ortaya çıkaran “muhtevanın
en önemli bileşenleri olarak tanımlayabiliyorlar. Ancak “bu muhtevanın sunduğu biçim neden IŞİD oldu”? Bir katalizör rolü oynayan, “İslam dinini”, bunların “İslamla alakası yok”, diyerek düşünme sürecinin dışında bırakmaya çalışıyorlar.

O zaman da şu soru yanıtsız kalıyor :

IŞİD’in İslamla ilgisi yok derken hangi İslamı, ne anlamda kastediyoruz?
Tek bir İslam yok ki. Şii-Sünni ayrımının dışında başka mezhepler de var;
bunların hepsi İslam.

İkincisi, IŞİD söylemini ve eylemini kutsal kitaba dayandırmaya büyük özen gösteriyor. En aşırısını “kafa kesme” eylemini örnek vermekle yetineceğim. Kutsal kitabın 47.4 suresine bakınca, (Mawdudi’ninTafhim al Kuran’ın kısaltılmış versiyonunda sf. 1038; Mohammed Marmaduke Piksthall’ın “Glorious Quran” tefsirinde sf. 361) inanmayanların boyunlarının vurulmasından, ailelerinin fidye alana kadar tutsak edilmelerinden söz edildiği görülüyor.

Kısacası IŞİD’in söyleminin, pratiğinin İslamın içinde bir yeri var.
O’nu bu yerden söküp atmak da, eğer samimiyseler “İslamla alakası yok” diyen Müslümanlara düşüyor.

Realite sorunu…

AKP yönetimi, siyasal İslamın entelijansiyası, realiteye çarpınca kendi iç dünyalarına çekilmeyi seçiyorlar. Bu durumun belki de bir istisnası, hızlı “U” dönüşlerle realiteyle ilişki kurmaya çalışan Tayyip Erdoğan. Libya savaşı başlarken aldığı “sert” tutumu hemen kolaylıkla değiştirebilmişti. Son olarak da IŞİD karşıtı koalisyona katılması gerektiğini bir ABD gezisinde, iki günde kavrayarak söylemini düzeltti.
Geri kalanlar ise bir âlem. Erdoğan’ın BM’de boş salona konuştuğunu görünce, üzerinde düşünmek yerine fotomontajla salonu dolduruyorlar. Erdoğan gereken askeri yardımı vermekten söz ederken, ABD ve Avrupa dış politika çevrelerinde

  • Türkiye IŞİD’i yarattı gibisinden bir algı varken,

üst düzey yetkililer, ülkenin içinde olduğu askeri ittifakları, ekonomik kırılganlığı unutup “Amerika bize ev ödevi veremez” diyor. Bir AKP yazarı, Türkiye’nin Arap dünyasında tek bir destekçisi kalmamışken, kafayı takmış bir ruh hastası gibi tekrarlamaya
devam ediyor:

IŞİD’in ilacı Türkiye’de AKP, Arap dünyasında Müslüman Kardeşler.”

Başbakan “çözüm süreci” ile “genişleme” kavramlarını aynı anda kullanırken,
bir başkası Türkiye’nin Suriye’de sınır bölgesini ilhak edebileceğini hayal ediyor. Başbakan, ana muhalefet partisini “ademe mahkûm etmekten” söz ediyor;
Kim… Türkiye’de kamu düzeni ile ilgili olarak bir kuşku uyandırmaya kalkarsa
Devletin güçlü
eli onun üzerinde olacak..” diyerek “Kamu düzenini bozmak” suçuna
bir de “Kamu düzeni üzerinde kuşku uyandırma” suçunu ekliyor.


Bu “realite sorunu”, ülkeyi bölgede ve dünyada tümden yalnızlaştırmışken,
ekonomiyi ayakta tutan dış kaynak girişine ilişkin riskler, bu yalnızlaşmaya paralel
hızla artarken, ufukta bir savaş olasılığı belirirken, bu savaşın hedefi IŞİD’in
ülke içindeki yapıları etkinliklerini artırırken, AKP yönetiminin yapabileceklerinden korkmamak olanaklı mı?  

MEHMET BEDRİ GÜLTEKİN : Kürtçe okul girişimi nedir; kime hizmet ediyor?


Kürtçe okul girişimi nedir; kime hizmet ediyor?

Dostlar
,Güneydoğu’da – Doğu’da Kürtçe ile eğitim istemleri ülke gündemine sistemli
bir biçimde taşındı. Öyle ki, BDP (Barış ve Demokrasi Partisi!?) – HDP’nin
(Halkların Demokratik Partisi!?) ne yazık ki silahlı kanadı (Yasal bir partinin silahlı kanadı olur mu?!) PKK, mühürlenen yasa dışı sözde Kürtçe eğitim verecek okullara karşılık, apaçık şiddet – kalkışma suçu işleyerek çok sayıda Devlet okulunu yaktı
ve tahrip etti!. Öğrenebildiğimiz kadar, güpegündüz meydan okurcasına işlenen
bu suç eylemlerinin hiçbir sanığı da yakalanarak yargı önüne çııkarılmış değil..
Bunca “hoşgörü” niyedir, hakkınız var mıdır… giderek suçu ve suçluyu koruyarak
suç oluşturmaz mı? Engelleyici yasal adımları atmazsanız Devlet olarak otoriteniz de kalmaz, caydırıcı da olamazsınız hatta suç işlemeye teşvik de etmiş olursunuz.
Siyasal iktidar da, yasa dışı buyrukları uygulayan kamu görevlileri de sorumluluktan kurtulamaz..

Bu okullar vergilerimizle yapılmıştır, ulusal servettir, korumak hepimizin ödevidir..

Her ne istenecekse hukuk içinde kalmak herkesin zorunluğudur.

Tersini yaparak Devleti zor kullanmaya itmek, sonra da mağduru oynamak,
en azından utandırıcı bir yöntem olsa gerektir. Bu eylemi Kürt kardeşlerimize yakıştıramıyoruz.

Emperyalist maşası bölücü örgütün (PKK) eylemidir
ve en önce yöredeki Kürt insanımızın – çocuklarımızın zararınadır!

Vatansever Kürt yurttaşlarımız PKK’nın bu tür eylemlerini dışlamalıdır.
Bu örgütün kendisinin çıkarlarına hizmet etmediğini, tersine ülkemizin barışını dinamitlediğini görmelidir.

Kürtçe eğitim istemlerinin öne çıkarılmasının zamanlaması da düşündürücüdür.
Ortadoğu, taşeron terör örgütü IŞİD sorunu ile kana bulanmışken..

AYDINLIK Gazetesi bu bağlamda bir tartışma ortamı açtı. Yazıları bekliyor.
Sn. Gültekin “Kürtçe sorunu” nu çalışmış ve bu konuda bir de kitap yazmıştır.

Türk Devrimi’nin yayınevi Kaynak Yayınlarınca yayımlanan 160 sayfalık kitabın kapağı yukarıdadır ve bu kompozisyonla da bir ileti verilmektedir : Çıkmaz sokaktır..

Bu bağlamda biz de sitemizde epey yazı yazdık, 2’si aşağıda  :

– “İkinci Dil” Üzerinden Yapılmak İstenen Gerçekte Nedir ?
(http://ahmetsaltik.net/2013/12/09/ikinci-dil-uzerinden-yapilmak-istenen-gercekte-nedir/)
– Tekirdağ’da Bir Kürt Düğünü, Bir de Sünnet! Ve Çağrıştırdıkları..
(http://ahmetsaltik.net/2014/09/21/27383/)

Sevgi ve saygı ile.
21.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Kürtçe okul girişimi nedir; kime hizmet ediyor?

portresi_adiyla

 

 

MEHMET BEDRİ GÜLTEKİN
AYDINLIK, 21.9.14

 

PKK’nın Kürtçe eğitim verecek okullar açma girişimini,
Kürt yurttaşlarımızın bugün yaşadığı gerçeklik zemininde tartışmak gerekiyor.

Kürtçe eğitimi savunan Eğitim-Sen’in 2010 yılında yaptığı bir araştırmaya göre Güneydoğu Anadolu bölgemizde yaşayan yurttaşlarımızın %58’inin anadili Türkçedir. Hiç kuşku yok ki bu yurttaşlarımızın da çoğunluğu Kürt kökenlidir. Geri kalan %42 içinde, Kurmançca, Zazaca ve Arapça konuşan yurttaşlarımız vardır. Kurmançca ve Zazaca  farklı dillerdir. Aynı araştırmaya göre Güneydoğu’da anadili Zazaca olan %5.7,
Doğu Anadolu’da ise %12.7 oranında yurttaşımız vardır. Yani Türkçe yalnızca çoğunluğun anadili değil, aynı zamanda bütün yurttaşlarımızın ortak dilidir.
Eğitim dili olarak kabul görmesinin önemli nedenlerinden biri de budur.

– Daha önemlisi anadili Kürtçe olan yurttaşlarımızın da ezici çoğunluğunun Kürtçeden daha iyi Türkçeyi biliyor olduğu gerçeğidir. Bu bir olgudur. Türkçe de Kürtçe de eğer bizim dillerimiz ise çocuklarımızın eğitimi gibi önemli bir konu önümüze geldiği zaman, en iyi bilinen ve en uygun olan dilin tercih edilmesi normal olanıdır. Lafa gelince BDP, “Türkiye partisi” olmaktan sözetmektedir. Diyarbakırlı Kürt çocuğunu, daha iyi bildiği dilde değil de daha az bildiği ya da bilmediği dilde eğitime zorlamak, “Türkiye partisi olmak” iddialarının halkı aldatmaya yönelik iki yüzlülükten başka bir şey olmadığını gösterir.

– Nedenlerini tartışmıyoruz; ama bugün bulunduğumuz noktada Türkçe; siyaset, bilim, kültür, eğitim dili olarak daha gelişmiş bir dildir. Türkçe bugünkü durumuna binlerce yılı bulan devlet dili olmak gibi bir pratiğin ardından ulaşmıştır. Öte yandan birtakım çevreler Kürtçeyi, bir yandan bölgesel birliklerin öne çıktığı, öte yandan tek bir dünya ekonomisinin varlığını her alanda kabul ettirdiği koşullarda; siyaset, eğitim ve bilim dili durununa getirmek savındadırlar. Tarihsel olarak başarı şansı kalmamış bir çaba
söz konusudur. Yalnızca Kürtçe açısından değil, benzer durumdaki bütün diller açısından böylesine bir çaba bolunadur. Onun için Kürtçe eğitim istemi ile Türkçe eğitime düşmanlık, gerçekte Türklerin ve Kürtlerin bir arada yaşama iradelerine düşmanlıktan başka anlama gelmez.

KÜRTLER ARASINDA DİL BİRLİĞİ YOK

– Kuzey Irak’ta 25 yıldır yaşanmakta olan Kürtçe eğitim pratiği, sorunu doğru olarak kavramamız açısından öğretici derslerle doludur. Türkiye Kürtlerinin önemli bir bölümünün konuştuğu dil olan Kurmançca, Kuzey Irak’ta 7. sınıfa dek okutulmaktadır. Eğitim daha sonra Soranca devam etmektedir. Üniversitelerde ise eğitim ağırlıklı olarak Arapça ve İngilizcedir. Öğretim üyelerinin %doksanının yabancı olması da
bu gerçeğin önemli kanıtlarından biridir.

Kaldı ki Soranca’nın eğitim dili olarak bu bölgede yüzyıllık bir geçmişi vardır.
1. Dünya Savaşı’nın hemen ardından bölgeyi işgal eden İngiltere, Soranca eğitim veren okullar açtı. Yüz yıllık geçmiş bile Soranca’nın bir bilim dili olmasına yetmemiştir. Kurmançca ise Sorancanın da çok gerisindedir.

PKK’nın, iki yıldır iktidar olduğu kimi Suriye illerinde Kurmançca eğitimi yalnızca ilkokul 1. sınıfta uygulayacağını ve sonraki sınıflarda eğitime Arapça sürdüreceğini söylemesi de bir gerçeğin itirafıdır. Nitekim Diyarbakır ve Hakkari’de Kürtçe eğitim yapacak okullar açacaklarını söyleyenler de yalnızca ilk sınıflarda Kürtçe eğitim yapılacağını,
sonraki sınıflarda eğitimin Türkçe süreceğini söylemektedirler.

  • Olan, emperyalistlerin bölge planlarında bir alet olarak kullanılmak istenen Kürt çocuklarına olmaktadır.

Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi yetkilileri 2007’de “standart bir Kürtçe yaratmak için
iki kuşağa gereksinimleri olduğunu” söylemekteydiler. Soranca’nın yukarda belirttiğimiz avantajlarına karşın 2 kuşağa yani 60 yıla gerek duyması; eğitim ve bilim dili olarak Kürtçenin durumunu gözler önüne sermektedir. 2000’lerin dünyasında, bugüne dek eğitim ve bilim dili olmamış hiçbir dilin önünde artık böyle bir zaman yoktur.

– Pratik yaşamda karşılığı olmayan bir eğitimin asıl mağdurları o sözde eğitime kurban edilen çocuklar olacaktır. Çocuğun eğitiminde çok önemli olan yaşların bu biiçimde  boşa harcanması, daha ileri yıllarda girerimi olanaklı olmayan zararlara yol açacaktır.

– Ve son olarak halkımızın Kürtçe eğitim diye bir istemi yoktur.

Nitekim 2000’li yılların başında açılan Kürtçe dil kurslarının hemen hepsi öğrencisizlikten kapanmıştır. Üniversitelerdeki seçmeli Kürtçe derslerine ilk 1-2 yıldan sonra başvuran olmamıştır. Bugün “anadilde eğitim” diye bağıranlar, özel okullarda Kürtçe eğitime “Hayır” demektedirler. Çünkü bu okullara hiç kimsenin çocuklarını göndermeyeceğini bilmektedirler. Öte yandan Mardin Artuklu Üniversitesi’nin Kürt dili öğretmeni yetiştirme programına büyük istem olmuştur. Çünkü diplomalı işsiz durumundaki Kürt gençleri bu yolla iş bulabileceklerini düşünmektedirler.

Bu örnekler şu gerçeği kanıtlamaktadır:

Kürtçe eğitimin pratik yaşamda bir karşılığı olmadığı için böyle bir istem de yoktur.
Öte yandan devletin Kürt dili öğretmeni atayacağı belli olduktan sonra istem
ortaya çıkmıştır. Onun için PKK’nın hedefi Kürtçe eğitimin yasayla zorunlu duruma getirilmesidir.
Böyle bir düzenleme ise bölünmenin resmileştirilmesinden başka anlama gelmez.

KÜRTÇE OKUL HANGİ PLANIN PARÇASI?

PKK’nın üç ilimizde Kürtçe eğitim yapacak okullar açma girişimini, iki farklı gelişmenin doğrudan sonucu olarak ele almak gerekiyor:

Bunlardan birincisi AKP’nin “Kürt açılımı” politikasıdır.

  • Açılım politikası bir yandan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin elini kolunu bağlarken, öte yandan her bakımdan PKK’nın  önünü açmış ve
    bölgede iktidar yapmıştır.

PKK, Kürtçe eğitimin devlet tarafından verilmesini, kendi egemenliğinin tanınmasının
en önemli koşulu olarak görmektedir.

Kürtçe eğitim, pratik yaşamda karşılığı olmayan bir istemdir. Ancak ülkenin belli bir bölgesi PKK’ya bırakılır ve Kürtçe burada resmi dil durumuna getirilirse, ancak o zaman Kürtçe eğitimin bir anlamı olabilir. AKP’nin “Açılım” politikasının sonucu olarak geldiğimiz yer, PKK’nın Kürtçe eğitimi Kürt çocuklarına zorunlu olarak öğretileceği okulların açılmasını, bir oldubitti olarak Türkiye’nin önüne getirmesidir.
Ve bu gelişmeyle birlikte devlet okullarına yönelik sistemli saldırıların başlamasıdır.

‘ANADİL’ İSTEMİNİN ZAMANLAMASI

PKK’nın okul açma girişiminin, ABD üretimi IŞİD’in Suriye ve Irak’ta harekete geçirilmesinin hemen ertesine rastlaması, olayı doğru olarak anlamamızı sağlayan
en önemli gelişmedir. Şimdi bütün dünyada “Teröre karşı mücadele eden Kürtler” propagandası yapılıyor. Buna bağlı olarak PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkarılması ve IŞİD’e karşı silahlandırılması konuşuluyor. ABD’nin bölge politikasında Kürdistan’ın Türkiye’ye seçenek olarak düşünülebileceği de dillendirilen görüşler arasında.

Türkiye’de Kürtçe okul açma girişimini işte bütün bu gelişmelerle birlikte değerlendirmek gerekiyor.

  • Kısacası Kürtçe eğitim verecek okullar açma girişiminin,
    Kürt çocuklarının
    eğitim gereksinimlerinin karşılamakla
    en ufak bir ilgisi bulunmuyor.

Ama bu istemin Türkiye Cumhuriyeti’ni etnik temelde bölmede ve ABD’nin bölgeye ilişkin egemenlik planları içinde çok önemli bir yeri olduğu tartışmasızdır.

Kürtçe bizim dilimizdir.
Kültürel zenginliğimizin önemli bir ögesidir. Kürtçenin öğretilmesi ve geliştirilmesi halkımızın yararınadır. Ama

  • Kürtçe anadilinde eğitimin bugünün koşullarında emperyalist planlar uyarınca bölünmeye hizmet etmek dışında bir işlevi yoktur.