Etiket arşivi: insülin direnci

Açtırma bayramlık ağzımı

Açtırma bayramlık ağzımı

Soner YALÇIN
SÖZCÜ, 01 Eylül 2017 

(AS: Bizim kapsamlı bilimsel katkımız yazının altındadır..
Konunun – sorunun güncelleşmesi nedeniyle arşivimizden yeniden yayınlıyoruz.)

Artık yordunuz… Yalancılığınız yordu. Sahteciliğiniz yordu.
Yiğit Bulut, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi danışmanı.
“Defalarca yazdım, üstüme geliyorlar, yazmaya devam edeceğim…” diyor.
Konu ne? 
“NBŞ… Şeker değil şekerimsi! Şekerimsi değil, bilim insanlarına göre ‘zehir’!”
den bahsediyor.
Peki… Kimmiş üstüne gelenler? Nişasta bazlı şeker lobisi imiş!
Diyor ki: “Bu zehrin Türkiye’de kullanımını yaymaya çalışan bir yapılanma var. Hepsini açık edeceğim, bana yardım edin! Yaşasın sağlıklı nesiller yetiştiren, tam bağımsız, güçlü, büyük Türkiye…” Bırak slogan atmayı! Koca ekonomi danışmanısın ne korkuyorsun?
Hepsini açık edecekmiş, hadi et! Ne yardımı yapsın halk sana? Liderinin iki dudağı arasında değil mi, bu zehir sektörüne son vermek… Bu zehri ülkeye sokan kim? Koruyucusu kim? Bilmiyor muyuz biz?
Büyük sırrı açıklayacakmış gibi “hava atmayı” kime yutturuyorsun?
Nişasta bazlı şeker üretiminde dünya devi olan Cargill‘e kol-kanat geren senin liderin değil mi? ABD’nin en zengin dördüncü ailesinin taleplerine karşı çıkabildiniz mi?
Diyor ki, 
“bana yardım edin.” Al edelim: Nişasta bazlı şeker üreten beş şirket var:
Cargill (ABD), Amylum (İngiliz Tate & Lyle PLC ve ABD’li ADM), PNS Pendik Nişasta (Cargill – Ülker ortaklığı), Tat Nişasta ve Sunar Mısır Entegre. İşte açıkladım… Hadi… 
Liderin ile birlikte yapın gerekeni…. Üstelik birinin sahibi FETÖ’den tutuklandı. Elinizde fırsat var. Hadi son verin zehir tacirliğine…Ne gezer!

ÇITINIZ ÇIKMIYOR

Dilinizde kutsal sözler kandırın samimi Müslümanları kandırabildiğiniz kadar!
Sanki çocukları/halkı zehirleyen sizin gıda politikanız değil.
Yapsanıza kimi ülkelerin yaptığını…
Kronik hastalıkları salgına dönüştüren nişasta bazlı şeker/mısır şurubu Fransa, Hollanda, Avusturya, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Portekiz, Slovenya, Danimarka ve İngiltere’de
 yasak.
ABD Gıda ve İlaç İdaresi (AS : FDA), 2008’de obeziteyi (itibarıyla kanseri) tetiklediğini belirterek 
% 10’luk kotayı %8’e düşürdü. Siz ne yaptınız?
Türkiye’de 
%10 olan kotayı % 15’e çıkardınız! Aslında… Hiçbir denetim yapmadığınız için kotanın ne kadar aşıldığı konusunda bilgi yok.
Resmi rakamlara göre, Türkiye’de 
265 bin ton mısır şurubu üretimi yapılıyordu.
AKP hükümeti geçen yıl nişasta bazlı şeker kotasını 
312 bin 500 tona çıkardı.
Oysa. 
Bu rakam… Almanya’da 56 bin ton… İspanya’da 53 bin ton… İtalya’da 32 bin ton…
Avrupa’da kişi başına nişasta bazlı şeker tüketimi
 1-1.5 kilo…
Türkiye’de ise
 6 kilo dolayında! Ne acı ki sürekli artıyor… Bunu nereden biliyoruz:
2006 yılında 
30 bin 506 kilo olan mısır ithali, 2015 yılında 1.7 milyon tona yükseldi.
İthal eden şirketler kim? Başta Cargill olmak üzere nişasta bazlı şeker üretenler!
Nişasta bazlı şeker üreten şirketler arasında A kotası üretim kapasitelerine göre,
 başı tabii ki Cargill çekiyor. İkinci sırada Amylum var. Üçüncü sırada yine Cargill ortaklığı olan PNS bulunuyor. Diğerleriyle aralarında “üretim uçurumu” var.
Çıtınız çıkmıyor! Neymiş, “bana yardım edin!” Hadi canım sen de…

AKP’Lİ BAKAN

Sadece nişasta bazlı şeker mi? Ya yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar?
2001 yılında 23 bin 647 ton olan (büyük çoğunluğu aspartam) yüksek yoğunluklu tatlandırıcı ithalatı… 2015 yılında 350 bin tona ulaştı!
Bunun % 70’ini Çin’den alıyoruz! (Ne kadar sağlıklı tahmin edin artık!)
Meselenin özü şu: ABD, nişasta bazlı şekere pazar açmak için dedi ki…
“Sizin şeker pancarının maliyeti pahalı. Biz nişasta bazlı şekere kol-kanat gereceğiz!”
Bu sebeple…
1998 yılında 
500 bin 951 hektar olan şeker pancarı dikim alanı,
2015 yılında
 272 bin 990 hektara düştü.
1998 yılında
 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi,
2015 yılında 
15.8 milyon tona geriledi.
Çiftçi sayısı, 450 binden, 120 bine düştü. Nasıl düşmesin?
Türkiye 2015 yılında yaklaşık 170 bin ton şeker ithal etti. Yetmedi… 2016 yılında da
gene şeker ithal ettik. Ayrıca… AKP, 8 Nisan 2016 tarihinde 
sıfır gümrük tarifesi kararı aldı! Bunun anlamı açıktı: Pancar üreticilerini zarar ettirerek üretimi bırakmalarını zorlamaya devam etmek!
Aslında…
İthalin başladığı yıl, kamu şeker fabrikaları, kooperatif fabrikaları, özel sektör fabrikaları ile pazarlama şirketleri stoklarında tüketime hazır 
498 bin 858 ton şeker vardı. Yani…
Türkiye’nin şeker ithalatını gerektirecek bir durum yoktu. İthalat için ısrar etmesinin sebebi neydi? 
Önce siz bunun hesabını verin?
Danışman! Gücün yetiyorsa, nişasta bazlı şeker şirketlerinin arkasında 
hangi AKP’li bakanlar var bunu açıkla? Kendine esrarengiz ilişkileri açıklayacakmış gibi rol biçme, yemezler!
Açtırma benim bayramlık ağzımı! Mazinin hatırı var…
===============================================
Dostlar;

NİŞASTA BAZLI ŞEKER ve HALK SAĞLIĞI

Biz bir Halk Sağlığı Uzmanı olarak, halkın sağlığını koruma yükümlü bir tıp uzmanlık alanı hekimi olarak konunun bilimsel yönünü özetliyoruz aşağıda :

Şeker pancarı yerine mısır dayatılıyor.  Sorun bir şeker türü olan fruktozdan (meyve şekeri), “yüksek fruktozlu mısır şurubu” (High-Fructose Corn Syrup – HFCS) sayesinde “eklenmiş şeker” içeren besinlerin ve içeceklerin daha ucuza mal edilerek şeker, dolayısıyla fruktoz tüketiminin artması. İnsan beslenmesinde şekerden alınan günlük enerjinin % 10’dan az olması ve bunun için “eklenmiş şeker” içeren besin tüketiminin azaltılması gerekiyor. Sorun, özelikle doğal besinlerle alınan şekerler ve fruktozdan değil bu “eklenmiş şeker” kaynaklı.

Fruktoz doğada başta meyveler olmak üzere birçok besinde var. Bal neredeyse tümüyle fruktozdan oluşuyor ama bu besinlerin tüketimi sınırlı. Fruktozun en önemli özelliği, karaciğer hücreleri içine girmesi için insüline gerek olmayışı. Bu durumda kişi ne denli fruktoz alırsa karaciğerdeki fruktoz düzeyi o denli artıyor. Plazma insülini kullanıl(a)mıyor ve kanda yüksek düzeyde kalarak insülin direnci gelişiyor. Glukoz içeren şekerlerin alınmasında da glukozu hücre içine taşımak için plazma insülini kullanılamaz oluyor ve insandan Diyabet gelişiyor.  Bilimsel araştırmalar fruktozun alkol benzeri etkilerine dikkat çekiyor, alkol gibi karaciğerde yağ sentezini uyardığını, fruktozla tepkime veren proteinlerin karaciğerde iltihaba yol açtığını; fruktozun beyindeki besinlerle ilişkili haz-zek nöronlarını güçlü bir biçimde uyararak bağımlılık oluşturduğunu ve bunun daha çok şeker yeme isteği ile süren bir “kısır döngü” yarattığına dikkat çekiyorlar.

Ülkemizdeki tartışmanın gerisinde besin endüstrisinin şeker kaynağı olarak şeker pancarından
üretilen sakkaroz (sukroz) yerine daha ucuz olduğu ve kristalleşmediği için mısır şurubunu (buna nişasta bazlı şeker – NBŞ denmektedir) tercih etmesi bulunmaktadır. Hükümet de mısır şurubu kotasını % 15’e çıkartarak nişasta bazlı şeker üretiminin önünü açıyor. Bu durumda bir yandan şeker pancarı üretimine bir darbe vurulurken, öte yandan eklenmiş şeker içeren besinler ve içecekler ucuza mal edilerek şeker ve dolayısıyla fruktoz tüketimi özendirilmiş oluyor.

Bütün bu süreçler uluslararası şirketlerce yönlendiriliyor. Başta şekerli içecekler olmak üzere eklenmiş şeker içeren içeceklerin insan sağlığına hiçbir yararı yok. Bu tür besinlerin daha ucuza satılması,  daha çok yoksulları bu ürünlere bağımlı kılmaktadır.

Sonuçta sorun; tümüyle “en ucuza üret, en çok tükettir, en çok sat, en çok kâr elde et, gerisini boşver” olarak vurgulanabilecek küresel besin endüstrisi politikalarıdır. AKP iktidarı çokuluslu şirketlerin isteklerine uyarak başta çocuklar, ülkemizde şeker ve fruktoz tüketiminin artmasına neden olmaktadır. Bu durumda AKP iktidarının mısır şurubuyla ilgili kollayıcı politikalarının, Sağlık Bakanlığınca önceki yıl başlatılan “Obezite önleme programı” ile çelişkisi çok nettir. Hatta içtenliksizliği!
****
Dolayısıyla danışman Yiğit Bulut balon üflüyor.. Suret-i Hak’tan görünüyor. Soner Yalçın da gerçeği yazmış zaten.. Bu tablodan AKP iktidarı sorumludur ve düzeltmek de boyunlarına borçtur. Ama yapmazlar, yapamazlar, yaptırmazlar.. halkın sağlığına öncelik veremezler..
Öyle acı ki.. Hem bu olgu hem de halkta tam tersi izlenim uyandıran algı yönetimine dönük iğrenç politikalar..

  • AKP sağlığa zararlıdır, emperyalizm dünya halklarının düşmanıdır
    ve bu 2 öznenin eylem ve sorumlulukları birbirinden bağımsız değildir!

Sevgi ve saygı ile. 02 Eylül 2017, Datça
(Güncelleme : 06 Mart 2018, Ankara)

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Erdoğan ve Cargill 

Erdoğan ve Cargill

Yılmaz POLAT / Washington

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

ABD’li nişasta bazlı şeker (NBŞ) üreticisi Cargill, 14 şeker fabrikasının özelleştirilmesi haberiyle yeniden gündemde. ABD’li yetkililerle ‘başbaşa’ görüşme yapmayı tercih eden AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’la ‘Külliye’de yaptığı 3 buçuk saatlik ‘başbaşa’ görüşmede, ‘Cargill Şirketi’nin isteklerinin ele alındığı konuşuluyor. Erdoğan’ın ‘Cargill’le tanışması yeni değil.

Başkan George Bush, Erdoğan’la Başbakan olarak Beyaz Saray’da yaptığı ilk resmi görüşmede (28 Ocak 2004) Cargill’le ilgili net istekleri oldu. Cargill’in sorunlarını çözüp, şirketi rahatlatmasını istedi. Cargill’in iki sorunu vardı.

Orhangazi’deki fabrikasını birinci derecede tarım arazisine kurduğu için firma aleyhine dört dava açılmıştı. Bu davalar nedeniyle üretim yapamaz hale geldi. Cargill, bulunduğu arazinin birinci derece tarım arazisi statüsünden çıkarılarak sanayi bölgesi ilan edilmesini ve böylece dört davanın düşürülmesini istiyordu. Erdoğan Hükümeti bir kararname ile Cargill’in faaliyetine devamını sağladı.

Orhangazi fabrikasında mısırdan fruktoz veya mısır şekeri diye adlandırılan şeker üretiliyordu.

Pancar üreticisinin korunması amacıyla mısır şekeri üretiminde % 10’luk kota uygulanıyordu. Cargill bu kotanın kaldırılmasını ve tam kapasite ile çalışması için önünün açılmasını da istiyordu. Başkan Bush’un ‘Cargill şirketinin yeni yatırımlarını güçleştiren sorunların aşılması yönünde Ankara’dan beklediklerinin’ büyük bölümü, Erdoğan Hükümeti tarafından sessizce yerine getirildi.

Kim bu şirket? Ne yapar?

Cargill, Iowa eyaletinin Conover kentinde hububat ticareti yapmak için 1865’te kuruldu. Şirket giderek büyüdü. 2004 yılına gelindiğinde 61 ülkede faaliyet gösteriyordu. Yıllık cirosu 60 milyar dolardı. 1960 yılından beri Türkiye ile iş yapıyor. 1986 yılında önce Pendik’te kurulu nişasta fabrikasını satın aldı. 1997 yılında Bursa’nın Orhangazi ilçesinde mısır şurubu üretmek için 90 milyon dolarlık bir fabrika kurdu. Hendek’te fındık işleme tesisi var. İşlenmiş fındık ihraç ediyor. Türkiye’ye hububat, yem, ayçiçeği ve pamuk ithal ederek piyasaya sürüyor.

Başkan Bush ‘Cargill’ derken, Başbakan Erdoğan’da Irak’ta pasta olarak adlandırılan ihalelerden pay almak ve Türkiye’de oluşturulması planlanan Nitelikli Sanayi Bölgeleri konusunda’ hiçbir zaman gerçekleşmeyen  istekler öne sürdü.

Cargill’in AKP ile hikayesi böyle.

Bu kez Başkan Trump, Cargill’in isteği doğrultusunda AKP Hükümeti’nden şeker fabrikalarının özelleştirilmesini istedi. Cargill’in iddiasına göre, özelleştirme halinde Türkiye daha hızlı büyüyecek, üretim, istihdam ve ihracat artacak, hükümet de daha fazla vergi toplayacakmış..
===========================================
Dostlar,

Şeker fabrikalarının satılarak kapatılması – tasfiye edilmesiyle ülkemizde pancara dayalı şeker üretimi yerine mısır şurubu kaynaklı nişasta bazlı şeker üretimi geçirilmek istenmektedir. Ülkemizde yeterli mısır üretimi de yapılamamakta ve onbinlerce ton dışalımı (ithalatı) yapılmaktadır. Oysa pancar üretimi yerlidir ve bir zincir endüstrisi olarak yansıması vardır. Zaman içinde daha ucuz olduğu gerekçesiyle mısır dışalımı GDO’lu mısıra kaydırılabilecektir.  Konunu salt özelleştirme – ekonomi – dış ticaret boyutlarıyla sınırlandırılması olanaksızdır.

Halk Sağlığı da ciddi tehdit altındadır. Sitemizde daha önce yazdık ve yayınladık nişasta bazlı şekerin olası sağlık sakıncalarını..

Çok özetle bir paragraf verelim :

  • Pancardan üretilen şekerde bulunan Glikoz (Glukoz) karaciğerde metabolize edilir (parçalanır, yıkılır) ve gerektiğinde enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere kaslarda depolanır. Nşasta bazlı şekerde bulunan Fruktoz ise, insüline gerek duymaksızın, onu kullanmaksızın girdiği  karaciğerde metabolize edildikten sonra doğrudan trigiliserit ve karın organları çevresinde yağ olarak dönüşümsüz biçimde depo edilmektedir. Bu dönüşümsüz yağ dokusu insülin direnci oluşturmakta kanda sürekli olarak yüksek düzeyde insülin varlığına karşın kullanılamamakta (insülin direnci) ve yüksek plazma insülini kişinin kan şekerini düşürerek hipoglisemiye neden olmaktadır. Düşük kan şekeri sürekli açlık duyusu yaratmaktadır. Bu ise, doymayan şişmanlar demektir. 

Sağlık sakıncaları uzatılabilir… Halen web sitemizin manşetinde yer verdiğimiz ŞEKER FABRİKALARI başlıklı yazıya bakılmasını dileriz. Konuyu gündemde tutmayı sürdüreceğiz.
*****
Bunlara ek, Sn. Yılmaz Polat’ın yukarıdaki yazısında dile getirdiği ve kamuoyunda fısıltı olarak yayılan savlar (iddialar) dikkate alınmalıdır. AKP Gn. Bşk. Erdoğan, ABD Dışbakanı R. Tillerson ile görüşme tutanaklarını açıklamalıdır. Neden resmi tutanak, hatta kamera kaydı yapılmamıştır?

Erdoğan kamuoyuna doyurucu açıklama yapmalı ve Zarrab konusunda pazarlık karşılığı ABD şirketi Cargill’e rüşvet verilmediğinin basın önünde yemin billah duyurmalıdır. Ne var ki, Cargill – Erdoğan – Bush ilişkileri Sn. Polat’ın yazısında açıklıkla sergilenmektedir, ortada bir sabıka var!? Erdoğan halen Cumhurbaşkanıdır ve sorumsuz, dolayısıyla da yetkisizdir. Sorumluluk ve yetki Başbakandadır. Binali Yıldırım, Başbakan olarak kendisini hiçe sayan bu tabloyu nasıl içine sindirebilmektedir? Görüşmede çevirmenlik de yapan Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu’nu çağırıp gerekli bilgiyi almış ve uyarıda bulunabilmiş midir?? Ne gezeeeeerr.. Yıldırım istifayı neden düşünmemektedir??

TEK ADAM fiilen Anayasayı askıya alarak çiğnemekte ve Başbakanlığı yok sayarak devlet geleneklerimizi, uluslararası yerleşik diplomasi kurallarını ayaklar altına almaktadır. Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez. Basit bir diplomasi gafı olarak da yorumlanamaz. Erdoğan – Tillerson görüşmesinin Devletin resmi arşivlerine girmesi bilerek engellenmiş olmalıdır. Bunda ülkemizin yararının – çıkarının olmadığı hatta zarar gördüğü, göreceği tartışmasızdır!

Hele bir Cumhurbaşkanının, bir başka ülkenin Dışişleri Bakanını onların istemesi durumunda nezaketen kısacık bir kabulden öte 3,5 saat kabulü ve görüşmesi bir skandaldır. Türkiye bu denli kuralsız ve keyfi yönetilemez.

Sonsöz ve öneri :

  • AKP – Erdoğan, şeker fabrikalarımızın satışından vazgeçmelidir. Bu girişim kolay yutulur lokma değildir ve iktidara faturasının umulandan büyük olacağı görülmektedir. Tek 1 “oy” için çırpınan AKP – Erdoğan hüsrana uğrayabilir seçimde. Henüz iş işten geçmemiştir, Erdoğan çıkıp
  • “.. bir kez daha aldatılacaktık ki… hamdolsun engelledik. Milletimiz istemiyor, biz de şeker fabrikalarımızı satmıyoruz; ulusal çıkarlarımızdan yanayız…” yönünde bir açıklama yapmalıdır tez elden..; LÜTFEN!

Sevgi ve saygı ile. 05 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com