Etiket arşivi: insan hakları

Cumhuriyet’in 2. yüzyılı için sandığa

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu
Siyaset, 18.05.2023, BİRGÜN

Cumhurbaşkanı (CB) seçilebilmek için, « geçerli oyların salt çoğunluğu » gerekli. 14 Mayıs’ta  hiçbir aday, « salt çoğunluk » sağlayamadı. Bu nedenle, 28 Mayıs’ta 2. tur yapılacak ve seçim  kesinlikle sonuçlanacak. « Basit çoğunluk » yeterli : « geçerli oyların çoğunluğunu alan aday » seçilir.

Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı adayları olarak Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Erdoğan yarışacağına göre, hangi aday için daha çok seçmen sandık başına giderse o kazanacak.

Kılıçdaroğlu, kazanabilmek için, Erdoğan için gidecek olanlardan daha çok seçmeni sandığa götürebilmeli. Bunun için çok nedeni ve olanağı var. Nasıl ?

ÖZGÜR İRADE VE TEK KİŞİ

Kılıçdaroğlu yalnız değil: Başkanlar İmamoğlu ve Yavaş ile birlikte İYİ parti, Deva Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Parti ve Saadet Partisi var; genel başkanları CB yardımcısı olacak.

Bu yelpazede Erdoğan adaylığına göre ana fark olarak CB yardımcılarının belli olması, demokratik meşruluk  açısından pek önemli. Çünkü Erdoğan’ın ülkeyi kimlerle yöneteceği belirsiz.

Bu demokratik etken, 1. turda Millet İttifakınca yeterince vurgulanamadı ve kullanılamadı. Oysa, CB yardımcısı veya yardımcıları parlamenter rejimdeki başbakan kadar, hatta birçok yönden daha önemli. Seçmenlerin tercihinde kendilerini kimin veya kimlerin yöneteceklerini bilmeleri hayli etkili.

14 Mayıs’ta sandığa mesafeli seçmenin mazereti de kalmadı. Çünkü, milletvekili seçimleri için
-CHP’liler bakımından- en caydırıcı etken olan « listeler dayatması » ! sorunu şimdi geride bırakılmalı. Siyasal hata ve hukuki zaafları aşan bir soruya yanıt için sandık başına gidilecek:

  • Cumhuriyet, 2. yüzyılında nasıl şekillenecek ? 

Oylarını Kılıçdaroğlu’na veren seçmenler, bu sürece özgür iradesi ile katılacak.

Öteki tercih ise, tek kişinin biçimlendireceği 2. Yüzyılın  kendisine dayatılmasına rıza anlamına gelir.

İlk tercih için sandığa gidecekler yelpazesi oldukça geniş: Başta Emek ve Özgürlük İttifakı içinde yer alan Yeşil Sol Parti ve TİP gelmek üzere birçok parti ve sivil toplum örgütü…

GELECEK KUŞAKLAR…

İnsan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ekseninde şekillenecek olan 2. yüzyıl tasarımına öne çıkarılacak hedef, gelecek kuşakların hakları olmalı.

  • Çevre ve doğasıyla yaşanabilir bir ülke,
  • hukuk yoluyla demokrasi,
  • barış içinde birlikte yaşam, kısacası,
  • « çeşitlilik içinde birlik » için değişim

    isteyen bütün yurttaşlar, eşitlik-özgürlük ve laiklik için sandık başına gitmeli…

İstikrar gerekçesi neden tutmaz ? Ayrıca yazacağım, ama şimdilik şununla yetineyim :

Yasama – Yürütme ayrışması, istikrarsızlık etkeni olarak kullanılamaz. Çünkü, Yasama ve Yürütme, anayasal yetkilerini kullanacak. Bunların çerçevesini Anayasa belirliyor. Kaldı ki, ‘Yasama ve Yürütme ayrılığı’, 2017 kurgusunun ana gerekçesi idi.

YURTSEVERLİK GEREĞİ…

Özetle, 14 Mayıs dersi, gelecek kuşakların özgürlüğü için devleti ırk ve mezhep temelinde inşa faaliyetine ‘dur’ ! demeyi acil kılıyor.

Bu nedenle, artık seçime katılmama mazereti yok; ama katılma gereği için çok neden var…

Sözün özü, 2. oy, 2. haftanın sorunu değil, 2. yüzyıl sorunu…

Keyfi yönetimi frenlemek ve hukuk yoluyla demokrasi için verilecek oy, aslında Cumhuriyet’in Yüzyılına bedel oy olacak.

Anayasal-siyasal, tarihsel-kültürel ve doğal kazanım ve değerler tümüyle tahrip edilmeden ortak toplumsal ve ülkesel kazanımları sahiplenerek gelecek kuşaklara geçirmek için, dinler ve etnisiteler, toplumsal cinsiyet ve sınıflar ötesi, siyasal ayrışmalar ve bölgesel farklılaşmalar üstü bir yurttaşlık sahiplenmesi gerekli. Bu kayda değer toplumsal ortak paydaları genişletmek ve pekiştirmek gerekir.

Kişisel projelerin şekillendirdiği kişi+parti+Devlet birleşmesinin hedeflediği totalitarizm değil, ortak umut ve toplumsal özgür bir gelecek tasarımı için…

TİLKİLİKLER , ASLANLIKLAR ve GERÇEK DEMOKRASİLER ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER…

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Hukukun üstünlüğünü dışlayan, anayasaların kesin bağlayıcılığına yanaşmayan, Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin tek elde toplandığı, kamu giderlerinin saydam olmadığı ve denetimsiz kaldığı, genelde aşırı merkeziyetçi, siyasal iktidar ve devlet ayrımı yapmadan, toplumu yönetme erkinin tek kişiye teslim edildiği göstermelik ve sözde demokrasilerde; eğer siyasiler, muhalefette iseler kurnaz tilki, iktidar olunca da, hep iktidarda kalabilmek için, koltuklarına sımsıkı yapışan yenilmez aslanlara dönüşürler.

Çünkü İktidarda olanlara ve iktidar yandaşlarına hep aslan payı düşer. Ayrıca iktidar hırsı da sürekli olarak deniz suyu içmeye benzer. Ne kadar çok içilirse o kadar fazla susatır.

Eğer bir toplumda katılımcı, çoğulcu, demokratik, laik, adil ve kamu yararını önceleyen gerçek bir demokrasi inşa edilmezse, iktidarlar değişse bile, seçmenlerin görevi, seçimden seçime, yeni tilkileri aslan yapıp aslan postuna (iktidar koltuğuna) oturtmaktan ve aslan payı alacak yeni iktidarlar ve yeni iktidar yandaşları seçmekle sınırlı kalır. Aslan payları da yeni iktidarlara ve yeni iktidar yandaşlarına akmayı sürdürür.

  • Kalıcı çözüm, tüm kurum ve kuralları ile birlikte; demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini, hukukun üstünlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, insan hakları, yasalar önünde eşitlik, adalet ve gerçek demokrasi temelleri üzerinde yeniden inşa etmektir.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına rastlayan 14 Mayıs 2023 seçimleri, devletimizin gidiş rotası açısından tam bir turnusol kağıdı olacaktır.

Yönümüzü, aklı ve bilimi büyük oranda dışlayan, içlerinde ırk, soy, din ve mezhep kavgalarının hiç bitmediği, çağdışı tarikat ve cemaatlarin cirit attığı, geri kalmış, adaletsiz, yarı aç – yarı tok Doğu toplumlarına mı çevireceğiz; yoksa tersine, aklın, bilimin, çağdaş eğitim ve ileri teknolojilerin egemen olduğu, refah (gönenç) düzeyleri yüksek ve insan onuruna yakışır adil bir hukuk ve demokrasi düzeni kurmuş Batı uygarlığından yana mı döneceğiz.

Herkes için, ayrımsız olarak, bu dünyanın güzel ahlak, adalet, hukuk güvencesi ve yüksek bir ekonomik refah sağlayan bir cennete dönüşmesi mi daha önemli; yoksa bu dünyanın her türlü adaletsiz, hukuksuz yoksunlukları ve ekonomik yoksulluklarına katlanıp, her türlü insancıl ve toplumsal gereksinmeleri öbür dünyaya sipariş etmek mi ?

Ayrıca dinsel açıdan, karnı tok, sırtı pek ve gelecek güvencesi olan toplumlarda, insanların daha adil ve ahlaklı yaşama şansları daha yüksektir. Kaldı ki, bu dünyada mutlu, adil ve refah (gönenç) içinde yaşayan insanların cennete gitme şansları azalmaz, tersine artabilir de…

  • Devlet ve siyasal iktidarlar insanları cennete götürmez!

Üstelik laik bir devlette, siyasilerin böyle bir görevleri de yoktur. İnananlar için cennet ödülü bireysel açıdan güzel ahlaklı, kul hakkı yemeyen elinden, dilinden, davranışlarından hiç kimsenin zarar görmediği insanlar içindir.

İşte şimdi bu seçimde, tam da böyle bir dönemeçte, tarihsel olarak yeniden Doğu, Batı yol ayrımındayız.

Karar halkımızın, yani sizin. Çünkü halkın en etkili siyasal gücü kendi bireysel “oy“udur.

Ne doğrarsa aşına o gelecek kaşığına. Her birey özgürce aklını doğru kullandığı, çetelere, siyasal baronlara, çıkarcı ve dinbaz kuruluşlara, akıl ve bilim karşıtlarına kiraya vermediği oranda geleceğini daha iyi inşa edebilecektir.

HASRETLİK, ÖFKE, BU İŞE ALLAH KARIŞMAZ..

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı


HASRETLİK…

-Beyinleri akla ve bilime, yani çağdaş eğitime,
-Yürekleri sevgi ve duygudaşlığa (empatiye),
-Tutum ve davranışları kardeşliğe, dostluğa,
-Üretimleri ileri teknoloji, çalışkanlık ve dürüstlüğe,
-Yönetimleri adalet, liyakat ve ahlaka,
-Dinler ve inançlarla ilgili tutum ve davranışları din ve vicdan özgürlüğüne, laikliğe,
-Kararları evrensel hukuka, insan haklarına,
-Gündelik yaşamları tevazu (alçakgönüllülük) ve tutumluluğa,
-Öneri, tedbir (önlem) ve çözümleri doğanın diline, doğa yasalarına,
-Siyasetleri siyasal etik ve saygınlığa, gerçek demokrasiye,

  • HASRET KALAN TOPLUMLARDA REFAH VE HUZUR OLMAZ.

****

ÖFKE…

İnsanın azgın ve denetimsiz öfkesi, aklın tümüyle iflası ve tıpkı çok güçlü bir tayfunun yakıp yıkıcı hortumu gibidir. Çünkü denetimsiz öfke mevcut (var olan) tüm dengeleri alt-üst eder. Yakıp yıkar, geriye sadece (yalnızca) giderilmesi zor ve çok yönlü maddi yıkımlar, manevi kayıplar (tinsel yitikler), yakıcı acılar ve uzun süreli gözyaşları bırakır.

Ayrıca, genellikle tekil ve cahil bireyin öfkesi çoğu zaman bilinçsizlikten kaynaklanır ve geçicidir. Zararı da kendisi ve kendi aile çevresi ile sınırlıdır.

Halbuki (oysa) mevki, makam, yetki sahibi ve ideolojik takıntıları olan muhterislerin öfkeleri ise bilinçli ve sistematiktir. Öfkelerinin zararları da genellikle kendilerine, kendi yakınlarına değil, ötekileştirilmiş olan öbür toplumsal kümelere yansır. Ayrıştırma ve dışlamalara neden olur. Bu tür öfkeli tutum ve davranışlardan ulusal ve toplumsal birlik dokusu büyük zararlar görür.

Bir atasözünde söylediğinin tersine, öfke baldan tatlı değildir; istisnasız (ayrımsız) ve herkes için, bal görünümlü, coğu zaman da öldürücü bir zehirdir.

Makamları ve yetkileri ne olursa olsun, kamu yöneticisi konumunda olan hiç kimseye cebir, şiddet, kin nefret ve hele de öfke asla yakışmaz.

Kamu yöneticilerin temel yönetim ilkeleri hukuk, adalet, düzgün ahlak ve ayrımsız hizmettir. Zaten toplum da kendisini yönetenlerden öfke ve dışlanma… değil, empati (özdeşim), adalet ve şefkat bekler.

****

BU İŞE ALLAH KARIŞMAZ

Bektaşi Babası ile bir arkadaşı kışın, çok soğuk ve fırtınalı bir havada yola çıkmışlar. Bir süre yürüdükten sonra çok üşümüşler. Soğuk ve tipiyi atlatmak için kuytu bir yere saklanıp soğuktan korunmak istemişler. Fakat hava çok soğuk ve fırtına çok sertmiş. İkisi de çok üşümüşler. Babanın arkadaşı, Allaha şöyle serzenişte bulunmuş :

– “Allahım, bu iki kulun donup ölünce eline ne geçecek? Şu fırtınayı dindir de kurtulalım.. deyince;

Bektaşi Babası:

– “Hiç boşuna yalvarıp durma. ALAH BU İŞE KARIŞMAZ. Aklımızı kullanmayıp, fırtınalı ve buz gibi soğuk havada yola çıktığımız için kabahat bizde..” demiş.

Kıssadan hisse             :

Fay hatları üzerindeki araziyi yapılaşmaya açan, bu arazi üzerindeki projelere ruhsat veren, doğa yasalarını ve fay hatlarını dikkate almayıp çürük yapı yapan, bu yapıları gereği gibi denetlemeyen ve sağlam diye oturma ruhsatı verenlere sözüm o ki;

Tıpkı Bektaşi Babası’nın söylediği gibi Allah bu işlere karışmaz.

Aklınızı kullanıp depremin gücünü hesaba katmadığınız için, kusur ve kabahat sizlerin.

Cumhuriyet baharı ve ekolojik Cumhuriyet

Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” (md.1). Cumhuriyet, “insan haklarına saygılı demokratik ve laik sosyal bir hukuk devleti” (md.2). Ne var ki, bu niteliklerin sistematik ve sürekli biçimde ihlali, Cumhuriyet’in özünü boşalttı. Bu nedenle, 2023 seçimleri, ‘Cumhuriyet baharı’ olarak hedeflenmeli. Bir yanda, gitmekte olan 2022 sonbaharı ve Cumhuriyet’e kastedenlerin sonbaharı; öte yanda, gelmekte olan 2023 ilk baharı ve Cumhuriyet’i yeniden kurma baharı. Doğal mevsim ve siyasal mevsim örtüşmesi açık. Aslında, Anayasa bütünsel yorumlanarak Cumhuriyet, üç sıfatla nitelenebilir: Demokratik, sosyal ve ekolojik.

DEMOKRATİK CUMHURİYET (DC)

DC, erkler ayrılığı yoluyla iktidarı sınırlayarak hak ve özgürlükleri güvenceleyen demokratik hukuk devletidir. Siyasal iktidar, serbest seçimler yoluyla el değiştirir. Bunun güvencesi, başta düşünce ve örgütlenme gelmek üzere, hak ve özgürlüklerin kullanılabildiği demokratik toplumdur. İnsan hakları, Cumhuriyet’in ve demokrasinin altyapısıdır.

SOSYAL CUMHURİYET (SC)

SC, ‘sosyal devlet’in (md.2) hak ve özgürlükleri geliştirme (md.5) ve eşitliği sağlama (md.10) yükümlülükleri, sosyal, kültürel ve iktisadi hak güvenceleri ile somutlaştırılıyor. Demokratik Cumhuriyet dayanağı olan insan hakları kullanılabildiği ölçüde, sosyal Cumhuriyet alt yapısını oluşturan hak ve özgürlükler geçerli kılınabilir.

EKOLOJİK CUMHURİYET (EC)

Çevre hakkı, yalnızca madde 56’da öngörülmüş olsa da, Türkiye ülkesi, tarihsel, kültürel ve doğal varlık ve değerleri, kırsal ve kentsel çevresi, kıyılar ve tarım arazileri, ormanlar ve doğal kaynakları ile anayasal düzlemde korunmakta. Devletin çevre kirliliğini önleme, çevreyi koruma ve geliştirme üçlü yükümlülüğü, çevre hakkının anayasal gerekleridir. Ülkesel hükümlerin, md. 56 ve bütün hakların güvence ölçütlerini öngören md.13 ışığında yorumlanması ve uygulanması, çevre devletinin asgari gereklerini tesciller.

NE ÖLÇÜDE GEÇERLİ?

Kurumlar ve kurallar, ilkeler ve değerler bütününden oluşan Cumhuriyet’in üç boyutu ne ölçüde geçerli? Yasama, yürütme ve yargı, demokratik, sosyal ve ekolojik Cumhuriyet yükümlülükleri ile kuşatılmış olsa da,

  • Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme,
    emredici Anayasa hükümlerini sürekli kurşunluyor.

Hukuk devletinin asgari gereklerinin sistematik olarak ihlali, hemen her gün tanık olduğumuz keyfi uygulamalarla doğrulanıyor.

  • Yaygın yoksulluk ve açlık, sosyal devlet gereklerinin (md.65)
    amaç dışı kullanımının sonucudur.

Torba yasalar, torba CBK ve Cumhurbaşkanı kararları ile Türkiye çevresi dizginsiz bir biçimde yağmalanıyor.

Onarılabilir değil…

2023 ilkbaharı, siyasal bakımdan halkın demokratik hukuk devleti kurma iradesini ortaya koyacağı bir tarihsel bir dönem olacak. Hukuk devleti onarılabilir; ama bu yılları alır… Sosyal devlet için, fırsat ve olanak eşitliği on yılları gerekli kılar. Ya çevre devleti?

  • Tarihsel, kültürel ve doğal kaynaklar,
    geriye dönüşü olmayan bir biçimde yok ediliyor.
  • Bu nedenle, çevresel, doğal ve ülkesel değer ve varlıkları ile
    Türkiye ülkesinin onarımı olanaksız.

Ağaç değil, orman…

Seçim takviminin işlemesine aylar kala, öncelikle olup bitenler doğru algılanmalı, anlatılmalı ve tartışılmalı. Zira, 100’üncü yıl ile örtüşen 2023 seçimleri, Cumhuriyet’in varlık dönemeci. Seçim sonuçları, ya Cumhuriyet’in kuruluşunda öngörülen amaçlar yörüngesine girecek ya da Cumhuriyet, tümüyle kuruluş amacı dışında bir mecraya yönlendirilecek. Seçmenlerin doğru bilgilendirilmesi, öncelikle, siyasal aktörlerin, DSE Cumhuriyet’in, geriye dönülmesi olanaksız bir tehlike karşısında bulunduğunu kavramalarına bağlı. Ne var ki, demokratik parlamenter sistem öneren siyasal parti temsilcileri ve mensupları, söylemlerini büyük tehlike ve ana hedef yerine ikincil sorunlar üzerine yoğunlaştırıyor.

Tarihinin en keskin dönemecini, demokratik, sosyal ve ekolojik Cumhuriyet yönüne çevirebilmek umut ve inancı ile 99. yıl kutlu olsun!

Halil Çivi şiiri : AKLIN VE BİLİMİN ROTASI…

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

AKLIN VE BİLİMİN ROTASI…

Evrenin sırrını bilmek istersen,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Uygarlık yolunu bulmak istersen,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
Her ne arıyorsan akılla ara,
Bilimi ışık yap, evreni tara,
Akıldan ayrılan olur maskara,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
Eğitim çarkını bilimle donat,
Milleti, devleti akılla yönet,
Dost olana müjde, düşmana inat,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
İnsanı insandan ayırma sakın,
Bilmezden uzak dur, bilgeye yakın,
Toprak tohum ister, tohum da ekin,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
Bilimin gücüyle evreni tara,
Evren Mimarını akılla ara,
Akıl kılavuzdur tüm insanlara,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
İnsanlığı bölük-börçük ayırma,
Irkı, dini, cinsiyeti kayırma,
Hırs küpüne binip öfke savurma,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
Ahlak tezgahında nefret eğirme,
Dini, cebir-şiddet ile yoğurma,
Hurafeyi imdadına çağırma,
Aklın ve bilimim rotasına gir.
Xxx
İnsan haklarıdır özgürlük çapın,
İstediğin gibi inan ve tapın,
Köksüz kör inanca kapansın kapın,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
Her din kılıklıyı Hak dostu sanma,
Dinbazın kurduğu tuzağa kanma,
Muskacıya, büyücüye inanma,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
Akıl yanlış yola gider olamaz,
Tedbirsiz kazalar kader olamaz
Can kaybından büyük keder olamaz
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
Bilim, değerbilir ülkede yaşar,
Toplum, cehaleti bilimle aşar,
Devlet, uygarlığa bilimle koşar,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx
Halil Çivi der ki akıldan sapma,
Aklın reddettiği ilaha tapma,
Devleti, milleti cahil bırakma,
Aklın ve bilimin rotasına gir.
Xxx


17 Ekim 2022, Seferihisar, İzmir

Anayasaya karşı hile!

Necati Özkan
Necati Özkan
17 Ekim 2022, Cumhuriyet
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

 

Seçime doğru yaklaşılırken Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığının hukuken nasıl gerçekleşeceği sorunu gündemi zorlayacak.

Zira yürürlükteki anayasa, “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” diyor (AS: md. 101/2) ve üçüncü kez aday olabilmek için tek bir istisnai hal tanımlıyor: (AS: md. 116/3) “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi.”

Kuralın ve istisnasının anayasada açıkça belirtildiği durumlarda yorum yoluyla değişiklik, genişletme veya daraltma yapılamaz.

Anayasada bir kimsenin en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebileceği kurala bağlanmış ve istisnalar arasında mevcut cumhurbaşkanının her koşulda üçüncü kere aday olabileceği belirtilmemişse hiçbir yargı makamı anayasayı yapan iradenin yerine geçerek, yorum yoluyla yeni bir istisna uyduramaz.   

Böyle bir yorum yargının anayasayı yapan kurucu iradenin, yani, millet iradesinin üstünde yer alması anlamına gelir ki bu demokrasinin ve anayasa hukukunun temel ilkeleri açısından kabul edilebilir bir şey değildir.

Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasının önündeki engel ya bütün bu ilkelerin hiçe sayılmasıyla verilecek bir yargı kararıyla ya da muhalefetin iktidarın erken seçim kararına iştirak etmesiyle kalkabilir.

Muhalefet desteği olmadan erken seçim kararı matematik olarak imkânsız çünkü bu karar için Meclis’te 360 milletvekilinin “evet” oyu vermesi gerekiyor. AKP, MHP ve BBP’nin toplamda 336 sandalyesi olduğundan, en az 24 vekilin desteğine daha ihtiyaç var. (Mehmet Ali Çelebi’nin geçen hafta AKP’ye katılmasını bu amaçla yapılmış bir transfer gibi görmeliyiz.)

MUHALEFETİN AÇMAZI

Erdoğan’ın mağdurmuş gibi görünmesine yol açmamak ve bizzat Erdoğan’ı sandığa gömmek istedikleri için muhalefetin Erdoğan’dan gelecek bir erken seçim teklifine “evet” demeye meyilli olduğunu biliyoruz. Bu eğilim, hukuk ve demokrasiyle tarif edilemeyecek romantik bir eğilimdir.

Öte yandan normal zamanından sadece 40-45 gün önce yapılacak bir seçimin gerçek anlamda bir erken seçim olmayacağı, Erdoğan’ın adaylık engelini aşmaya yönelik olarak anayasaya karşı hile niteliği taşıyacağı da ortada.

Bizzat Erdoğan için yazdırılmış bir anayasaya karşı yine Erdoğan’ın ikbali için bir hile yapılacak ve muhalefet hem bunun içerisinde yer almayı hem de seçimin zamanı ve koşullarıyla ilgili kendisine dayatılan bütün şartları kabulleniyor olacak.

Bu kadarı fazla değil mi?

GAYRİ MEŞRU TALEBE ‘HAYIR’ DEYİN!

  • Erdoğan’ın üçüncü kere aday olmasının hiçbir hukuki meşruiyeti yok.

Cumhur İttifakı sözcüleri istedikleri kadar Erdoğan’ın “demokratik meşruiyeti var” diye söylesinler, böyle bir hakkı da yok. Muhalefet liderleri, Erdoğan’a oy vermiş seçmenlere saygılarından dolayı kendilerini bu hilenin içinde yer almaya mecbur hissetmemeli. Çünkü hukuk ya vardır ya yoktur!

Biz son 21 yılda Erdoğan’ın hukuka, demokratik kurallara ve insan haklarına saygı gösterdiğine kaç kez tanik olduk ki?

Hukuka ve demokratik değerlere ilişkin tavrı tescilli bir siyasetçi lehine muhalefetin bu tür bir hileye destek olması siyasetsizlik ve hukuksuzluk değil midir?

Böylesi bir desteğin muhalefetin bizzat kendisine, seçmenlere ve Türkiye’ye maliyetini kimse düşünmez mi? Bu kadarı göz göre göre milleti aldatmak olmaz mı?

Nereden bakarsanız bakın, muhalefetin hiçbir koşulda bu oyuna alet olmaması gerekir. Muhalefet açıkça ve cesaretle bu gayri meşru teklife hayır demelidir.

2023’E KALACAK SEÇİM, ERKEN SEÇİM DEĞİLDİR!

Gelecek Partisi yöneticisi ve anayasa hukukçusu Prof. Serap Yazıcı önemli bir detayı (ayrıntıyı) daha hatırlatıyor: Seçimler normal tarihinde (18 Haziran 2023, Pazar) yapılacak ise seçim takvimi resmen 18 Nisan’da başlayacak demektir. Bu nedenle, 18 Nisan ile 18 Haziran arasında bir günde yapılacak seçim, anayasanın aradığı “seçimin yenilenmesi” şartını karşılamaz. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/iste-erdoganin-3-kez-aday-olabilmesinin-yolu-585170h.htm

Bu durumda muhalefetin 18 Nisan-18 Haziran 2023 arası yapılacak bir erken seçime evet demesi anayasanın arkasından dolanmak gibi bir tavır olmaktan bile çıkar ve doğrudan hukukun çiğnenmesi olur.

18 Nisan’dan kısa bir süre öncesi bir tarihte yapılacak seçim de yapılma kastı itibarıyla anayasaya karşı hile niteliği taşır.

Bu maksatla muhalefet, 2023 yılının herhangi bir gününe kalacak bir erken seçim kararını asla desteklemeyeceğini peşinen ilan etmelidir.
========================
Dostlar,

İlkesel olarak Sn. Özkan ile aynı düşüncedeyiz.
“Mağduru oynamasın”, ve / veya bu iklimle aday olursa oyları artabilir… varsayımı ile Hukuk kurban edilemez. Anayasanın ilgili 2 maddesini fıkralarıyla yukarıdaki yazıda ayraç içinde biz ekledik. Durum çok nettir, kafa karıştırılmasına izin verilemez.
**
6 Nisan 2022’de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve seçim sisteminde önemli değişiklikler getiren, ülke barajını %10’dan %7’ye düşüren ve büyük partilerin lehine düzenlemeler içeren 7393 sayılı yasal düzenleme, ancak 6 Nisan 2023 sonrası yapılacak bir genel seçimde uygulanabilecektir (Anayasa m. 67/son).

Cumhur ittifakı, kurguladığı bu avantajdan yoksun kalmak istemez elbette. Bu düzenleme, Anayasa Mahkemesince CHP’nin başvurusu üzerine Anayasaya aykırı bulunmayarak hukuk düzenimizde yerini almıştır. AKP-MHP’nin Seçimi öne alma girişiminde bulunmamaları biraz da bu yüzdendir. 18 Nisan 2023, erken seçim takviminin “biçimsel olarak” başlatılmasının son günüdür. Ancak böylesi bir yönelim asla gerçek anlamda erken seçim olmayacaktır.

Hukuk – Anayasa tanımazlığı 20+ yıldır belgeli bir parti ve yöneticisine hak etmedikleri kimi ödünleri vermeye hele hukuku çiğneyerek ve ülkenin geleceğini tehlikeye sokarak.. hiç kimsenin kesinlikle hakkı yoktur. Üstelik 3. kez Cumhurbaşkanlığı?! Neden, niçin, bulunmaz Hint kumaşı mıdır Bay RTE? Diploması bile ortalıkta yokken.. Türkiye bunları hak etmiyor.
***
2017 Anayasa değişikliği bir geçiş hükmü koymamış ve Erdoğan lehine yorumlanabilecek ayrık bir düzenleme de getirmemiştir.

Buna ek olarak, değiştirilen 1982 Anayasasının tümü değil, kimi hükümleridir.

Dolayısıyla “yeni bir anayasa” söz konusu olmayıp, 1982 anayasası yürürlüktedir.

  • Erdoğan’ın 3. kez aday olması anayasal olarak O – LA – NAK – SIZ – DIR!

Ancak TBMM Başkanı ve Adalet Bakanı siyaset psikolojisi bakımından ön almak için kurgulu iletilerle hiçbir sorun olmadığını, 3. kez adaylığın meşru (yasal ve hukuksal olmadan da öte!) olduğunu ileri sürmektedirler ve muhalefet bu çıkışlara ne yazık ki sessiz kalmaktadır.

  • Sorun çıkarmayalım, aday olsun, nasılsa sandığa gömeriz yaklaşımı hukuk dışı ve ilkesizdir, çok büyük bir politik kumardır. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.
    Hukuk karşısında herkes eşittir (Anayasa md. 10).

Bu bağlamda şimdiden hazırlık yapılmalı ve seçenek planlar geliştirilmelidir. Son sözü YSK (Yüksek Seçim Kurulu) söyleyecektir. Adaylar YSK’ya başvuracak ve bu Kurul seçime katılabilecekleri belirleyerek duyuracaktır. YSK’nın bu bağlamdaki kararı kesindir ve başka hiçbir makama, Anayasa Mahkemesi dahil, başvurulamaz (Anayasa md. 79/2). (Geçmişte bir başvuruyu AYM, yetkisizlik gerekçesiyle reddetmiştir).

  • YSK’nın, Erdoğan’ın 3. kez aday olabileceğine karar vermesi
    bir hukuk kırımı (katliamı) hatta apaçık SİVİL DARBE olacaktır!

Ardından da seçimde engellenemeyecek hileler, Devlet gücü ve atı alanın Üsküdar’a / Üsküdar’ı bir kez daha geçmesi..

Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dinci – teokratik bir şeriat devletine dönüşmesinin ve federasyon altında parçalanmasının kapılarını
ardına dek açacaktır.

Türkiye’nin geleceği ile kumar oynama hakkı hiç kimsenin olamaz!

  • Muhalefet, 6’lı Masa’dan daha geniş bir tabanla hazırlanan lanetli oyunu bozmak zorundadır.

Sevgi ve saygı ile. 17 Ekim 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
Anayasa Hukuku Doktora Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

Can / Çiğdem / Hakan / Mine / Mücella / Osman / Tayfun

GÜNCEL18.08.2022, BİRGÜN

“Sonuç olarak, anayasal düzeni ülke genelinde korumayı amaçlayan eylemler dizisinin kalbi olan Gezi, demokrasinin post-modern mantığı olarak, PBDBY tarafından yeniden başlatılan bilgi kirliliği ile örtülemez ve kaçak Saray güdümündeki yargıçlarla yaptırıma tabi tutulamaz.

O. Kavala, C. Atalay, M. Yapıcı, T. Kahraman, Ç. Mater, H. Altınay, M. Özerdem’in bir an önce özgürlüklerine kavuşması dileğiyle Türkiye’ye gelecek olsun!” ( İ. Kaboğlu, “Anayasal ve siyasal açıdan Gezi”, Politikyol, 1 Mayıs).

2013

Ülke/insan ve siyasal iktidar sıralamasında devlet, yaşam kaynağı olan yeryüzü parçası üzerinde hak özneleri olarak insanların gerçekleştirdiği bir siyasal örgütlenmedir.

Varlık nedeni, ‘ ülkeyi ve toplumu korumak’:

Ülke ve çevre için, önlemek/korumak/geliştirmek,

İnsan hakları için, saygı göstermek/korumak/geliştirmek.

Bu yükümlülükler dizisi, Anayasa güvencesi altında.

“Gezi’de AVM yapılacak” diyen ve özellikle 2011 seçimleri ardından hemen her istediğini yaptıran (Cemaat’in her istediğini de veren) Başbakan’ın öznel tasarrufları, ikili ihlaller zinciri oluşturuyordu:

-Ülke, çevre, tarihsel ve kültürel değerler;

-İnsan hakları; yaşam tarzından demokratik hak ve özgürlüklere kadar.

Dengeli ve sağlıklı çevre için Devlet’in ‘önleme, koruma ve geliştirme’ yükümlülüğü, yurttaşlar için ödev-hak ikilemine dönüşmekte. Bu anayasal güvence, yurttaşlara ve sivil toplum örgütlerine, doğayı bozucu etkinliklere karşı çıkma olanağı tanır; bu eylemlere karşı kolluk güçleri, “kamu düzeni” adına zor kullanamaz. Zira yurttaşların, çevresel ve kentsel kamu düzeni adına koruduğu, toplum yararını aşarak gelecek kuşakları da kapsayan ülkesel kamu yararıdır. (AS: Anayasa md. 56/2)

Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası kamuflajı ile bir AVM yapımının ilk adımı olan ağaçların sökülmesine gösterilen ve çığ gibi büyüyen tepki, siyasal krizleri kendi varlığını sürdürme aracı olarak gören AKP’nin Anayasa dışı yönetimine karşı demokrasinin post-modern mantığı ile verilen toplumsal yanıttı.

Kente karşı işlenmekte olan suçları önlemek için kitlelerin siyasal ayrışmaları aşarak, ülkesel anayasal düzeni toplumsal sahiplenme idi. Daha somut deyişle, siyasal aktörlerin anayasa dışı söylem-işlem ve eylemlerine karşı toplumun anayasa yoluyla tarihsel-kültürel-doğal ortak yaşam alanlarını koruması ve yaşam tarzına müdahaleyi reddetmesi idi.

Belli siyasal akımlara, toplumsal grup ve katmanlara indirgenemeyecek çok geniş yelpazeli ülke genelindeki toplu hareket, lideri olmayan eylemler zinciri olup, toplumbilim ve siyaset bilimi verilerine göre, böyle kendiliğinden ve çok yönlü çoğulcu bir toplu eylem bir kişi öncülüğünde gerçekeşemez.

2022

Bu nedenle Gezi kararları, adil yargılanma hakkının zincirleme ihlalleri ötesinde, demokratik hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı kurallarını hiçe sayan siyasal kurgu ürünüdür.

İktidar bekasına yönelik toplu siyasal davalardan, artık, “kandırıldık, bu bir kumpastı” vb. bahanelerle sıyrılma olanağı da yok. Ne var ki, hukuk işletilemediği için, -Gezi tutsaklarından bir danışma birimi olan MGK üzerinden Ahmet Çörekçi ve arkadaşlarına, seçilmişler Selçuk Mızraklı’dan Selahattin Demirtaş’a- çok sayıda tutuklu için tek umut ışığı, seçimlerde siyasal iktidarın eldeğiştirmesi.

Bu konuda, ‘hak, hukuk ve adalet’ öncüsü CHP, tarihsel sorumluluk üstlenmiş durumda. Bu adaletsizlik sarmalı, 6’lı Masa gündeminin de merkezinde yer almalı.

Bilinmelidir ki, saltanatları için diktikleri kaçak saraylar yanında, demokratik toplumu sönümlendirmek için kullandıkları Adalet Saray’ları ile yarattıkları hukuk enkazları, demokratik Cumhuriyetçilere ağır sorumluluklar yüklüyor.

RG’de yayımlanan kamu arazilerini satış kararları ile Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY),

  • Beştepe Sarayı’nı, ‘Türkiye ülkesini satış ofisi’ ne dönüştürdü:
  • anayasal düzeni ihlalde süreklilik!

Bu nedenle, Türkiye ve Türkiye Devleti için, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının uyanıklığı, her zamankinden çok daha yaşamsal!

HRİSTİYAN DEMOKRATLAR ve SİYASAL İSLAMCI PARTİLERIN İDEOLOJİK YAPILARI

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Vatandaş soruyor :

“Hocam Avrupa’daki Hristiyan demokrat partilerle İslam ülkerinde demokrasi ile iktidara gelen ya da gelmek isteyen siyasal İslamcı partiler arasında bir fark var mı, yok mu? Eğer varsa nedir? Lütfen çok kısa olarak anlatabilir misiniz?”

Anlatmaya çalışalım. Batı toplumları üç yüzyılı aşkın bir Rönesans ve Reform tartışmaları ve ardından önemli bir Aydınlanma yani akıl çağı yaşamıştır. Zihniyet yapıları akla ve bilime dayalı olarak çağdaşlaşmıştır . Teokratik rejimlere geri dönüş fikirleri sönümlenmiştir. Bu nedenlerle Avrupa’daki Hristiyan demokrat partiler laik ya da seküler – sivil siyasal rejimin bir parçası olmuşlardır. Kutsal kitapları İncil‘e göre bir bir siyasal rejim kurma ve İncil’deki yaşam biçimine yani Hristiyan şeriatına uygun bir yaşam benimsetme gibi bir tasarımları ya da idealleri yoktur. Başta seçimle gelme ve seçimle gitme olmak üzere, demokrasinin ve parlamenter sistemin ayrılmaz bir parçası olmuşlardır.

Demokrasiye, sivil hukukun temel ilkelerine, varsa anayasal siyasal rejime, insan haklarına, din ve vicdan özgürlüğüne sıkı sıkıya ve içtenlikle bağlılardır. Rejim değiştirme, Hristiyan şeriatına geri dönme gibi açık ya da gizli bir gündemleri yoktur.

İslam ülkelerine gelince : Bu ülkelerin gerçek demokrasiye dayalı bir sistemin parçası olmak gibi içten bir tutum ve davranışları ne yazık ki olamamıştır. Çünkü tarihsel olarak, ayrıklar dışında (istisnalar hariç), İslam ülkelerindeki saltanat ve iktidar değişmeleri hep güce ve entrikalara dayalı ve çoğu kez kanlı olagelmiştir. Başka bir söylemle, kuramsal tartışmalar, yani İslamın demokrasi ile bağdaşıp bağdaşmadığı bir yana bırakılacak olunursa, İslam ülkeleri henüz aktarmaya (nakle) dayalı bir din, toplum ve devlet anlayışından akla dayalı ve aydınlanmacı bir hukuk, ekonomi, toplumsal, kültürel, sanatsal ve siyasal yapıya geçememişlerdir. Geçmişlerinde, Atatürk dönemi Türkiye’si dışında akla, bilime, laik hukuka ve sivil demokrasiye dayalı bir zihinsel birikimleri ve zihniyet devrimi olamamıştır

İslam ülkelerindeki yüzeysel ve ikircikli sözde demokrasi anlayışının en çarpıcı örneği İran’daki Humeyni rejimi ve bu rejimin İslam ülkelerine devrim ihraç etme amacı güden politikasıdır.

1979’daki İran devrimi ve Humeyni‘nin takiyeci (gizli amacını saklayan) uygulamaları Müslüman toplumlara yeni bir takiyeci demokrasi dönemi açmıştır. Önce demokrasi ilkelerini tam anlamıyla benimser görünüp tüm ideolojik, yerel, etnik ve dinsel farklı kesimler için demokrasi ve özgürlük isteminde bulunmak. Bu kesiemlerin desteği ile demokrasi kartını kullanıp seçimle iktidar olmak.

Ancak iktidardaki yerini sağlamlaştırdıktan sonra, İslamcı ve dinci bir rejim kurmak. Yani DİNCİ – GERİCİ DEVRİMİ İKTİDAR OLDUKTAN SONRA İKTİDAR GÜCÜYLE YAPMAK. Başka bir söylemle, kendisine iktidar yolunu açan gerçek demokrasiyi rafa kaldırıp, ülkede şeriat kurallarına dayalı gerici bir siyasal rejime dönüş yapmak.

Ne yazık İki yüzlü emperyalist Batılı yöneticiler de İslam ülkelerinde istikrarsızlık yaratmak ve kendi çıkarlarına uygun yöneticileri iktidara getirebilmek için bu ikircikli ve takiyeci demokrasileri desteklemişlerdir. Bu iki yüzlü emperyalist Batı, daha doğrusu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) politikasının uygulamadaki en önemli aracı da Büyük Orta Doğu projesidir (BOP).

Irak, Mısır, Pakistan, Afganistan, Cezayir, Fas, Suriye… ve hatta Türkiye’deki gerici – dinci – faşist darbeler, İslamcı siyasal iktidarlar ve siyasal rejim değişmeleri ya da sarsıntılarına biraz da bu açıdan bakmak gerekir.

Son söz                                :

Avrupa’daki Hristiyan demokrat partilerin gizli ajandaları, takiyeci ve ikircikli sonal (final) amaçları yoktur. Bu partiler mevcut anayasal düzenin ve demokratik rejimin sadık paydaşlarıdır. Buna karşılık, çoğu İslam ülkelerindeki siyasal İslamcı partiler, demokrasi yolu ile iktidarı ele geçirip, İslamcı gerici devrimi, yani şeriat hukukuna dönüşü ve dinci – gerici devrim yapmayı, iktidarda iken, iktidar gücünü kullanarak gerçekleştirme yoluna gitmişlerdir. Bu tür İslamcı partilerin en büyük destekçisi hatta özendirici ise hep emperyalist Batı ve özellikle ABD’dir.

Halil Çivi şiiri : KARIŞMA!!!

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

KARIŞMA!!!

İnsan haklarının temel taşıdır,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Özgürlük ulusun umut aşıdır,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
İnançlar kardeştir, düşman olamaz,
Devlet kendi ulusunu bölemez,
İnanç düşmanlığı yapan gülemez,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Hak, hukuk, özgürlük; özgür başımdır,
Giyimim, kuşamım özgür işimdir,
Adalet, ebedi can yoldaşımdır,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Yaşam tarzım kültürümün özüdür,
Topluma yansıyan özgür yüzüdür,
Varlığıma ANAYASA sözüdür,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Hukuk devletinin gereği budur,
Kadim kültürümün süreği budur,
Bütün yurttaşların dileği budur,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Din ve vicdan özgürlüğü var ise,
Yasal düzen bu varlığa yar ise,
Hukuk bana devlet LAİK der ise,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Kamu sağlığına zarar vermezsem,
Kamu hukukunda zincir kırmazsam,
Hukuk dışı hiçbir yola girmezsem,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Bütün yurttaşları kardeş bilirim,
Kardeşlikte sevgi, barış bulurum,
Vatan, ulus, bayrak için ölürüm,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Cumhuriyet ırkı, dini ayırmaz,
Irkçılık, dincilik, karın doyurmaz,
Ahlak, hukuk ırkçılığı kayırmaz,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Alevi olurum, Sûnni olurum,
Irkları, cinsleri eşit bilirim,
Hukuka, ahlaka sadık kalırım,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
LAiK ANAYASA başıma taçtır,
Cağdaş demokrasi derde ilaçtır,
Cağdaş yaşam bu ilaca muhtaçtır,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Irklar, cinsler birbirine eşittir,
İnançlar, fikirler çeşit çeşittir,
Halil Çivi bunu halka işittir,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Giyimime, kuşamıma karışma!
Xxx


05 Haziran 2022
Doğanbey, Seferihisar – İZMİR

DİN SÖMÜRÜSÜNE GEÇİT YOK!

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

DİN SÖMÜRÜSÜNE GEÇİT YOK!

Tarihsel gelişme süreci içinde, dinler, öz olarak, iktidar sahiplerine ve güçlülere hep adalet, liyakat, ahlak, kardeşlik, barış, dayanışma ve sevgi telkin etmiştir.

Buna karşın, ayrıklar (istisnalar) dışında, muktedirler ve güçlüler ise bu ilahi, dinsel öğretileri bir güç devşirme, saltanat ve çıkar sağlama aracı olarak kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir.

Tarihsel devirler bu ve benzeri istismarlarla doludur.

Aynı durum İslam dini ve İslam toplumları için daha da belirgindir.

Dindarlık görünümü altında, kimi ruhban ya da ulemanın desteğini alıp dinbazlık yaparak dinsel, ilahi telkin ve inançları çarpıtıp kötüye kullanmak muktedir ve güçlülerin en büyük ilahi aldatma aracı olagelmiştir.

Çünkü sıradan inançlı, dindar bir insan, hatta yeterince akıl ve bilimle aydınlanamamış yarı aydınlar için gerçek din ile din olmayanı ya da din ile siyaseti ayırt etmek o denli kolay değildir.

En doğru yaklaşım ise aktarıcı (nakilci) din anlayışından vazgeçmek; akıl ve bilim yardımı ile akılcı din anlayışına sımsıkı sarılmaktır.

Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk‘ün yapmak istediği tam da budur :

  • ”Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler,
    saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir.
    Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz…
    Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar
    hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.”

Toplumu, gerçek dindarları, dinbaz muktedirler, din tüccarlar ve dinbaz din baronlarının istismar ve çıkar alanı olmaktan kurtarmaktır.

Laiklik, toplumu dinden soğutmak için değil, iktidar olmak ve çıkar sağlamak isteyen dinbazlara fırsat vermemek içindir.

Ayrıca laiklik demokrasinin olmazsa olmazıdır; farklı din ve inançların bir arada yaşayabilmesinin ön koşuludur.

Temel insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü açısından inanç demokrasisidir.

Çağdaş yaşamdır.

Mustafa Kemal ATATÜRK :

  • “Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır.
    Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz.
    Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur.
    Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslamın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir.
    Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.”

Aksi halde dinbazlıklar her devirde sürecektir.