Etiket arşivi: IMF

Prof. Dr. D. Ali ERCAN : “Küreselleşme ve Çevre Sağlığı”


Sevgili AÜTF Dönem 3 Öğrencilerimiz,

“Küreselleşme ve Sağlık” seçmeli dersimiz bağlamında dün,
19 Mart 2014 günü bir konuk öğretim üyemizi dersimizde ağırladık.

Sayın Prof. Dr. D. Ali ERCAN,

bir nükleer fizik uzmanı olarak  bizlere

  • “Küreselleşme ve Çevre Sağlığı” 

konusunu güzelim yansıları ile sundu.
Kendisine çok teşekkür borçluyuz..

77 yansıdan oluşan öğretici görseli izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki)
tıklar mısınız??

Enerji_ve_Cevre_Ali_Ercan_AUTF_19.3.14

  • “.. Küreselleşmenin bundan böyle 3 cepheden saldırdığını yurttaşlar bilmeli.
    İlki, insanlığı bütünüyle ilgilendirdiği için esas cephe olan ekonomi cephesidir.
    Bu cephe IMF, DB ve DTÖ’nün oluşturduğu GERÇEK ŞER EKSENİ’nin komutası altında bulunuyor. Bu uğursuz mihver, pazar diktatörlüğünü,
    kâra tapmayı dünyaya dayatmaya ve yeryüzünün bütününde korkunç zararlara
    yol açmaya devam ediyor. ENRON’un hileli hiper iflası (Aralık 2001),
    Türkiye’deki para krizi, Arjantin’in tepetaklak çöküşü,dört bir yandaki ekolojik yıkımlar..

    Ignacio RAMONET, Le Monde Diplomatiqué başyazarı.
    http://monde-diplo-friends.org.uk/LMDarticles/march02art1.html

Le Monde başyazarı Ignacio RAMONET’nin yukarıdaki dizelerine
yer verdiğimiz koyu kırmızı boyayıp altını çizdiğimiz sözcüklere dikkat..

  • dört bir yandaki ekolojik yıkımlar.. 

Ekolojik yıkımın da başlıca sorumlusu ne yazık ki KÜRESEL KAPİTALİZM..

Kör olası Tunç yasa “en çok (maksimum) kâr”!
Yeni din ve yeni Tanrı da para..
Çevreyi de her yönüyle kör kâr hırsıyla yıkıma uğratan
Küreselleşme adı altında kendini maskeleyen “Yeni emperyalizm”!

Çare; Büyük ATATÜRK‘ün vurgusuyla,

  • “..Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak isteyen kapitalizm ile savaşımı ‘meslek‘ edinmek..”..

Dikkat buyurulsun, “meslek” edinmek.. denmekte!
Bu 2 kadim düşmanla boş zamanlarda, hafta sonlarında, yaz tatillerinde..
uğraşarak başetmek olanağı var mı?
Onlar böyle mi yapıyor, bu zamanlarda mı çalışıyor ve saldırıyor yalnızca?

O halde bu savaşım, tüm zaman ve mekanlarda, tüm yurttaşların bu 2 süregen düşman ile savaşımı 2. bir meslek edinmesi ile başarıya kavuşturulabilecektir..
2. bir meslek edinmek..
Bu insanlık düşmanı ideoloji ile sistematik savaşımı yaşam biçimine dönüştürmek..

Sevgi ve saygı ile.
20 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Prof. Korkut Boratav : Ekonominin ‘Mayıs Sıkıntısı’ devam ederken


Ekonominin ‘Mayıs Sıkıntısı’ devam ederken

 Portresi

Prof. Dr. Korkut Boratav

soL Gazetesi – 18 Şubat 2014

 

 

Merkez Bankası, 2013’ün tümünü kapsayan ödemeler dengesi rakamlarını yayımladı.

Belirleyici öğe sermaye hareketleridir ve bu bakımdan 2013 verileri,
birbirinden tümüyle farklı iki ayrı döneme ayrılmaktadır:

(1) Uluslararası sermaye hareketlerinin çok canlı seyrettiği (ve Türkiye’nin de
bu konjonktürden yararlandığı) Ocak-Nisan;

(2) FED’den gelen sinyaller sonunda tüm çevre ekonomilerine (ve tabii ki Türkiye’ye) dönük dış kaynak akımlarının frenlendiği Mayıs-Aralık

Türkiye’ye sermaye girişlerindeki yavaşlama Mayıs başında, yani ay sonunda gerçekleşen FED dalgasından önce gerçekleşmeye başlamıştı.

Haziran ayaklanmasının ve “17 Aralık Şoku”nun etkileri de buna eklendi.

Böylece, AKP için iyi başlayan bir yıl, Mayıs’ta başlayan sıkıntılı sekiz ay ile
son buldu.

Son verileri, bu sıkıntılı dönemle sınırlı tutarak incelemeyi yeğledim.

Sermaye hareketleri üzerinde odaklanan tablo, 2013’ün Mayıs-Aralık dönemini,
bir önceki yılın aynı ayları ile karşılaştırıyor.

* * *

On küsur yıldan bu yana vurguluyoruz; IMF, Dünya Bankası, sonra Standard & Poor’s, hatta FED kervana katıldılar; neredeyse davul zurnayla ilan ettiler:

  • Türkiye dış kaynak (“madde”) bağımlısıdır
    ve dünyada işler bozuk giderse sonu da fena olacaktır
    .

Gönülsüzce de olsa, Ali Babacan ve Erdem Başçı bile kabul etmek zorunda kaldı.

Dış ortam bozulunca; “madde” kıtlaşınca, “bağımlı” sıkıntıya girdi.

Tablo da bu durumu sayılarla ifade ediyor.

“Madde”nin (yani, dış kaynak öğelerinin) hemen hemen tümü 2013’ün son sekiz ayında azalmıştır: Yabancı sermaye girişlerindeki gerileme %44.5’tir.

Yerli “aktörler” (şirket, birey ve bankalar) iki dönemde de dış dünyadan
kaynak getirmişlerdir; ama üçte iki oranında azaltarak…

Tek destek, geçen yıl (3 milyar dolarlık) net çıkış gösteren
kayıt dışı (“karanlık, kara ve gri”) fon girişlerindedir
.

“AKP’nin gizli döviz kasası” bu yıl çalışmış;
8,2 milyar dolarlık destek sağlamıştır
.

Ama yetmemiştir: Kayıtlı yabancı/yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerinin toplamı,
12 ay içinde %24 oranında gerilemiştir.

Dış borçlanma ve sıcak para girişleri hâlâ devam etmektedir;
ama ciddi boyutlarda (%50 ve %90 oranlarında) küçülerek…

Henüz net sermaye çıkışı gerçekleşmemiştir;
esasen böyle bir gelişme açık-seçik kriz ortamına giriş anlamına gelirdi.

Ne var ki, “madde bağımlısı ekonomi”, ayağını (dış açıklarını) küçülen yorgana
(dış kaynaklara) göre uzatamıyor; alışkanlıklarını daha da bozarak sürdürüyor;
cari işlem açığını %46 oranında artırarak sekiz ayda 40,3 milyar dolara çıkarıyor.
(12 ay sonunda bu açık 65 milyar dolara ulaşarak Cumhuriyet tarihinin 2011’deki rekoruna yaklaşacaktır.)

  • Cari açık, yabancı sermaye girişlerinin çok üzerindedir.

Karanlık, kara ve gri” fon akımları ve yerli aktörlerin cılız katkısı da
yeterli değildir.

Durum nasıl idare edilmiştir?

Geçen dönemde 20 milyar $ dolayında birikim gösteren rezervlerin
4,4 milyarı harcanarak…

İlk aşamadaki sonuçları herkes biliyor:

Tablonun kapsadığı dönem içinde döviz fiyatları (sepet kur) %22,7 oranında yükselmiş; “faiz lobisi” hezeyanı, Merkez Bankası’nı şizofreniye sürüklemiş;
piyasalar” son sözü söylemiş, politika faizleri %10-12 aralığına çekilmiştir.

* * *

Olay bu kadarla son bulmayacaktır.

Elbette bu gelişmeler reel ekonomiye; yani, üretime, istihdama, gelirlere, tüketime, yatırıma yansıyacaktır.

Durgunlaşma en azından kalıcı hale gelecek; dış dünyada çok çarpıcı bir düzelme olmazsa ekonomi küçülmeye başlayacaktır.

Şirket iflaslarından başlayarak bankalara bulaşan bir finansal krizin gündeme gelmesi de olasıdır.

Kısacası, AKP’nin “Mayıs sıkıntısı” ağırlaşarak devam etmektedir.

Gazete Vatan Emek
Twitter@GazeteVatanEmek
Facebook: https://www.facebook.com/Gazetevatanemek
AYDINLIK BİR GELECEK, çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras…
http://www.gazetevatanemek.com/

ÇİN ABD’ni Geçer mi??

Dostlar,

Bu sitede, Cumhuriyet’imizin 100. yılında, 2023’te Türkiye, AKP sözcülerinin masalsı anlatımları ile Dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi içine girebilir mi.. sorunsalını kapsamlı bir makale ile matematiksel olarak işlemiştik..
(Top 10 Biggest Economies in the World 2013; http://ahmetsaltik.net/2013/09/19/top-10-biggest-economies-in-the-world-2013/, 9.10.13)

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan da bizim görüşlerimize destek veriyor..

Matematiksel olarak Türkiye’nin Hindistan’ı (2 Tr $) yakalaması, Hindistan’ın bu tempo ile gitmesi (ort. %7 büyüme) durumunda, araya başka bir ülkenin de girmeyeceği varsayımı ile, Türkiye’nin 800 Bn $’dan +2 Tr $’a erişmesi 2023’e dek 10 yıl boyunca sürekli, yaklaşık % 20’ye yakın (yıllık!) büyümesine bağlı… Böylesi bir ekonomik performasn Dünya iktisat tarihinde yok… diye değerlendirmiştik..

Ne var ki, İktisat eğitimli Başbakan R.T. Erdoğan’dan Maliya Bakanı Mr. M. Simsek ve Kalınma Bakanı Cevdet beye dek AKP öncüleri bu masalı halka anlatmayı sürdürüyorlar..

“Apaçık yalan söylüyor” ve az eğitimli, matematik bilmez ve kullanmaz,
halkı kandırıyorlar.. desek suç olur mu?

“Matematiksel düşünce” diye bir olgunun düşsel kaldığı bir kalabalık ülke halkına
bu yolda fantezileri politika adına sunmak mı daha ahlak dışı, bizim bunu yapanlara “yalan söylüyorlar” dememiz mi??

Son olarak;

“Ekonomik büyüme” (Economic growth) ile
“Ekonomik Kalkınma” (Economic Development)

kavramlarının aynı olmadığını belirtelim..
İlki, ekonomik göstergelerin büyümei – şişmesidir; halkın gönencine adaletli yansıması dikkate alınmadan..

İkincisi ise; “Ekonomik Kalkınma” (Economic Development)” büyüyen ekonominin nimetlerinin hakkaniyetle paylaşımı; Gelir Dağılımının Gini katsayısı üzerinden iyileşmesi (küçülüp kuramsal olarak sıfıra yaklaşması; Lorenz eğrisinin tam lineer-doğrusal oluşu – bel vermemesi), UNDP‘nin (UN Development Programme)
BM Kalkınma Programı) İGİ (İnsansal Gelişim İndeksi – HDI; Human Development Index) sıralamasında yukarılara tırmanması.. demektir..

Türkiye Kasım 2002’de HDI sıralamasında 82. sırada idi AKP iktidar olduğunda..
Kasım 2012’de .722’lik skor ile  84. sırada (http://countryeconomy.com/hdi);
yani 11 yıldır ilerlemek şöyle durun, 2 sıra daha gerilemiş durumda..

AKP ekonomisinin somut sınavı bu ölçüt.. gerisi boş laf..
AKP’nin eski Maliye Bakanı ve Başbakan Yrd. Abdüllatif Şener‘in söylemiyle 17 Aralık 2013’te patlayan yüzyılın devlet soygununda mali portre 630 milyon Dolardır..
Prof. Sinan Sönmez’e göre 10 yılın toplam soygunu 342 milyar Dolardır..
(342 Milyar Doları Kim Yedi ??, http://ahmetsaltik.net/2014/01/09/342-milyar-dolari-kim-yedi/, 09.01.2014)

Bu muazzam soygun ile 2013 ve 2014 Türkiye HDI verileri kaç çıkar dersiniz??
Ve de 2023’te hala ilk 10 ekonomi içine girebileceğimizi hülyasına inanıyor musunuz?

Sevgi ve saygıyla
07.02.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================

Çin ABD’ni geçer mi? 

 Portresi_gulumseyen

Prof. Dr. D. Ali Ercan
 

“2023’te Türkiye’nin Dünyadaki ilk 10 Büyük ekonomi arasında yer alacağı” yönündeki resmi demeçlere karşın, IMF tarafından yayınlanan kestirimler arasında büyük farklılıklar var. Örneğin IMF‘nin 2018 kestirim listesi (yuvarlatılmış yaklaşık rakamlarla) aşağıdaki gibidir. Türkiye 1 trilyon 200 milyar $ GNP (AS: GNP, İngilizce “Gross National Product” ın uluslararası kısaltması olup GSMH ile eş anlamlıdır..)
ile 17. sırada; daha doğrusu şu andaki sıralamada büyük bir değişiklik yok.
21 trilyon $ ile ABD yine başı çekiyor.

İki ay önce sizlere Çin’in ekonomik sıralamada ABD’yi yakalaması üzerine bir öngörümü yollamış ve şunu sorgulamıştım;

Çin ABD’ni geçer mi?

Çin’in zaman ortalamasında kararlı bir biçimde ilerlediğini,
her yıl ABD ekonomik gücüne biraz daha yaklaştığını söyleyebiliriz.

Cin_ABD_ekonomik_yarisi1975’te Çin’in GSMH’sı ABD’nin 1/5’i kadardı, şimdi yarısına geldi. Dünyanın 2. büyük ekonomisi oldu. Böyle giderse en geç 2040’ta Çin’in ABD’ni yakalayıp geçeceğini söyleyebiliriz. Bir yandan nüfusunu “kadın başına 1 çocuk” programıyla dizginlemeye çalışan Çin, gönenç katsayısını kesinlikle daha da yükseltecektir. Bu koşullarda, 2050’de Çin’in ABD ayarında bir süper güç olacak görünüyor.

Şimdi 1,35 milyar olan  Çin nüfusunun 2050’de 750-800 milyon ve kişi başına
ulusal gelirin 50 bin $ düzeyinde olacağını kestiriyorum. 

IMF’nin bu kestirimine göre 2040’ta değil, çok daha önce,
2030’larda Çin ABD’nin önünde olacak demektir.

Ve iletiyi şöyle bitirmişim:

Çin, kuruluşunun 100. yılında Dünyanın doruğunda olacak.
Peki, Türkiye kuruluşunun 100. yılında hangi düzeyde olacak dersiniz? (æ)

Doğallıkla, hüner Dünyanın ekonomisi en büyük ilk 10 ülkesi arasında olmak değil;
hüner Dünyanın en gelişkin ilk 10 ülkesi arasında yer almaktır.
Türkiye bugün 90-100 arası bir yerde bulunuyor gelişmişlik sıralamasında. æ

 

2018’de Ülkeler ve GNP

ABD 21,0  trilyon $
AB 20,0
Çin 15,0
Japonya 6,0
Almanya 4,0
Brezilya 3,4
Rusya 3,2
Fransa 3,1
İngiltere 3,0
Hindistan 3,0
İtalya 2,3
Kanada 2,2
Avustralya 1,8
G. Kore 1,7
Meksika 1,7
İspanya 1,5
Endonezya 1,5
Türkiye 1,2
Hollanda 0,9
S. Arabistan 0,9
İsveç 0,7
Tayvan 0,7
İsviçre 0,7
Polonya 0,7

Not        : Şu anda ~800 milyar $ GNP olan Türkiye’nin 5 yıl içinde 1200 milyar $’a çıkması için yıllık %8,5 gelişme hızı varsayılmış ki, hiç gerçekçi değil.

2018 Dünya GNP toplamı ~100 trilyon $, 2000 rakamı olan ~40 trilyon $’la kıyaslanırsa,
18 yılda ortalama % 5,2’lik gelişim var demektir; ~ %1,2 nüfus artışını çıkarırsak, küresel ölçekte net % 4/yıl gelişim hızı varsayılmış demektir.

İktisatçılar ne der bilmiyorum ama, bence bu  küresel finans balonunun ~% 4/yıl oranında şişirilişi ve Doların değer yitiğinden başka bir şey değil. Eğer Doların değer yitiği (enflasyon) %2,5/yıl dolayında ise o zaman küresel ölçekte yaratılan gerçek artı değer %1,5/yıl olurdu… æ

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 65. Yılında Görünüm..


Dostlar
,

Geçtiğimiz yıl, Dünya İnsan Hakları Günü‘nün ya da
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ‘nin 64. yılı nedeniyle kapsamlı bir yazı yazmıştık.. Bu yazıyı anımsayalım istiyoruz..

Gözden geçirerek yeniden paylaşmak istiyoruz..

Aşağıda..

Acıyla vurgulayalım ki, günümüzde kişi hak ve özgürlükleri İngiltere’de Krala karşı 1679’da yürürlüğe konan HABEAS CORPUS rejiminin bile gerisindedir!

Orada, “Habeas Corpus” ta, özce denilmektedir ki;

  •  Korkma, Kralın adamları seni haksız tutarsa, suçsuzsan bağımsız yargıçlar seni ilk fırsatta salıverecektir..

Oysa günümüzde Ergenekon – Balyoz – Casusuluk vb. düzmece davalarda,
sahte ve hatta düzmece oldukları kezlerce kanıtlanan sözde kanıtlarla (delilerle)
masum insanlar yıllardır zindanlarda tutsaktır ve birçoğu da yaşam boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. Zindanlarda ölümler / öldürmeler başlamıştır!..

Ayrıca TSK; kurumsal olarak büyük ölçüde güç yitiğine uğratılmıştır!
Bu durum kabul edilemez, çünkü ulusal savunmayı zayıflatarak ülke – ulus çıkarlarına giderimi olanaksız zararlara yol verebilecektir.

Medya tutsak alınmıştır.. Halk gerçekleri öğrenememektedir.
4. güç devre dışıdır, ülkemizde apaçık AKP dinci faşizmi yürürlüktedir!
“Güçler ayrılığı” felç edilmiştir.. Her şey tek adamın 2 dudağı arasındadır.

Bu görünümüyle Türkiye’nin AKP rejimi Platon’on, Aristo’nun, Montesquieu’nun öngörülerinin bile gerisine savrulmuştur ancak 2 yüzlü Batı ve maşası
sözde insan hakları kuruluşları, yakıcı sorunun özünü görmezden gelerek,
insan haklarını “ayrılıkçı” biçimde kullanmayı utanmazca sürdürmektedirler.

Ülkemizde inanç ve etnisite temelli kışkırtıcı ayrımcılıkla kanlı bir iç savaşı ve bölünmeyi hedeflemektedirler.. Yabanıl (vahşi) kapitalist sözde serbest piyasa ile ekonomik Sevr’i uygulamak ve ülkeyi borçlandırarak yoksullaştırmak, özelleştirme ile talan etmek yetmemiştir. Siyasal – coğrafi bağlamda da Sevr; Lozan yırtılarak yürürlüğe konmalıdır; Başbakan RTE, bu süreçte, BOP eşbaşkanı olarak sonuçlarını
bilerek – bilmeyerek Batı’dan bir “görev” almıştır.

Bir ülke halkının kaynaşarak uluslaşması ve yurt tutup uğrunda ölerek vatanlaştırdığı topraklarında dünya uluslar ailesinin eşit haklara sahip onurlu bir üyesi olarak
yaşama hakkını görmezden gelerek o halkı türlü iğrenç oyunlarla iç savaşa sürüklemek insan haklarının neresinde yazılıdır?

İnsan hakları şampiyonu Batı emperyalizminin bu onmaz hastalığı nasıl ve ne zaman düzel(til)ecektir??

İçeriye dönersek; önleyici gözaltı diye hiçbir çağcıl hukuk düzeninde yeri olmayan bir biçimde, Başbakan R.T. Erdoğan’ın gittiği yerlerde TGB (Türkiye Gençlik Birliği) üyesi gençler peşin olarak, potansiyel suçlu ilan edilmekte ve gözaltına alınmaktadırlar..

Başbakan R.T. Erdoğan o kentten ayrılana dek, bu TGB’li gençler,
geceyi polis karakollarının nezarethanelerinde geçirmektedir.

Bu uygulama hangi pozitif hukuk normuna dayalıdır??

Cumhuriyet Savcıları kolluğun (kentlerde polisin / kırsalda jandarmanın) bu istemine hangi yasa maddesine dayanarak izin vermektedir?

Bu hususun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca açıklığa kavuşturulmasını diliyoruz.
Ayrıca HSYK’yı da göreve çağırıyoruz..

  • Bu savcılar yasaları çiğneyerek suç işlemektedir.

Türk Hukuk Kurumu ve Türkiye Barolar Birliği sorunu üzerine gitmelidir.

Türkiye, yüz kızartıcı bu hukuk dışı uygulamadan kurtarılmalıdır.
İnsan haklarının en başında “kişi dokunulmazlığı” gelmektedir.
Hiç kimse keyfi biçimde özgürlüğünden alıkonulamaz.

Anayasa madde 19 : Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Fakat 19882 Anayasası’nın kişi hak ve özgürlüklerini oldukça sınırlayıcı dokusu kapsamında temel hak ve özgürlükler ülkemizde pervasızca çiğnenmektedir.
Bu hukuk tanımaz ürkünç durum, AKP iktidarında katlanılmaz düzeye tırmandırılmıştır.

Habeas Corpus’tan bu yana aradan 344 yıl geçmiştir ve ülkemizde
AKP, hukuku bir toplumsal terör aracı olarak kullanmaktadır.

Geçtiğimiz hafta emekli olan bir Yargıtay Daire Başkanı yüksek yargıcın bu yöndeki sözleri kulaklarda yer etmiştir.. Bu sayın yargıca göre hukuk Türkiye’de adaletin aracı değil, terörün silahına dönüştürülmüştür.

65 yıl sonra Dünya İnsan Hakları Günü‘nde Türkiye’nin dökülen görünümü
(hal-i pür melali) özetle böyledir..

Sevgi ve saygı ile.
10.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 64. Yılında Görünüm..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
profsaltik@gmail.com,   www.facebook.com/profsaltik,  www.ahmetsaltik.net  

     2. Büyük Paylaşım Savaşı’nın ardından ciddi yıkım yaşayan insanlık, bir daha bu çapta savaş olmasın özlemiyle Birleşmiş Milletler (BM) örgütünü kurar (1945) ve 3 yıl sonra 10 Aralık 1948’de uluslararası bir Bildirgeyi benimser: İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB)..

Türkiyemiz de, BM’nin kurucu üyelerinden biri olarak, söz konusu İHEB’ne imza koyar. Bu Bildirge, insan hakları tarihinde son derece önemli bir dönemeçtir. MÖ 1760’a uzanan Hammurabi Yasalarından, 1215’e tarihlenen Magna Carta’ya, 1679’da yayınlanan Habeas Corpus’a, 1776 ABD ve 1789 Fransız Devrimi Yurttaş Hakları Bildirileri’ne, Osmanlı’da 1839 “güdükTanzimat Fermanı’na, giderek 1. ve 2. Meşrutiyet’e (1876 ve 1908) dek, oradan da 1923’te Atatürk’ün Cumhuriyetimizi kurmasına, 1944’te Filadelfiya Bildirgesi’ne, 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS, Türkiye’nin onayı 1954) dek uzanan en azından 4 bin yıllık çook uzun bir tarihsel süreç. Paris’te Louvre Müzesi’nde sergilendiği üzere, İnsan Haklarının temel metni olan Anayasalara erişmek hiç ama hiç kolay olmamıştır. Egemenler insan haklarını tanımamak üzere çok direnmişlerdir. Sonuçta temel özgürlükler metni anayasalar adeta “insan derisi ile kaplı” dırlar! Ne mutlu ki; İHEB, ilk maddesinde “Tüm insanlar özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğar.” diye gürler.
Bunun anlamı, binlerce yıllık “köleliğin son bulması” dır.

Büyük ATATÜRK, -çağında henüz telaffuz edilmemekle birlikte- gerçek bir insan hakları eylemcisi olarak, Sevr ile yok edilmek istenen Türk Ulusunun yaşam hakkını sağlayarak tarihte benzersiz bir destan yazmıştır.

İronik olarak da, “şanlı” (!) Batı uygarlığının çok ağır bir insanlık suçu (soykırım, jenosit) işlemesine engel olmuştur! Daha sonra Anadolu halkına Cumhuriyet’i armağan ederek çağdışı saltanat ve halifeliğe son vermiş ve egemenliğin kaynağını “sözde” gökyüzünden yeryüzüne indirerek, ulusu egemen kılarak Türkiye’de insan haklarına dayalı çağcıl bir devlet kurmuştur. Aşağıdaki sözleri, 1944’te benimsenen
Filadelfiya Bildirgesi’nde öz olarak yer almıştır:

     “ Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının önüne geçmelidir. Dünya yurttaşları çekememezlik, aç gözlük
ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”

Anılan Bildirge’nin öz içeriği ise; “Dünyanın hangi köşesinde yoksulluk ve sefalet varsa; bu, Dünyanın gönenç içindeki köşeleri için büyük tehdittir.“ yönündedir. Doğumunun 100. yılına (1981) armağan için UNESCO’da 156 ülkenin oybirliğiyle onanan karar ise, ATATÜRK hakkında şu değerlendirmeye yer vermektedir;
altı çizili sıfata lütfen dikkat :

  • Uluslararası anlayış ve barış için çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü
    bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder,
    İNSAN HAKLARINA SAYGILI,
    dünya barışının öncüsü, insanlar arasında
    hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı;
    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.”

İnsan hakları, tarihsel zamanda 3. Kuşağa erişmiştir :

– Temel hak ve özgürlükler ilk kuşaktır.

– 2. Kuşak Haklar sosyal ve ekonomik hak ve özgürlükleri içerir.

– Günümüzde ise sağlıklı-güvenli bir çevrede yaşama, tarihsel kalıtın korunmasını isteme … vb. haklar 3. Kuşak İnsan Hakları kümesindedir.

Günümüzde İHEB ne yazık ki, tüm dünyada yaşama geçirilememiştir.
Dahası, giderek özü boşaltılmakta ve kendisini “Küreselleşme” diye zihinlere
-retorik- tuzak kurarak sunan yeni emperyalizm, insan haklarının en büyük engeli
hatta düşmanı durumuna gelmiştir.

ABD eski Dışişleri Bakanı, Küresel Elit devletinin örtük Başbakanı Dr. Henry Kissinger açıkça,

  • Küreselleşme; Amerikan hegemonyasının öteki adıdır.” diyebilmiştir!

Dünya ağır bir sömürü, işsizlik, yoksullaştırma, sağlıksızlaşma, sosyal güvencesizlik, eğitimsizlik, adaletsizlik, soğuk ve sıcak çatışma, “post-modern 3. kuşak savaş” ortamına sürüklenmiştir. Oysa Atatürkçülük = Kemalizm; “Yurtta barış dünyada barış!”ı öğütlemektedir. İkiyüzlü Batı, insan haklarını bölücülük yaparak sömürmektedir!

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; şu önermelerine ne demeli, ne denebilir ki??
Ders, hedef alınmalı elbette..

– “Resmi makam ve üniformaya sığınarak mücadele devri bitmiştir.
Artık açıkça ortaya çıkmak ve milletin hakları adına gür sesle bağırmak gerekir.
– Her birey istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü bir siyasal düşünceye sahip olmak, seçtiği bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak
hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına egemen olunamaz.
– Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.”

Gönül isterdi ki, 10 Aralık 1948’den günümüze dek geçen 64 yılda İHEB “eskisin” ve
3. Binyıl türevini yapalım.. Bunun için ise “aklın ve bilimin egemen kılınması” gerek. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi :

Yaşamda en gerçek yol gösterici akıl ve bilimdir.”

Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü olan bu ilke, yalnız Türkiye’yi değil,
tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir.

Dolayısıyla başta ülkemizde, “her-ke-si” –özellikle iktidarı– , kapitalizmi akla-bilime, adalete davet ederiz.

Tarih, insanların er-geç haklarını aldığının tanığıdır; insana yakışan, bu akışa karşı koymak değil, savunmaktır.

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 64. Yılında İstemlerimiz       : 

  1. İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB), tüm kavram, kural ve kurumlarıyla yaşama geçirilmelidir. “Her-ke-sin, ülkesinin kamu hizmetlerinden
    eşit olarak yararlanma hakkı vardır.” (md.21).
    KüreselleşTİRmeciler, insanlığın binlerce yılda oluşturduğu uluslararası
    hukuk metinlerini; başta İHEB, BM ve Dünya Sağlık Örgütü Anayasaları,
    ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü)  özleşmeleri, Avrupa Sosyal Konvansiyonu..
    vb. kazanımları pervasızca çiğniyorlar. Kendi eylemsel (de facto) hukuklarını (sözde!?) dayatıyorlar..
    Bunun ilk ve vazgeçilmez koşulu Yeni Emperyalizmin = KüreselleşTİRmenin yeryüzünden yok edilmesidir.
  2. Büyük ATATÜRK bu tarihsel olguyu görmüş ve “bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusça savaşımı
    meslek edinmemiz
    ” gerektiğini vurgulamıştır. Bu amaçla, M. Kemal Paşa’nın mazlum anti-emperyalist Türkiye’si, dünyaya öncülük ederek KüreselleşTİRmecilere (ABD-AB’nin yeni emperyalistlerine)
    yem olmamalı 
    ve benzer durumdaki ülkelere çağrıda bulunarak;
    DİRENİŞİN KÜRESELLEŞTİRİLMESİni örgütlemelidir.
  3. Post-modern ekonomik çökertme savaşı 1. öncelikli tehdit olarak tanımlanmalı ve tüm ulusal refleksler bu bağlamda canlandırılmalıdır. ÖZELLEŞTİRME, emperyalizmin yıkıcı, ideolojik bir talan aracı olup,
    kesinkes son verilmeli, kritik satışlar geri alınmalıdır. İç ve dış borçta konsolidasyona gidilerek vadeler uzatılmalı,  1 kezlik Servet-varlık vergisi konulmalıdır. Gelir dağılımı iyileştirilmeli, işsizlik çözülmelidir.
  4. Anayasamızın 2. maddesinde yer alan ve Cumhuriyetimizin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek 6 temel niteliği,
    – toplumun huzuru /
    – ulusal dayanışma ve
    – adalet
    içinde ödünsüz uygulanmalıdır :

1. İnsan haklarına saygılı,
2. Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
3.
Demokratik,
4. Laik
5. S o s y a l bir
6. Hukuk Devleti..

  1. Avrupa Birliği, Gümrük Birliği, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi emperyalist kurumlarla yapılan tüm teslimiyetçi 2’li ya da çok yanlı anlaşmalar halka açıklanmalı ve köktenci biçimde gözden geçirilmelidir.
    Dış politika ve dış ticarette yeni seçenekler yaratılmalı, Türkiye yüzünü Batı dışındaki ülkelere de çevirmelidir. AVRASYA, BRICS ülkeleri gibi yeni stratejik seçenekler üzerinde gecikmeden ve büyük ciddiyetle durulmalıdır.
  2. Yaşayageldiğimiz yıkım süreci göstermiştir ki, devletimiz, milletimiz, vatanımız ve çağdaşlaşma kazanımlarımız, ancak Atatürk Devrimi temelinde yaşatılabilir. Atatürk Devrimi, Türkiye için herhangi bir seçenek değil, tek seçenektir.
    Atatürk önderliğindeki kurucu irade, Türk Devrimi’nin deneyimlerine göre Cumhuriyet’imizin temel niteliklerini 1937’de Anayasa’nın en başına koymuştur. İnsan haklarının ülkemizde ve dünyada yaşama geçirilmesinde 6 Ok’u; denenmiş, başarmış evrensel bir model olarak görüyor ve kararlılıkla savunuyoruz.
  • “Türkiye Devleti;Cumhuriyetçi,
    – Milliyetçi,
    – Halkçı,
    – Devletçi,
    – Laik ve
    – Devrimcidir.”

     

  1. Batı’dan devşirme emperyalist ezberleri bırakarak, ulusal devrim sürecimizde ürettiğimiz ve dünyaya model bu temel stratejik formülü, yeniden Anayasamıza koymak koşuldur. Atatürk Devrimi temelinde Cumhuriyeti yeniden örgütlemek amacıyla aşağıdaki ilkelere dayalı yeni Anayasa, “kurucu iktidar eliyle” yapılabilir:

– Bağımsız ve güçlü devlet,
– Etkin hükümet,
– Hızlı adalet,
– Örgütlü halk,
– Özgür ve eşit yurttaş,
– Planlı, halkçı, karma ekonomi,
– Bölgelerarası denge,
– Çalışan ve üreten Türkiye.

  1. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” tanımı temelinde Ulus Devlet pekiştirilmeli hiçbir etnik, mezhepsel, dinsel, sosyal, kültürel vb. nedenle ayrışmaya izin verilmemelidir. Sorun, bu alt aidiyetlerin sorunu olmayıp; insan haklarının en üst demokratik standartlara çıkarılması ile çözülecektir.
  2. Gönül isterdi ki, 10 Aralık 1948’den günümüze dek geçen 64 yılda İHEB “eskisin” ve 3. Binyıl türevini yazalım.. Bunun için ise “Dünyada us ve bilimin egemen kılınması” gerek. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi :“Yaşamda en gerçek yol gösterici, us (akıl) ve bilimdir.” Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü olan bu “bilimsel akılcılık” ilkesi, yalnız Türkiye’yi değil, tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir. Başta ülkemizde, “her-ke-si” -özellikle iktidarı- akla ve bilime, ülkenin temeli olan toplumsal adalete, Silivri ve Hasdal’dan başlayarak, BOP’u derhal bırakmaya çağırırız.Gelir dağılımını iyileştirmeye, işsizliği azaltmaya, Batı’nın insan haklarını sömüren ikiyüzlülüğüne ödün vermemeye çağırırız.

    Çevreye saygıya, hayvan halkLarına, doğaya hürmete;

    Büyük Atatürk’ün YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ’ına çağırırız.

Tarih, insanların er-geç haklarını aldığının aynasıdır; insana yakışan, doğala karşı koymak değil, omuz vermektir. Türkiye’nin insan hakları sicili kapkaradır ve sorumlular; kritik muhasebe için geç kalmaktadır. (10.12.2012)

İHEB, Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca yasa gücündedir;
ek olarak

* İç yasalarla çelişmesi durumunda üstün hukuk normudur,

* Anayasaya aykırılığı ileri sürülemez…

Mahkemeler karar gerekçelerinde bu Bildirge’ye giderek daha çok dayanmaktadırlar.

30 maddelik Bildirge’nin tümünü (İngilizce ve Türkçe) okumak için erişkeyi (linki) tıklayabilirsiniz..

Universal_Declaration_of_Human_Rights_UDHR

INSAN_HAKLARI_EVRENSEL_BILDIRGESI

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10.12.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

94 YIL SONRA 19 MAYIS 1919..


SAYGIN YURT ve DÜNYA KAMUOYUNA

19 Mayıs 1919;
emperyalizmin binlerce yıllık vatanımızı işgaline
kutsal isyan günümüzdür. 

19 Mayıs 1919; “Batılı dostlar” ın,
Yüce Atatürk’ün Söylev’inde vurguladığı üzere;
Türk Ulusunu tarih sahnesinden yok etmek için yüzyıllardan beri hazırlanan
bir “suikast planı” na başkaldırdığımız gündür.

19 Mayıs 1919
;
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, 7 düvelin görülmemiş çullanmasına karşı
Anadolu insanımızın ölüm-kalım kavgasının ateşini harladığı gündür.
19 Mayıs 1919; “Ya istiklal, ya ölüm!” diye Ata’sının öncülüğünde şahlanan bir ulusun, emperyalistleri savaş meydanlarında kahrederek vatanından defettiği milat günüdür.
19 Mayıs 1919; insanlık onurunun yayılmacı-sömürgen, acımasız soykırımcılarını
tüm mazlum Doğu ulusları adına da yerden yere vurduğumuz doğum günümüzdür.

19 Mayıs 1919
;
insanlık ve uygarlık tarihinde, eşi görülmemiş ve belki de görülmeyecek onurlu,
soylu bir uyanışın, özgürlük bilincinin, görkemli bir dirilişin şanlı tarihinin
Ulusumuzca tarihe kazınmaya başlandığı mübarek gündür.

19 Mayıs 1919
;
başımızın göğe erdiği, sevincimizi, coşkumuzu, tam bağımsız ve onurlu bir ülke
ve ulus olarak sonsuza dek yaşama kararlılık ve azmimizi dağlara taşlara,
yüreğimize ve gönlümüze sığdıramadığımız bir koca gündür..

19 Mayıs 1919
;
Yüce Atatürk ve milyonlarca şehit ve gazimize sonsuz şükran ve minnetimizi
dile getirmekten aciz kaldığımız hem buruk, hem de kıvançlı, bir hoş günümüzdür..

Bilinmelidir ki; milyonlarca şehit ve gazi boş yere feda edilmemiştir!

Büyük ulusumuz – Türk Milleti; Yüce ATATÜRK‘ün tanımıyla
Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı”;
19 Mayıslarda Türkiye Cumhuriyeti’nin görkemli idealini; yani sonsuza dek onurlu,
özgür, tam bağımsız = mutlak ulus egemenliğine dayalı,
yurtta ve dünyada barış ilkesine sevdalı, halkçı-demokratik-laik-sosyal,
insan haklarına saygılı, Atatürk ulusalcılığına bağlı, anti-emperyalist ve anti-kapitalist,
sömürünün her türüne karşı, sürekli Devrimci,
emeğin hukukuna hürmetli bir çağdaş hukuk devleti olarak
yurt ve dünya kamuoyuna bir kez daha duyurma kesin kararlılığındadır.

Ülkemize yönelik açık ve sinsi oyunların, bu sahnede yer alan yerli ve yabancı
bilinen işbirlikçi aktörlerinin, KüreselleşTİRmeci emperyalistlerin AB-ABD ittifakının
ve IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü vb. maşaları kurumların
post-modern (!) ele geçirme planlarının, özelleştirme talanlarının,
sözde “Yeni Anayasa” yaparak ve “açılım – çözüm” masallarıyla ulusu ve vatanı
bölme-parçalama tuzaklarının…tümüyle ayırdındayız.

Asla geçit vermeyeceğiz!

Hevesleri, gene kursaklarında kalacaktır.

94 yıl sonra 19 Mayıslar kutlu ve mutlu olsun,

Ulusumuza ve dünyaya bizden selam olsun..

S a y g ı l a r ı m ı z l a…

19 Mayıs 2013 / Ankara, TÜRKİYE

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AKP, Hızla Meşruiyet Dışına Kayıyor !../ JDP is rapidly skating out of legitimacy!

AKP_Hizla_Mesruiyet_Disina_Kayiyor_14.06.08_ve16.62012

AKP’nin Kökü Dışarıda Uydu Sağlık Politikaları : Tam Bir Keşmekeş ve Ulusumuzla Alay Ediş..

AKP’nin_Saglikta_Donuşum_Masali_artik_bitmeli_10.7.2006