Etiket arşivi: ilâç kartelleri

Asıl tehdit virüs değil, uygulanan “sağlık” sistemidir!

Asıl tehdit virüs değil,
uygulanan “sağlık” sistemidir!

Yeniçağ: Asıl tehdit, virüs değil, uygulanan “sağlık” sistemidir! – 

Küresel salgın, nasıl oluşur hiç düşündünüz mü? Küresel bir salgının, bütün ülkelerde neredeyse eş zamanlı olarak başlaması mümkün müdür? “Çin’de başladı İran’a geçti” deniyor ama bu doğru değil. ABD, İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya ve Türkiye dahil bütün dünyada 2019’un Eylül, Kasım, Aralık aylarında, boğazda tahriş ve hırıltı ile başlayan bir hastalık var! Peki bu hastalığa sebep olan virüs, Güney Amerika’da, Amazon ormanlarında yaşayan ve şehirlerle teması olmayan yerli kabilelere rüzgârlarla mı ulaştı?

“Virüsün DNA şeması çıkarıldı” (AS: bu virüs için RNA olacak) deniyor ama ortaya çıkarılan virüs resmi bilgisayarda çizilmiş bir figürden ibaret! Üstelik virüs resmi diye çizilen bu figür, insan ve hayvan hücresinde bulunan eksozomlar ile aynı! En azından böyle bir iddia var! Yani bize virüs diye gösterilen resim, insan vücudunda doğal olarak bulunan, hücre içindeki bir maddenin resmi olabilir! (AS: Virüs RNA’ları kesin olarak elde edildi) Bu maddenin elektromanyetik dalga etkisiyle dış etkiyle, hücreyi patlatarak (hücre içinde çoğalıp mekanik olarak hücreyi patlatıyor) dışarı çıktığı ve kanı zehirlediği (kanda çok az bulunuyor), önce akciğerleri etkilediği için solunum yoluyla temasta bulunulan diğer insanlara da bulaştığı belirtiliyor.

İnsan metabolizmasını değiştiren ve doğal hücre ölümlerinin dışında “programlanmış hücre ölümü”ne yol açan bir dış etken var ama Türkiye’de şu günlerde bu konuları tartışan ve halkı bilgilendiren bir bilim adamı yok! Daha önceleri, bu konularda bilimsel çalışma yapan, bilimsel makale ve kitap sahibi olanlar ise hiçbir TV kanalında konuşturulmuyor.

Neden? Çünkü Türkiye’de sağlıkla ilgili bilimlerde araştırma yapmak bile artık Bakanlık iznine bağlanmıştır. Sağlık Bakanlığı ise Dünya Sağlık Örgütü’nün kurallarına göre çalışıyor. (COVID-19 kodlamasında tersine!) Peki Dünya Sağlık Örgütü kimin kurallarına bağlı? Bir defa DSÖ’nün kuruluş sermayesini veren Rockefeller Vakfı’dır. Dolayısıyla DSÖ, ilaç kartellerinin örgütüdür. Türkiye’deki sağlık sistemi de bu kartellerin istediği şekilde düzenlenmiştir. İtiraz eden sistemin dışında kalır, doktorsa ruhsatı bile elinden alınır!
***
Gazeteler sokağa çıkma yasağı günlerinde çıkmıyor. Dolayısıyla bu yazı kâğıda basılı gazetede yayınlanmayacak. Yazı biraz uzun olacak ama İnternet’te yer sıkıntısı yok. Bu itibarla, sağlık sisteminin ne halde olduğunu, uzman tespitiyle bilginize sunmak istiyorum.

Emekli genel cerrah Uğur Yılmaz’ın “Sağlığın Karanlık Yüzü” diye 700 sayfalık bir kitabı var. Yılmaz daha kitabın girişinde Ivan Illich imzalı bir söze yer veriyor:

  • Sağlık kuruluşları insan sağlığı için büyük bir tehdit haline gelmiştir. Tıbbi uygulamalar üzerinde mesleki denetimin sakatlayıcı etkisi, bir salgın hastalık boyutlarına ulaşmıştır.”

Mesele bu kadar vahim aslında… Uğur Yılmaz devam ediyor:

*Sağlık sistemi deyince toplum hekim ve hasta arasında olan ve hastanelerde verilen bir hizmeti anlamaktadır. Soruna böyle yaklaşıldığı zaman ‘sistem’ anlaşılamaz. Sistemin ön planında ABD’nin emperyalist küreselleşme stratejilerine uygun olarak ülkelerde uygulanacak sağlık sistemlerini belirleyen DTÖ, Dünya Bankası, OECD, IMF gibi küresel örgütler vardır.

*Türkiye cephesine baktığımız zaman sağlık politikaları ile ilgili bütün kurum ve kuruluşların yöneticileri sistemin içindedir. Sağlık sistemi, hiç de bilimsel ilkelere göre, hasta veya insan yararına, kusursuz ve düzgün işleyen bir sistem değildir.

*Aksine sistem, arkasında Dünya Bankası gibi ABD’nin küresel egemenlik örgütlerinin olduğu, her düzeyde ilgili kişilerin ve çalışanların bu kirli ilişkilerde kendilerine verilen rolleri oynadıkları, kirli, mafyatik, nitelikli dolandırıcılık ve soygun sistemidir.

*Bu kişiler toplum karşısında, TV ve basında yüzlerine masum-temiz bir maske geçirmektedir. Sağlık sisteminin bir de bilinmeyen, bilinmek ve görülmek istenmeyen, değiştirilmek istenmeyen karanlık bir yüzü vardır.

*Kovid-19 salgını münasebeti ile Türkiye’nin sağlık sistemi bütün toplumu aldatacak bir şekilde övülmektedir. Bu sistemin Atatürk‘ün kurduğu sistemin devamı olan kamucu bir sistem olduğu propagandası yapılmaktadır.

*Sağlık haberciliği yalan haberciliğin en fazla uygulandığı bir habercilik şeklidir. Bu şekilde kitleler yönlendirilir, aldatılır, belli bir hedefe doğru yönlendirilir. Medyada maalesef sağlık ile ilişkili konularda doğru haberlere rastlamıyoruz. 

*Sağlıkta Dönüşüm sistemi, ABD’nin kurmak istediği yeni dünya düzeninin sağlık alanında uygulamasıdır. Atatürk’ün kurduğu sistemle bir ilgisi yoktur. Bu uygulama devletin sağlık alanından tasfiyesi, ABD emperyalizmi tarafından düzenlenen işletim sistemi ile tıp kartelinin çıkarlarına uygun bir sağlık piyasası oluşturulması, sağlık kuruluşlarının özelleştirilmesi ve bu iş tamamlanıncaya kadar mülkiyeti devlete ait olan sağlık tesislerinin işletmesinin SGK sistemi vasıtası ile oluşturulan sağlık piyasasına dâhil edilmesidir.

*Devletin elinde gibi görülen sağlık tesislerine de kartelin ürünlerinin daha fazla satılması ve pazarlanması görevi verilmiştir. Bu amaca ulaşmak için tıbbi hizmet, tedavi, girişim, ürün ve cihazların satılması ve pazarlanmasında diğer komisyonculuk işlerinde olduğu gibi kâr payı dağıtılmaktadır. 

  • Şu anda Türkiye’de uygulanan sağlık sistemi,
    Dünya Bankası tarafından kurulmuş ve yönetilmekte olan bir sistemdir.
  • Milli bir sistem değildir.
  • En son “Başakşehir Şehir Hastanesi”nin açılışı vesilesi ile “Sağlıkta Dönüşüm”ün
    bu son uygulaması da tüm halka kamucu bir uygulama olarak yedirilmiştir.
  • Başakşehir Şehir Hastanesi bir devlet hastanesi ve yatırımı değildir.

*Bu hastane Dünya Bankası ile ticari ortaklığı olan uluslararası Rönesans Holding‘in Japon ortağı ile yap-işlet-devret yöntemi ile yaptığı bir hastanedir. Bu gibi hastanelerin milletin sırtına bindirdiği yük sıradan bir özel hastaneninkinden çok fazladır. Çünkü şehir hastanelerine gelir ve kâr garantisi de verilmektedir. Hastane belirlenen geliri sağlayamazsa aradaki fark Orhangazi köprüsünde ve benzerlerinde olduğu gibi devlet tarafından ödenecektir.  

İLÂÇ ENDÜSTRİSİ


İLÂÇ ENDÜSTRİSİ

Dr. Ceyhun Balcı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Son zamanlarda tıp ortamı üzerine sayısız yazı yazıldı. Derinlemesine tartışmalar yapıldı. Soner Yalçın’ın Kara Kutu’sundaki son derece açık ve net yanlışlar doğal olarak öne çıktı. Kara Kutu’nun doğruları da vardı elbette. İngilizce “Big Pharma” olarak nitelenen ilâç endüstrisinin bu alanda sergilediği davranışlar da irdelenmeyi ve tartışılmayı hak ediyor.

Özellikle tıp çevrelerinin bu konudaki çekinceli yaklaşımı “kendi kapımızın önünün temiz tutulması” konusunda eksiklik yaratmış oluyor. Bu önemli sorun hekimler ve akademi tarafından  masaya yatırılmayıp da iş gazetecilere ya da yazarlara bırakıldığında halk sağlığını tehlikeye düşürmeye varan abartılı saptamalar havada uçuşmaya başlıyor.

Tıpla ilgili pek çok sorun gibi ilâç alanında yaşananlar da sağlığın toplumsal bir hizmet olmaktan çıkartılarak kazanç alanına dönüştürülmesiyle yakından ilintilidir.

Kısaca anımsamak gerekirse; Türkiye’de geçmiş dönemlerde ordu ve SSK ilâç üreticisi olmuşlardır. Özel girişimin elindeki ilâç fabrikaları da uzun yıllar boyunca yerli sermaye yapısına sahip olmuştur. Bugün gelinen noktada kamunun ilâç üretmesi bir yana, bu alanda adı bile geçmez olmuştur. Yerli sermayeli ilâç fabrikaları da son 15 yılda neredeyse yabancı sermayeli hale gelmiştir. Osmanlı’nın son döneminden başlayarak Cumhuriyet’le birlikte aşı üreticisi olan Türkiye, Dr, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatarak aşı üreticisi olmaktan da vazgeçmiştir. Tüm bu gelişmeleri şu tümceyle tanımlayabiliriz.

  • Türkiye başta kamu olmak üzere dev bir ilâç ve aşı müşterisi olmuştur.”
  • Bunun yalın anlamı DIŞA BAĞIMLILIK’tır.

Üretici olmaktan çıkıp tüketici olmanın önde gelen tehlikesi çok geçmeden baş göstermiş ve ilâç endüstrisi kısa süre içinde ortama egemen olma şansını yakalamıştır.

Türkiye’de ilâç endüstrisi neredeyse tümüyle dışa bağlandığına göre, ilâç kartellerinin ana yurdu ABD’de bu bağlamda olup bitenlere bakmak yararlı olabilir.

İngilizce özgün sürümüne bağlantıdan erişilebilecek yazıdan esinle aşağıdaki başlıkları sıralamak olasıdır.

İlâç endüstrisi kazanç odaklı yaklaşımlarını nasıl sergiliyor?

  1. Kullanıma yeni sunulan ilâçların hayalet hastalar aracılığıyla övülmesi. Böylelikle bu ilâçlarla ilgili istem yaratılması. Yine bu doğrultuda sosyal güvenlik kurumlarının aynı işlevi gören daha ucuz seçeneklerden uzak tutulması. Kamuoyu oluşturma amaçlı bu türden amaçlı yapay grupların ilâç endüstrisince desteklendiği belgelenmiş durumdadır.
  2. İlâç kullanımı ve geri ödemeleri için karar verici durumunda olan yönetsel unsurlarla içli dışlı ilişkiler kurulması.
  3. FDA (Amerikan Gıda ve İlâç Dairesi) tarafından henüz onaylanmamış ürünlerin deniz aşırı ülkelerde denenmesi. Buna en çarpıcı örnek Pfizer firmasının Nijerya’da denediği FDA onayı almamış antibiyotiğinin ölümlere yol açmış olmasıdır.
  4. Enstitü temelli bilimsel kurulların, ilâç firmalarının çıkarlarına engel olmayacağı varsayılan kimselerden oluşturulması doğrultusunda girişimlerde bulunulması.
  5. FDA’nın yeni ürüne sıcak baktığı anlamına gelecek kurgulamayla söz konusu ilâca ön istem yaratmak.
  6. Herhangi bir kavram ya da hastalık konusunda görünürde “farkındalık yaratma” ama gerçekte kamuoyunu duyarlılaştırma ve sunulacak ürüne ısındırma amaçlı ilâç endüstrisi duyuruları. Hatta, son zamanlarda endüstrinin önce hastalık uydurup sonra da o hastalığı sağaltacağı varsayılan ilâcı kullanıma sunduğu da savlar arasındadır.
  7. Hayalet yazarlara yazdırılan sözde bilimsel yayınların yanı sıra hekimlerin başvuru ve rehber kitabı niteliğindeki kitapların etki altına alınarak ilâç firmalarının satmak istedikleri ürünlere kolaylık sağlanması.

Bağlantısını vermiş olduğum makalenin yazarından da kısaca söz etmek gerekirse; Martha Rosenberg dilimize sağlık gazetecisi olarak çevrilebilecek işi yapıyor. Amerikan Sağlık Gazeteciliği Merkezi Üyesi.

Yazılarında dikkati çeken nokta olgulara ve olaya odaklanması. Bilgiye ve belgeye dayanan saptamaları kişilerden çok sistemi hedefe koymakta. Bizdeki aynı türün daha çok tanıtıma, bir ürünün tüketilmesine ve kişilerin yıpratılmasına dönük olduğu düşünüldüğünde Martha Rosenberg’in yaptığı türden sağlık gazeteciliği için darısı başımıza demek gerekiyor.

Tıp ortamının önde gelen ve ayrılmaz parçası durumuna gelen aşırı tüketimin önüne geçmek öncelikli görev olmalı.

Bunu başarmak için de

  • ülkemiz –geçmişte olduğu gibi– başta aşı ve ilâç olmak üzere tanı ve tedavide kullanılan gereçlerin üreticisi konumuna gelmeli.Ulus ötesi yapıların sicili bu denli açık ve kirli olduğuna göre…
    =================================
    Dostlar,

    Şu sözler, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa‘nın :

    • “…Bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı insanları koruma konusunda büyük hizmetleri görülen aşıları hazırlamak ile meşgul Hıfzıssıhha Kurumlarımız tam başarı ile çalışmasına devam ve savaşıma yararlı hizmet yerine getirmektedirler.– 1337 senesi (1921) içinde üç milyon kişilik çiçek aşısı yapabilen Sivas (Hıfzıssıhha) Kurumu, geçen yıl (1929)
      beş milyon kişilik çiçek aşısı,
      – 537 kg kolera,
      – 407 kg tifo aşıları üretmiş
      ve bunlar halka yaygın biçimde uygulanmıştır

      {Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. Cilt I-III, sayfa 306-7 ve
      Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri}2019’da Türkiye ne yazık ki tek bir aşı bile üret(e)miyor! Açıklaması ise “küresel işbölümü”!

      15 aşı türünü Sağlık Bakanlığı tümüyle dışalımla (ithalatla) karşılıyor.
      Özel sektörce dışalımı yapılan aşılar da var. Dünyada toplam 25 farklı aşı uygulamada.

      Bu “küresel işbölümü” retoriği sahibi Batılılar, Irak’ı UNSC (BM Güvenlik Konseyi) onayı ile “koalisyon güçleriyle” (!) işgallerinde uluslararası savaş hukuku kurallarını (Cenevre Sözleşmelerini) çiğneyerek aşı – ilaç – mama ambargosu bile uygulayarak yarım milyon bebek ve çocuğun ölümüne neden oldular (UNICEF kayıtları..).

      Türkiye’ye de yaparlar mı dersiniz??

Sevgi ve saygı ile. 28 Aralık 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com