Etiket arşivi: İHEB (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi)

SOLFASOL TV Programımız : ANKARA’da Sağlığa Bütüncül Bak(a)mamak

Dostlar,

Bu gün (29.3.22) akşam 20:20’de başlayan bir TV programımız oldu.
Ankara’dan yayın yapan SOLFASOL TV‘ye konuk edildik.

Programı sunan Sn. Mehmet C. Peker Sn. Dr. Eriş Bilaloğlu ve bize sorular yöneltti. Tema, önceden, aşağıdaki görselde (posterde) olduğu gibi belirlenmişti:

ANKARA’da Sağlığa Bütüncül Bak(a)mamak..

SOLFASOL semti, Ankara’nın yoksul, gecekondu ağırlıklı, sosyo-ekonomik bakımdan yoksun bir bölgesi. Sn. Peker ve arkadaşları, SOLFASOL TV aracılığıyla Ankara’nın ve bu yoksun bölgenin sorunlarına ışık tutmaya çabalıyorlar..

Sn. Peker’in coşkuyla vurguladığına göre, bizim de katıldığımız bu program 116. sı olmuş.

Halktan yana, onun haklarından yana, sağlıklı yaşam hakkından yana olan bu uyar çabayı biz de elbette saygı ile karşılamaktayız.

20:20’de başlayan program 21:21’de bitecekti ancak birkaç dakika sarkarak 70 dakika sürdü

Özellikle “BÜTÜNCÜL SAĞLIK ANLAYIŞI”  temel tema idi. DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü), Anayasasında yaptığı Sağlık tanımı ile daha kuruluşundan başlayarak bu Anlayışa çok yakın:

  • SAĞLIK, yalnızca hastalık ya da engelliliğim bulunmaması olmayıp, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve SOSYAL YÖNLERDEN DE tam bir iyilik durumudur.

Bu tanım, Türkiye DSÖ üyesi olduğundan, ülkemizi de bağlar. DSÖ Anayasası, 1947’de, 5062 s. yasa ile aynen benimsenerek iç hukukumuza katılmıştır ve 1982 Anayasası m.90/5 uyarınca “jus cogens” kapsamında üstün hukuk normlarıdır, bağlayıcıdır.

İHEB (İnsan hakları Evrensel Bildirgesi) ve çok sayıda uluslararası bildirge, sözleşme, anlaşma bütüncül sağlık anlayışına yer vermektedir. İHEB m.25’te herkesin beslenme, konut, giyim ve tıbbi bakım hakkı vurgulanmaktadır. Dolayısıyla kişisel ve toplumsal olarak sağlıklı olmanın kaçınılmaz (deterministik) soyo-ekonomik gerekleri vardır.

İşte bu kaçınılmaz (deterministik) soyo-ekonomik gerekleri de dikkate alarak sağlık olgusuna yaklaşmak, BÜTÜNCÜL SAĞLIK ANLAYIŞI olarak tanımlanmaktadır. Sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamak herkesin hakkıdır (Anayasa m.56/1). Bu hedef, yerelde, Ankara ölçeğinde nasıl yaşama geçirilebilir?

“DSÖ’nün Sağlıklı Kentler” yaklaşımının 10 temel ölçütü nelerdir?
Ankara büyükşehir belediyesi nasıl bir SAĞLIKLI KENT yaratabilir?
Sn. Peker’in sorularını kapsamlı olarak yanıtlamaya çabaladık bir hekim ve Mülkiye’li olarak.

Yukarıdaki görseli ya da https://youtu.be/0XaYjRF8SzM bu erişkeyi (linki) tıklayarak izleyebilirsiniz. İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereklerinin yapılmasını dileriz.

Sevgi ve saygı ile. 30 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

 

 

 

SAĞLIK HUKUKU MASTER TEZİMİZE DAYALI 3 BİLDİRİMİZ

SAĞLIK HUKUKU MASTER TEZİMİZE DAYALI 3 BİLDİRİMİZ..

Dostlar,

Anayasa Mahkemesi’nin 2 bireysel başvuru nedeniyle çocuk aşılarının yasal olarak zorunlu olmadığını saptayan kararlarını bir yüksek lisans (Master) tezi olarak 3 eksende (Etik, Sağlık Hukuku, Tıbbi-Medikal) incelediğimizi belirtmiştik.

Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü “SAĞLIK HUKUKU” tezli yüksek lisans programı kapsamında bu tezimizi tamamladığımızı (253 sayfa) ve “Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı” (MSc in Health Law) derecesi kazandığımızı sitemiz manşetinde, tezi savunup jüri* tarafından oybirliği ile başarılı bulunduğumuz 10.08.2018 günü sitemiz manşetinde duyurmuştuk.

25 Eylül 2018’de, teze dayalı ilk bildirimizi, aşı reddinin Etik irdelemesi ile 4. Konsültasyon – Liyezon Psikiyatrisi Simpozyumunda sözlü olarak sunduk ve sitemizde yayınladık..

  • AŞI REDDİ : ETİK BUNUN NERESİNDE?

Yansılara şu erişkeden (linkten) ulaşılabilir :
http://ahmetsaltik.net/2018/09/27/asi-reddi-etik-bunun-neresinde/ 

Bu sözlü bildirimizin 1 sayfalık word özet metninin erişkesi :
ASI_REDDI_Etik_Bunun_Neresinde

29 Kasım – 1 Aralık 2018 günlerinde Ankara’da düzenlenen 3. Uluslararası Sağlık Bilimleri Kongresi‘nde ise bu gün (01.12.2018) teze dayalı 2 sözlü bildirimiz daha oldu. İlki, AYM kararını “SAĞLIK HUKUKU” açısından irdeleme temelli.. (pp yansıları için tıklayın)

15 sayfalık bildiri tam metnine erişim için tıklayın..

İkinci sözlü bildirimiz “ANAYASA MAHKEMESİ’NİN AŞI REDDİNİ ANAYASAYA UYGUN BULAN KARARININ TIBBİ – MEDİKAL AÇIDAN İRDELEMESİ” başlıklı.

15 sayfalık bildiri tam metnine erişim için tıklayın

Yansıları izlemek için tıklayın..

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 30 : 

Bu Bildirgenin hiçbir hükmü, herhangi bir Devlet, grup ya da kişiye, burada belirtilen hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan herhangi bir etkinlikte ve eylemde bulunma hakkı verecek şekilde yorumlanamaz.

Anayasa md. 56, herkese sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanımaktadır.
Anayasa md. 12/2, kişisel hak ve özgürlüklerin kullanımını başkalarına zarar vermeme sorumluluğu ile sınırlamaktadır.

İHEB md. 30 ve Anayasanın yukarıda verilen 2 maddesi özellikle olmak üzere (başka maddelere de değinildi), aşı reddini, Anayasanın bütüncül değerlendirilmesini gözetmeden, salt md. 13 ve 17 üzerinden hukuka uygun bulmayı olanaksız kılmaktadır.

Aşı yapılarak gerçekleşen tıbbi müdahalenin taşıdığı kamu yararı amacı ile AYM’ye 2 bireysel başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının (AY md. 17) korunması arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı, müdahalenin ölçülü olduğu çok açıktır.

  • AYM kararı Etiğe, hukuk ve tıp bilimine aykırıdır; hızla düzeltilmesi 3 açıdan zorunludur.

SONUÇ OLARAK                              :

  • TBMM’de hızla gerekli yasal düzenleme yapılarak özellikle bebeklik – çocukluk çağı aşılarının yasal olarak zorunlu kılınması gerekmektedir.
  • Aşı reddi – çekincesi – ihmali nedeniyle aşısız kalan bebek – çocuk sayısı hızla artmaktadır ve kritik eşiklere yaklaşmıştır. (2016 sonunda %98, 2017 sonunda % 96!?)
  • Ülkemizin yeterince ciddi – ağır sorunları vardır.. Ek olarak SALGIN HASTALIKLAR çıkması, pek çok bakımdan çok ağır bir fatura olacaktır. Oysa bu yıkıcı sonuçtan kaçınmak yasal düzenleme ile olanaklıdır. Sorumluluk salt siyasal değil, aynı zamanda İNSANİDİR!
  • Siyasal iktidara çok ciddi hatta kritik sorumluluğunu bir kez daha anımsatıyoruz; geç olmadan!

Özellikle, çocuk hekimi olan Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca‘yı göreve çağırıyoruz.

Tezi ilk fırsatta kitaplaştıracağız..

Sevgi ve saygı ile. 01 Aralık 2018, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

===============================
Jüri :
1. Prof. Dr. Yaşar Bilge, Tez danışmanı ve jüri başkanı, Ankara Üniv. Tıp Fak. Adli Tıp AbD
2. Prof. Dr. Muharrem Özen, Ankara Üniv. Hukuk Fak. Dekanı ve Ceza Hukuku AbD
3. Prof. Dr. Nüket Örnek Büken, Hacettepe Üniv. Tıp Fak. Tıp Tarihi ve Biyoetik AbD

Sağlık hizmeti ‘mal’ oldu!


Sağlık hizmeti ‘mal’ oldu!

Tıp çevrelerinin AKP politikaları nedeniyle getirdiği “sağlık ticarileşti” eleştirileri,
yargıda da karşılığını buldu.

Özel hastanelerde doktor-hasta ilişkisi, dükkân sahibi-müşteri ilişkisi gibi olacak.

Hasta, doktordan sağlık hizmeti değil, bir mal alıyormuş gibi değerlendirilecek.
Doktorun yaptığı hatalı tedavi ya da ameliyat için hastalar, “tedavi hizmeti”nin,
“vekâlet akdi”ne dönüştürülmesi nedeniyle Tüketici Hakları Mahkemesi’ne başvuracak.

Tıp çevrelerinin AKP iktidarı ile birlikte sağlık hizmeti bedelinin her geçen gün artmasıyla “sağlık ticarileşti” eleştirileri, bir yargı kararıyla, hukuken de belgelenmiş oldu.
Trafik kazası geçirdikten sonra özel bir hastanede ameliyat edilen hasta, “ameliyatın hatalı yapıldığı, bu nedenle sıkıntılar yaşadığı” gerekçesiyle hastaneden ve doktordan 50 bin TL manevi, 5 bin TL de maddi tazminat istedi. Mahkeme ise konuyla ilgili Tüketici Mahkemesi’ni işaret ederek görevsizlik kararı verdi. Bunun üzerine hasta da görevsizlik kararını temyiz edip Yargıtay’a taşıdı.

Yargıtay ise değişen yasaya dikkat çekerek, çok tartışılacak bir karar metnine hasta ile özel hastane arasındaki “tedavi hizmeti”, “vekâlet akdi” olduğu, bu bağlamda söz konusu davanın da “vekâlet ilişkisi” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin altı çizildi. Meclis’te geçen yıl kabul edilen, “vekâlet akdinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Tüketici Yasası‘nın uygulanması” maddesinin yürürlüğe girdiğinin vurgulandığı kararda, “Bu nedenle
vekâlet ilişkisinden doğan uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesi’nde görülmesi zorunludur” ifadeleri kullanıldı. 2013, yani yasanın yürürlüğe girmesinden önce olması nedeniyle,
davaya Tüketici Mahkemesi’nin değil genel mahkemenin bakması gerektiği kaydedildi.

====================================

Dostlar,

AKP’nin foyaları artık dökülüyor…
Dileriz “Necip” (soylu) milletimiz de kör kör gözüm parmağına” bu çıplak gelişmeleri görür, deriiiiin mi derin uykusundan uyanır, AKP hipnotizmasından kurtulur ve kendine gelir..

Siyasal tarih, insanların idrakinin sonsuza dek teslim alınamayacağını gösteriyor.

Dileriz kadim halkımız kendi oylarıyla kendine zulüm etmekten sıyrılır, siyasal akılcılıkla
7 Haziran 2015 seçimlerinde oyunu kullanır.. Tersi durumda, ABD’deki gibi insanlık dışı bir sağlık sistemine sürükleniriz ve yazındaki (literatürdeki) acı deyimi ile “sokak köpekleri kadar çaresiz” kalabiliriz..

Bir kez daha yazmış, anımsatmış olalım…

“Sağlık hizmetleri doğuşta kazanılmış temel insanlık hakkıdır.”

İHEB (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi) 10 Aralık 1948’de yayımlanmıştı.
Küresel emperyalizm neden bu evrensel hukuk belgesini tanımaz?

İlan ediyoruz :

KüreselleşTİRmeciler apaçık hukuk dışıdırlar; Türkiye’deki 5. sınıf taşeronları da..

Bu Harami düzen elbet yıkılacak, ağababaları tarihe ve halka hesap verecektir.
Yeter ki halkımız “BİRLİK” olabilsin.

7 Haziran 2015 seçimlerine CHP merkezli CUMHURİYET İTTİFAKI ile girer ve
AKP iktidarını alaşağı ederse..

Bir kez daha Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve kurtarıcısı Yüce ATATÜRK‘ü dinlerse :

● “Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.

Sevgi ve saygı ile,
06.02.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Bangladeş’te fabrika yangını; 120 ölü Türkiye’de İşçi Sağlığı-Güvenliği


Bangladeş’te fabrika yangını: 120 ölü!

Bangladeş’in başkenti Dakka’da bir konfeksiyon fabrikasında çıkan yangında
en az 120 kişinin öldüğü, 150’den çok kişinin yaralandığı açıklandı. (AA, 25.11.12)

Dakka’nın Ashulye bölgesinde 9 katlı bir konfeksiyon fabrikasının zemin katında çıkan yangın kısa sürede tüm binayı sardı. Bazı işçiler pencereden atlayarak kurtulurken, özellikle üst katlarda çalışan işçiler dumanın da etlisiyle binada mahsur kaldı.
Çıkan yangında en az 120 kişinin yaşamını yitirdiiği, 150’den çok yaralı olduğu belirtildi. Yangının çıkış nedeni henüz belirlenmezken, itfaiye yetkilileri elektrik kontağından çıktığından kuşku duyuyor.

Fabrikada çalışan görgü tanığı Ahmed Riyad yaptığı açıklamada, yangının sabah saatlerinde bodrum katından yayıldığını gördüğünü belirterek, alt katlarda çalışan işçilerin yangının çıkmasıyla kaçabildiğini, üst katlardaki işçilerin ise yangının hızla  yayılmasıyla binada mahsur kaldığını söyledi. Sabah işe birlikte geldiği çok sayıda arkadaşının yanarak öldüğünü aktaran Riyad, 2 Dolar gündelikle çok zor koşullarda çalıştıklarını kaydetti.

Fabrikada yangın merdiveni yok!

İtfaiye yetkilileri ise 9 katlı konfeksiyon fabrikasında yangın merdivenin olmadığını belirterek, bunun ölü sayını artırdığına dikkati çekti. Başkent Dakka’da Aralık 2010’da aynı sanayi bölgesinde bulunan başka bir konfeksiyon fabrikasında elektrik kontağından yangın çıkmış, 25 kişi yaşamını yitirmişti. Bangladeş’in yıllık konfeksiyon ihracatı
24 milyar dolar. Bangladeş’teki 4500 konfeksiyon fabrikasında yaklaşık 2 milyon kişi çalışıyor.

======================================

Dostlar,

İş kazaları çalışma yaşamının en başta gelen karabasanı.
2. sırada gelen sorun ise meslek hastalıkları.

Ülkemizin her sorun bakımından da sicili hiç ak değil.

En son 2010 yılı SGK verisiyle ülkemizde kayda giren yıllık meslek hastalığı sayısı
550 bile değildir! Oysa Almanya’da 80 bin, ABD’de 400 bin meslek hastalığı yıllık tanısı vardır. Dolayısıyla meslek hastalıklarının “kayıt sistemimizle” bir tür kökünü kazıyacağız neredeyse…

İş kazalarına gelince   :
* Yıllık 60 – 70 bin aralığında resmi kayıtlı iş kazamız var.
* Ayda 6 bin,
* günde 200,
* her saat 8
* ve her gün 3-4 ÖLÜMLÜ iş kazamız kayıtlara giriyor..

2000 dolayında çalışanımız iş kazası veya meslek hastalığı yüzünden
SÜREKLİ İŞGÖREMEZ (tam engelli, malul) duruma düşüyor ve
2 milyon dolayında işgününü bu yüzden yitiriyoruz. Bu rakamlar salt SSK kapsamında çalışanlar için..

Yaklaşık 12 milyon SSK’li çalışan için bu veriler.
Kalan 12 milyon için böylesi bir kayıt yok.
Bunların toplamına yakın kayıt dışımız var.. (24 milyonun %44’ü)
3 milyon dolayında “kayıtlı” işsizi de katarsanız, zaten toplam işgücü arzı olan
50 milyonu buluyoruz.

  • Türkiye ÖLÜMLÜ İŞ KAZALARINDA Hindistan ve Rusya’dan sonra
    dünyada 3.!

ILO’ya göre (Uluslararası Çalışma Örgütü) İş Kazaları da, Meslek Hastalıkları da neredeyse %100 korunulabilir sorunlar..

Ülkemizin bu 2 soruna bağlı parasal yitiği ise, ILO uzmanı J. Takala’nın kestirimlerine göre ulusal gelirin (GSMH, TUG) % 4-6,5’i arasında. %4 desek, 2011 yılı TUG’i 772,3 milyar $ olduğuna göre, en alt sınırdan, yaklaşık 30 milyar $ gibi korkunç bir servettir!

Türkiye, silahlı kuvvetlerine TUG’in (GSMH) % 2,3’ünü ayırmaktadır. Bu oranın 2 katını bulan bir ulusal servetini ise, başlıca sermayenin engellemesi yüzünden,
yeterli önlem al(a)maması nedeniyle çalışma yaşamında İŞ KAZALARI +
MESLEK HASTALIKLARI
yüzünden yitirmektedir.

Türkiye, dünyada sayılı çok ilaç tüketen bir ülke olarak, TUG’in (GSMH) %2,1’i düzeyinde bir harcamayı ilaç için yapmaktadır. Bu ana kaleme denk bir kaynağı ise
iş kazaları ve meslek hastalıkları yüzünden yitirmektedir gene..

Böylesine büyük ve akıl dışı kanamaları olan bir ülkenin ayağa kalkması olanak dışıdır.

Türkiye, çalışma yaşamında sağlık ve güvenlik önlemlerini, ILO’nun en az (asgari) kurallarına uygun olarak düzeltmek zorundadır.. Hem de hızla.. Bu bağlamda ülkemizin taraf olduğu çok sayıda uluslararası anlaşma ve sözleşme vardır.

İlk adım tüm emekçilerin sendikalaşmasını sağlamak, bütün engelleri kaldırmaktır.
Bu bağlamda da ülkemizin taraf olduğu çok sayıda uluslararası anlaşma ve sözleşme vardır..

  • ILO Sözleşmeleri, 
  • İHEB (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi), 
  • Avrupa Sosyal Şartı, 
  • AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi), 
  • AB metinleri... gibi

İkinci olarak ise tüm çalışanları İŞ KAZALARI ve MESLEK HASTALIKLARI bakımından aynı havuza almaktır.

Bütün  bunların, KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm güdümünde siyasal kadrolarla başarılamayacağını anlamayı ve anlatmayı 3. madde olarak mı koymalı ilk madde
olarak mı?

Sevgi ve saygı ile.
26.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net