Etiket arşivi: Hayat Pahalılığı

Türkiye Ekonomisi Nereye ??

ŞEHRİBAN KIRAÇ
Cumhuriyet 
https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/kur-korumali-mevduatin-butceye-yillik-maliyeti-200-milyar-tlyi-asacak-1962381 24.07.2022

SORULAR ve YANITLAR

Prof. Dr. Oğuz Oyan: BİR OPERASYONLA BÜYÜK BİR SERVET TRANSFERİ YAPILDI! -  YouTube

Prof. Dr. Oğuz OYAN

(Cumhuriyet’te yayınlanmayan bölümleri kırmızıyla gösterdim).

SORU:  Türkiye’deki yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının sonu nereye varacak?

Cumhurbaşkanı Erdoğan enflasyonu önemsizleştirmek için “hayat pahalılığı daha büyük sorundur” diyebiliyor ama bunun nereye varacağını kestiremiyor: Hayat pahalılığı olmasın istiyorsanız, o zaman gelirleri enflasyonun üzerinde artıracaksınız! Devlet, memurlarının / kamu işçilerinin ücretlerini, emekli maaşlarını, asgari ücreti doğrudan belirlerken, tüm ücret / gelir düzeylerini dolaylı etkilemektedir. Kaldı ki maliye politikalarıyla, tarımsal desteklemeyle bölüşüm ilişkilerine müdahale edebilmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da, “sendikalaşma oranının düşüklüğünden” yakınırken, hangi “tehlikeli sulara” girdiğinin farkında değildir: Siyasal iktidar, sendikalaşmanın önünü açarak, grev yasaklarına başvurmayarak, daha önemlisi sermaye teşviklerini şirketlerdeki sendikalaşma oranına bağlayarak pekalâ özel sektördeki sendikalaşma ve ücret düzeylerini yükseltebilir.
Peki bir sermaye iktidarı bunu yapar mı? Hayır.

SORU: Ekonomi çok zor bir dönemden geçiyor, her gün yeni önlemler açıklanıyor,
bunlar sorunları çözmeye ne derece etki ediyor?

Saray ve ekonomi yönetiminin enflasyona karşı mücadeleyi öncelikli görmediğini Bakan Nebati veciz biçimde (!) itiraf etmişti. Gerçi AKP iktidarının ekonomik büyümeyi önceleyen politikaları bu denli fiyat ve kur çarpılmalarına meydan vermeden de başarılabilirdi. Şimdi artık bu tren kaçmıştır.

Para politikası araçları ters yönde kullanılınca, ekonomi yönetimi kendisine bırakılan sığ alanda
yan yollardan etkisiz ve maliyetli çareler üretmeye itildi. Ancak dışa açık bir ekonomide hem kur hem de faizleri birlikte belirlemek gibi “olmayacak duaya amin” denildiğinde, her türlü şoklara
açık olunacaktır. Bunu 1994 krizinden öğrenemediyseniz, 2018 sonrasında bizzat yarattığınız ve deneyimlediğiniz 3 döviz krizinden öğrenme aklına sahip olacaksınız.

SORU: Döviz kurunu düşürmek için atılan adımların hiçbir işe yaramadığını gördük,
kur tarafında ne tür riskler sözkonusu olacak?

Döviz kurunu düşürmekten çok, belirli ara platolarda bekletmek politikasının ne denli yüksek maliyetlere sahip olduğunu TCMB rezervlerinin hızla eritilmesinde gördük. Dışa açık bir ekonomide hiçbir rezerv büyüklüğü, kur şoklarını durdurmak için yeterli olamaz ve faiz aracını ikame edemez.

Kurları tutmak için getirilen KKM’nin Bütçeye yükü şimdiden 37,2 milyar TL ve bu harcama, yasal dayanağa sahip olmadan yapıldı. Ek Bütçe’ye konulan 40 milyar TL’lik ödenekse kesinlikle yetersiz; ayrıca kur farkları için Gelir ve Kurumlar Vergileri istisnaları, TCMB tarafından üstlenilen KKM maliyetleri de eklenirse, yıllık toplam maliyet 200 milyar TL’yi aşabilecektir.

Kurları tutmak yanında, döviz arzını artırmak için başvurulan kısmî kambiyo kontrollerinin (ihracat ve turizm gelirlerinin kısmen TL’ye çevrilmesi zorunluluğu; şirketlerin fazla döviz tutmasının TL krediye erişimlerini engellemesi…) sorunlara çare üretmesi zordur. Ancak Türkiye’nin tam sermaye kontrollerine zorunlu kalması şaşılacak bir durum olmayacaktır.

Ekonominin dış ticari ilişkilerinin beklenenin ötesinde açık üretme eğilimi de (ilk 6 ayda 51,4 milyar $ dış ticaret açığı; ilk 5 ayında 28,1 milyar $ cari açık) bu tabloyu karartmakta, kur risklerinin artışını körüklemektedir. Ekonominin döviz geliri yaratma kapasitesi aşınırken, ithalat başta olmak üzere gider cephesi büyümektedir. Bunun sonucunda yılın 2. yarısında büyüme ve ithalatın frenlenmesi kaçınılmaz görünmektedir.

SORU: Türkiye’nin risk CDS’leri 900 puanı aştı. Artık yabancı yatırımcının Türkiye’ye güveni olur mu? 

Türkiye ekonomisinin kırılganlık artışı kuşkusuz yabancı yatırımcının güvenini sarsar; nitekim, önceki yoğun çıkışlara karşın 2022’de yabancı sermaye çıkışı sürebilmiştir.

  • Daha önemli sorun ise, Türkiye’nin dış borçlarını ve cari açığı çevirme maliyetlerinin olağanüstü yükselmiş olmasıdır.

Bir yıl içinde vadesi gelen borçlar ile cari açık toplamının 230 milyar doları bulacağı hesaba katıldığında, libor + risk / temerrüd primi olarak $ bazında %12’lerde oluşan bir borçlanma faizinin, sürdürülebilmesi zordur.

İki not düşülebilir               :

  1. Bu maliyetlerde bir borçlanmanın bizzat kendisi ülkeyi / şirketleri temerrüde düşürecek niteliktedir;
  1. Eğer temerrüt durumu oluşursa, yüksek CDS’lere karşın (yani riskleri önceden Türkiye’ye ödetmiş olmalarına karşın) dış güçler alacaklarına şahin kesilip (Demirbank’ın batışında görüldüğü gibi), ülke yönetimini sorumlu tutar ve alacaklarını hiç risk yokmuş gibi tahsil etme kapasitesine sahip olurlar. Bu tür bir mali emperyalizme kafa tutabilecek bir siyasi irade görebiliyor musunuz?

SORU: Yıl sonu büyüme, işsizlik, faiz ile ilgili öngörüleriniz neler, bu alanlarda ne tür riskler var?

Kaynak sorunları nedeniyle, ilk çeyrekteki büyüme hızının sürdürülmesi zordur. Dünyadaki durgunluğun etkileri de büyümeyi sınırlayacaktır. Böyle bir ortamda iktidarın seçime giderken faizleri artırması –bir döviz şoku dışında– düşünülemez.
(Bu paragraf, metinde soru olarak düzenlenerek verilmiş!).

Ekonomik yavaşlamanın yüksek seyreden işsizlik üzerinde olumsuz etkileri olacaktır.
Ama sorun daha boyutludur:

  • Enflasyon, reel ücret erimesi, işsizlik, iç ticaret hadlerinin çiftçi aleyhine seyretmesi gibi nedenlerle tarihsel bir yoksullaşma yaşanırken,
  • sermayeye kapsamlı gelir / servet transferleri üzerinden derin ve hızlı bir bölüşüm şoku yaratılmaktadır.

Bunun toplumsal ve siyasal sonuçları şimdilik kısmen yaşanmaktadır.

SORU: Şu anda Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunları nelerdir, çözüm için atılması gereken adımlar hangileridir?

Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları:

AKP döneminde katmerlenen erken sanayisizleşme ve teknolojik gerilik; sanayide, tarımda ve enerjide büyüyen dış bağımlılık; düşük tasarruf ve yatırım kapasitesi; işgücünün ileri teknolojiye uyumunu sınırlayan vasatlıklardır.

AKP’nin plansız / hesapsız yönetimiyle yüksek ekonomik / mali kırılganlıkların oluşması, dış açık sorununun büyümesi; sermayeyi ve özel olarak parazit sermayeyi aşırı kayıran politikalarıyla gelir / servet dağılımındaki uçurumları ve sermaye kaçışlarını büyütmesi de cabasıdır.

Ancak bunlar o kadar da beklenmeyen sorunlar mıydı? 2000’leri düzenleyen IMF / DB politikaları farklı neyi öngörmüştü ki? Sermayenin ufku bunun ötesine gidiyor muydu?

Şimdi gelinen noktada, 3 “sistem-içi” seçenek bulunuyor:

1) 2000-2008 tarzı sert bir IMF programı

2) 2008-2015 tarzı IMF’siz IMF disiplini

3) Sermaye kontrolleri rejimine geçiş ve türevleri (dış borç konsolidasyonu da içerilebilir).

Bu sonuncusu sol bir program bile sayılmaz ama IMF’siz bir seçenek olarak değerlidir. Fakat Türkiye’nin sistem-içi siyasetlerinin bunu uygulama irade ve kapasiteleri sınırlıdır veya tartışmalıdır.

Her durumda, Türkiye’nin önünde bölüşüm ve üretim öncelikli bir kamuculuğu,
planlamayı,
yüksek teknolojiye dayalı bir sanayileşmeyi, enerjide ve tarımda atılımı,
ekonomik bağımsızlığı yeniden düşünmekten başka gerçek seçenek bulunmuyor.

Bunun için kamu ekonomik girişimciliğini yeniden canlandırmak; yüksek eğitimli, yüksek becerili ve yüksek ücretli bir işgücü oluşturmak; başta üniversiteler olmak üzere tüm eğitim sistemini yenilemek; her alanda vasatlığı ve dinsel bağnazlığı aşmak gerekecektir.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 27 Nisan 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

UÇUŞ

Yeni Akit Ankara Temsilcisi ve yazarı Hacı Yakışıklı, 100-150 yıl önce İstanbul Havalimanı’nın iç hatlar terminalinden Mekke, Sırbistan ve Varna’ya gidildiğini savundu.

Atış ve uçuş serbest…

SURİYELİ

Hatay BŞB Bşk. Savaş, “Sadece Reyhanlı’da en son açıklanan Türk nüfusu 98 bin 500. Suriyeli nüfus ise 131 bin civarında. Reyhanlı’da 12 ilçemizin nüfusundan daha fazla Suriyeli var”

Savaşsız teslim…

ALÇAKGÖNÜLLÜ

Tek Parti Genel Başkanı Ahmet Özal partisinin oy oranı için,” Ben %20’ler diyorum ama mütevazi konuşuyorum, daha da üstünde olabilir” dedi.

Bu ne alçakgönüllülük! Küçük Özal’a yakışmış…

HAYRET

Cumhurbaşkanı RTE, “Hayat pahalılığı toplumun bir sorunu, toplumun bundan rahatsız olduğunu görüyoruz” dedi.

Hayret biz ekonomide uçtuğumuzu sanıyorduk…

SESSİZLİK

İsrail’in, ramazan ayında Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılarına sessiz kalmakla eleştirilen AKP Cumhurbaşkanı RTE, “İsrail ile siyasi-ekonomik adımlarımız başka Kudüs davası başka” dedi. Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un sağduyusuna da güvendiğini söyledi.

Van münits. Şimdi para lazım…

TERS KÖŞE

RTE 15. sıradaki ülkemizi 2023’te en büyük 10. ekonomi yapma sözü vermişti.

IMF 2022 yılında Türkiye’nin 23. sıraya gerilediğini açıkladı.

Neredeeen nereye…

SATIŞ

Cumhurbaşkanı kararı ile emlakçılara, Türkiye’deki gayrimenkulleri yurt dışında pazarlayıp satması için Ticaret Bakanlığı tarafından devlet desteği verilecek.

Ülkeni sat da nasıl satarsan sat…

BAĞLAMA

MHP’de Balıkesir Belediye Başkanlığı yapan, sonra milletvekili olan, partiden kovulunca İyi Parti’ye geçen, belediye başkan adayı yapılınca Akşener’in elini öpen, AKP için demediğini bırakmayan İsmail Ok şimdi AKP’ye geçti.

Rahmetli Demirel kendisine laf söyleyip sonra partisine gelenler için “Bahçeye bağlama” tanımını kullanırdı…

GÖLGE

Diyanet  Cuma hutbesinde 23 Nisan’a yer vermedi.

Gölge etmese yeter…

ELÇİ

Washington Büyükelçisi Murat Mercan, ABD ve İsrail ile ilişkilerin geliştirilmesine gayret ediyor.

Elçiye zeval olmaz. Görev verene bak…

KAÇIŞ

Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu yurt dışına giden gençlerimiz için, “Bugün teknoloji açısından, mühendis ihraç eden ülke haline geldik.”

Gençler ülkeden, Bakan gerçekten kaçıyor…

SOYSUZ

HDP’li Garo Paylan imzasını taşıyan “Ermeni Soykırımı’nın Tanınması, Soykırım Faillerinin İsimlerinin Kamusal Alandan Kaldırılması” isimli yasa önerisi, TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

  • Ermeni soykırımı iddiaları tarihi ve emperyalist bir yalandır. Hukuken temelsizdir.

Türkiye soy kırmadı. Kırsa ülkede soysuz kalmazdı…

GÜVEN

İki kez beraat eden Osman Kavala, 3. yargılamada ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırıldı.

Bir üye yargıç, geçerli kanıt olmadığı için beraat verilmesi gerektiği yönünde oy kullandı.

Müebbet hapse mahkum edilmiş Hizbullahçı teröristin tahliye edildiği açıklandı.

RTE, ”Yargıya olan güven artmıştır” dedi.

Güdümlü yargıya?..

KORKU

Gezi davası neyi gösterdi?

Toplumsal hareketlerden korkuyu…

UYUM

RTE fiyatlardaki artışta kurun payı olmadığını söylerken yardımcısı Binali Yıldırım kurdan kaynaklandığını açıkladı.

Sırdaşlar arasından su sızıyor…

VEBAL

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Bize bakıp da Müslümanlıktan soğuma olursa bunun vebalini biz taşıyamayız”

Durum öyle…

DİKKAT

Konfüçyüs 2500 yıl önce diyor ki :

Dil bozulursa ülkenin kültürü  bozulur.

Kültür bozulursa “aile” bozulur.

Aile bozulursa “ahlak” bozulur.

Ahlak bozulursa “hukuk ve siyaset” bozulur.

Hukuk ve siyaset bozulursa “devlet çöker, ülke yıkılıp yok olur”

Dikkat! Fırsatı kaçırmayalım, sonucu doğrulamayalım…

Cendere

authorZAFER ARAPKİRLİ

Türk Dil Kurumu sözlüklerine bakarsanız başlıktaki sözcüğün hem bir isim, yani “bir şeyleri baskılamak ve ezmek amacıyla kullanılan bir alet-gereç” olduğunu hem de “ezici bir baskı altında kalmak” durumunu anlatın bir tür sıfat olduğunu görürsünüz.

“Cenderede kalmak, cendereye girmek” sıkça kullandığımız tabirlerdir.

Bugün ülkemizde hem tek tek vatandaşların hem her alanda üreticilerin hem de mal ve hizmet üretme durumundaki tüm kurumların ciddi bir “cendere” içine hapsolduğunu hepimiz görüyoruz. Bu da, bizzat ülkeyi yönetme yeterliliğini iyice yitiren, kontrolü iyice elden kaçıran ve içine düştüğümüz tarihi boyutlardaki ekonomik buhranın baş sorumlusu olan iktidarın yarattığı bir durumdur.

Neredeyse her dakika bir yenisi ile karşılaştığımız zamların oluşturduğu fahiş ve hatta müstehcen boyutlardaki hayat pahalılığı, ülkede yaşamayı bir işkenceye dönüştürmüştür.

Temel ihtiyaç kalemlerine yapılan zamların en büyük nedeninin enerji girdileri-maliyetleri olduğu düşünüldüğünde, başta su, elektrik, gaz, toplu ulaşım ve iletişim hizmetlerine yapılan zamlar, evrensel bir tartışmayı bir kez daha hatırlamamıza neden olmaktadır.

İnsanların “vazgeçilemez” ihtiyaçlarının, en başta da suyun merkezi ya da yerel kamu otoritesi tarafından “temel bir insan hakkı” olarak karşılanması, vergi ödeyen vatandaşların en doğal talebi değil midir? Örneğin, Sosyalist rejimler bunu başarmış ve evrensel bir model oluşturmuşlardır.

Su (bildiğin dünyanın suyu), yerine başka bir şeyi geçiremeyeceğimiz, temel bir insan ihtiyacı-hakkı değil midir?

Elektrik, ısınmada kullanacağımız gaz-kömür-odun vs. maddeler, vazgeçilebilir şeyler midir?

Toplu taşımayı, yani kamunun sağlamak zorunda olduğu otobüs, tren, vapur gibi zorunlu ulaşım yöntemlerini kullanmayıp evimizde oturmak, “tercih nedeni” diye tartışılabilecek bir şey midir?

21’nci yüzyılda telefon ve internet gibi hizmetler de aynı kalemlere dahil sayılamaz mı?

İşte tüm bunların “ticari amaçlı, kâr amaçlı işletmecilik” anlayışı ile vatandaşa (vergi mükelleflerine) sunulan “opsiyonel” hizmetler sayılmasına karşı çıkmalıyız.

Neredeyse, “vergi” denen şeyin icadından bu yana var olduğunu düşündüğüm klasik bir tabir vardır ya: “Vergilerimizin bize yol su elektrik olarak geri dönmesi” olgusu. Tam da bunu demeye getiriyorum.

Bu maksatla, gerek Türkiye’nin merkezi yönetimini, gerekse belediye yönetimlerini elinde bulunduranlara, yani bizim seçtiğimiz ve “Al şu oyu. Yanında da al şu vergilerimizi (trilyonlarca, katrilyonlarca paradan söz ediyoruz) bize hizmet et” dediğimiz insanlardan bu “vazgeçilemez ihtiyaçlarımızı (insan hakkı)” sağlamalarını talep etmeliyiz.

Suyu, elektriği vs. bize satamazsınız.

Bizi “piyasa koşulları – dinamikleri – kapitalist ekonominin kaideleri vb.” acımasızca zulüm araçları ile karşı karşıya getiremezsiniz.

Bir ülkeyi yöneten Başbakan, Cumhurbaşkanı, Bakan (ya da başka sıfatlı insanlar) da, bir belediye başkanı da “Ben size temel bir insan hakkı olan bu temel ihtiyaçlarınızı bu fiyattan satmak ve maliyetleri yansıtarak, üstelik kâr elde ederek satmak zorundayım. Yerseniz” diyemez.

Derse, meşruiyetini yitirir.

Bir başka sorunlu konu da, “sırf muhalefet partisinden seçilmiş ve iktidarın pek çok konuda baskısına (haklı olarak) direnmek göğüs germek, boğuşmak zorunda diye” örneğin İstanbul Belediye Başkanı›nın bu konuda yani zam yaptığı için eleştirilmesini bir “suçmuş” gibi göstermektir.

Seçtiğimiz ve çuvalla (belki de kamyonlar dolusu) vergi ödediğimiz insanlardan, temel ihtiyaçlarımızı ideal olarak ücretsiz, olmuyorsa da en düşük ücretle karşılamasını talep etmenin neresi suç sayılabilir?

Sofrasına koyacak bir dilim kuru ekmeğe ve ona katık edecek yarım soğana bile yetmeyecek gelir düzeyindeki on milyonlarca insana bunu izah edemezsiniz.

Demokratik bir toplumun birincil gerekliliği, bu bilinçle yönetmektir.

Aksi, demokrasiden uzaklaşmaktır.

Faturalar, ücretler ödenemez hale gelmişse, bunun çözüme ulaştırılmasının yolu sadece “Komşunun faturasını öde” (askıda) demek değil, fiyatları düşük tutabilmenin yolunu bulmak, üretmektir. Öncelikleri gözden geçirmekse, mesela bunu yapmaktır. Eleştirilere öfkelenmek değildir.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 19 Ocak 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE


HESAPLAŞMA

RTE, ”Şu an Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek

Devleti yöneten mi, örgütü izleyen mi?..

UYDURMA

Kılıçdaroğlu, Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu hakkında İBB’deki görev dönemi ile ilgili yolsuzluk soruşturması yürütüldüğünü açıkladı.

Bakan, ”Uydurma” dedi. Savcılığın soruşturma yazısı ortaya çıktı.

“Kitabına uydurma” mı?..

GERÇEK

RTE, “Gelişmiş ülkeler bir anda 5-7 kat enflasyon gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalmıştır.”

  1. Ülkemizdeki enflasyonu çözer mi?
  2. O ülkelerdeki hayat pahalılığından ne haber?..

(AS: Enflasyon oranı %0,5 olan bir ülkede %2,5’e çıkınca 5 kat oluyor doğru, ama hala %2,5 ve tek rakamlı. Senin TÜİK bile %36 enflasyon ilan etmek zorunda kaldı.. Bunca çarpıtma ayıptır!)  

KARA

Cemaat Yurdunda intihar eden Enes Kara’yı haber yapan Elazığlı gazeteciye tehdit yağdı. İşten çıkarıldı. Gazete haberi sitesinden kaldırdı. Hiçbir adli takibat başlatılmadı.

  1. Hukuk devletinde işler böyle mi işler?
  2. Devlet tarikatlara şemsiye midir?
  3. Enes mi kara, sonrası mı?..

CİN

Ankara’da bir vatandaş psikolojik sorunlu eşini cinci hocanın tavsiyesi ile cin çıkarmak için oklava ile döverek öldürmüş.

Cin beyinlerde…

VELET

BBP MKYK Üyesi Ahmet N. Akdoğan, “Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız?.. Öyleyse ÇYDD, ADD de kapatılsın.”

DEVA P. Gen. Bşk. Babacan, “Yasaklanırsa yer altına girerler”

  1. Ölen bir gence “velet” demek hangi insanlığın göstergesidir?
  2. Cemaat-tarikatlar yasal olarak serbest mi?
  3. ADD, ÇYDD ülkeye, gençliğe ne zarar vermiştir?…

TEMEL

KPSS’de 1. geldiği halde görev verilmeyen Elif, haberleri üzerine mülakat sistemini savunan MEB M. Özer, “Bazen bilgili de olsanız, temel alanda eksikseniz nasıl öğretmenlik yapacaksınız? Ya da kekemeyseniz mesela..” dedi.

  1. Temel alana “AKP üyesi olmak” girer mi mesela?
  2. Dört yıl okulda ayırdına varılmayan kekemelik bir tek mülakatta mı anlaşılır mesela?..

(AS: 657 s. yasanın 48. maddesine göre sağlık bakımından o mesleğin yapılıp yapılamayacağına sağlık kurulu ile hekimler karar verir..)

YOL

Zonguldak-Kilimli arasındaki yol tam da RTE açılış yapacakken 3. kez dalgalara gitti.

  1. Yolu ihale edenler kaçıncı çöküşte akıllanacak?
  2. Akıllı oldukları için yolu böyle mi buluyorlar?..

DİŞÇİ

Kılıçdaroğlu’nun ”Telefonlarım dinleniyor” açıklamasına Soylu, “Dinlenseydi Pensilvanya ile görüşmeni ortaya çıkarırdık” çıkışı yaptı.

Meğer, Kılıçdaroğlu danışmanlığından Soylu danışmanlığına geçen Ali Özzeybek adlı dişçi, Soylu’ya Kılıçdaroğlu’nun kendi muayenehanesinden görüşme yaptığını söylemiş.

  1. Enes Kara olayında tarikatlara bir çift söz edemeyen Kılıçdaroğlu şimdi ne diyecek?
  2. Laikliği savunamayan biri CHP liderliğine layık mıdır?
  3. Önce çalıştığı insanı sonrakine gammazlayan dişçi Soylu’nun dişlerini ve işlerini açıklamaz mı bir gün?..

HİLAFET

Ankara Melike Hatun Camisi’nin imam hatibi Halil Konakçı, Bursa’da bir camide verdiği vaazda hilafet çağrısı yaptı. “Biz o makamı geri istiyoruz arkadaş. İslam adına istiyoruz. Bunun için çalışacağız” dedi.

2023 yakın. AKP gider takkeler düşer…

TEST

Uçakla yolculukta PCR Testi zorunluluğu 15 Ocak’ta kaldırıldı,16 Ocak’ta yeniden getirildi.

Bu ne bilimsellik! Bu ne üst düzey yönetim!..

(AS: bizim yayınladığımız sert sosyal medya iletileri de etkili oldu sanırız.. kısa sürede 1 milyondan çok kişinin okuduğu tweet iletimiz örn.)

FETÖ’CÜ

Fetö’nün öğrencisi olmakla gurur duyan yazar Hekimoğlu’nun ölümünün ardından devlet erkanından (S. Soylu, A. Gül, A. Davutoğlu, A. Babacan, M. Şentop) taziye yağdı.

Gurur tablosu…

SARAY

2022 bütçesinde Tayyib’in saray harcamalarına 470 milyon, uzay programına 20 bin TL ayrıldı.

Eller Ay’a biz saraya…

AYIRIM

Otobüs alımı için AKP’li Konya belediyesine Cumhurbaşkanlığından 54 milyon TL ödenek, İstanbul belediyesinin kendi bulduğu krediye engel.

İstanbul halkı sıkıntı çekecek, oylar AKP’ye dönecek. Nah!..

ŞEMSİYE

Anıtkabir’de Bülent Ersoy’a şemsiye tutan subay ve komutanı sürgün edildi. MSB Akar’ın Gnkur. Bşk. iken ABD’li orgenerale şemsiye tuttuğu açıklandı.

Kime-neye dokunur;

  1. Üniformanın onuruna,
  2. Ulusun gururuna,
  3. Akar’ın umuruna…

***********************

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK’ten                                 :

  • Yobazın olmadığı her yer cennettir.
  • Kadın yaktınız, ozan yaktınız, köpek yaktınız.
  • Siz varken başka cehenneme gerek yok.

 

2022’ye girerken siyasal bilanço – 2

Dostlar,

Sn. Alev Coşkun’un “2022’ye girerken siyasal bilanço” başlıklı makalesi 2 gün önce (2 Ocak 2022) Cumhuriyet’te yayınlanmıştı.. Erişkesi (linki) şöyle : 2022’ye girerken siyasal bilanço

2022’ye girerken siyasal bilanço

Dün (3 Ocak 2022) yazının süreği (devamı) yayınlandı. 2 bölüm birbirini tamamlıyor.

Alev Coşkun
Alev Coşkun
Cumhuriyet, 03 Ocak 2022

2022’ye girerken siyasal bilanço – 2

Dünkü yazımızda 2021 yılının siyasal olaylarını ve sonuçlarını irdeledik. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin etkinliğini yitirdiğini, Millet İttifakı’nın yükselişe geçtiğini, laiklik ilkesinden her geçen gün uzaklaşıldığını, kamu yönetiminde liyakat yerine partizanlığın egemen olduğunu belirttik. Ayrıca, 2021’e damgasını vuran “128 milyar dolar nerede?” ve “her ay 10 bin Dolar alan siyasetçi kimdir?” sorularını yineledik.

Bugünkü yazımızda özellikle ekonomi konusu ele alınacaktır.

EKONOMİ SARSINTIDA

AKP iktidarının ekonomi politikası ciddi sarsıntılar ve tutarsızlıklar sergiliyor. Erdoğan, “Faiz sebep, enflasyon neticedir” sloganıyla ve “Ben ekonomistim”, “Ben ekonominin kitabına yazdım” diyerek ekonomi alanında büyük sarsıntı ve karmaşalara neden oldu…

Günümüzde ekonomi, sloganlara indirgenemeyecek derecede karmaşık, özellikle ekonometri biliminin kurallarının ciddiyetle işlediği bir alandır. Erdoğan’ın bilgisi buna yetmiyor. Zaten ülke ekonomisini yönetmek bir kişinin değil, uzman bir ekibin işidir.


19 YILDA BÜYÜK DÜŞÜŞ

Bütün hesaplamalar, Türk Lirası’nın son 19 yılda büyük düşüş kaydettiğini gösteriyor. 2003’ün Kasım ayından, 2021’in aralık ayına kadar geçen sürede, iktidarın bir organı olan ve hatta inandırıcılığını da yitiren TÜİK’in rakamlarına göre, ekonomi ile ilgili hesaplar korkunç düzeylere çıkmış durumda. Bu dönemde tüketici enflasyonu % 484 oranında yükselmiş bulunuyor. Hayat pahalılığının ise altı kat arttığı görülüyor.

  • 100 TL ile 2003 yılında 87 kilo ekmek alınırken bugün yalnıızca 10 kilo ekmek alınabiliyor…

MERKEZ BANKASI İLE OYNAMALAR

Bütün dünya da merkez bankalarının bağımsızlığı duyarlı bir biçimde korunur. Ancak Erdoğan’ın faiz takıntısı sonucu, son üç yılda dört Merkez Bankası Başkanı ve 12 ayda üç Maliye Bakanı değişti.

Faizle ve Merkez Bankasıyla oynama, yanlış ekonomi politikaları sonucunda, son bir yılda Dolarda yükseliş rekor düzeyine ulaştı. 1 Ocak 2021’de 7.42 TL olan dolar kuru, 1 Ocak 2022’de 13.45’e dayanmış bulunuyor. Bunun anlamı, TL’nin bir yılda yaklaşık % 100 (yüz!) oranında değer yitimine uğramasıdır.

Böylesi büyük bir yitik, 98 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kez görülmektedir. Kuşkusuz bunun siyasal sonuçları da olacaktır.

TÜRK LİRASI DEĞER YİTİMİNDE DÜNYA BİRİNCİSİ

Yerli ve yabancı ekonomi yorumcularının yaptıkları hesaplara göre, 2021 yılında Dolar karşısında, en çok değer yitiren gelişen ülke para birimi TL oldu ve ne yazık ki TL böylece olumsuz yönde tarihe geçti…

KUR KORUMALI TASARRUF HESABI

Aralık 2021’de Doların yükselişi 18 TL’ye dek çıkınca, AKP “kur garantili tasarruf hesabı” çaresine sığındı. Açıkçası, sürekli faiz indiriminden söz eden Erdoğan ve AKP siyasal iktidarı, “korumalı TL mevduat hesabı” yoluyla faiz artırımını yasallaştırmış oluyor…

HALK PAHALILIK BASKISI ALTINDA

Türk Lirası’nın değer yitirmesi ve ekonomik dengelerin altüst oluşu halkın yükselen fiyatlar karşısında ezilmesine neden oluyor. TÜİK’e göre 2021 enflasyonu %21.3, ancak pazarda enflasyon % 50’lere dayanıyor. Bu arada, petrol, doğalgaz, elektrik gibi temel ekonomik girdilere sürekli zam yapılıyor.

DIŞ BORÇ

Türkiye’nin ekonomik alanda asıl temel sorunlarından birisi de yükselen dış borçlardır.


2002 yılında 129.6 milyar Dolar olan Türkiye’nin brüt dış borcu bugün 448 milyar Doları aşmış bulunuyor. Buna ek olarak özel sektöre ait ve hazine garantisine sahip milyarlarca dolarlık dış borç da ekonomi için ciddi bir risk oluşturuyor. (AS: Ayrıca, KÖO / KÖİ maskesiyle yaptırılan işlerden kaynaklanan ön milyarlarca Dolar dış borç, Hazine borçları içinde gözükmüyor!)

Türkiye’nin kısa dönemde (bu yıl içinde) ödeyeceği dış borç miktarı 176 milyar Dolar dolayındadır. Kısa dönemde AKP iktidarının bu sıcak parayı bulması gerekmektedir.

ARKA KAPI SATIŞLARI

Merkez Bankası’nın rezervlerinden Mart 2019 ile Mart 2021 arasında, dövizdeki yükselişi dengelemek için 128 milyar Dolar düzeyinde döviz satışı yapıldı. Kimi ekonomistler bu olayı “arka kapı” satışları olarak nitelendiriyor. Aynı biçimde Aralık 2021’de de 7 milyar Doları bulan arka kapı satışı yapıldığı ve kimi yandaşların büyük gelirler elde ettiği belirtiliyor. İşte “128 milyar Dolar nerede?” ve ardından “7 milyar Dolar nerede?” soruları bunun için sorulmaktadır.

Merkez Bankası rezervleri eksi bakiye vermektedir. Millet İttifakı’nın sürekli olarak “128 milyar nerede?” sorusu bu nedenle çok anlamlıdır.

ERKEN SEÇİM

Ekonomik durum halkı özellikle geniş orta katmanları zor duruma sokmuştur. Böylesi bir pahalılık ve ekonomik sıkıntılara hiçbir iktidar dayanamaz. Çok partili sisteme girdiğimizden bugüne devalüasyon yapan, TL’nin değerinin yitimine neden olan tüm siyasal iktidarlar erken seçim yapmak ve iktidarı bırakmak zorunda kalmışlardır.

Tüm işaretler, 2022’de bir erken seçim olacağını göstermektedir.

Kaldı ki, Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için, Anayasanın 116. maddesine göre, Cumhurbaşkanlığı döneminin dolmasından önce, Meclis tarafından erken seçim kararı alınması gerekmektedir. Bu durumda seçimlerin Haziran ya da Ekim 2022’de yapılması çok güçlü bir olasılıktır.

SON ANKETLER

2021 yılının son ayında Metropoll şirketinin 1514 kişiyle gerçekleştirdiği son ankete göre CHP, oylarını %5 artırarak ilk kez % 27.4’e yükseldi. İYİ Parti %14.2 HDP % 11.9 oldu. MHP’nin oyu da % 5.3’e geriledi.

2018 seçimleri baz (AS: temel) alındığında AKP kendi seçmeninin %25’ini yitirmiş oluyor. Bu ankete göre Cumhur İttifakı’nın oy toplamı %37.6 ve Millet İttifakı’nın oy toplamı %41.6 oldu. Millet İttifakı ilk kez, Cumhur İttifakı’nı geçmiş bulunuyor. Bu hesabın içine, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı olan HDP’nin oyları da katılırsa oy oranı %53.5’e yükselmektedir.

Bu durumda, ilk seçimde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tarihe karışacak ve AKP iktidarı da seçimi yitirerek muhalefet partisi konumuna düşecektir.

DIŞ POLİTİKADA GELİŞMELER

AKP siyasal iktidarı temelde “Yeni Osmanlıcılık” adı verilen bir dış politika çizgisi izlemiştir. Erdoğan, Suriye’de Emevi Camisi’nde namaz kılacağını öne sürerek Ortadoğu’da “Müslüman Kardeşler”in İhvancı ideolojisini destekledi. Özellikle Suriye ve Mısır da bu politikayı yürüttü. Suriye merkez hükümeti ve Mısır’da Sisi hükümeti ile çatıştı.

15 Temmuz 2016 Fetö darbe girişiminden sonra Körfez ülkeleriyle gerilim üst düzeye yükseldi. AKP’nin “Yeni Osmanlıcılık” politikası Arap dünyasında olumsuz etkiler yarattı.

Batı dünyasına gelince, Türkiye ABD ve AB ile çeşitli sorunlar yaşıyor. Bunları dengelemek için Rusya ile yakın ilişki içinde bulunuyor. Türkiye’nin kuzeydeki büyük komşusu Rusya ile iyi diplomatik ilişkiler içinde olması Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygundur.

  • Türkiye nin Ortadoğu’da özellikle Suriye ve Mısır politikalarını acil bir biçimde düzeltmesi gereklidir.

2021’de gerek Mısır gerek de Suriye ve son olarak Ermenistan ile ilişkilerin düzelmesi yönünde atılan adımlar olumludur. Türkiye yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle Körfez ülkeleriyle ilişkilerini yeniden düzeltmeye çalışmaktadır. Ancak burada en büyük sorun, sıcak para ve döviz gelecek diye ülkenin en önemli ekonomik kurumlarının peş keş çekilmesi olasılığıdır. Bu konuda en önemli örnek olan

  • Tank Palet Fabrikası’nın yalnızca 50 milyon Dolar için Katar’a peş keş çekilmesi olayı unutulmamalıdır.

MUCİZE

2022 yılı siyasal açıdan yeni umutlara gebedir. Erdoğan’ın Beştepe’deki Sarayında iktidarını sürdürmesi için bir “mucize” gerekiyor… Ama mucize yaratmak her zaman kolay değildir.

Ülkenin huzura ve esenliğe kavuşması ve Millet İttifakı’nın ileriye sürdüğü “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e dönülmesi hiç de uzak görülmüyor.

Ancak, Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin ve siyasal liderlerin büyük hatalar yapmaması, halkla ve tabanla ilişkilerin daha da artması gerekiyor… Duygusal hareketlerden, popülizme dayalı ve kısa vadeli (AS: erimli) parti çıkarlarını gözeten köpürtücü açıklamalar ve politikalardan uzak, akla dayalı politikaların sürdürülmesi gerekiyor…

– BİTTİ –

İşçileşen, yoksullaşan öğrenci

Deniz Yıldırım
Deniz Yıldırım
08 Eylül 2021, Cumhuriyet

İktidarın üniversitelere yaklaşımı malum. Liyakatsiz atamalarla içi boşaltılan üniversitelerde eğitimin niteliğinin yıldan yıla gerilediği de kuşkusuz. Bu, işin bir yanı. Araya bir de pandemi girdi, eşitsizlik ve nitelik kaybı daha da arttı. Şimdi aşısı olan bir virüs karşısında, hâlâ aşılanmayan öğrenciler ve kamu personeli de varken risk alındı ve üniversiteler açılıyor. Yüz yüze eğitimin başlaması, öğrenciliğin pedagojik ve sosyal açıdan desteklenmesi adına (AS: için) zorunlu. Elbette geçici turizm geliri için ülkenin eğitimini, geleceğini, kuşaklarını feda etmeyen ve planlı, programlı bir iktidar da zorunluydu.

Üniversiteler açık tutulmalı. Yüz yüze eğitimi savunanlardanım; fakat bunun ekonomi biraz canlansın, taşrada esnafın, ev sahibinin bozulan mali durumu öğrencilerle biraz olsun düzeltilsin mantığının ötesinde bir planlamayla, programla ve tedbir paketiyle yürütülmesini istemek hakkımız. Bir süre sonra “haydi kapattık” demesinler diye bu plansız, programsız bakışa eleştirilerim tarihe not düşülsün.

Örneğin, tabela asmakla üniversite olunmadığı gerçeği, şimdi bir de pandemi döneminde fiziksel şartlardaki eşitsizliklerle birleşiyor. Öğrenci sayısı çok olsun diye artırılan kontenjanlarla dar bina, koridor, derslik yapıları arasındaki uyumsuzluk belirginleşiyor. İktidarın nicelik kaygısıyla, eğitimden sağlığa nitelik ihtiyacı arasındaki makas da böylece açılıyor.

Diğer taraftan (öte yandan), özellikle belirtmek gerekir ki öğrencilerin memleketlerine döndüğü koşullarla bugünkü koşullar arasında maddi açıdan da büyük fark var. Birçok öğrenci, pandemi döneminde eğitime erişmekte zorlandı. İnternet erişimi olmadığı için değil sadece. Son yazıda da belirttiğim üzere, ülkede pahalılık ve geçim zorluğu arttıkça, maddi sıkıntısı olan kimi gençler eğitimin önüne geçimi, ailenin geçimine katkı vermeyi koymaya başladı. “Öğrenciliğin işçileşmesi dediğim olgu, böylece pekişti. Bu gençlerin yeniden üniversitelere, yüz yüze eğitime nasıl çekileceği sorusunu ciddi ciddi tartışmamız gerekiyor.

Üstüne üstlük, diyelim ki öğrenciler üniversitelerinin bulunduğu şehre gitmeyi, “önce eğitim” demeyi tercih etti; iş bununla da kalmıyor. Bir buçuk yıl önceki şehirlerarası otobüs fiyatlarıyla bugünkünü karşılaştırın sadece. Aradaki fark dudak uçuklatıyor. Sadece ulaşım mı? Bu öğrenciler barınmak, beslenmek, sosyalleşmek, eğitimleri için kitap almak zorunda. Bu ise düşen alım gücüyle artan pahalılık arasındaki makasın da üniversite öğrencileri için bir başka sorun olduğunun kanıtı. Kamu kaynaklarının bu sorunları gidermek için kullanılması, dar gruplar yerine halk çocukları için seferber edilmesi gerek. Burslar, destekler artırılmalı; ulaşım indirimleri sağlanmalı.

ARTAN KİRALAR VE PAHALILIK

Bir diğer sorun da barınmaya dair (ilişkin). Haberlerde okuyorsunuz. Birçok üniversite şehrinde ev kiralarında büyük artış yaşanıyor. Devletin görevi, öğrencilerin barınma hakkını kamusal olarak güvence altına almak. Ancak öğrenci sayısıyla yurt kapasiteleri arasında uçurum var. Kaldı ki pandemi koşullarında, kalabalık yurt ortamlarında virüsün yayılımının nasıl engelleneceği konusundaki endişeler, dişinden tırnağından artırarak çocuklarını okutmak isteyen kimi aileleri ev kiralamaya yönlendiriyor, yönlendirecek. Kiraların artışını denetlemekle ilgili bir mekanizma kuruldu mu? Yoksa yine, adrese teslim ihalelerde hatırlanmayan “serbest piyasa”, kira artışları, hayat pahalılığı söz konusu olunca önümüze sürülen mazeret mi (özür) olacak? Kamuculuk, bu yüzden halk çoğunluğunun asıl ilacı.

Elbette herkesin ev kiralamaya gücü yok. Yurt da çıkmadı. Ne olacak? Olacak olan belli.

  • Kamudan beslenen iktidar destekli vakıfların, tarikat yapılarının yurtlarına mecbur bırakılacak gençler.

Nereden bakarsanız bakın, maddi koşullardan ideolojik koşullanmalara varıncaya kadar bu, çıkışsız bir çember.

Gelelim son meseleye (soruna). Bu sene kontenjanlar özellikle taşrada, çoğu yerde boş kaldı. Son dakika oyunlarıyla baraj puanını aşağı çekme, sorunları sadece “öğrenciler zor sene geçirdi, barajı indirelim de yerleşsinler” mantığıyla gençlerin üzerine yükleme anlayışı da gerekçesini yitirdi. Sorun baraj değilmiş. Öyleyse nedir?

İki neden başat: İlki maddi koşulların iyiden iyiye zorlaşmasıdır. Şehir dışında, uzak memlekette çocuk okutmak şimdi daha da zor. İkincisi ise genç işsizliğine çare bulunmaması“okuyup çalışırsan emeğinle istediğin yerlere gelebilirsin” anlayışının da bu dönemde iyice yerle bir olmasıdır. Nedeni de iktidarın kayırmacılığı, yandaşlığı kartvizit olarak yeterli gören anlayışıdır. Diploma nedir ki?

Sadece kamu alımları mı sorunlu? Ekonomi durdu, işsizlik arttı. Bu ortamda özel sektörde de iş bulmak zorlaştı. “Çok üniversite açalım” demek yetti mi? Diplomalı genç işsizliğine çare bulundu mu? Demek ki bir de ekonomik modeli buna uyarlamak, eğitim ile istihdam arasında denge kurmak gerekiyormuş. Kayırmacılığı bitirmeden, bilime yatırım yapmadan, kaynakları yerinde kullanmadan, gençlere istihdam kapısı açmadan, talan ekonomisinden çıkmadan baraj puanını düşürme siyasetinin iflası, sorunun kaynağının gençler olmadığının da kanıtı.

Erdoğan artık gündemi belirleyemiyor

Alev CoşkunAlev Coşkun
Cumhuriyet, 25 Temmuz 2021
Siyasal yaşamda, gündemin belirlenmesi önemlidir. Çağdaş iletişim bilimi de bu konu üzerinde yoğunlaşmıştır.
20 yıllık AKP iktidarının büyük bölümünde genel dünya koşulları ekonomik hayatı rahatlatmıştı. Bir yandan dış para kaynaklarından yararlanılması, öte yandan Cumhuriyetin birikimi tüm fabrikaların özelleştirilmesi sonunda elde edilen büyük gelir AKP için çok büyük yararlar sağladı, elde edilen gelir üretim ekonomisine değil, inşaat ve altyapıya yöneltildi. Son 20 yılda AKP iktidarı ekonomik hayatta mutlu bir dönem yaşadı. Erdoğan gerek başbakanlığı döneminde gerekse Cumhurbaşkanlığı’nın ilk aşamasında politik ve toplumsal gündemi belirliyordu.

Erdoğan genellikle bir sorun ortaya atıyor, muhalefet partileri de bu konuya cevap yetiştirmek için günlerce uğraşıyorlardı. Türkiye, yapay gündemlerin tartışıldığı bir alana dönüşüyordu. Kabul edilmelidir ki Erdoğan ve siyasal danışmanları bu konuda çok etkin oluyorlardı.

Ancak ekonomi politikalarında yapılan büyük hatalar, döviz kurlarının ve enflasyonun yükselmesi, hayat pahalılığının her geçen gün kendisini göstermesi karşısında özellikle son altı aydır, Erdoğan gündemi belirleyemiyor.

Eskiden gündemi saptayan ve daima muhalefete saldırı içinde bulunan Erdoğan artık savunmaya geçmiş bulunuyor. Gündemi tespit etmekte yetersiz kalıyor.

Son 20 yıldır ilk kez muhalefet partileri gündemi yönlendiren bir konumuna yükseldiler.

Cumhuriyet gazetesinin her pazartesi günü anımsattığı, “128 milyar dolar nerede”,
10 bin dolar rüşvet alan AKP’li kim” gibi sorular karşısında, AKP siyasal iktidarı cevap veremez duruma düşmüş bulunuyor.

Gündemi belirleyememe konusunun en çarpıcı örneği geçen hafta Kıbrıs’ta yaşandı.

Erdoğan’ın Kıbrıs gezisi haftalar öncesi öne çıkarıldı, Kıbrıs’ta önemli konularda açıklama yapacağı, sürpriz öneriler getirileceği belirtilerek kamuoyu heyecanlandırılmak istendi. Sonuç, Kıbrıs’ta bir “külliye” yapılacağı noktasında kaldı. Kamuoyunda bir etkinlik yaratmadı.

Başta CHP olmak üzere Millet İttifakı içinde bulunan İYİ Parti, Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinin iktidara yönelttiği sorularla artık iktidarı bunaltmaya başladıkları kabul edilmelidir.

Özet şu : Siyasal gündemi belirleyen Erdoğan, bu yeteneğini yitirmiştir. Şimdi, muhalefetin sorduğu sorulara yanıt verememektedir ve savunmaya geçmiştir. AKP siyasal iktidarının yanıtlanamayan bu sorular nedeniyle zor günler yaşadığı açıktır.
***

TALİBAN ŞERİATÇIDIR

Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Afganistan Kâbil Hamid Karzai Havaalanı’nda görevlendirmek isteyen Erdoğan, bayram namazı çıkışında Taliban’la ilgili şu açıklamayı yaptı:

  • “Taliban ile görüşmeleri Türkiye ile daha rahat yapmak lazım. Çünkü Türkiye’nin onların inancıyla alakalı ters bir yanı yok.”

Bu, çok talihsiz bir açıklamadır. Genel tanımlama çerçevesinde Türkiye’deki İslamla, Taliban’ın temsil ettiği İslam arasında ortak bir nokta bulunması çok güçtür. Taliban açıkça “terör” üreten bağnaz bir örgüttür. Taliban, insan haklarına, kadın haklarına karşıdır ve vahşet derecesinde infazlar yapmakla şöhrete ulaşmıştır. Şeriat devleti kurmayı hedeflemektedir.

Fransız AFP ajansının verdiği bilgiye göre eylül ayından bugüne tam 180 kadın Taliban tarafından öldürülmüştür.

  • Türkiye laik bir devlettir ve Taliban’la ortak bir düşünce birliğine sahip değildir.

Erdoğan, yaptığı bu açıklamayla öteden beri söylenen 2023 tarihli halifelik hedefini göstermek istiyorsa bu açıklama talihsizlik ötesinde skandaldır.

  • Laik ilkelere dayalı Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

ERKEN SEÇİM KONUSU

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP milletvekilleriyle toplantılar yapıyor. Milletvekillerine, “Şimdiden 2023 seçimleri için çalışmaya başlamanızı istiyorum” diyor. Bir başka konuşmasında “artık masada değil, sahalarda” olmalarını istiyor, “Hepimiz arazide olacağız” diyor. Ardından Diyarbakır’a gidip konuşmalar yapıyor. Tüm bunlara bakılarak Erdoğan’ın erken seçim için karar verdiği yorumları yapıldı.

Bu arada, Meclis seçim yasası, seçim barajı ve seçim bölgeleri için yasa tasarıları üzerinde çalışıyor. Bunlar seçimlerin erkene alınacağının en belirgin kanıtlarıdır. Sorulan soru üzerine AKP Grup Başkanı Akbaşoğlu, “Zamanında yapılacak seçime erken hazırlık yapıyoruz” yanıtını verdi. Erdoğan, giderek eriyen AKP oylarını yeniden toparlamak istiyor. Ekonomi daha da kötüye gitmeden seçimlerin 2022 yılının ilkbaharında yapılacağına kesin gözüyle bakılıyor…

28 ŞUBAT DAVASI, 80’LİK GENÇ VE SAYGIN GENERALLER

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 28 Şubat davası olarak adlandırılan davada, eski komutanlara verilen cezaları onadı. Bu kararı, Yargıtay Genel Kurulu’na taşıması istenen Yargıtay Başsavcılığı, karara itiraz etmeyeceğini bildirdi. Buna göre, eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, eski Jandarma Genel Komutanı Fevzi Türkeri, eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, eski Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkaynak dahil 14 üst düzey eski komutan hapse atılmayı bekliyor. Komutanlar, yaptıkları açıklamalarla dik duruş sergilediler ve tutuk evine gitmek için bavullarını hazırladıklarını bildirdiler.

  • 28 Şubat, siyasal iktidara değil devleti ele geçirmek isteyen tarikatlara ve dinci hareketlere karşı bir uyarıydı.

Hepsinin yaşı 80’i geçmiş olan bu eski komutanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine sahip çıktıklarını belirtiyorlar. Saygın ve dik duruşlarını yineliyorlar…

HABER, KAMU YARARI VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Basın İlan Kurumu’nun gazetemize verdiği ilan kesme cezalarını okuyucularımız çok iyi bilmektedirler. Bu cezalarda etkili şikâyetçinin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun olduğu da bilinmektedir. İletişim Başkanı Altun, gazetemizi Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na (KVKK) da şikâyet ederek “kendi şeref ve haysiyetini ihlal ettiğini ve gerçeklere aykırı içerikli yayın yaptığını” da belirtmişti.

KVKK’nin kararı geçen günlerde açıklandı. KVKK, hukuka uygun bir duruş sergileyerek Altun’un düşüncesine karşı çıktı. KVKK, verdiği kararda “yapılan haberleri basın özgürlüğü kapsamında” gördü ve “somut bir olaya dayanması nedeniyle haber değeri taşıdığını” belirtti.

İletişim Başkanı Altun, daha öncede yazdığımız gibi, 657 sayılı yasaya bağlı bir kamu görevlisidir. Ancak Altun, kendisini atanmış bir memur olarak değil, seçilmiş ve dokunulmazlığı olan bir yüksek görevli olarak görmektedir. KVKK’nin bu kararından memnun olunmadığı anlaşılıyor. Nitekim geçen hafta yayımlanan bir Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile muhalefet yapan basına yeni yasaklar getirildi.

Belediyeler artık gazete satın alamayacaklar. İlan veremeyecekler.

Şu sıralar 3-5 yerden ballı maaş alan Cumhurbaşkanlığı danışmanları ve bürokratları korunurken, kamuda araç saltanatı sürerken, kamu kuruluşları ve bankaları yandaş basına milyarlar akıtırken belediyelerin bir veya iki liraya gazete alması yasaklanmaktadır. Muhalif basın, Cumhuriyet, Sözcü, BirGün satın alınmasın, onlara ilan verilmesin ve onlar ekonomik sıkıntı içine girsin…

AKP iktidarının göremediği bir gerçek var : Ne yaparlarsa yapsınlar Cumhuriyet’i susturamayacaklardır. Bu gazetenin sahibi okuyucusudur. Gazetesine sahip çıkacaktır ve bu yasakları etkisiz kılacaktır…

Devalüasyon % 29 enflasyon %1 5

Devalüasyon % 29 enflasyon %1 5

Ege CANSEN
SÖZCÜ, 5.7.18

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Haziran ayı sonunda enflasyon oranları TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) tarafından hesaplanıp yayımlandı. Geçen yılın haziran ayı sonuna göre, TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) % 15,4, ÜFE (Üretici Fiyat Endeksi) % 23,7 artmış.

Bütün dünyada, bir ülkede enflasyon kaç diye sorulunca cevap olarak, yıllık TÜFE oranı verilir. Buna İngilizcede “Year to Year” CPI (Consumer Price Index) denir. Eskiden buna “Cost of Living Index” yani “Geçim Maliyeti Endeksi” denirdi. Bu endeksin hesaplanmasının amacı da ücretlere yapılacak yıllık zamları belirlemekti.

Halk “Geçim Maliyeti”ne “Hayat Pahalılığı” der.

Bu yüzden enflasyon açıklanınca, kişi kendine “geçim maliyetini karşılayacak kadar gelirim artı mı?” diye sormalıdır. Ancak kişiler böyle düşünmez. Geçen yıl kendi gelirlerindeki (ücret, kâr, kira ve faiz) artışlarıyla, servetlerin (döviz, altın, gayrimenkul) değer artışlarını hesaba katmadan “hayat pahalandı” diye şikâyete başlar.

Hâlbuki gelir ve servet artış oranı, enflasyondan yüksek olanlar için hayat pahalanmamıştır. Mesela döviz geliri veya bankalarda (toplamı 100 milyar dolar) döviz mevduatı olanlar için Türkiye’de “hayat ucuzlamıştır” bile.

ENFLASYON HER ZAMAN VE HER YERDE BİR SARMALDIR

Büyük üstadımız Nobel iktisat ödüllü Chicago’lu profesör Milton Friedman “Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir oluşumdur (fenomen)” demiş ve onun bu sözü parasal iktisatçılar arasında “nas” (tartışılmaz doğru) kabul edilmiştir. Kadıköylü Nobelsiz iktisat yorumcusu Ege Cansen de “Enflasyon, her zaman ve her yerde bir sarmaldır” demiş ve kimsenin haberi bile olmamıştır. Enflasyon “fiyatlar genel düzeyinin”sürekli artmasıdır. Enflasyon ne bir günde ortaya çıkar ne de bir günde ortadan kaybolur.

Belli ürünlerin (özellikle günümüzde petrolün) fiyatının kısa sürede çok artması, birçok ürünün ve özellikle öbür hammaddelerin fiyatlarında zincirleme bir artışa neden olur.

Fiyatların arttığını gören tüketiciler, bunun altında kalmamak için “ücretlerine” daha genel bir deyişle kendi gelir kalemlerine zam yaparlar. İşte bu davranış tarzı “fiyat-ücret” spirali doğurur ki, bunun için “enflasyon denen fenomen her zaman ve her yerde bir sarmaldır”. 

ENFLASYON DEVALÜASYONU KEMİRİR

Reel devalüasyon, ihracatı artırıp, ithalatı azaltan “yegâne” iktisadi tedbirdir. Ancak devalüasyon, neden olduğu enflasyon tarafından kemirilir. Nitekim yıllığı (YARIM DOLAR  -YARIM EURO) hesabıyla % 29’a varan devalüasyon, %15’lik enflasyon yüzünden şimdiden reel olarak %12’ye düşmüştür. Bu reel devalüasyon daha çok düşmemelidir. Yoksa bu sarmal hız yitireceğine hız kazanır.

Son söz: Milli gelir dolarla düşerse, kişisel gelir de düşer.
======================================

Dostlar,

Yetkin ve kıdemli iktisatçı ABD Wharton Koleji bitirenidir (mezunudur).
O’nun SÖZCÜ’deki yazılarından çok şeyler öğreniyoruz..

Espri, ironi yüklü ve aşırı alçakgönüllü bir niteleme ile kendisi için

  • Kadıköylü Nobelsiz iktisat yorumcusu Ege Cansen..

demiş.. “İktisatçı” bile çok gelmiş! Oysa Reis, hiç beis görmeden “Ben Ekonomistim” buyurmakta.. Dümende Ekonomist olunca ülke batıyor. Çiller de ekonomistti.. Hem de çifte kavrulmuşu.. Ağdalısı.. Hem Boğaziçi Üniversitesinde hem de profesör dereceli..

Başbakanlığı döneminde ülkeyi 5 Nisan (1994) kararları denen batağa sürüklemiş; enflasyon o yıl %154 olmuştu’

Biz ekonomistin Kadıköylüsünü, Nobelsizini..tercih ediyoruz “Chicago boys / girls” yerine..

Ege Cansen’in adı örn. “Agean Johnson” olsaydı (!), kendisinin tanımı

  • enflasyon denen fenomen her zaman ve her yerde bir sarmaldır

söylemi de herhalde küresel sarmalın önde gelen akademi sözcülerinden Milton Friedman’ın

  • Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir oluşumdur (fenomen)

fetvası ölçüsünde ünlenir ve uluslararası iktisat yazınında (literatüründe) yer bulurdu.

Ege Cansen üstadımız bizleri aydınlatmayı sürdürsün lütfen..

Ya da adını 70’inden sonra Agean Johnson yapıp devam etsin..

Yeter ki Anadolu’da yeni M. Friedman’lara yer olmasın!..

Sevgi ve saygı ile. 07 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com