Etiket arşivi: halk sağlığı felaketi

“Yetersiz bakiye!”

author

 

Modern zamanların, hayatımızın bir parçası haline getirdiği bu toplutaşıma anonsunu her duyduğumda, Türkiye’yi ve dünyayı yöneten ve yönlendirenlerin içine düştükleri durumu hatırlıyorum.

Hâkim sistemin, yaşamı doğrudan etkileyen düzenin yetersizliğinin ve çarpıklığının, nasıl her geçen gün ortaya çıktığından söz ediyorum. İnsanlığa refah ve mutluluk vaat eden ama yeryüzünü bir cehenneme çeviren kapitalizm adlı baş belası virüsün yarattığı ölümcül bir akıbeti anlatmaya çalışıyorum.

Bugün, ülkemizde 7’den 70’e herkesin gece gündüz konuştuğu en önemli gündem maddesi, dayanılmaz hale gelen mal ve hizmet maliyetleri ile bunları suratımıza birer şamar gibi çarpan faturalar. En başta da enerji faturaları.

Aslında, o meşhur deyimle “vergilerimizin bize yol-su-elektrik olarak dönmesi” gereğinin yerine getirilmemesinden kaynaklanmıyor mu bu durum?

En temel ve vazgeçilemez gereksinimler olan suya, elektriğe, doğal gaza, iletişime, toplu ulaşıma, eğitime, sağlığa neden para ödüyoruz? Neden bu temel mal ve hizmetler, bize ödediğimiz vergiler karşılığında bedava sunulmuyor?

Tek nedeni var.

Kapitalizmin, bunların “özelleştirilmesi halinde oluşacak rekabetçi ortamda, daha da ucuzlayacağı” yalanını, toplumun beynine alçakça zerk etmiş olması. O ünlü “Devlet elektrikle, suyla, otobüsle, telefonla uğraşmaz” yalanı, yıllar önce tedavüle sokulurken uyaranları “geri kafalı, dinozor ruhlu, çağdışı devletçiler” olarak suçlayanlar, bugün neden söz edildiğini anlayabiliyorlar mı?

Sanmıyorum.

O “geri kafalı” dediğiniz insanların, yani insanı, emeği ve insanoğlunun hakça üretip hakça paylaşımını savunan, yani sosyalizme inananların söylemi, hayatın bugünkü gerçekleri karşısında bir kez daha kanıtlanıyor. Başta elektrik, su, gaz olmak üzere temel gereksinimlerin (vergiyi mükelleflerden doğrudan ve dolaylı çuvalla toplayan) devlet tarafından karşılanmayıp açgözlü hırsız özel sektöre peş keş çekilmesi sonucu faturaların ulaştığı utanç verici seviyeyi bugün “sistemi hâlâ savunanlar” da bal gibi görüyorlar.

Evini ısıtamadığı, enerjiyi minimum gereksinimin bile altında kısıtlamak zorunda kaldığı, suyu neredeyse damla damla kullanabildiği için hayat seviyesini düşürmek zorunda kalan insanların yaşadığı durum açıkça bir halk sağlığı felaketidir”.

Aynı şekilde, internete dökecek çuval dolusu parayı bulamayan gençlerin başına gelen de, bir “eğitim ve aydınlanma karşıtı sabotaj” değil midir?

Toplu ulaşımı bile kullanmaya kesesi yetişemeyen kitlelerin acz içinde evlerinde oturmak zorunda kalmaları da ağır bir “insan hakkı ihlali ve seyahat özgürlüğünün kısıtlanması” ndan başka nasıl tanımlanabilir?

Bu manzara ortada dururken, emekçi kitlelerin, bırakın yoksulluğu, açlık, hatta kölelik (neredeyse angarya) düzeyinde ücretlere layık görülmesi, utanmazca bir cinayet değil de nedir?

Bugün dünyayı ve Türkiye’yi yönettiğini sanan ama her attığı adımda “Yetersiz bakiye” hatta “Geçersiz kart” anonsunu hak eden çapsız rejimlerin, bu sistemin yürüyemeyeceğini bir an önce kabul etmesi gerektiği ortada iken, kabul etmeyeceklerini biz de biliyoruz.

  • Emekçilerin son günlerde ülkenin her yerinde yükselen ve çığ gibi büyüyen hak mücadelesi ve direnişleri, işte bu gerçeklerin haykırıldığı ve kaçınılmaz olarak toplumun her kesimine yayılan bir çığlığın ilk tınılarıdır.

Başta ülkenin sol-sosyalist güçleri olmak üzere, rejimin-sistemin bu kokuşmuşluğunu, çaresizliğini en geniş kitlelere yayabildiği bir dayanışmanın önemi ortadadır. Muhalefetteki “düzen partilerinin” de “masada oturma düzeni, protokol görüşmeleri takvimi vb.” gündemlerle vakit harcayarak toplumu oyalamaya çalışacaklarına, bu onurlu mücadeleye destek vermek için ne yapılacağına kafa yormak gibi bir görevi vardır.

Hiç kuşkusuz, önümüzdeki (hızla yaklaşmakta olan) seçimin sonucu, bıçağı kemiklerinde hisseden yoksul ve çaresiz kitlelerin taleplerine kimin sahip çıktığına göre şekillenecektir.

O halde, çare bellidir.

Mücadele, daha kararlı mücadele ve daha yüksek sesle hak talebine sahip çıkmak.

Kapitalizmin “Yetersiz bakiyesi” sıfırın altına düşmüşken tarihe gömülmek şeklindeki akıbeti yaklaşmaktadır.