Günümüzün Kapitülasyonları
Dr. Fikret ŞAHİN
CHP BALIKESİR MİLLETVEKİLİ
AB UYUM KOMİSYONU ÜYESİ
BALIKESİR TABİP ODASI ESKİ BAŞKANI
Cumhuriyet, 03 Aralık 2020
Ülkemizde özellikle şehir hastaneleri üzerinden tartışılan sağlık alanındaki kamu özel işbirliği (KÖİ) modelini bizden önce deneyen birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesi oldu. 1990’lı yılların ortalarından itibaren başta İngiltere olmak üzere İtalya, Portekiz, İspanya, İsveç, Almanya, Fransa, Polonya ve Finlandiya gibi AB ülkeleri, bu modelle sağlık hizmetlerine yatırım yaptı.
İngiltere her ne kadar Brexit süreciyle AB’den ayrılmak üzere olsa da, dokuz AB üyesi ülkede sağlık hizmetleri için yapılan 287 proje için yaklaşık 45 milyar USD harcandı. İngiltere, 287 KÖİ projesinin 146 adedini 25.8 milyar USD bedelle sadece kendi gerçekleştirdi. Diğer bir deyişle KÖİ modeliyle sağlık hizmeti sunumuna ait AB projelerinin yarısından fazlasını İngiltere tek başına yaptı ve bu alanda en fazla deneyime sahip oldu.
Yaklaşık 10 yıllık bir deneyim sonrasında KÖİ modelinin yüksek maliyetleri ve vatandaşların zamanla artan memnuniyetsizliği nedeniyle AB ülkeleri, 2007 yılından itibaren sağlık alanında yapılacak yatırımlarda KÖİ modelinden hızla vazgeçmeye başladı.
Avrupa Birliği’nde birçok sivil toplum örgütü, KÖİ modelinin olumsuzluklarını sıklıkla gündeme getirdi ve hükümetlerine bu modelden vazgeçmeleri çağrısında bulundu.
AVRUPA UYGUN BULMUYOR
Avrupa Sayıştayı’nın 2018 yılında yayımladığı “Kamu Özel İşbirliğinde Yaygın Eksiklikler ve Sınırlı Faydalar” isimli özel raporda, özellikle KÖİ modeliyle yapılan hastanelerin sözleşmelerinin karmaşıklığı nedeniyle sistemin kilitlenme ihtimalinin yüksek olduğunu ve sağlık gibi teknolojik gelişmelerin hızlı olduğu alanlara KÖİ modeliyle yatırım yapılmasının uygun olmadığı belirtilmiştir.
İngiltere’de Ulusal Sağlık Servisi’nin (National Health Service-NHS) en büyük dayanağını oluşturan ve sağlık sisteminin kamu özel işbirliği modeliyle hizmet sağlayıcısı konumundaki Carillion şirketi iflas etmiş ve sağlık sektöründe hayati önem taşıyan hizmetler verilemez hale gelmiştir. Hatta İngiltere halkı, sağlık alanındaki bu memnuniyetsizliklerini “Hastanelerimizi Koruyalım” temalı gösteriler yaparak hükümetlerine duyurmuştur.
DEVASA BİR SÖMÜRÜ SİSTEMİ
İngiliz hükümeti, olumsuz deneyimler ve halktan gelen yoğun tepkiler sonrasında hızla bu modelle sunulan sağlık sisteminden uzaklaşmış olmasına rağmen KÖİ modelini kaynakları sınırlı, gelişmekte olan veya azgelişmiş olarak tanımlanan ülkelere harika bir sistem gibi pazarlamaktan da geri kalmamıştır.
Bu sayede hem kendi zararlarını telafi etmiş hem de İngiliz şirketlerine ticari kâr alanları yaratmışlardır. Gelecek nesillerin sağlık bütçesini ipotek altına alan bu model gerçekte devasa bir sömürü sistemi ve günümüzün kapitülasyonlarıdır.
İngiltere’yle birlikte Almanya, Fransa gibi diğer büyük AB ülkeleri de sağlık alanında KÖİ modelinden hızla uzaklaşmış, maalesef Türkiye, AKP iktidarıyla birlikte “Sağlıkta Dönüşüm” programı adı altında bu terk edilmiş sistemin dünyadaki en büyük uygulama alanı haline getirilmiştir.
“Sağlıkta Dönüşüm” programı çerçevesinde kamu özel işbirliği modeliyle başta İngiltere Ulusal Sağlık Servisi olmak üzere İngiliz finans, hukuk, danışmanlık ve medikal şirketlerinin rehberliğinde şehir hastaneleri yapılmıştır. Şehir hastanelerinin yapımında çoğunlukla İngiliz şirketlerinden finansal destek alınmış, bunun karşılığında da şirketlere hastanelerin işletmeleri en az 25 yıllığına verilmiş, döviz bazında kira ödemeleri ve hizmet ödemeleri yapılması taahhüt edilmiştir.
Bir yılda ödenen kira ve hizmet bedeli ile aynı hastaneye sahip olmak mümkün iken, 25 yıl ödeme yapılmasının hiçbir mantığı yoktur, devasa kamu zararına neden olunmuş ve vatandaşın aldığı sağlık hizmeti üzerinden yabancı şirketlere döviz bazında para kazanma imkânı sağlayan bir soygun düzeni yaratılmıştır.
İSVEÇ’TE HÜKÜMET KRİZİ YARATTI
İsveç, KÖİ modeliyle bu zamana kadar sadece bir hastane yaptı. Bu hastanenin maliyetinin ilk belirlenen rakamların çok üstüne çıkmasının ardından İsveç Maliye Bakanı, hastane hakkında soruşturma talebinde bulundu ve “İsveç’te dünyanın en gelişmiş hastanesini yapacağız derken dünyanın en pahalı hastanesini yaptık” yorumunda bulundu.
Yeni Karolinska Hastanesi olarak bilinen bu hastanenin ilk maliyeti 2.1 milyar dolar olarak belirlenmişken gelinen son noktada bu hastane 7.5 milyar dolara mal olmuştu.
İsveç dışında yine Portekiz de KÖİ modeliyle yaptığı tesislerin maliyetinin ilk belirlenenden çok yüksek olması sonrası bu modelden kademeli olarak uzaklaşmaya başlamıştır. Daha birçok örneği olduğu gibi,
- artık Avrupa Birliği ülkeleri KÖİ modeliyle hastane yapımından vazgeçmiştir.
Hastane ekipmanlarının da hastaneyi işleten şirketler tarafından sağlandığı göz önünde bulundurulduğunda, 25 yıl süresince aynı cihaz ve teknolojiyle sağlık hizmeti vermenin imkânsız olduğu ortadadır. Sistemin teknolojik olarak da sürdürülebilirliği yoktur.
ÜST DÜZEY İTİRAF
Türkiye’de kamu özel işbirliği modeliyle başlangıçta toplam 41 bin 615 yataklı 30 şehir hastanesi yapılması planlanmışken Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 14.11.2019 tarihinde bütçe görüşmesi sonrası yaptığı basın açıklamasında, “KÖİ ile tecrübeye de sahip olduk, bu dönemde de şehir hastanelerini artık bu tecrübeyle birlikte kendi imkânlarımızla yapmayı planladık, sizin bütçenizde bunu yapabilirliğiniz mümkünse niye bir finans modelini devreye sokmak isteyesiniz, finans modelinin sonuçta bir yükü yok mu?” diyerek KÖİ modelinin maliyetinin çok yüksek olduğunu itiraf etmiş ve 10 şehir hastanesi projesini KÖİ modeli dışına çıkararak genel bütçeden kendi imkânlarımızla yapacağımızı belirtmiştir.
Yine bu yıl yapılan Sağlık Bakanlığı bütçe görüşmelerinde bir hastanenin daha (Şanlıurfa Şehir Hastanesi) KÖİ modeli dışına çıkarılarak genel bütçeden yapılacağını ifade etmiştir.
Şehir hastanelerinin genel bütçeden yapılması mantıklıdır, çünkü KÖİ modeliyle yapılan şehir hastanelerindeki yatak başı maliyet, genel bütçeden yapılan şehir hastanelerine göre 25 kat daha fazladır.
Türkiye’de şu anda 13’ü hizmette, 5’i inşaat halinde olan toplam 18 KÖİ modeliyle işletilen şehir hastanesi bulunmaktadır. Bu şirket hastanelerine 25 yıl boyunca yüklü miktarda döviz üzerinden kira ve hizmet bedeli için ödeme yapacağız.
AB deneyimlerinden ders alarak gelecek kuşakların sağlık hakları üzerine ipotek koyan ve yıllar geçtikçe sağlık hizmetlerine ayrılacak bütçeyi azaltan bu işletme modelinden derhal vazgeçmek ve bu sağlık tesislerini zaman kaybetmeden kamulaştırmak zorundayız.
Şehir hastanelerinin kamulaştırılması ve devlet hastaneleri statüsüne getirilmesi bir ekonomik tercih değil, “gelecek nesillerin sağlık hakkının savunulmasıdır.”