Etiket arşivi: Fırat Kalkanı

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 17 Ekim 2019

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 17 Ekim 2019

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

İŞGALCİ
Trump, Türkiye’nin Suriye’ye harekatını işgal olarak değerlendirdi.
Gayrı meşru harekatın piri ülkenin kaçık liderinden, meşru harekatı doğru değerlendirmesini beklemiyorduk……

KALKAN
 “Dinimizin hükümleri açısından tek sorun kadının direksiyonun başında yanında mahremi yokken 90 km’den hızlı araç kullanmasıdır.” diyen Nurettin Yıldız hakkında yapılan şikayeti savcılık soruşturmaya gerek görmedi.
Fırat Kalkanı bitti, “yobaz kalkanı” başladı…

KİTAP
Milli Kütüphane’nin Hurdasan’a verdiği 147 ton kitap, kilosu 15-50 kuruştan satıldı.
Kitaba verdiğimiz değer kadar değerli bir halkız…

HUKUK
Hukukta reforma hazırlanan Türkiye’de 19 Hukuk Fakültesinin dekanı hukukçu değil.
Gu-guuuk!…

İLİM
Osmangazi Belediyesi, AKP’lilerin kurucusu ve yöneticisi olduğu İlim Yayma Vakfı’na öğrenci yurdu inşa edecek. Belediye kasasından toplam 5 milyon 982 bin lira harcanacak.
İlim diye yobazlık yayanlarla, belediyeleri soyanların örnek işbirliği…

ARAP
Barış Pınarı Harekatı’nı “kabul edilemez” bulduğunu ilan eden ilk uluslararası kuruluşlardan biri Arap Birliği oldu!
Tarihteki onca ihanete karşın hala; “Müslümanlık birleştirici unsurdur” diye düşünen ve savunanlar anlar mı bilmem ama benim için; ne Şam’ın şekeri, ne Arabın yüzü…

FİLİSTİN
Uluslararası her alanda, her konuda destek verdiğimiz Filistin de Barış Pınarı Harekatı’nda Macaristan’ın tavrını sergileyemedi..
Arap /Müslüman Brütüs…

TEHDİT
Hollanda Türkiye’ye silah ihracatını askıya aldı. İspanya harekatı durdurmazsak İncirlik’teki Patriotlar’ı çekeceğini açıkladı.
Yapmayanın!…

AKINTI
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, “1974’te biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce diyalog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir.” sözlerini kullandı.
Burun akıntısı…
(A. Saltık : Tümüyle onaylamasak da Akıncı’nın sözlerinde gerçek payı var bize göre..)

SATIŞ
CNN internet sitesinde PYD’li teröristlerin, “Bizim insanlarımızı koruma gayretiniz yok, başka birilerinin de gelip bizi korumasını istemiyorsunuz. Bizi sattınız, bu etik değil.” dediğini yazdı.
ABD dünyanın tüccarı, olağandır…

SAYGI
Ünlü müzisyenlerin tek tek konser iptal ettiği günlerde AKP Ümraniye İlçe Başkanı Mahmut Eminmollaoğlu ve öbür AKP’liler bir pide salonunun açılışını yaptı.
Özünde milli ruh olmayınca…

GÖRÜŞME
RTE, medya mensuplarına, “Bizim kalkıp teröristlerle masaya oturmak gibi, Allah göstermesin kendimizi inkar edecek halimiz söz konusu değildir.” dedi.
Biz senin ne hallerini biliriz…

GÖBEK
RTE,  harekat için, “Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz.” diyor.
Türkiye’ye meydan okuyan Trump’a tek kelime yanıt vermediği gibi Kasım’da ayağına gidiyor.
Makas yalama kesmiyor, göbek bağı sündükçe sünüyor…

BÖLÜCÜ
Dinci Akit’in yazarı Vehbi Kara, Barış Pınarı’na yurt dışından gösterilen tepkilerle ilgili olarak; Sabetay Yahudilerinden meydana gelen hariciye mensupları, bırakın Türkiye’yi savunmayı; aleyhimizde yapılan çalışmalara destek olmaktadırlar.” diye yazdı.
Dincinin bölücüsü…

CHP
CHP Mileltvekili Sezgin Tanrıkulu, “Barış Pınarı Harekatı”nın Kürtlere karşı yapıldığını açıkladı.
CHP’deki Truva atı…

İŞSİZ
15 yaş ve üstündekilerde işsizlik geçen yıla göre 1 milyon 65 bin kişi arttı.
Damat Bakan işe almaya bir başlasın, komşu ülkelerde bile işsiz kalmaz…

SİYASET
AKP/RTE iktidarının başarılı siyaseti sayesinde hukuken haklı olduğumuz “Barış Pınarı “ harekatımız altı kıtadan kınama, protesto ve yaptırım kararları aldı.
Antarktika’dan ses çıkmadı. Penguenlerin devleti yok mu?…
****
ÖMER HAYYAM’DAN

İnsanlık yaratılalı olgun kişiler
Bulduklarıyla yetinip dert çekmediler.
Birbirine girdi gözü doymayanlarsa;
Çok isteme kaderden başın derde girer…

Suriye’deki asıl düşman kim?..

Suriye’deki asıl düşman kim?..

Mehmet FARAÇ

Mehmet FARAÇ
farac65@gmail.com, 
YENİÇAĞ, 13 Ekim 2019

“Şah Fırat”, “Fırat Kalkanı” ve “Zeytin Dalı”ndan sonra Türk Ordusu, 4. kez Suriye topraklarında… 2. ve 3. operasyon PKK-IŞİD ve benzeri örgütlere sert bir uyarı niteliğindeydi…

Ancak bu iki örgütten PKK’nın daha organize olması ve coğrafi olarak hedef büyütmesi, Barış Pınarı Harekatı‘nı gündeme getirdi… Peki, terör örgütü tüm çöküşlerine karşın Suriye’de nasıl organize oldu?..

15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli’ye baskın düzenleyen, ancak üçüncü ilçeye girmeyi başaramayan PKK, o dönemde Rus yapımı ‘kalaşnikof’larla “halkın silahlı birlikleri” adı altında eylemlere başlamıştı…

Suriye’nin Bekaa Vadisi’nde uzun süre eğitilen ve daha sonra bu ülkeden Irak’a geçerek Doğu sınırındaki ilçelere saldırı başlatan PKK, o dönemde henüz emperyalizmin tam etkisi altına girmemiş, 300-400 kişiden oluşan bir terör grubuydu…

Emperyalist ülkelerin, Doğu ve Güneydoğu ile ilgili planlarının henüz şekillenmediği dönemlerde PKK’dan yansıyan görüntüler yalnızca köy basmak ve katliam yapmak gibi vahşet manzaraları değildi…

PKK, içinde bulunduğu çaresizliği aşmak için bir yandan Güneydoğu’da örgütlenirken, öbür yandan da Avrupa’da insan ve uyuşturucu kaçakçılığıyla güçlenmeye çalışmıştı…

Örgüt yakalanan elemanları üzerinden vahim manzaralar da dışa vuruyordu; açlıktan bitkin düşmüş, kıyafetleri dökülen, silah ve mühimmat açısından yoksul ve çaresiz militan manzaralarıydı bunlar…

Öcalan‘ın yurtdışında yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi ve İmralı‘ya hapsedilmesinin ardından, daha önce “Apocular” olarak bilinen örgüt, bir anda hem siyasi, hem ideolojik açıdan, hem de silahlanma bakımından farklı kimliklere bürünerek, Kuzey Irak’taki devinimle birlikte, “Büyük Ortadoğu Projesi“nin nihai planlarından biri haline getirildi…

  • İran-Irak-Suriye ve Türkiye’den parçalar kopartılarak kurulması düşlenen “Büyük Kürdistan” projesinin taarruz gücüne dönüştürülen PKK, 

bölgesel gelişmelerden de yararlanarak “KCK” adını aldı ve bir yandan da Doğu ve Güneydoğu’da sivil yurttaşları örgütleyerek, “intifada” adı altında başkaldırı provalarına girişti… Ve öte yandan PKK, siyasal olarak yerel yönetimler üzerinden de güç kazandı…

Terörü besleyen güç!..

AKP iktidarı döneminde “Barış” iddiası ve “çözüm planı”yla devletle masaya oturacak hale getirilen PKK, yaşanan 4 yıl yıllık tartışmalı “süreç”te yalnızca askeri olarak değil, ekonomik olarak da güçlenirken; Güneydoğu, Orta Doğu ve Avrupa’da iyice palazlandı, bir yandan siyaset gücü, öbür yandan silah tehdidi, medya ve ekonomik yapılanmasıyla birlikte tüm sınır boyunda politik-diplomatik dengeleri değiştirmeye aday bir güç olmaya çalıştı…

“Arap Baharı” safsatası kapsamında darbe alan ülkelerde kendine gelişme alanları bulmaya çalışan örgüt, “çözüm süreci” döneminde yaşanan kimi karanlık saldırıların ardından Oslo görüşmeleri ile başlayan gidişat darbe alınca, bölgesel arayışlarını yoğunlaştırdı…

Yani PKK, yeniden eski konumuna çekildi ve devletle çatışmayı yoğunlaştırdı…

Ancak Irak’taki Kürt yönetiminin Ankara’nın baskısıyla PKK’nın hareket alanını iyice daraltması ve Suriye’de iç savaş kışkırtmacılığının güvenlik açığı yaratması ile birlikte sınırımızın yanıbaşında kendine bağımsız bölgeler oluşturan PKK, Türkiye’nin yoğunlaşan etkisi ve 4  yılda kapsamı genişleyen operasyonlar nedeniyle iyice sarsılmaya başladı…

IŞİD‘i gerekçe göstererek bunlarla savaşacak bir taarruz gücü oluşturmaya çalışan ABD ise kendi askerlerini riske atmak yerine, PKK’nın Suriye kolu YPG üzerinden Kürtleri silahlandırırken, örgüt bu planla “bir taşla iki kuş” vurmayı amaçladı ve Türkiye’ye karşı saldırı planını genişletme yoluna gitti…

Türkiye’nin “Barış Pınarı Harekatı” adı altında Suriye’ye operasyon düzenlemesinin bir nedeni IŞİD’se, asıl nedeni işte PKK’nın bu palazlanma ve coğrafi olarak güçlenme çabalarıdır…

Şimdi hem yazının başına dönelim hem de yaşamsal soruyu soralım:

PKK; 300-400 kişilik bir gruptan 1990’larda 20 bin kişilik bir orduya dönüşürken, Öcalan’ın yakalanması ile birlikte yitirdiği gücünü yeniden nasıl kazandı?..

Ve asıl soru; Suriye’de Barış Pınarı Harekatı’nı yürüten Türk Ordusu’na karşı ağır silahları nasıl edindi PKK?..

Sınırdaki sinsi tehdit!..

Suriye’deki karanlık kaos, yaşamsal soruları hep gündemde tutacak; 1984’te silahlanmış “Apocular” olarak, ellerinde bozuk kalaşnikoflar ve üstleri başları dökülen millitanlarla iki ilçeye baskın düzenleyerek “Kürt devleti” rüyası peşinde koşan PKK‘lılar, 1990’lardan başlayarak 20 bin kişilik bir orduya dönüşme yolunda nasıl ilerleyebildiler?..

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün açıkladığı gibi, son 4 yılda yurt içinde 7500, sınır ötesinde de 8500 militanını yitiren PKK nasıl oldu da TSK’nın sınır ötesi operasyonlarına direnecek askeri yapılanma ve silah-mühimmat gücüne ulaşabildi?..

Bu sorunun yanıtı son aylarda gazetelere yüzlerce kez yansıyan ve ABD’nin YPG’ye binlerce TIR dolusu silah-mühimmat ve araç-gereç gönderdiğine ilişkin fotoğraflar değil yalnızca…

Üzerinde asıl düşünülmesi gereken konu, Türkiye’nin bir yılı aşkın süredir hazırlığını yürüttüğü bir operasyona karşın, örgüt sınır bölgesinde kimden güç ve cesaret alarak ve hangi donanımlarla direnmeye kalkıştı acaba?..

Barış Pınarı Harekatı’nda son 4 günde 400’den çok militanın öldürülmesi örgütün bölgedeki varlığını kanıtlarken, sınır hattında çoğu Türkiye’ye uzanan ve ancak 750 kiloluk bombalarla imha edilebilen tünel ve sığınakların arkasında hangi güç vardı?..

Ve doğal ki, 40 yıl önce bozuk kalaşnikoflarla yola çıkan örgütü ağır makinalı tüfekler, doçkalar, uçaksavarlar, keskin nişancılarla donatan mekanizma hangi iradenin dışavurumu?..

PKK’nın Urfa ve Mardin’de sivilleri de hedef alabilecek donanımdaki silah-mühimmat, araç -gereç- organizasyon yapısı, üstelik TSK operasyonuna karşın militanlarını bölgede tutma gafleti şu soruyu da ısrarla akla getiriyor :

  • Türkiye; Barış Pınarı Harekatı’nda acaba sadece IŞİD ve PKK ile mi savaşıyor?..

Bu sorunun etkili bir yanıtı bulunmadığı sürece, Suriye’deki kaos ne yazık ki Türkiye için tehdit olmayı sürdürecek…

Muhalefete erken seçim tuzağı

Muhalefete erken seçim tuzağı

Haluk Dural
DPT eski Uzmanı
Millî Merkez Genel Sekreteri
halukduralgmail.com18.04.2018

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 17 Nisan 2018 Salı günü patisinin gurup toplantısında yaptığı konuşmada “Türkiye’nin seçim için 3 Kasım 2019’u beklemesi mümkün değildir” diyerek “erken seçim” istemiştir. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin aynı gün yapılması gerektiğini söyleyen Bahçeli seçim için 26 Ağustos 2018 gününü işaret ederek “26 Ağustos 2018 Türk milletinin yeni bir zafer ruhuyla sandığa gidip hem Cumhurbaşkanı hem milletvekili seçimini yapması en makul yoldur.” demiştir. Bahçeli’nin hamaset yüklü konuşmasında erken seçim talebini dayandırdığı gerekçeleri özetler ve sorgularsak;

  • Cumhurbaşkanlığı Sistemi henüz tam devreye girmedi. Türkiye’nin 3 Kasım 2019’a kadar dayanması kolay değildir. 3 Kasım 2019’a kadar ulaşmak her dakika zorlaşmaktadır.
    • Türkiye’nin 3 Kasım 2019’a kadar dayanmasının zor olduğu “şey” nedir?
    • 3 Kasım 2019’a kadar ulaşmak her dakika neden zorlaşmaktadır? Bu tarihe ulaşmakta kim, neden zorlanacaktır. Kastedilen Türkiye ise Türkiye 3 Kasım 2019’a ulaşamayacak mıdır? Türkiye’ye ne olacaktır? Olacak olan “şeyi” önleyecek olan erken seçim midir? Nasıl önleyecektir?
  • Partimiz (MHP) mahalli idareler seçimleri hariç geçerli olan Cumhur İttifakı vardır. Türkiye’nin bekası açısından Cumhur ittifakının korunması elzemdir.
    • Anlaşılan Cumhur ittifakı (AKP+MHP) Türkiye’nin bekasını (sonsuz devamlılığını) korumak için gerekliyse, Cumhur ittifakı dışında kalan partiler Türkiye’yi bölmek mi istemektedirler? Eğer böyle bir parti varsa Cumhur ittifakı bu parti için neden suç duyurusu yapmamıştır?
  • Türkiye’nin ABD, Fransa, İngiltere ile ilgili kurulan ilişkiler değişime uğramıştır. Ülkemizin cumhurbaşkanlığı sistemine acilen geçmesi acil bir hal almıştır.
    • ABD, Fransa, İngiltere ile olan ilişkileri kim değişime uğratmıştır? İktidar sahibi AKP ve onu destekleyen MHP gibi “Eyy Amerika, eyy Fransa” diye bağıranlar mı bu ilişkileri değişime uğratmıştır, yoksa Cumhur ittifakı dışındaki partiler mi?
    • Cumhurbaşkanlığı sistemine acilen geçilince bu ilişkileri kim, nasıl düzeltecektir?
  • 31 Mart Mahalli idareler seçiminden sonra neyle muhatap kalacağı belli değildir. Mahalli idareler seçimlerindeki kutuplaşmaların 3 Kasım’a nasıl yansıyacağı az çok malumunuzdur.
    • 31 Mart mahalli idareler seçiminde Cumhur ittifakı partilerinin pek çok belediyeyi kaybetmesi ihtimali oldukça yüksektir. Bunun “malum” olan sonucu ise Cumhur ittifakının cumhurbaşkanlığını ve Mecliste çoğunluğu kaybedeceğidir.
  • Bu riski kaynağında kesmek başlıca amacımızdır. Önümüzde 2 seçim vardır. Ya normal tarihi beklenecek. Ya da Milli mecburiyet ve ortaya çıkan meşru gerekçelerden dolayı seçimler erkene çekilecektir.
    • Sayın Bahçeli’nin risk olarak gördüğü husus Cumhur ittifakının yerel seçimleri kaybetmesi ve takiben cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri kaybedeceklerinin artık kesin olduğunu anlamalarıdır. Bu nedenle erken seçim istemektedir.

Bugün 18.04.2018 Çarşamba saat öğlenden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli arasında yapılan ikili görüşme sonrasında ise erken seçimlerin 24 Haziran 2018 günü yapılmasına karar verildiği açıklanmıştır. Cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklamada erken seçimin gerekçesi

  • “Cumhurbaşkanı ile hükümetin uyumu sayesinde sorun yaşanmıyor gibi görünse de eski sistemin hastalıkları devam etmektedir. Hükümetimiz ve partimizin tavrı 2019 Kasım seçimlerine kadar dişimizi sıkmaktan yanaydı. Ancak Suriye ve Irak merkezli yaşanan tarihi önemdeki hadiseler yeni yönetim sistemine geçiş giderek aciliyet kesbetmeye başlamıştır. Türkiye’nin belirsizlikleri bir an önce aşması gerekmektedir. Yeni yönetim sistemine geçiş giderek aciliyet göstermektedir.”

    olarak açıklanmıştır. Bu açıklamada sorgulanması gereken iki somut neden sıralanmıştır:

  • Cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklamada erken seçimin gerekçesi “Cumhurbaşkanı ile hükümetin uyumu sayesinde sorun yaşanmıyor gibi görünse de eski sistemin hastalıkları devam etmektedir.
    • Eski sistemin devam eden hastalıkları nelerdir?
    • 16 yıldır tek parti (AKP) iktidarı vardır. Bu çoğunluk iktidarı ile her istenen kanun, çıkartılmakta, OHAL Kararnameleriyle anayasaya aykırı olarak her türlü yasal düzenleme yapılmaktayken, var olduğu söylenen “Sistemin devam eden hastalıkları”nı düzeltmenin önünde hiçbir yasal engel olmadığı halde bu hastalıkları neden düzeltmemektedir?
  • Ancak Suriye ve Irak merkezli yaşanan tarihi önemdeki hadiseler yeni yönetim sistemine geçiş giderek aciliyet kesbetmeye başlamıştır. Türkiye’nin belirsizlikleri bir an önce aşması gerekmektedir.
    • Suriye ve Irak merkezli yaşanan tarihi önemdeki hadiselerle yeni yönetim sistemine geçişin ne alâkası vardır?
    • Fırat Kalkanı, Zeytindalı Harekâtı yaparken size herhangi bir engel mi çıkmıştır? Tam tersine Afrin harekâtına milletin %95’i ve HDP hariç, tüm siyasi partiler tam destek vermiştir. Suriye ve Irak ile ilgili planlarınıza karşı çıkan mı vardır?

Seçimleri yitirme korkusu

Çok fazla övünülen % 7,4’lük 2017 ekonomik büyüme rakamına karşılık makro ekonomik göstergeler oldukça olumsuz seyretmektedir. 2012 yılında 152,46 milyar $ olan ihracat 2017’de küçük bir artışla ancak 157,00 milyar $ olmuş, dış ticaret açığı ise aynı yıllarda 84,08 milyar dolardan, ithalatın azalması nedeniyle 76,79 milyar dolara düşmüştür.

Borsadan yabancıların çıkışı artmış, dolayısıyla yurt dışına döviz çıkışı başlamıştır. Buna bazı büyük sermaye sahiplerinin varlıklarını yurt dışına aktarmaları ve yüksek faizli de olsa (politik risk arttığı gerekçesiyle) dış kredi girişi, sıcak para girişleri azalmıştır. 2018 yılı içinde ödenmesi gereken dış borç 103 milyar $ olup, dış borç stoku toplam 438 milyar dolara yükselmiştir.

Dövizdeki sıkıntı yüzünden kurlar hızla yükselmiş, dolar 4,–TL’nin üzerine çıkmıştır. Bu durum enerji fiyatlarına yansımış, benzin 6,–TL’nin üzerine çıkmıştır. Bu durumda enflasyonu ve banka faizlerini aşağıya çekmek mümkün olmayacaktır. Bu gelişmeler, esnafların ve çiftçilerin işlerini kapatmalarına, kaçınılmaz sonuç olarak işsizliğin artışını hızlandıracaktır. Hane halkı gelirleri sabit kalmakta ve hâtta artan enflasyon karşısında erimekte, bireysel borçlanma artmaktadır.

  • Hükümet kaynak ihtiyacını karşılamak için artık yeraltı sularını, ormanları satmaya başlamıştır.

Ekonomik dengelerdeki bu bozulma Eylül ayından sonra büyük olasılıkla krize evrilecektir. Bu tür bir ekonomik tablo, Bülent Ecevit başkanlığındaki 57. Hükümetin ekonomik başarısızlığının krize dönmesi nedeniyle 3 Kasım 2002 seçimlerinde koalisyon partilerini siyasi hayattan silmiş, hüsrana uğrattıkları seçmenleri AKP’yi iktidara taşımıştır.

AKP 16 yıllık mutlak tek parti iktidarı sürecinde uyguladıkları yanlış dış politika yüzünden ülkemizi tüm komşularıyla kavgalı hale getirmiş, dünyada yalnızlaştırmış;
içerde ise toplumu ikiye bölüp, büyük bir ekonomik darboğaza sürüklemiştir.

Toplumu ikiye bölmüş olsalar bile, ekonomik krizden en büyük zararı, çeşitli maddi yardımlarla geçinen 20 milyon dolayındaki AKP seçmeni görecektir. Yardımlar azalacak, işsizlik çığ gibi artacak, AKP’nin seçmen tabanını oluşturan toplumun en düşük gelir seviyeli kesimini artık dinî söylemlerle elde tutmak mümkün olmayacaktır.

Bu ekonomik sorun, 2002’de iktidara taşıdığı AKP’yi iktidardan götürecektir.

Eğer seçimler Mart ve Kasım 2019’da yani zamanında yapılırsa, AKP ve MHP iktidara ve Meclise veda edeceklerdir.

Hukuki durum

Halk oylaması ile 16 Nisan 2017’de kabul edilen 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanununun 17. maddesi ile 2709 sayılı 1982 Anayasasına Geçici 21-A maddesi eklenmiştir. Buna göre:

“GEÇİCİ MADDE 21-A) Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 3/11/2019 tarihinde birlikte yapılır. Seçimin yapılacağı tarihe kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve Cumhurbaşkanının görevi devam eder. Meclisin seçim kararı alması halinde 27 nci yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.”

Bu anayasa hükmü gereğince, öncelikle Meclise erken seçim kararı alınması hakkında bir kanun teklifi verilmesi (ki bu gün hemen verildi) ve kabul edilmesi gerekir.

Sonraki aşamada, anayasa değişikliği için kanun teklifinin usulüne göre Anayasa komisyonunda görüşülmesi, kabul edilip, genel kurula sunulması ve oylanması gerekir. Anayasa değişikliği oylamasında eğer sadece Cumhur ittifakı kabul oyu kullanırsa toplam oy 316+36 = 352 olup,
367’yi geçemeyeceği için anayasa değişiklik kanunu halk oylamasına sunulur.

Parti Adı Üye Sayısı
Adalet ve Kalkınma Partisi 316
Cumhuriyet Halk Partisi 131
Halkların Demokratik Partisi 50
Milliyetçi Hareket Partisi 36
İyi Parti 5
Bağımsız Milletvekili 1
Toplam 539

(AS: Bu gün, 19.4.18 günü HDP’den 2 vekilin daha milletvekilliği düşürüldü..)

Bu durumda, Anayasa değişiklik kanunu kabul edilip, Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girer. Halk oylaması için bir propaganda döneminin ne olacağı (16 Nisan 2017 referandumu için bu süre 60 gün idi) 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri hakkındaki kanunda propaganda süresi ile hükümlerinde değişiklik yapan bir kanunla belirlenmelidir.

Ancak, 1982 Anayasası’na eklenen 21-A Geçici maddesinde (AS: 16 Nisan 2016 halkoylaması ile) her ne kadar milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 3.11.2019 tarihinde yapılacağı yazıyorsa da, aynı geçici maddenin (H) bendinde;

“H) Anayasanın 67 nci maddesinin son fıkrası hükmü, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra birlikte yapılacak ilk milletvekili genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmaz.” denmektedir.

Sonuç

1982 Anayasasının 67 nci maddesinin son fıkrası ise “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” şeklinde olup bu fıkra yukarıdaki (H) maddesine göre 24 Haziran 2018 tarihinde yapılmasına karar verilen seçimlerde uygulanmayacaktır. Diğer bir deyişle erken seçim kararı için anayasa değişikliğine ihtiyaç olmayacaktır.

16 Nisan 2017 anayasa değişiklik sürecinin, AKP kurmaylarınca iç ve dış politikada bir tıkanıklıkla karşılaşılması ihtimalinin ortaya çıkması durumunda başvurulacak “erken seçim” yapılmasının önünde herhangi bir hukuki engelle karşılaşmamak için gayet bilinçli bir şekilde hazırlandığı görülmektedir.

* Eğer erken seçim Cumhur İttifakı lehine gerçekleşirse,
tam bir “tek adam” rejimi kurulacaktır.

Muhalefet partileri hızla ve derhal;

  • CHP, DSP ve diğer Meclis dışı sol partilerle ittifak yapmalıdırlar.
  • İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti ittifak yapmalıdırlar.
  • Eğer YSK, İYİ Partinin seçime girme yeterliliği olmadığını açıklarsa, İYİ Parti kadroları DP içinden aday olmalıdırlar.
  • CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi kendi cumhurbaşkanı adaylarını birlikte ve mutabakatla tesbit etmeli, 2 nci tura kalınması durumunda, bu üç adaydan en çok oy alanı destekleyeceklerini kendi seçmen tabanlarına ortaklaşa açıklamalıdırlar.
  • Gerek İYİ Parti ve gerekse Saadet Partisi cumhurbaşkanı adayları için yüz bin imza bulamayacaklarsa (zaten gereken yönetmelik ortada yoktur), CHP’den 20’şer milletvekili İYİ Parti ve Saadet Partisi cumhurbaşkanı adaylarını teklif etmelidirler.
  • CHP ve İYİ Parti liderliğindeki ittifaklar her zaman ve zeminde ortak hareket etmelidirler.
  • HDP ittifaklar dışında yalnız bırakılarak, kendi cumhurbaşkanı adayını açıklaması beklenmelidir.
  • HDP seçmeni kendi adayına oy verse bile (ki bu biraz kuşkuludur) bir kısım oylarının CHP’ye kayacağı, CHP’nin cumhurbaşkanı adayını desteklemeleri ihtimali yüksektir.
    ====================================

Suriye ordusu Doğu Guta’da zaferi ilan etti

Suriye ordusu Doğu Guta’da zaferi ilan etti

AYDINLIK, 31.3.2018 19:36
https://www.aydinlik.com.tr/suriye-ordusu-dogu-guta-da-zaferi-ilan-etti-dunya-mart-2018-1 

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Suriye Silahlı Kuvvetleri komuta merkezi, ordunun Doğu Guta’daki tüm yerleşim birimlerini terör yanlılarından kurtardığını açıkladı. Suriye Silahlı Kuvvetleri komuta merkezinden yapılan açıklamada, Suriye hükümet ordusunun müttefik güçlerin desteğiyle Şam’a çok yakın bir konumda olan Doğu Guta bölgesindeki tüm kentleri ve yerleşimleri terör yanlılarından kurtardığı belirtildi.

Açıklama metninde, “Dost ve müttefik kuvvetlerle işbirliği halinde silahlı kuvvetlerimiz tarafından titizlikle planlanan ve uygulanan bir dizi çatışmanın ardından Şam dolaylarında yer alan Doğu Guta bölgesindeki tüm kent ve yerleşimlerin kontrolü geri alındı.” ifadelerine yer verildi. Açıklamada, operasyonlarda aralarında belirgin tehlikeli isimlerin bulunduğu yüzlerce teröristin öldürüldüğünü, karargahları, siperleri ve ekipmanlarının (AS: donanımlarının)  da imha edildiğini kaydedildi. Suriye ordusu, teröristlerin Şam ve kırsalında sivil yerleşim alanlarını hedef almada kullandıkları havan topları, roket ve füzeleri imal ettikleri atölyelerin imha edildiğini ifade etti.

Bölgede teröristlerin son karargahı Duma kenti ve sivil halkı kurtarma amacıyla ordu birliklerini kent dolayında teröristlere karşı operasyonlarını başarıyla sürdürdüklerini vurguladı.

ŞAM’IN ANA OTOBANI 7 YIL SONRA İLK KEZ AÇILDI

Metinde ayrıca Suriye hükümet güçlerinin başkent Şam’ı ülkenin ana eyaletleriyle bağlayan ana otobanı 7 yıl sonra ilk kez açtıkları ifade edildi. Açıklamada, “Bu başarı (Doğu Guta’nın kurtarılması) Şam ile orta ve kuzey bölgeleri, kıyı bölgeleri ve çöl üzerinden Irak sınırına kadar olan bölgelerin arasındaki ana otoyolların açılmasını sağladı.” dendi.

150 BİNDEN FAZLA SİVİL GÜVENLİ BÖLGELERE GEÇTİ

Suriye Arap Haber Ajansı’nda (SANA) yer alan haberde Doğu Guta’nın Cobar, Ayn Terma, Zemelke ve Irbin bölgelerinden bugün aralarında 497 teröristin bulunduğu 1706 kişiyi taşıyan 38 otobüsün İdlib’e gönderildiğini belirtti. Suriye ordusuna bağlı askeri bir kaynak, ordunun Doğu Guta’da yıllardır teröristlerin silah zoruyla tutup canlı kalkan olarak kullandıkları sivillerin tahliyesi (AS: boşaltılması) amacıyla 27 Şubat tarihinden itibaren (AS: bu yana) açtığı insani koridorlar üzerinden şu ana dek 150 binden çok sivilin tahliye edilip geçici ikamet (AS: yerleşim) merkezlerine aktarıldıklarını belirtti.
=======================================
Dostlar,

DOĞU GUTA’da
EMPERYALİST CEPHE YENİLDİ!

Çok sevindirici bir gelişme..

Batı emperyalizmi ve ülkemizde bu çevrelerin borazanlığını yapan medya, aylardır Doğu Guta’da (Eastern Guta) Suriye’nin soykırım yaptığını, kimyasal silah kullandığını…. inanılmaz bir yaygara düzeyinde ve kara propaganda olarak sürdürüyordu. Bu çevreler Suriye’nin uluslararası hukukta meşru, BM’ye üye “Suriye Devleti” yerine “Suriye rejimi”, Türkiye’den yandaş ağız ve kaynaklar ise daha da ileri giderek, meşru Suriye Devletini tanımazcasına salt “rejim” sözcüğünü kullanıyordu. “Rejim” (!), Doğu Guta’yı sürekli bombalıyor, kimyasal silah bile kullanıyor, her gün onlarca, kimi günler yüzlerce insanı öldürerek insanlık suçu işliyordu!

Oysa başta ABD olmak üzere uyduları, Suriye’de iç savaş çıkarmışlardı Mart 2011’de ve her türlü aracı kullanarak iç savaşı kışkırtmaktaydılar. Doğu Guta’da, başkent Şam’ın burnunun dibine dek sokulmuşlardı. Silahlı çapulculara – çetelere Batı emperyalizmi her tür silah ve lojistik desteği cömertçe ve yıllardır sağlamaktaydı.

Şam’ın – Başkan Esad‘ın yaptığı, hem ulusal hem de uluslararası hukuk katında meşru savunmadır. En az, Türkiye’nin, güvenliği için sınırları ötesinde Afrin‘de yaptığı operasyon ölçüsünde uluslararası hukuka uygun ve meşrudur. Tıpkı Fırat Kalkanı operasyonu ve ülkemizin doğu – güneydoğusunda PKK’ya karşı yürütülen Hendek operasyonu denli yasal ve Suriye devletinin beka refleksidir.

Dileğimiz Batı emperyalizminin kanlı ellerinin bölgeden hızla çekilmesidir.

Bunun için bölge ülkelerinin kararlı biçimde ortak davranması gerekir. Rusya, İran, Azerbaycan, Ürdün, Lübnan, uzaklardan Çin ve elbette Türkiye.. Ancak Türkiye başlangıçta Batı emperyalizmi ile ortak davrandı ne acı ve ne utandırıcı ki! İran ve Rusya’nın sabırlı – olgun – tutarlı politikaları ile ancak AKP = RTE acı gerçekleri yıllar sonra gördü ve 180 derece rota değiştirdi. Erdoğan gene kandırılmıştı!?

Artık Suriye devletinin meşru hükümeti ile resmi işbirliği kurma zamanı gelmiş ve geçmektedir. Türkiye, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) denilen çapulcularla sınır ötesi operasyon yapmak yerine, bu güvenliğin sağlanması için meşru Esad yönetimiyle ilişki kurmalıdır. Türkiye Afrin’de sonsuza dek kalacak değildir. Geri çekildiğinde bölgede güvenlik kaçınılmaz biçimde Suriye hükümetince sağlanacaktır. Daha şimdiden Suriye hükümeti birkaç kez Türkiye’nin Afrin’den çekilmesini istemiş, BM’ye başvurmuş ve lehine kararlar sağlamıştır. Türkiye gerekiyorsa teknik desteği Suriye hükümetine vermelidir.

Kaldı ki, Suriye’nin açıklamasında “Suriye hükümet ordusunun müttefik güçlerin desteğiyle” ifadesi kullanılmaktadır. Gerçekte Türkiye’nin askeri – teknik hele hele istihbari desteğine hiç de / pek de gereksinimi yoktur Suriye’nin. Rusya, İran, Lübnan Hizbullahı… açık destek vermektedir. Irak hükümeti ile yapıldığı gibi, teröre karşı savaşım için (savaş değil mücadele!) yasal Suriye hükümeti ile resmi işbirliğine girilmelidir. Afrin sonrası benzeri operasyonlar ilgili ülkenin (Suriye ve Irak) işbirliği ile yürütülmelidir. Bunun tersine politikalar ülkemize her bakımdan çok pahalıya malolduğu gibi, giderimi (telafisi) olanaksız can yitiklerine, yaralanmalara (şehit ve gazilere) nedendir. Üstelik kalıcı da olmayabilir sağlanan güvenlik. Bunların vebali çok ağırdır.. Hele hele seçenek (alternatif) politikalar izlemek olanaklı iken.

AKP = Erdoğan‘ı, Suriye’ye ilişkin baştan sona ürkünç (vahim), mezhepçi… yanlışlarına artık bir son vermeye; hele hele bu tür ulusal konuları iç siyasete – seçime asla alet etmemeye ve de OHAL’i artık sündürmemeye çağırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 31 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

Erdoğan Esad açıklamasını düzeltti!..

Erdoğan Esad açıklamasını düzeltti!..

Erdoğan Esad açıklamasını düzeltti!..

Fırat Kalkanı’nı Esad yönetimine son vermek için başlattıklarını söyleyen Tayyip Erdoğan, hem devlet kademesinden hem de bölge ülkelerinden gelen tepkiler üzerine geri adım attı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fırat Halkanı Harekatı’yla ilgili olarak

  • Suriye’ye Esed’in hükümdarlığına son vermek için girdik, başka bir şey için değil”

açıklamasını düzeltti.

Erdoğan, Fırat Kalkanı Harekatıyla hedeflerinin herhangi bir ülke ya da kişi olmadığını bildirdi.

Önceki gün toplanan Milli Güvenlik Kurulu da yayınladığı bildiride harekatın hedefi için “Hudut güvenliği, Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının önlenmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğü” ifadelerini kullanmıştı. Erdoğan’ın sözlerine bir düzeltme de dün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, başta Rusya, İran, Çin olmak üzere çok sayıda ülkenin tepkisine yol açan, Esad açıklamasını değiştirdi. Erdoğan açıklaması sonrasında Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sırasında Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüştü. Erdoğan görüşmesi sonrasında dün muhtarlara hitaben yaptığı konuşmada Fırat Kalkanı Harekatı ile ilgili olarak şunları söyledi:

  • “Türkiye bölgedeki operasyonlarıyla Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü ihlal etmek değil tam tersine sınırlarını terör örgütlerinden temizlemek amacı güdüyor. Hemen yanı başımızda DEAŞ, PYD, YPG gibi terör örgütlerinin cirit attığı yerler oluşmasına asla izin veremeyiz. Irak ve Suriye devletleri kendi halklarını bir arada tutabilecek iradeyi gösterip terör örgütlerine karşı gereken mücadeleyi verebilseydi, bizim halen yürüttüğümüz operasyonlara ihtiyaç kalmazdı. Fırat Kalkanı operasyonunun hedefi de herhangi bir ülke veya kişi değil, sadece terör örgütleridir. Defalarca dile getirdiğimiz bu hususta kimsenin bir şüphesi olmasın, söylediklerimizi de kimse başka bir şekilde yorumlamasın, başka yere çekmesin.”

MGK ERDOĞAN’I DÜZELTTİ

Milli Güvenlik Kurulu da Fırat Kalkanı Harekatının amacını bir kez daha tekrarladı. MGK 30 Kasım Çarşamba günü yaptığı toplantı sonrasında yapılan açıklamada, Fırat Kalkanı Harekatının amacı ve hedefi şöyle vurgulandı:

“Fırat Kalkanı Harekâtı’nın temel hedefinin, hudut güvenliğimizin sağlanması, ülkemize yönelik saldırıların önlenmesi, DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin bölgeden tamamen temizlenmesi olduğu bir kez daha belirtilmiştir. Suriye’nin toprak bütünlüğü esas olmak üzere kardeş Suriye halkının ve bölgedeki vatandaşlarımızın güvenliği için, PKK/PYD-YPG unsurlarının terör koridoru oluşturma hedeflerine izin verilmeyeceği vurgulanmıştır.” (02.12.2016, http://www.aydinlik.com.tr/politika/2016-aralik/erdogan-esad-aciklamasini-duzeltti)
====================================
Dostlar,

Herkesin aklını başına alması gerek. Ülke yönetimi çocuk oyuncağı değildir. Olağanüstü ciddiyet, devlet terbiyesi ve takım çalışması gerektirir. Hele dış politika, yüksek dzüzeyde satranç ustalığı gerektirir. Ne yazık ki Erdoğan bu donanımdan yoksundur. Böylesine birbirinin zıddı söylemler 24 saat içinde gündeme geliyorsa, o ülkenin ne güvenliği kalır ne de saygınlığı. Ülke işleri böylesine hafife alınarak götürülemez. AKP – RTE ciddi bir durum değerlendirmesi yapmalıdır bu tür ağır ve bağışlanmaz gafların yinelenmemesi için. Başbakan neredeyse Cumhurbaşkanlığının katibi düzeyine indirgenmiştir. Anayasa fiilen çiğnenmekte, Başkanlık rejimi dayatılmaktadır. Binali bey ne yazık ki Başkanın sekreterinden öte yetkiye sahip değildir. Tayyip bey neredeyse tüm ipleri eline almıştır.. Tek adama 80 milyonluk bir ülkenin geleceği asla teslim edilemez. Edilirse işte felaketler ve diktatörlük kapıdadır.

Çoğulcu demokrasi, TBMM, koalisyon hükümetleri özgür basın vazgeçilmezlerimizidir. Ülkemiz için en doğru politikalar böylesine demokratik katılımlı ortamda üretilebilir. Yıllardır yazıyoruz.. gidiş yıkımdır, felakettir.. Ülke yangın yerine dönmüş; kötülükler toplumuna dönüşmüştür.. Geçelim mal güvenliğini, can güvenliği de kalmamıştır..

AKP – RTE bu malign gidişi ülkeye dayatırsa, neler olabileceğinin yanıtı tarihtedir.

Sevgi ve saygı ile.
02 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com