Etiket arşivi: Fikri Sağlar

Cumhuriyet tehlikede ama beyler egolarını büyütmekte…

Fikri Sağlar

Fikri Sağlar
Siyaset 06.07.2023 BİRGÜN

Dünkü BirGün gazetesinde “Kuran kursu seferberliği” başlığıyla çıkan haberi okuyalım:

Her yeri Kuran kursuna çeviriyorlar.

Diyanet’in açtığı yaz Kuran kursları sadece (yalnızca) camilerde yapılmıyor.

– Okullar, hem MEB hem de vakıflar eliyle Kuran kurslarına dönüştürüldü.

– İlim Yayma Cemiyeti’nin 4-6 yaş grubu (dilimi) için düzenlediği yaz okulunun açılışına katılan

Kayseri Valisi Gökmen Çiçek ise imamlara “Yavrularımız size emanettir” ifadelerini kullandı…”

***

Dehşet verici bu haber sonrası, altını defalarca (kezlerce) çizerek bir kez daha yazıyorum ki;
“emperyalizme karşı savaşmış ve Aydınlanma devrimleriyle

çağdaş, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliğine kavuşmuş

AKP’nin 21 yıldır hedeflediği 2023 değişimi tam gaz ilerliyor…
***
Sonunda yazacaklarımı baştan yazayım. Bu durumun gerçekleşmesinin nedeni, liyakatsiz, basiretsiz hatta işbirliği içinde oldukları kuşkusu veren sağ muhalefettir…

Önceleri “sol düşünce çökmüştür” diye tezvirat (dedikodu) yapan, sol partileri, STK’leri ve solda düşünen kişileri, aydındır, korkmaz ve iktidarı sorgular tedirginliğiyle yok saymaya çalışan iktidar; dış destek ve üst akılla yeni kurmacalar içine girmiştir. Algı yöneterek, ele geçirdiği iktidar koltuğunu bırakmamak için sarı muhalefet partileri oluşturmuştur.

Görülen o ki; BOP eşbaşkanlığıyla iş başına gelenleri ayakta tutan, Cumhuriyet’in ilkelerinin değiştirilmesine ses çıkarmayan, değerlerin yok edilmesine karşı “mış” gibi görünen, aksine iktidarın her adımını sinice destekleyen muhalefet de bir projedir
***
Şayet Türkiye Cumhuriyeti, anayasal bir ülke ise ve mevcut Cumhuriyetin niteliklerini açıklayan

  • Anayasanın 2. maddesi; Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

diye emrediyorsa, yukarıdaki BirGün’nün haberi, “Cumhuriyetin en temel ilkelerinden birinin yok edildiğini” açıkça gösteriyor…
***
“Laiklik tehlikede değildir” diyen Kılıçdaroğlu’nun dünkü haberle ilgili yorumunu çok merak ediyorum. Hoş, diyeceği bir şey olacağını da zannetmiyorum…
***
Çünkü CHP’nin 6 ilkesine ve anayasaya rağmen (karşın) Kılıçdaroğlu daha önce, “Herkesten oy alacağız” beklentisiyle,

  • Darülharp’te olduklarını yani, İslami Kurallara göre yaşamayan ve yönetilmeyen
    Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı savaşta ve cihatta olduklarını açıklayanlara”,

adeta çanak tutan siyasetine devam etmişti.

Türbanlı kamu yöneticilerine, dualı kamu açılışlarına, Diyanet İşleri Başkanlığının ahlak dışı fetvalarına tek bir söz söylemeyerek yani Atatürk’ün Partisinin en önemli ilkesi olan laikliği savunmayarak Türkiye’nin bu noktaya gelişine katkı sundu…
***

Artık Üniversitelerde, Adliyelerde, Halk Eğitim Merkezlerinde, okullarda,
kamu kurumlarında ve garnizonlarda çalışanlar, çocuklar ve yetişkinler
 için
yıl boyunca Kur’an-ı Kerim, Tecvit, İman ve Tefsir dersleri verilecektir.

Bu dersler yalnızca devlet tarafından değil, TÜGVA gibi vakıflar ve Menzil gibi tarikatlar ile cemaatler eliyle de verilebilecektir.
***
Özellikle; Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından hazırlanan protokole göre; “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesiyle, “öğrencileri bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlere göre yetiştirmek” amacıyla imam ve vaizlerin okullarda görev alacağı talimatı da başlı başına bir tehlikedir…

ÇEDES Projesi, Anayasamızın 2. maddesinde yer alan laiklik ilkesine, Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi başlıklı 42. maddesine ve Öğretim Birliği Yasası’na açıkça aykırıdır.”
(AS: Anayasa m. 174)

Suç işleniyor. Muhalefetten tık yok!
***
Unutmayalım              : Bu ülkede dini eğitimin (AS: “din eğitimi” demek gerekir) cemaatlere, okullarına, dershanelerine teslim edilmesinin ne denli acı sonuçlar verdiğini gördük. Tarikatların eline düşürülen çocuklar baskı nedeniyle intihar etti. Kız – erkek demeden birçok çocuğun tarikat yurtlarında taciz edildiğini dehşetle öğrendik.

Ahlaki sabıkaları bulunan bu yapılara, hem de devlet eliyle geleceğimiz olan çocuk ve gençlerimizin teslim edilmesi, en hafif deyimle, vahşettir. Bu duruma göz yumanlar ve de susanlar da vahşetin ortaklarıdır…
***
Yani AKP’nin hedeflediği “dindar ve kindar gençlik”, iktidarın zorlaması ve koruması altında ülkenin her köşesinde alenen (açıkça) yetiştirilmeye devam ediyor…

Soruyorum              :

Laiklik tehlikede değildir!” diyenler, bu durumu çocuklarına ve de torunlarına nasıl anlatacaklar?
***
Evet değişim isimle (adla) değil, zihniyetle olur. CHP kendi ilkelerine dönmek zorundadır. Kurumsal Kimliğini öne çıkarmalıdır.

Kılıçdaroğlu’nun tasarladığı değişim, CHP’yi Atatürk’ün kurduğu parti olmaktan çıkardığı, sol ilkelerden uzaklaştırdığı, evrensel hak, özgürlük ve dayanışma ideallerini unutturduğu bir noktaya taşımıştır.

Bu durum CHP’yi sağcılaştırmış, Kürt ve Alevi sorunlarını çözmekten, ülkede barışı istemekten uzaklaştırmıştır.

Çünkü CHP içinde demokrasi, hukuk ve dayanışma yok edilmiştir.

Tekrarlıyorum (yineliyorum) : CHP DEĞİŞİRSE TÜRKİYE DE DEĞİŞİR…
===============================
Yazarın Son Yazıları

Bu düzen değişmeli!

GÜNCEL06.12.2022, BİRGÜN

Türkiye, çok tehlikeli ve dünya ailesi içinde son derece itibarsız bir konuma getirildi. Dün “Susurluk”, bugün de “yandaş çeteler” aracılığıyla uyuşturucu güzergâhı olmaktan çıkarıldı, üreten bir konuma sokuldu! Biliyoruz ki; uyuşturucu imalatına geçen ülkeler öncelikle, kendi yurttaşlarını “tüketici haline” getirirler… Oluşturulan vahim durum, ne yazık ki AKP’li Gençlerin pudra şekeri düşkünlüğünün nedeni olmuştur!
***
Görülen o ki; devletin içine giren çetelerin katkısıyla özellikle Güneydoğu bölgesinde istikrarsızlık yaratılarak, Afganistan ve Pakistan’dan gelen uyuşturucu hammaddesi kolayca mamul hale getirilmektedir! Bölgedeki otorite boşluğuysa, özellikle sınır bölgelerinde uyuşturucu imalathanelerinin korunmasına neden oluyor!
***
Yıllar önce yayımlanan Susurluk raporunda; “Uyuşturucu imalatı ve sevkiyatının bazı kamu mensuplarının denetiminde olduğu, aşiretler ve terör örgütlerinin korumasında bulunduğu” iddiaları yer almıştı!

Yöreden gelen bazı güvenlik mensuplarının servetlerindeki artışa dikkat çekilmiş, uyuşturucu ticareti sonucu ülkede, yaklaşık 50 milyar dolarlık bir kara paranın dolaştığı açıklanmıştı!” Kara paranın kaynağı olan uyuşturucu, sosyal, siyasal ve ekonomik dengeleri bozması nedeniyle ülkenin çöküşünde önemli rol oynamaktadır!
***
Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nce (UNODC) açıklanan ”2021 Dünya Uyuşturucu Raporunda; “2019’da dünyada en fazla eroin ele geçirilen ülkenin 20 ton ile Türkiye olduğu” bildirilmişti!

“En çok eroinin ele geçirildiği üç ülke Türkiye, İran ve Pakistan’ın, 2019’da küresel pazar toplamının %48’ini oluşturduğu, bu ülkelerde 2010’dan başlayarak uyuşturucu kullanımındaki artışın %22 olduğu da” raporda belirtilmişti! Uzmanlar, “yakalanan uyuşturucunun kaçırılanın %20’si olduğunu” söylüyor ve hesaplarını bu şablona göre yaptıklarını belirtiyorlar!
***
Sedat Peker’in açıklamalarını bu raporlar ışığında ele alırsak, AKP döneminde Türkiye’nin “uyuşturucu ve kara para cenneti haline geldiği” çok iyi anlaşılıyor! Uyuşturucu konusunda Türkiye’nin geldiği yeri gördükçe, 1996’da yazılan Susurluk raporunun ne denli isabetli olduğu ortaya çıkıyor!
***
Nitekim; ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından Kongre’ye sunulan 2022 yılı Uluslararası Narkotik Kontrolü Strateji Raporunda;

“Uyuşturucu ve Para Aklama” başlıkları altında, Türkiye ile KKTC’de yapılan yasadışı faaliyetlere geniş yer veriliyor! Raporda yazılanlar bir yurttaş olarak içimi çok acıtıyor!
***
Rapor; Avrupa ve Asya kesişmesinde yer alan Türkiye’nin, kara para aklanmasında ve uyuşturucuyla mücadelesinde yeterli önlem almamasının nedenini, “yasadışı finanstan pay almak” olarak açıklıyor. Ve ekliyor; “Özellikle Afganistan’dan Avrupa’ya gönderilen afyon ve Avrupa’da üretilip Asya’ya gönderilen sentetik uyuşturucu, Türkiye üzerinden geçmektedir!”
***
Raporun en vahim bölümü ise;

  • Türkiye’nin içinde ve çevresinde faaliyet gösteren terör örgütleri, uyuşturucu kaçakçılarına lojistik, koruma ve başka türden destek sağlıyor.
  • Suç örgütleri, Güney Amerika, Meksika, Avrupa ve Asya’ya büyük miktarlarda eroin ve kokain sevkiyatı yapıyor…
  • Ayrıca, İran sınırı yakınındaki “eroin dönüştürme laboratuvarlarının” uluslararası suç çetelerine çıkar sağladığı” belirtiliyor!

Dahası; ” Suriyeli uyuşturucu kaçakçıları, Türkiye’nin uyuşturucu ticaretinde önemli bir rol oynuyor” deniliyor!
***
Rapor; “Türkiye’nin uyuşturucuyla mücadele politikasını, üretim ve kullanımı önlemekten ziyade, yüzeysel operasyonlarla geçiştirildiğine”,

Devamla; “İktidar, İran ve Afganistan üzerinden yapılan eroin kaçakçılığına odaklanırken, Türkiye kökenli suç örgütlerini engelleme ve kovuşturmaya tabi tutmadığı” saptamasını yapıyor!

Rapor, “Türk yetkililer, ülkedeki uyuşturucu bağlantılı soruşturmalarda işbirliği için ABD’den gelen davetleri kabul etmediler” diyerek yetkililerimizi de suçluyor!
***
ABD Dışişleri Bakanlığı raporunun kara para aklamayla ilgili bölümündeyse;

“Coğrafi konumu ve siyasi çalkantılar yaşayan ülkelere yakınlığı nedeniyle Türkiye’nin, yasadışı finansla mücadele çabalarının karmaşık hale geldiği ve Türkiye’nin kontrol edilmeyen havale şirketleri için merkez olduğu” yorumunu yapıyor!

Ve devamla;” Yasadışı kazancı meşru gelir olarak göstermek için paravan şirketler kullanıldığı, on line yayın yapan kuruluşlar üzerinden potansiyel olarak kara para aklandığı, lisanssız havale şirketleri aracılıyla büyük miktarlarda paranın yer değiştirildiği” anlatılıyor!
***
Rapor yüz kızartıcı bir konuya değinerek; “Banka hesaplarının, yasadışı kazançlarını finansal sistem içinde hareket ettirmek için kullanıldığı ve Merkez Bankası’nın bu şirketleri denetleme yönünde girişimleri bulunduğu ama çok azına ceza kesildiğini de” belirtiliyor!
***
Kayıt dışı ekonominin cirit attığı bir ülkede, “mafya, çete ve siyaset üçgeni” vardır, yargı ve adalet yoktur, hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet almış başını gitmiştir…

Sade vatandaşlar yoksuldur, Açtır!
Bir avuç insan zenginliğine zenginlik katar.

Bütün bunların sonucu,” toplumsal barış ve hukuk ortadan yok olunca, kimsenin can ve mal güvenliği kalmaz!
***
Yaşamak için Türkiye’nin düzeni acilen değiştirilmelidir!

Muhalefetten beklenen; ”bu değişimin nasıl ve hangi ideolojik ilkelere dayanarak yapılacağını çok açık ortaya koymasıdır!”

Türkiye için ne yapmalı?

Yılmaz ÖZDİL

SÖZCÜ, 17.7.2021

Memleketini seven her yurttaş gibi, her dost sohbetinde aynı karamsarlığa kapıldığınızı, çocuklarınızın torunlarınızın geleceğine dair dile getirmeye bile korktuğunuz endişelere sahip olduğunuzu, umut ışığı göremediğinizi, dönüp dolaşıp “ne yapmalı?” sorusuna cevap aradığınızı biliyorum.

Yüreğinizi ferahlatmak için bağımsız tabir edilen televizyonları seyrettiğinizi, ama her gece fotokopi gibi aynı tiplerle karşılaştığınızı, klişe cümleler duyduğunuzu, muhalif gazeteci ayaklarına yatan, habire sorunu anlatan, çözüme kafa yormayan, size bilgi vermeye uğraşmak yerine, muhalefet yöneticilerinin gözüne girmeye çalışan bu tipler yüzünden, yüreğinizin daha da daraldığını biliyorum.

Çünkü…
Size gerçekten çözüm yolu gösterecek liyakat sahibi insanlarımıza, tıpkı Akp medyasında olduğu gibi, bağımsız tabir edilen medyada da ambargo uygulandığını, kasıtlı olarak ekrana çıkarılmadıklarını, bağımsız medyaya rutubet gibi sızan mutant gazetecilerin, liyakat sahibi insanların size ulaşmasını engellediğini de biliyorum.

Bu çerçevede size bir önerim var : Bedel ödemeyi göze alarak, fırsat buldukları her platformda Türkiye Cumhuriyeti için mücadele veren 32 aydınımız, ortak bir kitap yazdı.
İsmi…
Türkiye İçin Ne Yapmalı?

Mesleğinde zirveye ulaşmış aydınlarımızın, kanaat önderlerimizin, kendi alanlarındaki dörder sayfalık görüşlerinden oluşan bu kitap, Boğaziçi Aydınlar Topluluğu kurucusu Profesör Ahmet Ercan‘ın koordinasyonuyla, Sözcü Kitabevi’nden yayınlandı.

Kimler var derseniz?
Bedri Baykam var, “Türkiye sevdası için ölmeye değer, ama aslında yaşayacak ve yaşatacak kadar cesur olmamız lazım” diyor.

Önay Alpago var, partilerde partiiçi demokrasi olmadan, ülkede demokrasinin olamayacağını örnekleriyle anlatıyor.

Ataol Behramoğlu var, tee 1980’de kaleme aldığı şiiriyle omuz veriyor…

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
boynu bükük ay çiçeği, şiirin ve aşkın geleceği
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
dağ rüzgarı, portakal balı, alçakgönüllü, hünerli, sevdalı
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
harlı bir ateş gibi derinde yanan, haramilerin elinde bunalan
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
bozlak, ağıt, halay ve zeybek, dumanı üstünde ekmek
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
zinciri altında kımıldayan, bitecek sanıldığı yerde başlayan.

Hüsamettin Cindoruk var, Akp tarafından “eski Türkiye” denilen Türkiye’yi adeta ders gibi anlatıyor.

Benim canım Muazzez İlmiye Çığ var, memleketin ancak “sahiplenmek duygusu”yla düze çıkabileceğini, bunun öğretilmesi gerektiğini anlatıyor.

Onur Öymen var, çağdaş uygarlık düzeyiyle bağımsızlık arasındaki olmazsa olmaz ilişkiyi anlatıyor.

Profesör Ümit Özdağ var, futbol maçında basketbol oynayarak sonuç alamayacağımıza dikkat çekiyor, Akp stratejilerine hizmet eden “sarı muhalefet”e dikkat çekiyor.

Uluç Özülker var.
Fikri Sağlar var.
Ufuk Söylemez var, ulusal çıkarlarımızı, milli ekonomiyi, ideolojik saplantılardan uzak, içinde “insan” olacak şekilde hayata geçirebilmemizin yollarını anlatıyor.

  • Profesör Ahmet Ercan, Cumhuriyet devrimlerinin kasıtlı olarak aşındırıldığını, köy enstitüleri başta olmak üzere, eğitim sistemini kuruluş ayarlarına döndürmek gerektiğini izah ediyor.

Türkiye’nin kahramanı Nasuh Mahruki var, “kök sorun” kavramına dikkat çekiyor, geriye kalan tüm sorunlarımızın Atatürk’ün ilerici vizyonundan vazgeçmekle başladığını anlatıyor.

Profesör Osman Korkut Kanadoğlu var, Profesör Kemal Alemdaroğlu, Profesör Coşkun Özdemir, Profesör Mehmet Tevfik Özcan var.

Mavi vatan” kavramının mucidi Cem Gürdeniz var.

Can Ataklı, gerçekten ilham verici bir açılım yapıyor, seçime “kazanacak bir aday”la girmek yerine, “kazanacak bir kavram”la girmemiz gerektiğini anlatıyor.

Namık Tan var, ihtiyacımız olan sadece gerçekçilik ve akılcılık diyor, hatalarımızla yüzleşmeden, yüzleşmeyi idrak etmeden toparlanmanın mümkün olmadığını özetliyor.

Profesör Tolga Yarman var, altını çize çize okumamız gereken bir tarif yapıyor, “son yirmi yıl, dincilerden memlekete hiçbir yarar sağlanamayacağını göstermiştir, ama şu da var ki, bu dincileri başımıza, gardrop Atatürkçüleri, samimi inananları küstüren, görenekten nasibini alamamış, Cumhuriyet’i anlamamış, Atatürk’ü hiç anlamamış, halka tepeden bakan, kibirlerinden geçilmeyen, sözde ilerici gabiler bela etmiştir” diyor.

Sedef Kabaş var, 3T formülüne vurgu yapıyor; Teknoloji, Tarım, Turizm diyor.

Ümit Zileli var, Şahin Mengü var, Salim Şen var, Arslan Bulut var, Deniz Kutluk, Tarık Özkut, Ertuğrul Kumcuoğlu, Mustafa Duman, Haluk Dural, Orhan Eraslan, Ümit Ülgen var.

Kitap diyoruz ama, 160 sayfalık “kurtuluş reçetesi” demek daha doğru.
Memleket için endişeleniyor, karamsarlığa kapılıyor ve acaba ne yapmalı diye kafa yoruyorsanız, “Türkiye İçin Ne Yapmalı?” kitabını okuyarak başlamanızı öneriyorum.