Etiket arşivi: Fettullah Gülen

H. Ufuk Söylemez – 28 Şubat 2021

Milli Merkez Ankara Temsilcimiz Devlet Eski Bakanı Sayın Ufuk Söylemez’in Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olduğu sürede yaşanan 28 Şubat muhtırası hakkındaki önemli açıklamasını bilgilerinize sunarım.

Saygılarımla,
Haluk Dural
Milli Merkez Genel Sekreteri 
==============

28 Şubat 2021

H. Ufuk Söylemez

28 Şubatın hem muhatabı, hem de tanığıyım !

Bugün 28 Şubat. Yıllardan beri her 28 Şubat’ta, medyada yüzlerce yazı yayınlanıyor ve yine çok sayıda yorum analiz yapılıyor. Ancak bana göre, bu yazı ve yorumların çok az bir kısmı objektif, bilgiye dayalı ve sağlıklı analizleri ortaya koyabiliyor.

Büyük bölümü ise maalesef inanç ve ideolojilerin bakış açıları esas alınarak yapıldığı için, önemli eksiklikler, hatalı, yanlı ve yanlış tespit, varsayım ve tahliller içeriyor.
28 Şubat sürecinin hem muhatabı, hem de mağdurlarından birisi ve canlı tanığı olarak bu konudaki düşünce, tespit ve analizlerimi çeşitli defalarda, gazete yazıları ve TV söyleşilerinde dile getirmeme rağmen, her yıl oluşan bu gündeme ilgisiz-duyarsız ya da sessiz kalmanın, hem bir siyaset ve devlet adamı olmanın hem de okurlara doğru ve sağlıklı bilgi ve analizler yapmanın etik sorumluluğu gereği mümkün ve doğru olmadığını düşünüyorum.

Çünkü TBMM’de kurulan 28 Şubat’ı araştırmakla görevli araştırma komisyonuna davet edilmeme ve orada da düşüncelerimi ayrıntılı bir şekilde anlatmama rağmen, söylediklerimin sonuç raporunda adeta “sansüre” uğradığını da gördüm. Bu durumda susmak yerine, daha önce yazıp-konuştuklarımı bıkmadan-usanmadan bir kez daha dile getirmek kaçınılmaz bir görev benim için.

Hele iç cephede emperyalizm ve maşalarına karşı verilen mücadele esnasında birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde, yaşı 75-85 arasında olan emekli general ve askerlerin “ağırlaştırılmış müebbede” mahkûm edilmeye çalışılması karşısında daha önce defalarca yazıp-konuştuğum ama ne hikmetse sansüre uğratılan düşünce ve tespitlerimi yine-yeniden gündeme getirmeyi o dönemin Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı sıfatıyla, vicdani ve ahlaki bir ödev sayıyorum. O nedenle her yıl 28 Şubat’ta bıkmadan ve usanmadan yaşadıklarımı, gördüklerimi ve doğru bildiklerimi yazıyor ve konuşuyorum.

– 28 Şubat ne “devedir” ne de “kuş”

28 Şubat kolayca kategorize edilebilecek bir süreç değildir. Tıpkı bir madalyon gibi iki farklı yüzü vardır. Lafı uzatmadan söyleyeyim. Bana göre 12 Eylül de, 12 Mart da ve 28 Şubat da, sonuçları itibariyle ABD ve NATO’nun tam desteğini ve doğrudan ya da örtülü teşvikini alan süreçlerdir. Türkiye’de yaşanan bu süreçlerin milli ve bağımsız niteliği yoktur.

28 Şubat sürecinin laik karakteri, onun emperyalizm ve neo-liberalizm karşıtı bir süreç olduğu anlamına gelmez, gelmemelidir. Öte yandan, 28 Şubat silahlı, zor ve şiddete dayalı klasik bir darbe ya da darbe teşebbüsü de değildir kuşkusuz ki.
ABD o dönemde henüz BOP projesini açıklamamış ve hayata geçirmemişti.
Dinci radikalizm ve fundemantalizme karşı, Türkiye’de laik rejimi destekliyordu. (Hâlbuki bugün laik rejime karşı, dinci-radikal-mezhepçi ve sonuçları itibariyle fiyasko olan bir BOP siyasetini dayatıyor.)

28 Şubat sürecinde, Türkiye’deki tekelci sermaye ve kartel medyası da, cemaat görünümlü FETÖ terör örgütü de, Somali operasyonunda ABD’den takdir almış “Bir” general de, aynı çizgide nasıl olup da buluşabilmişlerdi.

Ya da; 28 Şubat sürecinde kartel medyasının Amiral gemisi olarak nitelendirilen Hürriyet gazetesinin 18 Nisan 1997 tarihli nüshasında Fettullah Gülen, Refah Yol Hükümetine “Beceremediniz artık bırakın” diye sürmanşetten nasıl olup da çağrı yapabilmişti.

– 28 Şubat özde “ekonomi politiktir”

28 Şubat 1997 tarihinde yaşananların görünürdeki sebebi RP’nin Anayasanın laiklik ilkesi karşıtı bir odak olarak faaliyette bulunmasıdır.
Türk milletinin laik-demokratik Atatürk Cumhuriyeti konusundaki haklı duyarlılığı bu süreçte öne çıkarılmış ve tahrik edilmiştir.

  • Gerçek gerekçe ise ekonomik olarak RP / DYP koalisyonunun milletin çıkarlarını merkeze alan, milli karakterli ekonomi politikalarına karşı, IMF-ABD ve içerideki çıkar gruplarının rahatsızlığıdır.

Ayrıca, Kıbrıs’ta, Milli Kahramanımız Rauf Denktaş’ın arkasında duruluyor, Ermeni meselesinde milli duruş sergileniyordu. PKK’yla, K. Irak’ın içlerine, Kandil’e kadar sınır ötesi operasyonlarla etkili, amansız kararlı bir mücadele sürdürülüyordu.
Bu durum, uluslararası para tacirlerinin, onların içerideki uzantılarının ve Türkiye’yi sıcak para-IMF programı ile kontrol etmek isteyen dış güçlerin hiç de hoşuna gitmiyordu.

19 Ocak 1997 tarihindeki Milliyet gazetesinin manşeti aynen şöyle atılmıştı;

“IMF’den kriz uyarısı”

Hâlbuki Türkiye’de ekonomi büyüyor, çiftçiye, esnafa destek veriliyor, KOBİ’ler destekleniyor, gerçekçi kur uygulanıyor, ödemeler dengesinde problem bulunmuyordu.

Bu manşetin dayanağı olan IMF Başkanının beyanlarını “Washington’dan” gönderen kişi, Yasemin Çongar’dı! Hani şu Taraf gazetesinde Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında askerlerimize ve milli aydınlarımıza yargısız infaz biçiminde yayın yapan ve yaptıran meşhur Yasemin Çongar…

Bu manşetlerle koalisyonu yıkamayan ve ekonomik bir kriz ya da çalkantı çıkaramayan çevreler, bu kez RP’nin aşırı ve benim de hiç katılmadığım ve karşı çıktığım birtakım ideolojik-dinci söylemlerini öne çıkararak, laiklik-demokrasi-Cumhuriyet hassasiyetindeki halkı ve kuruluşları (bu arada TSK’yı da) bu yönde manüple ettiler.

Sonuç malum RP / DYP koalisyonu istifa etmek zorunda kaldı.

RP’den türeyen, Hocanın eski talebeleri, hem mağduriyet edebiyatı yaptılar, hem de “biz milli görüş gömleğini” çıkardık diye tornistan ettiler.
Hocalarını terk edip, dış güçlerin dümen suyunda iktidara geldiler.

– 1997’de tehlikede olan, bugün güvencede mi? –

Şimdi, 28 Şubat 1997 tarihinde laik Cumhuriyet tehlikedeydi de, 28 Şubat 2021’de kurtuldu denilebilir mi?

Neticede, benim görevlerim ve mesleğim açısından; ekonomide sermayeyi tabana yayan, gerçekçi kur uygulayan, IMF’den bir dolar borç almadan ekonomiyi %7,5 büyüterek, esnaf ve KOBİ’lere dost olan Ekonomi Bakanı Ufuk Söylemez’in, Bakanlık görevini ve koltuğunu, milleten oy ve yetki almayan, IMF ve ABD’nin has adamı, kumarhane kapitalizminin ve gayrı milli ekonomi politikalarının dayatıcısı Rahmetli Bülent Ecevit’in bilahare “hayattaki en büyük pişmanlığım” dediği Kemal Derviş devraldı.

Kartel medyasının, tekelci sermayenin, ABD’nin ve F. Gülen’in tam desteğini alan 28 Şubat, bugün TSK “günah keçisi” ilan edilerek anlaşılamaz ve anlatılamaz. İşte bu nedenlerle 28 Şubat bana göre, ne “deve”, ne “kuştan” başka bir şey değildir.

Bir yandan 28 Şubat’ın kartel medyası patronlarıyla bugün kol kola gireceksiniz, öte yandan, 80 yaşını aşmış emekli komutanları ağırlaştırılmış müebbetle yargılayacaksınız.

Buna ne adalet denir, ne de vicdan…

Alevi Sünni çatışması yalan : Ortada olan Alevilere yönelik faşist saldırılar ve katliamlar vardır!


Dostlar,

Aşağıda, dostumuz – kardeşimiz Necdet Saraç‘ın tarihsel değerde bir yazısı var..
Özenle okunmalı ve arşivlenmeli.;
Türkiye’de oynanan oyunlar gerçekten büyük çaplı.
Çünkü lokma da çok büyük emperyalistler ve yerli uşakları açısından.
Bu bakımdan, ülkemizde etnik ve / veya inanç temelinde ayrıştırma ve çatıştırmalar en etkili silahlar.

Bu oyuna gelmemek için çooooooooooooooooook dikkatli olmak gerekiyor.

Alevi – Sünni tüm yurtsever – ulussever aydınlar ve halkımız, söz ve davranışların arkasında saklanan kısa- orta – uzun erimli hedefleri sorgulamalı ve hata yapmamalı.

  • İnsanlık hala bebeklik döneminde..
  • Birbirinin inancı ile, etnisitesi ile uğraşarak kanlı çatışmalar çıkarmaktan
    yarar umabilmekte. Bu denli irrasyonel, ilkel, arkaik.. Hala!
  • Ne hazin bir tablo..

Bu bakımdan gerçek aydınlara topluma özveri ile, sabır ile önderlik etmek düşüyor.

Sayın Necdet Saraç da bunu yapıyor..

Teşekkür boçluyuz..

 

Sevgi ve saygı ile.
26.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Alevi Sünni çatışması yalan!
Ortada olan Alevilere yönelik faşist saldırılar ve katliamlar vardır!

Alevi Sünni çatışması yalanı!

Başbakan Erdoğan Kayseri’de ve Erzurum’da

  • “Bir süredir Türkiye’de çok çirkin tahriklerle, çok çirkin provokasyonlarla
    Alevi kardeşlerimiz üzerinde çok tehlikeli bir oyun oynanmak isteniyor.
    Bu çirkin tahrikte CHP, ne yazık ki başrolde bulunuyor.
    Bu çirkin tahrikte Türkiye dışından odaklar da rol alıyorlar.” dedi.

Arkasından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek TRT Haber’de gözyaşları içinde “Türkiye’de Alevi – Sünni çatışması çıkarmak istiyorlar.” dedi.

Bu söylemlere paralel AKP kurmayları ve medyası harekete geçti.

“Yeni Alevi Açılımı”nın yolda olduğunu yazmaya, Taksim Gezi eylemlerinin arkasında, Alevilere “büyük paralar” veren Alman devleti olduğunu yazmaya
ve konuşmaya başladılar.

Önce bir büyük yalana dönüşmüş ezberi bozalım :

Hadi çok geçmişe gitmiyorum, son 50 yıl içinde bu topraklarda bir tek Alevi-Sünni çatışması yaşanmamıştır.

– 1966’da Ortaca’da,
– 1969’da Elbistan’da,
– 1971’de Kırıkhan’da,
-1978’de Malatya’da, Sivas’ta ve Maraş’ta,
– 1980’de Çorum’da,
-1993’te Madımak’ta,
-1995’te İstanbul Gazi’de

yaşanan saldırılar ve katliamların tamamı, siyasi iktidarlarının ve “derin devletin” kontrolünde doğrudan Alevilere karşı yapılmıştır.
Gazi hariç, hepsi de bir Cuma günü
  • “Aleviler camiyi yaktılar; dinimize küfür ettiler; din elden gidiyor.”
diye başlatılmış ve devletin kontrolünde Sünni vatandaşlar Alevilere saldırtılmıştır.
Yani Alevilerin Sünnilere saldırdığı ve Alevi-Sünni çatışmasının yaşandığı bir tek örnek yoktur! Yani ortada Alevi-Sünni çatışması yoktur.
  • Ortada olan Alevilere yönelik faşist saldırılar ve katliamlar vardır!

***

Bu gerçek AKP ve onun Genel Başkanı Erdoğan tarafından bilinse de, O kendi hesapları için sahte bir çatışma havası yaratmaktadır.

Tahrik eden, kışkırtan, mezhep çatışması yaratmaya çalışan kendileri…
Sanki daha dün miting meydanlarında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu
Alevi kimliğinden dolayı yuhalatan Başbakan, bugün Kılıçdaroğlu’nun “Alevi-Sünni çatışmasını kışkırttığı” yalanını rahatça söyleyebiliyor.
  • “Alevilerin kestikleri yenmez,
  • Evlerinin önünden geçilmez,
  • Bunlar zındıktır ve katledilmeleri de caizdir.”
fetvaları veren Müftü Hamza’yı, Ebussud Efendi’yi,
İdris-i Bitlisi’yi öven kendisi ama, sanki bu övgüleri başkası yapmış gibi davranıyor.
Yine, mezhep ayrımcılığından söz edip, Reyhanlı’da
“53 Sünni vatandaşımızı kaybettik” diyen sanki kendisi değil. Örnek çok.

Sultanbeyli’de Alevilerin yaşadığı mahallenin ya da Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin adını Yavuz Sultan Selim olarak değiştiren kim?

Üçüncü köprüye inadına Yavuz ismini veren kim?
Örnek çok ama bunlarda da yalan çok!
Öyle ki, diyelim ki bu yalanlar tutmadı, o zaman sıraya “dış güçler” ve özel olarak Almanya giriyor. O da mı tutmadı? O zaman daha gizemli bir hava yaratarak, “bilinmeyen bir gücün” Alevi-Sünni çatışmasını çıkartmak istediği yalanını yayıyorlar…
Açıkça yazmakta yarar var                           :
  • Bu konuda Erdoğan’ın da, Gökçek’in de söylediklerinin hepsi yalan!
Üstelik bu yalan Alevi-Sünni çatışması üzerine de oturmuyor, doğrudan Alevileri hedefe oturtuyor. Ne Erdoğan, ne de AKP kurmayları bu tezlerini doğrulayacak bir tek belgeyi asla gösteremezler. Çünkü bu konuda bırakın bir belge açıklamayı, iddialarda adı geçen kişi ve kurumların bu konuda çağrışım bile yapacakları bir tek açıklamaları mevcut değil!

AKP şimdi bu yalanlarına yeni yalanlar eklemeye hazırlanıyor:

En son Bekir Bozdağ’ın açıklamalarında da olduğu gibi Cemevlerini ibadethane olarak görmeyen, bunu her fırsatta reddeden AKP şimdi, doğrudan veya Fettullah Gülen üzerinden Alevi-Sünni çatışmasını engellemek bahanesinin arkasına sığınarak “Cami Cemevi bir arada projesini” empoze ediyor. Alevi toplumunda hiçbir karşılığı olmayan birçok derneği ve kişiyi de yalancı tanık gösteriyorlar.

AKP’nin “Alevi politikalarını destekliyor” gösterilen ve Bugün, Star, Yeniş Şafak ve Zaman gibi gazetelerde ve bunların muadili televizyonlarda “Alevi camiasının önde gelen isimleri” ise tam anlamıyla palavra isimler…

“Hocaefendi’nin ifadeleri müsbettir ve biz kendilerine böyle bir açıklama yaptığı için çok teşekkür ediyoruz” diyen

Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Av. Cengiz Hortoğlu da,
Hacı Bektaş-ı Veli Kültür ve Tanıtma Derneği Genel Başkanı Dinçer Türkmen de,
Alevi Dernekleri Konfederasyonu Kurucu Başkanı Av. Metin Tarhan da

kağıt üzerindeki dernek, federasyon ve konfederasyonların başkanlarıdır.

Bunların hiçbiri Alevilerin yaptığı yürüyüş ve mitinglerde yer almamıştır.

Hiçbiri bugüne kadar ne Sivas’ta, ne de Gezi direnişleri içinde yer almıştır!

Bunların Alevi toplumunda hiçbir karşılıkları yoktur.
Gerçek bu!

İnanmayan, kendisine en yakın herhangi bir cemevine gidip sorabilir!