SURİYE’de NE OLDU??
Türker Ertürk
E. Amiral, Araştırmacı–Yazar
http://www.turkererturk.com.tr/suriyede-ne-oldu/
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Geçtiğimiz Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece beklenen oldu ve ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail, Suriye’ye saldırdı. İngiltere ve Fransa’nın bu saldırıdaki rolleri sembolikti. İsrail ise saldırıya; istihbarat, elektronik harp ve siber güç desteği verdi. Ancak, Fransa’yı bundan sonra Suriye konusunda daha aktif göreceğiz. Suriye ile olan tarihi bağları ve AB’nin lider ülkelerinden biri olması nedeniyle ABD onu bu işe bulaştırdı. Yalnız kalmamak ve AB’yi de işin içine çekebilmek için!
Öncelikle, bu saldırıyı kınıyorum ve lanetliyorum. Bu saldırının en ufak bir haklı gerekçesi yoktur. Saldırganlar tarafından kamuoyuna sunulan “kimyasal silah saldırısı” bahanesi tamamen uyduruktur. Savaşı kazanma aşamasında olan Suriye Yönetimi, kimyasal silah saldırısının kırmızı çizgi olduğunu bile bile niçin kullansın ki!
İnsanlığından Şüphe Ederim
Hiç kuşku yok ki; kimyasal silah saldırısının arkasında; Suriye’ye müdahale edilmesini isteyen güçler ve taşeronlar var. Ortadoğu bölgesinin karışmasından, yangının büyümesinden ve istikrarsızlığın artmasından yana olanlar saldırıyı destekliyor. Saldırgan ülkeleri bir dereceye kadar anlayabiliyorum. Çünkü insanlıklarını ayaklar altına alıyor olsalar da bu saldırıdan çıkarları var. Ama bu işten hiçbir çıkarları olmadığı izleyen aşamalarda yaşamsal düzeyde zarar görecekleri halde destekleyenlerin zekâsından, aklıseliminden, sağduyusundan ve insanlığından şüphe ederim.
Eğer masum insanları katlettiği için bir ülkeye çağdaş dünya tarafından müdahale edilecekse; o ülkenin, Yemen’de katliamlar yapan Suudi Arabistan olması lazımdı! Aynen, tam 7 yıl önce Suriye’de vekâlet savaşı başladığında köşemizde yazdığımız ve ekranlarda anlattığımız gibi; “22 Arap ülkesi arasında demokrasi ve insan hakları kriterleri (AS: ölçütleri) açısından en iyi durumda olan Suriye’de, en kötü durumda olan Suudi Arabistan’la işbirliği yapılarak, rejim değişikliği yapılmaya çalışılmaktadır.”
İslam’ın İtibarını Kurtardılar
Saadet Partisi’ni Suriye konusundaki doğru duruşu ve daha önce de yanlış ittifak içinde yer almaması ile İslam’ın yaşadığımız topraklarda iktidarın her geçen gün aşındırdığı itibarını kurtardığı için kutlarım. Umarım, bu duruşları uzun soluklu olur!
Evet, Suriye’ye yapılan müdahaleden iki gün önce “Müdahalenin Eli Kulağında” başlıklı köşe yazımızda ne analiz yaptıysak, üç aşağı beş yukarı gerçekleşti. Bir okurum şöyle yazmış; “Geçen haftadan bugünü yazmışsınız. Ne yazmışsanız, tek tek hepsi oldu!..”
Esas Hedef; İran ve Rusya
Söylediğimiz gibi; müdahalenin hedefi Beşar Esad değildi. Cerrahi ve mahdut hedefli bir saldırıydı. Suriye’deki İran ve Rus güçlerine bizzat saldırılmamasına rağmen, esas hedef İran ve Rusya idi! Bu saldırı aynı zamanda; İran’a karşı ekonomik, siyasi ve askeri alanda başlatılacak yeni adımların ilk kilometre taşıydı. Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı Trump’ın İran’la olan nükleer anlaşmayı iptal edeceği artık kesin gibi! Hedef; İran’ın Suriye başta olmak üzere artan etkinliğini azaltmak, onu köşeye sıkıştırmak ve müdahaleye gerekçe oluşturabilecek hataya zorlamaktır.
Suriye’ye yönelik müdahalenin mahdut hedefli olarak gelişmesinde ve İran’a yönelik müdahaleye kadar gidebilecek sertleşmenin engellenmesinde, ABD Savunma Bakanı James Mattis önemli bir faktör. Mattis görevden alınırsa veya görevi bırakmak zorunda kalırsa; bu bölgemiz için iyi bir haber olmayacak!
Müdahale Hedeflerine Ulaştı mı?
Suriye’ye yapılan müdahalenin diğer bir hedefi ise; Rusya ve onun bölgede artan itibarıydı. Müdahale öncesinde Rusya; çok sert açıklamalar yapmasına, karşılık vereceğini ifade etmesine, çizdiği kırmızı çizgiler aşılmasına rağmen kınamaktan öteye gidemedi, kırmızı çizgisini geriye çekmek ve sınırlandırmak zorunda kaldı. Hatta operasyondan sonra, krizin artması beklenirken, Rusya geri adım attı ve Dışişleri Bakanı Lavrov; “Her türlü diyaloğa hazırız” dedi. Yani Rusya, alttan alıyor ve itidalli davranıyor.
Müdahale askeri olarak hedeflerine ulaştı mı? Bu konuda her iki taraf farklı şeyler söylüyor. Ruslar “Çoğunu düşürdük” diyor, Amerikalılar ise “Füzelerimiz hedeflerini vurdu” diyor. Kim daha doğru söylüyor bilemem ama Amerikalıların zaten müdahaleden beklediği askeri bir hedef yoktu ki! Çünkü Suriye’nin yok edilecek kimyasal ve biyolojik silahları yoktu! Var olduğu iddiası, saldırmak için bahaneydi! Önemli olan; siyasi hedeflerdi!
Diğer Bir Hedef de Türkiye!
Haksız ve hukuksuz olan bu saldırıyı yapmış olmak, başlı başına müdahaleden beklenen siyasi hedeflerden biriydi. Bu saldırı ile ABD, hem aynı tür bahanelerle tekrar tekrar yapılabilecek diğer saldırıların önünü açıyor, hem de Suriye, İran, Rusya ve Türkiye’ye “Bölgeye müdahale etmek için gerekçeye ihtiyacım yok” mesajını vermeye çalışıyordu. Bu hareket, aynı zamanda “Suriye’de barış ancak benim liderliğimde olabilir” mesajını da vermeye yönelikti.
Suriye’ye yapılan müdahalenin hedeflerinden biri de Türkiye’yi Rusya ve İran bloğundan koparacak yol ayrımına doğru gitmeye zorlamaktı. Bu olabilir mi? Yakın zaman içinde göreceğiz.
***
Sedat Şenermen’in Nergiz Yayınlarından çıkan “Atatürk İslam ve Laiklik-Halifeliğin Kaldırılması-Cumhuriyet Döneminde Din Öğretimi ve Eğitimi” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. (20.04.2018)
======================================
Dostlar,
E. Amiral Ertürk dostumuza teşekkür ederiz.
FETÖ kumpaslarına, daha doğrusu bu ABD operasyonuna TSK içinde bile etkin önlem alınmayışına isyan edip görevinden istifa etmeseydi, Amiral Ertürk günümüzde belki de Deniz Kuvvetleri Komutanı idi.. Veya Devletimizin önemli katlarında askeri danışman idi. Devlet aklı da ekbette O’nun engin birikimini dikkate alırdı; belki de Suriye’de emperyalizmin taşeronluğuna soyunmazdı Türkiye!
Şimdiyse gırtlağına dek bu utancın içindedir, 7 yıldır yapmadığı gaf kalmamıştır ve hala tehlikeli – irrasyonel zikzaklar içindedir. Girilen batak doğrudan kendilerince de itiraf edilmekte ve AKP = Erdoğan Suriye ve Irak’tak gelişmeleri “tarihsel” olarak nitelemekte, olası ürkütücü belirsizliklere gönderme yapmaktadır korku ve hatta panik içinde..
17 yıl önce Irak’ın işgaline dönük operasyonda da kimyasal silah bahanesi sahnedeydi ve TBMM’de 1 Mart 2003 tezkeresi reddedilmişti. Erdoğan ve AKP’si ders almadı ve emperyalizmle ilişkilerini bizleri utandıracak biçimde sürdürdü. Gelinen yer tam bir skandaldır, bedeli maddi ve manevi çok ağırdır, giderimi (telafisi) yoktur! Yükselen haklı ulusal muhalefete iktidarın zerrece tahammülü yoktur ve “ezerek yolumuza devam edeceğiz..” buyurmaktadır Erdoğan! Bunun için ise 16. yılında tek başına iktidar, TBMM’de MHP ile 350/550 dolayında temsil, 18 aydır dayatılan OHAL…. yet-me-mek-te-dir her ne hikmet ise!
TEK ADAM, mutlak bir egemenlik / sultanlık / otoriter – totaliter – mutlakiyetçi bir yönetim istemektedir 21. yy’ın şafağında, Türkiye’de.. Oysa Türkiye’de Mutlakiyet taaa 1876’da kaldırıldı ve mutlak egemen Halife Sultan – Padişah 2. Abdülhamit “meşruti” (şarta bağlı, conditional) yönetime bağlı kılındı. Direnen 2. Abdülhamit 1908’de tedip edilerek tahttan uzaklaştırıldı ve Meşrutiyet (Hürriyet!) 2. kez ilan edildi. Erdoğan ve AKP’si bu tarihsellikle engelli (malul) patolojik sevdadan vazgeçmek zorunda. Zamanın ruhu 3. Abdülhamit’e izin vermiyor.. Bunu yazdık bu sitede daha önce; tıklanarak okunmasını dileriz..
Erdoğan’ın 3. Abdülhamitleşmesine “ne yazık ki” (!) zamanın ruhu elvermiyor..
Ayrıca Sarayda Tutsak Erdoğan’a Yardım Etmeli.. diye de yazdık..
Sevgi ve saygı ile.20 Nisan 2018, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Not : Türker amiralimiz, güncel duru Türkçeyi kullanarak Atatürk’ün Dil Devrimi’ne sahip çıkma çağrılarımıza bir türlü yanıt ver(e)miyor.. Bildiğini okuyor. Merinde 2 katkı – anımsatma ile yetindik.. Müteakiben : Ardından ve Şüphe : Kuşku..